El-Biruni (ö.1048)

Bîrûnî (4 Eylül 973 – 13 Aralık 1048), Fars kökenli İslam bilgini. Türk kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî’dir. Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Bîrûnî, Merkezî Asya’da tarihi bir bölge olan Harezm’de doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti. Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı. Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran’a giderek bir süre burada yaşadı. Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök bilimi üzerine çalışmaya başladı. 1017′de Gazneli Mahmut, Harezm Devleti’ni yıkınca Bîrûnî de Gazni şehrine gelerek burada Gazneliler’in himayesine girdi. Sarayda büyük itibar gördü ve Gazneli Mahmut’un Hindistan seferine katıldı. Burada Hintli bilim adamlarının dikkatini çekti ve Hind ülkesi alınınca da Nendene şehrine yerleşerek bilimsel çalışmalarına burada devam etti. Sanskritçeyi öğrenerek Hind toplumunun yaşamı ve kültürü üzerine çalıştı. Buradan tekrar Gazni şehrine döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu şehirde tamamladı. Bu dönem Bîrûnî’nin en verimli zamanı sayılmaktadır. 
El-Biruni Uzun zamanda hazırladığı Tahdîdu Nihâyet’il Emâkin adlı eserini bu döneme denk gelen 1025 yılında yayınladı. Astronomi üzerine yazdığı Kanûn-i Mes’ûdî adlı eserini Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesud’a ithaf etmiştir. El Birûni, astronomi üzerine yaptığı en iyi çalışmayı Gazneli Mahmut’un oğlu Mesut’a sundu. Sultan Mesut da bunun üzerine kendisine bir fil yükü gümüşü hediye edince, “Bu armağan beni baştan çıkarır, bilimden uzaklaştırır.” diyerek bu hediyeyi geri çevirdi. 
El-Birûni eczacılıkta uygulamalı eğitime, kitaplardan çok daha fazla önem vermiştir. Birûni, elle tutarak ve gözlemleyerek veri toplamanın insana, kitap okumaktan çok daha fazla yarar sağladığına inanmış ve bunu uygulamıştır. Gerçek bir bilim anlayışına sahip olan Birûni, ırk kavramına da önem vermezdi. Başka bir halkın ileri kültüründen derin bir saygıyla söz ederdi. Aynı şekilde dinler ve düşünceler konusundaki anlatımı sırasında o dinler hakkında itiraz veya eleştiride bulunmadığı gibi, o dindeki deyimleri aynen kullanmasıyla da dikkat çekmektedir. Sanskrit dilinden Arapça’ya çevirdiği Potancali adlı kitabının önsözünde “İnsanların düşünceleri türlü türlüdür, dünyadaki gelişmişlik ve esenlik de bu farklılığa dayanır.” şeklinde yazmıştır. 
Çok yönlü bir bilim adamı olan El Bîrûnî, ilk öğrenimini Yunan bir bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El Bîrûnî, ilk çalışmalarını bu alimin yanında yaptı. İlk eseri, “Asar-ül Bakiye”dir. El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır. Tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze kadar gelebilmiştir. Özellikle Bîrûnî’nin eserlerinin Ortaçağ’da Latince’ye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar için değil bilginler için yazmaktaydı. Yine Harezmi “Zîci’nin Temelleri” adlı yapıtının 12. yüzyılda Abraham ben Ezra tarafından İbranice’ye çevrildiği bilinmektedir. 
Batı’nın Birûni ilgisi ise 1870′lerde başladı. O günden bugüne Birûni eserlerinin bazılarının tamamı veya bir kısmı Almanca ve İngilizce’ye çevrildi. Mektuplarından, Bîrûnî’nin Aristo’yu bildiği anlaşılır. İbn Sînâ gibi önemli bilginlerle beraber çalışan Bîrûnî, Hindistan’a birçok kez gittiğinden Hindistan’ı konu alan bir kitap da yazmıştır. Onun birkaç dile çevirilen bu kitabı çoğu bilgine örnek oldu. Birûni’nin bir tane de romanı vardır. 
