Zindandan Mehmede

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

 

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!


| | Devamı... 0 yorum

Sakarya Türküsü, Necip Fazıl Kısakürek

 

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..



1949
| | Devamı... 0 yorum

Srebrenica Katliamı

1991-1995 Yugoslavya'da Sırp Cumhuriyeti Ordusu'nun Srebrenitsa'ya karşı giriştiği 'Krivaya Harekâtı' esnasında Temmuz 1995'te yaşanan ve belirlenmiş rakamlara göre en az 8.372 Boşnak Müslümanın Bosna-Hersek'in Srebrenitsa şehrinde, insan sıfatlı Sırp generali Ratko Mladiç komutasindaki ağır silahlarla donatılmış Sırp ordusu tarafından acımasız bir şekilde yok edilmesi için katliama tutulmasıdır. Bu hayvanları bile aratan vahşi katliamda erkekler sorgulanmak bahanesiyle tutuklanıp toplu halde işkencelerle öldürülüp toplu mezarlara gömülmüşlerdir. Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, tecevüzlere uğradığı, hamile kadınların karınlarının deşilerek çocuklarının çıkarılıp eğlence malzemesi yapıldığı belgelerle kanıtlanmıştır. Avrupa'nın göbeğinde gerçekleşen bu katliam ve zulüme Avrupa müdehale etmediği gibi sessiz bir şekilde hatta onaylarcasına göz yummuştur. Birleşmiş Milletler Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etmiş ve hatta Hollanda'nın sözde barış gücü askerininin de oradaki varlığına rağmen katliam önlenemediği gibi yapılan zulme sessiz kalınarak teşvik edilmiştir. Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna'daki BM Barış Gücü komutanı Hollandalı generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşaltmışlardır. Sözde barış adına görev yaptığını sanan Hollanda ordusu, adeta Sırplara şehri peşkeş çekerek katliamın fitilini ateşlemiştir. Savaş sırasında şehrin güvenliğinden sorumlu olan Hollandalı Komutan Thom Karremans kendisine sığınan 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplara teslim ederek katliamın başlamasında büyük pay sahibi olmuştur.

| | | Devamı... 1 yorum

Etme, Mevlana Celaleddin Rumi

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. 
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. 
 
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? 
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. 
 
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. 
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. 
 
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... 
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme. 
 
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, 
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. 
 
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. 
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. 
 
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. 
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. 
 
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; 
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. 
 
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi, 
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. 
 
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, 
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. 
 
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. 
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme. 
 
 Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı. 
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme. 
 
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. 
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
| | Devamı... 0 yorum

