327- Sehiv secdeleri, bir namazın vaciblerinden
birini yanılarak terk etmekten veya geciktirmekten dolayı, o namazın sonunda
yapılması gereken iki secde ile teşehhüdden, salavat ve duaları okumaktan
ibarettir.
Şöyle yapılır: Son oturuşta yalnız "Tahiyyat" okunduktan sonra iki tarafa selam verilir. Ondan sonra "Allahü Ekber" denilerek secdeye varılıp üç kez "Sübhane Rabbiye'l-ala" okunur. Ondan sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır. Bir tesbih mikdarı duraklamadan sonra tekrar "Allahü Ekber" deyip ikinci secdeye varılır. Yine üç kez "Sübhane Rabbiye'l-ala" okunduktan sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır ve oturulur. Tahiyyat ve Salavatlarla "Rabbena atina" okunup önce sağ tarafa, sonra sol tarafa selam verilir. Yalnız sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdelerinin yapılması daha faziletlidir, ihtiyata uygundur. Bundan dolayı cemaatla kılınan namazlarda cemaatın yanlışlıkla dağılmaması için, yalnız sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdesi yapılması tercih edilmiştir.
328- Sehiv secdeleri vacibdir.
Bilindiği gibi, gerek farz, gerek vacib veya sünnet olan herhangi bir namazın
kıraat, rükü ve sücud gibi farzları ve Fatiha, Sure ilavesi, sırayı gözetme gibi
vacibleri, Kadelerde (oturuşlarda) salavatları okumak gibi sünnetleri vardır.
Bunun için bunları gözetmek gerekir ki, namaz tam olarak kılınmış olsun.
O halde farz olsun, olmasın herhangi bir namazda bir farzın kasden veya sehven
terk edilmesi, o namazın yeniden kılınmasını gerektirir. Böyle büyük bir noksanı
gidermek için sehiv secdeleri yeterli değildir.
Bir vacibin kasden terki
veya geciktirilmesi bir günahtır. Bundan dolayı sehiv secdeleri gerekmez, böyle
bir namazı iade etmek uygundur. Bir vacibin sehven terk edilmesi veya
geciktirilmesi, sehiv secdelerini gerektirir. Bu şekilde o noksan düzeltilmiş
olur. Bir sünnetin kasden veya sehven terk edilmesi, sehiv secdelerini
gerektirmez. Fakat kasden terk edilmesi bir kusurdur. Sevab ve faziletten mahrum
olmayı gerektirir.
(Malikilere göre sehiv secdeleri sünnettir.
Şafiî'lere göre de sünnettir. Ancak imam sehiv secdelerini yaparsa, cemaatın
imama uyması vaciptir. Hanbelilere göre sehiv secdeleri bazan vacib, bazan
sünnet ve bazan da mubah olur. Namazın terk edilen bir sünnetinden dolayı
yapılacak sehiv secdelerinin mubah olması gibi...
İmam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre, iki tarafa selam vermeden önce
yapılır. İmam Malik'e göre sehiv (yanılma), bir ziyade sebebiyle ise, sehiv
secdeleri selamdan sonra yapılır. Eğer bir noksan veya bir noksan ile ziyade
sebebiyle ise, selamdan önce yapılır. Bu bir fazilet meselesidir; yoksa hepsi de
caizdir.)
329- Bir namazın tam bir rüknünü, bir farzını öne almak veya
sonraya bırakmak sehiv secdelerini gerektirir. Çünkü bu öne almak ve sonraya
bırakma işi, vacibi terk etmekten sayılır. Kıyamda "Sübhaneke"den sonra, henüz
kıraat yapmadan rükûa varılıp ondan sonra hatırlanarak kıyama dönmekle farz olan
kıraatin yerine getirilmesi, buna bir örnektir. Bu durumda önceki rükü geçerli
olmaz. Kıraattan sonra yeni bir rükü yapılır. Böyle dönüp kıraat yapmadan ve
ondan sonra rüküa varmadan kılınacak namaz bozulur. Çünkü böyle bir rekatta rükü
gibi tekrarlanmayan rükünler arasında sıraya riayet edilmesi farzdır.
