137- Ramazan orucundan başka hiç bir orucun
bozulmasından dolayı bir ceza ve geçmişteki kusuru düzeltme olarak iki ay oruç
tutmak gerekmez. Çünkü Kur'an'ın açık beyanı, yalnız tutulan Ramazan orucunun
bozulması üzerine keffareti gerekli kılmaktadır.
138- Ramazan orucunun
bozulmasından dolayı keffaret gerekmesi için, hem şekil ve hem de mana
bakımından iftar (orucu bozan bir şey) gerçekleşmelidir. Bu da, adet olarak
gıdalanmak, tedavi olmak veya lezzetlenmek kasdi ile yenip içilen şeylerden
birini kendi isteğiyle ve kasden yutmakla veya bir canlı kişiye kendi isteğiyle
kasden iki yoldan biriyle cinsel ilişki kurmakla meydana gelir. Bunda inzal
olması şart değildir. Bunun için gıda sayılmayan, beden için elverişli
olmayan, aslen murdar olup kendisinden tiksinilen bir şeyin rıza ile ve kasden
yenip içilmesinden veya bir ilacın ağızdan başka bir yerden içeriye
akıtılmasından dolayı keffaret gerekmez. Yine, diri bir insana başka bir
taraftan veya ölü insana normal yoldan, ölü veya diri bir hayvana herhangi bir
taraftan isteyerek yapılan ve inzal bulunan temaslar da bu hükümdedir. Yalnız
kazayı gerektirir. Dinde yasak ve haram olan işleri yapmak da ayrıca azaba sebeb
olur.
(Şafîîlere göre, ölü veya hayvan hakkındaki cinsel ilişki
keffareti gerektirir. Çünkü bu halde, oruca engel olan bir temas bulur.)
139- Keffaret, oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın bir cezasıdır. Bunun için
bir kimse, Ramazanda oruca asla niyet etmediği gibi, asla iftar da etmeyip imsak
etmiş bulunsa (oruç tutsa), üzerine yalnız kaza lazım gelir.
Fakat İmam
Züfer'e göre, oruç için mutlak surette imsak yeterlidir. Bunun için, niyet
bulunmasa da, yalnız imsak yapılsa oruç tutulmuş olur. Artık ne kaza, ne de
keffaret lazım gelir. Bu durumda kasden yapılacak bir iftar hem kazayı, hem de
keffareti gerektirir. Yine; Oruca asla niyet etmediği halde, gündüzün
kasden iftar edilse, yalnız kaza gerekir. Böyle bir yersiz davranıştan dolayı,
ayrıca sorumluluk doğar. Tevbe edip mağfiret dilemek gerekir. Fakat keffaret
gerekmez. Yine, geceleyin niyet edilmeyip sabahleyin zevalden önce
(nehar-i şer'înin yarısından önce) oruca niyet edilip de, ondan sonra kasden
iftar edilecek olsa, yine yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Bu İmamı
Azam'a göredir, iki İmama göre (İmam Muhammed - İmam Ebû Yusuf), niyet
bulunmaksızın imsak edilse (oruç tutulsa) veya zevaldan sonra iftar edilse, kaza
lazım gelir, keffaret gerekmez. Fakat zevalden önce iftar edilse, hem kaza, hem
de keffaret gerekir, çünkü zevalden önce oruca niyet edilmesi mümkündür.
(İmam Malik'e göre, bir özrü bulunmadığı halde iftar eden her mükellef üzerine
keffaret gerekir. İmam Şafiî'ye göre, yalnız cinsel ilişkiden dolayı keffaret
gerekir ve bu iş tekrarlandıkça, keffaret de tekrarlanır. Çünkü keffaretlerde
ibadet manası daha yüksektir, ibadetlerde tedahül (birkaç keffaretin bir
sayılması) mümkün değildir.
140- Ramazanda oruca niyet etmiş bir kimse
için bilerek ve isteyerek yenilmesi ve içilmesi keffareti gerektiren şeylerden
bir kısmı şunlardır: Ekmek, yemek, yağ, peynir, buğday, kavrulmuş arpa,
yağ ile yoğrulmuş darı otu, pişmiş veya çiğ et, su, kar, dolu, sebze suları,
karpuz, kavun, yaş ve kuru meyveler, yaş olup temiz bulunan karpuz kabuğu, üzüm
tanesi, taze küçük üzüm yaprağı, yenen diğer yapraklar, bitkiler, safran, misk,
kafur, herhangi bir ilaç, yenmesi adet halinde olan çamur, kilermeni, gebenin
canı isteyip yiyeceği çamur, bütün içkiler, tütün, nargile, enfiye, emilen bir
şekerin boğaza giden tadı. Bunlarda, yenip içilmek bakımından şeklen
iftar bulunduğu gibi, bedenin yararına elverişli bulunmaları veya bunlarla
lezzetlenilmesi bakımından da mana yönünden iftar vardır.
