Bir gün 24 saat olarak belirlenmişken ne kadarında bizler ibadet ediyoruz? Zamanın yaratıcısı olan Rabbimizi, kaç dakika samimi olarak zikredebiliyoruz? Bilgisayar, telefon ve televizyon başında günde kaç saat harcıyoruz? Lüzumsuz konuşmalarla, gıybet ve dedikodularla, boş ve amaçsız telefon/bilgisayar oyunlarıyla ne kadar vakit tüketiyoruz? Güneş dünyamıza doğarken biz hala uykuda mıyız? Yemeğimizi kaç dakikada yiyoruz? Günde kaç saat kitap okuyor veya ilim tahsil ediyoruz? Benzer sorulara verilen cevaplar, aslında herkesin hayatta hiç farkında olmadan geçirdiği zaman dilimini nasıl harcadığını göstermektedir. Bu soruların cevabı aynı zamanda ne kadar çok vakte sahip olunduğunu da bizlere göstermektedir. Öyleyse herkes kendi sahip olduğu zaman potansiyelini düşünüp, vakti nasıl değerlendirmesi gerektiğini düşünmelidir. Bir şey bütünüyle elde edilemezse, tamamen de terk edilemez derler. Zaman elimizden kayıp geçiyor denilerek "akışa bırakmak" bu anlamıyla çok büyük bir gaflettir. Zamanı elden geldiğince iyi değerlendirmek, başarının ve huzurun anahtarıdır.
Kur’an-ı Kerim’de zamanın en büyük nimet olduğu açıkça ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede farklı boyutlarıyla zamana yemin edilmektedir. "Asra", "sabaha", "şafağa" "kuşluk vaktine", "tan yerinin ağarmasına", "güneşe ve kuşluğuna","Ay'a", "çekilip gittiğinde geceye", "aydınlandığında sabaha", "kıyamet gününe", "güneşi açıp ortaya çıkaran gündüze", "açılıp aydınlandığı zaman gündüze", "dolunaya", "Ortalığı bürüdüğü zaman geceye","Güneşe ve onun parıltısına", "Güneşin ardından gelen Ay'a"...zamanla ilgili kavramlara Kuran-ı Kerim'de yemin edilmiştir. Söz konusu yemin ayetleri, çok çarpıcı şekilde zamanın önemine dikkat çektiği gibi, zamanın ortaya koyduğu hakikatlere de işaret etmektedir. Ayrıca yemin ile başlayan ayetler, insanların hassas ve dikkatli olmaları istenen durumlara delalet eder.
Kur’an ve sünnete göre ibadetlerde zaman algısı Güneşin ve ayın hareketleri merkeze alınarak yapılmıştır. İslam'da ibadetler bir zaman çizelgesine göre düzenlenmiş ve insanlığa bildirilmiştir. Namaz vakitleri, oruç ve hac ibadetleri bir zaman çizelgesi eşliğinde yapılır. Örneğin farz olan sabah namazı, günün en güzel ve bereketli zamanı olarak nitelenen imsak anı ile başlar ve güneşin doğumuna kadar devam eder. Güneşin doğuşu ile gündelik hayat başlar ve beş vakit namaz saatlerine göre de hayat tanzim edilmiş olur.
