Ticaret, insanların ihtiyaçlarını karşılamak, gelir elde etmek veya kazanç sağlamak amacıyla mal ve hizmetlerin değiş tokuş edilmesi veya bir bedel karşılığında satılması sürecidir. Ticaret, sadece ekonomik bir faaliyet değil; aynı zamanda insanlar arasında kültür ve bilgi aktarımı ve toplumların birbiriyle etkileşim biçimidir. Ticaret, toplum ekonomisinin temel taşı olduğu kadar, insanların birbirine karşı güven ilişkilerinin inşa edildiği, ahlaki ve vicdani sorumlulukları taşıyan bir alandır. İslam’da ticaret; sadece kar amaçlı bir faaliyet değil aynı zamanda ahlâkî ve sosyal sorumluluk taşıyan, helal ve haram dairesi bulunan bir ibadet niteliğindedir. Yani Müslüman tüccar, sadece zenginleşmek için değil, toplumun refahına ve adaletine katkıda bulunmak, insanların ihtiyaçlarını temin ederek Allah'ın rızasını kazanmak, insanların huzur ve refahına katkıda bulunmak için ticaret yapar. Bu davranışlar, İslam'ın tüccara yüklediği ahlaki bir sorumluluktur.
Ticaretin doğası gereği içerisinde para, servet, güç, ve menfaatler bulunur. Bu ticari ortamda ahlaki
denge ve sorumluluklar kaybolduğunda, toplumsal düzende bozulma meydana
gelerek ahlaki çöküntü ve huzursuzluklar oluşmaya başlar. Son
yıllarda, ticaretin doğasında fıtri olarak bulunan bu ahlaki değerler
giderek yok olmuş; aldatıcı reklamlar, düşük kaliteli ürünler, gramaj ve
ölçü hileleri, yüksek fiyat manipülasyonları, stok manipülasyonları,
karaborsa, dolandırıcılık ve tağşiş gibi haksız kazanç elde etme
yöntemleri giderek yayılmıştır. Ticaret ahlakının kaybolmaya
başlamasıyla birlikte, insanlar arasında güven
sorunları ortaya çıkmış ve ticaretin vicdanî sorumluluğu
unutulduğundan, menfaat ve servet düşkünü insanlar topluma yayılmıştır. Bu durum yeni bir vakıa değildir. Tarihin her döneminde karşılaşılan
bu tür ticari ahlaki çöküşlerin olması, toplumlarda vicdanları rahatsız etmiş ve toplum genelinde huzursuzluklara yol
açmıştır. Geçmişte pek çok kavim, ticari menfaatlerin esiri oldukları
için toplumsal kargaşa ve adaletsizlik sebebiyle yıkılıp gitmişlerdir. Fani dünyaya aldanan milletlerin hazin sonu maalesef böyledir. Günümüzde fırsatçı, sömürücü, çalışanı ezen, insanları aldatan, zengini daha zengin fakiri de perişan eden hileli ve bozguncu ticari davranışlarla dolu, paranın ilahlaştırıldığı ahlâksız kapitalist düzen, toplumları benzer bir tehlikeye doğru sürüklemeye başlamıştır. Tarih boyunca nice kavim ve toplumların ticaret ahlâkının bozulması nedeniyle uğradığı felaketler gibi, bugün de benzer bir tehlike ile karşılaşmış bulunuyoruz. İnsanlık bu gidişata dur demediği takdirde, toplumlar yalnızca ekonomik olarak sarsılmakla kalmayacak, ahlâkî ve sosyal bir çöküşle de yüzleşmek zorunda kalacaklardır.
Markette, pazarda, her türlü alışverişte sürekli karşılaştığımız bozuk ticaret ahlakı karşısında, toplum vicdanımızın sesini bu yazıda sizlerle paylaşmak istiyorum. Her geçen gün daha farklı şekillerde şahit olduğumuz ticari ahlak yoksunluğunu, örnekler eşliğinde izah ederek kapsamlı bir değerlendirme yapmak istiyorum. Burada anlatılan bozuk davranışlar, bir genelleme olmayıp dürüst esnaf ve tacirlerimizi konudan bağımsız tenzih ederek, kapitalist ahlak/sistem eleştirisi sunmaya çalışacağım. Ticari ahlâkın hızla zedelenmeye başladığı, toplumsal ahlak ve vicdanın geri plana itildiği ve menfaat hırsının her şeyin önüne geçtiği bir çağda yaşıyoruz. Ne yazık ki, fırsatçılık, hilekârlık, sömürü ve adaletsizlik gibi davranışlar çağımızda yayılmış, toplumlar tarafından da yadırganması gerekirken normal görülerek kanıksanmıştır. Günümüzde aldatıcı reklamlar, düşük kaliteli ürünlerin yüksek fiyatlarla satılması, stok manipülasyonları ve tağşiş gibi ticaret ahlakı ile bağdaşmayan uygulamalar, özde kapitalizmi ve sömürü düzenini besleyen uygulamalardır. Bu haksız kazanç uygulamaları, maalesef giderek toplumumuzda yayılmakta ve böylece toplumun ahlaki çürümüşlüğü de böylece hızlanmaktadır. Haksız kazanç ve bozuk ticaret anlayışını belli başlıklar halinde zikrederek bu uygulamaları ticaretin çürüyen vicdanıyla beraber izah etmeye çalışalım:
Aldatıcı reklamlar, genellikle ürünlerin gerçek özelliklerini saklayarak tüketiciyi yanıltan ve onları yanlışa yönlendiren tanıtımlardır. Aldatıcı reklamlar, maddi kazanç sağlamak amacıyla yapılan bir tanıtım olup, bu uygulamalar dürüst ve ilkeli ticaret ahlakı ile bağdaşmaz. Bu tür davranışlar, hem bireyleri hem de toplumları maddi ve manevi olarak zarara uğratır. Ticaret, insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılması gereken bir faaliyettir, ancak kâr hırsı yüzünden esnaf samimiyetini yitirir ve tüketiciye dürüst olmayan yaklaşımlarla aldatıcı tanıtım ve reklamlar yaparsa, insanlar sunulan vaatlerle gerçeklik arasında ciddi bir fark görürler böylece özelde o esnafa karşı, genelde de tüm topluma karşı güvenlerini tamamen kaybederler. İşte bu durum, kapitalizmin ve sömürü düzenin insanlarda oluşturmak istediği kötü davranış değişikliğinin nihai bir sonucudur. Örneğin, birçok gıda markası, ürünlerinin "doğal" ve "organik" olduğunu iddia ederken, aslında katkı maddeleri, koruyucular ve diğer zararlı kimyasalları ürünlerinin içinde barındırırlar. Gıda sektöründe bazı markalar, 'yeni ve taze' ibaresi kullanarak, aslında raf ömrü dolmuş ürünleri aldatıcı reklam ve indirimlerle tazeymiş gibi göstererek tüketicilere satarlar. Özellikle meyve suyu gibi içeçekler, hazır konserve ve yemekler, et, süt veya yumurta gibi bozulmaya yatkın ürünler, son tüketim süreleri silinip değiştirilerek yeni üretilmiş ürün gibi piyasaya arz edilirler.
Sağlık sektöründe de bu tür yanıltıcı reklamlarla sıkça karşılaşılaşılır. Birçok kozmetik markası, ürünlerinin "organik" ya da "doğal" olduğuna dair iddialarda bulunur. Ancak ürün içeriklerinde bulunan kimyasal maddeler, bu ürünlerin doğallığı hakkında şüpheler uyandırır. Bu tür aldatıcı reklam ve tanıtımlar, özellikle hassas cilt yapısına sahip kullanıcılar için büyük sağlık sorunları oluşturur. Bazı sağlık ürünleri; "mucizevi" (!) tedavi yöntemleri vaat ederken, insanları sağlığından edip umutlarını söndürür, kişileri maddi ve manevi olarak sömürür. Örneğin, zayıflama ve güzellik ilaçlarını üreten büyük ilaç şirketleri, insanları zayıflama ve güzellik gibi hayali vaatlerle kandırırarak, çok büyük kazançlar elde ederler.
Teknoloji alanında da aldatıcı tanıtımlar çok yaygındır. Elektronik ürünlerde bazı markalar, ürettikleri cihazların en yüksek teknolojiyi sunduğunu iddia ederken, aslında ürünlerin teknik özellikleri ve işlevsellikleri çoğu zaman yansıtmaz. Özellikle telefonlar ve bilgisayarlar gibi yüksek fiyatlı ürünlerde, ürünün tanıtımıyla gerçekliği arasındaki fark her zaman daha büyük olur. Devasa ücretlerle alınan TV, buzdolabı, bilgisayar, telefon, süpürge, çay kahve makineleri gibi elektronik eşyalar çoğu zaman beklenen faydayı göstermez.
