Abdülhamid ibn Türk (Ebu Berze)

Tam adıyla Ebü'l-Fazl Abdülhamîd bin Vâsi' bin Türk el-Huttelî el-Hâsib (ö. Bağdat, 27 Ṣafar 298), dokuzuncu yüzyılda yaşamış Türk asıllı Müslüman matematikçidir.  Halife Al-Maʾmūn zamanında Maveraünnehir'de doğan 9. yüzyılın ilk yarısında yaşayan ibn Türk (Abdülhamid İbni Vasi İbni Türk Ebu Fazl) ( ? - 847) Ceyl kentinden olduğu için el-Ceyli veya matematikçi anlamına gelen el-Hasip de denmektedir. Adından da anlaşıldığı gibi Türk oğlu olan bu bilim adamı sayılar teorisi ve cebir konularında çalışmalar yapmıştır. İbn el-Kefti onun adını ʿAbd al-Hamid ibn vase ibn Türk Gili (Gilan) olarak zikretmiştir. Buradaki Gilan lafzından Amu Derya'nın batısındaki bir köy olan Gilan doğumlu olduğu anlaşılır. Farslı ibni Nedim ise Abd-ul-Ḥamīd b. Türk ibn Turk al-Khuttalî  olarak ismini zikretmiştir. 
Bilinen Eserlerinden Bazıları:
1. Kitāb al-Jāmeʿ fi’l-ḥesāb ("Kapsamlı hesap kitabı") altı kitap halindedir; İbn el-Nedīm  tarafından Ebu Barza'ya atfedilir.
2. Kitāb al-M'āmalāt ("İşlemler kitabı) İbn el-Nedīm  tarafından Ebu Barza'ya atfedilir.
3. Kitāb al-Mesāḥa ("Ölçme kitabı")  İbn el-Nedīm  tarafından Ebu Barza'ya atfedilir.
4. el-Fihrist, İbn el-Kefti tarafından Ebu Barza'ya atfedilir.
5. Nev'ı vāder al-ḥesāb va ḵavāṣṣ al-aʿdād (“Hesaplama ve Sayıların özellikleri çeşitleri kitabı”), İbn el-Kefti tarafından Ebu Barza'ya atfedilir.
6. Kitāb al-Cebr va’l-mukabele (“Katışık Denklemlerde Mantıki Zaruretler”) İbn el-Kefti tarafından Ebu Barza'ya atfedilir.
Abülhamid İbn Türk’ün eserlerini inceleyen Ord.Prof. Dr. Aydın Sayılı’ya göre İbn Türk, üç tip ikinci derece denklemini sistemli bir yaklaşımla ve geniş açıklamalar yaparak ayrıntılı biçimde çözmektedir. Çözüm için seçtiği yöntem, geometrik yoldur ve Mezopotamya geleneğini devam ettirmekte, formül kullanmadan sözlü anlatımla sonuca varmaktadır. Denklemleri incelemesi, kendinden önce gelenlerden biraz farklı ve sonrakilere yol gösterecek biçimdedir. Aydın Sayılı'ya göre;  Yapıtları "Kitab-ül Cami fi'l hisap" (altı kitap halindedir),"Kitab'ül muamelat", "Kitab'ül Mesaha" (Ölçme işleri)'dir. Onun erken dokuzuncu yüzyılda Bağdat'ta yaşadığı ve çalıştığı ve matematik eserleri yayımladığı kesindir.. O cebir üzerine bir çalışma yazmış, "Katışık Denklemlerde Mantıki Zaruretler" olarak adlandırılan karesel (ikinci dereceden) denklemlerin çözümü üzerine sadece bir bölümü geriye kalabilmiştir. Abdülhamid İbn Türk'ün, "Kitāb al-Cebr va’l-mukabele" başlıklı el yazması, el-Harezmi'nin el-cebir kitabına çok benzemekle birlikte, zamanlama konusunda farklılıklar bulunmaktadır. Abdülhamid İbn Türk bu kitabı Harezmi ile aynı zamanda veya belki ondan daha erken de yayımlanmış olabilir. Bu konuda tam bir kesinlik yoktur. Aydın Sayılı'nın Katışık Denklemlerle ilgili inceleme kitabı için tıklayınız.

