Müslümanların Tuzaklarla İmtihanı

Gazete köşe yazarlarımız; Müslümanların bugünlerde yaşadığı elem dolu günlerinin sebepleri hakkında uzun uzadıya yazılar kaleme alırken her biri farklı sebepleri sıralamaktadır. Bu yazarlardan kimileri çok isabetli tespitler yapmakta kimileri de "bir komplo teorisi" kapsamında değerlendirilebilecek yazı ve makaleler kaleme almaktadır. Genel izlenimim; bu konuda kafa yoran yazarlarımız, bütün bu sorunların ana nedeni olarak Müslüman dünyasındaki "parçalanmışlık ve başı bozukluk" çerçevesinde hem fikirdir. Bu yazıda; değişen gündem ve şartlardan uzaklaşarak Müslümanların içinde bulunduğu ortamı değerlendirici, güncel örneklerden faydalanarak farklı pencerelerden bakıp bazı tespitler yapmayı ve kimilerine göre komplo sayılabilecek bazı öngörüleri haddi aşmadan istifadenize sunmayı amaçlıyorum. 
Dünya üzerinde Müslümanlar üzerinde sistemli oyunlar oynanmaktadır. Kimi zaman bu oyunlar aşikare oynansa da bazen de gizli olarak bazı tuzak ve oyunların proje adı altında bizlere sunulduğunu gözlemlemekteyiz. Örneğin yıllarca Batı dünyası ile kavgalı olduğu izlenimi verilen İran'ın son zamanlarda özellikle Nükleer müzakerelerin olumlu neticelenmesiyle birlikte menfaatleri gereği Batı güdümüne girmesi ya da en azından Batı ile İran arasında nisbeten olumlu bir havanın oluşması örnek olarak verilebilir. Zamanla siyasi sebeplere göre şekillenecek değişmeler olabilir gibi görünsede bugün Ortadoğunun şekillenmesinde iki büyük güç konumunda olan İran ile Türkiye'nin arasının açılarak ortadoğuda mezhepsel gerginlik üzerinden bir takım hesapların yapıldığını çok net olarak görebiliyoruz. Bugünlerde içeriden veya dışarıdan şer güçleri tarafından destekli/desteksiz bazı gazetelerimizin ve medya kuruluşlarımızın daha düne kadar İran'ı yerin dibine batırma, "Türkiye İran mı oluyor" ifadelerinden bir anda u dönüşü yaparak İran güzellemeleri yapma işlerinin aslında değişen proje ve aktörlerinin topyekün eseri olduğunu düşünüyorum. 
Zamana ve şartlara göre devletler kendi siyasi dostluklarını kurarak menfaatine uygunluk gereği bugün dost olduklarıyla yarın düşman olabilmektedir. Bugün aramızda sert rüzgarların estirilmeye çalışıldığı bu soğuk ortamda çok dikkatli olmakta fayda var. Batının istediği mezhepsel kavgaların daha çok körüklenerek iç ve dış savaşlara sebep olmamak için eylem ve sözlerimizi ayarlamak böyle ortamlarda en lüzumlu davranış olacaktır. Sünni ve Şia gibi gerilim ve kırgınlıklara tekrar meydan vermediğimiz zaman İslam dünyasında birlik ruhu yeniden ateşlenerek Ortadoğuda var olan sıkıntılar zamanla azalacak ve Batının üzerimizdeki hesapları bir bir yok olacaktır. 