Bîrûnî’nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın büyük matematikçilerinden birisi olan Bîrûnî'nin, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup sinüs ve kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmesi büyük bir matematik gelişmesidir. Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir. Öte yandan Bîrûnî’nin yeryüzünde yükseltisi bilinen bir noktadan ufuk alçalması açısının ölçülmesi yoluyla merdiven yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır. Merdiven yayı uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu yöntemi başka bir bilginden aldığını belirtmiştir. 
Bîrûnî’nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan Mesut’a 1010′da sunduğu “Mesudî fi’l Heyeti ve’n-Nücum” adlı yapıtı gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup bu konuda yaptığı çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı eserinde Aristo ve Batlamyus’un görüşlerini tartışma konusu yaparak Dünya’nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi açısından önemlidir. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan Bîrûnî’nin günümüze değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır. “Nihâyâtü’l-Emâkin” (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye kadar bir dizi konudaki yazılarını içerir. Sultan Mesut’a sunduğu “el-Kanunü’l-Mesudi”, Bîrûnî’nin astronomi alanındaki en önemli yapıtıdır. Bilim tarihçilerine göre o, Kopernik’le başlayan çağdaş astronominin temellerini atmıştır. Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem eğikliği) Kas, Gürgenç ve Gazne’de yaptığı çeşitli hesaplamalarla aslına çok uzak değerlerde bulmuştur. Ayrıca birçok elementli ve bileşikli hesaplayabilmiştir. Boylamın belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha zor olduğundan Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve aradaki toplam uzaklığa dayanan bir formülle hesaplama yoluna gitmiş, ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için uğraşmıştır. Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu büyütmek yerine onları çapraz çizgilere bölmeleyerek duyarlılığı arttıracağını keşfederek verniye ilkesinin temellerini atmıştır. 
Bîrûnî, “Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti’l-Cevâhir” (Türkçe: Cevherlerin özellikleri üstüne) adlı yapıtında 23 katı maddenin ve altı sıvının özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır. Aynı şekilde Hint tarihi hakkında da kitap yazan Bîrûnî, Hintlilerin inandığı boş inançları, inanışlarını, yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok ayrıntılı olarak anlatmış, bunu yaparken tamamen tarafsız ve önyargılardan uzak davranmıştır. Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir kadını sezaryenle doğum yaptırmayı başarmıştır. Şifalı otlar ve birtakım ilaçlar üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane”, Birûni’nin son yapıtı olmakla beraber 1050′de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin kadar bitkinin neye yaradığını ve nasıl kullanıldığı yazmaktadır. İlaçların yanında o bitkinin Arapça, Farsça, Yunanca, Sanskritçe ve Türkçe gibi başka dillerdeki adının yer alması etimolojik açısından çok önemli bir gelişmedir. 
Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ’nın Aristo tarzı düşüncesine karşı çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını benimseyerek Evren’in bir başlangıcının olduğunu, öncesiz bir Evren’in tanrının gereksiz sayılması demek olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ’nın bu tarz yaklaşımına sürekli karşı çıkan Bîrûnî’nin İbn Sînâ ile yazışırken yaptığı tartışmalardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Öte yandan Bîrûnî, astroloji gibi konularla da ilgilenmiş ve “Kitâbu’t Tefhim fî Evâili Sanaati’t-Tencîm” adında bir astroloji eseri yazmıştır. Ancak simya, efsun, büyü gibi diğer akıl dışı alanlar üzerinde çalışmadığı gibi bunlara karşı çıkmıştır. Bunun yanında Bîrûnî, devletlerin tarihlerini incelerken ekonomik nedenleri araştırarak devletlerin ilişkilerinin altında dînî nedenler aranmasının yanlış olduğunu öne sürmüştür. 
Batı’da “Aliboron” adıyla bilinen Bîrûnî’nin yapıtları birçok Batı diline çevrilmiştir. Bîrûnî, hiçbir eserinde tek bir bilime veya konuya bağlı kalmadan bilimi tek bir bütün olarak gören bir ansiklopedisttir. Bîrûnî’nin onlarca yapıtı arasında en çok bilinenleri aşağıdaki gibidir: El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye El-Kanûn’ül-Mes’ûdî Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm Kitâbü’s-Saydele fî Tıp Bîrûnî, günümüzde en bilinen İslâm bilginlerinden biridir. Tüm Dünya’daki çeşitli ülkelerde Bîrûnî’yi anmak için sempozyumlar, kongreler düzenlendi, pullar bastırıldı. Türk Tarih Kurumu 68. sayısını “Bîrûnî’ye Armağan” adıyla Bîrûnî‘ye tahsis etti. 1973 yılında Türkiye’de basılan pullar arasında Bîrûnî’ye de yer verildi. UNESCO’nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısını Bîrûnî’ye ayırdı. Kapak fotoğrafının altına, “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan evrensel dâhî Bîrûnî; Astronom, Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist” diye yazılarak tanıtıldı. Bîrûnî’ye ait bir minyatür, İstanbul’daki Topkapı Müzesi’nde bulunmaktadır.

