Doğruluk; düşüncede, sözde, niyette, iradede,
azimde, vefâ ve amelde doğruluk şeklinde tezâhür eder. Öte yandan, düşünce ve
eylem birliği doğruluğun esasıdır. "Doğruluk; kişinin inanç,niyet ve
düşüncelerinde,işlerinde,söz , iş ve davranışlarında, hakikate adalete ve
gerçeğe uygunluktur."(Hökelekli) şeklinde de tanımlanmıştır. Kur'ân-ı
Kerim’de, doğruluğa dair birçok âyet-i kerime yer almaktadır.
Bir ayet-i kerimede:
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ".... Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..."(Hûd, 11/112; eş-Şûrâ, 42/15) buyurularak Hz. Peygamberin şahsında Müslümanların da doğru olmaları istenmektedir. Allah Teala, müminlerin kendisinden korkmalarını (saygılı olmalarını), sözlerinde olduğu kadar özlerinde de doğru olmalarını emretmektedir. Yüce Allah, hâlis kullarını azmış şeytanın şerrinden korumaktadır. Sözünde doğru olması için uyarılan müminler, doğrulukları karşılığında cennet'e gireceklerdir. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Fussilet suresinde bu gerçeğe şu şekilde dikkat çekilmiştir.
Bir ayet-i kerimede:
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ".... Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..."(Hûd, 11/112; eş-Şûrâ, 42/15) buyurularak Hz. Peygamberin şahsında Müslümanların da doğru olmaları istenmektedir. Allah Teala, müminlerin kendisinden korkmalarını (saygılı olmalarını), sözlerinde olduğu kadar özlerinde de doğru olmalarını emretmektedir. Yüce Allah, hâlis kullarını azmış şeytanın şerrinden korumaktadır. Sözünde doğru olması için uyarılan müminler, doğrulukları karşılığında cennet'e gireceklerdir. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Fussilet suresinde bu gerçeğe şu şekilde dikkat çekilmiştir.
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا
تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا
وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
"Rabbimiz
Allah'tır deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine
melekler iner ve derler ki'' Korkmayın, üzülmeyin, size va'dedilen cennetle
sevinin" (Fussîlet Suresi, 41/30)
Doğrulukla ilgili nazil olan ayetlerden bazıları:**Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun! TEVBE-119**Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. NİSA-171**Ve ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam ifa edin (yerine getirin)! Doğru olarak ve adaletle (doğru ölçü ile) tartın! İSRA-35**Ey iman edenler, Allah'a karşı takva sahibi olun ve sedîd (doğru) söz söyleyin! AHZAB-70**Allah dedi ki: "Bu doğrulara doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur." (MAİDE-119)
Doğruluğun karşısında yalancılık, dalâlet gibi
vasıflar yer almaktadır. Muttakiler asla yalan söylemezler. Hz. Peygamber,
"el-Emîn" olarak tanınmıştı. Müminler söz söylerken doğruyu söyler,
gereksiz yere konuşmaz, kötü söz söylemezler; ya hayır konuşurlar yahut
susarlar. Doğruluk Peygamber'lerin ahlâkıdır; Diğer peygamberler gibi Hz.
Peygamber (s.a.s.)’in en önemli vasıflarından biri doğruluk üzere olmasıydı. O,
Hud suresinde geçen "emrolunduğun gibi dosdoğru ol" ayeti indikten
sonra "Hûd sûresi beni kocattı" buyurmuş ve böylece dinimizde
doğruluğun ne denli önemi haiz olduğunu göstermiştir.
Tam doğru, yani sıddık
olabilmek için:
1- Doğru sözlü olmalıdır. Zaruret olmadıkça tarizli ve imalı
konuşmamalıdır.
2- Doğruluk için “niyette ihlas” şarttır.
3- Azminde doğru
olmalı ve verdiği sözde durmalıdır. Mesela, (Allahü teâlâ bana şu malı verirse
veya şu makama geçersem, şu hizmeti yaparım) diyen kimse, o mala veya o makama
sahip olunca, zaruretsiz sözünde durmazsa, azminde doğru değildir.
