Takvim yapraklarında göz gezdirirken karşılaştığım "namazda kıyam" yazısı ile bugünlerde (2015) gündelik hayatta çok sık gördüğüm "saldalyede namaz olayı" arasındaki fark dikkatimi çekti. Üniversiteyi okuduğum yıllarda, Ankara'da camilerde defaatle sandalyede namaz kılanlarla karşılaşmıştım. O zamanlar (2006) tek tük olan bu hadisenin şimdilerde sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde sayıları azımsanamayacak bir boyuta gelmiş bulunan 'sandalyede namaz kılma olayı' hakkında düzenli bir şeyler yazmak için düşünürken, böyle bir namazın fıkhen caiz olup olmadığını da her yönüyle araştırma fırsatı buldum. Detaylarına inmeden yüzeysel olarak ortada bir acayiplik olduğunu söyleyerek, bu konuda bazı fikirleri acizane beyan etmek istiyorum.
Camilere yürüyerek gelen onlarca abimiz, amcamız, dedemiz camide bir takım rahatsızlıklarını öne sürerek sandalyede, taburede veya camilerde onlar için özenle yapılmış sıralı oturak biçimindeki kısımlarda namazlarını ikame ediyorlar. Bu konuda bir örnek olarak Yozgat'ta bir öğle namazında camide karşılaştığım manzara gerçekten içler acısı vaziyetteydi. Büyük bir caminin ilk iki safında ayakta namaz kılanlar, daha sonra arkada üç saf halinde özel otobüs koltuğu mahiyetinde sıra sıra dizilmiş birbirine bağlı biçimde özel hazırlanmış oturaklarda namaz kılanlar vardı. (Aşağıda konu ile ilgili fotoğrafı ekledim, yıl: 2015) Arka sıra cemaatin üç safı bu şekilde oturak olarak düzenlenmiş ve bu kısımlarda namz kılanların sayısı ile normal saf düzeninde namaz kılanların sayıları gittiğim vakit namazında neredeyse aynı sayıda idi. Namaz çıkışında: "çoğunluğu genç ve dinamik görünümlü bu
kişilerin acaba ne rahatsızlığı var da böyle namaz kılıyorlar?" demekten
kendimi alamamıştım.
Önceki zamanlarda mazaretleri sebebiyle namazları ayakta kılamayanlar, -genelde yaşlılarımız- zemine tam oturup ayaklarını öne uzatarak kılardı. Böyle bir sandalyede namaz kılma usulü yoktu. Bu şekilde yüksekçe bir yerde oturup alnını secdeye koymadan namaz kılmayı camilerde görmeden önce ilk defa "New York'ta 5 Minare" filminin bir sahnesinde görmüştüm. Filmin bir sahnesinde, ABD'li oyuncu Danny Glover namazını bir sandalye üzerinde oturarak kılmıştı ve bu şekilde kılınan namaz o günlerde kamuoyu gündemine gelmiş, tatışmalara konu olmuştu. O zamanlarda bu film hakkında da epeyce yorumlar yapılmış, yazılıp çizilmişti. Daha sonra belli kesimlerce bilerek veya bilmeyerek bu saldalyede namaz fikri desteklenip hızla yayılması sağlandı. Rahatlığı nedeniyle çokça tercih edilen saldalyede namaz uygulaması sebebiyle zamanla camilerde ayrı bir hava oluşmaya başladı. Gittikçe tuhaf hale bürünen ve adeta camileri kilise gibi ayakta ibadet edilecek bir konuma dönüştüren "sandalyede namaz uygulaması" nasıl bir anda bu kadar hızla yayıldığı bir muamma olmakla beraber, camilerin bu şekilde bir dönüşüme hazırlanmasının İslam dinini Hristiyanlaştırma projesine hizmet ettiğini de söylemek yerinde olacaktır.
Saldalyede namazın fıkhi boyutu: Önce konu hakkında Diyanet İşlerinin zamana göre değişen fetvalarını ve bu fıkhi durumu kişilerin vicdani sorumluluğuna bırakan resmi açıklamasını paylaşalım.(2012)
Sandalyede namaz kılmanın hükmüne binaen, oturarak veya ima ile namaz kılmanın tafsilatlı fıkıh bilgisine yazının sonraki bölümlerinde, "Muhtasar el-Kuduri" kitabından alıntı yaparak değineceğim. Şimdi fazla detaya girmeden sadece kısa bir ilmihal bilgisi olarak, yukarıda bahsettiğim takvim yazısındaki "namazda kıyam" bahsini açıklamak istiyorum.
