Türk edebiyatında önemli yeri olan Cahit Zarifoğlu'nun şiirinden esinlenerek ortaya çıkan şairler topluluğu; "Yedi Güzel Adam" olarak isimlendirilmiştir. Yedi Güzel Adam Cahit Zarifoğlu’nun soyutlamasıyla yazılmış bir büyük şiirdir. Bu şiirin merkezinde Cahit Zarifoğlu vardır.
YEDİ GÜZEL ADAM
Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
Yar kurbanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
Yedi adam biri
bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz kanı yanından
Cahit Zarifoğlu'nun 'Bu insanlar dev midir / yatak görmemiş gövde midir' mısralarıyla başlayan ünlü şiiri, nice edebiyatçının yetiştiği Maraş'ın Taş Mektep'inde vücut bulan bir dostluğu ve başlayan yol arkadaşlığını anlatıyordu. Edebiyatımıza damga vuran Yedi Güzel Adam'ın kim olduğunu açık açık yazmamıştır. Cahit Zarifoğlu'nun kendisinden başka Mehmet Akif İnan, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören neredeyse herkesin üstünde anlaşmaya vardığı isimlerdir. Diğer iki ismi üzerinde ihtilaflar vardır. Kimi Hasan Seyithanoğlu ve Ersin Nazif Gürdoğan olarak sayar kimi Nuri Pakdil ve Ali Kutlay'ı ekler, kimileri de Sezai Karakoç'un ismini telaffuz eder. Bu yazımızda kısaca hayat hikayelerini ve eserlerini anlattığımız Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Alaaddin Özdenören, Ali Kutlay ve Sezai Karakoç gibi büyük şair ve düşünce isimlerini "Yedi Güzel Adam" topluluğu altında sekiz büyük isim olarak zikredeceğiz.
Abdurrahman Cahit Zarifoğlu (1940-1987) 1940’da Ankara’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Alman
Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğrencilik yıllarında sırasıyla
ilkokullarda öğretmen vekilliği, çeşitli gazete ve haftalık dergilerde musahhih
ve teknik sekreterlik, bazı özel şirketlerde tercümanlık, muhasebe yardımcılığı
yaptı. Goethe Enstitüsü’nün dil kurslarına katılmak üzere iki defa Almanya’ya
gitti. Bu sırada belli başlı Avrupa ülkelerini ve kültürlerini tanıdı. 1975’de
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nda mütercim olarak çalışmaya başladı. Bir grup
arkadaşıyla “Mavera” dergisinin kuruluşunda ve yayınında görev aldı. Zarifoğlu,
kendisine özgü şiiriyle tanındı. Zarifoğlu’nda şairlik mizaç olarak belirir.
Şiiri dıştan çok içe dönük bir anlatıma yönelir. İç ürpertileriyle, hayretle
başlayan şiiri metafizik ürpertiyle bilgeliğe ulaşır. Hikâye, roman ve günlük
türünde yazdığı kitaplarında şair duyarlığı egemendir. Çocuklar için yazdığı
kitaplarda fantezi ile olağanüstü gerçekler dünyası ile hayaller dünyası iç
içelik gösterir. En çok bilinen şiiri Acz'dır. 47 yıllık kısa hayatından geriye
birçok şiir, hikaye, deneme, roman, günlük, tiyatro, çocuk şiirleri ve hikayeler
bıraktı. Cahit Zarifoğlu, Zarifoğlu, Abdurrahman Cem, Ahmet Sağlam, Vedat Can ve
Adem Yaşar müstearlarını yazılarında kullandı.7 Haziran 1987'de İstanbul'da vefat etmiştir.
