Proje ve Performans çalışması

PROJE -PERFORMANS ÇALIŞMASI
MADDE 50- (1) Öğrenciler okulların özelliklerine göre yazılı sınavların dışında proje ve performans çalışması ile topluma hizmet etkinliklerine yönelik seminer, konferans ve benzeri çalışmalar yaparlar. Öğrenciler, her dönemde tüm derslerden en az bir performans çalışması, her ders yılında en az bir dersten proje hazırlama görevini yerine getirirler.  





MADDE 50 (7) Proje ve performans çalışması puanla değerlendirilir. Topluma hizmet etkinlikleri ve diğer çalışmalar puanla değerlendirilmez; ancak öğrencilerin mezuniyetlerinde belgelendirilir.
(8) Öğrencilerin derse hazırlıkları, derse aktif katılımları ve dersle ilgili araştırma çalışmaları da performans çalışması kapsamında ayrıca notla değerlendirilir.



Deyimlerimiz ve Gerçek Anlamları

Sözcüklerdeki ‘anlam kaymasını’ ne denli göz önünde tutarsanız tutun, sözcükleri okudukça bazılarının bizimle adeta dalga geçtikleri anlaşıldığı bazı deyimlerin de tarafımızdan çok yanlış kullanıldığı gözlenmektedir. İşte çok sık kullanılan deyimlerimizin esas anlamlarından bir kaçını sizinle paylaşalım.
Sözcüklerden Bazılarının Anlamları:
"‘lan’ Arapça, ‘uğlan’ kökenli olup, zamanla ‘ülan, ulan, ülen’ şekline dönüşen biçimiyle ‘Kerimoğlu’ türkümüzde  “... Haydülende haydülen….” dizeleriyle bağdaş kurup oturmuş. Sözcüğün temelindebizim ‘erkekliğimiz’ vurgulandığına göre, bizi çileden çıkarması niye?“Zibidi’; Farsça, ’zibidan’  kökenli, ‘süslü, bakımlı, yakışıklı’, (‘herif” sözcüğü de benzer anlamlı, Anadolu kadının erkeğine ‘beyim,kocam’ demektense Sıpa;  Abazacada ‘spau’  şeklinde geçiyor, ‘çocuk, yavru, sevimli’ , ayrıca Arapça,  ‘sabi, yani günahsız’ anlamında kullanılırken, ‘siyasetçi’  ile ‘seyis’ sözcüğünün aynı kökenli oluşu şaşırtıcı olmalı. ‘benim herif’ demesi boşuna değilmiş) ““Parlemento; Fr. ‘parlere’ kökenli  ‘konuşma yeri’, İtalyancada ‘yalan söylenilen yer’ anlamında kullanılıyor olması , “oruspu; Farsça  ‘ruspi’  kökeninden gelmesi ve ‘Toplum içinde alnı açık gezen insan’  anlamında,"kaltak", ‘atın eyeri, kıç kısmımızı teslim ettiğimiz yer’ anlamında, W.C kısaltmasının açılımı ‘water closed’ olduğu sanılsa da, Efes kazıları bunu yalanlamaktadır. ‘Vespesius Claudius’  (ilk harflerinin kısaltılmasıyla V.C) döneminde kapalı bölmeler, yani umumi helâ  yapıldığı ve ‘VC’ olarak anıldığı ortaya çıktı. Latin kökenli dillerin tapulu malı sanılan ‘water’ sözcüğünün kökeni bal gibi Anadolu olduğu, Hititler döneminde ‘ su, dere yatağı, kaynak’ anlamında kullanıldığı  Latin dil uzmanları bile tartışmıyor.
Kız çocuklarımıza verdiğimiz isimleri arasında  ‘Jülide’nin ‘perişan görünümlü, dağınık’ ,  ‘Nalan’ nın  ‘ için için ağlayan, gözyaşı döken’ , ‘Nahide’ Farsça’da ‘Turunç memeli kız’ ’Suna’ nın  erkek ördek ‘ anlamına gelmektedir.
Deyimlerin Gerçek Anlamları
Sözcükleri iyi okumaması metin anlaşmazlığına, en çok da deyimlerin yorumlanmasında dert olduğunu biliyoruz.Doğru  bildiğimiz yanlış deyimlerden bazılarını paylaşmak isterim:
Kısa kes Aydın (abası) havası olsun:
‘Hava’ denilen şey, kesilip kısalan, eklenip uzamayacağına, bir yanlışlık olduğu belli. ‘Aba’ her türlü giysinin adıydı, kumaş türleri ve teknoloji bu sözcüğü dilden düşürdüğü kesin. Ege’de, özellikle Aydın yöresinin çobanları uzun kepeneği (aba)  tercih etmez. O günlerde her türlü aba (ilkel kumaş) Fas’ın ‘Fez’ şehrinde yapılmaktaydı.( ‘fes’ sözcüğü ‘fez’ gelir)  ‘Aba’  siparişi veren tüccarın: “Bunlar Aydın çobanı, abaları aman kısa kesin, kısa!” diye, uyaracaktır. Dilden düşen ’aba’ sözcüğü yerine halkın uydurma gücü devreye girdiği anlaşılıyor;  ‘aba’ yerine ‘hava, halva, helva… gibi,  uydurma sözcükleri kullanan çok Aydınlı görmüşümdür.
Alaturka iş yapmak:
İtalyanca  ‘alla Turkca’ (Türk usulü, Türkler  gibi)  sözcüğünün  dilimize yansıyan biçimidir
Bel bağlamak:
Tarikatların devlet yönetiminde etkin olduğu dönemde, tarikata yeni girenlerin beline ‘kuşak ‘ bağlama töreni yapılırdı. Kuşak sizin ne denli güvenilir insan olduğunuzun bir simgesiydi. (Mevlevilikte gençlerin beline bağlanan bu kuşağa ''elif nemedBektaşilikte ise “tiğ-bend “ denilirdi.) 
Burnundan fitil fitil getirmek:
‘Beddua’  niyetine kullandığımız deyimin kilit sözcüğü olan ‘fitil’; lamba fitili, ovalamakla deriden çıkarılan yuvarlak kir, yaraya konulan pamuk, örgü gibi anlamına gelir ama  ‘örgülü, düğümlü iplik’ (fitil)  aynı zamanda bir işkence aleti olarak kullanılırdı. Bu Kaynak: Evliya Çelebi anıları)
iplik (fitil)  şüphelinin ağzından ve burnundan zorla  sokularak, ileri geri  çekilerek zanlı konuşmaya zorlanırdı. (
Cuk (diye) oturmak
‘Cuk’ sözcüğünün  kökeni bilinmiyor, ama  ‘cukkala, cumbul , cumburlop, cuk oturmak’ sözcüklerinin aynı kökenden geldiğini biliyoruz.. Ayrıca,  ‘cuk oturmak’  aşık kemiği oyununda kemiğin düz yere düşmesi olarak bilinir. Bu deyim “tam yerinibulmak, köşe taşı gibi oturmak, denk düşmek” anlamında kullanılır. Arkeolojide  dişi durumda olan sütun boşluğuna kurşun eriyiği döküldükten sonra, üste gelecek –erkek- sütunun konulmasıyla çıkan ‘cuk’ sesi çok önemlidir; bu ses, sütunlar arasında boşluğun kalmaması, hava boşluğunun alınıp alınmadığı, sütunların ne denli sağlam oturduğunun göstergesidir.
Çil yavrusu gibi dağılmak:
Tüylerindeki benekler, çiller deniyle Anadolu’da  “keklik”  kuşuna “çil” denildiği,kekliğin yavrularına pek özen göstermeyen bir kuş türü oluşu bilinse sorun kalmayacak. Yavrular   karınlarını doyurmak için çaresiz bir şekilde etrafa  dağılmak zorundadır.