Ebû Kâmil’in bir kitabı ile Harîzmi’nin iki kitabının Arapça asılları ve çevirileriyle birlikte bugüne kadar ulaşmış olmalarına karşılık, Aydın Sayılı’nın yayımladığı kısa bir yazısı dışında, ne Abdülhamîd b. Vâsi’nin, ne de Ebû Berze’nin eserlerinin elde olmayışı, cebir konusunda ilk kitapları yazanın kim olduğunun tesbitini güçleştirmektedir. Salih Zeki’ye göre, Abdülhamîd b. Vâsi’nin, Harizmî’den önce yaşadığı kesin olarak bilinmektedir. Aydın Sayılı ise, konuyu genişçe inceledikten sonra, ikisinin aşağı yukarı çağdaş olduklarını ve belki Abdulhamîd b. Vâsî’nin biraz daha önce yaşamış olduğunu, Harizmî’nin bu bilim dalında öncü olduğu savında bulunmayışının da, Ebû Berze’ye hak verdirebileceğini, ancak bugün için yine de kesin bir şey söylenemeyeceğini ifade etmektedir.  Özel tipler halinde gruplandırılmış ikinci derece denklemlerinin çözümlerini,Abdülhamid İbn Türk,  Hârizmî'nin çözümlerinden daha ayrıntılı olarak vermiştir. Mesela x² + c = bx denkleminin, diğer denklem tiplerinden farklı olarak iki çözüm kümesi  olduğunu Abdülhamid ibn Türk ayrı ayrı şekillerle göstermiş olduğu halde, Hârizmî bir tek şekil ile göstermekle yetinmiştir. Abdülhamid ibn Türk, bu ikinci derece denklemde bazı durumunda çözümün yapılamayacağını da yine şekil yardımıyla kanıtlamıştır. İbn Türk'ün söz konusu cebir kitabı, Hârizmî'nin ilk cebir kitabı yazarı olma özelliğini şüpheli bir hale getirmektedir. Kâtip Çelebi de, “Keşfü z-zünun”da, Abdülhamîd b. Vâsi'nin torunu Ebû Berze'nin dedesi hakkında verdiği, onun cebir biliminin kurucusu olduğuna ve bu konuda Muhammed b. Musa el-Harîzmi’den önce geldiğine dair bir bilgiyi aktarmakta, arkasından da, Abdülhamid ibn Türk’den biraz daha sonra yaşadığı sanılan Ebû Kâmil eş-Şüci el-Eslem’in, Abdülhamid ibn Türk'ü gerçekleri saptırıcı olmakla suçlayan ve cebir bilimini asıl kuranın Harizmî olduğunu öne süren bir takım sözlerini de kaydetmektedir.
Kitabü’l-Cebr vel-mukabele”de aynı konuyu işleyen Harizmî’nin ise denklemleri, Abdülhamid b. Vâsi kadar sistemli biçimde ele almadığı ve ayrıntıya girmeden çok kısa bir açıklamayla çözüme vardığı görülmektedir. Aydın Sayılı, bu duruma Harizmî’nin konuyu bilinmeyen olarak saymamış, bu nedenle de ayrıntılara girmeye gerek görmemiş olabileceği biçiminde bir yorum getirmektedir. Onun ilk cebir kitabını, İslâm dünyasında da, Batı dünyasında da cebir biliminin kurucusu olarak kabul edilen Harizmi’den önce yazmış olabileceği olasılığını pek zayıf sayılamayacağı sonucuna varmaktadır. Bilinenler ışığında yaşadığı yıllar göz önüne alındığında, Harezmiden daha önceleri Abdülhamid ibn Türk'ün cebir konusunda çalışmalar yaptığını ve bu alanda ilk eserleri kaleme aldığını söyleyebiliriz.
İbn-i Haldun, Mukaddime’sinde, yalnız Harizmî ile Ebu Kâmil’den söz etmekte ve olasılıkla Ömer Hayyam’a da atıfta bulunmaktadır. İbn Haldun’un zikretmemesine karşın, İbn-ün Nedim ve İbn-ul Kıfti’nin ondan övgüyle söz etmeleri ve Ebu Kâmil’in de Ebu Berze’nin iddiasını şiddetle reddedip, onu Harizmî’ye rakip gördüğünü belli etmesi, Abdulhamid b. Vasi’nin o dönemin büyük bir matematikçisi olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır.
Kaynakça: Aydın Sayılı, Abdülhamit İbni Türk'ün Katışık Denklemlerde Mantıki Zaruretler Adlı Yazısı ve Zamanın cebri. TTK Ankara 1962.
Sâlih Zeki / Âsâr-ı Bâkiye (II, s. 246, 1913), 
Prof. Dr. Aydın Sayılı / Abdülhamid İbn Vâsî İbn Türk'ün Cebir Konusundaki Bir Yazısı (VI. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, s. 95-100, 1967), 
Ülkü Kumral / Müslüman Bilim Adamları (Akit, s.16-18), TDV İslam Ansiklopedisi (c. I, s. 297, 1988). 