E-ticaret sitelerinde, "indirimli" ürünler sıkça reklam edilirken aslında bu ürünler de hiçbir zaman ederi olan tam fiyatla satılmaz. Yani fiyatlar, genelde yüksek tutulur ve ardından küçük bir indirim gösterilerek tüketiciye avantajlıymış gibi bir hava sunularak satılır. Bu durum, çoğu zaman tüketiciyi yanıltmak ve ürünün gerçek değerini saklamak anlamına gelir. Bunların dışında bazı moda
markaları; giysi veya ayakkabılarda "yeni sezon" etiketiyle ürünler
sunar, ancak aslında bu ürünler bir önceki sezondan kalma ürünlerdir ve
sadece üzerlerindeki etiketler birkaç defa değiştirilmiştir. Etiketi
değiştirilen bu ürünler aldatıcı reklamlarla, "yeni trend" veya "moda"
haline getirilerek nihai tüketiciye 'yeni' veya 'güncel' ürün alma hissi
verilerek algı yönetimiyle satılır.
Bazı online alışveriş siteleri, mevcut stokta bulunan ürünlerini "satıldı" veya "tükendi" olarak gösterip, aynı ürünü daha yüksek fiyattan satarak "stok manipülasyonu" yaparlar. Böylece algı yönetilerek tüketici alışkanlığına göre uygulamalar "psikolojik bir harp" gibi kullanılır. Bu anlayış ticaret ahlakındaki güveni sarsarken adaletsiz bir ticaret anlayışını da pekiştirir. Aldatıcı tanıtım ve reklamlar, günümüz dünyasında hayatın bir parçası durumuna gelmiş mobil uygulamalarda da karşımıza çıkar. Uygulamalar genellikle "ücretsiz" olarak tanıtılır, ancak kullanıcılar uygulamayı indirdikten sonra, kullanıcılar uygulama içinde gizli ücretler, reklamsal satışlar ya da çeşitli ödemelerle karşılaşırlar. Bu uygulamalar, insanların güvenini böylece suistimal ederek sürekli bir meta toplumuna veri toplanır. Tüketicilerden türlü bahanelerle toplanan bu veriler, "reklam ve algı yönetimi" amacıyla çeşitli mecralarda kullanılır.
Tüm bu örnekler, aldatıcı reklamların ticaretin doğasına ne kadar zarar verdiğini gösteren tüketiciyi aldatmaya yönelik çürümüş ahlakın göstergeleridir.
Tağşiş, hile ve aldatma, ürünlerin içeriğinin değiştirilerek kalitesizleştirilmesi, farklı muhtevalarla hileli ürün oluşturma işlemine "tağşiş" denir. Tağşiş, özellikle gıda sektöründe sıkça karşılaşılan ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bir sorundur. Satışı ve kullanımı necis ve haram olan domuz eti veya domuz yağı gibi ürünlerin, başka tür etlerle (sığır veya tavuk eti ile) karıştırılarak, "helal veya organik" olarak pazarlanması, piyasaya daha düşük fiyatlarla bu hileli ürünlerin sunulması, büyük bir aldatma ve tağşiş örneğidir. Yoğurt, ayran ve peynir gibi süt ürünleri sektöründe yaşanan tağşişte, İslam ahlakından yoksun üreticiler, gerçek süt yerine ürün fiyatını ucuzlaştırmak amacıyla ürün imalatında su, nişasta, bitkisel yağlar hatta kimyasal maddeler kullanarak yapay peynir ve yoğurt üretirler. Bazı üreticiler, inek sütü yerine soya, mısır veya palm yağı gibi kalitesiz yağları, yoğurt veya peynirin içine karıştırarak, gerçek gıda fiyatını düşürüp daha yüksek kar elde etmeyi amaçlarlar. Zeytinyağının içine ayçiçek yağı benzeri daha ucuz yağların karıştırılması, etlerin suyla sulandırılması, etin içine nişasta, soya veya diğer bitkisel bileşenler katılarak etin gramajının arttırılması, etin rengini kırmızı ve canlı tut tutmak için çeşitli kimyasalların eklenmesi, tereyağının sütten arındırılması ve ne olduğu belli olmayan bitkisel yağ formatına dönüştürülmesi gibi zararlı örnekler, tağşişin sağlık açısından ne denli tehlikeli olduğunu gösteren çürümüş bir toplumun pis uygulamalarıdır. Bu tür uygulamalar, sadece maddi haksızlıkla kalmaz, aynı zamanda toplum sağlığını da tehlikeye atar. Ticaette her geçen gün daha sık karşılaşılan ahlaki değerlerden yoksun bu tür davranışlar, sadece ekonomik sistemi sarsmakla kalmaz, kişilerin birbirine güvenme duygusunu da ciddi şekilde zedeler. Bu tür uygulamalar, bireylerin maddi olarak mağduriyetine yol açmakla birlikte kolektif toplum yapısının bozulmasına, samimiyetin ortadan kalkmasına ve ticari ilişkilerin haramlarla meşgul edilmesine de yol açar. Bütün bunlar nihayetinde kişiye ve yaşadığı çevreye ciddi manada zarar verir.
