Müslümanın çalışmadan miskin bir hayat sürmesi kabul edilemez. Meşru yollardan kazanmak şartıyla her müslümanın kendi rızkını kazanması ve başkalarına muhtaç olmaması için çalışması esastır. Dilenmek asla kabul edilebilir bir durum olamaz.
Hadis-i şeriflerde Peygamber Efendimiz (s.a.s) "Hiç bir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma asla yiyemez". [Buhârî, II, 9] "Allahım! Tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım". [Buhârî, III, 224.] "İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp kazanarak elde ettiğidir" [İbn Mâce, II, 723.] "Birinizin sırtında odun destesi taşıması, versin veya vermesin, insanlara gidip el açmasından daha iyidir" [Buhârî, III, 9.] buyurarak çalışmanın ne kadar önemli olduğunu ifade ederek insanları dilenmekten ve miskinlikten alıkoymuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.s), peygamber olarak görevlendirildikten sonra
çalışmalarını farklı ve geniş bir alanda sürdürmüştür. Allah tarafından
kendisine verilen tebliğ görevini yerine getirmek için tüm gücüyle ve
her türlü güçlüğe göğüs gererek yerine göre bir devlet adamı, yerine
göre de bir komutan ve gerektiğinde de bir işçi olarak çalışmıştır. Bir
davetçi olarak Mekke'de ve bu şehrin dışında İslâm'ı yaymak için yoğun
faaliyetlerde bulunmuştur. O, Kur'an-ı Kerim'de "Kitap ve hikmeti,
insanlara bilmediklerini öğreten" bir kimse olarak takdim edilmektedir.
Kendisi de bizzat muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir. Bu
bağlamda o, eğitim görevini yerine getirmek amacıyla her kademeden
sahâbîleri eğitmek için bir öğretmen olarak çalışmıştır. Yerine
göre Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir işçi gibi çalışmıştır. Hicret esnasında konakladığı
Kuba'da mescid yapılırken ilk taşı kendisi koymuş, bununla da
yetinmeyerek inşaat çalışmalarına katkıda bulunmuştur. Bir gün bu
çalışmalar esnasında güçlükle kaldırabildiği bir taşı kucağına alır. Bir
sahâbî yanına vararak "Yâ Resûlallah! Babam anam sana feda olsun!
Elindekini bana ver" der. Hz. Peygamber "Hayır! Sen de başkasını al"
der. Mescidin inşaatı bitinceye kadar çalışmaktan geri durmaz. Sahâbeyi
çalışmaya teşvik eder. Aynı şekilde Mescid-i Nebevî'nin temeline de ilk
taşı kendisi koyar. Muhâcirler ve ensarla birlikte çalışır. Kuba
mescidinde olduğu gibi yine bir gün kerpiç taşırken bir Müslüman "Yâ
Resûlallah! Onu bana ver, ben taşıyayım" der. Fakat o : "Sen de başka
taş al ve taşı! Sen Allah'a benden daha muhtaç değilsin" der. Hz.
Peygamber Mescidin inşaatında ağır taşları yüklenir, kerpiçleri
elbisesine doldurur ve taşırdı. Bu esnada da "Hayat ancak Ahiret
hayatıdır. Allahım! Muhâcirlere ve ensara rahmet eyle"[İbn Hişâm, I, 496.] derdi.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) çalışmalarıyla Müslümanları coştururdu. Ümmü Seleme'nin anlattığına göre
Mescid'in inşaatında onun çalışmasına ihtiyaç duyulmadığı halde, taş ve
kerpiç taşımış; onu gören Müslümanlar da kendilerinin boş durmalarının
doğru olmayacağını söyleyerek çalışmalarını hızlandırmışlardır. Hendek
Savaşı'nda da kazılacak yerleri bizzat kendisi çizdiği gibi, kendisi
için kurulan Türk çadırından çıkıp bizzat çalışmıştır. Kazma, kürek ve
hatta balyozla çalışmış, zembille toprak taşımıştır.[Vâkıdî, II,446, 453.] Gerektiğinde
söküklerini dikmiş, ayakkabılarını tamir etmiş,[ İbn Sa'd, 367.] gerekli gördüğünde
çarşı-pazarı kontrol etmiştir. Hz. Peygamber yapılan işin
gelişigüzel değil, düzgün ve sağlam yapılmasına önem verirdi. Bir vesile
ile şunları söylemiştir: "Sizden biriniz bir iş yaptığı zaman, onu
mükemmel bir şekilde yapsın" [İbn Sa'd, I, 142.]
