Kaside-i Bürde Türkçe Okunuşu için tıklayınız.
Selem ağaçlarını mı, ordaki dostları mı andın ki birden
Gözbebeğin kanlandı, gözyaşın aktı kırmızı kırmızı..
Yoksa Eden Dağı’nın üstünde, kapkaranlık gecede
Şimşek mi çaktı?..
Ya kalbine ne dersin, “yetiş huzur” dedikçe artar acısı gamı..
Gönül yanıp dururken, gözden akarken çeşme gibi gözyaşı..
Gözün uykudan kaçar mıydı, andığında Ban Ağacını, Alem Dağını..
Yaşa batık gözler, sararmış yüz, zayıf ten ve göz çukurları…
Bir yanağında sarı gül döküntüsü, izi;
Kızılırmak, Yeşilırmak yatağı..
Sevgi, zaten gelir gamlarla, mahveder vücut hazlarını..
Yanık aşklarıyla meşhur Özr oymağı gençlerinden daha mazurum, beterim hakçası…
Şimdi, de diyeceğini, kat by derde bir dert de sen..
Zaten yok sonu yok başı..
Tutamadım onları, çünkü tutuktur zaten sevenin kulakları..
Nasıl inkâr, itham edilebilir oysa, ağaran saçın beyazlığı?..
Kendi karanlığına gömülmüş ak saç, nasıl ışıtsın bu karanlığı?..
Misafirse sessiz, ihtişamsız apak çıkageldi, karşılayan bile olmadı..
Siyaha boyadığım bir panonun ardına saklardım kendimi ve bu sırrı..
Çılgın atları zaptedip dört döndüren süvariler gibi tıpkı..
Boş hayal! Yemek vücudu arttırır, günah da günahı…
Koca adam olur da, hâlâ emzik ister, arar sütü mamayı..
Çünkü nefs neye hâkim olursa, onu ya öldürür, ya soldurur hâsılı..
Otu çok tatlı gelen yaylalara yaymazlar koyunları..
Ağuyu altun tasta bal içre sunarlar, bunlar onun suç ortağı..
Evet açlığın da.. Çok açlık, tokluktan da zararlı..
Ve sığın tövbe gölgelerine, odur en serin hurma altı..
En akla yakınmış gibi gelen sözlerini bile dinleme, deş ve bul püf noktalarını..
Düpedüz hilekârdırlar, ne hakemi, ne hasımı, ne hısımı!
Ki andırır kısırların nesliyle öğünmesini tıpkı…
Sana “yol işte bu yoldur” dedim ama nefs, beni o yola bırakmadı..
Ölüm, evet ölüm göz önündeyken bir parçacık arttırmadım onları..
Can verdi gecelere namazla O, öyle ki, şişerdi ayakları..
Çekilen karnına kuşak bağlardı; yine azalmazdı açlığa sabrı…
Reddetti O, gösterdi onlara gerçek ululuğu ve gerçek altını…
Ne denli olsa da yok edemez ihtiyaç, insandaki temizliği, pırıltıyı…
Dünya O’na muhtaç ki, onun için değil midir varoluşu, yokluktan çıkışı?..
Acemin, Arabın, bölük bölük bütün insanlığın Hz. Muhammed’dir başı..
“Evet” i tam evetti, “hayır” ı tam hayırdı…
Ancak O Sevgili kurtarabilir bizi, O’nun merhameti, O’nun şefaati…
Yapışmış oldu kopmaz bir ipe, hiç kopmaz ve tam kurtarıcı…
öbür peygamberlerden bile;
Hiçbirinin ilmi, keremi O’nu geçemedi, O’nunkine ulaşamadı..
Denizinden bir avuç su;
Yağmurundan bir damla su yollamasını..
Kimi ilminden bir nokta,
Hikmetinden bir hareke bir kısmı..
mükemmel peygamber olunca,
O’nu Sevgili edindi seve seve insan yaratan, insan ören Rabbi..
Güzelliğiyse parçalanmaz bölünmez bir bütündü, ne çıkacak,
ne eklenecek bir şey vardı…
Öğ öğebildiğin kadar.. Yücelt yüceltebildiğince O Hakk Kahramanını..
İstediğin ölçüde O’nun değerlilik hakkını tanı..
Dil, cesaretini bulsun, O’nu anlatmayı..
Yoksa ismi anılınca çürüyen kemikler bile canlanıp ayağa kalkmalıydı..
Bizi sevdiğinden elbet.. Biz de hemen inandık O’na..
En ufak şüphe bize yaklaşmadı..
Uzak âciz kaldı, yakın âciz kaldı, acz çepçevre sardı dört yanı..
Göz dayanmaz amma, çıplak gözle bakıldı mı..
Ki rüyada görsen O’nu, sana yeter ömür boyu
Bu mutluluk ve O’nun nurdan bakışları..
O insandır ve yaratılmışların en iyisi, en güzeli, en hayırlısı..