Pisa Sınavları

PISA nedir? Açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma projesidir. PISA Projesi’nin amacı nedir? PISA’nın temel amacı, gençlerimizi daha iyi tanımak; onların öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya koymaktır. 
PISA Projesi neyi ölçmektedir? PISA Projesi’nde zorunlu eğitimin sonunda örgün eğitime devam eden 15 yaş grubundaki öğrencilerin; Matematik okuryazarlığı, Fen Bilimleri okuryazarlığı ve Okuma Becerileri konu alanlarının dışında, öğrencilerin motivasyonları, kendileri hakkındaki görüşleri, öğrenme biçimleri, okul ortamları ve aileleri ile ilgili veriler toplanmaktadır. PISA projesinde kullanılan “okuryazarlık” kavramı, öğrencinin bilgi ve potansiyelini geliştirip, topluma daha etkili bir şekilde katılmasını ve katkıda bulunmasını sağlamak için yazılı kaynakları bulma, kullanma, kabul etme ve değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır. 

PISA Projesi kimler tarafından yürütülmektedir? PISA Projesi; kısa adı OECD olan “Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü”nün bir eğitim projesidir. Bu proje, OECD Eğitim Direktörlüğü’ne bağlı olan PISA Yönetim Kurulu tarafından yürütülmektedir. Projede kullanılan testlerin ve anketlerin geliştirilmesi, analizlerinin yapılması, uluslararası raporun hazırlanması gibi işlemler, PISA Yönetim Kurulu gözetiminde belirlenen bir konsorsiyum tarafından yapılmaktadır. PISA’nın ulusal düzeyde çeviri ve uyarlama işlemlerinin yapılması, projenin uygulanması, analizlerin yapılması ve ulusal raporun hazırlanması gibi işlemler ise projeye katılan her ülkede belirlenen ulusal merkezler tarafından gerçekleştirilmektedir. 
PISA Projesi hangi okullarda uygulanmaktadır? PISA Projesi kapsamında geliştirilen başarı testleri ve anketleri, ülkemizde Nisan ayı içerisinde uygulanmaktadır. Projeye katılan ülkelerde; örgün öğretimde kayıtlı olan 15 yaş grubu öğrencilerin bulunduğu tüm okullar (İlköğretim, Genel Lise, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi, Meslek Lisesi, Anadolu Meslek Lisesi, Çok Programlı Liseler, Özel Okullar vb.) PISA Projesi’ne katılabilir.  
Ülkemizin bu projeye katılma amacı nedir? Küreselleşen dünyamızda, eğitim alanında yapılan ulusal değerlendirme çalışmalarının yanı sıra, uluslararası düzeyde konumumuzu belirlemek amacıyla eğitim göstergelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle belirli referans noktalarına göre ülkemizin eğitim alanında hangi düzeyde olduğunun, giderilmesi gereken eksikliklerin ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesidir. Ülkemiz de OECD üyesi olarak, eğitim düzeyinin yükseltilmesi amacıyla bu projeye katılmaktadır. PISA Projesi ne zamandan beri uygulanmaktadır? Ülkemiz bu Projeye hangi yıldan beri katılmaktadır? PISA Projesi 2000 yılında uygulanmaya başlamıştır. Üçer yıllık dönemler hâlinde uygulanan projeye ülkemiz, ilk kez 2003 yılında katılmıştır. 
PISA Projesi’nde hangi soru türleri kullanılmaktadır? PISA Projesi’nde; çoktan seçmeli, karmaşık çoktan seçmeli, açık uçlu, kapalı uçlu gibi değişik soru türleri kullanılmaktadır. PISA Projesi’ne katılan okul ve öğrencilerin seçiminde hangi yöntemler kullanılmaktadır? PISA Projesi’ne katılacak olan okul ve öğrencilerin seçim işlemi, OECD tarafından tesadüfi (seçkisiz) yöntemle belirlenmektedir. PISA Projesi nasıl uygulanacaktır? Öğrenciler, Bilgisayar Tabanlı Değerlendirme uygulamasının ardından anket uygulamasına katılacaktır. PISA Projesi’nin sonuçları nerede ve nasıl kullanılacaktır? PISA Projesi’nden elde edilen sonuçlar ulusal bir rapor hâlinde düzenlenmektedir. Bu sonuçlar, eğitim-öğretim programlarının geliştirilmesinde karşılaşılan eksiklerin giderilmesinde ve eğitim alanında yapılan araştırmalara kaynak olarak kullanılmaktadır.
Kaynaklar: 
* http://pisa.meb.gov.tr/?page_id=18&lang=tr         
* http//www.pisa.oecd.org