Yayınlanmış eserleri: “İşaret
Çocukları” (Şiirler, 1967), “Yedi Güzel Adam” (Şiirler, 1973), “İns” (Hikâyeler,
1974), “Menziller” (Şiirler, 1977), “Yaşamak” (Günlükler, 1980), “Serçekuş”
(Uzun Hikâye, 1983), “Ağaçkakanlar” (Masal, 1983), “Katıraslan” (Masal, 1983),
“Yürek Dede ile Padişah” (Masal, 1984, Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı
Ödülü), “Savaş Ritimleri” (Roman, 1985), “Korku ve Yakarış” (Şiirler, 1986),
“Bir Değirmendir Bu Dünya” (Denemeler, 1987), “Motorlu Kuş” (Masal, 1987),
“Sütçü İmam” (Tiyatro, 1987), “Gülücük” (Şiir, 1989), “Ağaç Okul” (Şiir, 1990).
Mehmet Akif İnan (1940-2000) 12 Temmuz 1940 Şanlıurfa'da doğdu. Türk şair,
yazar, araştırmacı, öğretmen.1952 yılında İlkokulu bitirdi. 1958'de Urfa
Lisesi'nden Maraş Lisesi'ne sürgün gönderildi. Aynı yıl bir grup arkadaşıyla
Derya Gazetesi'ni çıkardı. Bir yıl sonra Maraş Lisesi'nden mezun oldu ve ilk
Konferansını Urfalı Şairler üzerine verdi. Aynı yıl içinde Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. İki sene sonra bıraktı. 1960
yılında Kahramanmaraş'ta Necip Fazıl Kısakürek ile tanıştı. 1962 yılında tekrar
üniversiteye döndü ve 1972'de mezun oldu. Bu süre içinde 1962-1964 yılları
arasında Hilal Müessese Müdürlüğü'nü yaptı. 23 Temmuz 1965 günü
evlendi.1964-1969 yılları arasında Türk Ocağı'nda faaliyet gösterdi. 1969'de
Nuri Pakdil ile birlikle Edebiyat Dergisi'ni kurdu. 1969-1972 arasında Türk
Taşıt İşverenleri Sendikası'nda uzmanlık görevinde bulundu.İlk kitabı "Edebiyat
ve Medeniyet Üzerine" yi 1972 yılında çıkardı. İlk şiir kitabını ise 1974
yılında Hicret adıyla çıkardı. Daha sonra 1976-1990 yılları arasında Mavera
Dergisi'nde kurucu olarak yer aldı.1977-1980 yıllarında Gazi Eğitim
Enstitüsü'nde Türkçe Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bu dönemde eğitim Enstitüleri
için Oktay Çağlar ile beraber "Yeni Türk Edebiyatını hazırladı. Daha sonra
Ankara Fen Lisesi öğretmenliğine atandı. Vefatına kadar bu lisede öğretmenlik
yaptı. 1985 yılında "Din ve Uygarlık" adlı denemeler kitabını çıkardı. 1991'de
"Tenha Sözler"i yayınladı. 1993-2000 yıllarında Eğitim-Bir'i kurdu ve
başkanlığını üstlendi. Aynı zamanda Memur-Sen Konfederasyonu başkanlığını
yürüttü. 6 Ocak 2000 Şanlıurfa'da vefat etti.
Eserleri: Hicret (1972),
Tenha Sözler (1993)
Deneme-İnceleme:
Edebiyat ve Medeniyet Üzerine,
Din ve Uygarlık,
Yeni Türk Edebiyatı
Adil Erdem Bayazıt (1939-2008)1939’da Maraş’ta doğdu. İlkokul ve Lise öğrenimini
burada tamamladı. Yüksek öğrenimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesinde başladı. Geçim zorluğu yüzünden 1961’de öğrenimini devam
mecburiyeti olmayan Ankara Hukuk Fakültesine naklederek askere gitti. Askerlik
dönüşü fakülte değiştirerek yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili
ve Edebıyatı Bölümünde tamamladı. Edebiyat öğretmenliği, kütüphane müdürlüğü
yaptı. İstanbul Türk Musikîsi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu sırasında genel
sekreter olarak çalıştı. Daha sonra, Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi
Başkan Yardımcısı iken bu görevinden istifa suretiyle ayrılarak Akabe
Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi. 1987 Milletvekili
seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş’tan milletvekili seçildi.