"Kıyam, farz ve vâcip namazlarda farz olan bir rükündür, bir esastır. Kıyâma (ayakta durmağa) gücü yeten kimsenin bir farz veya vâcip namazı oturarak kılması câiz olmaz. Bir hasta, bir yere dayanarak ayakta namaz kılabiliyorsa farz namazları oturduğu hâlde kılamaz. Bir müddet ayakta kılmaya gücü yeterse o kadar ayakta durur, sonra oturarak namazını bitirir. Hatta yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar, başka türlü yapamaz. Bir hasta ayakta namaz kılmaktan hakîkaten veya hükmen âciz bulunsa, yani ya ayakta durmaya hiç gücü yetmezse veya ayakta durmaktan dolayı hastalığının artmasından veya uzamasından veya şiddetli ağrılardan korkarsa namazını -rükû‘ ve secde ederek- oturduğu hâlde kılar. Oturduğu hâlde namaz kılan hasta, gücü yeterse teşehhütte oturduğu gibi oturarak namazı kılar. Böyle dizleri üzerinde de oturamayan kimse, yere oturup ayaklarını uzatır, bu şekilde namazını îmâ ile kılar. Bir hasta, ayakta kılmağa gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye yahut yalnız secdeye gücü yetmezse namazını ayakta kılması lâzım gelmez. Kıyama gücü yetmeyen kişiler, tahiyyatta oturduğu gibi yere oturup îmâ ile kılar. Îmâ: Namazda rükû için başı aşağıya doğru eğme, secde de biraz daha fazla eğmektir. Rükû’ ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse, namazını ayakta veya oturup îma ile kılar. Oturduğu hâlde bile rükû ve secdeye gücü yetmeyen kimse (yine oturduğu yerde) rükû ve secdeyi başıyla îmâ ederek yapar. Secde için başını rükûdakinden biraz fazla eğer. Yastık gibi bir şey üzerine secde etmesi câiz olmaz. Oturduğu hâlde namaza gücü yetmeyen kimse, arkası üzerine yatar, ayaklarını kıble tarafına yöneltir, rükû ve secdeyi başıyla îmâ eder. Başıyla îma yapabilmesi için omuzlarının altına münasip bir şey konulur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp da îmâ ile rükû ve secde etse namazı yine câiz olur. Fakat kudreti varsa arkası üzerine yatması daha faziletlidir. Velhâsıl: Namaz, asla terk ve te’hîr edilemez." (Fazilet Takvimi 12.02.2016)
"Son zamanlarda camilerde hasta ve güçsüz kişilerin cemaat arasına sandalye koyup namaz kılmalarının vatandaşlarca sıkça sorulması üzerine Diyanet İşleri Din Yüksek Kurulu şu açıklamayı yaptı: ”Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan, namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabeye ’Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üzere kıl’ (Buhari, Taksiru’As-Salat, 19) buyurmuştur. Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimse namaza ayakta başlar, rükudan sonra yere oturarak secdeleri ima ile yapar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta durmaya ve rüku yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimse namaza ayakta başlar rükudan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak ima ile eda eder. Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rüku ve secdeleri ima ile yerine getirir. Namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıklar, bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir. Dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.” 26.07.2012
Sandalyede namaz kılmanın hükmüne binaen, oturarak veya ima ile namaz kılmanın tafsilatlı fıkıh bilgisine yazının sonraki bölümlerinde, "Muhtasar el-Kuduri" kitabından alıntı yaparak değineceğim. Şimdi fazla detaya girmeden sadece kısa bir ilmihal bilgisi olarak, yukarıda bahsettiğim takvim yazısındaki "namazda kıyam" bahsini açıklamak istiyorum.