Dünya insanı, en büyük semayesi olan zamana karşı ilginç bir kayıtsızlık içinde olabilmektedir. Boş işlere gereğinden fazla zaman harcayarak, esas odaklanması gereken durumlardan uzaklaşabilmektedir. İnsanoğlu, teknolojik gelişme ve ilerlemelere rağmen geçmişe kıyasla bedenini daha az yoran gündelik işlerine nazaran kendisine daha az vakit kaldığını görmektedir. Gençlerin ve çocukların en kıymetli ve kaliteli zamanlarını tükettikleri mekânlar, dijital araçlar, sosyal medya uygulamaları, akıllı telefonlar, saatlerini heba eden bilgisayar oyunları, izlenme ve beğeni alma amacıyla izlenen/çekilden videolar/fotoğraflar; adeta onları hayatı yaşamaktan, Allah'ı anmaktan, faydalı ilim tahsilinden uzaklaştırma işlevi görmektedir. Günümüz İslam dünyasının, özellikle gençliğimizin en hayati meselesi, zamana dair kapsamlı bir muhasebe yaparak, vaktini zayi eden gereksiz meşguliyetleri hayatın dışına çıkarmak olmalıdır. En vazgeçilmez nimetimiz olan akıl nimetini, aklımızı alan telefonlara/bilgisayarlara peşkeş çekmekten, oyun oynarken oyuncak olmaktan kendimizi kurtarmamız gerekmektedir. Saatin saniyeleri akıp gitmektedir. Her saniye geri gelmemek üzere hayatımızdan çıkıp gitmektedir. Hayali, hedefi ve amacı olan insanlar olarak, anın kıymetini bilmek durumundayız. Zaman, en büyük hazinemizdir. Zaman, bir insan için vakti gelince alınacak olan Allah’ın bir nimeti ve emanetidir. Zaman dünya ve ahiret huzuru için en kıymetli sermaye ve hesabı sorulacak bir hazinedir. Zaman, israf edilecek bir şey değildir. Vaktin değerlendirilmesi açısından, “öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul” (İnşirah Suresi-7) ayeti, bizlere büyük bir ibret kaynağıdır. Peygamber efendimiz de; “İki nimet vardır ki insanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır." (Buhârî, Rikâk, 1) buyurmuş ve insanlığın aldandığı bu nimetleri; "sağlık ve boş vakit" olarak açıklamıştır.
Zamanı ölçüsüz bir şekilde harcamak, daha çok kazanmak, daha çok eğlenmek, daha çok haz elde etmek gibi amaçlarla heba etme anlayışı ne dünya ne de ahiret hayatımızıza bir anlam ve değer katmayacaktır. Hz. Ömer (r.a), “Allah’ım! Senden zamanın iyisini ve vakitleri bereketli kılmanı niyaz ediyorum.” diye ilticada bulunmuş. Vakitlerin boşa geçirilmemesi hususunda da “Ben sizden birini boş görmeyi istemiyorum. Ya dünya işi ya da ahiret işi” tavsiyesinde bulunmuşlardır. “İş bir kere geri kalırsa hiçbir vakit ilerlemez.” uyarısı da Hz. Ömer’e (r.a) aittir. Hz. Ali’nin (r.a) öğüdü ise şu şekildedir: “Dünya her an bizden uzaklaşmakta, ahiret de yaklaşmaktadır. Bunlardan her ikisini de tercih edenler vardır. Siz ahireti tercih edenlerden olun, dünyayı tercih edenlerden olmayın. Zira bugün çalışma var, hesap yok; yarın ise hesap var, çalışma yoktur.” Hz. Ömer’in oğlu Abdullah b. Ömer; “Akşama eriştin mi sabahı bekleme. Sabaha eriştin mi de akşamı bekleme. Sıhhatli olduğun zaman hastalığın için, sağken ölümün için hazırlık yap.” uyarısında bulunmuştur. İmam-ı Gazalî hazretleri, zamanla ilgili olarak: “Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz gayıptır. Öyle ise senin için mevcut olan, içinde bulunduğun şu andır.” sözü ile zamanın kıymetini ifade eder. Hasan-ı Basri Hazretleri de, “Fecir vaktinde gün der ki; Ey âdemoğlu! Ben yeni bir mahlûkum. Ameline de şahidim. Beni değerlendir; çünkü ben geçtim mi kıyamet gününe kadar dönmem.” sözüyle insanları, zaman karşısında hoyratça davranmaması konusunda uyarır. İmam Azam, zamanı boşa geçirmenin en büyük felaket olduğunu nitelerken, İmama Şarani hazretleri de; “Alelade bir insan zamanı nasıl bitireceğini, akıllı bir insan ise zamanı nasıl kullanacağını düşünür.” diyerek vakit hususunda iki ayrı insanın durumunu bizlere örnek olarak gösterir.
Zamanı verimli kullanmak da ancak zamanı bir disiplin altına almakla mümkün olur. Allah'ın tayin ettiği vakitler esasında zaman yönetiminde bizlere ipuçları vermektedir. İbadet, çalışma, tefekkür, dinlenme vakitleri, peygamberimizin (s.a.v) uygulamalarıyla biz insanlığa gösterilmiştir. Bizler bu işaretleri görebilmeli ve bunları hayatımıza tatbik edebilmeliyiz. Zamanı disiplin altına almak için güzel bir plan ve sıkı bir çalışma gerekmektedir. Zamanı verimli kullanabilmenin en önemli yolu planlamadır. Öyle kağıt üzerine yazılmış bir plan gibi düşünmeyelim. Bu planlamayı, her anıyla günün programlanması gibi bir nizam düşünelim. İrademizi kuvvetlendirir ve planlamalarımızı sağlam bir şekilde yapabilir ve bu planları kararlılıkla hayatımıza uygulayabilirsek, amaçlarımıza ulaşabilir ve işlerimizde başarılı olabiliriz. Biz boş durduğumuz zaman, zaman durmuyor. Biz ne yaparsak yapalım, zaman kendi ekseninde akıp gidiyor. Sayılı olan nefeslerimiz, ömrümüz elimizden kayıp bizden uzaklaşıyor. Her canlıyı bekleyen sona doğru, hızla yol alıyoruz. Son, gelip bizi kuşatmadan mevcut anın kıymetini bilmeli ve buna göre hazırlık yapmalıyız.
Kesinlikle, tembellik göstermemeli ve bu yüzden planlarımızı yapacaklarımızı ileri tarihlere ertelememeliyiz. İşlerimizi ve çalışmalarımızı geleceğe bırakmamalıyız. Geleceğin, bizim için gelmesi kesin değildir. "Yarın yaparım" diyerek ertelenen pek çok iş ve çalışma yarım kalmıştır.
İslam dini, dünya ve ahiret arasında bir denge kurmuştur. İslam ne Hristiyanların ruhbanlık anlayışı gibi tamamen dünyayı terk etmeyi, ne de Yahudilerin tapacak derecede hırsla dünyaya saldırmalarını asla kabul etmez. İslam, insanlara hem dünya için, hem de ahiret için çalışmalarını tavsiye etmektedir.
“İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, “Rabbimiz! Bize (nasibimizi) dünyada ver.” derler; böyle kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, 'Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, Ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından muhafaza eyle.' derler.” (Bakara, 2/200-202) ve
“Allah’ın sana verdiği servet ile ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma; Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et.” (Kasas, 28/77) ayetleri dünya çalışmalarının ahiret ile birlikte denge halinde devam etmesini emreder. Peygamber efendimizin şu güzel sözünü hiç hatırdan çıkarmamalıyız. “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.”
(Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201) veya yine benzer ifadelerle “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork."
(Münavi. Feyzü’l-Kadir, II/12; Kenzü’l-Ummal, III/40, hn: 5379) şeklindeki hitaplarla zamanı etkili kullanarak hem dünyayı hem de ahiretinizi mamur kılmalıyız. Hazin bir gerçektir ki çoğu insan zamanı verimli kullanma konusunda pişmanlık duymakta ve hayatının en kıymetli anları olan gençliğini, sağlığını, kuvvetliliğini boş işlerle geçirip, Allah'ın emaneti olan zaman nimetini heba etmektedir. Zaman ve mekânla sınırlı bir varlık olan insanın en büyük sermayesi vaktin kıymetini anlaması ve buna dikkat ederek yaşamasında gizlenmiştir.
Zamanı verimli kullanarak kişisel ve ailesel sorumluluklarımızı rahatlıkla ve en güzel şekilde yerine getirebiliriz. Zamanı verimli kullanmak, insana iç huzur sağlar, ruhen ve bedenen insanı dinlendirir. İnsanın kendine olan güvenini ve başarma inancını kuvvetlendirir. Zaman boş geçirilmediği için başka uğraşlara, hobilere, tefekküre, sportif faaliyetlere daha fazla vakit kalır. Böylece, zamanı tasarruflu kullanıp israf etmeyen insan, ruhen daha huzurlu olarak hayatına devam eder.
Hayatımızı belli bir planlama doğrultusunda düzene koymadan, çalışma, dinlenme ve uyku zamanlarını sistemleştirmeden zamanı tam olarak değerlendiremeyiz. Muhakkak çalışma saatleri, dinlenme saatleri belirlenmeli ve bunlara riayet edilerek yaşamaya çalışılmalıdır. Fazla uyku ile vaktimizi heba etmemeliyiz. Sabahın nurlu saatlerini iyi değerlendirmeli, günümüze erken saatlerde beynin en zinde olduğu zaman diliminde başlamalıyız. Uyku saatlerimize oldukça dikkat etmeliyiz. "Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu dinlenme hali kılan, gündüz vaktini ise bir diriliş ortamı yapan O’dur." (Furkan Suresi-47) ve "Geceyi (uyku için) örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanmak için fırsat kıldık."(Nebe Suresi/10-11) ayetlerinin gerektiği şekilde geceleri uyumalı, gündüzleri de işlerimize yoğunlaşmalıyız. Tam olarak dinlenmemiş ve uykusunu alamamış bir kişi, gündüzleri verimli çalışamaz. Gece uyumayıp, gündüzleri uyuma gibi ters durumların, fıtrata aykırı olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Gecenin geç saatlerine kadar yorgun düşmüş bir bedenle çalışmada, zihnen ve ruhen verimli olmak beklenemez.
Rasülüllah (s.a.v), müminleri vakti iyi değerlendirmeye teşvik etmek için saatlerin, günlerin, ayların, yılların ve kısacası ömrün her bir anının, Allah Teâlâ"nın ayrı ayrı tecellilerine mazhar olduğunu bildirmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), yatsı namazını kıldıktan sonra yatar, daha sonra gecenin üçte ikisi geçtiğinde uykusundan kalkar, teheccüt namazı kılar ve ardından son olarak vitir namazı kılarlardı. Bir hadis-i şerifinde peygamber efendimiz (s.a.v), gecenin ibadet açısından bereketini ifade etmek için şöyle buyurmuştur: “Rabb’imiz Tebâreke ve Taâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (keyfiyeti bilinmez bir hâlde) dünyâ gökyüzüne tecelli eder ve: "Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim!" der ve bu hal tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. (Buhari, 2/66; Müslim, Salatul Müsafirin, 168; Müsned-i Ahmed, 2/487)" Erken yattıktan sonra belli bir süre uyuduktan sonra kalkıp, gece ibadetiyle meşgul olduktan sonra işlerimize yönelmek, sünneti tatbik açısından önemli olacaktır. Uyku için kesinlikle aynı saatlerde yatıp, günün erken saatlerinde kalkmayı adet haline getirmeliyiz ki bu konuda peygamberimizin yaşantısına uymak bizim için güzel bir ölçü olacaktır.
