Osmanlı Türkçesi Hikaye Örneği

Nasreddin Hoca

Bir gün pazarda Nasreddin Hoca'nın çuvalını hırsız çalmış. Hoca çuvalını aramayıp doğruca kabristana giderek hırsızı beklemeye başlamış, bunu gören efrad hocam hırsızı aramayıp kabristanda ne yaparsın diye sual etmişler. 
Hoca; arayıp da niye zahmet edeceğim. Ne kadar usta hırsız olursa olsun sonunda o da buraya gelecek
 
نصرالدين حواجه

بر گون بازارده نصرالدين حواجه نڭ چو والينى هرسيز چالمش . حواجه چو والينى آره مايوب طوغريجه قبرستانه گده رك هرسيزى بكله ميه باشله مش . بونى گورن افراد  حواجم , هرسيزى آره مايوب قبرستانده نه ياپيورسن?  ديو سؤال اتمشلر.
حواجه : آره يوپده نيه زحمت أده جغم , نه قدر اوسته هرسيز اولرسه اولسن صونونده
او ده  بورايه  گله جك
 
Aşağıda verilen hikayeyi de siz çeviriniz. (Hocanın çömlek hikayesi)
 

Tarih Düşürme Örnekleri

Tarih düşürme, herhangi bir olayın tarihini ebcedin sayı değerleriyle saptama işidir. Harflerinin toplamı belirli bir hicret yılını gösteren sözcük, bir tamlama bulmak; tümce, mısra ya da beyit düzmek yoluyla yapılır. Belirli bir tarihi gösteren söz ve deyişlere "tarih", yapılan işe "tarih düşürme" ya da "tarih koymak, tarih çekmek, tarihlemek", tarih düşürene de "tarihçi (müverrih)" denir.
 
Edebiyatta, daha çok mısra hâlinde olan bu tarihlerle, geçmiş yüzyılların önemli olayları saptanmış bulunmaktadır. Evlenme, doğum, bir göreve atanma gibi günlük olaylar için de tarih düşürülmüştür. Ebced, bilinen hesap değeri ile, öteden beri sayılar için, rakam gibi kullanılmakta idi. Ebcedin bu niteliğinden faydalanılarak, belirli olayların geçtiği yılları gösteren sözler bulunmuş ve söylenmiştir. Ebced harflerinin sayı değerlerini ihtiva eden cetveli kolay hatırda tutmanın bir yolu vardır:Ebced, hevvez, huttî, kelemen, sa’fas, kareşet, sehaz, dazağı (daha başka okuyuşlar da vardır) kelimeleri yazılıp, baştan itibaren her harfin altına 1’den 10’a; sonra onar onar 20’den 100’e; en son da yüzer yüzer 200’den 1000’e kadar rakamlar kaydedilir. (Tabii birbirine benzeyen sesleri iyi ayırmak ve yerini şaşırmamak gerekir.)
 