330- Namazın rekatlarından birindeki iki secdeden biri yanılarak terk edilip
ondan sonraki rekatın veya kadenin sonunda hatırlansa, bunun geciktirilmesinden
dolayı namazı iade gerekmez, hemen o secde kaza edilir. Eğer son oturuşta iken
hatırlansa, bu secde yapılır ve ondan sonra bu oturuş (kade) iade edilir. Ondan
sonra da sehiv secdeleri yapılır. Bu durumda son rekatta beş secde ile üç kade
bulunmuş olur. Çünkü bir rekatta iki secde vardır. Böyle tekrarlanan bir rüknün
kısmen sonraya bırakılması, farzı terketmek sayılmadığından namazın iadesini
gerektirmez.
Fakat bir rekattaki iki secdeden ikisi de yanılarak öne
alınsa, önce iki secde ve ondan sonra rükü yapılmış bulunsa, bu halde farz olan
tertibe riayet için tekrar rükü ve ondan sonra secdelere gidilir. Bu tekrar ve
iadelerden dolayı da namazın sonunda sehiv secdeleri yapılır.
331-
Herhangi bir namazın bir rüknünü tekrar etmek, sehiv secdelerini gerektirir. Bir
rekatta iki defa rükü veya üç defa secde yapılması gibi.
Birinci ve
ikinci rekatlarda Fatiha'nın tekrarlanarak okunması veya arka arkaya okunması
veya rüku, secde ve teşehhüdde Kur'an okunması da böyledir. Fakat üçüncü veya
dördüncü rekatlarda Fatiha'nın iki defa okunması veya bunlarda Fatiha ile
beraber başka bir surenin de okunması yahut yalnız başka bir sürenin okunması
sehiv secdelerini gerektirmez. Çünkü bu takdirde bir vacib terk edilmiş veya
geciktirilmiş ve Kur'an da meşru olan yerin başkasında okunmuş olmaz. Ancak bu
halde rekatlar, önceki, rekatlarden daha fazla uzatılmış ve cemaata da ağırlık
verilmiş olursa, kerahetten korunmuş olmaz.
332- Bir vacibi yanılarak terk etmek, sehiv secdelerini gerektirir. Birinci oturuşu veya vitirde Kunut'u veya bayram namazlarında ziyade tekbirleri yahut birinci ve ikinci oturuşlarda Tahiyyat'ı okumayı terk etmek gibi.
Vitir namazında rüküdan sonra Kunut
duasının unutulduğu hatırlanmış olsa, artık onu okumak için geri kıyama
dönülmez. Rükudan sonra okunması da gerekmez. Çünkü yeri kaçırılmıştır. Rüku
halinde hatırlandığı halde de okunması gerekmez. Sahih olan rivayet böyledir.
Bununla beraber okunsun veya okunmasın, her iki halde de sehiv secdeleri
gerekir.
Kunut tekbirini unutup yapmamak, bir görüşe göre sehiv secdesi
gerektirir, bir görüşe göre de gerektirmez.
333- Bir vacibin yanılarak
geciktirilmesi de sehiv secdesini gerektirir. Birinci veya üçüncü rekattan sonra
biraz oturulması, dördüncü rekattan sonra beşinci rekat için ayağa kalkılması,
sabah namazının ikinci rekatinden sonra üçüncü bir rekata ve akşam namazının
üçüncü rekatından sonra dördüncü bir rekata kalkılması gibi...
Birinci
oturuşta (Kade'de) teşehhüd mikdarından fazla oturulup üçüncü rekata kalkmanın
geciktirilmesi de böyledir.
334- Bir vacibin vasfını değiştirmek, sehiv
secdesini gerektirir. İmamın aşikare okuması gereken ayetleri gizlice okuması
veya gizlice okunacak ayetleri aşikare okuması gibi. Bu okuma mikdarı, namaz
sahih olacak kadar okumaktır. Fatiha süresinin ilk ayetlerini okumak bu
kısımdandır. Bununla beraber kısa bir ayet okunması da İmamı Azam'a göre bu
hükümdendir. İki imama göre ise, bu hükümde değildir.
Aşikare okumanın en
az derecesi, başkasının işiteceği mikdardır. Gizlice (hafiyyen) okumanın en
aşağı derecesi de, yalnız okuyanın işiteceği mikdardır.
335- Gizli
okunacak yerde, Fatihanın çoğu yanılarak aşikare okunsa, geri kalanı yine
gizlice okunur. Aksine olarak aşikare olarak okunacak bir namazda Fatiha'nın bir
kısmı gizli okunup ondan sonra aşikkare okunacağı hatırlansa, Fatiha yeni baştan
aşikare okunur. Böylece bir rekatta hem aşikare, hem de gizli okumak toplanmış
olmaz. Fakat diğer bir görüşe göre, Fatiha yeniden okunmaz, yalnız geri kalan
kısım aşikare okunur.
