Kibir, kendini başkasından üstün göstermek, ucub ise, kusurlarını görmeyip, ibadet ettiği için kendini ve ibadetlerini beğenmek, başkasından kendini üstün bilmektir. Ucbeden, kendini herkesten üstün bilir, günahlarını hatırlamaz. İbadetine şükretmez. Şükre ihtiyaç olmadığını zanneder. Allahü teâlânın kendine ihsan ettiği ibadet etme nimetini kendinden bilir, kabiliyeti ile övünür. İlmi ile ucbeder, yani ilmini beğenir, kimseye bir şey sormaz, nasihat dinlemez. Nefsini hesaba çekmez. Oysa insan kendini daima hesaba çekmelidir. İmam Gazali, nefis muhasebesi konusunda güzel bir benzetmede bulunur. " Bilmiş ol ki; günün ilk vaktinde insan kendine hakkı tavsiye edip, ona göre hareket edeceği gibi, akşamda kendini hesaba çekmesi için bir zaman ayırmalıdır. Eğer insan her günahı için evine bir çakıl taşı atsa, evi taşla dolardı. Ne yazık ki kendisi günahlarını hesap etmez. Halbuki melekler onları yazar. Allahü Teâlâ da o yaptıklarından onları hesâba çekecektir. (Gazali, İhya, c. 4, s. 728)
Nefis muhâsebesi, ömrün her günü her saati dikkate alınarak ve vücûdun bütün âzâları hesâba katılarak yapılmalıdır.
İmam Rabbani, nefis muhasebesi konusunda şunları ifade etmiştir. “Muhakkak Meşayih-i Kirâmdan bir cemaat, muhasebe yolunu ihtiyar ettiler. Her gece uykudan hemen önce günlük amel defterlerini, sözlerini, harekât ve sekenatlarını mütalâa ederlerdi ve tafsilatıyla her birinin hakikatlerini güzelce anlamaya çalışırlardı. Gaffar ve Aziz olan Allah’a tazarru, iltica, istiğfar ve tövbe ile günahlarını ve taksiratlarını telâfi ederler ve salih amelleri üzerine Allahü Teâlâ’ya hamd ve şükürle meşgul olurlar ve bu salih amellerini Allah’ın muvaffak kılmasına havale ederlerdi." (İmam-ı Rabbânî, Mektubât, c. 1, mektup: 309.) diyerek nefsi hesaba çekmenin önemini aktarmıştır.
Hz. Ömer (r.a.)’den şöyle rivâyet olunmuştur: “Hesâba çekilmezden evvel nefislerinizi hesâba çekiniz ve tartılmadan önce amellerinizi tartınız.”
İmam Gazali, nefis muhasebesi ile ilgili ibretlik bir olayı kitabında zikreder. "İbn-i Samte (r.a.) dâimâ kendini hesâba çekerdi. Bir gece hesâba oturmuş ve altmış yaşına geldiğini, bunun da 21.500 gün ettiğini görünce “Vay başıma gelene! Her gün bir günahım olsa 21.500 günahla Allah’ın huzuruna çıkıyorum. Halbuki her gün binlerce günâhım vardır” diyerek bayıldı ve düştü. Bir daha ayılmayarak rûhunu teslîm etti. (Gazâlî, İhya 4/730)
Kibir: sonu küfre dayanan bir hastalıktır. Dinîmiz, her hayrın ve faziletin Hz. Allah’dan olduğunu öğretir. O halde kişinin sahip olduğu faziletlerden dolayı başkalarına karşı büyüklenmesi, bu nimetlere karşı nankörlük ve onu veren Cenâb-ı Hakk’dan gafil olmak demektir.
Kibrin sebep olacağı hataların affı dahi zordur. Bu husus da Süfyân-ı Sevri hazretleri: “Her bir mâsiyet ki, sebebi, kaynağı şehvetten ise affı ümîd olunur. Bir mâsiyet ki kaynağı kibirden ise affı ümîd olunmaz. Çünkü İblîsin mâsiyetinin aslı kibirden, Âdem (a.s.)’ınki şehvettendi.”, buyurmuşlardır. (İbn-i Hacer, Münebbihat 3)
Kibir sâhibi insanlar Allah’ın sevmediği ve hakkı dinlemeye karşı kalpleri mühürlenmiş kişilerdir. Hz. Allah meâlen: “Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden mahrum edeceğim. Onlar, bütün mûcizeleri görseler de iman etmezler; doğruluk yolunu görseler onu izlemezler. Fakat eğrilik yolunu görürlerse hemen ona saparlar." Bu durum, onların âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.Halbuki âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı asılsız sayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta olduklarından başka bir şey sebebiyle cezalandırılmazlar." (Sûre-i Âraf 146-147)
“Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini mühürler.” (Sûre-i Mümin 35)
“Allah o büyüklük taslayanları sevmez” buyururlar. (Sûre-i Nahl 23)
“İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yer yüzünde böbürlenerek yürüme. Allah kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.” (Sûre-i Lokman 18) buyurmaktadır.
