Nasreddin Tusi Muhammed ibn Muhammed ibn Hasan 17.2.1201'de Güney Azerbaycan'ın Tus şehrinde doğmuş, 25.6.1274'te Bağdat'ta ölmüştür. Nasiruddin Tusi, 1201 ile 1274 yılları Moğol istilası sebebiyle Bağdad'da, bir yandan karanlık bir dönem bir yandan da önemli düşünce okullarının kurulduğu ve İslam bilim kurumlarının açıldığı bir dönem oldu. Nasîrüddin Tûsî de bu dönemde yetişmiş Şiî dünyasının tanınmış bir bilgesi olmuştur.
Nasîrüddin Tûsî, babasının ve dayısının etkisiyle erken yaşlardan itibaren kelâm, felsefe ve matematik ile ilgilenmeye başladı. Felsefi gelişmesinin belirli bir evresinde
İbn-i Sina'nın İşârât'ını okudu ve uzun yıllar bu metinle uğraştı. Bu uğraşmaların ardından en önemli eserlerinden biri sayılan Şerh-i İşârât´ı kaleme aldı.
Tûsî çifti.
Kemalûddin Hâsip'ten matematiği ve Burhanüddin Hamedanî'den hadisleri öğrendi. Pek çok bilgi dalıyla ilgilendi ve derinleşmeye çalıştı; tanınmış bilginler yetiştirdi (Allâme Hillî, Kutbüddin Şirvanî gibi). İsmaili mezhebinden olmakla birlikte edebiyat, tasavvuf ve felsefe ilgilisi nedeniyle Nasîrüddin Ebu'l-Feth b.Mansûr'nin sohbet meclislerinde yer aldı. Abbâsî hâlifesi Ebû İshâk "el-Mu`tasım bi’l-Lâh" `Abbâs bin Hârûn er-Reşîd'i öven bir kaside yazdıktan sonra araları açıldı ve sürgüne gönderildi. Hasan bin Sabbah'ın yedinci halefi II. Muhammed aracılığıyla Alamut Kalesinde saklandı. Daha sonra, 1247'ye kadar, yarı tutuklu olarak Meymûn Daye kalesinde tutuldu. Moğolların kaleleri ele geçirmesiyle serbest kaldı.
Moğol hükümdarı Hülâgu'nun müşaviri olarak görev aldı ve bütün bilimsel ve felsefi çalışmalarında ondan destek aldı. Ünlü Marâgâ Rasathanesini bu sırada kurdu ve bu kurum en büyük islam bilim kurumlarından biri olarak yer aldı. Rasathanenin yanında büyük bir kütüphane kurulması da gerçekleştirildi, burada dört yüz bin kitabın toplandığı sanılmaktadır. Hûlagü Han bir yandan Bağdat'ı yakıp yıkan bir yandan da orada yeniden bilim kurumlarının kurulmasını destekleyen bir kişi oldu. Daha sonraki hükümdar Abaka Han tarafından da destek gördü ve yaşlılığında bu destek sayesinde önemli eserlerini üretti.
1274 yılında Maraga' dan Bağdat’a yaptığı bir sefer sırasında hayatını kaybeden Tûsî, Bağdat' da defnedildi.
Matematik, Felsefe ve Astronomi Çalışmaları:
Nasîrüddin Tûsî, matematik alanında özellikle trigonometri alanında kapsamlı çalışmalar yapmış ve bunları astronomik gözlemlerinde kullanmıştır.Tusi, trigonometriyi astronominin bir dalı olmaktan çıkararak, başlı başına bir ilim haline getirdi ve bu hususta bir eser yazdı. Geometride söz sahibi olan Tusi’den sonra gelenler, onun nazariyeleri ve görüşleri üzerine fazla bir şey ilave edemediler. Sinüs cedvellerinin yeni hesaplama metodlarını bulan Ebü’l-Vefa’nın ulaştığı noktaya, Avrupa asırlar sonra ulaşabildi. Ebü’l-Vefa’nın ulaştığı bu yüksek noktayı daha da geliştiren
Nasirüddin Tusi oldu. Nasîrüddin Tûsî'nin yazdığı, bir astronomi şaheseri olan “Astronomi Teskeresi”(Al Tadhkira fi’ilm Hay’a) adlı eserinde, Batlamyus'çu (Ptelamaios) gezegen modelinin eksikliklerini şiddetle eleştirir. Ve daha sonra kendi ismiyle anılacak modeli yaratır; “Tûsî-couple”(Tûsî Bileşkesi). Bu model, tek-biçimli dairevi hareketlerin bir terkibi olup itiraz edilmez niteliktedir. Dini otoritelerin, astrolojinin gelecekten haber verdiği düşüncesiyle oluşturdukları muhalefete rağmen bu bilim yüzyıllar boyu İslam medeniyetinin her köşesinde uygulanmış, zamanın ünlü Müslüman bilginleri tarafından ciddi incelemeler yapılmıştır. Üstelik, zamanın hükümdarlarının astrolojiye özel ilgi duymalarını, bu bilimin ilerlemesi için bir fırsat olarak değerlendiren alimlerin arasında Gazneli Mahmut için hizmet veren Biruni ve Hülagu için de Nasîrüddin Tûsî bulunmaktadır.Nasîrüddin Tûsî çok yönlü bir bilgindir ve pek çok bilim alanında eserler vermiş ve bilim adamları yetiştirmiştir. Öyle ki, matematikteki çalışmaları ve Öklid (Euklides) geometrisi ile ilgili şerhleri dolayısıyla bazı matematik kitaplarında kendisinden ‘Türk Öklidi’ diye bahsedilmektedir. Özellikle Avrupalı ve Sovyet bilim adamları tarafından son yüz yıl içinde hakkında en çok araştırma yapılanTûsî’nin uygarlık tarihinde en büyük hizmetlerinden biri, Meraga gözlemevini kurdurmuş ve devrinin önde gelen bilginlerini etrafına toplamış ve onların çalışması için uygun koşulları sağlamış olmasıdır.Meraga kısa zamanda astronomik cihazları ve zengin kütüphanesi ile büyük bir ilim merkezi haline gelmiştir. Onun rehberliği ile bilimin çeşitli alanlarında bir çok kıymetlieserler ortaya konmuştur. Bunların başında Tûsî’nin Zic-i İlhani ( İlhanlı Gökçizimleri Çizelgesi) adlı eseri gelir. Zic-i İlhani’de çok sayıda matematik, astronomik ve coğrafi cetveller yer alır. En önemlileri sinüs ve tanjantın 60’lık sayı sisteminde üç rakamlı trigonometri cetvelleri ve XIII. asırda meşhur olan 256 şehrin coğrafi koordinatlar cetvelidir. Ayrıca Meraga rasathanesinde gök cisimlerine ait yapılan astronomi cetvelleri Keplerin 1627’de yayınladığı astronomi cetvellerine kadar 368 yıl Avrupa rasathanelerinde kullanılmıştır. Zic-i İlhani’de takvimler, gezegenlerin hareketleri ve astronomiye dair tatbiki bilgiler yer alır. Eserin başlangıç bölümünde Cengiz Han’dan Hülâgü’ye kadar Moğol tarihinin çok kısa bir özeti de verilmektedir.
Meraga gözlemevini yöneten büyük astronam Nasîruddin Tûsî Al Tadhkira (fi’ ilm Hay’a) kitabında, gökkürenin hareketlerini açıklamak için yeni modeller önerdi: Gezegenlerden herbirinin hareketi, A ve B dairelerinin kullanılışı sayesinde tekbiçimli, yani benzer ya da aynı hareketlerin bir uyuşumuyla açıklanır; Buna daha sonra, A dairesinin yarıçapına eşit yarıçapıyla içeriden A’ya teğet geçen B ile birlikte Couple de’at-Tûsî (Tûsî Çifti, Bileşkesi) adı verildi. O aynı zamanda B’nin dönüş hareketinin, A’nınkinin ters yönünde ve onun çifte , yani iki kat hızına eşit olduğunu ileri sürüyordu.
El-Tûsî’nin 1261’de yazmış olduğu bu astronomik yapıtında gezegen hareketleriyle ilgili Ptelamaios’unkinden çok farklı bir yeni model sunmuştur. Bu model döngüsel/dairesel hareketin linear (çizgisel, doğrusal) harekete dönüşebileceğini ispatlamıştı.
