İnanç zayıflığı ve intihâr

Ölüm, dünya hayatının nihayete ermesiyle başlayan sonsuzluk yurdunun anahtarıdır. Bu anahtarla ahiret kapısı açıldıktan sonra artık geriye dönüş imkanı kalmaz. Ölüm, tüm insanlar için beklenen sondur. Herkes bu sonla yakın ya da uzak zamanda karşılaşacaktır. Kur'an-ı Kerim'de bu son şöyle ifade edilir: "Herkes ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir." (Ali İmran Suresi/185) Kafirler; ölüm acısını şiddetli hissederken, müslümanlar derecelerine göre ölüm acısını hafif hissedecekler, hatta bazıları hiç hissetmeyeceklerdir. Şehitler ise ölüm acısını hissetmezler.  Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Şehîd, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyâmetin dehşeti, hesâb, mîzân, sırât onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider." [Beyhakî] Narkozlu hasta, nasıl ameliyat acısını duymazsa, sâlih mümin de kurşun yağmuruna tutulsa dahi, vücudu dilim dilim parçalansa bile ölüm acısını duymaz. Hz.Yûsuf’un güzelliği karşısında kendinden geçip ellerini kesen  kadınlar, bu kesik acısının nasıl farkına varamadılarsa, ölüm meleğinin güzel sûretini gören mümin kişiler de ölüm acısını hissetmez.

Hastalık ve dünya sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek câiz değildir.  Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatâlarından dönüp doğru yola gelebilir.) [Buhârî] 

İNTİHAR
Kişinin kendi eliyle canına son vermesi çok büyük günahtır. İnsanın canı, ırzı, namusu, şerefi, malı, nesli mukaddestir, her zaman korunması gerekir. İnsan, kendi canıyla birlikte başka canları da daima korumakla mükelleftir. Ne kendi canına ne de başkalarının hayatına asla zarar veremez. Müslüman bir kişi, intihârı hiç bir zaman aklına getirmemeli ve asla düşünmemelidir. Çünkü intihâr, bir çâre, bir kurtuluş değil, aksine tarîfi imkânsız azâblara kendini atmak demektir. İntihar eden bir kişi için ölüm acısı çok şiddetlidir. İntihâr etmek, küfre yakın çok büyük günâh olduğundan, ölürken dayanılmaz acılara mâruz kalınır. Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir ân değildir. İntihâr edince âhirette daha büyük acılara girilir. Âhiret sıkıntıları, dünya sıkıntıları gibi değildir. Ahirete iman etmiş bir kişi, kendi elleriyle kendini tehlikeye atmaz. Borçları olan kişi, zaman gelir tüm borcunu öder. Çaresiz hastalıklar içinde olanlar, gün gelir derman bulur. Dermansız dertlerde olan kişi, bu rahatsızlıklarına sabretmekle mükafatlara erişir. İntihar, bir kurtuluş değildir. Bu dünyada başa ne gelirse sabretmek lazımdır. Sabır ve metanet içinde olan kişiler, Allah katında dünyadaki acılarının tamamını unutturacak nimetlere kavuşur. Rasulüllah (s.a.v), Mekke'de peygamberliğini ilan edip tebliğe başladığında, en yakın çevrelerinden bile nice eziyetler görmüştür. Yıllarca müşriklerle savaşmış, onca işkence ve eziyetler içinde kalmış, boykotlara uğramış, ikamet yerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Bütün bunlara sabretmiş ve Allah'tan asla ümidini kesmemiştir. En sonunda Allah'ın inayetiyle, yerinden yurdundan çıkarıldığı Mekke'ye, yıllar sonra fetheden bir komutan olarak geri dönmüştür.

Kur’ân-ı kerîmde buyuruldu ki: 
"(Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.) " [Nisâ Suresi/29]
...“Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”... (Maide Suresi/32)

Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Yedi helak edici günahtan uzak durunuz. Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir? Şöyle buyurdu: Allah'a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak." (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).