Zaman denetimi ve yönetiminde çok önemli bir nokta da boşa harcadığınız zamanın ne kadar olduğunun bilincinde olmaktır. Pek çok kişi her gün ne yapacağını bilmeden, planlamadan olduğu gibi yaşamaktadır. Bundan dolayı kendi kabiliyetlerinin azını kullanmakla yetinmekte ve mevcut potansiyellerini heba etmektedirler. Düzgün bir planlama yapılmış olsa, insanlar zamanı verimli kullanmakla birlikte mevcut durumlarına göre daha başarılı olacaklar ve zamandan tasarruf ederek daha fazla verim sağlayacaklardır. Aynı zamanda hedeflerine ve amaçlarına daha kolay ulaşma imkanı bulacaklardır. Kendi özelliklerimizin farkında olmadan; cehalet içinde günlerimizi, vakitlerimizi heder etmek, bir gayesi ve hedefi olan insana yakışmaz. İnsanın önce zamanı nasıl yöneteceğini bilmesi ve buna uygun yaşantısını tanzim etmesi gerekir. Eğer bu konuda bilgi eksikliği varsa konuyla ilgili kitaplar okunmalı veya alanında uzman kişilerden/rehberlerden sorarak zaman yönetimini, zamanı verimli bir şekilde değerlendirmesini öğrenmek lazım gelir. Bilmemek, tembellik yapmak, miskinlik içinde yaşamak müslümana yakışmaz. Zaman konusunda insana düşen vazife, cehaletini giderdikten sonra zaaflarına yenilmeden, bilgisini amele dökerek doğru ve iyi olanı yapmasıdır.
Zamanımızı boşa geçirtecek her türlü ortamdan, imkandan, aletten, arkadaşlardan kısacası zaman hırsızlarından uzaklaşmak da boynumuzun borcudur. Bunların başında teknolojik aletler gelir. Televizyon, telefon, bilgisayar, internet gibi teknolojik imkanlar; insan hayatını kolaylaştırmasının yanında, insanı esarete düşüren bir yapıya da sahiptir. İnsan, bu aletler vasıtasıyla fiziksel bağımlılıktan ziyade, bedeni ve ruhunu aynı anda saatlerce hapseden, her anını esir eden bir cendereye sıkışmış vaziyettedir. Onlarsız bir an bile duramadığı gibi her anını bu teknolojik imkanların emrine ve kontrolüne vermiş durumdadır. Televizyon/internet ve özellikle yakın dönemin gözdesi olan akıllı telefonlar, gelmiş geçmiş bütün hırsızların en maharetlisidir. Sinsice bütün zamanımızı alıp götüren bu vasıtalardan kurtulmak ne yazık ki o kadar kolay değildir. İçimize işleyen bir virüs, bir hastalık gibi, her anımızı kontrol etmeye başlamış bu teknolojik aletlere, "dur artık! "demeden zamanı verimli geçirme konusunda ne yapılırsa yapılsın beyhude kalacaktır.
Çalışmaların yanında, zamanı değerlendirmek için dinlenmek de gerekir. Beden veya zihin yorulduğu zaman hemen çalışmalara ara verilmeli, vücuda Allah'ın verdiği kuvveti yeniden kazanabilmesi için kendini yenileme fırsatı sunulmalıdır. Durmak bilmeden çalışan insanlar, eninde sonunda bedenen ya da zihnen düşkün vaziyete gelirler ki hayatlarının ilerleyen zamanlarını heybelerinde bir şey kalmadan hastalıklara düşmüş vaziyette geçirmek durumunda kalabilirler. Her şeyin bir ölçüsü vardır. Ölçülü olmak, davranışlarda itidalli davranmak gerekir. Psikolog E.L.Rossi’nin “20 dakika Ara” adlı kitabında “Her insanın zihinsel ve fiziksel olarak verimli çalışabildiği belli bir periyodu vardır ve genellikle 1,5 saat civarındadır. İnsan bu periyodu aştığı zaman, vücut yorulma sinyalleri verir. Bu sinyaller esneme, konsantrasyon zorluğu, algıda zayıflama, dalgınlık gibi şekillerde kendini gösterir. Bu sinyaller hissedildiği anda çalışmaya kısa bir ara verilmeli ve dinlenilmelidir. Bu dinlenme, faaliyet değiştirerek veya 15 – 20 dakika gözlerini kapatıp sessizce bekleyerek yapılabilir. Gözleri kapatmaktan amaçlanan beyne bilgi girişini azaltmaktır. Çünkü beyne ulaşan bilginin büyük çoğunluğu görme yoluyla elde edilir. Elleri veya yüzü yıkama, hafif fiziksel hareketler yapma da ideal dinlenmeye katkıda bulunur.” demektedir. İslam dini, tamamen boş geçirilecek bir vakit, bir tatil anlayışı tanımlamaz. Günümüz dünyasının yeni bir keşif gibi sunduğu pek çok kavramı, Kur'an-ı Kerim; bu konuda da olduğu gibi "yapmakta olduğumuz meşguliyeti değiştirilmekle dinlenebileceğimizi" asırlar öncesinden bizlere işaret eder.