Çilingir sofrası:
Padişahlara sunulacak yemekler ‘çeşniğir’ denilen (Farsça, ‘tadımcı’ demek olan)  kişi tarafından tadılırdı.Tadımcının tattığı yemekler doyumluk değil, tadımlık olduğu için küçük tabaklar içinde getirilirdi. Padişahlık döneminin kapanmasıyla  halk “çeşnigir’ sözcüğü gerçek anlamını yetirmiştir. Rakı sofralarında soğuk yiyeceklerin küçük tabaklar içinde getirilmesine eskiler çeşnigirin sofrasına konan tadımlık yiyeceklere benzetildiğini,içkinin anahtar gibi çeneleri açtığının önemini az değildir.
Damızlık (olarak seçilmek, bırakılmak) hayvan:
Kökeni ‘tam/dam’ olan ‘damızlık’ sözcüğü (döl alınan güçlü erkek hayvan) doğru bildiğimiz yanlışlar arasındadır.Çıkış noktası ilk akla geldiği gibi ‘hayvan’ değil, insandı. Sümerlerde ‘dumuzı’ veya ‘damuzı ‘ şeklinde geçer, ‘güvenilir veya oğul’ anlamında kullanılır ve ‘temmuz’ sözcüğü tanrı Tammuz’dan gelir. Sümerce ‘dumuzi’  İnanna, Akadlar’da İştar’ın eşi, Suriye mitolojisinde Adonis, Türk Altay mitolojisinde ‘tamus, tammus, tamıs, dumıs’  şeklinde geçer. ‘Dumuzi’ bahar aylarında düzenlenen bir şenlikti. Bu şenliklerde  köyün, yörenin, obanın, en yakışıklı, güçlü delikanlısı özel giysilere bürünüp, şenlikler eşliğinde ev gezmesine çıkarılırdı. Bu delikanlıya  ‘Tammuzluk’ denirdi. Kutsal dinler sonrası bu sözcüğün nedense insanlıktan koparıp, hayvanlara bağışladığı anlaşılıyor.
Darısı başına:
Eski Türkçede “tarık, tarı” ‘ekin’ anlamına gelen bir sözcüktü. Zamanla  ‘ darı, tarım, tarla ‘ sözcüklerini aynı kökenlidir. Tarlaya ‘darı’ tohumu atma beklenen, özlenen bir dönemdi. “Bu mutlu anı gelecek sene tekrar yaşayalım, sen de gör” anlamında kullanılır.(Çağataycada ‘tarık’, Kırgızcada  ‘taru’, Moğolcada  ‘ tara’ şeklinde kullanılır)
Dolap çevirmek:
Eskiden kadın ve erkeklerin aynı  sofrada yemek yemezlerdi. Yemek, kadınlar bölümünde pişer, belli eksen etrafında dönen dolaplar sayesinde erkeklere ulaştırılırdı. Zamanla dolap amacı dışında kullanılmaya başlanır, erkekler  dolap gözlerine mendil, lokum, mektup…gibi şeyleri koyarak sevdiklerine   ileti vermeye başlayınca  deyim dile düşer.
Eften  püften (deli kıza-sarı öküze- kaftan)
Arapça kökenli ‘kaftân’ kökeninden türeyen giysi, uzun kollu ve önü açık cübbe" anlamına gelir. Eskiden ninelerin sıkça yaptığı bir uygulamaya dayalı bir deyimdir, işe yaramaz küçük  kumaş parçalarının birbirine eklenerek - özellikle küçük çocuklara –dikilen  giysi türleri için kullanılırdı.Yani, deyimin aslı   ’eften’ değil, “Ekten püften, sarı kıza kaftan” olmalıydı.
Elinin körü:
Doğrusu “ Ehlinin gûru (mezarı)” olmalıydı. Eskiden, “senin ya da ailenin mezarını….” şeklinde başlayan küfür karşılığı olarak kullanılırdı.  ’Ehil ve gûru’ sözcükleri dilden düşünce, halkın uydurma gücü nün devreye girdiği anlaşılıyor.
Eski kulağı kesiklerden  ( kulağı delik olmak, kulağı  küpeli,  kulağı yırtık…) :
Yeniçeri askerleri arasında kabul gören tarikat-Hacı(doğrusu ‘hace’ olmalıdır)  Bektaş-ı Veli felsefesine göre, üye olacak delikanlının öncelikle kulağının delinir,bir törenle kulağa küpe takılması geleneği de vardı.Kulağa küpe takılan askerin asla evlenmemesi gerekmekteydi ama zamanla gizli evlilikler artar. Bu tür gizli evlilik yapan askerin küpesi aniden sökülüp alınması sırasında kulak yırtılırdı. Küpe nasıl saygınlık göstergesiyse,kulağın yırtık oluşu da güvensizliğin bir simgesiydi.
Fiyaskoyla sonuçlanmak:
Şişe imalatı Venedik’te başlar ve bu sözcük ‘hatalı üretim’ anlamında kullanılırdı. Daha sonra “hatalı, hatalı üretim, basitçe, emek harcanmadan, düzgün olmayan”  her türlü imalat ve iş için kullanılmaya başlar.
Fos çıkmak:
Kökeni bilinmeyen “  fos ;  evlendiğinde bakire çıkmayan, bozuk  çıkma, boş,  yerden sıçrayan çamur-zifos-” anlamlarına gelir.
Gibi yapmak:
Türklerin ata düşkünlüğünü bilirsiniz. (Not: Arabaya  ara gaz vererek  uzaklaşmaya hâlâ ‘topuklamak’ dediğimizi anımsayınız) Sahibini pek çok zafer ve ganimet bağışlayan, ölümden kurtaran atöldüğünde, o sıradan bir leş olamazdı. Derisi yüzülür,içi samanla doldurularak evde saygın bir yerekonulurdu.  Bu  heykele   ‘kipi’ denirdi.  Bu sözcük Türkçemizde “gibi”ye dönüşmüştür.
Güme gitmek:
Yeniçeri askerlerinin görevleri arasında asayişi korumak da vardı, suçluları ceza verme yetkisine de sahiplerdi. Suçluyu  zindan kapısına getirildiğinde, elleri ve kollarından tutulup, boşlukta bir iki kez sallayarak  "Hoooopp, gümm!" naraları arasında zindana atma adettendi.
Hanya’yı Konya’yı görürsün:
“Hanya”   Girit’e uzun süre başkentlik yapan güzel bir şehirdir.  Hanya yakınlarında ‘ Gonya’ şehri vardır ve iki şehir arasında dirisi eve dönmeyen kanlı savaşlar olur. . “Hanya’yı , Gonya’yı görürsün”  demekle, “ İki nokta arasında  yaşanan  kanlı çarpışmalar içine  düşersen, görürsün gününü” denmek istenmektedir.‘Konya’ ilimizle en küçük bir ilintisi yoktur.
İki dirhem bir çekirdek:
Keçiboynuzu  çekirdeklerinin suda kalmaması nedeniyle ağırlık ölçüsü olarak kullanılmaya başlanır. Çekirdeklerin her biri 0.2 grama, yani  5 tanesi bir grama denk geliyor. Eski altın paraların ağırlığı da 2 dirhem bir çekirdeğe denk düşüyordu. Sarraflar zengin müşterilerini memnun etmek için müşterinin istediği altının gramına fazladan bir çekirdek daha atarlardı. Zamanla bu alışkanlıktan vazgeçip, altın yerine kumaş veya bir takım elbise vermeye başladıklarından  bu deyim dile yerleşir.