"Kıyam, farz ve vâcip namazlarda farz olan bir rükündür, bir esastır. Kıyâma (ayakta durmağa) gücü yeten kimsenin bir farz veya vâcip namazı oturarak kılması câiz olmaz. Bir hasta, bir yere dayanarak ayakta namaz kılabiliyorsa farz namazları oturduğu hâlde kılamaz. Bir müddet ayakta kılmaya gücü yeterse o kadar ayakta durur, sonra oturarak namazını bitirir. Hatta yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar, başka türlü yapamaz. Bir hasta ayakta namaz kılmaktan hakîkaten veya hükmen âciz bulunsa, yani ya ayakta durmaya hiç gücü yetmezse veya ayakta durmaktan dolayı hastalığının artmasından veya uzamasından veya şiddetli ağrılardan korkarsa namazını -rükû‘ ve secde ederek- oturduğu hâlde kılar. Oturduğu hâlde namaz kılan hasta, gücü yeterse teşehhütte oturduğu gibi oturarak namazı kılar. Böyle dizleri üzerinde de oturamayan kimse, yere oturup ayaklarını uzatır, bu şekilde namazını îmâ ile kılar. Bir hasta, ayakta kılmağa gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye yahut yalnız secdeye gücü yetmezse namazını ayakta kılması lâzım gelmez. Kıyama gücü yetmeyen kişiler, tahiyyatta oturduğu gibi yere oturup îmâ ile kılar. Îmâ: Namazda rükû için başı aşağıya doğru eğme, secde de biraz daha fazla eğmektir. Rükû’ ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse, namazını ayakta veya oturup îma ile kılar. Oturduğu hâlde bile rükû ve secdeye gücü yetmeyen kimse (yine oturduğu yerde) rükû ve secdeyi başıyla îmâ ederek yapar. Secde için başını rükûdakinden biraz fazla eğer. Yastık gibi bir şey üzerine secde etmesi câiz olmaz. Oturduğu hâlde namaza gücü yetmeyen kimse, arkası üzerine yatar, ayaklarını kıble tarafına yöneltir, rükû ve secdeyi başıyla îmâ eder. Başıyla îma yapabilmesi için omuzlarının altına münasip bir şey konulur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp da îmâ ile rükû ve secde etse namazı yine câiz olur. Fakat kudreti varsa arkası üzerine yatması daha faziletlidir. Velhâsıl: Namaz, asla terk ve te’hîr edilemez." (Fazilet Takvimi 12.02.2016)
Namazda kıyam hakkındaki bu kısa fıkıh bilgisinden sonra, günümüzde (2015) sıkça karşılaştığımız sandalyede namaz uygulamasının nereden ve nasıl çıktığına değinelim. Sandalyede namaz düşüncesi geçmişten bugüne kadar farklı şekillerde çok kere görülmüştür. Bir özür sebebiyle namazlar, ayakta kılınmadığında bir yere dayanarak, oturarak, herhangi birşeyin üzerinde yaslanarak çeşitli şekillerde kılınmış ve bu durumlar, çeşitli fıkıh kitaplarında izah edilmiştir. Kuran-ı Kerim'de "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru."derler." (Al-i İmran, 191) buyrulmaktadır. Merhum Elmalılı M.Hamdi Yazır, "Hak dini Kuran Dili Kur'an-ı Kerim" Tefsirinde bu ayeti şu şekilde açıklamıştır. "Bu ayet insanın bütün hallerinde tefekkür, zikir ve dua edebileceğini göstermekte ve buna teşvik etmektedir. Burada zikirden maksad, gerek zat, gerek sıfat ve fiiller haysiyetiyle zikirden, aynı şekilde lisanî (dile ait) zikre eşit olup olmamaktan daha genel olarak, mutlak zikirdir. Abdullah b. Mesud Hazretlerinin açıklamasına göre bu zikirden maksad namazdır ki, kudretleri yettikçe ayakta, yoksa oturarak, yoksa yattığı yerde namaz kılanlar demektir. Allah Teâlâ'nın sanatının inceliklerini ve kudretinin alâmetlerini görebilen bu tam akıl sahipleri, bütün hallerde Allah sevgisi ile dopdolu olarak Allah'ı anarlar." Hadis-i şeriflerde hastalık veya özür durumlarında nasıl namaz kılınacağı belirtilmiştir. Nitekim, rivayet okunan bir hadis-i şerif bize bu olayın farklı bir yansımasını gösteriyor. "Asr-ı saadette, Resulullah efendimiz bir hastayı ziyaret etti. Bunun, eli ile yastık kaldırıp, üzerine secde ettiğini görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne secde etti. Rasulüllah, odunu da aldı ve (Gücün yeterse, yere secde et! Yere eğilemezsen, yüzüne bir şey kaldırıp, bunun üzerine secde etme! İma ederek kıl ve secdede, rükudan daha çok eğil!) buyurdu." (Fethul-Kadir, Merakıl-Felah, Halebi, Mecmaul-Enhur) Bu kaynaklardaki durum; bizlere namaz kılmanın esas şartının kıyam olduğunu, şayet bir özür durumu varsa kıyamın terk edilebileceğini, bunun yerine oturarak veya ima ile namazın kılınabileceğine işaret eder.