Ahmed Fergani ve Çalışmaları

9. yüzyılın başlarında dünyaya geldiği kabul edilen ünlü matematik ve astronomi bilgini Ahmet Ferganî, çağının bilim ve kültür merkezlerinden olan Türkistan'ın Fergana bölgesindendir. Bilim ve kültür tarihimizin birinci elden kaynakları olan tezkireler (biyografik eserler)de doğum tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte kendisi gibi bir astronom olan babasının adının Muhammed, dedesinin ise Kesir olduğu kayıtlıdır. Ahmet Ferganî, ilk öğrenimini ünlü bilginlerin yetiştiği Fergana'da yaptı ve büyük bir ihtimalle astronomi konusundaki bilgilerini babasından aldı.İlim tahsilini zamanın kültür merkezi olan Fergana'da yaptı. Sonra, Bağdat'a gitti. Kısa sürede kendisini tanıtan Fergani, astronomi ve matematik alanında kendisini kabul ettirdi. Abbasi halifeleri Memun, Mutasım, el-Vasık ve el-Mütevekkil devirlerinde önemli ilmi araştırmalar yaptı ve birçok eser yazdı. Halife Mütevekkil, konusunda söz sahibi olan Fergani'yi 861 yılında Nil kıyısındaki ölçümleri yapabilmek için, Ravda adasında bulunan nilometrenin inşasını yönetmesi ve yapılan ölçüm işlerine nezaret etmesi için Mısır'a gönderdi. Belli bir seviyeye geldikten sonra da mevcut bilgilerine yeni bilgiler katmak amacıyla da, çağının bilim, kültür ve aynı zamanda halifelik merkezi olan Bağdat'a geldi. Ömrünün yarısına yakınını burada geçiren Ferganî, kısa sürede matematik ve astronomi konularındaki bilgisini Bağdat bilim çevresine kabul ettirip, bilimin gelişmesine olan katkılarıyla bilim tarihinde adlarından övgüyle bahsedilen Abbasi halifelerinden Me'mun ve el-mütevekkil döneminin en ünlü bilginleri arasına girdi. 
Ahmed Fergani, Aklın prensiplerine uygun olmayan astronomiyi ilk defa tenkid edenler arasında yer aldı. Gök cisimlerinin, Batlamyus ve izindekilerinin iddia ettiği gibi bazı akıl dışı ruhi cisimler olduğunu kabul etmedi. Onların, akli, kati, homosentrik ve eksantrik daireler şeklinde hareketlere sahip olduklarını ispatladı. Kainatın ve gezegenlerin hacim ve büyüklükleri ile birbirine uzaklıklarını inceledi. Yaptığı hesaplamalar, Kopernik'e kadar Batı astronomisinde değişmez ölçüler olarak kabul edilerek asırlarca kullanıldı. Fergani, Güneş'in yarıçapının uzunluğunun 3250 Arap mili olduğunu söyledi. Bu da 6.410.000 metre ve 3990 İngiliz miline eşittir. Fergani, Güneş'in de kendine göre hareketli olduğunu, ilim tarihinde ilk defa keşfeden alimdir. Kendi devrine kadar gök cisimlerinin hareketi biliniyordu. Ancak, Güneş'in de bir yörügesinin bulunduğunu kendi etrafında batıdan doğuya doğru döndüğünü ilk defa keşfeden alim Ferganidir. Ayrıca 41 yıl devam eden astronomi incelemelerinde enlem (paralel)ler arasındaki mesafeyi hesapladı. Ahmed Fergani, Güneş tutulmasını önceden tespit eden bir usul de buldu. Bu usulle, 842 yılında bir Güneş tutulması olacağını önceden tespit etti ve o gün bu konuda rasatlarda bulunup incelemeler yaptı. Dünya'nın küre olduğu konusunda yeni deliller gösterdi. Fergani, 856 yılında Kahire'ye gitmiş ve Usturlab Yapımı Üzerine adlı bir eser yayınlamıştır. 