 
Ebced ile gelecekten haber verme işi içinde bulunanlarda olduğundan şunu da söylememiz gerekli olacaktır. (Gelecekte ne olacağının bilgisi sadece Allah katındadır. Gayb bilgisi de bu şekilde kul bilgisi dışında bulunan ğayabeti hamse'den sayılır.) Ebced hesabı hakkında hadis kitaplarında şöyle bir rivayetin geçtiğini söylemişlerdir. Manidardır ki, yine İbn Abbas’tan (r.a.), Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:  "Nice Ebu Câd harflerini öğrenen vardır ki, ancak müneccimlik yapmıştır. Kıyamet günü Allah indinde, onun için iyilikten ve hayırdan bir nasip yoktur." Râmûz, 1/288. Hadisi, Taberânî Kebîr’de rivayet etmiştir. Bu hadis Râmûz’da geçmektedir.. "Uydurma olanlar dâhil, her tür hadisin yer aldığı Râmûz’da her hadisin alındığı kaynak ya da kaynaklar gösterilmektedir." (İsmail Lütfi Çakan, Hadîs edebiyâtı, MÜİFY, İstanbul 1989, 131.) 
Merhum Gümüşhanevî, bu hadis için bir not düşmemiştir. Hadisin metninde geçen "hurûfi Ebî Câd" tabirini, Râmûz mütercimi Abdülaziz Bekkine "Ebced Harfleri" diye tercüme etmiştir ki, bu, hadisin anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu hadisi Taberânî’nin rivayet etmiş olması, İmam İbn Hacer’in ebced hesabı hakkındaki açıklamaları, İmam Suyûtî’nin de bu açıklamaları aktarması ve huruf-u mukattaanın bu ümmetin ecelini bulmaya yarayan sayı remizleri olduğu yönündeki sözlerin siyer kitaplarında yer alması, bize bazı sahabelerin bir şekilde bu hesaptan haberdar oldukları yönünde bir kanaat vermektedir. Nitekim, özellikle hicretten sonra Müslümanların Yahudilerle birçok ilişkilerinin olması, bazı Yahudilerin Müslüman olması ve İbn Abbas gibi bazı sahabilerin Yahudi âlimleriyle ilmî alış-verişleri bu kanaatimizi güçlendirmektedir. Doğrusunu Allah bilir, muhtemel ki bu hadis, bu hesabın teşmil edilmesini nehyetmek üzere varit olmuştur. Zaten, seleften hiç kimsenin bu hesaplarla uğraştığına dair bir rivayet yoktur. Yine İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadis de şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v) buyurmuştur ki: "Yıldızlardan bir ilim alan (müneccimlik yapan), sihirden bir şube alır. (Bilgisi) arttıkça o (sihir) da artar." (İbn Mâce, Edeb, 28/3726) İsnadın sahih olduğu rivayet edilmiştir.
 
Kaynakça:
Osmanlı Türkçesi, Ed.Mehmet Akkuş, Ankara UZEM Yayınları, Ankara,2011
 
Ebced hesabı ile Tarih düşürme konusu ile ilgili M. Esad Coşan'ın yazısını da paylaşalım:
"Ecdadımız, olayların tarihlerini çeşitli usûllerle kaydetmişlerdir. En yaygın şekil; sade, açık ve sanatsız olarak tarihi bilmektir. Öğretici veya halka hitap edici eserlerde genellikle bu yol kullanılmıştır. Nitekim tarih kitapları hadiseleri kronolojik sırayla anlatır, gün, ay ve yılı açıkça yazarlardı: 
“Niğbolu Zaferi 21 Zilhicce 798’de vukû buldu.” “Çelebi Sultan Muhammed, 824 senesi cemâdelûlâsı evâilinde (başlarında) Edirne’de irtihal-i dâr-ı beka eyledi.”... gibi. 
Bunun yanı sıra, bilhassa edebî eserlerde, tercüme-i hal kaynaklarında ve kitabelerde, daha başka sanatkârâne, saklı ve örtülü ifadelerle tarih kaydetme usûllerinin bulunup geliştirildiğini ve çok kullanıldığını görüyoruz. Bu değişik ve sanatlı usûllerden biri de ebced hesabıyla tarih düşürmektir. 
Ebced kelimesinin izahına pek çok söz söylenmiştir. Biz bu teferruata girmeyeceğiz. Kısaca söylemek gerekirse ebced; alfabe mânâsına kullanılmış ve meselâ mektebe yeni başlayan ve henüz alfabeyi öğrenme durumunda olan çocuk için "tıfl-ı ebced-hân" denmiştir.
Ebced hesabında da esas; alfabenin her harfine bir rakam değeri vermek; ve bir kelimeyi teşkil eden harflerin toplam rakam değerini, anlatılmak istenen bir hadisenin tarihine denk düşürmektir. Böylece, ebced hesabıyla belirli bir tarihi anlatan kelimelere veya satırlara baktığımızda karşımızda herhangi bir rakam göremeyiz; kâğıdı, kalemi de ele alıp o kelime veya satırın her harfinin rakam değerini birbiriyle toplaya toplaya sonucu bulmamız gerekir. Bu ince usûl, çeşme, cami, medrese, han, hamam, kale, mezar... kitabelerinde; birçok tarihî olayların, kitap telif ve istinsahlarının, şahısların doğum ve vefatlarının tesbitinde o kadar çok kullanılmıştır ki, ebced hesabını bilmeden onları anlamak ve onlardan faydalanmak imkânsız hale gelmiştir. (...)
Ebced, hevvez, huttî, kelemen, sa’fas, kareşet, sehaz, dazağı (daha başka okuyuşlar da vardır) kelimeleri yazılıp, baştan itibaren her harfin altına 1’den 10’a; sonra onar onar 20’den 100’e; en son da yüzer yüzer 200’den 1000’e kadar rakamlar kaydedilir. Ebced hesaplama işinde önemli olan kelimenin yazılışı ve imlâsıdır, telaffuzu değil; binâen aleyh şeddeli harf tek hesap edilir. Harekeler hesaba katılmaz, harf-i tarifteki okunmayan elifler ve huruf-u şemsiyye önündeki lâmlar hesaba katılır; elif-i maksûre —y ile yazıldığı için— y olarak hesaplanır... vs. Basit misallerden başlayarak açıklamaya başlayalım.
 