Günümüzde de Tûsî Couple adıyla biliniyor. Kopernik astronomisinin matematiksel yapısının kuruluşunda iki teoreme gereksinim vardı ve Kopernik bunları kullandı. Bu iki teorem de ilk kez Meraga rasathanesinin bilim adamları tarafından ortaya atılmıştı. Bunlar Tûsî’nin Bileşkesi (Couple) ile El Urdi’nin Urdî Lemma’sıdır. Ancak Kopernik(ö.1543) bu teoremleri kullandığı halde ispatını göstermemiş ve kimlere ait olduğunu da söylememiştir. Bu yüzden Kepler (ö. 1630) bunları niçin ispatlamadığını sorgulamıştır. Bu durumun nedeni olarak, Kopernik'in İslam'a karşı olumsuz tavır takınması gösterilebilir.
Nasîrüddin Tûsî, İslam felsefesinde yeni bir felsefe ekolü ortaya koymamıştır, ancak yine de felsefi çalışmaları derinlik ve kapsamıyla etkili olmuş bir bilge olarak yer edinmiştir. Daha çok meşşai filozoflarının yolundan gitmiş olduğu söylenebilir, onların felsefi tezlerini Şiiliğin prensiplerine uyarlamaya çalıştı. İslam dünyasında ilk defa bir sistematik etik kitabını yazan kişi oldu. Sisteminde Aristoteles'in ahlak ilkeleriyle Gazâli'nin mistik ve tasavvufi ahlak düşünceleriyle bir arada değerlendirmeye çalıştı. Bir tür sentez arayışında oldu. Bu ahlak felsefesinin bir bölümünü de eğitim konusundaki düşünceleri oluşturmaktadır. Ona göre çocuğun doğumundan itibaren ona uygun bir ad verilmeli (çünkü adlar kader üzerinde etki yapar), iyi bir sütanneye sahip olmalı ve yetişme döneminde çocuk kötü huy edineceği ortamlardan korunmalıdır. Bu süreçte ona aklını kullanmasını ve akıl yoluyla elde edilen erdemleri sevmesini öğretmek gerekir. Arzularına hakim olmanın ve kendini tutmanın bir erdem olarak öğretilmesi gerekir. Bundan sonra ise çocuk hangi sanata ya da ilgiye yetenekli ise ona yönlendirilmeli ve özendirilmelidir.
Nasirüddin Tusi, çeşitli ilim dallarına ait bir çok eser yazdı. Eserlerin sayısının altmış dörde ulaştığını kaynaklar bildirmektedir. Eserlerinden bazılarının açıklamaları şunlardır:
Ez-Zic-ül-İlhani: Bu eseri Hülagu’nun isteği üzerine on iki senede hazırlamıştır. Aslı Farsça olan eser dört ciltten meydana gelmektedir. Birinci ciltte, Çin, Yunan, Arap ve Fars takvimleri; ikinci ciltte gezegenlerin hareketi; üçüncü ciltte ise yıldız hareketleri izah edilmektedir.
Eser, önce Şihabüddin Halebi, sonra da 1527 senesinde Ali bin Rifai tarafından Hall-uz-Zic adıyla Arapçaya çevrilmiştir.
Tezkire fi İlm-il-Hey’e: Tusi’nin en önemli eseridir. Astronomi ilminin kısa ve öz olarak yazılmış bir özeti olup anlaşılması çok zordur. Bunu, yapılan açıklamaların çokluğu göstermektedir. Eser, dört bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümde geometrik ve kinematik bir giriş ve hareketsizliğin, basit ve karmaşık hareketlerin açıklanması; ikinci bölümde: Genel astronomik kavramlar, ekliptikte meydana gelen değişmelerin, İbn-ül-Heysem tarafından ileri sürülen ve çapları farklı kürelerden ibaret olduğu görüşü ele alınmıştır. Bu bölümün diğer kısmında Almagest; özellikle aydaki düzensizlikler, Merkür ve Venüs’ün hareketleri yönünden ilgi çekici bir şekilde tenkit edilmiştir. Karmaşık Batlemyüs sistemi yerine, yeni bir sistem öne sürülmektedir. Üçüncü bölümde: Yer küresi ve diğer gök cisimlerine yaptığı etkiler, bazı astronomi alimlerinden nakledilen jeodezi bilgileri, Kusta bin Luga ve Biruni’nin jeodezisi, denizler, deniz rüzgarları hakkında bilgiler; Dördüncü bölümde ise, gezegenlerin büyüklükleri ve mesafeleri ele alınmıştır.