TBMM’nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında
görev aldı. İslâmî ton bir “leit-motiv” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır. Edebiyatta leitmotiv, özellikle roman sanatında sıkça kullanılan bir anlatım tekniği unsurudur. Özellikle romanın değişik bölümlerinde, çeşitli nedenlerle -vesilelerle- tekrarlanan ifade kalıbı leitmotiv olarak isimlendirilir. İlk şiir kitabı ''Sebeb Ey'' 1972 yılında Edebiyat Yayınları arasında yayımlandı. Son şiirleri ''Risaleler'' adı altında 1987'de Akabe Yayınlarından çıktı. Şiirleri ve yazıları Açı, Hamle, Çıkış, Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayımlanmıştır. Vermiş olduğu eserleri ile TBMM Başkanlık Divanı'nca “Üstün Onur Ödülü” verilmiştir.5 Temmüz 2008 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir.
Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş,
Erdem Bayazıt'in yazıları, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır. Erdem Bayazıt, 5
Temmuz 2008 tarihinde İstanbul´da vefat etti. Şiir ve yazıları Açı, Hamle,
Çıkış, Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece
dergilerinde yayınlandı. En bilinen şiiri "Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin
İnsanlarına Dair."
Ali Kutlay (1940-2008) Ali Kutlay,1940 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur. Öykü yazmaya 16 yaşında başladı ve 18 yaşında “Hayır, ben o sağlamlıkta cümle kurmayı başaracağıma aklım kesmedikçe elime bir daha öykü yazmak için kalem almayacağım.” diyerek öykü yazmayı bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Hukuk okumuştur. Hakkında daha fazla bilgi yoktur. Rasim Özdenören'i hikaye ve öykü yazmaya teşvik etmiştir. Rasim Özdenören, Ali Kutlay için şunları demiştir."Ali Kutlay, benim öykü yazmama vesile olan arkadaşımdı. Cahit Zarifoğlu, onun kardeşi Sait Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, bizden bir sınıf aşağıda Alaeddin Özdenören, onun sınıf arkadaşı ve Ali'nin kardeşi Ahmet Kutlay ve eli kalem tutan daha başka arkadaşlar o dönemde Allah'ın bir lütfu olarak bir arada bulunuyorduk. Ali'nin bir öykü yazdığını bana Erdem haber vermişti. Ben de ondan öyküsünü müsaade ederse okumak istediğimi söylemiştim. O da bana: "Sen de bir öykü yazmaya söz verirsen, öykümü okuturum" şartını öne sürerek öyküsünü okumak üzere bana vermişti. Söz verdiğim için ertesi gün ona bir öykü yazıp verdim, ancak verirken ben de aynı şartı ileri sürdüm: Ali yeni bir öykü yazmaya söz verirse kendi öykümü ona okutacaktım. Böylece Ali ile aramızda, aylarca devam eden bir öykü yazma teatisi başladı.Sağlam cümle kurardı. Öykü yazmaya 16 yaşında başladı 18'inde bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Sanıyorum hep kusursuz olmanın ardına düşmüştü. Bu yüzden zor beğenirdi. Örneğin benim yazdığım öykülerde kusurlar bulurdu. Bense onun yazdığını beğenirdim. Halen de aynı beğenimi muhafaza ediyorum. Onunsa, öykü yazmayı bıraktıktan sonra benim yazdıklarıma ilgi duymadığını biliyorum." (https://www.yenisafak.com/yazarlar/rasim-ozdenoren/muessif-bir-yitim-ali-kutlay-oldu-13730) 7 Kasım 2008'de İstanbul'da vefat etmiştir.