336- Tek başına namaz kılanın aşikare veya gizli
okumasından dolayı, tercih edilen görüşe göre, sehiv secdesi gerekmez. Ancak
öğle namazı gibi gizli okunacak yerde kasden aşikare okursa, günah işlemiş
olur.
Tek başına namaz kılanın gündüzün kılacağı nafile namazlarda
aşikare okuması mekruhtur.
337- İmam sabah namazında Fatiha suresini
sehven gizlice okuyup sonra hatırlasa, ekleyeceği süreyi aşikare okur, Fatiha'yı
iade etmez.
338- Cemaat halinde aşikare Kur'an okunacak bir namaza
başlamış olan ve Fatiha'yı gizli okumuş bulunan bir kimseye, başkası gelip uysa,
o kimse imam olmayı arzu ederse sureyi aşikare okur, arzu etmezse, aşikare
okuması gerekmez.
339- Farz bir namazda ikinci rekattan sonra oturulmayıp da üçüncü rekata yanılarak kalkmaya yeltenenin durumuna bakılır: Eğer kalkışı oturmaya yakın ise, oturur, sehiv secdesi gerekmez. Fakat doğrulması kıyama yakın ise, kalkar ve ondan sonra sehiv secdelerini yapar. Çünkü bu durumda vacib olan birinci oturuş terk edilmiştir.
Bununla beraber bir rivayete göre de, namaz kılan henüz tam kıyama doğrulmamış ise, kadeye (oturuşa) döner, vacibi terk elmez. İmam tam doğrulup kalktıktan sonra kadeye dönerse, namazı bozulur. Çünkü bu takdirde farz olan kıyam bozulmuş ve namazın sırası büsbütün değiştirilmiş olur. Diğer bir görüşe göre, bu durumda namazı bozulmaz, kendisi günah işlemiş olur ve sehiv secdeleri gerekir.
340- Sünnet namazlarda ikinci rekatın arkasında oturulup da Tahiyyat okunmadığı
üçüncü rekatta hatırlanırsa bakılır: Eğer bu üçüncü rekat daha secde ile
bağlanmamış ise, oturmaya dönülür, eğer secde ile bağlanmışsa, dönülmez. Diğer
bir görüşe göre, secde ile bağlansın veya bağlanmasın, artık oturmaya dönülmez.
Her iki durumda da sehiv secdeleri yapmak gerekir.
341- Dört rekatlı
farzlarda ikinci oturuş yapılmaksızın beşinci rekata kalkılacak olsa, henüz
beşinci rekat için secde edilmedikçe oturuşa dönülür. Teşehhüdden sonra selam
verilip sehiv secdeleri yapılır. Çünkü farz olan son oturuş geciktirilmiştir. Bu
geciktirme ise, vacibi terk sayılır. Fakat beşinci rekat için secde yapılmış
olursa, bu namaz nafileye dönmüş olur. Artık buna bir rekat daha ilave edilir ve
tam altı rekatlı bir nafile namaz kılınmış olar. Sahih olan görüşe göre, bu
durumda sehiv secdesi gerekmez. Bu mesele İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a
göredir. İmam Muhammed'e göre, beşinci rekatın secdesinden baş kaldırılınca,
namaz tamamen batıl olmuş olur.
342- Dört rekatlı, bir farz namazın son oturuşunda selam vermeden yanılarak ayağa kalkılsa, hemen oturuşa dönülüp selam verilir ve sehiv secdesi yapılır. Fakat beşinci rekat için secdeye varılmış olunca, buna bir rekat daha ilave edilir. Bu durumda önceki dört rekat ile farz tamamlanmış olur; Diğer iki rekat da nafile sayılır, İstihsan olarak da sehiv secdeleri yapılır.
Akşam namazında ikinci oturuştan sonra bir dördüncü rekata, sabah namazında da oturuştan sonra bir üçüncü rekata kalkılması da bu hükümdedir. Onun için bunlara eklenen ikişer rekat da, nafile olmuş olur. Bu hareketler kasıdlı olarak yapılmadığı için mekruh sayılmaz. Tercih edilen görüş budur.