Nükleer müzakerelerdeki Batının değişen tutumu da aslında bize Batının İran'ı yanına çekerek İslam dünyasını parçalama girişiminden başka bir şey değildir. Ortadoğuda çıkacak bir mezhep kavgası İslam dünyasında büyük bir yıkıma yol açacağı gibi, uzun yıllarla kazanılan onca ilerlemelerin de savaşlarla bir anda heba olmasına sebep olacaktır. İran'ın nükleer programını kısıtlaması karşılığında Tahran'a uygulanan yaptırımların hafifletilmesini öngören anlaşmanın ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa'nın oluşturduğu grup ile İran tarafları arasında kabul edilmesiyle birlikte, İran; kendi devleti adına daha rahat hareket alanı elde etmeyi amaçlamıştır. Batı dünyası ise İran gibi böyle bir müslüman devletin Nükleer güce sahip olması endişesi içinde hareket etmiş ve müzakerelerde son derece sıkı tutuma sahip olmuştur. Bu nedenle bu müzakerelerin bir İslam devleti adına kazanım olarak değerlendirilmesi Batı'nın hiç değişmeyen İslam karşıtlığı adına mantıksız bir söylemden ibarettir. Batı şu anda içinde bulunduğu tabiatı gereği İslam'a uzak kalmayı tercih etmiş ve İslam'ın yükselmesini engelleyebilmek için elinde bulunan bütün kozlarını sırasıyla oynama alanını kendine bir misyon haline getirmiştir. Bu nedenle bu tür müzakerelerin bir kazanım olduğu beklentisinden ziyade altında yatan amaçları, gizli hedefleri araştırmak daha doğru bir anlayış olacaktır. 
Dünya milletlerini bu beş devletin oyuncağı haline getirerek modern kölelerin oluşturulduğu sistemde daha güçlü seslere, daha güçlü yatırımlara, askeri alanda bağımsız ve milli olmaya, ortak ülküye sahip devletlerle ortak olan kaderimiz için bir ve beraber olmaya son derece ihtiyaç vardır. ("Dünya beşten büyüktür" sözü işte tam da bu meramın güçlü bir haykırışından ibarettir.) Özellikle İslam dünyası kendisini köle olarak kullandırmaktan artık vazgeçmek durumundadır. Dünya servetinin üzerinde bulunan İslam milletlerinin sömürüye baş kaldırmasının vakti çoktan geçmiştir.Batı dünyası kendi çapında yazılmış çirkin senaryolarla İslam'ı kendi içinde kontrol ederek yok etmenin yollarını aramış ve İslam dünyasının içinde bulunduğu zaaflardan yararlanma yoluyla bulmuştur. Eskiden topyekün haçlı seferleri ve savaşlarla bu yolu deneyen küfür milleti, artık kendi insanlarını hiç kullanmadan Müslümanı Müslümana kırdırma projesi ile son derece başarılı olmaktadır. Dünyanın pek çok yerinde artan İslam dinine meyil etme ve araştırma çabası, bu tür kurgulanmış projeler eşliğinde sekteye uğramış gibi gözükse de esasında İslam'a en küçük bir zarar vermemektedir. Onlar tuzak kurdukça kendi içlerindeki dinden habersiz insanların; İslam'a meyil etme, İslam dinini merak etme, İslam dinini araştırma gibi davranışlarında ilerleyen yıllarda ciddi artışlar gözlemlenecektir. Bu tespitlerimin bir tezahürü olarak hızla artan İslamlaşma karşısında Batı dünyası yeni önlemler almayı amaçlamış ve her coğrafyaya ayrı model ve kurgular gerçekleştirme adına yeni oyunlar kurmaya amaçlamıştır