Rasim Özdenören (1940) 1940 yılında Maraş'ta doğmuş;Türk ,öykü ve deneme yazarıdır.İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak, Kültür Bakanlığında önce Bakanlık Müşaviri sonra müfettişlik görevlerinde bulunmuştur.1978'de memurluktan istifa etmiş fakat sonra tekrar memuriyete dönmüştür. "Çok Sesli Bir Ölüm" ve "Çözülme adlı hikâyeleri TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır. Rasim Özdenören’in, Türk edebiyatında adını duyurmaya başladığı yıllarda varoluşçu yazarların etkisi daha fazla hissedilmiş,köy romancılığı yavaş yavaş etkisini yitirmiştir. Özdenören'in çocukluğu Anadolu’nun bir çok ilinde yaşayarak geçtiği için kendisine “ayrıntı avcısı” dedirtecekkadar güçlü bir tasvir yeteneğiyle,köy hikayelerini yazmayı sürdürmüştür..Hikâyelerinin kahramanları, çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz, dokunabileceğimiz kişilerdir.Rasim Özdenören, gerek denemelerinde gerekse öykülerinde, meselenin anlatmak olduğunu ilk öykülerinden başlayarak kavramış bir yazardır. O, İslami kimliğiyle tanınan bir öykücüdür fakat öykülerinde hiç bir zaman, dönemindeki bir çok yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı bozmadan anlatmayı bilmiştir. Anlatırken de ustaca, yer yer şiirsel bir dille yazmıştır.Özdenören, kendisi hakkında çok sayıda tez, özel sayı ve kitap hazırlanmış seçkin bir öykü ve deneme yazarıdır. Öykü yazmaya 1957'de Varlık dergisinde yayımlanan Akarsu adlı öyküsüyle başlamıştır. Hastalar ve Işıklar adlı ilk öykü kitabı 1967'de yayımlandı. Öykü, roman ve deneme kitapları olan usta yazarın 30'un üzerinde kitabı bulunmaktadır. Rasim Özdenören
Eserleri:
Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler
Kafa Karıştıran Kelimeler
Müslümanca Yaşamak
Yaşadığımız Günler
Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı
Çarpılmışlar, Çözülme
Çok Sesli Bir Ölüm
Gül Yetiştiren Adam
Hastalar ve Işıklar
Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti
Ruhun Malzemeleri
Ben ve Hayat ve Ölüm
Yeniden İnanmak
Denize Açılan Kapı
Red Yazıları
Acemi Yolcu
İpin Ucu
Çapraz İlişkiler
Kent İlişkileri
Kuyu
Edebiyat ve Hayat
Yüzler
Köpekçe Düşünceler
Düşünsel Duruş
Toz
Aşkın Diyalektiği
Eşikte Duran İnsan
Yazı, İmge ve Gerçeklik
Ansızın Yola Çıkmak
Hışırtı
İki Dünya
İmkânsız Öyküler
Siyasal İstiareler
Açık Mektuplar
Alaeddin Özdenören (1940-2003) Rasim Özdenören'in ikiz kardeşi olarak 1940 yılında Maraş'ta doğmuştur. Öğrenimine Kahramanmaraş'ta başlayan Özdenören, babasının memuriyeti nedeniyle öğrenimini Malatya, Tunceli ve İstanbul gibi ayrı şehirlerde tamamlamıştır. 