Medeniyet ve Umran

"Medeniyet mi umran mı tercihine bizi zorlayan iki şahsiyet var: İbn-i Haldun ve âmâ üstad Cemil Meriç. Meriç, medeniyet mevzuunda ibn-i Haldun’un umran kavramını savunur: “İslâm bu keşmekeşten asırlarca önce kurtulmuş. Medeniyet ve kültür tek kelimeyle ifade edilmiş: Umran.” “Haldun’un, umranı bir kavmin yaptıklarının ve yarattıklarının bütünü, içtimaî ve dînî düzen, âdetler ve inançlar” olarak târif ettiğini, umrana yüklediği mânanın medeniyet kavramından daha şümullü ve Avrupa'nın hiçbir zaman hiçbir kelimesiyle kucaklayamayacağı bir bütünlüğe sahip olduğunu söyler. Ona göre umran kelimesinde derinlik ve kuşatıcılık vardır. “Yalnızca bilgiyi değil irfânı ve bilgeliği de anlatır; şehri ve bâdiyeyi de (kır, çöl) içine alır. Umrandan habersizdik, medeniyete de ısınamadık. İnsanlığın tekâmül vetiresini ifade için kendimize lâyık bir kelime bulduk: Uygarlık. Mâzisiz, mûsikisiz bir hilkat garibesi. Umran'ı içtimaî hayatla karşılayabiliriz. Haldun için temeddün’le (medenileşme) umran farklıdır. Temeddün: Şehir medeniyeti. Umran, hem bedevîliği hem hadarîliği kucaklar.” Medeniyet kavramı yerine umranı tercih etmemelerinden dolayı Tanzimatçıları tenkid eder. Ahmet Cevdet Paşa'nın medeniyet târifini daha gerçekçi bulur, fakat tek kusuru umran gibi kucaklayıcı bir kelimeyi, medeniyet gibi müphem ve mâzisiz bir lafza feda etmesidir. Hemen belirtelim ki, Tanzimat’la başlayarak Birinci Dünya Savaşı yılları ve Cumhuriyet döneminde medeniyet kelimesine civilization, Batılılaşma, modernleşme gibi olumsuz mâna yükletildiği için medeniyet kavramı millet nezdinde Frenkleşme şeklinde anlaşılmıştır. Meriç’in, medeniyet kelimesi için kullandığı “müphem, mâzisiz…” ifadelerinin altında bu sebepler vardır. İslâmî mânasıyla “Medine” den neşet eden medeniyet tasavvurunu kastetmemektedir. 
“MEDENİYETİN, BATI’NIN EMELLERİNİ GÜZEL GÖSTERMEYE YARAYAN ÖRTÜ GİBİ GÖRÜLMESİ” Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar aydınlar tarafından parlak bir müdafaaya rağmen medeniyet kelimesinin halk tarafından sevilmediğini ve şüpheyle bakıldığını, medeniyet kelimesinin Batı’nın gizli emellerini güzel göstermeye yarayan bir örtü gibi görüldüğünü, Avrupa'dan gelen her mefhum gibi “Garaz-ı nefsani” ve “Tek dişi kalmış canavar” olarak anlaşıldığını, halk şuurunda düşman bir Avrupa, sefahat ve fuhşiyattan şeklinde çağrışım yaptığını ifade eder. Bununla kalmaz; “Yeni tanıdıkları bir dünyanın şaşasıyla gözleri kamaşan hayalperest müstağribler için medeniyet bir teslimiyet ve temessüldür (başka bir şeye benzeme)” sözleriyle Batıcı aydınları zavallı taklitçiler olarak görür. Meriç’e göre, biz büyük bir medeniyetin çocuklarıyız. Utanılacak mâzisi olmayan, insanlığa büyük hizmetleri olmuş, çağlar kapatıp çağlar açmış bir medeniyetin çocuklarıyız. Fakat medeniyetimiz İslâmî duruşumuzdaki fetretten dolayı hâkimiyetini kaybetmiş ve Batı medeniyetinin tesiri altına girmiştir. Bu tesir kimilerini kendi medeniyetinden utanan ve reddeden bir mağlubiyet kimliğine sokmuştur. Suçu aydınlara yükler ve İslâm medeniyetinden yana olduğunu beyan eder: “Ama ne biz medeniyetimizi inkâr ettik, ne de Batılılar bizi asırlardır bildiklerinden farklı bildiler. Batıcılarımız, yâni müstağriblerimiz ne kadar medeniyet hüviyetimizi inkâr etse de Batılıların gözünde biz düşman bir medeniyetiz. Oysa bu medeniyet, tek başına ortaçağ karanlığını aydınlattı. Tarihte hiç bir insan topluluğu, İslâm inkılâbı, yâni medeniyeti kadar uzun bir hamle yapmadı. Bu medeniyet bir asırda okyanusları birbirine birleştirdi, çeşitli ırktan insanları birbirine kaynaştırdı, târihleri birbirleriyle hamur yaptı.” 
“İSLÂM KUVVETTEN DOĞMUŞ BİR MEDENİYET DEĞİL, MEDENİYETTEN DOĞMUŞ BİR KUVVETTİR” Ona göre, İslâm kuvvetten doğmuş bir medeniyet değil, medeniyetten doğmuş bir kuvvettir. O muhteşem medeniyetin gücü kaba kuvvet değildi. İrfandı, teşkilâttı, nizamdı. İslâm medeniyetinde ruh ile dimağ, fazilet ile terakki, mânevî kudretle maddî umran yan yan yanadır. İslâm’ın Semerkand’da, Buhara’da, Şam’da, Bağdat’ta, Konya’da, İstanbul’da, Kahire’de, hele Endülüs’te, Kurtuba’da meydana getirdiği medeniyetler ortaçağ karanlığı içindeki insanlığın ümidiydi. Bütün medeniyetler İslâm medeniyetine borçludur. Fatih’in Semaniye, Kanunî’nin Süleymaniye medreseleri medeniyetin şahitleriydi. Süleymaniye’nin kubbesi, Mohaç’tan daha muazzam bir zaferdi. Loncaları, kervansarayları, şifahâneleri ve sebilleriyle milleti yaşatan vakıf müessesesi başlı başına bir medeniyet harikasıydı ona göre. Medeniyet meselesinde safını belirlediği içindir ki İslâm medeniyetinin ulaştığı her yerde zulmü ortadan kaldırıp beldeleri, memleketleri umran ve adâletle şenlendirdiğini, Batı’nın seküler ve sömürgeci medeniyetinin Tanrı’yı öldürdükten sonra insanı da öldürdüğünü söyler. Vecdle tasvir ettiği medeniyet bağlılığını “Türk İslâm medeniyeti ahlâka, feragate dayanan bir medeniyet. Gerçekleştirdiği değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum” sözleriyle tescil eder. 