Peygamber Efendimiz (s.a.s) Müslümanları çalışmaya teşvik etmiştir. Nitekim işi olmayan birisine, âletler temin ederek, odun kesip satmasını söylemiştir: Ensardan bir şahıs gelip Hz. Peygamber'e yoksulluktan şikayet eder. Sonra dönüp şöyle der: "Ey Allah'ın elçisi! Bir ev halkı içinden geldim ki, yanlarına dönünceye kadar bazılarının ölmüş olacağını sanıyorum." Peygamberimiz "Git, bak birşey bulabilecek misin?" der. Adam gider ve bir yaygı ile bir bardak getirerek "Ey Allah'ın elçisi! Bu yaygının yarısını yere seriyor, yarısını da bürünüyorlardı. Şu bardakla da su içiyorlardı" der. Peygamberimiz "Bu ikisini benden bir dirheme kim satın alır?" diye sorar. Bir adam "Ben alırım" der. Peygamberimiz "Bir dirhemi kim artırır?" diye sorar. Bir başka adam "Onları iki dirheme alırım" der. Peygamberimiz "Bunlar senindir" der ve adamı çağırarak ona "Bir dirhemle ailene yiyecek al, bir dirhemle de bir balta satın alarak bana gel" der. Adam da öyle yapar ve gelir. Hz. Peygamber "Şu vadiye git, orada ne bir diken, ne bir odun bırak. Bana da on günden önce gelme" der. Adam öyle yapar ve sonra Hz. Peygamber'e gelerek "Bana emrettiğin şey bereketli oldu" der. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurur: "Bu, senin için kıyamet günü yüzünde dilenmekten dolayı lekeler veya tırmık izleri olarak gelmenden daha iyidir". [İbn Mâce, II, 740-741; Kettânî, II, 285.]
Peygamberimiz durumlarına göre özürlüleri bile çalışmaktan alıkoymamış,
onların ticaret yapmasını kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bu
tutumuna bir örnek verelim: Ticaretle meşgul olan Münkız b. Amr adlı
sahâbînin aklî dengesi bozulur ve dilinde bir tutukluk meydana gelir.
Buna rağmen ticarî faaliyetlerini devam ettirir. Fakat sürekli aldanır.
Hz. Peygamber'e gelerek durumunu anlatır. Hz. Peygamber onun ticaret
yapmasını, çalışmasını yasaklama yerine kolaylaştırma yoluna gider;
alışveriş yaparken, "aldatma yok" demesini ve satın aldığı malda üç gün
muhayyerlik hakkına sahip olduğunu satıcıya söylemesini ister. Münkız
Hz. Osman zamanında bile Hz. Peygamber'in kendisine tanıdığı bu hakkı
satıcılara karşı kullanmıştır. [İbn Hacer, el-İsâbe, II, 302-303.]
Faydasız ve boş şeylerle
meşgul olmamak ve boş durmamak Hz. Peygamber'in prensiplerinden biriydi. Hz. Peygamber (s.a.s) paranın piyasaya arzı konusu
üzerinde durmuştur. O bu hususta şöyle buyurur: "Kim bir akar veya ev
satıp da parasını onun benzeri bir şeye yatırmazsa, onun bereketini
görmemeye müstehak olmuştur".[İbn Mâce, II, 832.] Ticareti teşvik etmiş, ticaret
ortaklıkları kurmuştur. Ticareti teşvikle ilgili şu sözü çok meşhurdur:
"Rızkın onda dokuzu ticarette, onda biri ise sürüdedir".[Münâvî, Feyzülkadîr, III, 244-245.] Bu sözüyle
Hz. Peygamber ticaretin bir millet için ne derece önemli olduğunu dile
getirmiştir. Bir devletin ekonomisinde iç ve dış ticaretin büyük önemi
vardır. Hz. Peygamber ticareti teşvik etmek suretiyle, aynı zamanda
medenî bir hayat tarzını da teşvik etmiştir. Çünkü ticaret, yerleşik bir
hayat tarzının oluşmasına ve imar faaliyetlerinin gelişmesine vesile
olmaktadır. Hz. Peygamber'in en yakın arkadaşları ticaretle
uğraşıyorlardı. Sözgelimi dört halife birer tüccar idiler. Hz. Ebû
Bekir, Hz. Peygamber'in vefatından bir yıl önce ticaret amacıyla
Busrâ'ya gitmişti.[İbn Hanbel, VI, 316. ] Hz. Peygamber ticaretin yanında ziraate ve özellikle ağaç dikmeye de
teşvik etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...