Tezkire’ye birçok alim tarafından şerhler yapılmıştır. Ayrıca eser Fransızca ve Farsçaya da tercüme edilmiştir.
Tansuh Name-i İlhani: Önemli eserlerinden biri olup Farsçadır. Hülagu’nun isteği üzerine 1256 ile 1259 seneleri arasında yazılmış olup; mineraloji, özellikle kıymetli taşlar hakkındadır. Tusi, eseri yazarken, hangi kaynaklardan istifade ettiğini bildirmemekte, sadece kendinden önceki alimlerin ve kendisinin müşahedelerine dayandırıldığını yazmaktadır. Dört bölümden meydana gelen eserin birçok yerinde Biruni’ye atıflar yapılmıştır.usi’ye göre bütün taşlar başlangıçta kil olup, hava şartlarına bağlı olarak, daha sonra taşa dönüşürler. Onun izahı, kilin aşırı sıcağa maruz bırakılmasının toprak meydana gelmesine yol açacağı, aşırı sıcağın bazan topraklaşmış bir maddeyi taşa çevirebileceği şeklindedir. Onun bu görüşleri zamanımızın jeologları tarafından da kabul edilmektedir. Taşların renklerindeki çeşitliliği açıklarken, esas olarak siyah ve beyaz olmak üzere iki rengin olduğunu söyleyen Tusi, toprağın çeşitli renklerde olabileceğini, bu yüzden taşların da toprak rengine bağlı olarak, değişik renkler alabileceğini anlatır. Tansuh Name’de otuz kadar kıymetli taş, bunların menşeleri, teşekkül etme şekilleri, kullanılışları vb. konuları anlatılmıştır.
Kitabu Şekl-il-Katta: Trigonometriyle ilgili bir eserdir. Beş ciltten meydana gelmektedir. Üçüncü ve dördüncü ciltleri düzlem ve küresel geometri hakkındadır. İlk defa bu eserde trigonometri astronomiden ayrı olarak verilmiştir. Bu yüzden orta çağın en büyük eserlerinden biridir. Sinüs teoremi iki isbatı ile açıkça verilmiştir. Ayrıca dik açılı küresel üçgenlerin çözümü için altı temel bağıntı açıklanmıştır. Diğer üçgen çeşitlerinin çözümü de bunlara bağlanarak verilmiştir. Eser 1891 senesinde İstanbul’da Alexandre Caratheodory Paşa tarafından Traife du quadrilatere ismiyle Fransızcaya tercüme edilmiştir.
Ahlak-ı Nasıri: En önemli ahlak ve feslefe kitabıdır. Eser, Risale fi-Tahkik-il-İlm ismiyle Arapçaya tercüme edilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. J.Stephenson tarafından 1923’te İngilizceye ve M.Plesener tarafından 1928’de Almancaya tercüme edilmiştir. Ahlâk-ı Nasîri’yi İngilizce’ye çeviren Wickens, çeviri için yazdığı ‘Giriş’ bölümünde yaşadığı yüzyıl itibariyle onun dini bir tutum sergilediğini ve heterodoks bir Müslüman, hem de Şiiliğin aşırı kolu İsmaililiğin önemli bir temsilcisi olduğunu belirtir. Fakat Tûsî’nin Zic-i İlhani’nin önsözünde İsmaililerle olan ilişkisinin sebepli olduğundan bahsetmesi bu iddiayı tartışmalı hale getirmektedir.Tûsî’nin (son dönem İ.K.) siyasi tutumunda Oniki İmam öğretisine karşı bağlılığın etkisi olmuştur. Şiilik onun tesiriyle Moğol istilası devrinde belli bir himaye görmüş ve Güney Mezapotamya’daki mukaddes makamlar muhafaza edilmiştir.