| | | | Devamı... 0 yorum

2015 LYS Matematik-Geometri Çözümleri (%20)

2015 LYS matematik ve geometri sınavında çıkan soruların tamamı, sınavdan sonra ÖSYM tarafından yayınlanmamıştır. Bu sınavda ÖSYM basına örnek kitapçık olarak bazı soruları seçerek onların yayınlanmasına izin vermiştir. Sınava giren adaylar ÖSYM kullanıcı adı ve şifreleri ile giriş yaprak erişim sayfasından soruların cevaplarına ulaşabilmektedir. 


AÇIKLAMA METNİ: 20 Haziran 2015 tarihinde yapılan Fen Bilimleri Sınavının (2015-LYS-2) Kimya Testinin Temel Soru Kitapçığında yer alan 8 ve 14. sorular ile 14 Haziran 2015 tarihinde yapılan Yabancı Dil  Sınavının (2015-LYS-5) İngilizce Testinin Temel Soru Kitapçığında yer alan 49. soru, ÖSYM Yönetim Kurulu kararı ile iptal edilmiştir. 2015 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme (ÖSYS) Kılavuzunun 4.6.1. LYS Puanları Nasıl Hesaplanacaktır? maddesinde yer alan “Sınavdan sonra yapılan analizlerde bir testteki sorulardan herhangi biri, biçimsel veya bilimsel bir nedenle ÖSYM tarafından geçersiz sayıldığı takdirde, ilgili testte yer alan sorulardan herhangi birini işaretleyen tüm adayların bu soruyu doğru cevapladığı kabul edilecektir.” hükmü gereği; Kimya Testi ile İngilizce Testinde en az bir cevabı bulunan tüm adayların bu soruları doğru cevapladıkları kabul edilerek değerlendirme işlemi yapılmıştır.

LYS MATEMATİK (LYS 2015) Adet
Temel Kavramlar 2
Faktöriyel 1
Bölme ve Bölünebilme 1
OBEB-OKEK 1
Rasyonel Sayılar 1
Basit Eşitsizlikler 1
Mutlak Değer 0
Üslü İfadeler 1
Köklü İfadeler 1
Oran-Orantı 1
Fonksiyonlar 0
Kümeler 3
Perm-Komb-Binom-Olasılık 2
Polinomlar 2
Çarpanlara Ayırma 1
2.Dereceden Denklemler 1
Eşitsizlikler 0
Parabol 0
Mantık ve İspat Yöntemleri 0
Modüler Aritmetik 0
İşlem 1
Trigonometri 2
Karmaşık Sayılar 3
Logaritma 2
Toplam Çarpım Sembolü 2
Diziler-Seriler 2
Özel Tanımlı Fonksiyonlar 1
Limit ve Süreklilik 1
Türev ve Uygulamaları 7
İntegral 7
Konikler (Elips,Hiperbol,Parabol) 0
Determinant-Matris 3
Matematik Toplamı 50
Geometri Toplamı  30
TOPLAM 80

ÖSYM'nin yayınlanmasına izin verdiği %20 lik kitapçıkta yer alan soruların çözümlerine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. 