İslam dini, ticari ilişkilerde hileyi, dolandırıcılığı ve tağşişi kesin olarak yasaklar ve ticaretin şeffaf ve dürüst olmasını ister. Kuran-ı Kerim'de aldatma (hile, hud'a) münafıklara has bir özellik olarak tanımlanır; "Münafıklar Allah ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar; halbuki yalnız
kendilerini aldatırlar da, farkında bile olmazlar" (Bakara, Suresi, 2/9) ve İslam, hile ve aldatmanın her türünü yasaklar. Peygamber Efendimizin ﷺ "Bizi aldatan bizden değildir" (Müslim, İmâm, 164; Ebû Dâvud, Büyü', 50; Tirmizi, Büyü', 72) hadis-i şerifi, ticaretin vicdani ve ahlaki sorumluluğunun ne kadar önemli olduğunu bizlere gösterir. Peygamber Efendimiz, ﷺ bu sözünü çarşıda ıslak buğdayı çuvalın altında kuru buğday
ile kapatarak halkı aldatmaya
çalışan kişiye karşı söylemiştir. Gerek alışverişte olsun, gerek diğer sosyal münasebetlerde olsun bir müslüman ne aldatır, ne de aldanır. Tağşiş ve hile, sadece bir ekonomik haksızlık değil, aynı zamanda insanlara karşı yapılmış büyük bir suç, büyük bir kul hakkı, aşikar bir hırsızlık, büyük bir vebal ve toplumun ahlaki çöküşünün göstergesidir.
Düşük kaliteli ürünlerin yüksek fiyatlarla satılması, ticaretin ahlaksız boyutlarından bir diğeridir. Piyasada, düşük kaliteli malzemelerle üretilmiş ürünler, ederinden daha pahalı fiyatlarla satılmaktadır. Pamuk, keten veya yün olmayan polyester ve naylon ürünlerin çeşitli bahanelerle daha pahalıya satılması buna bir örnektir. Gıda sektöründe glikoz ve nişasta bazlı şeker kullanılmış yapay tatlılar, trans yağ ile yapılan tüm yiyecekler, hormon ve gdo'lu ürünler, meyve tadı yerine (doğal) aramo vericiler, sentetik gıda boyaları, adı duyulmamış katkı maddeleri, kimyasal koruyuculu doğal olmayan kanserojen ürünlerin yüksek fiyatlarla satılması gibi davranışlar hile ve aldatma başlığına örnek olarak verilebilir. Bu durumlar, hem tüketiciyi yanıltır hem de ticaretin temel ahlak prensiplerine aykırı düşer. Sağlıklı ve güvenli ürünler yerine kalitesiz malzemeler satmak, sadece ekonomik kayıplara yol açmakla kalmaz, aynı zamanda insanları aldatır ve onların sağlığını riske atar. Bu riskli durum, toplumun en temel ihtiyaçlarından biri olan yiyecek ve giyeceklerin kalitesiz malzemelerle güvensiz ortamlarda üretilmesi ve bu ürünlerin bir şekilde piyasaya sunulmasıyla başlar.
Yetkili mercilerce denetlendiğini düşündüğünüz bir marketten ya da bir mağazadan aldığınız gıda, kırtasiye, giyim... ürününün içinde sağlığa zarar verecek kimyasallar barındırması ne tuhaf bir durumdur. Örneğin, bir gıda üreticisi, ürünlerini daha ucuz hale getirebilmek için katkı maddelerine başvurursa, binlerce tüketici, bu zararlı maddeleri fark etmeden içinde ne olduğunu bilmeden her gün tüketir. Yavaş yavaş bu kalitesiz gıdalar, vücudumuzda birikir ve hastalıklara yol açar. Bu hastalıklar ise çoğu zaman büyük ilaç şirketlerinin kazanç kapılarına dönüşür. Kronik bir hastalığa dönüşen sağlık problemleri, bizleri hastane koridorlarına bağımlı kılarken devasa ilaç şirketlerinin çarkına yem yapar. Sağlıklı ürünler yerine, kalitesiz ve sağlıksız malzemelerle bu zincir başlatılır. Üstelik bunun bir sonu da yoktur; çünkü hastalıklı bir vücut yapısında oluşan bir sorunu çözmek için her zaman başka ilaçlar veya tedaviler gerekir. Kısacası, düşük kaliteli malzemelerin satılmasıyla sadece kısa vadede kazanç sağlanırken uzun vadede kazandığını düşünenler dahi herkes kaybeder. Hem bireylerin hem de toplumun sağlığı ciddi şekilde tehlikeye girer. Bu tür ürünler, sadece sağlık sektörü üzerinde değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da büyük bir yük oluşturur. Bir kişi, bir kez hastalandığında tedavi masrafları sadece kendi cebinden çıkmaz, toplumun genel sağlık sistemini de zor duruma sokar. Kişi kendisini tedavi ettirmek için harcadığı paralarla hem kendini hem de devletin kaynaklarını tüketir. Bunun yanısıra, kalitesiz ürünlerin tüketimiyle büyüyen hastalıklar, iş gücü kaybına da yol açar. Birçok kişi işine devam edebilmek için hastalıklarla mücadele ederken, üretkenlikleri bu zamanda düşer ve bu da ülkelerin ekonomik refahına ve büyümesine engel olur. Üstelik kalitesiz ürünlerin piyasada yaygınlaşması, dürüst ve kaliteli iş yapan üreticilerin de rekabet gücünü azaltır. Bu durum, sektördeki sağlıklı rekabeti de ortadan kaldırır. Böylece tüketicinin gerçekten kaliteli ve sağlıklı ürünlere ulaşması giderek daha zor hale gelir. İyi niyetli üreticiler, yüksek kaliteli ve güvenli ürünler ürettikçe, düşük kaliteli ürünlerin baskısı altında zorlanır ve çoğu zaman piyasada kendilerini var edemezler. Sonuç olarak, toplumun büyük bir kısmı, düşük fiyatlı kalitesiz ürünleri ederinden pahalı ücretlerle alarak, uzun vadede sağlık ve maddi çıkarlarını kaybetmeye başlamış olur.
Kaliteli ürünlerin üretilmesi ve
satılması, aslında toplumun genel refahı ve sürdürülebilir bir ekonomi
için çok büyük önem taşır. İnsanların sağlığına değer veren, dürüst ve
ahlaklı ticaret yapan üreticilerin desteklenmesi, toplumun huzur ve
refahı için gereklidir. Çünkü nihayetinde kaliteli gıdalar, güvenli
giysiler ve sağlıklı yaşam tarzları, sadece bireylerin değil,
toplumların da yaşama güvencesidir.