343- Dört veya üç rekatlı farz ve vitir namazlarında birinci
oturuştan sonra yanılarak: "Allahümme Salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed"
denilmesi, İmamı Azam'dan bir rivayete göre de, bu teşehhüdden sonra bir harf
bile ziyade edilmesi sehiv secdelerini gerektirir. Fakat son duruşlarda
teşehhüdden sonra Kur'an okunması, dua edilmesi ise sehiv secdelerini
gerektirmez. Çünkü bu oturuş dua ve hamd yeridir. Kur'an ise hem duayı hem de
hamdi kendisinde toplar. Namazda zikirlerin, duaların ve teşehhüdün
(Tahiyyat'ın) aşikare okunması da sehiv secdelerini gerektirmez.
344-
Farz namazların son üçüncü ve dördüncü rekatlarında kasden susarak Fatiha veya
diğer bir süre okunmaması bir hatadır; fakat sehiv secdelerini gerektirmez.
Yanılarak sükuti edilip Fatiha veya başka bir süre okunmaması sehiv secdelerini
gerektirir. İmam Ebû Yusuf'a göre, her iki halde de sehiv secdelerini yapmak
gerekir.
345- Namaz içinde bir rükün yerine getirilecek kadar düşünceye dalınsa başlangıç (iftitah) tekbirini aldım mı, almadım mı diye o kadar düşünülse de sonra tekbir alındığı hatırlansa, veya alınmamış olması sanılarak tekrar bir tekbir daha alınsa, sehiv secdesi gerekir.
Yine: Üç rekat mı, dört rekat mı kıldığında şübhelenip durulsa, veya Fatiha okunduktan sonra hangi surenin okunacağı üzerinde düşünülse, yine sehiv secdeleri gerekir. Çünkü bu durumlarda vacib geciktirilmiş olur.
Bir rüknü veya bir vacibi yerine getirirken meydana gelecek bir dalgınlık ve bir düşünce ise, sehiv secdelerini gerektirmez. Tam bir kalb huzuru ile namaz kılmak, öyle herkese nasib olacak bir fazilet değildir.
346- Bir kimse, kıldığı bir namazın rekatlarında
şübhelense bakılır: Eğe bu şübhe kendisine ömründe ilk kez olmuşsa, o namazı
yeniden kılar. Fakat birkaç defa olmuşsa araştırır ve kanaatine göre hüküm
verir. Namazı yeniden kılması icab etmez. Araştırmada kalbin şahidliği
yeterlidir.
Örnek: Sabah namazını kılarken bir rekat mı kıldım, iki rekat
mı? diye şübhelenip de bir rekat kılmış olduğuna kalben hüküm verse, ihtiyaten
buna bir rekat daha ilave eder. Bu husustaki tereddütlerinden dolayı da sehiv
secdeleri yapar. Aksine olarak iki rekat kılmış olduğuna hüküm verdiği takdirde
oturur. Teşehhüdden ve selamdan sonra sehiv secdelerini yapar. Hiç birine karar
veremediği takdirde de, az olanı esas alır, çünkü az olanda kesinlik vardır. Bu
durumda bir rekat daha kılar; ancak bu takdirde şübhelendiği rekatin sonunda
oturur. Ondan sonra kalkıp o bir rekatı kılar. Çünkü önce iki rekat kılmış
olması ihtimali vardır. Bu takdirde de namazın sonunda sehiv secdelerini
yapar.
347- Dört rekatlı bir namaza başlamış olan kimse, kıldığı rekatın
birinci rekat mı, ikinci rekat mı? olduğunda şübhe edip bir tarafı seçemezse,
kendisini bir rekat kılmış sayar ve her bir rekatın sonunda ihtiyat olarak bir
kere teşehhüd mikdarı oturur; bu şekilde dört defa kade yapılmış olur. Çünkü
birinci sayılan rekatın ikinci ve üçüncü sayılan rekatın dördüncü rekat olması
ihtimali vardır.
348- Bir kimse kıldığı rekatın ikinci rekat mı, üçüncü
rekat mı? olduğundan şübhelense, sahih olan görüşü göre, bu rekatın sonunda
oturmaz. Bir tarafı tercih edemezse, bunu ikinci rekat sayar. Geri kalan
rekatları da tamamlar. Akşam namazı ile vitir namazı bu hükmün dışındadır. Bu
şübhelenme bu namazlardan birinde olsa, oturmak gerekir. Çünkü şübhelenilen
rekatın üçüncü rekat olması muhtemeldir. Bu halde teşehhüdden sonra bir rekat
daha ilave edilir. Çünkü şübhelenilen rekatın ikinci rekat olması da mümkündür.
