Bir Gezi Rotası: İznik Gölü ve çevresi

Etiketler :
Bursa'nın güzel ilçesi İznik'e bir vesileyle gitmek buralardaki tarihi dokuyu ve tabiat güzelliklerini keşfetmek amacıyla bir gezi rotası planladık. Rotamızı; Bursa, Gemlik, Gölyaka, Dutluca, Sölöz, İznik, Çakırca, Orhangazi güzergahı olarak İznik Gölü'nün çevresini tamamen dolaşacak biçimde planladık. Özellikle hedefimiz İznik ilçe merkezindeki tarihi eserleri gezmek ve gölün güzelliklerini keşfetmektir. Rota; Bursa, İznik ve tekrar Bursa dönüşü olarak toplam 145 km'dir. İznik'e gidiş ve dönüş için gölün her iki yakası da bu rotada kullanılmıştır.
Bursa'dan sabahın erken saatlerinde yola çıkarak, öncelikle yaklaşık 30 km uzaklıktaki Gemlik ilçesine geldik. Gemlik, Bursa'nın sanayileşme ve ticaret hacmini karşılayan en önemli liman şehridir. Bursa ve çevresinde üretilen her türlü sanayi ve tarım ürünlerinin ihracat ve ithalat kapısı Gemlik ilçesidir. Gemlik, körfezin kıyısında kurulan bir şehir olduğundan daima nemli ve ılıman bir havası vardır. Aynı zamanda zeytinciliği ile de çok meşhurdur. Şehre ilk girdiğiniz anda yolun sağ ve sol tarafında pek çok zeytinyağı fabrikalarını ve satış mağazalarını görebilirsiniz. Zeytin veya yağ ihtiyacınız varsa fabrika satış mağazalarından daha ucuz fiyatlarla temin edebilirsiniz. Alışverişinizi yaptıktan sonra Gemlik sahilinden yürüyerek limana doğru gidebilirsiniz. 
Gemlik'te yaklaşık yarım saatlik bir moladan sonra İznik istikametine geçmek için Orhangazi'ye bağlı Gölyaka tarafına doğru geçiyoruz. Gemlik ile Gölyaka arası yaklaşık 18 km. Gölyaka, gölün hemen dibinde yerleşmiş, küçük bir nüfusa sahip bir köyken, son zamanlarda turistik faaliyetlerin artmasıyla nüfusu artarak yapılaşma çoğalmıştır. Gölyaka'da konaklama için oteller mevcut. Göl kenarında kurulu şirin bir köy konumunda olan burada biraz dinlenip, gölün kıyı şeridinde yanımızda getirdiğimiz malzemelerle kahvaltımızı yaptıktan sonra zeytin bahçelerinin arasından yola devam ediyoruz. Göl kenarında gittiğimiz yol; çift şeritli, hafif virajlı ama ulaşımı rahat bir yol. Hafta içi gittiğimizden fazla kalabalık bir yol değildi. Haftasonu özellikle Bursa'dan gelenlerden dolayı trafik biraz daha kalabalık olabilir. Yolun her iki tarafında boylu boyunca uzanan zeytinlikler, yolculuğumuza mükemmel bir ortam sağlıyor. Ara ara durup zeytin yapraklarına dokunmak ve kokusunu içimize çekmek iyi geliyor. 
Gölyaka'yı geçtikten hemen sonra Bursa iline 67 km, Gemlik'e 21 km, Orhangazi ilçesine 12 km uzaklıktaki Dutluca Köyü geliyor. Dutluca halkı, köyün adından da anlaşıldığı üzere zeytinliklerin yanında dut ağaçları ile de geçimini sağlıyor. Geniş dutluklarıyla bilinen köy, zamanının ipek böcekçiliği merkezi olmakla birlikte, köyde kısmi balıkçılık da var. Kurtuluş savaşı zamanlarında Yunan işgaline (1920) uğrayan Dutluca köyünde, Sölöz Köyünden gelen Ermeni çetelerinin baskını sonucu çok acı hatıralar yaşanmış. Köy nüfusu, zamanla değişen şartlar ve iş değişiklikleri sebebiyle göçlerle azalmış olup, bugünkü nüfusu 300 kişinin altındadır. 