4- Doğru iş
yapmalı bütün işlerinde doğru olmalıdır. İçi ile dışının bir olması adalettir.
İçi dışına uymayan insana sadık denmez. Hadis-i şerifte, (Kalbi doğru olmayanın
imanı doğru olmaz. Dili doğru olmayanın da kalbi doğru olmaz) şeklinde rivayet edilmiştir.
Doğru
sözlülüğün mukabili yalancılıktır. **Yalancılık ise kötü bir huy ve münafıklık
belirtisidir. Mü'min yalan konuşmaz ve yalan ile iş yapmaz. Mümin, her hatayı
işleyebilir ancak, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez. Doğru ile yalan, biri
diğerini çıkarıncaya kadar kalbde mücadele eder. İçi dışına, sözü işine
uymamak, nifak alametidir. Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.v) bir hadis-i
şeriflerinde “Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince
sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî,
Müslim, Tirmizî) buyurarak münafık olanların temel vasıflarını
açıklamıştır. Bu hadis-i şerifte geçen yalan, Nifakın esas alametlerindendir.
Ashab-ı kiram nezdinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü, onlar, yalanla
imanın bir arada bulunamayacağına inanmış ve buna göre hayatlarını devam
ettirmişlerdir.
**Yalan söylemek haramdır. Yalan
söylemek ancak üç yerde caiz olur. Harpte zafer kazanmak için, iki Müslümanın
arasındaki kırgınlığı barıştırmak için ve hanımı ile iyi geçinmek için. Meşayıhı
Kiram bu yerlerde yalan söylemek caiz olsa bile yine yalana yeltenmeyerek yalan
yerine sözün manasını değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Mesela Muaz
b. Cebel hazretleri, vazifesinden dönünce, eşi “Bu kadar çalıştın, zekat
topladın, bize ne getirdin?” dedi. O da, “Beni gözeten vardı, bir şey
getiremedim” diye cevap verdi. O, bu sözle Allah Teâlâ’yı kastetti. Eşi ise,
Hz. Ömer’in onu kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Eşi, Hz. Ömer’in evine
gidip, kızarak, “Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddıkın yanında emin idi.
Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz?” dedi. Hz. Ömer, Hz. Muaz’dan işin
aslını öğrenince güldü ve eşine vermesi için ona bir miktar hediye verdi.
Doğruluk ne kadar önemli ise doğru insanlarla beraber olmakta o kadar önemlidir. Yaşam yalnız başına geçirilebilecek tarzda yaratılmamıştır. Birliktelik kaçınılmazdır. Bu birlikteliklerin en güzel şekilde devam edebilmesinin yolu ise doğruluktur.Doğruluk hayatın temel ilkesidir. Dünya hayatının güzel bir şekilde geçirilmesine vesiledir. Doğru sözlü olmayanların, işlerinde doğru çalışmayanların aile yaşantısında doğru davranışlar sergilemeyenin sonu hüsranlıktır.Ticari hayatta doğruluk ise ticari canlılığın devam etmesinin en önemli sebebidir. Yalan üzerine bina edilmiş ticari hayatta, ne esnaf nede müşteri bir fayda elde edemez. Müşteriyi aldatan esnaf aslında kendisini aldatmış demektir.Arkadaşlık ilişkileri ise yine doğrulukla sürdürülebilmektedir. Yalancılarla arkadaş olmayı kimse istemez. Doğru sözlü olmayanların zararlarının mutlaka bir gün kendimize dokunacağını bilmemiz bize doğruluğun önemini daha iyi ifade edecektir.
Sözümüzü peygamber efendimizin sözü ile
noktalayalım: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk
etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.
(Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1244) Yüce Rabbim bizleri özü ve sözü doğru
olanlardan eylesin. Her işimizde sadıklardan olabilmeyi ve bu şekilde
anılabilmeyi bizlere lütfetsin.