Stoklama, karaborsa ile yüksek fiyatların manipülasyonu, fiyatların yapay şekilde yükseltilmesi sadece ticaretin adaletini zedelemekle kalmaz, aynı zamanda toplumun ekonomik dengesini de bozar. Birçok tüccar, özellikle talebin yüksek olduğu dönemlerde, ürünleri depolarına çekerek piyasada yapay kıtlık oluşturur ve fiyatları kasıtlı olarak artırır. Bu şekilde, temel ihtiyaç maddeleri yüksek fiyatlarla satılır ve çoğu zaman bu artan fiyatlar, özellikle dar gelirli kesim için büyük bir yük haline gelir. Piyasadan ürün çekme işlemi ve stoklama işlemlerinin bir sonucu olan karaborsa, yasa dışı bir uygulamadır. Temel ihtiyaçların az olduğu veya kriz zamanlarında, tüccarlar ürünleri yasa dışı yollarla el altından satarak, yasal piyasada bulunmayan ürünleri çok daha pahalı bir şekilde halka sunarlar. Bu tür uygulamalar, halkın mağduriyetini artırır ve toplumun esnafa güvenini daha çok zedeler. Birçok insan, bu tür ürünleri alabilmek için yasa dışı yöntemlere başvururken bu durum toplumsal huzuru da bozarak illegal ticaretin yayılmasına zemin hazırlar.
Örneğin, 2019 yılında yaşanan bir krizde soğan fiyatlarının aniden artması ve piyasada ciddi bir kıtlık (!) yaşanması, bazı tüccarların soğanları depolayarak (hatta depolarda çürüterek) piyasaya sürmemesine neden olmuştur. Karaborsa işte burada devreye girmiştir; tüccarlar veya aracılar, yasa dışı yollarla ellerindeki soğanları, devlet denetimi dışında daha yüksek fiyatlarla tüketiciye satmıştır. Bu durum, soğan fiyatlarının yükselmesine ve birçok vatandaşın bu temel gıda maddesini yüksek fiyatlarla almasına yol açmıştır. Ayçiçek yağı spekülasyonu da buna benzerdir. 2021 ve 2022 yıllarında yaşanan yapay bir krizle ayçiçek yağı fiyatları hızla yükselmeye başlamış bazı tüccarlar, bu durumu fırsata çevirerek ürünleri depolamış veya piyasadan çekmiştir. Bu stoklama ve spekülasyon, ayçiçek yağına olan talebi daha da artırarak fiyatların kontrolden çıkmasına yol açmıştır. Sonuç olarak, marketlerde ayçiçek yağı bulmak zorlaşmış, kalan ürünler ise çok yüksek fiyatlarla satılmaya başlanmıştır. Millet kıtlıktan çıkmış gibi marketlere saldırmışlar, sanki içiyormuş gibi yüksek fiyatlarla dörder, beşer tane aldıkları ayçiçek yağ tenekeleri ile fotoğraflanmıştır. "2019 Covid pandemisi" diye adlandırılan dönemde de bazı tüccarların maske ve dezenfektan gibi temel hijyen ürünlerini stoklayarak fiyatlarını astronomik şekilde yükseltmeleri, bu tür manipülasyonların ne kadar büyük zararlar doğurduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir. Özellikle 2020 yılının başlarında, "pandemi" nedeniyle birçok temel hijyen ürününün talebinde büyük bir artış yaşanmıştır. Maskeler, dezenfektanlar, el sabunları, kolonya ve diğer hijyen malzemeleri, ihtiyaç sahiplerine daha yüksek fiyatlarla satılmıştır. Örneğin, birkaç liraya satılan maskeler, pandeminin başlangıcındaki karaborsa ve stoklama sonucunda, devasa fiyatlarla tüketiciye sunulmuştur. Bu durum, hem tüketicileri mağdur etmiş hem de temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları üzerindeki spekülasyonların ne kadar zararlı olabileceğini gözler önüne sermiştir. Sonuç olarak, ahlaksız bir kapitalist ticaret anlayışı olan karaborsa ile hem fiyatlar yapay şekilde yükselmiş hem de tüketiciler mağdur olmuştur. Bu olaylar, piyasadaki adaletsiz ticaret uygulamalarının toplum üzerindeki etkilerini gösteren acı örneklerdir.

İslâm’a göre karaborsacılık yapan kimse Allah katında sorumludur. Resûlullah ﷺ , “Kim karaborsacılık yaparsa o, günahkârdır.” (Müslim, Müsakat, 26; Tirmizî, Büyu, 40) “Günahkâr ve isyankâr olandan başkası ihtikâr (stokçuluk) yapmaz.” (İbn Mâce, Büyu, 6) buyurmuştur. İslam, ticaretin adaletli olmasını ve toplumun çıkarlarının korunmasını sıkça vurgular. Maide Suresi'nde geçen "Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir." (Nisa Suresi, 4/29) ayeti, dürüst ticaretin ve adaletli kazancın ne kadar önemli olduğunu gösterir. İslam’da her zaman ticaretin sadece maddi kazanç sağlama aracı olarak görülmemesi gerektiği, aynı zamanda toplumun refahını ve huzurunu gözetmesi gerektiği öğütlenir. "Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar." (Nur Suresi, 24/37) ayetinde buyrulduğu gibi ticaret ve alışveriş, insanı Allah'ı anmaktan uzaklaştıramaz.