Hanefi fıkıh kaynaklarının meşhurlarından "El Muhtasar Ahmet el- Kuduri" kitabında oturarak namaz kılma durumları ile ilgili şu bahisler geçmektedir.
Hanefi fıkıh kaynaklarının meşhurlarından "El Muhtasar Ahmet el- Kuduri" kitabında oturarak namaz kılma durumları ile ilgili şu bahisler geçmektedir.
(1) Namaz kılmak için elbise bulamayan kimse oturarak, rükû ve secdesi için ima ederek namazını kılar. Eğer böyle bir kimse ayakta namaz kılarsa, bu namazı kâfidir. Fakat birinci şekil daha efdaldir.
(2) Oturarak namaz kılana ayakta namaz kılan uyabilir. Ancak işaretle namazını kılana rükû ve secde ile namazını kılan, nafile namazı kılana farz kılan, ayrı ayrı farz kılanlar bîribirine uymazlar.
(3) Ayakta kılmaya gücü yetmediği halde, nafile namazını oturarak kılabilir. Nafile namazını ayakta olduğu halde başlarsa sonra oturarak tamam ederse, Ebû Hanife'ye (rahmetüllahi aleyh) göre caizdir, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre caiz değildir. Ancak özürden dolayı olursa caizdir. Şehir haricinde olan kişi bineğin üstünde binek hangi cihete giderse, o cihet imâ ile işaretle nafile namazını kılabilir.
(4) Hastaya ayakta namaz kılmak güç gelirse oturduğu yerde rükû ve secde yaparak kılar. Eğer rükû ve secde etmeye kudreti yetmezse oturduğu yerden işaret ederek, secdesini rükûdan daha alçaltarak yapar. Üzerine secde etmek için yüzüne doğru herhangi bir şey kaldırılmamalıdır. Eğer oturarak kılmaya gücü yetmezse sırt üstü yatıp ayaklarını kıbleye doğru uzatır rükû ve secde için ima eder. Eğer yüzü kıbleye baktığı halde yan üzerine uzanırsa ve başıyla rükû ve secdeyi ima ederse caizdir. Başıyla ima etmeye gücü yetmezse, namazını iyileşinceye kadar tehir eder. İki gözüyle, kalbiyle ve iki kaşlarıyla işaret ederek namaz kılamaz. Ayakta durmaya gücü yetiyor, fakat rükû ve secde etmeye gücü yetmiyorsa bu kişiye ayakta namaz kılmak lâzım değildir. Böyle bir kişinin oturarak ima ile namaz kılması caizdir.
(5) Namazını ima ile bile kılmaya iktidarı olmayanın kazaya kalmış namazları çok olursa Hidâyete göre kaza etmesi lâzımdır. Nehre göre lâzım değil tafsilât o kitaplardadır. (Meydanî)
(6) Sağlam kişi, namazının bir kısmını ayakta kıldıktan sonra hastalığa tutulursa rükû ve secde yaparak ve oturarak tamam eder. Rükû ve secdeye gücü yetmiyorsa imâ (işaret) ederek tamamlar. Şayet oturmaya da gücü yetmiyorsa sırtüstü yatarak tamam eder. Hastalığından dolayı oturup rükû ve secde ile namaz kılarken iyileşen bir kişi geri kalan namazını, kıldığının üzerine bina eder. Eğer namazının bir kısmını imâ etmek suretiyle kılıp sonra rükû ve secde etmeye gücü yeterse, namazını yeniden kılacaktır. Bayılmaktan dolayı beş vakit veya daha az namazı kazaya kalan bir kişi iyileştiği zaman o namazlarını kaza etmelidir. Eğer beşten fazla namazı kazaya kalırsa hiç birisi kaza edilmez.