İlk göz ağrısı:
Savaşların sık ve uzun sürdüğü dönemlerinde, askerin yakınların kaygısı bilinir. Özellikle yavuklu kızlar, o dönemde kendi aralarında konuşurlarken  ‘benim erkek arkadaşım, sevgilim, yavuklum, kocam’ diyemediklerinden, “ benim ilk göz ağrımdan hiç haber yok, seninkinden haber var mı?” deme kadın dili olarak dile yerleşmişti.
İpe sapa gelmez :
İşin özüne inersek: ‘ep’ Türkçede ‘sebep’ demektir. ‘Sap’ sözcüğü ise “belli bir düzen gözetlemek, derli toplu olmak, sıraya düzene sokmak”  anlamlarında kullanılırdı. Deyimin asıl şeklinin “ epsiz sapsız” olduğu anlaşılıyor.
Kambersiz  düğün olmaz!
‘Kamber’ sözcüğü Farsça kökenli  ‘kam’dan türemiş olup, “zevk, sevgi veren” anlamında kullanılır. Orta Asya’dan gelen (Tire-Aydın Dağları arasına yerleşen)   son göç kafilelerinden birinin  adı ‘kambarlar’ olarak bilinir. Bu grubun en belirgin özelliği; dua ederken bile dans etmeleri ve saza, söze, eğlenceye, şaraba düşkün olmaları düğünlerin vazgeçilmez konuklarıdırlar. (NOT: Aydın-Tire arasında kalan köylerde  ‘kam, kambar, kamber, Kamber Dağı, Kamber Baba, Kamber Dede…” gibi sözcükler bu dönemin izleridir.
Kanka olmak:
‘Kan kardeş’ sözcük harflerinin birleşmesinde oluşan bir sözcük sanılsa da, gerçek hiç de öyle değildir.  “Kanka, Çingencide  ‘ yakın arkadaş, (kanki)”  anlamında asırlardır kullanılmaktadır.
Kapı önüne atılmak(bırakılmak) :
Deyimin tarihçesi  Amazonlar (İzmir’i , Efes’i kuran savaşçı kadınlar topluluğu)  dönemine kadar uzanır. Bilindiği gibi, Amazonlu kadınlar, daha rahat ok atabilmek için göğüslerinin birini keserlerdi. Çok erkekle evlilik yaparlar;kadın; erkeğin eşyalarını kapı önüne bırakmasının iletisi açıktı.
Karantinaya girmek(alınmak):
Çıkış noktası eski bir Venedik  geleneğine dayanır. Venedik’e ilk kez gelen kişi, kırk gün karaya ayak basmadan, gemide yaşamak zorundaydı. Yeni konuğu, gözlem altında kaldığı günlerde hiçbir hastalık belirtisi göstermezse karaya ayak basma, toplum içine karışmaya hak kazanırdı.
Karga tulumba:
Çıkış noktası Eski  Venedik’e dayanan bir deyim daha;  "Cargar"  sözcüğü: “bohçalamak, toplamak etmek, sarıp toplamak anlamında”,  "La Tromba" ise ‘ yelken’  anlamında kullanıldığı düşünülürse, deyimin aslının “Carga La Tromba” olduğu anlaşılır. Bir deniz söylemi olmasına karşın, dilimize “ kol ve bacaklarından tutularak zorla alınıp götürme” anlamında büyük bir anlam kaymasına uğradığını anlaşılıyor.
Koca karı ilacı:
‘Koca karı ilacı’ “yaşlı kadınların ilkel olarak  elde ettikleri ilaçlarla  yaptıkları tedavi”  yöntemi olarak bilinse de,  gerçek hiç de öyle değildir. Deyimin çıkış noktası ‘Karia’  (Karya, Karakişe, Karka) dönemine varıp dayanır. Karyalılar salgın hastalıklardan, özellikle  akrep, yılan  sokmasına karşı bitkisel ilaçlar elde etmek için kafa yoran ilk toplumdu.  ‘Karia ilacı’  sözcüğüne  bir türlü yorum getiremeyen halkın uydurma gücü devreye girdiği anlaşılıyor.
Lamı cimi yok:
Türkler Müslümanlığı kılıç zoruyla kabul ederler ama bir türlü Arapçayı öğrenmek eğilimde değildirler. Bu ithal sözcüklere kafa erdiremeyince  “caiz değil” anlamında kullanılan . ‘layecuz’ sözcüğünü  ‘lam cim’ şeklinde telaffuz ettikleri anlaşılıyor.
Nato  kafa , Nato  mermer:
Yunancadaki bir deyimin yanlış tercümesi sonucu  "Na to kefari, na to mermari" olması gereken deyim, bize böyle yansımıştır.Yunancada  ‘na’ :  istemek, ‘ to’  bir ön ektir. (İngilizcedeki  ‘the ,a, an’ gibi düşünün.)  ‘Kefari’ : ‘kafa’,  ‘mermari’ : ‘mermer’ anlamında kullanıldığına  göre, Türkçeye, "işte kafa, iste mermer’ şeklinde tercüme edilmesi gerekirdi.
Nisan bir(şakası)
Bu deyimin gerçek anlamı ‘nisan ahmakları’ demek olduğunu inandırmak hayli zor olmalı. İngilizcede ‘April’ sözcüğünün ‘ Nisan’, ‘  fool ‘ ise  “ salak, ahmak’ demektir. Olayın çıkış noktası:  1564 yılında Fransa  Kralı  4. Charles, aldığı bir radikal kararla, Mart ayının son günü kutlanılan yılbaşı akşamını ‘1 Ocak’  olarak değiştirir , ama kralın yakın çevresinden başkabilen yoktur.  Bu kararın uzak bölgelere ulaşması çok zaman alır. Bilmeyen, duymayanlar yıllarca yeni yılı  eski tarihe göre kutlarlar ki bu bilenler için dalga geçmek için tam bir fırsattır. Gelecek  Mart ayında kutlanacak yılbaşında hiç olmayacak hediyeler vaat ederler. Uzun süre bu dalga geçme, bilmeyenleri aptal yerine koyma işi uzun yıllar devam eder
Pandora’nın Kutusu
Söylence tarihinde (Mitolojide) ilk kadının ‘Pandora’, Sümer tabletlerinde ‘Ninti’, kutsal dinlerde  ‘Havva’ olduğu yazılıdır. Zeus’un oyununa gelen Pandora, İçinde kötülükler bulunduran bir kutuyu meraktan açar ve tüm kötülükler, dünyaya bu kutudan yayılır. (Not: Yunancadan İngilizceye çevirisiniyaparak dünyaya tanıtan “Erasmus” -Rönesans dönemi bilgini- bilerek ya da bilmeyerek iki sözcüğü yanlış tercüme etmiş, yanlış söylem doğrusunu unutturmuş olmalı. Neydi o iki kelime?  “Pithos ve  Phxis”….Bu iki sözcüğü  İngilizce sözcüklerinden tanıyalım:  ‘Pithos’: “A  large storage container, used for shipping and bulk  strrage. “ Tam Türkçe karşılığı ‘Testi”
‘Pyxis’: “ It is a shape vessel from the classical world, usually a round box” Türkçe karşılığı, “Kutu.”  Özcesi,    ‘Pandora’nın kutusu’ değil, “Pandora’nın testisi” olmalıydı.)
Pot kırmak:
(İngilizcedeki ‘çanak, çömlek, saksı’ anlamında kullanılan ’pot’ sözcüğüyle ilişkilendirmeyiniz) ‘Pot ‘ sözcüğü köken olarak Ermenice olup “Kumaşın kırışık, vücutta dengesiz durması” anlamına gelir.Terzilerin çok olduğu dönemde bizde de “ kalfa, çırağının kumaşı yanlış keserek dikmesiyle ortaya çıkan dengesizlik” yani ‘potunu kaçırmak’ anlamında kullanılırdı. .Formun Üstü
Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur:
 Orijinal şekli  Latincede : “Mens sana in corpore” şeklinde geçerken, bir başka Latin kökenli şairin bir dizesinde de:  “Orandism est ut sit mens sana in corpore” olarak geçer. Türkçeye “Tanrıdan sağlam vücut, sağlam akıl bulunmasını dilemek gerekir” şeklinde çevrilmeliydi.
Sapır sapır dökülmek:
Deyimin ‘sap’ kökeninden türetildiğinin ayrımındasınız. Eski Batı Türkçesinde “sap; uzaklaşmak, hedeften sapmak, savmak” anlamlarında kullanıldığını anlıyor olmalısınız. ( Sapmak, sapıtmak, sapa, sapuk –sapık-  aynı kökenli sözcüklerdir. ‘Sap’  kökeninden türeyen sözcükler arasında ‘sallamak’ sözcüğü de vardır. )  Bir meyvelerini düşürmek için  ağaç  gövdesinin sallandığını, silkelendiğini  düşünürseniz deyimin nereden çıktığını anlamak kolaylaşır
Sarı çizmeli Memet Ağa:
(Ön bilgi: Osmanlıda insanlar etnik kökenlerine göre farklı renkte giyinirlerdi. Örneğin Ermenilerin kırmızı şapkalı, Rumlar siyah, Yahudilerinki mavi, Türklerinki sarıydı. ‘Mor rengi’ ancak saray içinde yaşayanlar kullanırdı. Sarı çizme giymek için Türk kökeninden gelme, varlıklı , saygın bir adam olmalıydınız. )
Irklara göre giysi tercihi zamanla bozulur. Sarı çizme giyimi özellikle Aydınlı varsıl erkekler arsında yaygınlaşır. İzmirli bir çizme imalatçısı, uşağını çağırır ve: “Aydın'dan ‘Mehmet Ağa’  isminde birisi gelecek. Geçen harman döneminde kendisine sarı çizme alması için on dört akçe vermiştim. Borcunun vadesi geldi. Faytona bin, doğru tren istasyonuna git. Uzun boylu, orta yaşlı, efe bıyıklı biridir. Al getir onu buraya” der. Uşak, koşarak istasyona gider, gider gitmesine ama bir sürü sarı çizmeli, burma bıyıklı adam gördüğünden, kime sesleneceğini bilemez. Uşak, kendince bir çare bulur, başlar bağırmaya: “Aydın’dan gelen Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, seni  ağam çağırıyor!”  
Sıfırı (zahiri) Tüketmek :
Deyimde geçen ‘sıfır’ sözcüğü yerine, ‘soluk alıp verme’ anlamındaki ‘zahir’ sözcüğü olmalıydı. Deyim ‘zahiri tükenmek’ şeklinde kullanılmalıydı.
Şapa oturmak:
Şap, nışadıra benzeyen bir madde ve mercan adalıkları çok olan Kızıldeniz’in eski adıdır. Bu adalar denizcilerin ve hac dönüşünde hacıların korkusu rüyasıdır.
Şarlatanlık yapmak:
İtalyanca kökenli  ‘şarlatan’(ciarlatano) , Ortaçağda papa, insanların günahlarını bir belge karşılı (parayla) af edebilirdi. Bazı açıkgözler, af vesikalarını taklit ederek, çoğaltıp ucuza satmaya başlamasına dayalı bir deyimdir.
Tabanları yağlamak:
Deriden yapılmış çarık giyildiği günlerde, çarık ( toz, kirden, özellikle sıcaktan) büzüldüğü oranda ayağı sıkacak ve acı verecektir. Çarığın esnemesi için  tek çare çarığın (özellikle tabanlarına) yağlamaktır.
Tahtalı köy:
Eski Türklerde ağaç kutsa ve tanrının temsilcisiydi. Kötü bir haber duyduğumuzda orta parmağımızın tersiyle tahta zemine (beton zemine değil)  vurarak “benim bu dileğimi tanrıya ilet, söyleyiver” demek istenmektedir. Ölülerin tahtalarla  kapatılıp gömülmesi, “taşlı köy/topraklı köy”  değil de, “tahtalı köy” denmesine neden olmuştur.Tahta   özellikle ‘kayın’ ağacından olmalıydı,çünkü‘kayın’ ve ‘kadın’ aynı kökenli bir sözcüklerdir.
Tası tarağı toplayıp gitmek:
İstanbul sokaklarında (argo)  ‘piyade’ olarak adlandırılan özel giysili  sekiz yüz civarında seyyar içki satıcısı vardı.  Piyadeler,  ‘tas-ı arak’ denilen kadehle servis yaparlardı. Deyimde geçen ‘tarak’  uyduruktur, doğrusu ‘arak’ olmalıydı.  İçki üretimi  Tekele, (tek-el) bağlanınca  ‘arak’ sözcüğü unutulup gittiğinden halkın uydurma gücü hemen devreye girdiği anlaşılıyor.
Ti’ye almak:
Denizciler, gemiler limanda dinlenmeye alındıklarında  ‘T ‘ harfine benzer  konumda sıralarlar.’T’ şeklinde bekleyen gemileri avlamak, abluka etmek, batırmak kolay olacaktır. Denizcilik dilinde bu tür  ‘gafil avlanmaya’ T’ye almak denilir.  
Toprağı bol olmak:
Eski toplumların ölülerini kıymetli eşyalarıyla gömdüklerini biliyoruz. Han, hükümdar, kralların mezarları bir hazine durumdadır.Mezarın yağmalanmasını engellemek için çareyi daha sol  toprak atmakta bulmuşlar. Günümüzde çok yerde rastlanan bu mini tepecikler(höyükler) varsıl insanların mezarlarından başka bir şey değildir.
 Yok yok:
Yok’ sözcüğü Orhun Yazıtlarında ‘yök’ ,eski Türkçede ‘yab’ şeklinde geçer ve ‘yok etmek, bitirmek’ anlamında kullanılırdı. Asyalı Türkler , ‘yok’ sözcüğünü kullanmaktan çekinirlerdi, çünkü ‘yok’ sözcüğü  şeytanın bir unvandır. Eski Türkler ‘yok yok’ derken, ‘aramızda şeytan yok’ demek istedikleri anlaşılmalıdır.
Zıvanadan çıkmak
‘Zıvana’ Farsça,  ‘zübane’  kökeninden dilimize yerleşen bir sözcüktür, değişik anlamlara gelir; a-Değirmen taşını döndüren mil, tekerleğin dönmesini sağlayan ana mil,  b-Elemanlarından birinin iki tarafı, öbürünün ortası boşaltılarak yapılan çatkı türü, çatıyı ayakta tutan ana direk.
Bu sözcük, hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, “yuvasından çıkmak, çökmek, düzeneğin, aygıtın işe yaramaz hale gelmesi” anlamlarında kullanılır.(Not:  Çorum yöresine  ait bir türkü sözünde  geçen  ‘orta direğin önemi’ çok güzel vurgulanmaktadır.  (Muzaffer Sarısözen bestesi: “El Veriyor el Veriyor/Orta direk bel veriyor.../Döndüm baktım sağ yanıma/Mehemmed’im can veriyor …"

Kaynak:Köken ve Söylenceleriyle Deyimlerimiz” http://blog.milliyet.com.tr/sozcukleri-okuma/Blog/?BlogNo=434406 mehmet Genç

Akıllı Tahta İçin Akıllı Kontrol Programı

"ATAK (Akıllı Tahta İçin Akıllı Kontrol) 1.05 - SINIRLI KULLANICIDA DA ÇALIŞABİLEN - DeepFreeze vb. koruma programlarıyla daha uyumlu çalışabilen versiyon.(Koruma programı yüklü bilgisayara flash bellek taktığınız her seferde sanki ilk defa takılıyor gibi işlem yapar ve windows flash belleği her seferinde tekrar tanır. Bu tanıma sırasında flash belleğin bilgilerini vermez. Flash belleği tanıdıktan sonra çıkarıp tekrar takmak gerekir. Bu versiyonda bu işlemi en aza indirecek düzenlemeler yapılmıştır."
Akıllı tahtalar dokunmatik olduğu için öğretmenler bu büyük ekranda şifre girerken öğrenciler şifreyi görüyorlar ya da internetten şifreleri rahatlıkla öğreniyorlar. Şifre koymadığınız zamanda herşeyi yüklüyor ve program ayarlarını değiştiriyorlar. Biz Usb bellekler yardımıyla bilgisayarın açılmasını sağlayacak bir sistem geliştirdik. Piyasada bu işi yapan programlar mevcut; fakat ücretsiz versiyonları sınırlı. Ücretli versiyonları ise pahalı. Ayrıca okulda kullanmak için dizayn edilmemişler. Bu yazılım okul ortamında kullanılmaya yönelik geliştirilmiştir ve tamamen ücretsizdir. Hata tespit ederseniz lütfen bize bildiriniz. Bu programın geliştirilmesini sağlayan Furkan Aknar ve Özgür Güldoğan'a ayrıca bu projeye ve derneğimize sahip çıkan herkese teşekkür ederiz...
Dikkat!! Bu bir güvenlik yazılımı olduğu ve yetkisiz kullanımları engellemek amacıyla yapıldığı için kurma işlemine geçmeden önce rar dosyası içindeki 2 adet word dosyasını okuyup daha sonra kuruluma geçiniz. Eğer zamanım yok diyorsanız en azından kurulum.doc dosyasını okuyunuz. Öncelikle sistemi açacak ve programı kaldıracak flash bellekleri oluşturunuz, daha sonra akıllı tahta kurulumuna geçiniz. Yönetici yetkisine sahip kullanıcıda kurulum yaptıktan sonra sınırlı kullanıcıda da programı rahatlıkla kullanabilirsiniz. Sınırlı kullanıcıda istatistik toplanmaz-okunamaz (Kim? Ne zaman? Ne kadar kullandı?) Sınırlı kullanıcıda program kaldırılamaz... Yönetici kullanıcılarında istatistik toplanır. Varsayılan bekleme süresini BTR öğretmeni belirler. Çoklu monitörde de ekranı kapatır... Programı indirmek için tıklayınız....Versiyon: 1.09
Windows 7 ve Xp için. (32-64 bit)
Oluşturduğunuz flash bellek okuldaki tüm akıllı tahtaları açıyor. Anahtar Flash bellek depolama ortamı olarak kullanılmaya devam edilebilir. Hatta bir öğretmen birden fazla okula gidiyorsa; o okuldaki bilişim rehber öğretmeni bu flash belleği o okuldaki akıllı tahtaları da açacak şekilde de ayarlayabilir... Bir flash bellek birden fazla okulda da kullanılabilir... (Tabiki aynı program kullanılıyorsa)
Ayrıca her akıllı tahtada: akıllı tahtayı kimin hangi tarihte? ne kadar süreyle kullandığının kaydı da tutulmaktadır...(Sınırlı kullanıcılarda istatistik tutma işlemi şimdilik yapılamamaktadır.)
EĞER BU PROGRAMI SINIRLI KULLANICI İLE KULLANACAKSANIZ ŞU İŞLEMİ MUTLAKA YAPINIZ:Böylece Ctrl+Alt+Del sınırlı kullanıcıda da kaldırılmış olacak. Yoksa kalkmıyor...Yöneticide bu işlemleri yaptıktan sonra programı kurun...Yöneticide kullanacaksanız seçimliktir. Ancak bu işlem programın sonlandırılmasını zorlaştırmaktadır!!
Çalıştır-> GpEdit.Msc Kullanıcı yapılandırması-> Yönetim Şablonları ->Sistem->Ctrl+Alt+Del Seçenekleri-> Görev Yöneticisini Devre Kaldır seçeneğini etkin yapınız. 
*** DİKKAT:'İl-İlçe-Okul adı kısmında türkçe karakterlerden 'Ğ' harfini kullanmayınız. Diğerlerini kullanabilirsiniz'***
Şu anki program özellikleri:
"Bir flash bellek birden fazla okulda da anahtar olarak ayarlanıp kullanılabilir.(Bu ayarlama işlemini her okulun kendi btr öğretmeni yapar)
Anahtar bellek depolama ortamı olarak kullanılmaya devam edilebilir.
Anahtar flash bellek çıkarıldığı an program otomatikman devreye giriyor. Böylece bilgisayarın kapatılmasının unutulması engelleniyor...
Akıllı tahtanın varsayılan bekleme süresini btr öğretmeni belirliyor. Süre sonunda anahtar takılmazsa bilgisayar kapatılır.
Anahtar bellek takılıyken başka aygıtlar da takılabilir (Örneğin ikinci bir flash bellek).
Bir bilgisayara bağlı birden fazla monitör varsa onları da kapatabiliyor.
İlk versiyonu sınırlı kullanıcıda çalışmıyordu. Şu an yükleme (Administrator hesabı ile) yapıldıktan sonra sınırlı kullanıcıda da çalışabiliyor.
Öğretmen akıllı tahtayı kapatmadan ders arası verebiliyor. Belirtilen süre kadar bilgisayar öğrencilerin müdahale edemeyecekleri şekilde o öğretmeni bekliyor. Kimi beklediğini ekranda yazıyor. Böylece nöbetçi öğretmen kimin o bilgisayarı açtığını görebiliyor.
Kullanım istatistiklerini tutabiliyor(Kim? Hangi tarihte? Ne kadar kullandı?- Sınırlı kullanıcıda istatistik tutulmaz)
Kullanıcı istatistiklerini yalnızca btr öğretmeni görebiliyor.
İstatistikler eğitim öğretim yılı ve dönemine göre de dosyalanmaktadır.
Kaldırma işlemi basit ve çok farklı.(Kaldırma flash belleği hazırlanıyor. Administrator hesabındayken bu flash bellek takıldığı anda program kaldırılmış oluyor.)
DeepFreeze gibi koruma programlarıyla daha uyumlu (Özellikle windows xp de bu farkı görebilirsiniz...)
USB HDD ler ve Cep telefonları (veri dopolama aygıtı olarak ayarlandıklarında) da anahtar olarak ayarlanabilir. "

Kaynak ve güncellemeler için adresi takip ediniz.:  
http://www.bilgisayarbilisim.net/bte-bilisim-teknolojileri-egitimcileri-dernegi-f275/atak-1-09-usb-anahtar-yazilimi-t128591.html

Pompei Sapıklığı

Pompei İtalya' nin Campania bölgesinde, Napoli kenti yakınlarında bulunan bir şehirdir. Pompeii antik şehri kalıntıları ile ünlü olan şehrin 2010 yılı nüfusu 25.000 civarındadır.Pompei bu özellikleri yanında tarihteki büyük felaketiyle hatırlanan bir şehirdir.Târihî kayıtlar, şehrin yok olmadan evvelki hâlini, tam bir sapıklık, edepsizlik, son noktaya gelmiş bir ahlâksızlık olarak bildiriyor. Îsâ -aleyhisselâm-’dan yetmiş dokuz (MS 79) sene sonra Vezüv Yanardağı’nın ânî bir infilâki ile lavlar, bir anda kenti haritadan silmiş, ilâhî azaptan hiç kimse kaçıp kurtulamamıştır. Orada bulunan sapıklık içindeki insanlar bu ilahi azaba maruz kalarak, alenî bir sapıklık hâlinde iken taşlaşıp kalmışlardır. (Bkz. Zalimleri çarpan müthiş Sayha)
Pompei'de zamanında Roma imparatorluğu hüküm sürmekteydi. İmparatorluğun başında ise Tarihin gördüğü en gaddar ve sapık hükümdarlarından biri Caligula vardır.  İmparator Caligula kız kardeşine aşık olarak yaşadığı toplumdan bağımsız olmamakla birlikte en büyük günahı işliyordu. Halkın da hükümdarlarından pek farkı yoktu. Pompei'nin dört bir yanı genelevlerle, fuhuş bataklıklarıyla çevriliydi. Ayrıca eşcinsellik de çok normal karşılanıyordu. Halk bu sayede çok zenginleşmişti. Asiller müthiş zenginlik içindeydi. Lüks ve şatafat haddinden fazla bir vaziyetteydi.

Ahşap Oyma Kamyon (Karadeniz Eseri)

Bu kadar zahmet çekilerek yapılmış bu güzel görüntüyü sizinle paylaşmasaydık olmazdı. Karadenizli ustaların el emeği göz nuru ile yapılmış bu şahaseri beğeninize sunuyoruz.

Matematik Okuma Kitaplığı

Matematik Merakı oluşturman ve öğrencilerin matematiğe olan ilgi seviyelerinin artmasına vesile olmak amacıyla yazılan çeşitli matematik kitaplarından oluşan kütüphanemiz öğretmenlerimize yardımcı olacaktır. Listede bulunmayan kitapları paylaşırsanız ekleme şansımız olabilir. 
Bu listede yer alan kitaplar öncelikle öğretmenler tarafından okunmalı öğrencinin ilgi ve merak düzeyine göre eğer uygun ise o zaman bu kitaplar tavsiye olarak belirtilmelidir. Kitap tavsiyesinde yaş seviyesi ve belli bir yetenek seviyesi dikkate alınmalıdır. Aksi halde öğrencide matematik öğrenme isteğine karşı bir isteksizlik ve bıkkınlık oluşturabilir, olumsuz bir intiba oluşturabilirsiniz. Matematik konu başlığı altında listelenen bütün bu kitaplar doğrudan yayınevlerinin tanıtım içeriğinden ve kitabevlerinin satış listelerinden alındığı için dikkatle seçilerek, öğrenciye uygunluğu kontrol edildikten sonra tavsiye olarak sunulmalıdır. 
MEB müfredatına uymayan ileri seviyedeki kitapların, sadece az sayıdaki ileri matematiğe ilgisi olan öğrencilere, kendilerini matematiksel manada geliştirmeleri için bir yol gösterici olabileceği de unutulmamalıdır. Okul kütüphanelerinde Bakanlık tarafından izin verilen (yasak edilmemiş) ve tavsiye edilen yayınevlerinin/yazarların ilgili matematik kitaplarının okutulması öğrencilerde matematik dersine karşı bir merak düzeyinin oluşmasına yardımcı olacaktır. 

Cibril Hadisi Hazineleri

Cibril Hadisinde göze çarpan inceliklerden vakıf olabildiklerimizden anladıklarımız hakkında yazılmış güzel bir yazıyı paylaşıyorum. Hadis-i şerif ve ayet kaynaklarını yanlarında belirterek araştırmacılar için kolaylık olmasını arzu ettim. Yazı; Erol DEMİRYÜREK'e aittir. “Cibril Hadisi” (Bkz. Cibril Hadisi) diye meşhur olan bu hadis, içinde birçok hikmet incisi taşıyan bir hazine sandığı gibidir. Şimdi hazine sandığını açıp hikmet incilerini temâşa edelim:

Şapka Problemi

Şapka Problemi, Amerika’da bayağı heyecan ortamı oluşturmuş ve  Amerika’nın en saygıdeğer gazetelerinden biri olarak kabul edilen The New York Times’ta uzun bir yazıya da konu olmuş bir problem çeşididir. . 
Şapka Problemi adıyla bilinen bu problem şöyle. Bir odaya n kişi girecek. Odada bu kişilerin başlarına, yazı tura atarak ya beyaz ya da siyah şapka konacak. Yani herkesin başında yüzde elli olasılıkla beyaz şapka olacak, yüzde elli olasılıkla siyah şapka. Herkes başkasının başındaki şapkanın rengini görecek, ama kimse kendi başındaki şapkanın rengini göremeyecek... Oyuncular aynı anda ya kafalarındaki şapkanın rengi konusunda bir tahminde bulunacaklar ya da pas geçecekler. Eğer hiçbiri yanılmazsa (pas geçen hiç yanılmaz) ve aralarından en az biri doğru yanıt verirse her oyuncu 1 milyon dolar alacak. Yoksa her biri hava alacak. 
Örneğin biri dışında hepsi pas geçerse ve o pas geçmeyen (camgöbeği ya da fıstıki gibi herhangi bir renk tahmininde değil!) siyah ya da beyaz tahmininde bulunursa, yüzde 50 olasılıkla her oyuncu 1 milyon dolar alacak, yüzde elli olasılıkla kimse para kazanamayacak. Eğer iki kişi pas geçmeyip tahminde bulunursa, o zaman yüzde 25 olasılıkla oyuncular parayı kazanacaklar (1 milyon doları cebe indirmek için tahminde bulunan iki kişinin de doğru tahminde bulunması gerekiyor.) Demek ki sadece bir kişinin pas geçmeyip tahminde bulunduğu strateji iki kişinin tahminde bulunduğu stratejiden daha iyi, hatta iki kat daha iyi. Herkes pas geçerse, kimse doğru tahminde bulunmadığından, kimse para kazanamayacak... 
Bu n kişi odaya girmeden önce toplanıp en iyi strateji hakkında kafa yoruyorlar. En iyi stratejilerinin (varsa) en az % 50 olduğunu gördük. Yüzde elliden daha iyi bir strateji var mı? Amerika’nın birçok ünlü matematikçisi, (ki birçoğu Amerikalı değildir) siz bu yazıyı okuduğunuz sırada belki de, bu konu üzerinde kafa yoruyor. Oyunun kodlar teorisiyle ilgisi var, yani bilgisayarlarla, şifrelemeyle, bilgi yollamayla, yani çağımızla... 
Birçok matematikçi, problemi ilk duyduğunda, en iyi stratejinin yukarda açıkladığım yüzde elli parayı kazandıran strateji olduğunu düşünüyormuş. Ama daha sonra daha iyi stratejilerin varlığını kavrıyorlarmış. Problemi ilk kez Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Todd Ebert doktorasını yazarken bulmuş. Soruyu öğrencilerine sormuş. Bir sabah uyandığında, internet’te herkesin bu problemle uğraştığını görmüş... Yine Kaliforniya üniversitesinden Prof. Berlekamp n = 3 olduğunda, yüzde 75 kazandıran bir stratejinin olduğunu bulmuştur. Biz de bulalım. şöyle düşünelim. Üç şapkanın üçünün de aynı renk olma olasılığı 1/4’tür, çünkü 1/8 olasılıkla üç şapka beyaz, 1/8 olasılıkla üç şapka siyah olacaktır. Dolayısıyla üç şapkanın renk dağılımının 2-1 olma olasılığı 3/4’tür. Demek ki, karşısındaki iki şapkanın aynı renkte olduğunu görenler aksi tahminde bulunurlarsa, yani iki siyah şapka gören beyaz, iki beyaz şapka gören siyah derse ve diğerleri pas geçerse, 3/4 olasılıkla doğru tahminde bulunulacaktır. Bunu şöyle de gösterebiliriz. Oyunculara 1, 2, 3 diyelim ve bu stratejiyle oynanan oyunun akışına bakalım: 

Eğer n = 15 ise, 15/16 olasılıkla kazandıran bir strateji bulunmuş olur. Oyuncu sayısı arttıkça, bilinen bir stratejinin kazanma olasılığı artıyor, hatta n sonsuza gittiğinde bu bilinen stratejinin olasılığı 1’e yakınsadığı görülmüştür.
Bu problem farklı bir uslüple şu şekilde bir fıkraya dönüştürülerek tekrar sorulmuş ve şu şekilde çözülmüştür. Burada kişi sayısı sınırlandırılıp 3 kişi ile problem tekrar yazılmıştır. Yazılan bu problem üç mahkum problemi ve şapka rengi ile çözüme kavuşturulmuştur.