İnsan, kibirlenmesi için kendince bir çok sebep bulur. Bunlardan biri de, insanın sahip olduğu ilim sebiyle kibirlenmesidir. İnsan, bir takım ilimlere malik olarak zannettiği nefsini bir kibir deryasında buluverir. Gerçek Alim olmamasına rağmen büyüklenir. Hakikatin ne olduğunu tam olarak idrak eden bir insan, asla bu kibir bataklığına düşmez. Çünkü “Allah’tan hakkiyle ancak âlimler korkar.” (Sûre-i Fatır 28) âyetinin mucebince hakiki âlimler, Allah’tan korkarlar da kibir illetine bulaşmazlar.
Bazen kibre sebep olarak kişideki ilminin kendisine fayda vermemesi de olabilir. İlim nisan yağmuruna benzer, tatlı meyvelerde meyvenin tadını artırdığı gibi, acı meyvelerin de acılığını artırır. İlim dahi, kötü âlimde kibir ve gururu, iyi âlimde de tevâzu özelliğini artırır.
Ucûb: kendi amellerini beğenmek kendine aşırı güvenmektir. Yani bir kimse, bir mertebeye layık değil iken, müstahak olmayı tasavvur etmesi ve ona lâyık olduğunu düşünerek muvaffakiyetin Allâhü Teâlâ’dan olduğunu bilmeyip kendinden zannetmesidir ki şeytani bir özelliktir.
Allah’a ilk isyan, şeytanın kibrinden kaynaklanmıştır. Kibri, hakkı hak olarak görmesinin önüne geçtiği için, şeytan kendisini Adem’e karşı büyük görmüş, secde emrine itiraz etmiştir. Şeytan hakkı anlayamamış ve bu anlayış onu davranış bozukluğuna, oradan da Allah’a isyana kadar götürmüş, sonunda cennetten kovulmuştur. Cennetten kovulduktan sonraki aşamada ise kibri, hatasını anlamasının önüne geçmiştir. Hatasını kabul etmek yerine savunma durumuna geçmiş ve emir vereni Allahü Teala'yı ve Hz. Adem'i suçlayıp sorgulamıştır. Hz. Adem (a.s) ise cennetten dünyaya gönderildiği zaman, bir an bile kibre kapılmamış, Hz. Havva ile birlikte, "Dediler ki: "Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!" (Araf/23) suresindeki sözleriyle nefislerini temizlemişlerdir. Peygamber Efendimiz bu ilahi ikazı şu şekilde açıklar: "Kim Allah için alçak gönüllü olursa Allah onu yüceltir; kim büyüklük taslarsa onu da alçaltır” (Müsned, III, 76; İbn Mâce, “Zühd”, 16) buyurmuşlardır (Râzî, XIV, 25).
Kibir ve ucub davranışlarından kişinin kendini muhafazası çok zordur. Allah'ın yardımı olmadan bu hareketlerden kurtulmak mümkün değildir. Nitekim Kuran-ı Kerim bizlere ashab-ı kiramı bu konuda örnek göstererek şu şekilde açıklama yapar. Eshâb-ı Kirâm Huneyn gazasında kendilerine çok güvendiklerinden, sayıca fazla olmalarına rağmen harpte epeyce zorlandılar. Müminleri ikaz ve her şeyin Allah’ın yardımıyla olduğunu ifâde etmek için Cenâb-ı Hak, meâlen: “Muhakkak Allah pek çok yerde ve Huneyn gününde size yardım etmişti. O gün çokluğunuza güvenmiştiniz. Fakat bu size fayda vermedi. Yer yüzü o kadar genişliğiyle beraber size dar geldi ve arkanızı dönüp gittiniz.” (Sûre-i Tevbe 25) buyurmuştur.