Soru dağılımı matematik müfredatı içerisinde yer alan bütün konuları kapsayacak biçimde geniş bir dağılım göstermektedir. Öğrencilerimizin sınavlara hazırlanırken YGS basamağında 9.ve 10.sınıf konularını içerecek biçimde hazırlanmaları LYS basamağı için de tüm matematik konularına hakim olarak hazırlanmaları iyi bir bölüm arzu edenler için kesinlikle gerekli olacaktır. Yukarıdaki soru ve ünite tablosu da incelenerek hangi konulardan daha yoğun soru geldiği analiz edilerek o konulara/ünitelere daha çok ağırlık verilmelidir. Planlı ve programlı bir şekilde zamanı verimli kullanarak çalışma yapılırsa başarıya ulaşmak kolay olacaktır. Bütün öğrencilerimize sınavlarında başarı dileriz...

Taş Fırın Yapımı

Kara fırın, taş fırın veya odun fırını ekmek, pide, pizza ve benzer ürünlerin pişirildiği geleneksel fırının adıdır. Genellikle ekmek fırını olarak kullanılan bu fırınların özelliği, yakacak için ayrı bir ısıtma haznesine sahip bulunmamaları, fırında yakılan odunun, pişmekte olan ürünlerle aynı iç mekânı paylaşmasıyla birlikte odun ateşinde daha kaliteli ve lezzetli bir pişirmenin yapılmasıdır. İşte bu geleneksel değerimizin nasıl yapıldığını facebooktan tanışıklık kazandığım Mehmet Yazgünoğlu Bey'in 05/01/2014 tarihinde evinin bahçesinde yaptığı ve yapım aşamalarını tek tek fotoğrafladığı albüm eşliğinde sizinle paylaşmak istiyorum. Buradaki bilgilerin rehberliğinde siz de kendinize ait bir fırını yapabilirsiniz.
| | Devamı... 88 yorum

Matematik Konuları ve Çalışma Planı

Burada yer alan plan Matematik Müfredatı (2015) konuları baz alınarak hazırlanmıştır. Konular zamanla müfredata göre değişiklik gösterebilir. Eklenen veya çıkarılan konuları MEB müfredatından güncelleyip ona göre bir çalışma planı hazırlayınız. Verilen bu program bir şablon niteliği taşımakla birlikte hedefi olan öğrencilere planlı çalışma aşamasında bir yol gösterici olacaktır.  Özellikle sınava girmeden önce 11.sınıf yaz döneminde plan dahilinde çalışarak matematik YGS ve LYS konuları kapsamlı şekilde çalışılarak bitirilebilir. Bunlardan sonra okul döneminde de yine plan dahilinde sırayla, konu ve soru çözüm çalışması yapılarak sınava hazırlanılır. Geometri konuları da plana eklendiğinden her hafta hem matematik 1 (YGS) hem de matematik 2 (LYS) konuları çalışılıp haftanın belli günlerinde de ilgili haftanın geometri konusu çalışılarak sınava hazırlanılmış olur.


Matematik yaz tatili için örnek çalışma planını indirmek için tıklayınız. (YGS-LYS ve Geometri ortak dağıtım Haftalık olarak düzenlenmiş)

YGS Konularını ihtiva eden örnek çalışma planını indirmek için tıklayınız. (Tüm Derslerin konularını içeren haftalık bazda düzenlenmiş Eşit Ağırlıklı Sınıf düzeyine uygun örnek çalışma planı)

Gençlere Mektup

Gençlerimizin başarısı üzerine yazılmış, çok güzel bir yazıyı size sunuyorum. "Eğitimlerim esnasında gençlere soruyorum. 10 yıl sonra nerede olmak istiyorsunuz? 10 yıl sonra nerede yaşamak istiyorsunuz? 10 yıl sonra yaşam kalitenizin nasıl olmasını istiyorsunuz? Genellikle açık ve doyurucu cevap veremiyorlar. Bu soruların cevabını, herkesten daha çok siz biliyorsunuz. Nasıl mı? Hepinizin elinde bir kalem var. Bu kalemle geleceğinizin resmini çiziyorsunuz. Bu resmin güzel ya da çirkin olması sizin elinizde… İyi arkadaşlar edinerek, zamanınızı etkin kullanarak, öğrenmekten ve çalışmaktan mutlu olarak, sizi engelleyenleri hayatınızdan çıkararak ve en önemlisi de, “hayır” demeyi öğrenerek…
Başarıyı elde etmenin en iyi yollarından birisi, ben kimim? Sorusuna doğru cevap vermektir. Bu soruyu sorarak; güçlü yönlerinizi, zayıf yönlerinizi, fırsatlarınızı ve engellerinizi fark edebilirsiniz. Bu aşamadan sonra yapmanız gereken en sağlıklı yaklaşım, güçlü yönleri daha güçlü hale getirmek, zayıf yönlerin, engelleyici unsurlarını ortadan kaldırmaktır. Daha sonra fırsatlardan etkili yararlanmak ve olası engelleri aşmak için, doğru stratejiler belirlemek gerekir. 1982 yılında Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi iken, üniversite sınavının benim için aşılması zor bir engel olduğunu anladım. Sınavda hangi alanlarda başarılı olabileceğimi inceledim. Sözel alanda Türkiye ortalamasına yakındım. Ancak, bu yakınlık bana üniversiteyi kazandıramazdı. Herkesin soru kaybettiği alanlar, benim başarısız olduğum alanlardı. Bu alanlara odaklaşarak, eksiklerimi kapattım ve başarıya ulaştım.
“Eğer yeni bir şey öğrenmeye başladığınızda, kolayca öğrenemiyorsanız, ne mutlu size. Siz normal bir insansınız.” Bu veciz sözü nerede ve kimden duyduğumu hatırlamıyorum ama, öğrencilik yıllarımda hep bana kılavuz oldu. İlk öğrenmeye başladığım her şeyde, sorun yaşadım.  Başarılı olmak için, öğrenilmiş çaresizliğe kapılmadan mücadele etmem gerektiğini düşündüm. Tembellik ve boş vermişlik çözüm değil,  hazin sonun başlangıcıydı. Ne zaman başarısız olsam, hep El_Cabir’i hatırladım. Matematiği öğrenemeyince medreseden kaçıp gider. Uzun süre yürüdüğü için yorulur. Bir kuyunun yanında dinlenmeye başlar. Kuyudan su içmek ister ama kova kuyunun dibine düşmüştür. Kovanın neden kuyuya düştüğünü anlamak için araştırma yaptığında, ilginç birşeyle karşılaşır. Urgan, kova kuyuya inip çıkarken, taşa sürtünür ve taş urganı keser. Bu yüzden kova kuyuya düşmüştür. El-Cabir der ki: Vay be! Taş, taş olduğu halde, urganı kesiyor da, benim aklım matematiği kesmiyor. Medreseye geri döner ve öğrenciliğe yeniden başlar. Daha sonra Cebir’in kurucusu olur.
Başarıda özgüven ve kendine inanmak önemli bir yere sahip. Ben başarabilirim… Bu söz, eğer inanılarak söylenmişse, başarının yarısı gerçekleşmiş demektir. Mutlaka başaracağım sözü ile desteklenmesi ve altının doldurulması gerekir. Başarının en büyük engellerinden birisi, saman alevi gibi olan tutum ve davranışlardır. Ani bir parlamayla başlanan daha sonra yelkenleri suya indirmekle sonlanan davranışlar, sizi sadece meşgul eder. Somut bir çıktısı ve elle tutulur bir başarısı olmaz.
Akademik başarının gizli sırlarından birisi, ders çalışmayı oyun haline getirmektir. Eğer ders çalışmayı görev haline dönüştürürseniz, mesaisi bitince işyerini terkeden memur gibi olursunuz. Yaşlı bir adam, emekli olunca küçük bir kasabada ev alır. Amacı sessiz ve sakin ortamda kitap yazmaktır. Sabah olduğunda büyük bir gürültüyle uyanır. Evin önündeki boş arazi, kasabadaki çocukların futbol sahasıdır. Gençlerin yanına gider ve antrenör olmak istediğini ve her oyuncuya günde 5 dolar ödeme yapacağını söyler. Çocuklar kabul ederler. Sıkı bir kondisyon ve antremandan sonra 5 doları öder. Daha sonra ekonomik sorunlarını bahane ederek, 1 dolara kadar günlük yaptığı ödemeleri düşürür. Bu olaya tepki veren kaptan, yaşlı amcaya şöyle söyler: Amca kusura bakma. 1 dolara burada top oynanmaz. Arkadaşlarını alıp orada ayrılır. Yaşlı adam, çocuklar için oyun olan futbolu göreve dönüştürmüştür ve futbolun tüm büyüsü ortadan kalkmıştır.
Gençlik yıllarında savaşçı olmak, başarıyı yakalamada önemli bir durumdur. Abraham Lincoln’ün hayatını incelerseniz, 52 yaşına kadar geçen sürede onlarca başarısızlık yaşadığını görürsünüz. Lincoln yaşadığı başarısızlıklara rağmen, asla vazgeçmeden mücadele etmiş ve 52 yaşında ABD’ye başkan seçilmiştir. Aynı durumu Edison’da, Pasteur’da da görebilirsiniz. Einstein’in okuldan başarısızlık nedeniyle ilişiğinin kesildiğini biliyor muydunuz? Einstein: Bana okuyamaz dediler. Ben de, atomu parçalayıp ellerine verdim sözü, mücadelenin ve yılmazlığın önemli örneklerindendir.
Başarısızlığa sebep aramayınız. Eğer sebep ararsanız, onlarca, yüzlere hatta binlerce neden bulabilirsiniz. Unutmayınız ki, bulduğunuz sebepler, sizin başarısızlık sorununuzu çözmez. Sadece geçici bir rahatlamaya sebep olur. Eğer sebepleri buluyor ve başa çıkma stratejileri uyguluyorsanız, yönteminizi değiştirip farklı kaynaklara ulaşıyorsanız, muhtemelen başarıyı yakalayacaksınız demektir.

Ödül bekleyerek derse çalışmayınız. Ödül beklemek, kendi hayatınızla ilgili karar verecek olgunluğa ulaşmadığınızı gösterir. Çünkü başarı ve başarısızlık sizin ve geleceğinizle ilgilidir. Ödül bekleyerek yaptığınız her eğitimsel faaliyet, eğreti ve içselleştirilmemiş bilgi demektir. Öğrenmeyi ve öğrenmekten mutlu olmayı öğrenmeniz gerekir.Kendinize bir hedef belirleyiniz. Bu hedef, sizin yeteneklerinize, ilgilerinize ve gerçeklerinize uygun olsun. En önemlisi de ulaşılabilir olsun. Örneğin; Ben ilköğretim matematik öğretmeni olacağım. Ben avukat olacağım vb. Hedefinizi bir üst noktadan seçiniz ki, daha fazla çabayı ve mücadeleyi gerektirsin. 1968 kuşağının efsane bir sözü vardır. “İmkânsızı isteyin ama gerçekçi olun…”
Aklınızı besleyin. Okumadan, araştırma yapmadan, çaba sarfetmeden bilgi ve beceri sahibi olamazsınız. Çalışmadan bilgi sahibi olmaya çalışmak, bilgilerin vahiy yoluyla geleceğini beklemeye benzer. Hedeflerinize ulaşmak için çalışmanız gerekir. Yatarak büyüyen tek şey karpuzdur.  Önkoşullu öğrenmeleri öğrenmek, ilişkilendirmek ve bilgiyi hayata transfer etmek, başarılı olmanızda etkili yöntemler arasındadır. Her bireyin benliğinde aslan olduğunu farzedin. Aslanlardan birisi uyuz diğeri ise dinamik ve sürekli kükremektedir. Aslanı uyuz olan, uykucu, tembel ve arabesk bir hayatı yaşar. Aslanı kükreyen ise, sürekli dinamik, gözü açık ve zindedir. Başarı merkezlidir ve ilk önce kendisiyle rekabet etmektedir. Başarının parametrelerini kendisi belirler. Bir Kızılderili kabilesinde, yaşlı reisin beslediği iki tane köpek vardır. Köpeklerden birisi beyaz diğeri siyahtır. Beyaz köpek, aydınlığı, iyiliği, erdemi ve yüceliği; siyah köpek ise, kıskançlığı, saldırganlığı ve öfkeyi temsil ettiği varsayılır. İki köpek kavga eder. Çocuklar gidip, yaşlı reise hangi köpeğin kazanacağını sorarlar.  Yaşlı reis şöyle cevap verir: Ben hangisini beslersem… Uyuz aslan ya da kükreyen aslan herkesin benliğinde vardır. Hangisinin kazanacağına siz karar veriyorsunuz.
Tembeller daha çok yorulur. Hem öğrencilik hem de öğretmenlik yaşantımda edindiğim deneyimler, bana tembellerin daha fazla yorulduğunu gösterdi. Zamanını etkin yönetemeyen, ödevlerini zamanında bitiremeyen ve kendini düzenleyemeyen bireyler, işleri yetiştirmek için daha fazla çaba sarfetmek zorunda kalırlar. Birey, sürekli derse çalışarak başarılı olamaz. Eğlenmeye, dinlenmeye ve hayatın güzelliklerini yaşamaya da zaman ayırması gerekir. Ders zamanı eğlenen, dinlenme zamanı derse çalışan kişileri anlamak mümkün değil. ABD’de öğrenciler hafta içi yoğun olarak derse çalışıp araştırma yaparlar. Hafta sonu da, zamanlarının büyük bir kısmını eğlenerek ve dinlenerek geçirirler     