"Zalim bir kralın ülkesinde üç akıllı adam varmış. Adları Temel, Dursun ve Hasan. Bu akıllı adamlar, kralın halka yaptığı baskıyı her fırsatta eleştirirlermiş. Ama kralın adamları bu eleştirileri günü gününe krala rapor ederlermiş. Sonunda kral, bu söylemlerin halkı bilinçlendireceği ve giderek tahtının tehlikeye gireceği kuşkusuna kapılmış. Bu üç akıllı adamı yakalatıp zindana attırmış. Ne var ki, halk bu üç akıllı adamı sever olmuş, onların söylemleri kulaktan kulağa yayılmaya öyle başlamış ki sormayın; günümüzün telekulakları bile o söylentilerin yanında hiç kalır. Herkes bu üç akıllı adamın aklını anlata anlata bitiremez olmuş. Onlar bir söz etmişse, halk bin sözü yanına katıp onlara maletmiş. Kral da en az tutuklular kadar akıllıymış. Bakmış ki onları hemen asmak halkın galeyanına neden olacak. Günlerce düşündükten sonra, aklına bu üç akıllı adamın kendisi kadar akıllı olmadıklarını halka gösterecek bir yol bulmuş. Hemen ülkenin dört bir yanına haber salmış. Haberciler vardıkları her yerde şöyle diyesi olmuşlar.
-Haşmetli kralımız, bu üç asiyi kendisinden daha akıllı iseler affedecek!  Akıllı olup olmadıklarını sarayın önünde halkın önünde sınayacak…
Bu haberi alan halk sınama günü sabahın erken saatlerinde sarayın önündeki meydanı doldurmuş, olup bitecekleri merakla beklemeye başlamış. Muhafızlar önce üç tutukluyu meydana getirmişler. Sonra kral sarayın balkonundaki yerine oturmuş. Tutukluların oturması için üç sandalye getirilmesini emretmiş. Sandalyeler hemen meydana getirilmiş. Kral tekrar emretmiş:
-Sandalyeleri bir doğrultuda arka arkaya dizin ve tutukluları, yüzleri bana bakacak konumda oturtun. Önde oturan arkasındakini göremesin. Tutuklular sağa, sola, geriye bakamayacaklar; yalnızca önde oturanları görebilecekler. Seyircilerden hiçbir işaret veya ses çıkmayacak.  Bu kuralı bozan tutuklunun veya seyircinin başını hemen uçurun.
En arkadaki sandalyeye Temel, ortadakine Dursun, öndekine de Hasan oturtulmuş. Kral bütün haşmetiyle yerinden kalkmış,
-Tutukluların gözlerini  bağlayın, demiş. Tutukluların gözleri bağlanmış. Sonra ağır ağır yürüyerek tutukluların yanına gelmiş ve demiş ki,
-Elimde 5 şapka var, ikisi mavi üçü kırmızı. Herbirinizin başına birer şapka koyacağım. Şapkalardan ikisi bende kalacak. Sonra gözlerinizi açtıracağım. Kendi başınızdaki şapkayı ve arkanızdakinin şapkasını göremeyeceksiniz. Ancak önünüzdekilerin şapkalarını görebilirsiniz. Üçünüzden biri, başındaki şapkanın rengini bilirse, üçünüzü de affedeceğim. Hiçbiriniz bilemezseniz, üçünüz de idam edileceksiniz. Süreniz 15 dakikadır. Bu süre içinde yanıt alamazsam, soruyu yanıtlayamadığınız hükmüne varacağım.
Her bir tutuklunun başına birer cellat dikerek, kral yerine oturmuş ve adamlarına işaret ederek tutukluların gözlerini açtırmış. O andan itibaren zaman işlemeye başlamış. Meydanda büyük bir sessizlik başlamış. Herkes üç akıllı adamın soruyu çözüp çözemeyeceğini merak ve heyecanla bekler olmuş. Kimisi de başarmaları için içlerinden dilekler tutmuş. Dakikalar hızla geçiyormuş. 10, 11, 12, 13 ve 14 ncü dakikalar heyecen içinde geçip gitmiş. Son 60, 30, 20, 10 ve 5 saniyeler artan heyecanla geride kalmış. Sonra, meydandaki umutsuz kalabalığa ölüm sessizliği çökmüş. Kalabalık artık üç akıllı adamdan yanıt gelemeyeceği kanısıyla, içlerinden saniyeleri sayar olmuşlar. Bu son saniyeler meydandakiler için sanki bir ömür kadar uzun gelmiş. Artık, herkes gözlerini kapatmış, kralın üç cellata vereceği işareti korkuyla bekler olmuşken, Hasan yerinden fırlamış ve
“-Buldum!..  Benim şapkanın rengi ... dır” diye bağırmış. Acaba Hasan nasıl bir akıl yürütmeyle üç kişiyi cellatın elinden kurtardı?
Problem Çözümü:  Önce şunu anımsayalım. Genç asilerin üçü de çok akıllıdır. Her birisi, öteki ikisinin sağlam mantık yürüteceğine güveniyor. Bu bir grup oyunudur. Oyunda, her oyuncu, öteki oyuncuların ne yapacağını bilerek kendi davranışına yön verir. Hasan da öyle yaptı. Kendisinin arkasında oturan iki akıllı adamın neden karar veremediğini düşündü ve doğru sonuca ulaştı. Hasanın nasıl akıl yürüttüğünü anlamak için, ortaya çıkan olasılıkları listeleyelim. Üç kırmızı şapka ile iki mavi şapka Temel, Dursun ve Hasan’ın başlarına  7 farklı biçimde konulabilir. Oturuş sırasına göre bu yedi olasılığı listeleyelim:
            Temel                         Dursun                      Hasan            
1.         kırmızı                         kırmızı                       kırmızı            
2.         mavi                            kırmızı                       kırmızı                        
3.         kırmızı                         mavi                         kırmızı                        
4.         mavi                            mavi                           kırmızı            
5.         kırmızı                         kırmızı                       mavi                           
6.         kırmızı                         mavi                         mavi                           
7.         mavi                            kırmızı                       mavi                           
Şimdi bu listedeki olasılıkları Hasan’ın akıl yürütmesiyle birer birer inceleyelim.
                  Temel                    Dursun                     Hasan            
1.               kırmızı                   kırmızı                       kırmızı
Hasan şöyle düşünüyor: Eğer şapkalar bu biçimde sıralanmışsa, ne Temel ne de Dursun karar verebilir. Çünkü, Temel’in şöyle düşüneceğini bilir: “önümde iki kırmızı şapka var, benim şapkam kırmızı da olabilir, mavi de... o halde ben karar veremem.”  Dursun’a gelince, o da önünde bir kırmızı şapka görüyor. Kendi başındaki geride kalan 2 kırmızı ve 2 mavi şapkadan herhangi birisi olabilir. Öyleyse o da karar veremez. Bunu aklının bir köşesine yazıyor: İki arkadaşı karar veremediklerine göre, kralın adamları şapkaları 1-inci biçimde koymuş olabilirler. Ama öteki olasılıkları incelemeden karar vermez.
                  Temel                    Dursun                     Hasan            
2.               mavi                      kırmızı                       kırmızı
Hasan şöyle düşünüyor: Temel ve Dursun, aynen 1. durumdaki gibi karar veremezler. Hasan bu olasılığı da aklının bir köşesine yazar: Kralın adamları şapkaları 2-inci biçimde de koymuş olabilirler. Hasan, 3-üncü ve 4-üncü olasılıklar için de aynı akıl yürütmeyi yapıyor. Yani ilk dört olasılıktan herhangi birisi olabilir. Dördünde de Hasan’ın şapkası kırmızıdır. Ama Hasan bütün olasılıkları inceleyecektir. Akıl yürütmeye devam ediyor.
                  Temel                    Dursun                     Hasan            
5.               kırmızı                   kırmızı                       mavi
Hasan şöyle düşünüyor: Bu olasılık olsaydı, bir kırmızı şapka ile bir mavi şapka gören Temel karar veremezdi. Ama Dursun doğruyu bulabilirdi. Çünkü, akıllı Dursun şu aklı yürütecekti: “Eğer benim şapkam mavi olsaydı, Temel iki mavi şapka göreceği için, kendi şapkasının kırmızı olduğuna karar verecekti. Temel bunu yapmadığına göre, benim şapkam mavi olamaz, kırmızıdır”  kararına varacak ve bunu krala söyleyecekti. Dursun bunu yapmadığına göre, şapkalar bu biçimde dizilmiş olamaz. Böylece Hasan şapkaların bu şekilde dizilmediği kararına varır ve  5-inci olasılığı elemiş olur.
                  Temel                    Dursun                     Hasan            
6.               kırmızı                   mavi                          mavi
Hasan şöyle düşünüyor: Bu olasılık olsaydı, önünde iki mavi şapka gören Temel hemen kararını verirdi. Öyleyse, şapkalar 6-ıncı biçimde sıralanmış olamaz.
                  Temel                    Dursun                     Hasan            
7.               mavi                      kırmızı                       mavi
Hasan şöyle düşünüyor: Bu olasılık 5-inci olasılığa benziyor.  Bu olasılık olsaydı, Temel karar veremezdi, ama Dursun doğruyu bulabilirdi. Dursun bunu yapmadığına göre, şapkalar bu biçimde dizilmiş olamaz. Böylece Hasan şapkaların bu şekilde dizilmediği kararına varır ve  7-inci olasılığı da elemiş olur. Hasan son kararını verebilmek için, aklının bir köşesine not ettiği olasılıkları tekrar gözden geçirir. İlk dört olasılıkta, Hasan’ın şapkası hep kırmızıdır. Hasan’ın şapkasının mavi olduğu son üç olasılıkta ya Temel ya da Dursun, kesinlikle kendi şapkalarının rengini bulmaktadırlar. Çok akıllı arkadaşları daha önce karar vermediklerine göre, Hasan, kendi şapkasının renginin mavi olmadığına karar verir. Yerinden fırlayıp
-Buldum!..  Benim şapkanın rengi kırmızıdırdiye bağırır ve üç kişiyi cellatların elinden kurtarır."
Problem çözümü esas olarak Dilara Yaman’a aittir. Kendisine teşekkür ederiz. "
Kaynakça: 
http://www.baskent.edu.tr/~tkaracay/etudio/agora/zv/2008/hatcevap.htm
http://www.matematikdunyasi.org/arsiv/makaleler/24_28_sapka.pdf
 www.alinesin.org/popular_math/E_0_4_sapka_Problemi.doc  