Kadir PANCAR
01/12/2014
Başvurulabilecek Bazı Hadisler:
عَن ابْنِ مَسْعُودٍ رضي اللَّه
عنه عن النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « إِنَّ الصَّدْقَ يَهْدِي
إِلَى الْبِرِّ وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الجَنَّةِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ ليصْدُقُ
حَتَّى يُكتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقاً ، وإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى
الفجُورِ وَإِنَّ الفجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ
حَتَّى يُكتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّاباً ».
Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh’den
rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki (sözde ve işte) doğruluk iyiliğe
yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında
sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler.
Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok
yalancı (kezzâb) diye yazılır. ”(Buhâri, Edeb, 69 (VII, 95); Müslim, Birr,
103–105 (III, 2012-2013).)
عَنْ أبي
عمرو ، وقيل أبي عمْرة سُفْيانَ بنِ عبد اللَّه رضي اللَّه عنه قال: قُلْتُ : يا
رسول اللَّهِ قُلْ لِي في الإِسلامِ قَولاً لا أَسْأَلُ عنْه أَحداً غيْركَ . قال:
« قُلْ : آمَنْت باللَّهِ: ثُمَّ اسْتَقِمْ ».
Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh
şöyle dedi:– Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden
başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem:–
“Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim, İmân, 62 (I,
65).)
عَنْ أبي مُحَمَّدٍ الْحَسنِ بْنِ
عَلِيِّ بْنِ أبي طَالِبٍ ، رَضيَ اللَّهُ عَنْهما ، قَالَ حفِظْتُ مِنْ رسولِ
اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « دَعْ ما يَرِيبُكَ إِلَى مَا لا يَريبُكَ
، فَإِنَّ الصِّدْقَ طُمأنينَةٌ، وَالْكَذِبَ رِيبةٌ ».
Ebû Muhammed Hasan İbni Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anhümâ
şöyle dedi:Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den: “Şüpheliyi
bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) doğrudan huzur,
yalandan kuşku duyar” buyurduğunu belledim. (Tirmizî, Kıyâmet, 60 (IV,
668).)
عنْ أبي هُريْرة رضي اللَّه عنه :
قال قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « قَارِبُوا وسدِّدُوا ،
واعْلَمُوا أَنَّه لَنْ ينْجُو أحدٌ منْكُمْ بعملهِ » قَالوا : ولا أنْت يَا
رسُولَ اللَّه؟ قال : « ولا أَنَا إلا أنْ يتَغَمَّدني اللَّه برَحْمةٍ منْه
وَفضْلٍ ».
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu: “(İşlerinizde) orta
yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde
kurtuluşa eremez. ” Dediler ki:– Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın
elçisi?– “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile
beni bağışlamış olursa, o başka!”(Müslim, Münâfikîn 76, 78 (III, 2170-2171).)
عَنْ أبي ثَابِتٍ ، وقِيلَ : أبي سعيدٍ ، وقِيلَ : أبي
الْولِيدِ ، سَهْلِ بْنِ حُنيْفٍ ، وَهُوَ بدرِيٌّ ، رضي اللَّه عنه ، أَن النبيَّ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « مَنْ سَأَلَ اللَّهَ تعالَى الشِّهَادَة
بِصِدْقٍ بَلَّغهُ اللَّهُ مَنَازِلَ الشُّهدَاء ، وإِنْ مَاتَ عَلَى فِراشِهِ.
Ebû Sâbit, Ebû Saîd ve Ebû Velîd künyeleriyle
tanınan ve Bedir mücâhidlerinden olan Sehl İbni Huneyf
radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:“Bütün kalbiyle şehid
olmayı isteyen kişiyi Allah, yatağında ölse bile, şehidler mertebesine
ulaştırır. ”(Müslim, İmâre 157(II, 1517).)
عن أبي خالدٍ حكيمِ بنِ حزَامٍ .
رضِيَ اللَّهُ عنه ، قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «
الْبيِّعَان بالخِيارِ ما لم يَتفرَّقا ، فإِن صدقَا وبيَّنا بوُرِك لهُما في بَيعْهِما
، وإِن كَتَما وكذَبَا مُحِقَتْ بركةُ بيْعِهِما ».