Timur Anadolu’ya geldiğinde Sivas’ı 803 hicrî yılında yakıp yıkmış; buna tarih olarak harâb kelimesi şürülmüş ki hı: 600 + re: 200 + elif: 1 + be: 2 = 803 etmektedir. 
 
Meşhur mutasavvıf ve şair Şeyh Galib’in doğum tarihine eser-i ışk terkibi düşürülmüş; gerçekten de elif: 1 + peltek se: 500 + re: 200 + ayn: 70 + şın: 300 + kaf: 100 = 1171 hicrî yılıdır. 
 
Bir başka tarihçi de yine Şeyh Galib’in doğumu için cezbetu’llah terkibini bulmuştur ki o da: Cim: 3 + zel: 700 + be: 2 + te: 400 + elif: 1 + lâm: 30 + lâm: 30 + he: 5 = 1171 etmektedir. 
 
İstanbul’un Türkler tarafından fethi olarak beldetün tayyibetün terkibi meşhurdur ki hicrî 857 eder: Be: 2 + lâm: 30 + dal: 4 + te: 400 + tı: 9 + ye: 10 + be: 2 + te: 400 = 857. 
 
Rivâyete göre; Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’ye yaşını sormuşlar, “—Hüdâ’dan bir küçüğüm, varın siz hesaplayıp bulun!” diye cevap vermiş. Hüdâ: Hı: 600 + dal: 4 + elif: 1 = 605 eder. Bu rivayete göre Mevlânâ 604 hicrî yılında doğmuş oluyor. Mevlânâ Hazretleri’nin ölümü ise: İbret’tir: Ayn: 70 + be: 2 + re: 200 + te: 400 = 672. 
 
Muhammed kelimesi ebcedle 92 eder. Mim: 40 + hâ: 8 + mim: 40 + dal: 4 = 92. Aman sözü de aynıdır: Elif: 1 + mim: 40 + elif: 1 + nun: 50 = 92. Bu eşitliği göz önünde tutan bir şair, Peygamber SAS Efendimiz’e yazdığı na’tında şöyle diyor: Aman lafzı senin ism-i şerifinle müsavidir; Anınçün âşıkın zikri amandır yâ Rasûlallah. 
 