Çok kimsenin düşündüğünün aksine zihinsel yorgunluğu atmak için her türlü işi gücü bırakıp bir kenarda miskin miskin oturmak gerekmez. Değişik zihinsel ve bedensel faaliyetler, beynin değişik kısımları tarafından yönetilmektedir. Beyin çok farklı bir organdır. Yapılan işler değiştirildiğinde veya araya fasıla konulduğunda beyin canlılığını tekrar kazanır. Belki de İslam ibadetlerinin bu şekilde günün tamamına hakim olmasının bir hikmeti de budur. İşten yorulan zihin ve beden, Allah'a yönelerek, zihnen ve ruhen bir rahatlama hissettikten sonra, toplamış olduğu enerji ile sanki ilk defa işle koyulmuş gibi bir heyecan elde etmektedir. Dolayısıyla her faaliyet değiştirildiğinde, beynin bir merkezi üzerindeki yükü azalıp başka bir merkezi daha aktif hale gelir. Bu duruma, bir öğrencinin sayısal ve sözle ağırlıklı dersleri çalışma biçimleri örnek olarak gösterilebilir. Öğrenci, matematik problemlerini çözmeye ara verip bedensel bir işle meşgul olması veya sözel içerikli bir derse çalışması durumunda beyin kendini yeniler ve öğrenmesi daha kolay hale gelir. Eğer dinlenme arası verilmez ve sürekli olarak aynı ders içinde aktif olarak kalınırsa, belli bir zaman sonra vücut zorlandığı için stres hormonu salgılanır, konsantrasyon yeteneği zayıflar, kişinin dikkati dağılmaya başlar ve neticede verimlilik düşer.
İnsanın ömrü, en değerli hazineden bile daha kıymetlidir. İnsan ne kazanacaksa veya ne kaybedecekse bu ömrü ile kazanacak ve elde ettiklerinden hesaba çekilecektir. Dünyada kendisine verilen ömür sayesinde, ebedi ikramlara ve azaba müstehak olacaktır. Bu nedenle zamanın değerlendirilmesi çok mühim, geri dönüşü olmayan bir konudur. "Kuran-ı Kerim'de burulduğu gibi " İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır." (Necm Suresi/39) İnsan, ömrünün nasıl, ne zaman sona ereceğini bilmediği için her nefesin, her anın kıymetini bilmeli ve bir lahza bile boşa geçmemesi için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. Sonuç olarak; bir gayeye, bir başarıya, bir hedefe ulaşmak istiyorsak mevcut zamanımız, verimli bir şekilde değerlendirilmeli, vaktin her bölümü planlanarak kıymetlendirilmelidir. Zaman, etkili kullanılırken vücudun madden ve manen dinlenmesine de dikkat edilmelidir. Allahım! Senden, senin ilim ve kudretinden hakkımda hayır beklerim. Senin büyük lütfundan ve kereminden talep ederim. Sen kadirsin, benimse gücüm yetmez, Sen, gizli ve aşikar herşeyi en ince detayına kadar hakkıyla bilensin, ben acizim bilemem. Allah’ım! Senden zamanın iyisini ve vakitlerin bereketli olmasını niyaz ediyorum. Ömrümüzü uzun ve bereketli kıl.Bizi ebedi kurtuluşa nail olanlardan eyle. (Amin) Vel Hamdü lillahi Rabbil Alemin...