Dünyanın gayesi kulluktur, dünyanın geçici heveslerine aldanılmaz. Tüccarın, başkalarının zararına dokunacak kazanç elde etme yollarını bırakıp, ürün fiyatlarını makul seviyelerde tutması beklenir. Bu, sadece dini bir yükümlülük değil aynı zamanda toplumsal vicdani bir sorumluluktur. Bir market zincirinin, bir gıda üreticisi fabrikanın piyasada gıda fiyatları artmaya başladığında, ürünlerini stoklayarak fiyatlarını yükseltmesi yerine, fiyatları makul seviyelerde tutarak, hatta indirimli fiyatlarla piyasaya arz etmesiyle toplumun ihtiyaçlarını karşılaması, ekonomik açıdan kazançlı bir yaklaşım gibi gözükmese de toplumun güvenini sağlaması ve Allah'ın rızasını kazanması açısından doğru bir adımdır. Dürüst ve adaletli ticaret, sadece bireysel çıkar ve kazanç için değil, toplumun uzun vadeli menfaat ve refahı için gereklidir. Adil bir ticaret anlayışı, toplumda infak ve yardımlaşma duygularını gözeten, sürdürülebilir bir ekonomik model olur.

Kur'an-ı Kerim, ticaretin adaletli ve dürüst bir şekilde yapılması gerektiğine büyük bir önem atfetmiştir. Bu, sadece bireysel kazanç sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda toplumun genel huzurunu ve refahını gözeten bir ticaret anlayışını da beraberinde getirir. Araf Suresi'ndeki
"...Doğrusu Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. Mal ve eşyanın değerini düşürerek insanlara haksızlık yapmayın. Yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayın. Gerçekten mü’min iseniz, sizin için hayırlı olan budur." (Araf, 7/85) ve
"Ölçtüğünüz vakit tam ölçün, tarttığınız zaman da doğru teraziyle tartın. Bu, ticâretiniz için daha hayırlı ve sonuç itibariyle daha güzeldir." (İsra Suresi, 17/35) ayetleri, ticaretin temelinde yer alan dürüstlük ve adaletin ne kadar hayati olduğunu vurgular. Bu ayet, insanların haklarının korunmasının sadece alışveriş yapan taraflarla sınırlı olmadığını, tüm ticaret süreçlerinde ahlaki değerlerin gözetilmesi gerektiğini hatırlatır.
(Bkz: terazi ile ilgili haber metni 09/02/2022) Kur'an-ı Kerim, ticarete yalnızca mal ve hizmet alışverişi olarak bakmaz. Kuran-ı Kerim ticaretin; toplumsal, ahlaki ve vicdani bir yükümlülük olmakla birlikte, Allah'ın rızasını kazanma yollarından bir vesile olduğunu ifade eder. Ticaretin her aşamasında, alıcı ve satıcıdan adaletli ve dürüst bir yaklaşım benimsemesi, tüm hareketlerin de bu doğrultuda şekillenmesi inananlardan beklenir. Resûlullah ﷺ
"Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir." (Tirmizî, Büyû, 4; İbn Mâce, Ticârât, 1; Dârimî, Büyû, 8) buyurarak güvenilir, doğru sözlü bir tüccarın, Allah nezdindeki itibarının nasıl olacağını vurgulamıştır. Haksız kazanç, özellikle toplumsal zulme ve sömürüye yol açan kazançlar, Kur'an-ı Kerim'de kesinlikle yasaklanmış ve bu tür davranışlar ciddi bir şekilde kınanmıştır.
Kur'an-ı Kerim, zenginleşme arzusunu nefsani bir hırsla değil, başkalarının haklarına saygı göstererek, adaletli ve dürüst bir şekilde gerçekleştirilmesini öğütler. İslam'ın öğütlediği bu ticaret anlayışı, sadece ekonomik yaşamda değil aynı zamanda sosyal hayatta da güven, barış ve adaletin tesisine yardımcı olur. Kur'an-ı Kerim’in ticaretle ilgili emir ve yasakları, toplumda adaletin tesisini sağlarken helal ticaret anlayışının temel ilkelerini de ortaya koyar. İnsanların haklarına saygı duyarak adil bir ticaret yapmak, sadece dini bir vecibe değil, aynı zamanda modern toplumların sürdürülebilir kalkınma, huzur ve refahını sağlar. Ticaretin temel ilkeleri evrensel manada doğruluk, adalet, dürüstlük ve güven üzerinedir. Bu davranışların tümü dini bir emirden ziyade yapısal bir ahlakın sonucudur. Ticaretin ahlaki ve vicdani boyutları, toplumsal düzenin sağlanmasında kritik bir rol oynar. Bu anlamda, adaletli ticaret yapmak, toplumda güveni ve karşılıklı saygıyı pekiştiren, insanların birbirlerinin haklarına saygı gösterdiği bir ekonomik düzen oluşturur. Her birey, hem kendi kazancını elde ederken hem de başkalarının haklarını ihlal etmeden, adaletli ve doğru bir yolda ilerleme imkanı bulur. Bu yaklaşım, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde barış ve huzurun sağlanmasına katkıda bulunur.
Sonuç olarak; sadece maddi kazanç sağlamak amacıyla değil aynı zamanda ahlaki ve vicdani sorumluluk taşıyan bir faaliyet olarak ticaret yapılmalıdır. Tüm alış-veriş davranışlarının ahlaki değerlere göre düzenlenmesi gerekir. Ne yazık ki, günümüzde aldatıcı reklamlar, düşük kaliteli ürünler, yüksek fiyat manipülasyonları, stok yapma ve tağşiş gibi uygulamalar, ticaretin doğru ve dürüst yapılmasının önünde büyük bir engel olmuştur. İnsanların şeytanın hileli yollarına düşmeden ticaretlerini sadece dünya için değil, ahiret açısından da doğru ve dürüst bir şekilde hareket etmeleri lazımdır. Ticaretin vicdanlı ve adaletli yapılması gerektiği ile ilgili tüm uygulamalar, Kur'an-ı Kerim ve hadislerde açıkça ortaya konmuş olmasına rağmen, günümüzde ticari ahlakla ilgili meziyetler kaybolmuş böylece ahlaken yozlaşmış sıradan bir toplum oluşmuştur. Çeşitli yollarla bozulan esnaflık
anlayışının yeniden inşa edilmesi için gerekli nasihatlerin alınması,
kaybolan vicdan ve ahlakın yeniden tesis edilmesi bizden beklenen bir
emirdir. İnsanlar kendilerini düzeltmeden, Allah toplumları değiştirmez. Bu vesileyle özümüze dönmenin gerektiğini hatırlatır, dinin sadece namaz oruç, zekat, hac ve umreden ibaret olmadığını, ticaret ve muamelelerde ahlakın ne denli önemli olduğunu tekrar ederim. Kul hakkı, sadece bariz çalıp çırpmakla olmaz. Ticarette ahlaksızlık, en büyük kul hakkıdır. Doğru ölçü ve tartı, dolandırıcılık ve aldatmadan uzak bir ticaret ahlakı, bizden istenendir. Bu nedenle işlerimizi kısa dünya hayatına aldanmadan düzenlemek ve vicdanen rahat bir hayat sürmekle mükellefiz. Allah, bizlere bu şuuru tekrar kazandırsın. Ticaretimizi İslam ahlakı ile şerefli ve bereketli kılsın.(Amin)
Kadir PANCAR
13/03/2022
Bu millet ticaret ahlakını maalesef kaybetti. Bakın küçük bir örnek olarak marketlerin çoğunda karşılaştığım bir durumu belirteyim. Kasiyerler nakit işlemlerde küçük bozuklukları para üstü olarak vermiyor. Sabahtan akşama kadar gelen müşterileri hesap ettiğinizde önemsiz gözüken küçük meblalarla bu şekilde ciddi bir kul hakkı kazanıyorlar. Artık buna öyle alışmışlar ki hareketlerini yüzlerine söylediğinizde de size tavır takınıyorlar.
YanıtlaSil