Kitab-ul-Mutevassitat Beynel-Hendese vel-Hey’e,
Muhtasar bi-Cam-il-Hisab bit-Tahti vet-Türab,
Tahrir-i Öklides (Öklid çalışmalarını içerir)
Kitab-ül-Cebr vel-Mukabele, (Cebir ve denklemlere dair)
Kavaid-ül-Hendese, (geometri kurallarını içerir)
Risalet-i Bist Bab der Ma’rifeti Usturlab,
Zübdet-ül-Hey’e,
Kitab-üt-Teshil fin-Nücum, (Yıldızlar hakkında)
Muhtasar fi İlm-it-Tencim ve Ma’rifet-it-Takvim,
Tahriru Kitab-il-Menazir (optiğe dairdir),
Mebahis fi İn’ikas-iş-Şu’a’at (Kırılma ve yansıma üzerinde araştırmalar).
Kitab fi İlm-ül-Musiki, (müzik ilmi hakkında)
Kitabu Suret-il-Ekalim,
Kitab-üt-Tecrid fi İlm-il-Mantık,
Tecrid-ul-Akaid (Kelam ilmiyle ilgili bir eserdir.)
Şerh'i İşârat (Felsefe hakkında),
Esas-ül-iktibas (Mantık kitabı),
Tezker-i hayat,
Tahrir-ül-Macestî,
Esraf-ül-eşraf,
Fusul
El-Mesail,
El-Hayriyat,
Bahnâme
Avrupa ve İslam aleminde ciddi tesirleri görülen Nasirüddin Tusi, bu
kadar ilmine rağmen Ehl-i
sünnet alimleri tarafından itikadi durumu sebebiyle eleştirilmiş fakat ilmi cihetinden de faydalanılmış bir alimdir.Tûsî’nin Dinsel, Toplumsal ve Siyasal Görüşü konusunda Erciyas Üniversitesi İlahiyat Doçentlerinden Dr. A. Vahap Taştan’ın “Nasreddin Tûsî : Hayatı, Eserleri, Din ve Toplum Görüşü” isimli makalesinde özellikle Azeri yazarlardan yararlanarak derlediği bilgileri kendi yorumlarıyla sunulmuştur.
Nasreddin Tusi'nin görüşlerini daha iyi anlamak içn Vahap Taştan'ın konuyla ilgili eserinden bazı bölümleri aktaralım.
“Şüphesiz ki Tûsî, İmamlık kurumunu ve masum imamın vasıflarını felsefi açıdan ele
alan eserler yazmış, Allah’ın varlığı, adalet, irade hürriyeti, ahiret ve ölümden sonra dirilme
problemleriyle ilgili Şii kelâmında önemli bir yer tutan görüşler ortaya koymuştur. Bununla
birlikte yeniden canlandırıcı ve uzlaştırıcı tavrı onu Sünni-Şii çekişmesinin bir bakıma dışında
tutmuştur denilebilir. Örneğin, felsefe ve kelâma dair Tecrid adlı eseri Sünni medreselerin de klâsik kitapları arasında yer almıştır. Metafizik problemlerle de yakından ilgilenen Tûsî, Allah’ın varlığı hususunda rasyonel ispat usullerinin yetersiz kaldığını ileri sürer. Ona göre, Allah kozmik mantığın a priori, temel, zorunlu ve apaçık ilkesidir ve O’nun varlığı isbat edilmekten çok zorunlu olarak kabul edilir. Ahlâki hayatın tetkikinden de benzer bir sonuca ulaşır ve modern çağda Kant’ın yaptığı gibi, Allah’ın varlığını ahlâkın temel bir önermesi olarak görür. Yoktan yaratma ile ilgili olarak, İsmaililer döneminde yazmış olduğu Tasavvurat’ında âlemin, onu ikmal eden Allah’ın kudretiyle birlikte ezeli, fakat kendi hakikati ve kudreti bakımından yaratılmış olduğuna işaret eder. Daha sonra yazılmış olan metafizikle ilgili meşhur eseri Fusul’de yukarıdaki görüşünü bütünüyle terkeder ve hiçbir itiraz kaydı koymaksızın Ehli Sünnet akaidinin yoktan yaratma öğretisini destekler. Ölümden sonra dirilme problemiyle ilgili olarak cismani haşri kabul etmekle Meşşai filozoflarından tamamen farklı düşünen Tûsî, irade hürriyetine büyük önem verir, peygamberlik ve manevi liderliğin (İmamet) gerekliliğini savunur. ”