Buraya kadar verilen misaller, ebcedle tarih düşürmenin en basit kademesi olan kelime veya ibare ile tarih düşürme kısmına girer. Bunda da önce, lügat mânâsı olmayan harf yığınından, mânâsı bir nükte ifade eden kelimeye, tek kelimeden de, birkaç kelimelik münasip bir ibareye doğru gelişme olmuştur." (M. Es’ad COŞAN-Diyânet Gazetesi, s.198, 1 Ekim 1978, sf.4.)
 
Daha ayrıntılı tarih düşürme örnekleri için; aşağıdaki eserlere bakılabilir. 
Osmanlı Türkçesi, Ed.Mehmet Akkuş, Ankara UZEM Yayınları, Ankara,2011
İZ, Mahir, Yılların İzi, irfan Yayınevi, İstanbul 1975.
Surûrî, Dîvân, Bulak Matbaası, Kâhire (Mısır) 1255/(1839).
Tâhirü’l-Mevlevî, Edebiyat Lugatı, Enderun Kitabevi, İstanbul 1973.
Vassaf, Hüseyin, Sefine-i Evliyâ, I – V, (Mehmet Akkuş – Ali Yılmaz), Kitabevi Yay, İstanbul 2006.
Yakıt, ismail, Türk-İslâm Kültüründe Ebced Hesâbı ve Tarih Düşürme, Ötüken Yay, İstanbul 2003.
| | | Devamı... 0 yorum

Tarih Düşürme ve Matematik

Ebced, aslında alfabedeki harflerin kolaylıkla hatırda tutulmasını sağlamak için eski dönemlerde geliştirilmiş bir formül olup gerçekte bir anlamı bulunmayan kelimelerinin ilki “ebced” (abucad, ebuced) şeklinde okunduğu için bu adla anılmıştır. Bu formülde yer alan kelimeler şunlardır: ebced (أبجد), hevvez (هوز), huttî (حطي), kelemen (كلمن), sa‘fes (سعفص), karaşet (قرشت), sehaz (ثخذ), dazağ (ضظغ). Türkçe’de bu tertibin son kelimesi, ayrı bir rakam değerine sahip olmayan lâmelif (لا) ile bitirilerek dazığlen (ضظغلًا) şeklinde söylenmekte ve ardına da daima Müminun suresinin 14. âyetinin sonunda yer alan “fe-tebâreke’llāhü ahsenü’l-hâlikīn” (فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ) ibaresi eklenmektedir.

Ebced alfabesine göre her harfin bir sayı değerinin olması dolayısıyla, bir olayın tarihini belirtmek üzere, harflerin sayı değerleri toplandığında gerçekleştiği tarihi verecek şekilde bir söz söylenmek suretiyle o olayın tarihi belirtilmiş olur. Bu söz bir kelime olabileceği gibi birden fazla kelimeden oluşan anlamlı bir cümle, bir mısra, hatta bir beyit de olabilir. Buna “tarih söyleme” veya “tarih düşürme” denir. Ebced sistemi çok eski olmakla birlikte tarih düşürme sanatının ilk defa kimin tarafından icat edildiği kesin olarak belli değildir. Bilindiği kadarıyla tarih düşürme XII. yüzyılda önce Fars edebiyatında ortaya çıkmış, İslâm kültürünün etkisiyle Arap harflerini alan İranlılar’dan Türkler’e, Türkler’den de Araplar’a geçmiştir.

Ebced tertibinde sıralanan harflerin oluşturduğu kelimelerin ilk üçü birler (âhâd: 1-10), ortadaki ikisi onlar (aşerât: 20-90) ve son üçü de yüzler (miât: 100-1000) basamağında bulunan rakamları gruplandırır. 

Bu tarih söyleme veya düşürmenin tam olarak ne zaman ve nasıl başladığına dair kesin bir bilgi olmamakla beraber, meşhur iran şairlerinden Hâfız-ı şîrâzî’nin doğumu için söylenmiş “Hak-i musallâ” sözünün ilk söylenen tarih olduğu kabul edilir. Bu sözün harflerinin rakamsal toplamı 691 dir. Bu da Hâfız’ın hicrî olarak doğum tarihine işâret eder. Belli  olayların  vukû  bulduğu  tarihleri  göstermek  üzere  uygun  düşen  bazı meşhur sözler vardır. Bunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

Bu işlemlerde sayılara verilen ebced değerlerine göre teşekkül etmiş bir edebi ilim söz konusudur. Bu şekilde önemli insanların hayatları ve yaşanmış bir takım önemli olaylara karşılık edebi bir ince yazı anlatımıdır tarih düşürme. Bu şekilde hem edebi yönden bir beyit bir kıta yazılmakta hem de rakamsal değerleri belli kurallara göre toplanarak bir tarih anlatılmak istenen yıl sayı gibi bir takım meramlar hasıl olabilmektedir. Bu şekilde çok yayguın bir kullanıma sahip olan tarih düşürme arabi harflere bir takım sayısal değerler verilerek edebi şiir ve beyitlerin içerisinden matematiksel bir çabayla gizli bir meram ehline anlatılmış olmaktadır. Tarihimiz ve edebiyatımız için son derece önemli bu alan içerisinde incelendiğinde çok farklı tarih düşürme metotları görülebilecektir. 

Kaynakça:  
Osmanlı Türkçesi, Prof. Dr. Ali Yılmaz Prof. Dr. Mehmet Akkuş Doç. Dr. Zülfikar Güngör Yrd. Doç. Dr. Abdülmecit İslamoğlu, Ankara Üniversitesi UZEM, 2011

Örnek Transkripsiyon Çalışması Kaside-i bürde

Transkripsiyon sistemi  uygulanmak  sûretiyle  Osmanlı  dönemi alfabesiyle  yazılmış  bir metin  bütün  özellikleriyle  günümüz  alfabesine  çevrilmiş  olur;  aynı  sistem uygulanmak  suretiyle  Arapça  ve  Farsça  metinleri  de  doğru  şekilde  Latin alfabesine  veya  ona  dayalı  alfabelere  çevirmek  mümkündür.  Böylece,özellikle  orijinal  metinlerin,  kitap  isimlerinin  ve  bütün  özelliklerinin aktarılması gereken çok önemli eski metinlerin doğru bir şekilde aktarılması sağlanır.  Kelimelerin  günlük  konuşmadaki  telaffuzlarıyla  değil,  yazıdaki şekliyle nakledilmesine özen gösterilir. Yine de tam olarak aslının ihtiva ettiği ahenk tam olarak belirtilmiş olmaz. Bu zemin üzerinde çalışmak isteyenlerin eski eserleri okuyup yazabilmelerinde fayda olacaktır. Transkripsyon yapabilmek için Osmanlıca harflerinin latince karşılıklarını bilmek gerekir.  
 
 
Örnek bir Transkripsyon metin çalışması:
Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. İmâm-ı Busayrî, 1212 senesinde Mısır’daki Busayr şehrinde doğdu. İsmi, Muhammed bin Saîd bin Hammâd bin Abdullah es-Sanhâcî el-Busayrî el-Mısrî, künyesi Ebû Abdullah ve lâkabı Şerefüddîn'dir. İmâm-ı Busayrî, hadis ilminde, hattâtlıkta ve bilhassa şiirde çok ileri seviyelere ulaşmıştı.

İmâm-ı Busayrî’nin, Resulullah'a ﷺ olan sevgisini, aşkını anlatan kasîdeleri vardır. Murâdiyye ve Hemziyye ismindeki kasîdeleri bunlardandır. Kaside-i Bürde isimli şiiri ise en meşhur olanıdır. İmam Busayri, bir zaman felç olmuştu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Rivayet odur ki İman Busayri, Resulullah’a ﷺ tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a ﷺ okudu. Rasulullah ﷺ kasideyi beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlam hale geldiğini gördü. Bunun için, bu kasideye "Kaside-i Bürde" denildi. Bürde, hırka demektir. 