LYS Matematik Soruları Ünite Analizi (2010-2013)

YGS ve LYS de ortak olan bazı üniteler vardır. Bu ünitelerden yıllara göre değişiklik olmakla birlikte genelde her sene sorular gelmiştir. Son yapılan üç lys de soruların dağılımları ünite adlarının karşılarında 2010-2011 ve 2012 yıllarında kaçar soru çıktığı aşağıda belirtilmiştir. Öğrencilerimizin buna dikkat ederek sınava girmeleri yararlarına olacaktır. 

Öğrencilerimizin sınavlara hazırlanırken YGS basamağında 9.ve 10.sınıf konularını içerecek biçimde hazırlanmaları LYS basamağı için de tüm matematik konularına hakim olarak hazırlanmaları iyi bir bölüm arzu edenler için kesinlikle gerekli olacaktır. Aşağıda yer alan soru ve ünite tablosu da incelenerek hangi konulardan daha yoğun soru geldiği analiz edilip, o konulara/ünitelere daha çok ağırlık verilmelidir. Planlı ve programlı bir şekilde, zamanı verimli kullanarak çalışma yapılırsa başarıya ulaşmak daha kolay olacaktır.

LYS MATEMATİK (YGS ile Ortak Konular) 2010 2011 2012 2013
Temel Kavramlar 0 1 1 3
Faktöriyel 0 1 0 0
Bölme ve Bölünebilme 0 0 1 0
OBEB-OKEK 1 1 1 1
Rasyonel Sayılar 0 0 0 0
Basit Eşitsizlikler 0 0 1 1
Mutlak Değer 1 0 0 0
Üslü İfadeler 0 0 0 2
Köklü İfadeler 0 1 2 1
Oran-Orantı 0 1 0 0
Fonksiyonlar 0 3 2 3
Kümeler 0 1 1 1
Perm-Komb-Binom-Olasılık 2 2 2 2
TOPLAM 4 11 11 14

2010 yılında YGS ünitelerinden sadece 7 soru gelmesine rağmen 2011 ve 2012 yıllarında bu ünitelerden gelen soru sayısı artmış ve toplamda ortak ünitelerden 2011 ve 2012 yıllarında eşit olarak 18 er soru gelmiştir.

LYS MATEMATİK 2010 2011 2012 2013
Polinomlar 2 1 2 2
Çarpanlara Ayırma 1 5 2 2
2.Dereceden Denklemler 1 0 0 1
Eşitsizlikler 3 1 0 0
Parabol 0 1 1 1
Mantık ve İspat Yöntemleri 0 0 0 0
Modüler Aritmetik 1 1 3 1
İşlem 1 1 1 1
Trigonometri 4 4 4 3
Karmaşık Sayılar 4 3 3 3
Logaritma 4 2 2 3
Toplam Çarpım Sembolü 1 2 1 0
Diziler-Seriler 2 2 2 2
Özel Tanımlı Fonksiyonlar 4 2 1 0
Limit ve Süreklilik 1 1 4 1
Türev ve Uygulamaları 9 6 6 6
İntegral 5 5 4 7
Konikler (Elips,Hiperbol,Parabol) 0 0 0 0
Determinant-Matris 3 2 3 3
Toplam 46 39 39 36

Verilen bilgiler ışığında ünite başlıkları pek değişmemekle birlikte LYS konularından yıllara göre gelen soru sayılarında farklılıklar gözlenmektedir. Örneğin türev uygulamalarından 2010 yılında 9 soru gelirken bu soru sayısı 2012 de 5 e düşmüştür. 
Bütün öğrencilerimize sınavlarında başarılar dileriz...