1966 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdikten sonra çeşitli şehirlerde öğretmen olarak görev yaptıktan sonra atandığı Kültür Bakanlığı Müşavirliğinden 1991 yılında emekli olmuş ve 1997 yılında Balıkesir'e yerleşmiştir.Hamle dergisi ile mahalli gazeteler için hazırladıkları edebiyat sayfalarında edebiyata başlayan Alâeddin Özdenören'in edebiyat hayatı, Necip Fazıl’la Büyük Doğu’da, Sezai Karakoç’la Diriliş’te, Nuri Pakdil’le Edebiyat’ta, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Akif İnan’la, kendisinin de kurucuları arasında yer aldığı Mavera’da devam etmiş, son yazılarını ise Yedi İklim ve Hece için yazmıştır. Şair, kimi zaman kendi adıyla, kimi zaman da Bilal Davut müstearıyla Yeni Devir, Milli Gazete, Zaman, Tutanak ve Sağduyu gazetelerinde de fikrî ve kültürel yazılar kaleme almıştır. 26 Haziran 2003'te Balıkesir'de vefat etmiştir. Şairin cenazesi Balıkesir Başçeşme Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Eserleri: Güneş Donanması (1974)(Şiir) İnsan ve İslâm (1982)(Deneme) Batılılaşma Üzerine (1983)(Deneme) Devlet ve İnsan (1986)(Deneme) Yakın Çağ Batı Dünyası ve Türkiye'ye Yansımaları (1986)(Deneme) Yalnızlık Gide Gide (1996)(Şiir) Şiirin Geçitleri (1996)(İnceleme) Şiirler, 1975-1999 (1999)(Şiir) Unutulmuşluklar (1999)(Hatıra) Bütün Şiirler (2002) (Şiir) Açılı/yorum (2004)(Deneme)
Nuri Pakdil (1934-2019) 1934 Maraş doğumludur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İlk çalışmalarını, şiir ve deneme türlerinde Maraş'ta, Demokrasiye Hizmet gazetesinde yayımladı. Lisedeyken Hamle adında bir dergi çıkardı (1954/55). İstanbul'da bir haftalık dergide sanat sayfaları düzenledi (1964). Edebiyat dergisini (Şubat 1969) ve Edebiyat Dergisi Yayınları'nı (1972) kurdu. Nuri Pakdil'in ve Edebiyat Dergisi Yayınları'nın ilk kitabı Batı Notları'dır. Edebiyat Dergisi, kimi aralıklarla uzun yıllar sürdürdüğü yayınına, Aralık 1984'te ara verdi. Edebiyat Dergisi Yayınları, 1972-1984 yılları arasında, 18'i Nuri Pakdil imzasını taşıyan, 45 kitap yayımladı. Nuri Pakdil, 28 Şubat 1997 tarihinde Edebiyat Dergisi Yayınları'ndan yeniden kitap yayımlamaya başladı. Oyun, çeviri, deneme, gezi-izlenim ve şiir kitapları bulunmaktadır. Nuri Pakdil Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü. Kasım 2014'te Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün ilkini aldı. Nuri Pakdil, hiç evlenmemiştir.18 Ekim 2019 tarihinde Ankara'da vefat etmiştir.
Nuri Pakdil’in Eserleri
Şiir:
Anneler ve Kudüsler
Sükût Sûretinde, Şubat 1997
Ahid Kulesi, Haziran 1997
Osmanlı Simitçiler Kasîdesi, Temmuz 1999.
Deneme:
Biat II, Ocak 1977
Bağlanma, Şubat 1979
Bir Yazarın Notları II, Aralık 1980
Biat III, Nisan 1981
Bir Yazarın Notları III, Mayıs 1981
Kasırganın Çatırtıları / Guillevic, Şiir/Çeviri, Mayıs 1981
Bir Yazarın Notları IV, Eylül 1982
Edebiyat Kulesi, Şubat 1984
Derviş Hüneri, Mart 1997
Arap Saati, Mayıs 1997
Klas Duruş, Ekim 1997
Kalem Kalesi, Ekim 1998
Bir Yazarın Notları I, Mart 1999
Otel Gören Defterler 1: Çarpışan Sesler, Aralık 1999
Otel Gören Defterler 2: Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, Mayıs 2000
Otel Gören Defterler 3: Büyük Sorgu, Kasım 2001
Otel Gören Defterler 4: Simsiyah, Nisan 2002
Otel Gören Defterler 5: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, Ocak 2003
Otel Gören Defterler 6: Yazmak Bir Mûcize, Haziran 2005.