Astronominin Unsurları (Elements of Astronomy), Fergani'nin astronomi üzerine yazdığı en önemli eserlerinden biridir. 833 yılında yazıldığı tahmin edilen kitap, Batlamyus'un Almagest adlı kitabının betimleyici ve yeterli bir özeti niteliği taşımaktadır. Bu kitap, 12. yüzyıl'da Gerardo Cremonesse tarafından "Liber de Aggregationibus Scientie Stellarum et Principiis Celestium Motuum" adıyla Latince'ye çevirlmiş ve Regiomontanus devrine kadar, Avrupa'da çok popüler bir eser olmuştur. Eser üçüncü defa Latince'ye Jacob Christmann tarafından "Muhammedis Alfragani Arabis Chronologia et astronomica elementa" adıyla çevrilmiştir 1590 ve 1618 yıllarında Frankfurt'ta basılmıştır. Bu çeviride eserin Jacob Anatoli tarafından yapılan İbranice çevirisi esas alınmıştır. Jacob Anatoli'nin İbranice çevirisi Qizzur Almagesti adıyla 1231-1235'lerde yapılmıştır. Bu çeviride büyük olasılıkla Gerardo Cremonesse'nin çevirisi kullanılmıştır. Anatoli'nin çevirisi Fergani'ninkinden 3 bölüm fazladır. Bunlardan sonuncusu (33. Bölüm) coğrafya ile ilgilidir ve yeryüzündeki yerlerin konumları ve gün uzunlukları yer alır. Eser, son olarak Hollandalı oryantalist Jacob Golius tarafından, 17. yüzyıl'da Leiden nüshası temel alınarak "Muhammedis Fil. Ketiri Ferganensis. qui Vulgo Alfraganus Dicitur. Elementa Astronomica. Arabice & Latine. Cum Notis ad Res Exoticas sive Orientales, quae in iis Occurrunt" adı ile Latince'ye çevrilmiş ve 1669'da Amsterdam'da basılmıştır. Bu eser, astronomi alanında 13.yüzyıl bilim adamı Sacrobosco'nun kaleme aldığı Yer Küresi adlı astronomi kitabına kadar bir el kitabı olarak kullanılmıştır. Sacrobosco, kendi kitabını yazarken bu eserden faydalanmıştır. Ayrıca Dante'nin ünlü eseri İlahi Komedya'daki evren görüşü Fergani'den alınmadır.
Fergani, fizik ve mekanik alanlarında da çalışmalarda bulunmuştur. Çizimini kendi hazırladığı ve yapımına nezaret ettiği Nil nehri sularının hızını ve seviyesini ölçen Mikyas ül-Cedid adında bir alet yapmıştır. Fergani, astronomi ve mekanikten başka matematik ve matematiki coğrafya alanlarında çalışmalar yapmıştır. Fergani, halife el-Memun'dan başlayarak, el-Mütevekkil zamanına kadar El Cezire (Mezopotamya)'de yaptığı araştırmalar, yazdığı eserler ve bulduğu ölçüm aletleriyle zamanın önde gelen alimleri arasında yer aldı. O'nun astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik sahasındaki çalışmaları bu ilim dallarıın gelişmesine önemli ölçüde yardımcı oldu. Onların temellerini güçlendirdi ve yeni gelişmelere yol açtı. Daha sonraki devirlerde aynı konularla ilgilenen alimler, Fergani’nin eserlerinden istifade ettiler. Fergani’nin tesirleri o devirdeki bütün Türkistanlı alimlerin üzerinde görülmektedir. Fergani’nin tesiri, Avrupalı bilginler üzerinde de görülmektedir. Latince'ye tercüme edilen eserleri, asırlarca Avrupa üniversitelerinde okutuldu. Hazırladığı zicler, Fransız matematikçisi D.Alembert ve Laplace’nin en çok faydalandığı eserler arasında yer aldı.