Fıkhi sonuç olarak ez-cümle şu söylenir; "Bir uzvundaki dertten dolayı uygun şekilde oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yatalak kimse, yan yatırılırıp tutularak düşmesine mani olunup namazı kıldırılır. Bunlara göre; hastanın veya bir özür sahibinin yüksek bir şeyin üstüne oturup namaz böyle kılması caiz değildir. Sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazım gelir. Tabureye, sandalyeye oturup namaz kılmanın yerine, kibirlenmeden tevazu içinde acizliği görerek, özür sahibi insanın yere oturarak namazını eda etmesi gerekir."
Fıkhi sonuç olarak ez-cümle şu söylenir; "Bir uzvundaki dertten dolayı uygun şekilde oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yatalak kimse, yan yatırılırıp tutularak düşmesine mani olunup namazı kıldırılır. Bunlara göre; hastanın veya bir özür sahibinin yüksek bir şeyin üstüne oturup namaz böyle kılması caiz değildir. Sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazım gelir. Tabureye, sandalyeye oturup namaz kılmanın yerine, kibirlenmeden tevazu içinde acizliği görerek, özür sahibi insanın yere oturarak namazını eda etmesi gerekir."
Son zamanlardaki açıklamalarda Diyanet İşleri önceki fetvalarında değişikliğe giderek daha keskin bir dil kullanmış ve durumun vehametini tekrar gözler önüne sermiştir. Camilerde sandalyede namaz kılmanın, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkardığı, cemaat arasında tartışmalara sebep olduğu ifade edilerek, camilerde sıralar hâlinde, sabit oturakların yapılmasının da cami doku ve kültürüyle bağdaşmadığı kesin ve net bir dille Diyanet tarafından belirtilmiştir. Tabure ve sandalye konusunda son zamanlarda daha hassas yaklaşım sergileyen Diyanet, “Camilerde
sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya
çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle
üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar hâlinde sabit
oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu
sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan
kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere
oturarak kılmaları uygundur” ifadelerini kullandı.29.09.2016
Son söz olarak; namazda kıyam şarttır. Gücü yeten kimse, ayakta usulüne tam uygun biçimde tadili erkana dikkat ederek namazı kılmalıdır. Namazın rükünlerden herhangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi hâlinde, namaz sahih olmayacağından dolayı herhangi bir sebep yokken oturarak namaz kılmak caiz olmaz. Rükünleri yerine getirmeye engel olan bir rahatsızlığın olması durumunda ayakta kılmak yerine oturarak kılmaya Kuran-ı Kerim'de bahsi geçen (Ali imran 191) ayeti gereği ruhsat verilmiştir. Buna göre; namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan oturarak kılmaktır. Böyle ayakta durmaya karşı mazaretli bir kişi namazını kendi durumuna göre makatı üzere oturarak, dizleri üstüne oturarak veya bağdaş kurarak oturup, yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak yatar şekilde namazı kılar. Bu durumların tamamında makat yer ile temas halindedir. Oturma ve yan yatma şekli makatı yerden kesecek şekilde olmaz.
Bunca uzun tafsilatlı anlatımdan sonra namazlarımızı ayakta kılmaya özen göstermeliyiz der, varsa bir özür durumu bunu fıkhi usullere göre sandalye, tabure olmadan yere tam oturarak veya yan eğik durarak namazı ikame etmemizin en doğru netice olacağını samimi bir niyetle hatırlatırırız. Sandalyede/taburede namaz kılmanın güzel bir görüntü olmadığını, bu şekilde bir ibadetin camilerin asli ibadet şuuruna yakışmadığını yukarıdaki fotoğraflardan müşahede ediyoruz. Camilerimizin kilise düzenine benzememesi için böyle sandalyeli/tabureli namaz şekline bir an önce son verelim. Farklı çevrelerin, ılımlı İslam proje sahiplerinin, dinlerarası diyalog safsatasını yürütenlerin İslam dini üzerindeki oyunlarına ve tuzaklarına karşı uyanık olup, İslam'ın özünü ve şeklini bozma girişimlerine en küçük bir taviz ve fırsat vermeyelim. Son olarak bir dua ile sözümüzü noktalayalım. "Allah yaptığımız ibadetlerimizi en güzel hali ile kusurlarıyla beraber kabul etsin, bizleri cennetine ve cemaline müşerref kılsın." (Amin)
[Not: Bu yazı, camilerdeki kilise düzenini andıran görüntülerin artması üzerine, Diyanet işleri tarafından konu ile ilgili olarak yapılan açıklamaları da kapsayacak biçimde 30/11/2016 tarihinde tekrar gözden geçirilip güncellenmiştir.]