Kaside-i Bürde, hastalıklara karşı, iyileşmek ve şifa bulmak niyetiyle tarih boyunca okunmuştur. Şifa Allah’tandır. Kasidenin etkisinden faydalanmak için halis niyetle okumak gerekir. 
Kaside-i bürde, aşağıya Arabi harflerle konulmuştur. Her satırı sonuna kadar okumalı, önce sağ sütun aşağı kadar okunup sonra sol sütuna geçilirse yanlış olur. Hepsini bir sütun kabul ederek okumalıdır. 

Ebced Hesabı ve Matematik

“Ebced”, eski Sâmî alfabesi sırasına göre düzenlenmiş hurûf-ı hecâiyyeden farklı olarak hurûf-ı ebcediyye = ebced harfleri diye isimlendirilen, alfabe harflerini sekiz ayrı gruba ayırıp ve her grubu bir kelime gibi telaffuz etmek suretiyle meydana getirilen kelimelerin ilkidir. Bu kelimeler şunlardır: Ebced, hevvez , huttî, kelemen , se‟fas , kareşet , sehhaz , dazığ Bunlardan “ebced”, bu sekiz kelimeden ilki olduğu gibi, bu alfabenin de adı olmuştur. 
Bu kelimelerin menşei hakkında değişik görüşler vardır. Tâhirü’l-Mevlevî bununla ilgili olarak şöyle der: “Ebced ve Hevviz ve Huttî ve Kelemen ve Se’fas ve Karaşet ki, altı neferdir, Medyen ülkesinde şâhlar idi. Kelemen cümlesinin reisi, yani şehinşâhı idi ve bunlar Şuayb aleyhi‟s-selâm‟ın kavminden idiler. Yevm-i Zulle‟de (Medyen ve Eyke halkının helâki günü) helâk oldular… Eslâf, ibtidâ kitâbet-i Arabiyye hurûfunu bunların isimleri hurûfu adedince vaz‟ edip ba‟de-zâmânin Sehaz ve Dazığ harflerine de zafer-yâb olmalarıyla onlara redif eylemekle bu altı hurûfa revâdif ıtlâk ettiler…” (Edebiyat Lugatı, Enderûn Kitâbevi, İstanbul 1973, s. 38.)
Bu kelimelerin ilk altısının altı Şeytanı, haftanın altı gününü, Hz. Âdem’in yaratılış ve cennetten kovuluşunun evrelerini, altı emir ve yasağı, çeşitli öğütleri ifade ettiğine dair görüşler de vardır. Son iki kelime bunlara ilave edilmiştir. Ayrıca, Kuzey Afrika Endülüs Müslümanlarının ortaya attığı yorumlara göre Allah’ın isimlerinin bir kısmının ilk harflerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış kelimelerdir. Bazıları da bunların sekiz filozofun isimleri olduğu görüşünü belirtmişlerdir. Ayrıca Yunanlıların sayıları belirtmek için kullandıkları kelimeler olduğunu söyleyenler de olmuştur. (İsmail Yakıt, Türk-İslâm Küntüründe Ebced Hesâbı ve Tarih Düşürme, 2. baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2003, s. 26 - 31.) 
 
 
Ebced kelimeleri, bizim için anlamları ve menşeinden  daha çok kültür tarihimizdeki yeri bakımından önemlidir. Bu kelimeleri oluşturan Arap alfabesi harflerinin her birinin sırasıyla birer rakam değeri vardır. Arap alfabesindeki harflerin tamamını içine alan bu kelimelerdeki harflerin bir kısmından oluşmuş bir kelime veya kelime grubunu teşkîl eden harflerin rakam değerleri alt alta toplanarak bir sayıya ulaşılır. Bu kelime veya kelime grubu, meselâ bir tarihi belirtmek için söylenmişse ortaya çıkan sayı o tarihi verir. İşte bu işleme “ebced hesâbı” denir. 