Kur’an ve hadislerde kötülenen ucub kibirden daha tehlikelidir. Çünkü insanın kendisi bile böyle bir huyunun farkında olmayabilir. Ucup, insanın kendini başkalarından üstün görmesi fakat bu duyguyu gizleyerek göstermemesidir. Başka bir ifadeyle ucup, bastırılmış bir duygudur. Kibirle ucub arasında ince bir fark vardır. Kibirli olan insan açıktan büyüklük taslar ve bu büyüklüğünü aleni olarak ifade eder ve dışa vurur. Ucup sahibi ise; içinden kendini büyük görmekle birlikte bu huyunu dışa vurmaz. Ucup, kalbi en son terk eden kötü huydur ve çok derinlerdedir.
Kibir ve büyüklenme hadis-i şeriflerde sıkça geçen kavramlardandır. "Kibir insanı zalimler arasına sokar" (Tirmizî, “Birr”, 61); "Kibir, cehennemliklere mahsus başlıca kötü huylardan biridir" (Buhârî, “Edeb”, 61; Müslim, “Cennet”, 47). Kıyamet gününde kendini beğenmiş kimseler Hz. Peygamber’den uzak kalacaklar (Tirmizî, “Birr”, 71), "Böbürlenip çalım satanlar Allah’ın ilgi ve merhametini kaybedeceklerdir (Buhârî, “Libâs”, 1, 2, 5; Müslim, “Libâs”, 42-48). "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecektir" (Müslim, “Îmân”, 147; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 26). gibi hadis-i şerifler kibir hakkında söylenmiş rivayetlerden bazılarıdır. Özellikle son hadis, kibrin ne kadar kötü bir huy olduğunu gösteren bir delil olarak konuyla ilgili bütün kaynaklarda zikredilir. Gazzâlî bu hadisi açıklarken özetle şu görüşlere yer verir: "Kibir cennete girmeye engeldir; çünkü insanın müminlere yaraşır huylar kazanmasını önler; halbuki bu huylar cennetin kapıları demektir. Kibir cennetin bütün kapılarını kapatır; zira kibirli kişi kendisi için istediğini başkaları için isteyemez" (Gazzâlî, III, 344). Söz konusu hadiste ifadenin hayli ağır olmasını dikkate alan bazı âlimler, buradaki kibirle “Allah’a karşı büyüklenme ve O’na boyun eğip kulluk etmeyi kendine yedirememe” anlamının kastedildiğini belirtmişlerdir. Aynı hadis, “Kıyamet gününde müminler kalpleri kibirden arındırıldıktan sonra cennete girebileceklerdir” şeklinde de yorumlanmıştır (İbnü’l-Esîr, IV, 5).
Kibir, insanı kendi kapasitesinin üzerinde bir konuma yakıştırmak olduğu için, daima sahibini yapmacık tutum ve davranışlara sürükler. Yapmacık ve sahte davranışlar ise, insandan samimiyeti, ciddiyeti gideren, riyakârlık ve gösterişe sonunda da ebedi helake götüren hareketlerdendir. Bunlardan kurtulmanın yolu tevazu sahibi olmaktan geçer.
Allah'ın yardımı olmadan insan, bir "hiç" hükmündedir. Kibir ve ucub karşısında tevazu sahibi olmak insana yakışır. Peygamberimiz; ‘Kim tevazu gösterirse Allah onu yüceltir. Kim tekebbür gösterirse (gurur/kibir yaparsa) Allah da onu alçaltır’ buyurmaktadır. Tevazu sahibi olan insanlar Allah’ın ayetlerini görürler. Bütün yaratılanların, insanları Allah’a götüren tecelliler olduğunun farkındadırlar. Cenabı Allah’ın ilminin, rahmeti ve kudretinin hep o varlıklarda tecelli ettiğini bilirler, baktıkça Allah’ı hatırlarlar. Kelime-i şehadette; Peygamber Efendimizin Allah’ın önce kulu sonra rasulü olduğuna şahitlik ederiz. Çünkü bir Müslüman’ın erişebileceği en yüksek mertebe Allah’a kul olmaktır. Fakat kulluk yaparken bir yandan yapmayanları aşağılamak, kalbin hastalıklı olduğunu gösterir. Gurur ve kibir içinde olan insanın kalbi asla huzur bulmaz.
Allah bizleri kibirden, ucubdan ve büyüklenmekten muhafaza etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...