Bunların sonunda da sehiv secdeleri yapılır.
349- Dört rekatlı
namazlarda, kılınan rekatın dördüncü rekat mı, beşinci rekat mı olduğunda ve
sabah namazında kılınan rekatın ikinci rekat mı, üçüncü rekat mı olduğunda,
akşam ile vitir namazlarında da kılınan rekatın üçüncü rekat mı, dördüncü rekat
mı, olduğunda şübheye düşülse, sonunda oturulur ve teşehhüdden sonra kalkılıp
bir rekat daha kılınır. Çünkü bu rekatların üçüncü, dördüncü veya beşinci rekat
olması muhtemeldir. O halde ilave edilen birer rekat ile fazla olan mikdar
nafile olmuş olur. Sonunda da sehiv secdeleri yapılır. Bu şübhe, kıyam veya rükü
veya rükudan kıyama geçiş halinde olduğuna göredir.
İlk secde yapıldıktan
sonra şübhelenme olursa, ittifakla namaz batıl olur. Çünkü şübhe edilen rekatın
ziyade olup son oturuşun terk edilmiş bulunması muhtemeldir. İlk secde halinde
şübhe olursa, yalnız İmam Muhammed'e göre, namaz batıl olmaz.
350-
Namazda Fatiha'dan önce başka bir sure bir harf olarak dahi yanılarak okunsa,
iade edilerek önce Fatiha, sonra da o sure okunur. Namazın sonunda da sehiv
secdeleri yapılır. Bu sırada işinde yapılan noksan rüku halinde bile hatırlansa,
kıyama dönülerek iadesi gerekir. Böyle bir yanılma çok olmaz. Onun için bunun az
mikdarı da bağışlanamaz. Fakat bir namazda okunan bir surenin altında bulunan
sure okunmak istenirken üstündeki sure okunsa, bundan dolayı sehiv secdeleri
gerekmez.
351- Bir kimse namazda, Fatiha okuyup okumadığında şübhe etse,
bakılır: Eğer henüz başka sure okumamış ise, Fatiha'yı okur. Fakat başka sure
okumuş ise, artık Fatiha'yı okumaz. Çünkü surenin Fatiha'dan sonra okunması
meydandadır. Bununla beraber namaz kılanın bir görüşü varsa ona göre hareket
eder.
352- Bir kimse, ilk rekatlerde birer sure okuyup da Fatiha'yı
okumamış bulunduğunu secdeye vardıktan sonra hatırlarsa, son rekatlerde
Fatiha'yı iade etmez. Çünkü son rekatlarda zaten Fatiha okunacaktır. Bir rekatte
iki Fatiha okunması ise meşru değildir. Yalnız Hasan İbni Zeyyad'a göre, son
rekatlarda Fatiha kaza edilir.
353- Dört veya üç rekatlı farz namazların
ilk iki rekatinde Fatiha'dan sonra birer sure veya bir mikdar ayet eklenmemiş
olsa, bu sure veya ayetler üçüncü ve dördüncü rekatlarda Fatiha'dan sonra ilave
edilirse bu namaz cemaatle kılınan bir akşam veya yatsı namazı ise, üçüncü ve
dördüncü rekatlarda hem Fatiha, hem de ilave edilecek sure aşikare olarak
okunur. Çünkü bir kıyamda olan kıraat birdir; bunun bir kısmı gizli olarak, bir
kısmı da aşikare olarak okunamaz. Yalnız surenin aşikare okunacağını söyleyenler
de vardır. İmam Ebû Yusuf'a göre, ikisi de gizlice okunur. Çünkü son rekatlarda
gizlice okumak sünnettir. İmam Ebû Yusuf'dan diğer bir rivayete göre de, artık
son rekatlarda bu süre okunmaz. Çünkü bunun yeri geçmiştir. Bununla beraber her
halde de sehiv secdeleri yapılır.
354- İmamın yanılması, kendi hakkında
asaleten ve cemaat hakkında da uymuş olma bakımından sehiv secdelerini
gerektirir. Fakat imama uyan cemaatten birinin yanılması ile ne kendisine ne de
imama sehiv secdesi yapmak gerekmez.