Kaynakça:
Osmanlı Türkçesi, Ed. Prof.Mehmet Akkuş, Ankara Üniversitesi, Ankara,2011

Transkripsiyon Alfabesi- Arapça Harfler

"Transkripsiyon, sözlüklerde şu şekilde tanımlanır: “Bir yazı şeklinden başka bir yazı şekline çevirmedir.” (D. Mehmet Doğan,Büyük Türkçe Sözlük, 11. Baskı, iz Yayıncılık, İstanbul 1996.) “Bir metnin fonetik özelliklerini gösteren çeşitli işaretlere sahip yazı şekli; Çeviri yazı.” (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat¸ İstanbul2005.) “Bir yazıyı kolayca okunacak şekilde belli bir işaret sistemi ile yazma; bir dildeki kelimelerin başka bir dilin alfabesi ile belirli işaretler kullanılarak yazılması; kelimelerin telaffuz edildiği şekilde yazıya geçirilmesi; çevriyazı.”(Örneklerle Türkçe Sözlük, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 2000.) Bu tanımlardan transkripsiyonun, bir alfabe ile yazılmış bir metnin, ilk yazıldığı alfabedeki fonetik özellikleri de yansıtacak şekilde, başka bir alfabe ile yeniden yazılması olduğu anlaşılmaktadır

Bir metnin çevrildiği yeni yazıda ilk yazısındaki bir takım sesleri tam olarak karşılayacak harfler olmayabilir; transkripsiyon işte bu durumda bazı işaretler kullanılarak o seslerin yansıtılmaya çalışılması demektir. Örnek olarak eskimez yazı Osmanlı Türkçesi'nde verilmiş bir metnin Latin harfleriyle yazımında transkripsiyon kuralları geçerli olur.Bunun için de aşağıdaki alfabeden yararlanılarak her harfin tam karşılığını ifade etmek mümkün olur. Başta da belirtildiği gibi, Osmanlı Türkçesi metinleri Arap alfabesine dayanan bir alfabe ile yazılmıştır. Ayrıca dilimize Arapça ve Farsçadan birçok kelime girmiş ve kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni Türk Alfabesinin kabul edilmesiyle (1926) Osmanlı ve daha önceki dönemlere ait metinlerin günümüz alfabesiyle yazılması meselesi ortaya çıkmıştır. Metinlerin okunuşlarıyla aynen aktarılması esnasında, özellikle Arapça, bazen Farsça ve Türkçe kelimelerin yazılışlarında kullanılmış harflerin karşılıkları tam olarak verilememektedir. Aynı durum Arap alfabesiyle yazılmış bir metnin batı dillerinden birine geçirilmesi sırasında da yaşanmaktadır. İşte bu durumu düzeltmek ve asıl metindeki sesleri aslına uygun olarak yansıtabilmek için transkripsiyon alfabesi geliştirilmiştir. 
Osmanlı döneminde kullanılan alfabeden günümüz Türk alfabesine geçişten sonra, eski metinlerimizin yeni alfabeyle nasıl yazılacağı hususunda bazı tereddütler yaşanmıştır. Hatta yerleşmiş ve herkes tarafından kabul edilip ortak olarak kullanılan bir sistemin olmadığı görülmektedir. Ancak son yıllardaki bilimsel çalışmalarda ortak veya çok az farkları bulunan bir Transkripsiyon uygulamasının yerleşmeye başladığı görülmüştür." Ortak geliştirilen Transkripsiyon alfabesi ve Transkripsiyon uygulaması sayesinde, metinler daha anlaşılır bir şekilde aslına uygun olarak diğer dillere çevrilebilmiştir. 

Kaynakça:  
Osmanlı Türkçesi, Prof. Dr. Ali Yılmaz Prof. Dr. Mehmet Akkuş Doç. Dr. Zülfikar Güngör Yrd. Doç. Dr. Abdülmecit İslamoğlu, Ankara Üniversitesi UZEM, 2011

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!