“Tûsî, dini toplumlar için gerekli bir kurum olarak görür. O, insanı yaratıcısıyla, kendisiyle, toplumsal ve ekolojik çevresiyle ve hatta tüm evrenle bir uyum süreci içinde olgunluğa eriştirmek çabasındadır. Ahlâk-ı Nasiri’ye insanın yaratılışı ve konumuyla ilgili ayet ve hadislerden deliller getirerek başlar. Fakat o, dinin ideolojik anlatımından yana değildir. Bu fikrini, daha önce de belirttiğimiz gibi, Ahlâk-ı Nasiri adlı eserinin herkes tarafından okunmasını bir dini tebliğ ya da tenkit kaygısının üstünde olmasına bağlar.Tûsî, Ahlâk-ı Nasiri’nin üçüncü makalesini sosyo-ekonomik ve siyasi problemlere ayırmıştır. Makale hayatta karşılaşılan bir takım değişmeleri ele alarak başlar ve bu değişikliklerin gelişmeye sebep olması için mutlak bir yardıma ihtiyaç olduğunu vurgular. İnsanların birbirlerinin yardımına niçin muhtaç olduğunu şu şekilde izah eder:
‘...Demek lazımdır ki, herkes kendi yiyeceğini, elbisesini, evini ve silahını hazırlamak durumunda olsaydı, mesela önceden marangozluğu ve demirciliği öğrenmesi gerekirdi. Bundan başka diğer sanat ve meslekleri de öğrenecek sonra kendi hayatına sıra gelecekti ki bu müddet zarfında o, yemeksiz yaşayamayacağı için helak olur; bütün ömrü sıkıntı ve ıstıraplar içinde geçer ve bu gibi görevlerin hiçbirini gereği gibi yerine getirmeyi de başaramazdı. Lakin birbirine yardım edince onların her biri bu işlerden birini yerine getirdiğinden kendilerine yetenden çok üretirler, artanı bir başkasına vermek veya almak yoluyla bir denge kurmayı başarırlar, hayatın gereklerini temin eder, kendini ve hem cinsini koruma işini düzenler, sistem yaratır, nitekim yaratmıştır da...’
“Toplum içindeki iş bölümünün gerekliliğini bu şekilde temellendirdikten sonra Tûsî, toplumsal gerçeklik üzerinde durur ve şöyle yazar:
‘Dünyanın intizamı geçim kaynaklarının düzenli çalışması ile meydana geldiğinden, insan cinsi ise çalışmadan yaşayamayacağından çalışma yardımsız, yardım ise birleşmeksizin olmaz. Yani, insan hem cinsi ile yaşamaya muhtaçtır.
“Sosyal işbirliği ve yardımlaşmayı temin, üretim sürecinde ferdiyetçilik ve keşmekeşliğe yol açmamak için belli tedbirler almaya ihtiyaç doğar ki, Tûsî’nin ifadesi ile bu tedbirlere siyaset adı verilir, bunların çeşitleri zikredilir ve tasnifleri yapılır. Tûsî, Aristoteles’e dayanarak siyaseti dört şekilde ele alır: ‘Ülke, zafer, şeref ve toplum siyaseti.’ Sonra bu siyasetlerin muhtevasını açarak tariflerini verir. Nihayet ülke siyasetini, ‘siyasetlerin siyaseti’ olarak adlandırır...”
Kaynaklar: http://www.ismailkaygusuz.com/419/550/291.... (Nasreddin Tusi Maddesi)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nas%C3%AEr%C3%BCddin_T%C3%BBs%C3%AE
http://www.bilgitimi.com/unlu-turk-islam-matematikcileri-kimlerdir.html
http://tusi.yasar.edu.tr/nasreddin-tusi-kimdir/