355- Sehiv secdelerini yapmakta olan
bir imama uymak sahihtir. Gerek sehiv secdelerinin herhangi birinde ve gerek
teşehhüdünde olsun eşittir. Sehiv secdelerinin ikincisinde imama uyan kimseye
birinci secdeyi ve teşehhüdünde uyana her iki secdeyi kaza etmek
gerekmez.
356- Mesbuk, imamla beraber sehiv secdelerini yapar, imamın
yanılması, mesbukun imama uymasından önce de olsa hüküm aynıdır. Çünkü mesbuk
imama bağlıdır.
İmam teşehhüdde iken daha selam vermeden önce mesbuk
kalkarak kıraat veya rüküda bulunduktan sonra, imam selam verip sehiv
secdelerine varacak olsa, mesbuk da hemen bu secdelere uyar ve evvelce yaptığı
kıraatla rüküu aradan çıkar, bunları sonradan kalkıp tekrar yerine getirir.
Bununla beraber mesbuk bu secdelerde imama uymasa namazı bozulmaz. Namazı
bitirince bu sehiv secdelerini kendi başına yapar.
Yine mesbuk secdeye
vardıktan sonra, imam sehiv secdelerini yapacak olsa, imamına uymaz, namazını
bitirir ve sonra sehiv secdelerini yapar. Eğer bu durumda imama uyacak olursa,
namazı bozulur.
357- İmam selam verdikten sonra, noksan kalan rekatlarını
tamamlamak için ayağa kalkan bir mesbuk, bu rekatlarda yanılmış olursa, sehiv
secdelerini yapması gerekir. Önceden imamla beraber sehiv secdeleri yapmış olsa
bile bu hüküm değişmez. Çünkü mesbuk, noksan kalan rekatları tamamlarken tek
başına namaz kılan gibidir.
358- Mesbuk imamla beraber yanılarak selam
verse ona sehiv secdeleri yapmak gerekmez. Fakat imamın selamından sonra selam
verecek olsa, sehiv secdesini gerektirir. Çünkü birinci halde henüz muktedi,
ikinci halde ise, münferid (yalnız başına namaz kılan) olmuştur. Muktediye,
kendi yanılmasından dolayı sehiv secdesi lazım gelmez.
359- Bir namazda
yanılmaların birkaç tane olması ile sehiv secdelerinin o kadar yapılması
gerekmez. Bir defa bunlar için sehiv secdelerini yapmak yeterlidir. Onun için
bir kimse, bir namaz içinde iki ve üç defa yanılsa, bunlar için namazın sonunda
yalnız bir defa sehiv secdelerini yapmak kafidir. Sehiv secdelerindeki bir
yanılma da başka sehiv secdelerini gerektirmez.
360- Sehiv secdeleri kasden veya yanılarak terk edilse, namaza aykırı bir hal olmadıkça, yine bunlar yapılır. Fakat teşehhüdden sonra gülmek, konuşmak gibi, namaza aykırı bir durum meydana gelirse veya kerahet vakti girerse, sehiv secdeleri düşer. Sabah namazında selamın arkasından güneşin doğması veya ikindi namazında yine selamdan sonra güneşin (sarararak kamaştırıcılığının) değişmesi gibi...
361- Bir
imam, sehiv secdesini terk edecek olsa, cemaat da terk eder. Cuma ve bayram
namazlarında da, fazla kalabalıktan dolayı bir karışıklığa meydan vermemek için
bu sehiv secdeleri terk edilir.
362- Sehiv secdesindeki iki secde ile
Tahiyyat ve selam vacibdir. Tahiyyattan sonra Salavat ve dua okunması, bu
secdelerdeki tekbirler, secde halindeki tesbihler ve iki secde arasındaki oturuş
sünnettir.
363- Bir kimse, namazını tam olarak kıldığını kesinlikle
bildiği halde, sözüne inanılır bir adam ona eksik kıldığını haber verse, bunun
sözünü kabul etmez. Fakat iki güvenilir adamın haber vermesine uyulur. Çünkü
böyle bir haber, (iki kişinin şehadeti ile doğruluğu gerçekleşen) bir haldir.
Böyle bir haber çok yerlerde geçerli ve bağlayıcıdır. İmam ve cemaat ihtilaf
ettikleri takdirde, imamın bilgisi varsa, cemaatın sözü ile hareket etmez,
kesinliği yoksa cemaatın sözünü kabul eder.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...