Osmanlı Devletinin ticari ve ekonomik anlamda İslami kurallar ışığında gelişmesini sağlayan en önemli teşkilatın ismi Ahilik'tir. Ahilik teşkilatı Fütüvvet teşkilatının Anadolu yansımasıdır.Ahilik teşkilatı, bugünkü anlamda esnaf birliği gibi bir görev yapmanın yanında; milli ve ahlaki bir şuur oluşturma/yaşatma ve toplumun islami vasıflarını koruyup muhafaza etme gibi önemli bir vazifeye de haiz idi.
- Sözlükte ‘genç, yiğit, cömert‘ anlamına gelen, Arapça fetâ kelimesinden türeyen ve başlangıçta tasavvufi bir mahiyet taşımayan fütüvvet, 13. yüzyıldan itibaren içtimaî, iktisadî ve siyasî bir yapılanmaya dönüşmüştür. 18/Kehf, 13. ayeti ile 21/Enbiyâ, 60. ayetinde geçen fetâ kelimesi, mutasavvıflar tarafından fütüvvetin esası kabul edilmiştir.
- Kavram olarak ise fütüvvet, “Genellikle başkasını kendine tercih etmek, engin bir mürüvvete sahip olmak.” demektir. Sözlük anlamıyla birlikte fütüvvet kavramı, tasavvuf çevrelerinde, diğerkâmlık, cömertlik ve şefkati de içine alan bir terim olmuştur. Bu özellikleri taşıyanlara ise ‘fetâ (yiğit, cesur, cömert)’ denir.
- Fütüvvet kavramı, Kur’an’daki ‘îsâr‘ kavramı (59/Haşr-9) ile irtibatlı ve yakın anlamlıdır. Îsâr, “Ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için de şükretmek” demektir. Kısaca kişinin kardeşini kendi nefsine tercih etmesidir. Dolayısıyla fütüvvet ahlakı, îsârı esas alır. Nitekim Arapçadaki fetâ, Farsçadaki civânmerdve Türkçedeki delikanlıkelimesinde de ‘feragat’ anlamı vardır ki kendi ihtiyacından önce, kardeşinin ihtiyacının giderilmesini istemek fütüvvet icabıdır.
Ahîlik, “XIII. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlayan ve bir süre sonra
Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan dinî-içtimaî teşkilat” olarak
tanımlanır. Ahîlik, İslami anlayışa doğrudan bağlı olup tasavvufta önemli bir yeri
bulunan ‘uhuvvet’i hatırlatmasından dolayı kolayca yayılmış ve kabul görmüştür.
Ø
Ahîlik, İslam iktisadi hayatının
müesseseleşmiş bir örneği olarak görünmektedir. Bu teşkilatın Anadolu’da
kurulmasında fütüvvet teşkilatının büyük tesiri vardır. Prof Dr.M.Saffet Sarıkaya tarafından Ahilik; kısa ve özlü olarak “Eski Türk
akılık ve alp geleneğinin, Arap ve İran fütüvvet idealiyle, İslami bir sentez
içinde birleşip Anadolu’da ortaya çıkan kurumsallaşmış şeklidir.” biçiminde tanımlanmıştır.
Ø
Anadolu’nun birçok şehrinde tekkeleri olan
Ahîler, Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerinde fetih hareketlerinde büyük rol
oynamış ve aynı zamanda gazi unvanı ile cihad hareketine katılmışlardır.
Ø
Anadolu’da Ahîlik’in temelini oluşturan
fütüvvet teşkilatına ilk giren I. İzzeddîn Keykavus’tur. Daha sonra oğlu I.
Alâaddîn Keykubat ise Şeyh Şihâbeddîn Ömer Sühreverdî’nin (ö. 632/1234) elinden
fütüvvet libası giymiştir. Ahîlik ‘Ahî Evran’ diye anılan İranlı Şeyh
Nâsıruddîn Mahmûd (ö. 660/1262) tarafından I. Alâaddîn Keykubat’ın himayesinde
teşkilatlanmıştır.
Ø
Ortak bir ‘iş ahlakı ve disiplini altında’
toplananbu Ahîlik teşkilatının temel amaçları şunlardı: “Sanat erbabı kimseleri
ortak bir iş ahlakı etrafında muhafaza etmek, geleneği tanımak, zorunlu
olmadıkça iş değiştirmemek, fakirleri korumak, ‘dışarıya’ karşı dayanışma
oluşturup topluluk birliğini savunmak.”
Ø
Zaviyelerde insanlar şeyh-mürid ilişkisi,
Ahî ocaklarında ise usta-çırak ilişkisi ile birbirlerine bağlanıyorlardı.
Tasavvufi eğitimde, bir şeyhe intisap etmeden irşadın mümkün olamayacağı gibi
Ahîlikte de bir ustadan el almadan veya bir üstadın rehberliği olmadan bir
sanata sahip olmak caiz görülmemiştir.
Ø
Ahîlik teşkilatında mertebe sistemi şöyle
idi: En başta bir “Şeyhu’l Meşâyih” (Ahî-Baba), sonra “Şeyh” unvanını taşıyan
“sâbık şeyh”, Üçüncü mertebede “Halife”, ondan sonra “Nakibler” gelirdi. Daha
sonra altı bölükten oluşan ve ilk üç bölüğünde “Ashâb-ı Tarîk” (Yol arkadaşları)
adı verilen “Ahîler” yer alıyordu. Teşkilatın en son mertebesinde teşkilata
yeni katılan “Yiğitler” vardır.
Ø
Ahîlerin kendilerine özgü kıyafetleri
vardır. Onlar, başlarına beyaz keçe külâh giyer, üstüne sarık sararlardı.
Ayaklarında şalvar, bellerinde yünden örülmüş bir kuşak bulunurdu. Ayaklarına
mest giyer, bellerinde uzun kamalar taşırlardı. Bir ahi teşkilatı üyesi; Ahîlik prensiplerine aykırı davranıp müşterisini aldatır veya
yalan söylerse derhâl Ahî-Baba tarafından yargılanır, mutlaka cezalandırılır ve
pabucu dama atılırdı. İşte bundan dolayı Ahîlik teşkilatı İslami ticaret
anlayışını koruyan, iman, yiğitlik, cihad ve ahlak ocağı idi.
Ø Anadolu’da Ahîliğin kurucusu olarak
bilinen Ahî Evran’ın(1171-1261) asıl adı, Şeyh Nâsiruddîn Mahmûd’dur.
İran’ın/Azerbaycan’ın Hoy şehrinde 1171 yılında doğmuştur. Ahî Evran 1261
yılında Moğolların Kırşehir civarında yaptıkları bir katliamda şehit edilmiştir
.Anadoluya gelen Ahî Evran, Anadolu’da ilk defa Selçuklular döneminde Kayseri
bölgesinde esnaf teşkilatı olarak örgütlenmiş ve kendi mesleği debbağlıktan
başka 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri olmuştur.Ahî Evran Bağdat’ta iken, fütüvvet teşkilatının ileri gelenleri ile
tanışarak onlardan yararlanmıştır. Ahî Evran, özellikle I. Alâaddîn Keykubat’ın
(ö. 1237) büyük destek ve yardımıyla, bir taraftan İslami-tasavvufi düşünceye
ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid
ilişkilerini düzenlemiş, diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak
münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadi hayatı düzenleyerek Ahîli-ğin
Anadolu’da kurulup gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Ø
Kırşehir’e eşi Fatma Ana ile yerleşen Ahî
Evran, eşinin kurduğu Anadolu Kadınlar Birliği (Bacıyân-ı Rûm) teşkilatını da
himaye etmiş, her iki teşkilatın (Ahiyân-ı Rûm ve Bacıyân-ı Rûm) büyümesi ve
gelişmesi için çaba sarf etmiştir.
Ahî Evran’ın Letâif-i Gıyâsiyye, Letâif-i hikmet, Ruh’un Bekâsı, Tıp ve İbni Sînâ (ö. 1037), Sühreverdî (ö. 632/1234) ve Fahreddîn Râzî’den çeviri kitapları dâhil olmak üzere yirmiye yakın eseri vardır.
Ahî Evran’ın Letâif-i Gıyâsiyye, Letâif-i hikmet, Ruh’un Bekâsı, Tıp ve İbni Sînâ (ö. 1037), Sühreverdî (ö. 632/1234) ve Fahreddîn Râzî’den çeviri kitapları dâhil olmak üzere yirmiye yakın eseri vardır.
Ø
Sosyal dayanışmanın en güzel örneklerinden
biri olan Ahîlik teşkilatı, sevgi ve kardeşlik merkezli, karşılıksız verebilme
duygularıyla örülmüş önemli bir müessesedir. Ahî zaviyeleri, manevi terbiye ile
iş ahlakını bütünleştirerek nice esnaf kuruluşlarına örnek teşkil edecek
nitelikleri bünyesinde barındırmaktadır.
Ø
Ahînin üç şeyi açık, üç şeyi kapalı
olmalıdır. Eli, kapısı ve sofrası açık olmalı (cömertlik, konukseverlik, aç
geleni doyurma). Dili, gözü ve beli kapalı olmalı (kötü söz söylememe, kötü
bakmama, namusu koruma).