Kadir PANCAR
05/02/2009
Zamanın verimli değerlendirilmesi konusunda yapılması gerekenleri başlıklar altında belirterek yazıyı nihayete erdirelim.
- Zaman şuuru elde etmeli ve zamanın kıymeti bilinmelidir.
- Allah'ın tayin ettiği vakitlere dikkat etmeli, ibadet, çalışma ve dinlenme buna uygun düzenlenmelidir.
- Bir hedef ve amaç belirleyerek işe başlanılmalıdır.
- İşleri kolaylaştırmanın yolu aranmalı, zorlaştırma yoluna gidilmemelidir.
- Bir işi tam yapmalı, eksik ya da yarım yapmamalıdır.
- Uyku düzenlenmeli, uyku miktarı aşırıya kaçmamalıdır.
- Gecenin belli bir bölümünün ibadetle değerlendirilmesi ayrı bir mesele olarak ele alınmalıdır.
- Çalışmaya hemen karar vermeli ve beklemeden uygulamaya başlanmalıdır.
- Gerçekçi planlamalar yapılmalıdır.
- Planlama ve zaman yönetiminde esnek olunmalıdır.
- Yapılacak işler, öncelik ve önem sırasına koyulmalıdır.
- Çalışmalara uygun bir ortam seçip, düzene dikkat edilmelidir.
- Dinlenme ve mola zamanları belirleyip, canlılığın muhafazası sağlanmalıdır.
- Mükemmellik ve hatasız olmak gibi bir anlayışa düşülmemelidir.
- Yapılan iş ne ise ona tam olarak odaklanılmalıdır.
- Yüksek kaygı düzeyinden uzak durulmalıdır.
- Her iş, herkes tarafından yapılabilir anlayışından vazgeçilmelidir. Gerektiği durumlarda başkalarından yardım istenilmeli veya iş daha iyi yapanlara devredilmelidir.
- İş bitirme hedefleri konulmalı ve bu hedeflere ulaşılmalıdır.
- Zorunlu olmayan işlerden ve boş/malayani uğraşlardan uzak durulmalıdır.
- Beden ve zihnin zindelik durumuna göre karmaşıktan basit işlere doğru sıralama yapılmalıdır.
- İşe başlanıldığında sadece bir işle meşgul olmalı başka işlerle zihin dağıtılmamalıdır.
- Yetenekler ve kişisel özellikler dikkate alınarak zaman yönetimi belirlenmelidir.
- Yıllık, aylık, haftalık, günlük planlar yapmalı, ve bu planlara mümkün olduğunca uymalıyız.
- Her işe gerektiği kadar, ne fazla ne de eksik zaman ayrılmalı her şey kararında olmalıdır.
- Televizyon, telefon, internet gibi zaman hırsızlarına çok dikkat edilmelidir.
- Teknolojik aletlere bağımlılığa bir son verilmelidir.
- İyi arkadaşlar seçilmelidir.
- Vakitleri zayi edecek imkan ve ortamlardan uzak durulmalıdır.
- Ekip ve işbirliği halinde çalışma şartları, her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
- Planlamalara sadık kalabilmek için gerektiğinde arkadaşlara "hayır" diyebilmelidir.
- Ajanda ve not tutma alışkanlığı kazanılmalıdır.
- Ara sıra muhasebe ve değerlendirme yapılarak zaman yönetimindeki olumsuzluklar tespit edilmelidir.
Unutmayın! Zamanın sahibi Allah'tır. Bizler zamana hükmedemeyiz. Sadece mevcut zamanı, çeşitli şekillerde değerlendirerek, lehimize ya da aleyhimize çevirebiliriz.
0 yorum:
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...