Karpuz Süsleme Sanatı

Bir karpuzun nasıl süslenerek daha görsel hale gelebileceğini hiç düşündünüz mü? Allah'ın verdiği sayısız nimet arasından karpuzu alıp, içini adeta kalem işçiliği gibi oyarak zahmetli ve zevkli bir uğraş sonucunda insanımız tarafından nice görseller ortaya çıkartılmıştır. Özellikle yemek sunumlarında ilgi çekici hale getirmek için kullanılabilir. 

 












Pisagor(Mö.580-Mö.500)

Yunan matematik ve felsefecilerinden olan Pisagor; doğum yeri olan Samos(Sisam) Adası'ndan M.Ö.529'da Güney İtalya'ya, Crotono'ya göç etti. Güney İtalya bu devirde bir Yunan kolonisiydi ve buraya yerleşenlerce Magna Graecia(Büyük Yunanistan) adıyla anılıyordu. Protona da bu yörenin zengin liman kentlerinden biriydi. Pisagor işte burada biraz kişisel çekiciliği, biraz kendisinde var olduğunu iddia ettiği kehanet gücü ve biraz da etrafında oluşturmayı başardığı gizemci havayla kentin zengin ve soylu delikanlarından 300 kadarını bir çatı altında topladı ve bir gizli örgüt, okul ya da mezhep kurdu. Pisagor, öğrencilerini iki bölüme ayırıyordu: Dinleyiciler ve Matematikçiler. Örgüte dinleyicilikle başlanıyor ve belirli bir deneme süresinden sonra başarılı olunursa matematikçiliğe geçiliyordu. (Bkz. Pisagor ve İtalya Mektebi)
Pisagorculuk; evrende herşeyin bir sayıya bağlı olduğunu öne sürer. Bir anlatıya göre; demirciler çalışırken örslerinden çıkan sesi duyan Pisagor bunun çok uyumlu olduğunu düşünmüş ve "Doğa kanunları buna izin veriyorsa, bu kanunlar matematikseldir," demiştir. Bundan hareketle, notaların matematiksel formüllere dönüştürülebileceğini keşfetmiştir. Böylece matematik ve müzik arasında bağlantı kurmuştur. Ayrıca ses perdesi ile tel uzunluğu arasında bir ilişki olduğunu bulmuştur. Ondan sonrakiler sayı oranlarında seslerin gizli bağlantılarını aramaya girişip bir sesin niteliği ile ses dizisindeki yerini bu sese karşılık olan sayının niteliği ve sayılar dizisindeki yeri ile bir tutmuşlardı. Matematik ile böylesine yakından uğraşan Pisagorcular, sayılardan edindikleri bilgileri genelleştirerek sayıları bütün varlığın ilkeleri (arkhe) yapmışlardır. Bir sayısı temel sayıdır. Tek ve çift sayıları meydana getirendir. Sayıların ve varlıkların sonsuz dizisi Bir'den çıkar. İki türlü Bir vardır. İlki, bütün sayılar (varlıklar) zincirinin içinden çıktığı ve sonuç olarak da onları içeren, kuşatan, özetleyen, karşıtı olmayan Mutlak Bir'dir. Bütün varlıkların değişmez ilkesi ve ebedî kaynağı, sarsılmaz ilkesidir. ...İki sayısı dişiliği ve doğanın bu dişilikten geldiğini ifade eder. Üç sayısı uyum ve düzenle maddenin içerdiği üçlü öğeyi temsil eder. Bu sayı, başlangıcı, ortası ve sonu olan ilk rakamdır, yetkin bir sayıdır. Dört tanrısal gücü simgeler. İlk çift sayı olan İki'nin kendisi ile çarpımından elde edilen bu sayı adaletin de simgesidir. Beş sayısı evliliğin simgesidir. Altı organik ve hayati varlıkların türlü şekillerini gösterir. Burada dişilik ilkesi olan (2), erkeklik ilkesi olan (3), mutlak (1) ile birleştiği için soyların devamını da gösterir. Yedi sayısı kritik sayıları temsil eder. Örneğin, yedi günlük, yedi aylık ya da yedi yıllık dönemlerin varlıkların gelişiminde baskın rolleri vardır. Sekiz sayısı akıl, ahlâk ve erdemin temsilcisidir. Dokuz sayısı mutlak Bir ayrı tutulacak olursa ilk tek sayı Üç'ün karesidir. O da Dört sayısı gibi adaleti temsil eder. On sayısı: Yetkin bir sayıdır bu. Her şey ondan çıkar. Yaşamın ilkesi ve yol göstericisidir. Göksel ve tanrısal olduğu kadar insanidir de. Eğer On'lu olmasaydı her şey belirsizlik içinde ve karanlıkta kalırdı. Bütün sayıların temelidir o. On sayısının içinde ilk olarak eşit sayıda tekler ve çiftler bir araya gelmiştir. (1,3,5,7,9 ve 2,4,6,8,10) vb."Pisagorculardan bazıları sayıların kullanım adlarına ilişkin, bunların düzenli bir sırada sıralanan on temel ilkesi olduğunu söylerler: Sınırlı-Sınırsız Tek-Çift Bir-Çok Sağ-Sol Erkek-Dişi Duran-Hareket eden Doğru-Eğri Aydınlık-Karanlık İyi-Kötü Kare-Dikdörtgen"
Pisagor'un öğretisinde; düzgün geometrik şekiller de önem taşır. Örneğin Pisagor yeryüzünün düzgün altı yüzlüden, ateşin piramitten, havanın düzgün sekizyüzlüden, suyun yirmiyüzlüden yaratıldığına inanır. Pisagorcuların sayılara ve şekillere verdikleri gizemci anlamlar bu kişilerin sayıları ve geometrik şekilleri yakından incelemesine de neden oldu doğal olarak. Bunlar arasında en önemlileri Pisagor bağıntısı (Bkz. Pisagor Teoremi)  ile İrrasyonel Sayının bulunmasıdır.
Pisagor, müzikle de uğraştı. Telin kısaltılmasıyla çıkardığı sesin inceldiğini keşfetti. İki telden birinin uzunluğu diğerinin iki katı ise, kısa telin çıkardığı ses, uzun telin çıkardığı sesin bir oktav üstündeydi. Eğer tellerin uzunluklarının oranı 3'ün 2'ye oranı gibiyse, iki telin çıkardığı sesler beşli aralıklı idi. Bu nedenle örneğin bağlamada parmağımızı tellerden birinin ortasına bastığımız zaman, teli titreştirirsek çıkacak olan ses, tel boş titreşirken çıkacak sesin bir oktav üstünde olacaktır. Benzer şekilde eğer parmağımız teli uzunluk 2/3 oranında bölen noktadaysa, telin boş durumuna oranla bir beşli aralık yukarda ses çıkacaktır.Sayılarla müzik arasında bu ilişkiyi keşfeden Pisagor, epey keyiflenmiştir. Pisagor; sabah yıldızı ile akşam yıldızının aynı yıldız olduğunu anlayan ilk Yunanlıdır. Kendisinden sonra bu yıldız uzun süre Afrodit ile anıldı. Bugün bunun Venüs Gezegeni olduğunu bilyoruz. Pisagor, gerek dayandığı öğrenci kitlesi gerekse öğretisinin içerdiği temel öğeler bakımından soylulara yatkın bir felsefeciydi. Pisagor'un ölümünden 10 yıl kadar önce, Güney İtalya'da demokratların egemenlik kurmasıyla Pisagorculuk ve Pisagorculuk yaygın bir şekilde kovuşturmaya uğradı. Pisagor'un kendisi de Crotona'dan sürüldü. Pisagorculuk da felsefecinin ölümünden sonra yalnızca yüzyıl kadar daha yaşadı ve tarih sahnesinden silindi gitti. Ancak Pisagor'un öğretisi ve fikirleri çağımıza kadar