Ø Ahîler, Osmanlı Beyliği’nin kuruluş ve
gelişme döneminde etkin rol üstlenmişlerdir. Osman Bey’in kayınpederi ve
Osmanlı Devleti’nin manevi kurucusu Şeyh Edebali, bir Ahîdir. Osmanlı
Beyliği’nin kurucusu Osman Bey, Orhan Gazi ve Sultan Murad gibi ilk dönem
Osmanlı padişahlarının Ahî vakıflarına üye olmuşlar ve ahilik kurumu da Osmanlı
Devletini ciddi manada etkilemiştir.
Ø
Ahilik teşkilatına üye olmak isteyenlerden
yedi fenâ hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir: 1.
Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak. 2. Kahır ve zulüm kapısını
bağlamak, hilm ve mülâyemet kapısını açmak. 3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat
ve rızâ kapısını açmak. 4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını
açmak. 5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak. 6. Herze
ve hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak. 7. Yalan kapısını
bağlamak, doğruluk kapısını açmak
Ø
Ahîlerin temel misyonlarından biri de
‘âyende ve râvende’ye, yani gelene, geçene hizmettir. Ahîler, bu şekilde
karşılık beklemeden çevrelerine hizmet etmişlerdir. Ahîlik teşkilatı, Orta Asya’dan göç eden Türklerin Anadolu’ya gelmesinde
ve buraları yurt edinmesinde önemli roller üstlenmiştir. Ahîler, Anadolu’ya
gelen Türkleri, önce misafir etmişler, sonra bir sanatı olanlara işyeri açmış,
kurdukları zaviye ve onun yanında inşa ettikleri evler ile mahalle ve sokaklar
oluşturmuş, işyerleri, siteler, çarşılar ve şehirler kurmuşlardır.
Ahiliğin Yararları ve Görev Alanları
1. Ahîler yamak, çırak, kalfa ve usta ilişkilerini, manevi bir
ortamda düzenlemişlerdir.
2. Üreticiyle tüketici arasındaki ilişkileri, ihtiyaç ve verimlilik
esasına göre tanzim etmiş, israfı önlemişlerdir.
3. Köylerden şehirlere kadar kurdukları zaviyeler sayesinde Ahîler,
sanat, kültür, konaklama ve turizme canlılık kazandırmışlardır.
4. Halkın örgütlenmesini ve teşkilatlanmasını sağlamış, esnafın
ezmeden ve ezilmeden mesleklerini icra etmelerine imkân sağlamışlardır.
5. Ahîler, birlik mensuplarını kabiliyetlerine uygun işlere
yönlendirdiklerinden insanlar ikinci bir iş peşinden koşmamıştır.
6. Ahiler, toplumun İhtiyacına göre üretim yapmayı planlamışlardır.
7. Ahî birlikleri daha fazla kazanmak, spekülasyon ve serbest
rekabet yerine karşılıklı yardım ve sosyal dayanışma esasına bağlı
kalmışlardır.
8. Ahîler hem üreticilerin hem de tüketicilerin menfaati
doğrultusunda kaliteli üretim için çaba sarf etmişlerdir.
9. Ahîler kendi içlerinde bir oto-kontrol müessesi
oluşturmuşlardır.
10. Ahîlik, İslam ahlakının yaygınlaşmasında önemli bir rol
üstlenmişlerdir.
11. Ahî teşkilatı üyeleri toplumda güvenliğin sağlanması ve savunma
alanında da önemli katkı sağlamışlardır.
12. Ahî teşkilatı, Siyasi otorite, merkezî yönetimin yardımcısı
olmuş, bir denge unsuru teşkil etmiş, iç işlerinde belli bir muhtariyete sahip
“demokratik” bir kuruluş olarak hayatiyetini sürdürmüştür.
13. Ahîler, zaviyelerde okutulan kitaplarla toplumu eğitmişler ve
eğitime de katkıda bulunmuşlardır.
14. Ahîler, ayrıca devlet törenlerinde siyasi rol üstlenip, elçi karşılamada bulunmuşlardır.
14. Ahîler, ayrıca devlet törenlerinde siyasi rol üstlenip, elçi karşılamada bulunmuşlardır.
Ø İlk bakışta bir meslek örgütü gibi görünen, ancak incelendiğinde pek çok toplumsal hususu içerisinde taşıyan bir sivil toplum kuruluşu olan Ahî teşkilatının; Türk toplumunun birlik ve beraberliğini, refah ve düzenini sağlayan, halkın maddi, manevi problemlerini çözen; bunun yanında dönemin şartlarına binaen ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayan ve boşlukları doldurmaya çalışan bir kurum olduğu unutulmamalıdır.
Kaynak:ANKARA ÜNİVERSİTESİ UZEM YAYINLARI-TASAVVUF TARİHİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...