861 yılında halife el-Mütevekkil tarafından Nil ırmağı kıyısında yapılan ölçüm işlerini yürütmesi için Mısır'a gönderilen Ferganî'nin, bundan sonraki yaşamını Mısırda sürdürüp burada 861'de vefat ettiği sanılmaktadır.
Eserleri: 
1) Usulü ilm-in-Nücum: Yıldızlarla ilgili bir eserdir. 
2) EI-Medhal ila ilm-i Hey'et-il-Ef­lak, 
3) Kitab-ül-Füsul-is-Selasin, 
4) Astronominin Unsurları, 
5) El-Kamil fil-Usturlab, 
6) Fi San’at-il-Usturlab. 
Kaynakça: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1613/17367.pdf 
Ahmed Fergani'nin astonomi ve matematik çalışmaları ile ilgili detaylı araştırma sonuçlarını incelemek isterseniz konu ile ilgili yazılmış makaleye göz atabilirsiniz. (Bkz. Astronominin Özeti ve Göğün Hareketleri) 

Sabit b. Kurra

Tam künyesi Sabit b. Kurra b. Mervan b. Sabit b. Kereyan b. İbrahim b. Kereyan b. Marinus b. Salamuyos b. Malagrius el-Harranî, es-Sabiî, Ebu’l-Hasan, el-Feylesof, et-Tabib’dir. Trigonometrinin, Batı'da yaygınlaşmasını sağlayan, aynı zamanda cebiri geometriye uygulayanların matematik önderlerindendir. Sabit Bin Kurra matematik, astronomi ve tıp alanlarında uzman bir rivayete göre Sabii geleneğinden bir bilgindir. Kendisi soy kütüğünden de görülebileceği üzere Sabiî bir aileye mensuptur. Bazı araştırmacılar hayatının sonlarına doğru müslüman olduğunu ileri sürselerde bu konuda açık bir delil yoktur. Çağının çok ilerisinde çalışmalar yapmış, tüm bu alanlarda büyük gelişmelere öncülük etmiştir. Özellikle geometri ve cebir konusunda bir çok yeniliğe imza atmıştır. Diferansiyel hesabını Newton’dan önce belirlemiş, geometriyi aritmetiğe ilk uygulayan kişi olmuştur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 821 yılında Urfa Harran’da doğduğu sanılmaktadır. Harran’ın bilgin yetiştiren köklü bir ailesinden gelmektedir. Ailesinin varlıklı olması bilimsel araştırma ve çalışmalarını kolaylaştırmıştır. Gençlik yıllarında ailesinin işi olan sarraflıkla meşgul olmuştur. Devrinde matematik çalışmaları ile üne kavuşmuş Beni Musa ailesinden Muhammed b. Musa ile karşılaşması hayatında dönüm noktası oldu. Muhammed b. Musa Sabit b. Kurra'nın zeka ve yeteneklerini fark edince onu himayesine alarak medrese çalışmalarına katılmasına ikna etti. Böylece Sabit b. Kurra Bağdat'ta kalmasıyla birlikte Halife'nin (Mutazıd) huzuruna çıkarak kendini gösterebilmiştir. Sabit bin Kurra, Batlamyus’un ünlü eserini Arapçaya “Algamesti” adıyla çevirmekle birlikte kendi görüşü ile zamanı için yeni olan trigonometri ve astronomi bilgisini bu eserde zikretmiştir.  Arapça ve Farsça'dan Latince'ye tercüme ederek üne kavuşan Gerard (1114-1185), Batlamyus'un ünlü eserini 1136 yılında Sabit bin Kurra'nın Arapça olarak yazdığı bu matematik cebiri eserinden Latince'ye tercüme etmiş ve bu Latince tercüme, 1515 yılında yayınlanmıştır.