Ebû Hâlid Hakîm İbni Hizâm radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu: “Satıcı ve alıcı (söz
kesip) pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış–verişi
bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru
söyler (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış–verişleri
bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alış–verişlerinin
bereketi kalmaz.”( Buhârî, Büyû’ 19, 22, 44, 46 (II, 10-11-17-18);
Müslim, Büyû’ 47 (II, 1164).)
أربع
خلال من كن فيه كان منافقا خالصا: من إذا حدث كذب، وإذا وعد أخلف، وإذا عاهد غدر،
وإذا خاصم فجر. ومن كانت فيه خصلة منهن كانت فيه خصلة من النفاق حتى يدعها
"Dört şey vardır ki,
bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey
bulunursa -onu bırakıncaya kadar- kendisinde nifaktan bir haslet var demektir.
(Bunlar): Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, va'dederse
va'dinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır:"( Buhari,
İman, 24 (I, 14); Müslim, İman, 25 (I, 78))
عن عبد الله بن عامر
أنه قال:دعتني أمِّي يوماً ورسول الله -صلى الله عليه وسلم- قاعدٌ في بيتنا فقالت:
ها تعال أعطيك. فقال لها رسول الله -صلى الله عليه وسلم-: "وما أردت أن
تعطيه؟" قالت: أعطيه تمراً. فقال لها رسول الله -صلى الله عليه وسلم-:
"أما إنك لو لم تعطيه شيئاً كتبت عليك كذبةٌ".
Abdullah b. Âmir (r.a.) anlatıyor:
"Rasulüllah (s.a.v.) evimizde bulunduğu bir günde annem beni yatıştırmak
için: – ‘Yavrum, gel sana bir şey vereceğim’, diye beni çağırdı.
Peygamber efendimiz anneme: – ‘Çocuğa ne vermek istedin?’ diye sordu. Annem:
-‘Hurma vermek istedim’, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: -‘Eğer bir şey
vermeseydin (de çocuğu aldatmış olsaydın) sana bir yalan günahı yazılırdı’,
uyarısında bulundu.( Ebû Davud, Edep, 88 (V, 265).)
قال
النبي صلى الله عليه وسلم: (ألا أنبئكم بأكبر الكبائر). ثلاثا، قالوا: بلى يا رسول
الله، قال: (الإشراك بالله، وعقوق الوالدين وجلس وكان متكئا، فقال - ألا وقول الزور).
قال: فما زال يكررها حتى قلنا: ليته يسكت.
Hz. Peygamber
(s,a.v.)" ‘Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi?’ buyurdu.
dinleyenler: ‘Evet, bildir, ey Allah'ın Resûlü’, demeleri üzerine, Peygamber
efendimiz: – ‘Allah'a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek’, buyurdu.
Sonra da yatmakta olduğu yerden doğrulup oturdu ve: ‘İyi dinleyin, bir de yalan
şahitliğidir’, buyurdu. Bu sözü durmadan tekrar ediyordu. Orada bulunanlar: -‘Keşke
sükut buyursalar’, dediler” (Buhari, Şehâdet, 10 (III, 152); Müslim, İman, 38
(I, 91).)
عن
أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم مر على صبرة طعام. فأدخل يده فيها.
فنالت أصابعه بللا. فقال "ما هذا يا صاحب الطعام؟" قال: أصابته السماء.
يا رسول الله! قال " أفلا جعلته فوق الطعام كي يراه الناس؟ من غش فليس مني".
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete göre, şöyle
demiştir: "Peygamberimiz bir gün bir ekin yığınına uğramış; mübarek elini
onun içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokunmuş. (Yani ekinin üstü kuru
altının ise yaş olduğunu görmüş) Bunun üzerine ekin sahibine: – Bu ne? diye
sormuş. Ekin sahibi: – Onu yağmur ıslattı, ey Allah'ın Resulü, deyince,
Peygamberimiz: -‘O ıslak kısmı insanların görmesi için onu ekinin üstüne koysa
idin ya. Aldatan benden değildir,’ buyurdu.”( Müslim, İman, 43 (I, 99).)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...