Dutluca köyünü geçtikten sonra komşu köyü, Sölöz geliyor. Sölöz Köyü, yaklaşık 1000 kişilik nüfusa sahip daha büyük bir yerleşim yeri. Sölöz köyü, 16. yüzyılda Van ve Harput'tan gelen köylüler tarafından iskan edilmiş, kurtuluş savaşı yıllarında da kalabalık Ermeni nüfusu ile dikkat çeken bir yerleşim. Aşağı Sölöz'de anayol üzerinde köy mimarisine uymayan, zamanında ipek böcekçiliği için kullanıldığı söylenen, pekçok efsaneye de konu olmuş tarihi büyük bir yapı var. Yol üstündeyken uğranılabilecek farklı bir yapı. Tarihi Sölöz Evi, 150 yıllık geçmişi ile ayakta durmakta zorlanırken, iyice eskimiş olması hasebiyle Bursa Büyükşehir Belediyesinin aldığı kararla yeniden restore edilecekmiş.
Sölöz köyünden sonra yolda ilerlemeye devam ettik. Narlıca'ya doğru giderken yol kenarları, yine zeytinliklerle doluydu. Güzergahta ilerlerken yol kenarında dağdan gelen kar sularının oluşturduğu çeşme sularını da görüyoruz. Yol, yine iki şeritli olarak kıvrımlı virajlarla ilerliyor. Yaklaşık 10 dakikalık yolculuktan sonra Sölöz akabinde Narlıca Köyü'ne geliyoruz. Burada kerpiç, harman tuğlası ve ahşap karışımı yapılmış, yıllardır ayakta sağlam duran asırlık evleri görüyoruz. Gölün ve dağın eteğinde kurulmuş muhteşem manzaralı güzel bir köy. Narlıca'da küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık, balıkçılık faaliyetleriyle birlikte tarımsal ürünler, özellikle zeytin, nar, üzüm, muşmula, dut ağaçları yaygın. 
Narlıca köyünün güzelliklerinden sonra zeytinlikler arasında açılan ince asfalt yoldan devam ederek, bazı kamp alanları ve bir kaç köy daha gördükten sonra İznik ilçe merkezine ulaşıyoruz. Narlıca ile İznik arası yaklaşık 25 km'dir. Yol üstünde sahil şeridinde kamp alanları ve şahıslara ait konteyner yerleşim alanları mevcut. Zamanla önlem alınmazsa gölün bu yapısının bunlarla dolacağını düşünüyorum. Gölün muhteşem kıyılarının parsel parsel satıldığı bu coğrafyada, doğal güzelliklerin şahısların kapitalist zevklerine bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle göl kıyısında çokça gördüğüm manzarada, çitlerle veya tel örgülerle çevrilmiş arazilerin içinde "tiny house", "konteyner" ya da "prefabrik" tarzı baraka veya küçük ev yapılarının çokluğu dikkat çekiyor.
İznik, tarihi milattan önceki yıllara dayanan çok eski bir yerleşim yeri. Hıristiyanlık dini açısından önemli bir şehir. Osmanlı beyliğinin Roma'ya açılan kapısı diyebileceğimiz İznik, devletleşmenin başladığı güzel bir şehir. Dağ, göl ve tarihin iç içe geçtiği sakin ve huzurlu bir şehir. Çini işçiliği ile nam salmış, mükemmel el sanatlarına sahip daha tam keşfedilmemiş turistik bir yer. Yıllar içinde bu tarihi dokusu hızlı yapılaşmayla bozulmazsa güzelliğini korumaya devam eder.
İznik'e ilk girişte Kırgızlar Türbesi sizi karşılıyor. Kırgızlar Türbesi, Yenişehir Kapısı yakınlarında yer almaktadır. Türbe'nin Selçukluların İznik’i fethi sırasında Selçukluların yanında olan Kırgız Türkleri’nden şehit olanlar anısına, Orhan Gazi tarafından 1331 yılında inşa ettirilmiştir. Türbe içinde, mezarlar ve kırgız işlemesinden kilimler mevcut. Türbe yontma taş işçiliği ile kubbeli olarak inşa edilmiş. Türbe önüne her zaman olduğu gibi manevi ortamın ruhunu bozacak nitelikte, sonradan yapay bir kırgız anıtı/heykeli dikilmiş. Bahçede de bir oba kıl çadırı mevcut. Görülmesi gereken, şehitlere selam verilmesi gereken güzel bir yer.
Kırgızlar türbesini geçtikten 500 metre sonra, Kız Kulesi ve bunun ardından da Yenişehir kapısı geliyor. Her iki yapınında ciddi bakıma ve ilgiye ihtiyacı var. Her yeri ot kaplamış, bazı yerleri yıkılmış, bu haliyle ayakta kalmaya çalışıyor. Kız kulesinde detaylı bir bilgi ve açıklama yok. Yanına kadar engebeli bir yoldan gidebiliyorsunuz. Bu yapıların İznik kale surlarının devamı olduğunu düşünüyorum. 
Kız kulesinin hemen ilerisinde, 300 metre kadar uzaklıkta Yenişehir Kale Kapısı var. İznik’in savunma hatları arasında yer alan Yenişehir Kapı, şehrin halen giriş kapısı olarak en önemli tarihi yapıları arasındadır. Şehre giriş için kullanılan diğer kapılarla (Batı, İstanbul ve Lefke kapıları) da yapımı açısından benzerlik göstermektedir. Üzücü tarafı bu kadar eski bir yapının tam olarak korunamaması. Yapının her yerinde cam kırıkları, alkol şişeleri ve bakımı yapılmamış otlar dolu. Tarihi dokunun korunmasına dair sanki hiçbir şey yapılmamış gibi yapı kendiliğinden ayakta durmaya zorlanıyor.
Yenişehir Kapıdan geçtikten hemen sonra yolun karşısında İznik Müzesi var. Müzeye Müzekart ile giriş yapabilirsiniz. Müzede Antik Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri, çeşitli dönemlere ait çiniler ve kalıntılar sergileniyor. Müze, Pazartesi günleri kapalıdır. İznik Müzesinin biraz ilerisinde I. Murad'ın oğlu tarafından yaptırılmış Yakup Çelebi Cami var. Buradaki bu eser, Cumhuriyet dönemine kadar imaret olarak kullanıldıktan sonra, 1923'te cezaevi, 1934-1950 arasında eski eserler deposu ve müze, 1963'ten sonra da restore edilerek cami olarak kullanılmıştır. İçerisi Osmanlı ilk dönem eserleri gibi sade ve şatafattan uzaktır. 
Yakup Çelebi Caminin yakınlarında 500'er metre arayla iki adet kilise kalıntısı mevcut. Hagios Tryphonos Kilisesi ve Koimesis Kilisesi isimlerine sahip bu kalıntılar, tamamen virane durumda. Yıkılmadan önce Yunan haçı planlı, 12 köşeli bir kasnağa oturtulmuş kiremit kubbeli bir yapı olarak, Hıristiyan mezhepleri tarafından ortak kilise olarak kabul edilip hac mekanı olmuş. Koimesis Kilisesi, kurtuluş savaşı zamanında tamamen ortadan kalkmış ve harabe haline dönmüş, sanki boş bir arazi gönümündedir. Tel örgü ile çevrilmiş arazide, biraz mermer sütun parçaları ve küçük duvar kısımları kalmış. İznik Bazilika'sı, Aziz Neophytos anısına inşa edilirken, Aziz Neophytos'un mezarı bu kiliseye taşınmıştır. Aynı zamanda Bizans İmparatorluğunun önemli kişilerinden birisi olan I. Theodoros Laskaris’in mezarı da rivayetlere göre buradaymış. Kilisenin adının "Meryem’in ölümü veya göğe yükselmesi" anlamına geldiği söyleniyor. Araştırmalar ve arkeolojik kazılarla kilisenin temelleri açığa çıkarılmış ve buradan çıkarılan mimari parçaların bir kısmı İznik müzesi tarafından koruma altına alınmıştır. Koimesis Kilisesi, Bizans ve Osmanlı Dönemlerinde ünlü mozaikleri ve I. İznik Konsili’nin (325)  burada toplandığı düşüncesi ile en çok ziyaret edilen yapılardan biri olmuştur. 
Hagios Tryphonos Kilisesi de diğer Koimesis Kilisesi'nden farklı bir halde değil. Sadece kalıntıları kalmış bu yapıyı, tel örgüler arkasından izleyebilirsiniz. İnşaatların arasında kalmış, anayolun hemen dibinde yer alan bu kilise, dinler tarihi araştırmacıları için önemli bir konumda. Yıkıntılar ve yoğun bitki dokusu, otlar, böğürtlen çalıları, incir ağaçları arasında kalmış arazide yıkık bazı kilise duvarları görülebilir.
Yenişehir Kapı surlarından itibaren İznik Müzesinin önündeki surları takip ederek ilerlediğinizde, Lefke Kapısı'na ulaşırsınız. Kentin doğu ucunda yer alan bu kapı, şehrin Kuzey tarafında kalan İstanbul Kapısı ile büyük benzerlik gösterir. Yakın tarihlerde yapıldığını düşünüyorum. Yapılışına dair kesin bir bilgi veya tarih yok. Büyük ihtimalle surların arasında kalan şehrin muhafazası için şehre belli noktalardan giriş kapıları açılmış ve bu kapılar zamanla onarım ve tadilat görerek kale surları görünümü muhafaza edilmiştir.
Lefke Kapı, şehre dışarıdan girişte iki kulenin arasındaki kalın mermer sütunların oluşturduğu blokların üstünde malzemesi ağaçtan dikdörtgen bir kapı ile bütünleşmiş bir haldedir. Kapı üzerindeki kemerin içi taş işçiliği ile örülmüştür. Orta kapı kemeri üzerinde, içte ve dışta birer yazıt vardır. Yazıtların yanında kesme taşlardan yapılmış, üzeri tuğla kemerli bir geçit yer almakta olup, sağ tarafında moloz taş ve tuğla sıralarından bir kule daha vardır. Dış kısmında Antik su yolu ve türbelere giden tanıtım yolu haritası sonradan bilgilendirme yazısı olarsk eklenmiş. Lefke kapı, kale ve antik su yolu iç içe geçmiş bir halde ayakta kalmış çok güzel bir eser. Mutlaka bu kısma uğrayın.
Lefke kapısından dağ tarafına doğru ilerlediğinizde, İznik Şehir Mezarlığı bulunuyor. Mezarlığın hemen girişinde, Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa Türbesi'ni görürsünüz. Kara Halil, tarihe Çandarlılar Ailesi olarak geçmiş olan ailenin üst düzey bir mevkiye gelmiş ilk kişisidir. Hayreddin Paşa, ilmiye sınıfında yetişmiş, kadılık ve vezirlik görevlerinde bulunmuştur. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa, 1372'de Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa'dan sonra vezir olmuş ve 1364-1387 tarihleri arasında 22 yıl vezirlik yapmıştır. Halil Hayreddin Paşa, 1387'de Serez'de vefat etmiştir. Cenazesi büyük oğlu Çandarlı Ali Paşa tarafından İznik'e getirilmiş ve bugünkü mevkiye defnedilmiştir. Sonradan yapılan türbe 1922’de Yunan ordusu tarafından tahrip edilmiş olup aynı aileden gelen Nuh Neciyüddin Bey bu türbeyi eski şekliyle tamir ettirmiştir. 
Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa Türbesinden yaklaşık 50 metre dağa doğru gittiğinizde, yolun sağ tarafında zeytin bahçelerinin arasında kalmış arazide, saklı küçük bir kümbet içinde Sarı Saltuk Hazretlerinin kabrini bulursunuz. Sarı Saltuk, Anadolu ve Balkan halklarının müslüman olmasına büyük katkıları olmuş, Hoca Ahmet Yesevî’nin talebesi olan alim bir zattır. Sarı Saltuk, pek çok yerde anısına sembolik türbeler yapılmış Allah dostu olarak bilinen bir zattır. Gerçek mezarının burası olduğunu düşünerek, bu nezih ortamın havasını teneffüs edip, bu veli zatın ruhuna bir fatiha okuyarak yolumuza devam ettik.
Sarı Saltuk Hazretlerinin Türbesini geçtikten sonra arabayla yaklaşık 2 km uzaklıkta dağın zirvesine doğru patika bir yoldan ilerleyince, Abdülvahhab Sancaktar Türbesi'ne ulaşırsınız. Yaya olarak buraya gelmek zor, kesinlikle bir vasıta kullanın. Türbe yeri İznik'i tepeden gören hakim bir tepede yer almakta olup, çevrede küçük bir mescid, şadırvan ve birkaç dükkan bulunuyor. Ağaçların arasında bayraklarla süslenmiş mezarda yatan Abdulvahap Gazi, Emeviler döneminde yaşamış ve İslam kuvvetleriyle Anadolu seferine katılmış ünlü bir askerdir. Abdulvahap Sancaktari, 717-740 yıllarında Anadolu'ya gelen İslâm ordularının Sancaktarı olarak görev yapmış ve İznik'i fetih sırasında şehit düşmüştür. Osmanlı'nın İznik'i fethi sonrasında da anısına bu mevkiye bir türbe ve mescid yapılmıştır. Mutlaka ziyaret edilmesi gereken bu yerin yolu biraz sapa olsa da kesinlikle uğranmalıdır. Burada dua edip şükür namazını yanındaki küçük mescidde kıldıktan sonra biraz İznik manzarasını izledik ve akabinde geldiğimiz yoldan geri dönerek, tarihi surlar arasından ilerleyerek Lefke Kapısı yönüne geldik.
İncir ağaçları arasında kalmış Lefke Kapısının hemen diğer tarafında kentin sembollerinden Yeşil Cami yer alıyor. Osmanlı erken dönem mimarisinin en zarif örneklerinden sade ve güzel bir yapı olan bu cami, mermer mihrabı, zarif çinileri ve yeşil kubbesiyle tam bir sanat eseri konumundadır. Cami minaresinde, Selçuklu mimarisi izlerini ve çini sanatı izlerini taşıyor. Mermerden yapılan mihrabında güzel bir taş işçiliğine sahip. Yeşil ve mor çinilerle zikzaklı motifte kaplanan minaresi, camiye "yeşil" adını vermiştir. Cami meydanı, geniş olmakla birlikte sonraki zamanlarda cami yanına dinlenme parkı ve çay bahçesi yapılmış. Burada mola vererek bir çay içebilirsiniz.
Meydanın diğer tarafında Şeyh Kudbuddin Cami ve Türbesi mevcut. Cami, küçük ama etkileyici. Cami, Osmanlı Sultanı II. Bayezid'in vezirlerinden Çandarlı İbrahim Paşa tarafından XV. yüzyılda inşa edilmiştir. Tek kubbeli ve kare planlı olan bu camide, İznik'in tanınmış müderrislerinden, 1418 yılında vefat eden Muhtasar İlmihal yazarı Şeyh Kudbuddin'in türbesi bulunmaktadır. Mehmet Muhyiddin'in babası, Şeyh Kutbuddin-i İzniki’dir. Timur’un Anadolu’yu işgali sırasında Kutbuddin İzniki’nin onunla buluşup kendisine önemli uyarılarda bulunduğu, Timur'a haksız yere kan dökmekten vazgeçmesini söylediği, Yıldırım Bayezid’in oğlu Îsâ Çelebi’nin Timur’a itaatini bildirmek üzere elçilik yaptığı, Timur’un da onun vasıtasıyla İsa Çelebi’ye çeşitli hediyeler gönderdiği kaydedilmektedir. 
 
Şeyh Kudbuddin Cami'nin hemen yanıbaşında Nilüfer Hatun İmareti bulunuyor. Osmanlı Sultanı I. Murat’ın annesi Nilüfer Hatun anısına, 1388 yılında imarethane olarak inşa ettirdiği bu yapı, 1960 yılında Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Bina renkli tuğla ve örme taş işçiliği ile yapılmış, fazla büyük olmayan bir bina. Bu müzede çok çeşitli dönemlerden kalma eserler sergilenmektedir. Çiniler ve sikkeler oldukça etkileyicidir. Müzenin bahçesinde İslami mezar taşları, çeşme yazıları ve kitabeler sergilenmektedir. Müzeye müze kartla girebilirsiniz. İçerisinde çini işçiliğine dair balmumu heykeller mevcut. Müzede sergilenen tüm eşyaların yanında bilgilendirme yazıları mevcut. Çok rahat gezebileceğiniz bu mekana uğramadan geçmeyin.
Nilüfer Hatun İmareti'ne yaklaşık 200 metre mesafede bir park içinde Osmanlı Devleti'nin ilk müderrislerinden olan Davud-i Kayseri Hazretlerinin türbesini görürsünüz. 1260’lı yıllarda doğduğu düşünülen Davud-i Kayseri, öğrenim hayatına Kayseri’de başlamış ve daha sonra Mısır’a gitmiştir. Hadis, fıkıh gibi dini ilimlerin yanı sıra felsefe ve mantık gibi akli ilimlerde de dersler vermiştir. 1331’de İznik fethedilince, Orhan Gazi buraya Osmanlı’nın ilk medresesini inşa ettirmiştir. 1335 yılında Dâvûd-i Kayserî, bu medreseye müderris olarak tayin edilmiştir. Davud-i Kayserî, İznik’te 1350 yılında vefat etmiş ve ders verdiği medresenin karşısına Çınardibi denilen bugünkü yere defnedilmiştir. Davud el-Kayseri'nin Osmanlı medrese eğitim sistemine verdiği disiplin, asırlarca devam etmiştir. Küçük bir parkın köşesinde ortadan ayrılmış asırlık çınar ağacın altında yatan bu zatın kabrini ziyaret etmeyi unutmayın.
Nilüfer Hatun İmareti'ne yaklaşık 400 metre mesafede Eşrefoğlu Cami ve Türbesi var. Eşrefzâde veya Eşref-i Rûmî Camii adlarıyla da anılan ve Yunan işgali sırasında tamamen ortadan kalkan caminin, ilk yapısından günümüze yalnızca minaresiyle hazîre kısmı ulaşmıştır. Cami, İznik’te yaşamış ve burada vefat etmiş olan Kādiriyye tarikatından mutasavvıf Eşrefoğlu Rûmî (ö. 874/1469-70) adına inşa edilmiştir. Eşrefoğlu Abdullah Rûmi (1353-1469) aslen Mekkeli olup Bursa’da eğitim görerek Hacı Bayram Veli’nin önce müridi, sonra da damadı olmuştur. Cami çevresinde Eşrefoğlu Abdullah Rumi ve talebelerine ait mezarlar yer almaktadır. Eşrefoğlu Abdullah Rûmi’nin sandukası üzerindeki bir levhada “Haza kabr-i şerifi Kutb-ül arifin Şeyh Eşrefzade Abdullah Rumi Kuddise sirruhu vefatı sene H.874 (M.1469)” yazılıdır. Camiinin yapısı dikdörtgen biçiminde olup, etkileyici ahşap işçiliğine sahiptir. Minaresi camiiye bitişik değildir. Sadece minaresi ve minare üzerindeki çinileri orjinal olan Camii'nin diğer yerleri sonradan yapılmıştır. Oldukça etkileyici manevi bir havaya sahip bu yerden ayrılmak istemiyorsunuz.
Eşrefoğlu Camisinin hemen 50 metre ilerisinde Hacı Özbek Cami bulunuyor. Küçük ama önemli bir yapı. İznik’te mescid, kitabe ve kubbesi bulunan en eski Osmanlı mescididir. 1333-1334 yıllarında Hacı Özbek Bin Muhammed tarafından yaptırılmıştır. Zamanla restorasyon çalışmaları görmüş ve biraz değişikliklerle günümüzdeki haline ulaşmıştır.  Ana bina doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Kare planlı asıl ibadet yerinin üzerinde küçük bir kubbe örtülüdür. Camii tam anlamıyla Türk mimarisi özelliklerini taşımaktadır.
Hacı Özbek Camisinin yaklaşık 200 metre ilerisinde Süleyman Paşa Medresesi var. Sade ve güzel yapısıyla dikkat çekiyor. Orhan Beyin büyük oğlu Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış ve sonradan aslına uygun bir şekilde restore edilmiş medrese, bugün içerisinde çini atölyeleri, hediyelik eşya dükkanları, küçük kütüphane, çay bahçesi ve dinlenme mekanları ile hizmet veriyor. Mekan küçük olmasına rağmen huzurlu. Arka planda çalan hafif müzik eşliğinde bir yandan kahvenizi yudumlarken, bir yandan da çini boyama sanatlarını icra eden ustaları canlı izleyebilirsiniz. Kısa bir mola için ideal bir yer. 
Süleyman Paşa Medresesi'nin 250 metre ilerisinde II. Murad Hamamı var. Halen burada aktif olarak hamam işletmesi mevcut. Hamam, 15. yüzyıldan kalma bir Osmanlı eseridir. Halk arasında Meydan Hamamı olarak da biliniyor. Erkek ve kadınlar için işletme ayrı günlerde açık. Erkek ve kadın girişleri farklı kapılardan farklı bölümlerde çift tipolojiye sahip bir hamam. Belli günlerde sadece kadınlara tahsis edilmiş yapının girişinde, çiçekli bitki süslemeleri olmasına rağmen ortama yakışmayan yapay bahçe çimlendirmesi mevcut. Hamam deneyimini yaşamadık zaten böyle ortamları da pek sevmem. Allah sıhhat verdiği müddetçe kendi işimi kendim görmeyi tercih ederim. İlgilileri için tarihi hamam bir alternatif olabilir.
II.Murad Hamamı'nın hemen bitişiğinde arkeolojik kazıları devam eden Tarihi Çini Fırınları mevcut. Burada halen kazılar devam ettiği için tel örgülerle çevrili yapı alanına giriş yok. 14. ve 17. yüzyıllara ait olduğu tespit edilen çini fırınları bu kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının etrafını dolaşarak, yola göre kot olarak aşağıda kalan tarihi fırınları üstten inceleyebilirsiniz. 
II.Murad Hamamı'na yaklaşık 250 metre mesafede Ayasofya Sağir Cami var.  Oldukça güzel olan bu Cami yola göre kot altında kalıyor. Merdivenleri kullanarak cami ve bahçe alanına giriyorsunuz. İznik Ayasofya Camii, Roma-Bizans döneminden günümüze ulaşan en önemli yapılardan biri konumunda. İlk olarak 4. yüzyılda ibadet mekanı olarak yapıldığı tahmin edilen yapı, İmparator Jüstinyen tarafından 532-537 yıllarında tadilat görüp kilise olarak hizmete girmiştir. Zamanla çeşitli dönemlerde farklı onarımlar görmüş, çeşitli eklemeler yapılmıştır. İznik'in Osmanlı fethi sonrasında Orhan Gazi tarafından 1331 yılında camiye dönüştürülmüştür. Hz. İsa (a.s) mahiyetini tartışmak amacıyla 787 yılında burada toplanan 7. Konsil, Hristiyanlık tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu yönüyle hem Hristiyan hem de İslam kültürlerinin izlerini taşıyan eşsiz yapıda geçmişin derin izlerini hissediliyor. Cam kapıdan içeri girdiğinizde, zemindeki mozaiklerde Hristiyanlığa ait çeşitli temsilleri görebilirsiniz. Yapının içinde ayakkabı ile gezilen ayrı bir bölümde bir lahit, cam muhafaza içinde bir mezar ve ayin alanı var. Yapı içindeki mevcut ikonalar biraz seçilebiliyor. Cami, 18. ve 19. yy da uzun yıllar harabe olarak kaldıktan sonra, Yunan işgalinde ayrıca zarar görmüştür. İşgalden sonra 1935 yılında müzeye çevrilmiş ve ardından yeni bir restorasyon çalışmasıyla, 2011 yılında 76 sene aradan sonra tekrar ibadete açılmıştır. İznik’in tarihi dokusunu yakından tanımak isteyen herkesin mutlaka uğraması gereken bir yer.
Ayasofya Camisine yaklaşık 50 metre mesafede İznik Saat Kulesi mevcut. Saat kulesi, İznik ilçe dokusunu yansıtması amacıyla yakın tarihlerde (2017) inşa edilmiş. İznik tarihi ve kültürel değerlerini temsil eden saat kulesi, 9 metre yükseklikte ve 7 kat bölmeden oluşmaktadır. Kule tabanı, yer mozaiği ile zenginleştirilerek yapıya ayrı bir görsellik katılmıştır. Duvarları, İznik çini desenleri ile süslenmiş olup, üst katın dört tarafında bulunan saatlerde, dört ayrı medeniyeti temsil eden Roma, Fars, Arap ve Latin rakamlarından oluşan saatler yerleştirilmiştir. Anıtın zirvesinde saatlerin hemen üstünde dört tarafta da Türk Bayrağı bulunan 50 cm'lik mermer bloklar vardır. Bu blokların üstünde küçük kurşun bir kubbe bulunuyor. Saat kulesi, trafik karmaşasının içinde kaldığından tam detaylı inceleme ve durma imkanı maalesef yok. Yol üstünde geçerken görebilirsiniz. Saat kulesine çıkan yürüyüş yollarından trafiğe kapalı olan kısımda, çini ve el sanatları ustalarının eserlerinin satışının yapıldığı çeşitli dükkanlar mevcut. Cadde boyunca gezdiğinizde, en sonunda Nilüfer Hatun Çini Çarşı'na ulaşırsınız. Burada da küçük bir çay bahçesi ile çini eserlerinin satıldığı dükkanları görebilirsiniz. Nilüfer Hatun Çini Çarşı'na doğru gelirken yolun sol tarafında, çini dükkanlarının arasında kalan açık kısımda, İstanbul'un fethi sonrası Fatih tarafından idam edilen Çandarlı Halil Paşa'nın mezarını görebilirsiniz. Çandarlı Halil Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa'nın oğlu olup, 1439-1453 yılları arasında sadrazam olarak görev yapmıştır.
Ayasofya Camisine yaklaşık 700 metre mesafede Roma Antik Tiyatrosu kalıntılarını görebilirsiniz. İznik surlarının 90 metre kuzeyindeki tiyatronun, seyircilerin oturduğu kısım ile gladyatörlerin ve hayvanların arenaya dövüş için bırakıldığı tünel kısmı büyük ölçüde sağlam kalmıştır. Latinlerin işgalindeki savaşlarda ölen askerlerin topluca bu tiyatronun dehlizlerine gömüldüğü tespit edilmiş olup bu mevkide yer yer iskeletler ortaya çıkarılmıştır. Tiyatronun etrafı tel örgülerle çevrilmiş olup, yolun kotuna göre aşağıda olan burayı izinle ziyaret edebilirsiniz. Giriş ücretsiz. 
Tiyatronun yanından yolu takip ederek yaklaşık 500 metre ilerlediğinizde, Tali Kapıdan geçerek İznik Gölü'nün güzelliğine ulaşabilirsiniz. İznik Gölü'nün belli bir bölümü düzenlenerek sahil haline getirilmiş olduğundan bu kısımda yüzülebilir. Çeşitli lokanta ve kafelerin olduğu sahil şeridinden 1,5-2 km yürüyerek İstanbul Kapısına kadar gidebilirsiniz. Arabayla da aynı yoldan gidebilirsiniz. 
 
Dolu dolu geçen bir günün ardından gölün diğer tarafındaki yolu kullanarak Çakırca, Keramet köylerinden düz ve bölünmüş yoldan ilerleyerek Orhangazi ilçesinde tarihi Muradiye Camisinde akşam namazını kıldık. 
Orhangazi’nin en eski camisi olan Muradiye Cami, Cumhuriyet Döneminde Yunanlılar tarafından yakıldıktan sonra, yenileme ve restorasyon çalışmaları ile tekrar ibadete açılmıştır. Bu bölgedeki tarihi hamamı da geçtikten sonra küçük ilçe merkezinde biraz gezip, Bursa'ya geri döndük. İznik her haliyle çok beğendiğim, sakinliği ile insana huzur veren bir şehirdi. İnşallah bu güzelliklerin kıymeti bilinir ve bu Osmanlı başkentinin ehemmiyeti muhafaza edilir. 
Kadir PANCAR
19/08/2025 

0 yorum:

Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz samimiyetle insanlara yararlı olmaktır, akıbetimiz bu vesileyle güzel olsun. Dua eder, dualarınızı beklerim...

"Allah'ım; bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."

“Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim. İşlediğim tüm günahlarımı affeyle! Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl. Beni Müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!”

“Rabbim! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize tarafından bir rahmet bağışla.Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Muhakkak ki lütfu en bol olan Sen’sin. Senden başka ilâh yoktur."

Lâ ilâhe illallah Muḥammedürrasulüllâh


KADİR PANCAR

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!