Salih Zeki Bey

1864 yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa, annesi Saniye Hanımdır. Dört yaşında iken annesini, altı yaşındayken babasını kaybetti. Bakımını üstlenen büyükannesi onu önce mahalle mektebine göndermiş, ancak yaramazlığından ötürü öğretmeninin isteğiyle okuldan alınıp bir esnafın yanında çıraklığa başlamıştı. 1874 yılında, on yaşındayken yetimlerin okuduğu Darüşşafaka’ya kaydoldu. Bu okulda Mehmet Nadir Bey'den matematik dersi aldı. Mehmet Nadir Bey, onun ileride iyi bir matematikçi olacağını anlayarak kendisiyle özel olarak ilgilendi ve o mezun olana kadar Darüşşafaka'dan ayrılmadı Salih Zeki, Darüşşafaka'yı 1882 yılında birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf Kalemi (Fen Şubesi)'ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla birlikte Paris'e gönderildi ve burada Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. "Zeki" lakabı, bu okulda eğitim görürken arkadaşları tarafından kendisine verildi, böylece Salih Zeki olarak anılmaya başladı. Okulda kalıp doktora yapmak istediyse da bakanlık tarafından çağrılınca İstanbul'a geri döndü.
Posta ve Telgraf Fen Kaleminden arkadaşı Ahmed Fahri;Salih Bey'in Zeki mahlasının öyküsünü (Muallimler Mecmuası Mayıs/1924) sayısında şöyle anlatır: Salih’in Zeki lakabı tarafımdan verilmiştir. Politeknik talebesinden bir arkadaşımızla bir diferansiyel ifadenin integralini bulmak bahis konusu olmuştu. Politeknikli, eski hatırladıkları bilgilere göre uğraşıyrdu. Netice alamadık. Mesele bizi dostça münakaşaya götürdü. Salih, dersten alınan bir düsturdan [formülden] yararlanarak integrali buldu ve netice hasıl oldu. O vakit, “Salih sen zekisin!” dedim. Bunun üzerine arkadaşlar bu lakabı almasını teklif ettiler; Salih'de kabul etti. [Salih Zeki Bey Hayatı ve Eserleri, Celâl Saraç, Yay. haz. Yeşim Işıl Ülman, s.155]. 
Salih Zeki 1912’de Maarif müsteşarlığına, 1913’de Darülfünun Umumî Müdürlüğü’ne yani, atanır. Yaşamının son yıllarını akıl hastalığının tedavisi nedeniyle Şişli La Paix Fransız Hastanesi’nde geçiren Salih Zeki, 2 Temmuz 1921’de 57 yaşında ölmüştür.
Asâr-ı Bâkiye Muhteviyatının bazı kısımları Darülfünun-u Osmaniye’de konferans suretinde verilmiştir. Salih Zeki’nin meşhur yapıtının birinci ve ikinci ciltleri. İstanbul'da basılmıştır.(1913) Bu kitapta Salih Zeki,  Doğunun Matematiğe yaptığı katkıları ve bu konuda yazılan eserleri tanıtmıştır.. ilk cilt düzlemsel ve küresel trigonometri, ikinci cilt cebir üzerinedir. Kitabın önsözüne göre Salih Zeki’nin matematik tarihine ilgisi arkadaşı Crédit Lionnais bankası müdürü Le Moine’ın yönlendirmesiyle başladığını belirtmiştir. Doğulu bilim adamlarının eski Yunan matematiğinin üstüne neler kattıklarını ve Batıya hangi düzeyde ulaştırdıklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Kitap, adını El Birunî’nin Asâr-ül Bakiye an kurun-il Haliye adlı, astronomi ve tarih konularını içeren kitabdan almıştır.
Salih Zeki, bilim felsefesi ile uğraşmış, Henri Poincaré ve Alexis Bertrand'ın eserlerini çevirerek bilim felsefesinin Türkiye'de tanınması ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur.Salih Zeki Bey, 1901'de ilk eşi Vecihe Hanım'dan boşandıktan sonra öğrencisi Halide Edip ile evlendi. Bu evlilikten sonra Halide Salih olarak anılan eşi Halide Hanım, ona Kamus-u Riyaziyat (Matematiksel Bilimler Sözlüğü) adlı eserini yazarken asistanlık ve çevirmenlik yaptı. Kamus Eseri, matematik ve astronomi bilimlerinde kullanılan bütün terimleri açıklamak ve Doğulu ve Batılı bütün matematikçilerle astronomların hayat öykülerini ve eserlerini tanıtmak maksadını taşıyordu. 12 ciltlik eserin yalnız iki cildi basılabildi. 1903'te büyük oğulları Ayetullah (ö. 1985), 1904'te ikinci oğulları Hikmetullah Togo dünyaya geldi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin görüşlerine yakın olan Salih Zeki Bey, II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Tanin Gazetesi'nde bilimsel makaleler yazmaya başladı ve Maarif Nezareti Meclis-i Maarif üyeliğinde bulundu.
Auguste Comte hayranı olan Salih Zeki, onun öğretisini tanıtmak için Halide Hanım ile birlikte Auguste Comte Felsefe-i Müsbetesi adlı bir makale yayımladı. 1908- 1909 yıllarında yoğun bir çalışma dönemine girerek Darülfünun'da çok sayıda ders verirken değişik alanlarda ve seviyelerde pek çok ders kitabı yayımladı.Salih Zeki Bey'in ikinci bir evlilik yapmak istemesi üzerine Halide Hanım ile dokuz yıllık evliliği sona erdi. Salih Zeki Bey, Münevver Hanım (ö. 1973) ile 1910'da evlendi ve bu evliliğinden Tarık ve Faruk adlı iki oğlu dünyaya geldi. 1910 -1912 yılları arasında Türkiye'de çağdaş fiziğin temel konularını ayrıntılı biçimde tanıtan çok sayıda ders kitabı yayımlayarak fizik alanında da öncü oldu.1912'de Türk matematikçilerine yabancı olan "Öklit dışı Geometriler" ile "Sanal Nicelikler Üzerine Kurulmuş Çeşitli Alanlar" konularını ayrıntılı biçimde tanıttı.1913 yılında yayımlamaya başladığı Asar-i Bakiye adlı yapıtında Ortaçağ İslam Dünyası’nda yapılan matematik ve astronomi çalışmalarını sergiledi. Eserin birinci cildinde Trigonometri tarihini, ikinci cildinde hesap ve cebir tarihini, üçüncü cildinde Astronomi Tarihini ve dördüncü cildinde de geometri tarihini konu edindi. Dört cilt olarak tasarlanan üçüncü ve dördüncü ciltleri yazma halinde kalmıştır.Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu. Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.
Eserleri: Hendese (Geometri) - Lise ders kitabı Hikmet-i Tabiiye (Fizik) - Lise ders kitabı Mebhas-ı Savt (Fonetik) Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma) Mebhas-ı Hararet-i Harekiye (Termodinamik) Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim) Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve Kılcallık) Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı) Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların Hareketi) Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri) Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi) Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi) Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi) –Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler) –Henri Poincaré’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır.
Kaynakça: 
Haluk Oral, Salih Zeki, Matematik Dünyasi Sayı: 2003-1 Sayfa:46-49 
Remzi Demir, Salih Zeki Bey (1862-1921) Hayatı-Eserleri ve Türk Bilim Hayatındaki Yeri, Bilim ve Ütopya
 www.darussafaka.k12.tr/salih-zeki-matematik-arastirma-projeleri/