141- Kasden
yutulacak bir taş, bir demir, bir kurşun, bir çekirdek, kuru kabuklu bir fındık
veya badem, orucu bozar. Kazayı gerektirirse de, keffaret icab etmez. Çünkü
bunlarda şeklen iftar varsa da, yenilmeleri adet edinilmediğinden mana
bakımından iftar yoktur. Yine, yutulan bir kağıt parçası, bir pamuk, adi
çamur, bir toprak, kuru bir ot, bir saman parçası, yetişmemiş ayva, tanesi kuru
veya yaş kabuklu ceviz tanesi, kabuklu yumurta kazayı gerektirirse de, keffareti
gerektirmez. Çünkü adet bakımından bunlarla gıdalanılmaz ve bunlarda tedavi
kasdedilmez. Kuru fıstık ise, içi olduğu halde çiğnenirse, keffareti gerektirir.
Çiğnenmeden yutulursa, keffareti gerektirmez. Fıstığın başı yarılmış olsa da,
hüküm yine aynıdır.
142- Kuru pirinç, kuru darı, mercimek, fiğ de
keffareti gerektirmez. Çünkü bunlarla gıdalanmak adet değildir. Buruna
kaçan su veya akıtılan ilaç da böyledir. Çünkü bunlarda, rıza ile yutup iftar
yapmak yoktur. Sadece bir yararlanma ise, yalnız kazayı gerektirir.
143-
Başkasının tükrüğünü, başkasının ağzından çıkmış olan lokmayı, kendi ağzından
çıkıp da biraz dışarda kalmış olan lokmayı alıp yutmak da yalnız kaza
gerektirir, keffaret gerekmez. Çünkü insan yaratılışı bakımından bunlardan
tiksinir. Geçerli sayılan rivayete göre, kan da böyledir. Fakat dostun tükrüğünü
alıp yutmak, Ramazan orucu için keffareti gerektirir. Çünkü bununla lezzetlenir.
Afyon gibi sarhoşluk veren kuru otlar da böyledir.
Sonuç: Keffaret, insanları bazı işlerden engellemek içindir. Bu engelleme, yenip içilmesi adet olan ve yaratılış gereği kendilerine meyil duyulan şeylere karşı uygulanır, insanlar yaratılışı gereği tiksineceği şeylerden zaten kaçınacakları için bunlardan dolayı zorlamaya gerek yoktur.
144- Yenilmesi adet halinde olan
bir şeyi Ramazanda oruçlu iken unutarak ağzına alan kimse, oruçlu olduğunu
hatırlayınca hemen onu ağzından çıkarıp atması gerekir. Fakat ağzındakini
çıkarmayıp yutarsa, üzerine keffaret gerekir. Ancak ağzından çıkarır da onu
soğuduktan sonra yutacak olursa, yalnız ona kaza gerekir. Çünkü böyle bir şeyi
yutmak tiksinti veren bir şeydir.
145- Bir kimse, fecir doğduğu halde,
henüz doğmamıştır zannı ile sahur yemeğini yese veya güneş batmamış olduğu
halde, battı sanarak iftar etse, üzerine kaza gerekir, keffaret lazım gelmez.
Çünkü kasden iftar etmiş değildir.
146- Bir kimse, Ramazanda zevcesine:
"Bak, fecir doğmuş mu, doğmamış mı?" dedikten sonra, kadın bakıp henüz
doğmadığını haber vermesi üzerine, o kimse oruca aykırı bir harekette bulunsa;
fakat daha sonra fecrin doğmuş olduğu anlaşılsa, kendisine yalnız kaza gerekir,
keffaret gerekmez. Fakat kadın fecrin doğmuş olduğunu bilerek böyle bir
harekette bulunmuş ise, ona keffaret de lazım gelir.
147- İki kimse
güneşin battığına, iki kimse de güneşin henüz batmamış olduğuna şahidlik ettiği
halde iftar edilecek olsa ve sonradan güneşin batmamış olduğu anlaşılsa, bundan
dolayı ittifakla yalnız kaza gerekir. Keffaret gerekmez.
148- İnsanların
hukukunda iki kimsenin şahidliği isbata yeterli olduğu gibi, oruç hakkında da
böyle şahidlik ettikleri halde, bir kimse yemek yeyip sonradan fecrin doğmuş
olduğu anlaşılsa üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Bunda ittifak
vardır. Bu konuda bir şeyin yokluğuna şehadet (fecrin doğmadığını söylemek)
isbat hususundaki şehadete (fecrin doğmuş olmasına) karşı çıkamaz.Fakat
bu hadisede böyle şehadet edenler birer kimse olsa, yalnız kaza gerekir. Çünkü
fecrin doğuşu hakkında bir kişinin şahidliği tam bir delil değildir.