felsefe dünyasını etkiledi: Bir söylentiye göre "felsefeci" sözcüğünü üreten de O'dur..Ezoterizm'de Pisagor büyük inisiyelerden biri olarak kabul edilir. Delphoi’te, Mısır’ın Teb ve Memphys kentlerinde ve Babil’de bulunmuş olan Pisagor, inisiyatik eğitim aldıktan ve uzun gezilerinden sonra, Taranto Körfezi’nin uç noktasındaki bir Dor site-devlet’i olan Croton’da (Crotona) bir enstitü açarak kendi ezoterik ekolünü kurmuştur. İnisiyatik niteliğinin yanı sıra bilimler akademisi niteliği taşıyan bu enstitüde dinler ve manevi bilimlerin yanı sıra maddi bilimler (fizik, matematik, siyaset bilimi vs.) de öğretilmekteydi. Pisagor bu bilimlere “insan bilgisinin tümünü kuşatan” anlamında “matemata”lar adını vermişti ki, bilindiği gibi, matematik sözcüğü bu terimden doğmuştur. Pisagor’a göre, tüm felsefe ve dinlerde hakikatin (verite) dağınık ışınları yer almaktaysa da, bu ışınların merkezi ezoterik doktrindi. Ayrıca hakikate ulaşmada öncelikle “sezgi” gerekliydi, gözlem ve muhakeme yeterli değildi.Bildiğimiz kadarıyla Pisagor, öğretilerini sözle yaymıştır. Onunla ve öğretileriyle ilgili bilgileri, öğrencilerinin yazılarından alıyoruz. Fakat Diogenes Laertios'un eserinde belirttiği üzere, Pisagor'un da eserleri vardır: "Bazıları Pythagoras'ın bir tane dahi yazılı eser bırakmadığını söylerler, ama bu doğru değildir. Doğa düşünürü Herakleitos neredeyse avaz avaz bağırarak şöyle diyor: "Mnesarkhos oğlu Pythagoras araştırma çalışmalarında bütün insanları aşmıştır ve bu yazılarından seçme yaparak, büyük bilgi ve kurnazlığa dayalı kendi bilgeliğini oluşturmuştur." Böyle söylüyor, çünkü Pythagoras Doğa adlı eserine şu sözle başlıyor: "Soluduğum hava adına, içtiğim su adına, bu eserimle ilgili herhangi bir yergiye katlanamayacağım."
Pisagor toplumu bir vücuda benzetir. Bu konuda insan yapısının 3 ana parça olduğunu belirtir: Akıl
(bilgelik), ruh (cesaret) ve maddi ihtiyaçlardır. Toplum da böyledir; akıllı kişiler toplumu idare etmeli, cesaretli kişiler asker olmalı, toplumun maddi ihtiyaçlarını ise üretim yapan halk karşılamalıydı. Piagor'a göre toplumda adaletin gerçekleşmesi için, bu sınıfların kendi arasında değil kendi içinde eşitliği olmalıdır. Yani yöneticiler kendi arasında, askerler kendi arasında, halk da kendi arasında eşittir. Bu hiyerarşik eşitsizlik anlayışı, reenkarnasyon inancında kendisine dayanak bulur. Pisagor'a göre, ruhlar bu dünyada iyi eylemlerde bulunup erdemli olmak için çabalarlarsa sonraki hayatlarında bir üst sınıfa uygun karakterli ve yetenekli bir şekilde doğacaklardır. Eğer kötü eylemlerde bulundularsa, daha aşağı bir sınıfa uygun olarak, hatta bitki ve hayvanlar aleminde doğacaklardır. Maddî isteklerin ve dünya malının kölesi gibi olan halk, erdemsizdir ve bu yüzden ruh bakımından aşağı düzeydedir. Şan ve şeref peşindeki asker sınıfı ve aklıyla hareket eden yönetici sınıfı ise daha üstündür. Pisagor bu yüzden insanlara aşırılıktan kaçınıp ölçülü olmayı öğütler.