Sınırlarınızı zorlamanız gerekir. Sabit sınırlar içerisinde, kaldığınız sürece vasat bir başarı elde edersiniz. Aşılamayacak hiçbir engel yoktur. En büyük engel, bireyin kendisidir. Bir şişenin içerisine arı koyunuz. Şişenin dibini güneşe çeviriniz. Arı ölene kadar şişenin dibinde dönüp duracaktır. Çünkü, güneşe doğru gittiği zaman yönünü bulacağını sanır. Eğer bir engel sizin için aşılamayacak durumda ise; kendinizi, yönteminizi, bilginizi ve sorun çözme stratejinizi yeniden gözden geçiriniz.
Öğrenirken başkasından yardım almayınız. Yardım aldıkça bağımlılık artar ve üretken zekânıza ipotek koyarsınız. Sizin için en büyük engel, yardım ve eleştiri tuzağıdır. Size yardım etmek isteyenlere teşekkür edip, öğrenmeye çalışınız. Eleştirenlerin tuzağına düşmeden, eleştiri yapılan konuda, savunma mekanizmalarınızı kullanmadan, doğruluğunu araştırıp, davranışlarınızı kontrol etmeye çalışınız.Çok çalıştığınız, çaba sarf ettiğiniz halde başarılı olamıyorsanız, muhtemelen siz onu çok fazla istememişsinizdir. Eğer istemiş olsaydınız, başarısızlığı oluşturacak tüm dinamikleri ortadan kaldırmış olurdunuz. Bir Türk atasözü der ki: Taşıma suyuyla değirmen dönmez. Dışsal güdüleme araçlarıyla güdülenerek, başarıya ulaşamazsınız. Kendinizi içsel açıdan güdüleyiniz. Kendisini içten güdüleyen birey, kendi yakıtını üreten araç gibidir. Başkasına bağımlı kalmadan yol alır.
Çalışma ortamızı iyi düzenleyin. Dikkatinizi dağıtan faktörleri yok edin. Yatarak ve müzik dinleyerek derse çalışmayın. Cep telefonunu ve interneti kapatın. Hazırbulunuşluk düzeyinizi artırınız. İyi ders notu tutunuz. Başkasının ders notu ile sınavlara hazırlanmanız, başarı düzeyinizi düşürür. Tekrar edin ve öğrendiğiniz konuları farklı sorunların çözümüne uyarlayınız. İyi uyku, dersi derste öğrenme, derse odaklaşma ve yazarak çalışma başarıda etkili yöntemler arasında yer alır.
Sonuç olarak, kendinize iyi şeyleri layık görün. İyi ve değer sahibi arkadaşlarınız, dostlarınız olsun. İçinizdeki başarı güdüsünü sürekli zinde tutun ve güçlenmesini sağlayın. Farklılıklar oluşturmaya çalışın. Özgün yaklaşımlar belirleyin. Taklit etmeyin. Değerlerinizi, diğerlerinden ayırın. Unutmayınız ki, bir daha dünyaya gelmeyeceksiniz. Hayatınızı etkili yaşayınız. Dik durunuz ve onurlu olunuz. Değerleriniz, inançlarınız milli ve evrensel bir duruşunuz olsun. Huzurlu, mutlu ve başarı dolu bir yaşam dileklerimle…"
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU
17 Mayıs 2015
http://www.kamudanhaber.com/genclere-mektup-makale,2837.html 
| Devamı... 0 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!