249- Sefer ve Müsaferet, lügatta herhangi bir mesafeye
gitmektir. Bunun karşıtı "ikamet"dir. Din yönünden sefer, belli bir uzaklığa
gitmektir. Bu da orta bir yürüyüşle üç günlük bir mesafe (bazı fakihlere göre ortalama bir insanın bir günlük yürüyüşü 6 saat süreceği düşünülerek toplam onsekiz saatlik bir yolluk mesafe kabul edilmiş) bir uzaklıktan
ibarettir, Buna: "Üç merhale" de denir. Orta yürüyüş, piyade yürüyüşüdür. Kafile
halinde develerle olan yürüyüşlerde ise orta yürüyüş, deve yürüyüşüdür. Km cinsinden 90km'lik bir mesafeye tekabül etmektedir.
Bu üç günlük süre yolculukta mest üzerine mesh müddetinden bir uygulamadır. Nitekim Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yolcu olduğumuz zaman, bize mestlerimizi üç gün üç gece, cenabet hali dışında küçük ve büyük abdest bozma ve uyku sebebiyle çıkarmamamızı emrederdi. [Tirmizi, Taharet 71, (96), Da'avat 102, (3529, 3530), Nesai, Taharet 98, (1, 83, 84), İbnu Mace, Taharet 86]
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: "Mest üzerine meshetmenin müddeti yolcu için üç gündür. Mukim için bir gün bir gecedir!" [Ebu Davud, Taharet 60, (157), Tirmizi, Taharet 71, (95), İbnu Mace, Taharet 86, (553)
Denizlerde de, yelken gemileri ile havanın mutedil olması esas alınır. İşte
karalarda böyle bir yürüyüşle, denizlerde de mutedil bir havada yelkenli bir
gemi ile aynı süredeki (onsekiz saat sürecek) bir uzaklık "Sefer Müddeti" sayılır. Demek
ki bu yolun yalnız gidilecek mesafesi muteberdir. Yoksa gidip dönülmesine ait
mesafesi muteber değildir. (Bu da uzaklık olarak yaya veya deve yürüyüşüdür ki 90 km lik bir mesafeye karşılık gelir.)
250- Vatanında veya vatan hükmünde olan bir
yerde oturan kimseye "Mukîm" denir. Böyle bir yerden çıkıp en az üç günlük (onsekiz saatlik) bir mesafeye gitmeye başlamış olan kimseye de, din deyiminde "Misafir=Yolcu" adı
verilir.
251- Yolculuk hali, esasen zorluk ve sıkıntıdan boş kalmaz.
Bunun için dinimiz yolcular için bazı kolaylıklar göstermiştir. Yolculukda
gece-gündüz devamlı olarak yola devam edilemez. Dinlenmeye ihtiyaç görülür.
Bunun için fıkıh kitablarında üç gün üç gece diye sefer müddetini göstermek buna
aykırı değildir. Bu bakımdan bir günlük normal yürüyüş, ortalama olarak altı
saat kabul edilmiştir. Bazı yolculuklarda zahmet ve meşakkat olmasa da, hüküm
şahsa değil, cinse göre olacağından sefer hükmü bütün yolculuk hallerini
kapsar.
252- Fıkıh alimlerinden bazılarına göre, sefer müddeti onsekiz
fersahlık bir mesafeden ibarettir. Bir fersah, üç mil ve her mil de 20 dakika
sürecek olsa, onsekiz fersah "18" saat etmiş olur. Bir fersah, on iki
bin adım, bir mil de dörtbin adım sayılmaktadır. Bununla beraber fersahlar düz
yerler ile dağlık yerlerde ve dereliklerde bulunan durumlara göre değişir. Düz
bir arazide bir fersah mesafe bir saatte alınabileceği halde, dağlık bir yerde
böyle bir mesafe bir saatte alınamaz. Onun için bu konuda fersah bir ölçü
sayılmamalıdır. Şu da var ki, fersah esas alındığı takdirde bir çok meseleler
çözümlenmiş olur. Örnek: Tren ve uçakla olan yolculuklarda, gidilecek
yerin kaç fersah olduğu göz önüne alınır. En az onsekiz fersahlık bir mesafeye
gidilecek olursa, sefer müddeti gerçekleşmiş olur. Sefer hükmü uygulanmaya
başlar. Böylece taşıtların yürüyüş halini göz önünde bulundurmaya gerek
kalmaz.