Kısaca çalışmalarını özetlersek; Matematik ve astronomiye katkıları olmuştur. Ürettiği veya Hint coğrafyasından öğrendiği bağıntıya Pisagor bağıntısı (Bkz. Pisagor Teoremi ve İspatı) adı verilmiştir. Pisagor, irrasyonel sayılara dair keşiflerde de bulunmuştur. Müziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini ortaya koymuş ve diatonik skalayı keşfetmiştir. Günümüzde bazı bilim adamlarının çok sıcak baktığı “kürelerin müziği” adıyla bilinen “kürelerin armonisi” önermesini ortaya atmıştır. Müzikle tedavi çalışmalarıyla tıbba katkıda bulunmuştur. Bir iddiaya göre, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve ikili bir hareket içinde olduğunu biliyordu ve bunları yalnızca inisiyelerine açıklamıştı ki, bu açıklamaları, ezoterik doktrin yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak bu bilgilerin kabulünde rol oynamıştır. (3,4,5) ve (5,12,13) özel üçgenlerini bulmuş veya nakletmiştir. Çarpım tablosunu ilk olarak onun modern anlamda kullandığı da belirtilmiştir.

Ebu Hanife Ahmed bin Davud Dinaveri

Dinaveri veya Ebu Hanife Ahmed bin Davud Dinaveri (d. 815 Kirmanşah - ö. 24 Temmuz 896 Dinaver) Astronomi, botanik, metalürji, coğrafya, matematik ve tarih gibi çok çeşitli alanlarda çalışmalarda bulunmuş Müslüman bilim insanıdır. Dinaveri bugün batı İran'da kalan, Dinaver bölgesi'nin Kirmanşah şehrinde doğmuştur. İsfahan'da astronomi, matematik ve mekanik, Kufe ve Basra'da ise filoloji ve şiir eğitimi almıştır. Dinaveri özellikle de Kitab el-Nebat ("Bitkiler Kitabı") isimli eseriyle tanınmaktadır. 8 ciltlik bu eseri sebebiyle sıklıkla Botaniğin babası olarak adlandırılmıştır. Kitab el-Nebat isimli eserin dağınık haldeki birçok ciltlerini Muhammed Hamidullah toparlayıp yayınlamıştır.
Kitab el-Nebat: Eserde Arapça botanik gelenekleri, bitki incelemeleri ve bilgisinin yanı sıra Kürtçe ve Farsça kökenli bitki bilgileri de mevcuttur ve yıllarca botanik alanında standart kitap olmuştur.Alman bilim adamı Bruno Silberberg eserin önemini şöyle anlatır: "İlmi çalışmaların 1000 sene sonrasında Greklerin botaniği Theophrastus (M.Ö. 372-287) ve Dioscorides Pedanius (MÖ 1 yüzyıl)'in eserlerinde özetlenmiştir; oysa Dinaverî'nin kitabı, müslüman ilminin sadece ikinci asrında, Greklerin seviyesine çıkmakla kalmaz, fakat onları çok daha geride bırakır. Dinaverî'nin kendi eserini tasnif ettiği devirde Dioskorides'in kitabının henüz Arapçaya tercüme edilmemiş olduğunu da burada işaret etmek lâzımdır. Şu halde bu eser müslümanların orijinal bir çalışmasıdır..."Nitekim eser bazı kaynaklarca erken İslam botaniği'nin en ünlü eserlerinden biri olarak adlandırılır. 