O’ndandı, O’nun nurundandı, O’nun habercisi, O’nun öncü ışıklarıydı..
O yıldızlar ki; Güneşten aldıklarıyla aydınlatırlar karanlıkları..
Ahlâkını güzellikle sardı, müjdeyle, güler yüzlülükle benek benek noktaladı..
Cömertliği bir deniz, yardımı zamandır tıpkı..
Sanırsın arkasında asker, asker,asker.. bir ordu gizli, bir ordu saklı..
Sedefte saklı inci, İnciler hep sedefte saklı..
Ne mutlu o kişiye ki koklamış, öpmüş ola o toprağı!
Başlangıcı da iyi O’nun, sonu da..
Hoştur doğuşu ve batışı..
Kendisi için korku, kendisi için ceza, kendisine cehennem âzabı..
Devleti de, bu duvardan başlayarak yarıldı, çatladı ve dağıldı..
Ve Yahudi nehri, bilinmeyen bir yere alıp gitti,
Dert yuvası başını..
Su aldıkları göle gittiklerinde;
Bu da nesi?.. Kurumuş kül olmuş!
Döndüler elleri boş,
Kızgın kudurmuş ve çatlamış dudakları..
Tabiat, o gün yoldan çıkmışları, tabiatından çıkararak karşıladı..
Sularıysa hüzünlerinden ateş gibi kızdı, buharlaştı..
Hak böyle tantanayla çıkıyordu ortaya, Hakk’ın sesi ve ihtişâmı..
Haberleri almadılar; görmediler korkutuş yıldırımlarını..
Dediler, haberini verdiler kâhinleri, ozanları..
Ve aynı anda yerde putların devrildiği, yıkıldığı..
Şeytanların şahı; bozgun askeri yerinde kala kaldı..
İki avuçtan atılanla bir ordu kör olmuş, yere saplanmıştı..
Rabbine yalvarır yalvarmaz balığın karnından atılanın çıkışını andırmıştı..
O’nun kalbiyle ilgili aya..And içerim aya karşı!..
And içerim ki, Kafirlerin gözleri içerdeki Işıktan kör oldu bakamadı..
Görmediler ve sandılar ki, orda, kimsecikler yoktu ve olamazdı..
Güvercin, O’nun için yuva yapmış, yumurta bırakmış uçup durmaktaydı..
Kat kat zırhı ve yüksek kaleleri aratmaz,
onlardan müstağni kılar insanı..
Çağırınca Peygamber, Ağaçlar geldi, eğildi huzurunda;
Dallarıyla, kökleriyle yürüdüler; Çünkü yok ayakları..
Güzel yazılar yazarak; dalları budakları…
O’na, gün ortasında yakan güneşe karşı gölge yapardı..
Hemen sarılır, sığınırım O’na..
O hemen kurtarır bu zavallıyı..
İstemiş olayım da almamış olayım, olmadı..
Belki gözleri uyurdu O’nun ama, kalbi uyumazdı..
Nasıl inkâr olunabilir erginlerin rüya durumları..
Ve ne de bir suçtur Peygamberin gâibi çizip anlatışı..
Nice çılgınlık zincirini kırıp mahkûmlarını kurtardı..
Sanki gecenin oratasında ansızın bir dolunay çıktı..
Oldu her sel bir arim seli, her ırmak bir deniz ırmağı..
Geceleri dağlarda yakılan şölen ateşleri gibidir âşikârlıkları..
Ama işlemesen de inci incidir; incilikte farksızdır işlenmişi, hamı..
Ki orda hüküm sürer o davranış ve ahlâkın hârikalar mantığı..
Ezelî ve ebedîdir, sonradandır, fakat yoktur öncesi başı..
Son saatten, Addan, İremden haber…
Odur mutlak haberlerin saltanatı..
Öbür peygamber mûcizelerine ki, tesirleri ve hükümleri ebedî olmadı..
Tartışma kabul etmez; hâkime hakeme yok ihtiyacı..
Düşmanı, en düşmanı bile O’na sığınmakta buldu var olmayı..
Kötü niyetlinin elini hareminden ırakta tutmaktır zaten yiğide yaraşanı..
Keyfiyetse, güzellikte ve değerde cevahirden üstün ve san’atlı..
Zafer buldun her vakit. Öyleyse bu sağlam ipe iyi yapış, sarıl sıkı..
İtfaiyesi budur yalnız ateşin: Yanık yürekle çağırmaktır tek şartı..
Gelip bir yıkanmakla bembeyaz olur; budur nur pınarı..
Hassas ve ayarlı mizan gibi, insanlar ve kâinatlar arası..
Onlar öyle bilir, öyle anlarlar ki… Ama ya kıskançlıkları?..
Güneşi, gün ışığını; yaralı ağız da, alamadığından suyu, suyun lezzetini, tadını..
İz bırakarak giden dilek sahipleri görürsün. Yön tektir; O Hayr kaynağının evi alanı..
Nimetin kadrini bilenler için ne büyük nimetsin, ne büyük Hakk armağanı..
Ve yine de usanmaz insan bir bir anmaktan onları..
Kapkaranlık gecelerde dolunay nasıl ilerlerse
Alımlı alımlı..
Ki, daha önce ne kimse çıkmıştı oralara,
Ne de hayal ve ümit etmişti; bırak çıkmayı..
Seni öne geçirip arkada durdular kendileri, hizmet geleneği icabı..
Başlarında Sendin, başlarında sallanan sancak Senin sancağındı..
Yakınlıkta ilerisi, daha ötesi kalmadı..
Çağrıldığın o an, Tektin artık nasıl tekse; gök ve kale sancakları…
Bir buluşmanın ve gizliden gizli sırrı..
Aştın bütün menzilleri yalnız, ıssız kalabalıksız, hızlı hızlı..
İdrakse ne kutlu sana mahsus nimetler alanını..
Ancak haram ayı geceleri yaparlardı uyku bayramı..
Atlar dalga dalga deniz ileri, çoşkun kahramanları..
Mahveder, kökünden söküp atar küfrü, şimşekten kılıçları..
Bize Yaratan verdi o sağlam, o yıkılmaz yapıyı..
O Peygamberlerin oldu, bizse ümmetlerin başı..
Öyle perişan etti. O’nun çıkış haberi, inkar yobazlarını..
Çevrilinceye dek göğdelere, kasap çengellerine asılı..
Kol ve bacakları kıskanırlardı, kargaların kapıp kaçtığı..
Sanki yadellerden döndü, yurdunu buldu, sıla yaptı..
O, dul ve yetim, babasız ve sahipsiz olmadı..
“Savaş meydanında ne gördün?” diye sor, düşmanlarına sor onları..
Kesin sonuç alışta, zaferde onlar mı üstündü,
yoksa kendi işinde veba mı?..
Yıldırımdan da çabuk, bunlar ak çelik kılıçları..
Ve vücutlarda bir tek harfi bile noktasız bırakmazlardı..
Seçilirken ilk bakışta nasıl hemen seçilirse ağaçlar içinde gül ağacı..
Zafer rüzgarları sana armağan eder kokularını…
Kolanların ilmeklerin sıkılığı değil dimdik tutan onları, yüreklerin, bileklerin sağlamlığı..
Ayıramaz oldular kahramanı koyundan, kardan karanlığı,
kargadan kartalı..
Çünkü beraberlerindeydi Peygamberin zaferi ve duası..
Düşmanından tek kişi yemesin tokadını..
Gözlerden saklar orman aslan yuvalarını..
Kur’an’ın karşısında. Fikir gecelerini ışıttı aydınlığı..
O “cahiliyet” çağında, öksüzlük de üste, terbiye ve ahlâkı..
Şairlikle, devlet memurluğuyla geçen ömrün bütün suçlarını..
Sürüklediler beni; sanki ben kurbanlık bir deve, onlar ipi halkası..
Bir ömür boyu, toplamış, devşirmişim suç ve pişmanlıkları..
Bir an duraklamadan din satıp alan dünyayı..
Parayı peşin alıp yiyen, malı boyuna borçlanan imalatçı..
Kopar cinsinden değil gönlümün bağı..
Ve beni O’nun adıyla çağırırlar..
Sen benim için de: Vay sana!
Hey sonsuz kayan adam, uçurumlar kurbanı..
Koğmaz konu komşuyu, soğuk karşılamaz kendine sığınanı..
O oldu benim için koruyucular koruyucusu, kurtarıcılar kurtarıcısı..
Çünkü: Yağmur ihmal etmez çiçeklerle süslemekte
su tutmaz yalçın dağ uçlarını..
İki avucunu açıp toplar ancak, Herem’in öğücüsü şair Züheyr takımı.
Herkes için geçerli, kimsenin kurtulamadığı vakit kapıyı çaldı mı..
Göründüğü o gün, öç alan adıyla Yaratıcı..
Levh ve kalem bilgisinin bilgindedir kaynağı..
Mutlak bağışlayan yanında, değil büyüğü küçüğünden farklı..
Mutlak bağışlayan yanında, değil büyüğü küçüğünden farklı..
Umulur ki, dağıtılırken kullara Yaratanın acıyışı..
Rahmetinden elverir bir rakam eklemeden, kapama hesabımı.
Korkulu olaylar ve durumlarda yok bir parçacık olsun dayanıklığı..
Boşansın Resûl üstüne sel sel, sicim sicim “Selam! Selam” yağmurları..
Yaşasın bir kez daha, o sana en yakın, eli açık, gönlü ipekten yumuşak, içleri pırıl pırıl yolunun uluları..
Kızgın çöllerde ürpettiği sürece develeri devecinin şarkıları..
0 yorum:
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...