Kaside-i Bürde ve Türkçe anlamı

Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir. İmam-ı Busayri sevinerek sabah namazına giderken, zâhid bir zata rastladı. İmam-ı Busayri’ye, (Kasideni dinlemek isterim) dedi. (Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir) dedi. (Kimsenin bilmediği, bu gece Resulullah’a okuduğunu istiyorum) deyince, (Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?) dedi. O zat da, rüyasını olduğu gibi haber verdi.
Bu kaside, hastalara okununca, hastaların iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin olduğu görüldü. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyetle okumak gerekir. Kaside-i bürde, aşağıya İslam harfleriyle konulmuştur. Her satırı sonuna kadar okumalı, önce sağ sütun aşağı kadar okunup sonra sol sütuna geçilirse yanlış olur. Hepsini bir sütun kabul ederek okumalıdır. 
Kaside-i Bürde Türkçe Okunuşu için tıklayınız.

Kaside-i Bürde Türkçesi

Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir. İmam-ı Busayri sevinerek sabah namazına giderken, zâhid bir zata rastladı. İmam-ı Busayri’ye, (Kasideni dinlemek isterim) dedi. (Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir) dedi. (Kimsenin bilmediği, bu gece Resulullah’a okuduğunu istiyorum) deyince, (Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?) dedi. O zat da, rüyasını olduğu gibi haber verdi.
Bu kaside, hastalara okununca, hastaların iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin olduğu görülmüştür.. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyetle okumak gerekir. Kaside-i bürde, aşağıya İslam harfleriyle konulmuştur. 

Cemaatler ve Namaz

Namaz; İslam dininin olmazsa olmaz şartlarından biridir. İslamın beş şartını sayarken Kelime-i şehadet ile iman ettikten sonra sayılan ikinci ve en temel şart namazdır. Namaz ibadeti; peygamber efendimizin (s.a.v) hadis-i şeriflerinde dinin direği, göz nuru, kalp aydınlığı, dünya ve ahiret güzelliği, bela ve musibetlere karşı bir korunma, kulun Rabbine en yakın olduğu an gibi ifadelerle tanımlanmıştır. Namaz; kulun miracıdır. Peygamber Efendimize (s.a.v) büyük bir mucize olarak sunulan miraç hadisesinde emredilen beş vakit namaz ile, aslında her kul kendi miracını gerçekleştirerek, Rabbine daha da yakın olmanın iç huzurunu yaşar. Namazda kul kendini yaratan Allah'a en yakın olduğu anın hazzını yaşar.