Net Fikir » şiir » Sakın terk-i edepten, Nabi
Sakın terk-i edepten, Nabi
Etiketler :
beyit
muhammed
peygamberimiz
şair
şiir
Yusuf Nâbî (1642, Urfa –1712, İstanbul) Divan Edebiyatı’nın önemli şairlerindendir. Halk diliyle süslenmiş hikmetli gazelleri, toplumsal eleştirileri ve dönemin olaylarını yansıtan beyitleriyle tanınır. IV. Mehmed döneminde saraya girmiş, Lehistan Seferi’ne katılarak “Fetihnâme-i Kamaniçe” adlı eserini yazmıştır. 1679’daki hac yolculuğunu “Tuhfetü’l-Harameyn” adlı eserinde anlatmıştır. Halep’te bulunduğu sırada oğlu için “Hayriyye” adlı eserini kaleme almıştır. II. Mustafa’nın tahta çıkışını bir cülus kasidesi ile kutlamıştır. Daha sonra İstanbul’a dönüp darphane eminliği ve başmukabelecilik görevlerinde bulunmuştur. 13 Nisan 1712’de İstanbul’da vefat eden Nâbî, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Peygamber âşığı olarak büyüyen Yusuf Nâbî, 1678 tarihinde o
zamanın devlet ricaliyle birlikte Hac vazifesini ifâ için yola düşer.
Nâbî çok heyecanlıdır. Zira peygamber âşığı olan bir şair için Medine
onulmaz bir mutluluktur. Lakin yol çok uzundur. Yolda bir müddet
dinlenirler. Herkes oldukça yorgundur. İçlerinden
bazıları istirahate çekilirler. Tam bu esnada Yusuf Nâbî’nin dikkatini
biri çeker. Dikkatini çeken bu adam bir paşadır ve paşa ayaklarını
Medine’ye, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin (a.s.v.)
mübarek istirahatgâhına doğru uzatarak yatmaktadır. Nâbî’yi derin bir
elem sarar. O anda kalbine iltica eden ilham ile şu naatı okur:
“Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ`dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir, Makam-ı Mustafâ`dır bu.
“Edebi terk etmekten sakın. Zira burası Allah-ü Teala’nın sevgilisi
olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bulunduğu yerdir. Bu yer, Hak
Teala’nın nazar evi, Resul-i ekremin makamıdır.”
Felekte mâh-ı nev, Bâbu`s-selâm`ın sîne-çâkidir;
Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu.
“Gökyüzündeki yeni ay, O’nun kapısının, yüreği yaralı aşığıdır.
Gökyüzündeki oğlak yıldızı bile O peygamberin nurundan doğmaktadır.”
Habîb-i Kibriyâ`nın, hâbgâhıdır fazîlette;
Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ`dır bu.
“Burası Cenab-ı Hakkın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir.
Fazilet yönünden düşünülürse Allah-ü Teâlâ’nın arşının en üstündedir.”
Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.
“Bu mukaddes mübarek toprağının parlaklığından, yokluk karanlıkları
sona erdi. Yaratılmışlar iki gözünü körlükten açtı. Zira burası kör
gözlere şifa veren sürmedir.”
Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.”
“Ey Nabi! Bu dergaha, edebin şartlarına riayet ederek gir. Zira
burası, büyük meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin
hürmetine eğilerek öptüğü tavaf yeridir.”
Devlet ricalinden olan Paşa, saygısızlığını ikaz eden bu şiir karşısında utanır. Hemen toparlanarak Nâbî’ye döner ve der ki:
- Bu şiiri ne zaman yazdın?
- Az önce yazdım.
- Peki bu şiiri başkalarına okudun mu?
- Hayır ilk defa okudum. Sizden başka da duyan olmadı.
Paşa bunun üzerine bu mevzunun
aralarında bir sır olarak kalmasını rica eder. Nâbî bu ricaya sükût ile
cevap verir ve konu kapanır. Ardından kafile yol çıkar. Bir sabah ezanı vaktinde Medine’ye
ulaşırlar. Şehre edeple girerler. Lakin ezandan önce müezzinlerin
dudaklarından dökülen cümlelere şaşırır kalırlar. Medine’de bulunan
bütün müezzinler aynı cümleleri söylüyorlardı. Müezzinler ezandan önce
bir naat okuyordu. Paşa ve Nâbî şaşkınlıklar içerisindedir. Çünkü bu
naat, Nâbî’nin paşaya okuduğu naattır. Hemen mescide varırlar. Sabah
namazının ardından müezzinin yanına giderler. Nâbî müezzine sorar:
- Ezandan önce bir naat okudunuz. Bu natı nerden öğrendiniz?
- Söyleyemem. Sır.
- Fakat az önce okuduğunuz naat bana ait.
- Senin ismin Nâbî mi?
- Evet.
- Öyleyse dinle. Bu gece Allah Rasulü
(a.s.v.) rüyamızda bize: “Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete
geliyor. Bu zat, bana karşı son derece büyük bir sevgi ile doludur. Bu
âşkını ifade için şöyle bir naat yazmıştır. Siz, bu naatı bu sabah
minarelerden onun buraya beni ziyarete gelişi şerefine okuyun.”
Nâbî’nin gözleri dolu doludur. Boynu
neredeyse iki büklüm olmaktan yere değer. Sevincini anlatacak tarif
bulamaz. Ağlayarak kendinden geçer kendine geldiğinde Nâbî’nin dudaklarından şu sözler
dökülür:
-Demek ki Peygamber Efendimiz (a.s.v.) bana “Ümmetim!” dedi. Demek ki iki cihan güneşi beni ümmetliğe kabul etti. Elhamdülillah
|
|
Takip et: @kpancar |
Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(301)
geometri
(133)
ÖSYM Sınavları
(61)
trigonometri
(56)
üçgen
(49)
çember
(36)
sayılar
(32)
fonksiyon
(30)
türev
(26)
alan formülleri
(25)
analitik geometri
(23)
dörtgenler
(19)
denklem
(18)
limit
(18)
belirli integral
(14)
katı cisimler
(12)
istatistik
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(6)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)






0 yorum:
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz samimiyetle insanlara yararlı olmaktır, akıbetimiz bu vesileyle güzel olsun. Dua eder, dualarınızı beklerim...
"Allah'ım; bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
“Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim. İşlediğim tüm günahlarımı affeyle! Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl. Beni Müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!”
“Rabbim! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize tarafından bir rahmet bağışla.Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Muhakkak ki lütfu en bol olan Sen’sin. Senden başka ilâh yoktur."
Lâ ilâhe illallah Muḥammedürrasulüllâh
KADİR PANCAR