Bu bilgiler ışığında bir kişi en az 90km lik bir mesafede yolculuk yapacaksa ve gideceği yerde 15 günden fazla kalmayacaksa bu kişi misafirdir, yani seferidir.
(Doğrusu üç İmam da bu fersah şeklini kabul etmişlerdir. İmam
Malik ile İmam Ahmed'e göre, sefer müddeti "16" fersahdır. On altı fersah da 48
mildir. Bir mil ise altı bin el arşınıdır. Buna göre sefer müddeti, Maliki, Şafi ve Hanbeli mezheplerine göre (80km 640m) seksen
kilometre ile altıyüz kırk metreye ulaşmış olur. İmam Şafiî'nin ilk görüşüne
göre bir gün bir gecedir. Son görüşüne göre ise, "48" mildir.)
253-
Gidilecek bir yerin hem karadan, hem de denizden yolu bulunsa, yolcunun gideceği
yol esas alınır. Bir beldeye deniz yolu ile on iki saatte ve kara yolu ile
onsekiz saatte gidilecek olsa, karadan gidenler misafir sayılır, denizden
gidenler sayılmaz. O yerin karadan iki yolu bulunduğu takdirde de hüküm
böyledir. Sefer mesafesinde bulunan yoldan gidenler ancak misafir
sayılır.
254- Yolculuk hükmünün uygulanması, oturulan yerin yola
çıkıldığı yöndeki evlerinden ayrıldıktan ve en az üç günlük bir vere gidilmesine
niyet edildikten sonra başlar. Onun için bu evler tamamen geçilmedikçe ve sefere
niyet edilmedikçe, sefer hali başlamış olamaz.
255- Bir beldenin
kenarlarında olup "Fina-i Mısır" denilen yerler de o beldeden sayılır. Bunlar
çoğunlukla bir ok atımından (dört yüz adımdan) az bir mesafe teşkil ederler.
Belde ile bunlar arasında tarlalar ve bostanlar bulunmadıkça beldenin ekleri ve
tamamlayıcıları sayılırlar. Onun için bunları da geçmek gerekir ki, yolculuk
hükmü başlamış olsun. Şehrin dışındaki bağlar ve bostanlar, bekçilere ve
bostancılara ait ev ve kulübeler şehirden sayılmaz.
Bir de bilinmesi gereken vatan konusu vardır. Vatan üç kısma ayrılır.
1-) Asli vatan: (vatan-ı asli) İnsanın doğup büyüdüğü veya evlenip yerleşmek istediği yerdir.
2-) İkamet vatanı: (vatan-ı ikamet) İnsanın asli vatanından en az 90 km uzaklıkta olup, Hanefi mezhebine göre orada on beş gün, şafii mezhebine göre ise dört günden fazla kalmaya niyet ettiği yerdir. Bu iki yerde de insan seferi sayılmaz.
3-) Geçici vatan (vatan-ı sükna) Hanefi mezhebine göre bir kimsenin on beş günden az, Şafii mezhebine göre ise, dört günden az kalma ya niyet ettiği yerdir, insan burada kaldığı müddetçe seferi sayılır.
1-) Asli vatan: (vatan-ı asli) İnsanın doğup büyüdüğü veya evlenip yerleşmek istediği yerdir.
2-) İkamet vatanı: (vatan-ı ikamet) İnsanın asli vatanından en az 90 km uzaklıkta olup, Hanefi mezhebine göre orada on beş gün, şafii mezhebine göre ise dört günden fazla kalmaya niyet ettiği yerdir. Bu iki yerde de insan seferi sayılmaz.
3-) Geçici vatan (vatan-ı sükna) Hanefi mezhebine göre bir kimsenin on beş günden az, Şafii mezhebine göre ise, dört günden az kalma ya niyet ettiği yerdir, insan burada kaldığı müddetçe seferi sayılır.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...