Hayatı hakkında da çok fazla şey bilinmemesine rağmen, gençliğinde Küfeye giderek Sıkkît ve İbn Es-Sıkkîl'den dil dersleri aldığı ve daha sonra İsfahan'a gittiği bilinmektedir.Burada yaptığı incelemelerini Kitâb'ül-Rasad adlı eserinde topladı. Büyük astronomi âlimi Abdurrahmân Es-Sûfî der ki: "946 senesinde Dinaver' de Dinaverî' nin evi ve hatta bunun vaktiyle rasathane vazifesini gören çatı kısmı dahi mevcut idi." Zira Dinaverî aynı zamanda astronomide de söz sahibidir. Dinaveri ayrıca matematik ve Kur'an üzerine de birçok eser kaleme almıştır; her ne kadar bu kitapların bilinen hiçbir nüshası çağımıza ulaşmamışsada başka yazarların çağımıza ulaşan eserlerinde Dinaveri'nin bu eserlerinden çeşitli alıntılar vb. ifadeler yer almaktadır. Dinaveri 24 Temmuz 896'da doğduğu kent olan Dinaver'de vefat etmiştir.Kitâb'ül-Kıble Ve'z-Zevâl" adlı eseri ile astronomide oldukça söz sahibidir. Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili "Kitâb-ül-Küsûfu ve meteoroloji hakkında "Kitâb'ül-Envâ"sı vardır. Dinaverî, coğrafya sahasında da "Kitâb'ül-Büldân" adlı eseri ile kendinden bahsettirmiştir ve biyografi yazarları onun bu eserinin büyük bir cilt olduğundan söz ederler. Dil bilgisi sahasında ise, "Eş-Şîr ve'ş-Şu'arâ", "El-Fusâha", Mâ yelhanü fihi'l-âmme", "İslâh'ul-Mantık", "Er-Reddü alâ luğza'l-İsbahânî' gibi eserlerde bu meselelere dair büyük ilgisini göstermiştir. "Kitâb'ul-Bâh" adlı eserinden Dinaverî'nin aynı zamanda tabib olduğunu da öğreniyoruz, bitkilerin çeşitli tıbbî özelliklerinden sık sık bahsetmesi de bunu belli etmektedir. Dinaverî'nin 13 ciltlik Kur'an-ı Kerim tefsiri de burada zikredilmesi gereken bir eserdir. Yâkût bu eserin çok orjinal olduğunu ve ondan önce hiç kimsenin Kur'anı bu şekilde incelemediğini söylemektedir.

Dineveri, yaşamı boyunca çok sayıda esere imza attı. Çok yönlü alim olan Dineveri, flora kitabından, güneş tutulması meselesine, hesap kitabından, yıldızların konumuna, genel tarih kitabından, coğrafya kitabına kadar bir çok konu üzerinde eserler vermiş. Dineveri ayrıca yıldızlarla ilgilenen gözlemevi sahibi biri olarak biliniyor. Kitaba yazdığı önsözde, ölümünden 50 yıl sonra Şirazi’nin Dineveri’nin gözlem evini gördüğü ve öğrencilerinin de gözlem evini hala işlettiklerini hatırlatan Izady, “Ebu Hanife Dineveri’nin bu gözlemevi iki yüz yıl daha çalışmaya devam etmiş ve Moğolların Dinever’i yağmalamalarıyla birlikte yok edilmişti. Ebu Hanife Dineveri’nin, gözlemevi bölgesindeki özel kütüphanesinde ilk defa karşılaştığı Hava Kitabı üzerine yorum yapan Şirazi, bunu türünün en nitelikli eseri olarak tanımlar” diyor.

Matematik Kitapları Kitâb el-Cebr ve'l-mukâbele ("Cebir Kitabı") Kitab el-Nebat ("Bitkiler Kitabı") Kitâb-ül-Küsûf ("Güneş Tutulmaları Kitabı") Kîtab el-redd ela reşad el-îsfexanî ("Reşat El-İsfahanî'nin Astronomisine Reddiye") Kitâb el-Hisâb ("Aritmetik Kitabı") Kitâb'ül-Bahsi fî Hisâb il-Hind ("Hint Aritmetiği Analizi") Kitâb'ül-Cem ve't-Tefrîk ("Aritmetik Kitabı") Kitâb'ül-Kıble Ve'z-Zevâl Kitâb'ül-Envâ ("Hava Durumu Kitabı") İslâh'ul-Mantık ("Mantığın Islahı")
Sosyal ve beşerî bilimler Ahbâr'üt-Tivâl ("Genel Tarih") Kitâb el-Kebîr (bilim tarihinde "Büyük Kitap") Kitâb el-Fusâha ("Retorik Kitabı") Kitâb'ül-Büldân ("Coğrafya Kitabı") Kitâb eş-Şîr ve'ş-Şu'arâ ("Şiir ve Şairler Kitabı") Ensab el-Ekrad ("Kürtlerin Soyu").

Kaynak: http://bilimdunya.blogspot.com.tr/2012/03/ebu-hanife-el-dinaveri.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ebu_Hanife_el-Dinaveri