149-
Unutarak bir şey yiyen veya fecir doğmuşken, henüz doğmamıştır sanarak veya uyku
halinde oruca aykırı bir harekette bulunan kimse, artık orucunun bozulduğunu
zannederek tekrar kasıdlı olarak yese, üzerine keffaret gerekmez. Bu unutma ile
orucunun bozulmayacağını bildiği halde iftar etse, İmamı Azam'a göre yine
keffaret gerekmez. Sahih olan da budur. Çünkü bunda orucun bozulma şüphesi
vardır.
150- Kendisine içten kusuntu gelen veya ağzına su verirken hata
eseri boğazına su kaçan veya bir kadının güzelliğine bakan kimse, bununla orucun
bozulduğunu sanarak Ramazanda kasden iftar edecek olsa, üzerine keffaret
gerekmez. Fakat bununla orucun bozulmayacağını bildiği halde iftar etse,
keffaret de gerekir. Çünkü burada şüpheye yer yoktur.
151- Bir kimse
Ramazanda gündüzün misvak kullansa veya gıybet etse de bu yüzden orucun
bozulduğunu sanarak iftar etmekle üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla
orucun bozulmayacağını öğrenmiş ise, keffaret gerekir.
152- Ramazan günü
ihtilam olan kimse, orucunu bozsa bakılır: Eğer bu ihtilamla orucunun bozulmuş
olduğunu zannetmiş ise, üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun
bozulmayacağını biliyordu ise, keffaret gerekir.
153- Ramazan ayında
oruçlu olduğunu unutarak cinsel ilişkide bulunan kimse, oruçlu olduğunu hatırlar
hatırlamaz, kendini geri çekse, orucu bozulmuş olmaz. Sonradan inzal zarar
vermez. Bu, bir ihtilam gibi olmuş olur. Fakat hiç hareket etmeksizin inzal
oluncaya kadar duracak olsa, kendisine yalnız kaza gerekir. Fakat kendisini
tahrik ettiği takdirde, keffaret gerekir. Çünkü bu durumda cinayet tamamlanmış
olur. Kendini geri alıp tekrar münasebette bulunmak da, böyle keffareti
gerektirir. Böyle bir ilişkinin ikinci fecir zamanına raslaması halinde de hüküm
aynen geçerlidir.
154- Bir kadın oruca niyet ettikten sonra uyuduğu veya
geçici olarak cinnet getirdiği halde, kocası onunla ilişki kursa, orucu bozulur,
üzerine yalnız kaza gerekir, keffaret icab etmez.
157- Bir yolcu zevaldan önce memleketine (ikamet vatanına)
dönmekle bir şey yememiş olduğu halde oruca niyet edip ondan sonra kasden
orucunu bozacak olsa, üzerine keffaret gerekmez. Zevalden önce iyileşip
kendine gelen bir mecnun niyet etmişken, sonra orucunu bozarsa, ona da keffaret
gerekmez.
158- Orucunu bozan kimseye, o gün oruç tutmamasını mubah
kılacak bir hal gelirse, ondan keffaret düşer.
Misal: Sağlıklı bir kimse,
Ramazanda oruca niyet etmişken, gündüzün orucunu bozsa da aynı günde bayılsa
veya bir kadın adet görmeğe başlasa yahut oruç tutamayacak bir halde hastalansa,
üzerine yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Doğru olan görüş budur. Bunlar
birer semavi özürdür. Fakat böyle bir kimse, kendini yaralayıp da oruç
tutamaz hale gelse, sahih olan görüşe göre, üzerinden keffaret düşmez. Çünkü bu
duruma düşmeye kendisi sebeb olmuştur.Yine, orucu açtıktan sonra
isteyerek veya zorlanarak yolculuğa çıksa, yine keffaret düşmez. Çünkü yolculuk
semavî bir özür değildir. Sefere (yolculuğa) çıktıktan sonra orucu
bozmak ise, yalnız kazayı gerektirir. Çünkü o gün aslen oruç tutmakla mükellef
değildi.
159- Ramazanda oruçlu olarak yolculuğa başlamış bir kimse,
unutmuş olduğu bir şeyi almak için evine dönüp de bir şey yedikten sonra tekrar
yola çıksa, üzerine keffaret gerekir. Çünkü evine dönmekle yolculuktan çıkmış
olduğundan yemek yediği sırada mukim sayılmıştır. Fakat beldenin evlerini
geçtikten sonra bir şey yeyip de, ondan sonra evine dönüp yine bir şey yiyecek
olsa, üzerine keffaret gerekmez. Böyle yedikten sonra yolculuktan tamamen
vazgeçmiş olsa da yine keffaret gerekmez. Çünkü bu yemesi bir ruhsat (izin)
haline rasgelmiştir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...