Bu, İmam Azam'a göredir. İki İmama göre, bu
şekilde öldürülmüş olan bir müslüman, henüz mükellef ve tahir bulunmamış olsa
da, yine ona aynı işlem yapılır. Savaş halinde öldürülen büluğ çağına ermemiş
müslüman bir çocuk veya cünüb bulunmuş olan bir İslâm askeri gibi...
(Üç
İmama göre, böyle bir hükmî şehid yıkanmayacağı gibi, üzerine namaz da kılınmaz.
Uygun görülen elbiseleri ile gömülmesi gerekir.)
2) Kalbinde nifak
bulunduğu halde görünüşte müslüman sanılan ve savaşta müslümanların safında
bulunurken düşman tarafından öldürülen bir şahıstır. Bu da bir "hükmî şehid"
dir. Buna da dünya ahkâmı itibariyle şehid denir. Bunun da görüş hali esas
alınarak yıkanmaz, üzerine namaz kılınıp elbisesi ile gömülür.
(Şafiîlere
göre ganimet için veya gösteriş için savaşan veya ganimet mallarından çalan bir
müslüman da, savaş esnasında öldürülürse, yalnız dünya şehidi sayılır. Aynı
zamanda Allah'ın tevhid kelimesini yüceltmek için savaşsa da hüküm aynıdır.
Bunun hakkında da görünüş haline bakılarak şehid işlemi yapılır.)
3)
Kâmil şehidde aranılan şartların bazılarını toplamayarak ölümü, yalnız âhiret
ahkâmı itibariyle şehid sayılan bir müslümandır.
Örnek: Hata yolu ile
öldürülüp varislerine diyet adı altında bir mal verilmesi gereken bir müslüman,
âhirette sevaba kavuşma yönünden şehid sayılırsa, da dünya ahkâmı bakımından
şehid sayılmaz. Bunun için diğer ölüler gibi yıkanır, kefene konur ve namazı
kılındıktan sonra gömülür.
Yine, gayri müslimlerle veya yol kesici
şakilerle savaşırken yaralanıp savaş bittikten sonra bir tarafa çekilerek biraz
yeyip içtikten, konuştuktan, uyuduktan, ilâç kullandıktan veya aklı başında
olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefat eden bir müslüman da, bu
hükme girer. Bu şekilde ölen bir mü'mine "Mürtes" denir.
Suda boğulan,
ateşte yanan, enkaz altında kalan, veba, taun, ishal, sıtma, zatülcenb
hastalıklarından biri veya akreb sokması ile ölen; nifas halinde veya gurbet
elinde veya ilim yolunda veya cuma gecesinde ölen bir müslüman da aynı
hükümdedir.
Sevabını Allah'dan bekleyen bir müezzinin ve doğru alışveriş
yapan müslüman bir tüccarın, ailesinin geçimini kazanmak için hak üzere bir
çalışma sonunda ölmesi de bu tür şehidlerdendir.
Bütün bunlara, âhiret
ahkâmı bakımından "Şehid" denir. Bu yönden herbirine "Hakikî Şehid"
denilmektedir. Bunlar din görevlerine bağlı kimseler ise âhiret ahkâmı
bakımından birer şehiddirler. Fakat dünya ahkâmı bakımından şehid sayılmazlar.
Bunun için diğer ölüler gibi yıkanırlar, kefenlenirler. Namazları kılındıktan
sonra da mezarlarına diğer müslümanlar gibi gömülürler.
Evinde veya başka
bir yerde öldürülmüş bir halde bulunan bir müslüman hakkında da böyle işlem
yapılır. Çünkü onun zulmen öldürülmüş olduğu kesinlikle bilinemez.
Sonuç:
Şehidlik büyük bir nimettir. İnsanın iyi hal üzere yaşayıp şehid olarak ölmesi,
onun hakkında pek büyük bir saadettir. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Şehidliğe ermesini Yüce Allah'dan ihlâsla dileyen kimseyi, Yüce Allah şehidler
derecesine eriştirir; isterse döşeğinde ölsün..."Bütün bunlar ihlâsın ve
güzel niyetin yüksek derecelere ulaşma sevgisinin bir mükâfatıdır.
"Sonuç müttakilere ve hamd Âlemlerin
Rabbına mahsustur.""Her kim sıdk ile Allah'dan şehid
olmayı dilerse yatağında ölse dahi Allah onu şehidlerin durağına
eriştirir."
Allahû Teâlâ Hazretleri, hepimizi, din görevlerini gereği üzere yerine getirmeye muvaffak kılsın, güzel niyetlere sahib olan ve şehidlerden sayılan iyi kulları arasına katsın amîn. .
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları