Kurban ibadetinde vekaletin ticarileşmesi

Arapça'da yakınlık, yaklaşma anlamındaki قرب kökünden gelen "ḳurban" قربان kelimesi, "hediye verme", "adak sunma", yaklaşma", "kutsama" gibi anlamlara gelir. Eski medeniyet ve uygarlıklarda, çeşitli din ve kültürlerde de farklı kurban ayin ve ritüelleri vardır. Çok tanrılı veya tek ilah inancı olan Mezopotamya, Mısır, İran, Anadolu, Arap, Afrika, Orta Asya, Uzak Doğu, Çin, İnka, Aztek ve İbrani gibi uygarlıklarda, yılın belirli günlerinde inandıkları ilahlara, putlara, krallara kurban kesme, hediye sunma ve çeşitli eğlenceler düzenleme gibi uygulamalara rastlanmıştır.¹ Pagan dünyasında kutsanmak insan kurbanı yaygındır. Eski Amerika halklarından olan Azteklerde ve İnkalarda yaygın olmakla birlikte Germen, Yunan, Çin, Hint ve bazı Ortadoğu kültürlerinde insan kurban etme anlayışı görülmüştür. Afrika'nın bazı bölgelerinde kralların ölümünden sonra kölelerin kurban edilmesi olayları görülmüştür. Fenikelilerde, savaşa gitmeden önce "çocuk kurbanlarını" sunaklarda bırakma adeti olduğu nakledilmiştir.² Farklı toplumlarda ve dinlerde; tanrılara, ruhlara, atalara veya meleklere ulaşmak için de çeşitli kurban ayinleri düzenlenmiştir. Bu uygulamalara göre sunulan kurbanların, kanlı ve kansız olmak üzere iki şekilde yapıldığı söylenir. Kanlı kurbanlar, insan ya da hayvan kesilerek ya da vücuttan bir miktar kan akıtılarak gerçekleştirilirken, kansız kurbanlar ise yiyecek ve içecek sunularak yapılır. Bu tür kurbanlarda buğday, arpa, hayvansal ürünler, zeytinyağlı un, ekmek veya çörek gibi şeyler inancın gereği olarak sunulur. Bu sunular bazen tanrıya ait kılınır, bazen de bir dileğin gerçekleşmesi için veya kötülüklerden korunmak amacıyla yapıldığı kaynaklarda aktarılır.³
Kurban, İslam’da Allah’a yakınlaşma ve ibadet amacıyla belirli vakitte, belirli hayvanların usulüne uygun olarak ibadet niyetiyle kesilmesidir. İlk insan Hz. Âdem'in (a.s) iki oğluna (Habil ve Kabil) dayanan kurban ibadeti, bütün ümmetlere meşru kılınmıştır. Örfteki manasıyla bugünkü kurban ibadetinin kökeni, Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail (a.s) kıssasına dayanır. Eski medeniyet ve uygarlıklarda sıkça karşılaşılan "insan kurban ayinin" ne kadar fecaat bir iş olduğunu, Kur'an-ı Kerim bir kıssa üzerinden bizlere aktarır. Kıssada anlatılan olay şu şekildedir: İbrahim (a.s)'e teslimiyet abidesi halim bir oğul olan, Hz. Hacer'den olma Hz. İsmail (a s) evlat olarak verilmiştir. Hz. İbrahim (a.s) rüyasında oğlu İsmail'i (a.s) kurban ettiğini görür. Aynı rüyayı peşpeşe gören Hz. İbrahim (a.s) bunun hak bir rüya olduğuna kanaat getirerek oğlu "Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: (O'na) 'Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?' dedi. O (İsmail) da cevaben: 'Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun' dedi. (Sâffât Suresi 37/102) Teslimiyet sınavından hakkıyla geçen Hz. İsmail (a.s) ve Hz. İbrahim (a.s) Allah tarafından Cebrail ile kurban gönderilerek mükafatlandırılmıştır. "Ey İbrahim! ‘Ey İbrâhim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Bu gerçekten çok açık bir imtihandır. Biz oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona iyi bir nam bıraktık. İbrahim'e 'Selam', dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü O, bizim mü'min kullarımızdandır." (Sâffât Suresi, 37/103-111)
| | | Devamı... 1 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!