Bir kişi, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturularak ölse dahi, çok şiddetli olan ölüm acısını ve azabını hisseder. İntihar edenin kimsenin ahiretteki cezası, dünyadaki intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde "Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir." (Buhâri, Cenâiz, 84). 
"(Dünyada ip ve benzeri) şeyle kendisini boğan kimse, cehennemde de kendisini boğar, dünyada kendisini vuran kişi, cehennemde de kendisini vurur (azabı böyle olur)" (Buhârî, Cenâiz 84)
"Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse, cehennem ateşinde de ebedi olarak böyle azab görür. Kim zehir içerek kendisini öldürürse, cehennemde de zehir kadehi elinde olduğu halde devamlı ceza çeker." (Müslim, İman, 175; Tirmizi, Tıb, 7; Nesâî, Cenâiz, 68, Dârimi, Diyât, 10; Ahmed b. Hanbel, II, 254, 478).

Ahiret sonsuz bir yaşam yurdudur. Bu ahiret yurdunda intihar nedeniyle acı ve ızdırablara katlanmak, dünyadaki sıkıntılara katlanmaktan daha zor olacaktır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihâr eden kişi, ölüm acısına ve âhiret sıkıntılarına nasıl dayanabilir? 


Ölüm, dünya hayatının nihayete ermesiyle başlayan sonsuzluk yurdunun anahtarıdır. Bu anahtarla ahiret kapısı açıldıktan sonra artık geriye dönüş imkanı kalmaz. Bu nedenle bu dünyada her ne sıkıntı olursa olsun sabredip, emanet olarak verilen bu hayatın yaşanması gerekir. Bugün zorluk olan yarın kolaylık olur. Dünyada başa gelen hiçbir şey, devamlı surette azap olarak kalmaz. 

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: 
(Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.) [Ebû Nuaym]
(Ölüm acısı çok şiddetli ise de, ölümden sonraki acılara göre çok hafiftir.) [İ.Ahmed] 
Yeniden dirilene kadar, kişi ölüm acısını duyar. (İ.Evzâî)

Ülkemizde Tanzimat’tan sonra daha çok intihâr olayları görülmeye başladı.  İntihâr kelimesi, Tanzimat’tan önce yazılan lügatlarda rastlanan birşey değildi. Müslümanların çok olması intihârın yaygınlaşmasını önlemiştir. Dinsizliğin ve inanç zayıflığının intihâr üzerindeki etkisi çok büyüktür. Avrupa’da, hayat standardı çok yüksek olan yerlerde, intihâr oranı daha yüksektir.  Eskiden İstanbul’da yıllarca kalmış olan araştırmacı Fransız Dr. A. Bayer diyor ki: "(Batı ülkelerinde insanların yalnız kalması, hayattan nefret etmeye, hattâ intihâra yol açmaktadır. Hâlbuki Müslüman Türkler arasında hiçbir zaman bu hâle tesâdüf edilmez; medenî sayılan milletlerde çok sık görülen intihârı onlar bilmez. Müslümanlar, Allahın kendilerine bahşettiği varlığa, cana tecâvüzün, Allaha karşı gelmek olduğuna inandıkları için, intihârı düşünmezler. Bunun için, intihâr eden hiçbir islâm âlimi yoktur.)" (Dr. A. Bayer)

"Sonuç olarak, beden bizlere Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük nimettir. Bu nimet bize emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti, her ne şart altında olursa olsun, Allah'ın dilediği zaman gelene kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah'tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah'a yönelmesi ve O'ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter. O'na dayanan da güç kazanır." (Hamdi Dödüren)

İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden kişi, dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. İntihâr etmek çok büyük günâh olmasına rağmen, intihâr eden kişi, kâfir olmadığından cenâze namazı kılınır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İntihâr etmiş olsa da, tevhîd ehli her ölünün cenâze namazını kıl!) [Deylemî]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."

İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...