Din İşleri Yüksek Kurulu, “Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar” dedi. Sandalyede namaz kılmanın caiz olmadığına dair Diyanet’in sözlü ve yazılı uyarılarına rağmen camilerdeki sandalye ve tabureler her geçen gün artıyor. Hatta bazı camilerde evinden getirdiği sandalye ile namaza dâhil olanlar bile var. İbadette samimiyet olmalı Diyanet, zaman zaman din görevlilerine yazı göndererek, “Kul Rabbi’ne ibadet ederken hem özde samimi olmalı hem de dinin belirlediği şekil şartlarını tam olarak yerine getirmeye özen göstermelidir. Özen ve hassasiyet eksikliğinden dolayı Rabbine karşı sorumlu olacağı bilincinde olmalıdır. Bu sebeple namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedenî rahatsızlıklar bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir” ikazında bulundu. (Eylül/2016)Namaz ibadetinin rükünlerinin neler olduğu, nasıl uygulanacağının da bizzat Peygamber Efendimiz tarafından sözlü ve uygulamalı olarak ortaya konulmuştur. “Peygamber Efendimiz; namaz kılmayı öğrettiği bir sahabiye, sonunda nasıl teşehhüd yapacağını gösterdikten sonra ‘Bunu da yaptığında namazın tamam olur’ buyurmuştur. Peygamberimiz nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabiye: ‘Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan yatıp bunun üzere kıl’ (Buhari, Taksirus-Salat, 19) buyurmuştur.”
Son söz olarak; namazda kıyam şarttır. Gücü yeten kimse, ayakta usulüne tam uygun biçimde tadili erkana dikkat ederek namazı kılmalıdır. Namazın rükünlerden herhangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi hâlinde, namaz sahih olmayacağından dolayı herhangi bir sebep yokken oturarak namaz kılmak caiz olmaz. Rükünleri yerine getirmeye engel olan bir rahatsızlığın olması durumunda ayakta kılmak yerine oturarak kılmaya Kuran-ı Kerim'de bahsi geçen (Ali imran 191) ayeti gereği ruhsat verilmiştir. Buna göre; namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan oturarak kılmaktır. Böyle ayakta durmaya karşı mazaretli bir kişi namazını kendi durumuna göre makatı üzere oturarak, dizleri üstüne oturarak veya bağdaş kurarak oturup, yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak yatar şekilde namazı kılar. Bu durumların tamamında makat yer ile temas halindedir. Oturma ve yan yatma şekli makatı yerden kesecek şekilde olmaz.
Bunca uzun tafsilatlı anlatımdan sonra namazlarımızı ayakta kılmaya özen göstermeliyiz der, varsa bir özür durumu bunu fıkhi usullere göre sandalye, tabure olmadan yere tam oturarak veya yan eğik durarak namazı ikame etmemizin en doğru netice olacağını samimi bir niyetle hatırlatırırız. Sandalyede/taburede namaz kılmanın güzel bir görüntü olmadığını, bu şekilde bir ibadetin camilerin asli ibadet şuuruna yakışmadığını yukarıdaki fotoğraflardan müşahede ediyoruz. Camilerimizin kilise düzenine benzememesi için böyle sandalyeli/tabureli namaz şekline bir an önce son verelim. Farklı çevrelerin, ılımlı İslam proje sahiplerinin, dinlerarası diyalog safsatasını yürütenlerin İslam dini üzerindeki oyunlarına ve tuzaklarına karşı uyanık olup, İslam'ın özünü ve şeklini bozma girişimlerine en küçük bir taviz ve fırsat vermeyelim. Son olarak bir dua ile sözümüzü noktalayalım. "Allah yaptığımız ibadetlerimizi en güzel hali ile kusurlarıyla beraber kabul etsin, bizleri cennetine ve cemaline müşerref kılsın." (Amin)
30/12/2015
Kadir PANCAR
[Not: Bu yazı, camilerdeki kilise düzenini andıran görüntülerin artması üzerine, Diyanet işleri tarafından konu ile ilgili olarak yapılan açıklamaları da kapsayacak biçimde 30/11/2016 tarihinde tekrar gözden geçirilip güncellenmiştir.]