Tiyatro:
Put Yapımevleri, Nisan 1980
Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş, Haziran 1982
Umut, Haziran 1997
Korku, Ağustos 1997
Gezi:
Batı Notları, Mart 1997.
Çeviri:
Harikalar Tablosu / Prevert, Oyun/Çeviri, Temmuz 1974
Ay Operası / Prevert, Şiir/Çeviri, Nisan 1975
Arap Şiiri (Güldeste) I, Şiir/Çeviri, Haziran 1998
Arap Şiiri (Güldeste) II, Şiir/Çeviri, Haziran 1998.
Sezai Karakoç (1933-2021) 22 Ocak 1933 yılında Diyarbakır'ın ergani ilçesinde
doğmuştur. Şair, yazar, düşünür, siyasetçi.Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle
ilçelerinde geçen ve 1938 yılında Ergani’de 3 ay ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına
devam eden Sezai Karakoç, ilkokulu 1944'de Ergani’de bitirdi. Daha sonra Maraş
Orta Okuluna parasız yatılı olarak kayıt oldu. 1947'de burayı bitirerek
Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi'nden
1950’de mezun oldu.Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanarak başladığı
yüksek öğrenimini 1955’te fakültenin mali şubesinden mezuniyetle
tamamladı.İstanbul'da Diriliş Yayınları ve Diriliş Dergisi'ni kurdu. 1990
yılında “Güller Açan Gül Ağacı” Amblemiyle Diriliş Partisi'ni kurdu.Karakoç'un
şiirimizde son derece özgün bir yeri vardır.Onun şiiri metafizik bir
şiirdir.Türk şiiri geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir
şiirdir.Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır.O,modern
şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini,
pergünt üçgeni dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt, Norveçli yazar Henrik İbsen (1828-1906)'in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt'ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire tatbik eder: 1)Şair, Kendisi Olmalı: "Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır." 2) Şair, Kendine Yetmeli: "Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına
gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; evren şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli." 3) Şair, Kendinden Memnun Olmalı: "Eser´in şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeğe kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. "Beni andırıyor, ah, beni o" demeli." Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevinci”dir. Edebi ve düşünce hayatını diriliş nesli olarak tanımladığı gençliğin yetişmesine adayan Sezai Karakoç'un şiirleri Büyük Doğu, Hisar (1951-54), Mülkiye (1952-53), İstanbul (1953-57) Şiir Sanatı (1955), Hamle (1955), Pazar Postası (1957-58), Türk Yurdu (1959), Hür Söz (1961), Soyut (1965), Hilâl (1965) ve Diriliş (1960-92) dergilerinde yayımlanmıştır. Usta kalemin "Mona Roza” şiiri 1950'li yılların başlarında büyük ilgi görürken, ikinci şiiri "Rüzgâr" Hisar (Şubat 1951) dergisinde çıkmıştır. Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir.
Sezai Karakoç'un Sözlerinden Bazıları:
"Seni öldürmeye gelen, sende hayat bulsun.
Anne ölünce çocuk bahçenin en yalnız köşesinde elinde bir siyah çubuk ağzında küçük bir leke.
Baharı yaz uğruna tükettik ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna derken ömrü tükettik bir hiç uğruna.
İnancın yarısı utançtır. Her şeyi tam olsa da, utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır.
İnsan, kendini hakikate adadığı, ruhunu ona açtığı ölçüde insandır.
Herkes gibi olmak, olmayacak bir şey. Herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey.
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli, bütün deniz kıyılarında seni beklemeli.
Senden ümidi kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.
Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır.
Yol uzun, uzak. Kalbimizden başka pusula da yok gövdemizin cebinde.
Bütün şiirlerde söylediğim sensin... Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin."
"Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde,
YanıtlaSilBir kış güneşliğinde
Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir." Sezai KARAKOÇ