İslam dini, Afrika'da çok iyi bir hızla yayılırken bir anda korku haline geliveren Nijerya ve çevresinde Boko Haram projesi ve altında diğer örgüt yapılanmaları; Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün hattında mezhepsel kavgaların yerini tam olarak ılımlı bir havaya bırakmaya başladığı, savaş ve kavgaların karşılıklı müzakereler ve düzenlenen birlik kardeşlik mitingleri eşliğinde olumlu havaya dönüşmeye başladığı dönemlerde ortaya çıkan Daeş projesi; Avrupa'nın özellikle İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin ekonomik olarak yıprandığı, mali anlamda ciddi sıkıntılar geçirdiği şu dönemde Endülüs'ün acısı üzerine kurulmuş olan bu devletlerin zaaflarını kapatmak adına zenginliği ile Avrupayı ekonomik olarak etkileyebileceği düşünülen Mısır, Tunus, Libya bölgelerinde çıkartılan ayaklanmalar ve askeri darbeler ile ortaya çıkan Arap Baharı projeleri; Rusya, Çin ve Orta/Uzakdoğu Asya ülkelerinde artan Müslümanlaşma eğilimlerine karşı başlatılan Müslüman Katliamları/soykırımları zulüm ve baskıları; Yüzyıllar boyunca İslam dininin bayraktarlığını yapan Türkiye gibi ülkelerde kışkırtma hareketleri sonucunda ortaya çıkartılan kavmiyetçilik hareketleri özelinde ülkemizin en güzel yıllarını heba eden Pkk terörü ile diğer ismini saymaya tenezzül dahi etmediğimiz alfabe harflerinden oluşan çeşitli fitne fesat örgütleri; İslam dünyasına bir nifak tohumu girip bütün bünyeyi saran virüs misali İslamın temel akidelerine saldırıyı amaçlamış dışarıdan istihbarat ve maddi imkanlarla desteklenmiş geçmişin haşhaşi yapılanmaları, vahhabi zihniyetinin oluşumu gibi gizli teşkilat ve casusluk faaliyetleri; İslam coğrafyalarında hakim olan huzur bozucu şiddet ve terör eylemleri ilk anda akıla gelebilecek olaylar aslında hep aynı hedefin farklı tezahürleri olarak gözükmektedir. 
Hedef gayet açıktır. İslam birliğini bozmak, İslam dini mensuplarını bir birbirine düşürerek başkaları ile uğraşmalarına fırsat kalmamasını sağlayarak, cihanın eskiden olduğu gibi siyasi ve ekonomik olarak Müslümanların emri altında olmasına asla izin vermemektir. Şu anda bütün olup bitene zenginliği eğlenceleri ve lüks yaşamları ile duyarsız durumda kalan Arap ülkelerini de bu oyunun birer piyonu olarak desteklediklerini ve göz yumduklarını da söylemezsek meramımız kısır kalmış olur. Yalnız şu var ki ne kadar tuzaklar projeler oyunlar üretilirse üretilsin Allah'ın vaadi Haktır olacak olan da odur. Allah Müslümanlara kendilerine gelmeleri akıllanmaları için mühlet vermiştir. "Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir." (Enfal Suresi -30) ayeti aslında şer güçlerinin tuzaklarının elbet bir gün boşa çıkacağının habercisi durumundadır. Lakin hiçbir şey yapmadan tam bir miskinlik edasıyla akılsızca tavırlar ve siyaset Müslümanın işi değildir. Bu şekilde tavırlar Müslümana yakışmadığı gibi "Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm' a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız." (Al-i İmran-103) ayeti mucibince tefrikaya düşmek, İslam birliğinden uzaklaşmak, bir birlik siyasetinden uzak başı boş davranışlar sergilemek; Müslümanları her daim elem ve keder içerisinde bırakacağı gibi küfür milletinin de amaçlarına ulaşmasına kolaylık sağlayacaktır. Batı dünyası Müslümanların içinde bulunduğu bu hali çok iyi bildiğinden türlü desiselerle Müslümanı Müslümana kırdırmayı hep başarmıştır. Yüzyıllarca kendi aralarında savaşan Batı devletleri bunun bir kazanım vermediğini görünce ortak düşman olarak belirledikleri İslam'a karşı birlikte hareket etmeyi kendilerine bir görev addetmişlerdir. Bunun farkında olan veya olmayan İslam devletleri çıkar ve menfaatlerini düşündüklerinden birlikte hareket etme şuurunu kaybederek küfrün oyuncağı haline gelmiştir. Bu oyuncak olma işi, öyle neticeler vermiş ki İslam'ın en kutsal simgesi olan Kabe'de bile zaman zaman zulüm ve savaşlar olmuştur. Geçmişte de Nice kanlı zulüm ve savaşların, Allahın evi Mekke'de meydana geldiğini ve bunun gelecekte de -biz müslümanlar saf olmaya devam ettiğimiz sürece- tekrar tekrar başımıza gelebileceğini söylemek için çok üst zekaya sahip olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
İslam dini tabiatıyla bütünleşmiş, esenlik ve barış kavramlarından bilinçli olarak uzaklaştırılmaya ve savaş ve terör eylemleri ile anılmaya çalışılırken, Müslüman siyasetine yön verenler bunun düzeltilmesinde bir birlik şuuru içinde bir adım dahi atamamıştır. Esasında şu dünya siyaseti ortamında bir Müslüman ve İslam Birliği olmaması, bizlerin içine düştüğü durumu en güzel şekilde özetler niteliktedir. Türlü tuzaklar deneyen küfür milletine karşı oyun kurucu vasfını yitiren İslam devletleri sürekli savunmada kalarak darbe üstüne darbe yemeye alışmışlardır. Oynanan oyunu menfaatleri icabı görmemek için direnen nice İslam devleti yöneticileri bilerek/bilmeyerek küfrün hizmetkarı olmaya devam edeceklerdir. Oysa ki müslümanlar aynı yerden ikinci kez ısırılmaz düsturuna göre hareket etmelerini bilmek zorundadır. Kuran-ı Kerim'in açık ayet ve hükümleri gereğince "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.(Hucurat-10) ayeti hedefince birlik ve beraberlik içinde hareket etmenin sorumluluğu etrafında aklımızı başımıza almamızın vakti çoktan geçmiştir. 
Mezhepsel kavgalar yaparak kafirlerin ekmeğine yağ sürmek bizim işimiz değildir. Müslümanların arasındaki anlaşmazlıkların hükmünü bizzat Allah verecektir. Bu dünyada bu nedenlerle kan dökmeye birbirimize zulmederek İslam birliğinden ayrılmaya gerek yoktur. Mutlak düşman küfür iken birlikten başka dayanacak bir sığınamız yoktur. Biz Allah'ın dinine asla zarar veremeyiz O'nun koruyucusu da velisi de Allah'tır. Kişisel hatalarımız ve noksanlarımız ancak bizi ilgilendirir. Bizde var olan kusurlar, mensubu bulunmakla sürekli olarak övündüğümüz İslam dinine asla katılamayacağı gibi, bizde var olan eksiklikler Haşa İslam'ın bir yanlışıymış gibi asla gösterilemez. Kendimizi kibir dünyası içine atarak İslam'ın bizden başka mensubu/neferi yokmuş gibi addedip, bulunmaz Hint kumaşı edasıyla hareketler göstermeye çalışmak, çok büyük hizmetler yapıyormuş gibi türlü davranışlar sergilemek, Nebevi düşünceye sahip gerçek Müslümanın hali olamaz. Lakin şunu bilmemizde fayda var. İslam dininin; dünya siyasetine yön veremeyen pısırık, sürekli menfaat ve çıkarlarını düşünen kişiliksiz, yapılan zulüm ve baskılara kardeşlik şuurunda uzak ve sessiz kalan gevşek, zevk ve sefasına düşkün kalarak rahatını hiçbir şey için bozmayan düşkün, dünyadaki bunca durum ve tutumlar karşısında akıllıca siyaset ve yönetim izlemekten uzak sefih, yaptığı hareketlerde Allah'dan önce kuldan korkan küçücük menfaatler elde etmek için onun bunun huzurunda secdeye eğilen hatta şu fani dünyada gerçek anlamda imanın lezzetini tatmayarak küfür milleti ile saf tutan onlarla işbirliği içinde hareket eden karaktersiz Müslümanlara asla ihtiyacı yoktur. 
Unutmayın ki İslam azizdir. Allah da hüküm ve hikmet sahibidir. Netice olarak ümitsizlik içinde kalmadan şunu belirtmekte fayda var. Kuran-ı Kerim'de "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Dehr Suresi-30) ve "Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır." (Saff Suresi-8) buyrulmuştur. 
21 Temmuz 2015
Kadir PANCAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."

İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...