Derscartes'in Yaşamı ve Felsefe

"Descartes (1596-1650): Rönesans’ın başlangıcından beri yeni bir kültür, yeni bir bilim kurma çabalarını felsefesinde büyük bir senteze kavuşturan Descartes, Yeni Çağ felsefesinin kurucusu ve babasıdır. Descartes felsefesi, kendinden sonra, çeşitli bilim dallarındaki çalışmalar, iki yüzyıl çıkış notası sağlayan, Yeni Çağ kültürünün bağlantısını ortaya koyan bir sistemdir. Bunun içindir ki 17.yüzyıl felsefesi Descartes’in çizdiği çerçeve içinde gelişmiştir. Bir bakıma 17.yüzyıl felsefesi, bir Descartescılıktır. Bacon, bilimin zihne ve onun yasalarına bağlı olduğunu hayal meyal görüyor, fakat yanılgıların bir sınıflamasını vermekle yetiniyor. Üstelik o, Orta Çağ kavramlarından ancak yarım kurtuluyor ve o hâlâ, soyut kendiliklerin ve cisimden cisme geçirilebilen (sıcak, soğuk, yoğun, nadir, v.s. gibi) formların varoluşunu kabul ediyor. Bunun için modern felsefenin gerçek kurucusu Descartes’tir (Janet, 1016). Descartes 31 Mart 1596’da, Fransanın Touraine eyaletinin La Haye şehrinde doğdu. Ailesi, asil ve varlıklı bir fransız ailedir. Babası, Renne Parlamentosunda üye. Erken düşünme ve tecessüs niteliğinden dolayı babası küçük René’ye “filozof” sıfatını vermişti. 1604 yılında, sekiz yıl okuyacağı, Cezvitler tarafından yönetilen La Flèche kolejine girdi. 
Descartes, eski dillerin dışında mantık, ahlâk, fizik, metafizik ve matematik öğrendi. Çok sevdiği ve eksik bulduğu matematiği geliştirip tamamlamayı amaç edinen Descartes, La Flèche bittikten sonra, âdet gereği askerlik mesleğini seçti, ilmî düşüncelerini gerçekleştirmek amacıyla istifaen görevden ayrıldı. Yalnız kendi başına dinlenebilmek için iki yıl Pariste, St. Germain’de bir bakıma saklandı. Descartes, İspanya ile Hollanda arasında, 1618 yılında çıkan savaşta, Hollanda hizmetine girdi. Filozof, düşündüğü metod problemini istediği şekilde çözebilirse italya’ya hacca gitmeyi adar. Adağının yerine geldiğini görünce 1624 yılında Loretto’ya giderek hacc görevini yerine getirir. Kalabalıktan kaçmaya çalışan Descartes’in adresini yalnızca La Flèche’ten arkadaşı olan Père Mersenne bilir. Bilginlerle arkadaşı Mersenne aracılığıyla haberleşirdi. 1629 yılında Fransa’dan ayrılır, Hollanda’ya gider. 20 yıl kaldığı Hollanda’da 15 adres değiştirmiştir. Descartes’in bu toplumdan kaçışı, yazacağı eserlerden başka bir şeye zaman ayırmamak içindir. Yazdığı eserlerinin kendi sağlığında basılmamasını öngören filozof, yapılacak eleştirilere cevap vererek zaman kaybına uğramak istemiyordu. Eserlerinin çoğunu bu uzlet döneminde yazmıştır (Descartes, 1947, 183). Hollanda’da ikamet ederken, önceden felsefî diyalogunu mektupla sürdürdüğü İsveç Kraliçesi Christine, Descartes’i İsveç’e davet eder. Daveti kabul eden filozof 1649 yılının Ekim ayında Stockholm’a gider. Alışkanlıklarından vazgeçmeye ve iklim değişikliklerine intibak edemeyen Descartes, 5 ay sonra 11 Şubat 1650’de ölür. (Gökberk, 265-266). Ölümünden 16 yıl sonra cesedi Fransa’ya nakledilir ve St. Geneviève kilisesine defnedilir (E. Barbe, 217).

Descartes'in eserlerini şöyle sıralayabiliriz: Aklı Kullanmak İçin Kurallar (Regulae ad directionem ingeni), Dünya (Le Monde), Metod Üzerine Konuşma (Discours de la méthode), Geometri, Dioptrique, Météores, Felsefenin İlkeleri (Principa philosophiae), Ruhun Tutkuları (Les passions de l’âme), İnsan Üzerine İnceleme (Traité de l’homme), Ahlâk Üzerine Mektuplar (Lettres su la morale), Metafizik Düşünceler (Les méditations métaphiysiques).
 
Descartes’e göre hakikatı araştıran bir kimse kendi kendine şöyle sorular sormalıdır: Hakikat nedir? İnsanî bilgi ve sınırları nelerdir? Bu sorulara cevap vermek mümkündür. Bu soruların cevabını Aristoteles ve Platon’dan ödünç almaya gerek yoktur. Biz bu cevapları bizzat kendimizde buluruz. Akıl, bütün konuları aydınlatan ve hiçbir zaman, başkalarından ödünç ışık almayan güneş gibidir. (...) Bütün hakikatler açık ve basittir. Hakikat araştırmasına bizi götüren biricik doğru yolu, bize matematik gösterir (Vorlander, 375).

Descartes’e göre matematik, tıpkı formel mantık gibi bağlantılı ve seçik olmalıdır. Fakat Aristoteles’in mantığı gibi totoloji olmayıp yeniyi de öğretmelidir. Bunun için de aritmetik metot, analitik geometriye uygulanmalıdır. Yani son (kurucu) ögeler bulunup, bunlarla aritmetik objeler yeniden kurulmalıdır. Bununla açık ve seçik bilgiye ulaşılabilir. “İncelenen objenin son ve yalınç unsurları ile bunlar arasındaki ilgiler kavranmışsa, bilgi açık ve seçiktir. Objelerin son ve yalınç unsurlarını bize gerçekten de kavratan tek bilim, aritmetiktir; bu üstünlük yalnız aritmetikte var. (...) Açık ve seçik olarak bilmek, doğru olarak bilmek demektir; yanılma, bilginin objesini bulanık ve karışık olarak kavramaktan ileri gelir. “Yalın olanı” biz intuitif olarak, yani doğrudan doğruya olduğu gibi kavrarız; “bileşik olanı” ise, ancak yalınç ögelerine geri götürebilirsek, çözebilirsek yanılmasız olarak kavrayabiliriz.” (Gökberk,269). Böylece Descartes matematik fiziğin metodunu felsefe için de kabul ediyor.Felsefede yapılacak şey, düşünmeye başlarken, her şeyden önce doğruluğunu sezgisel olarak, doğrudan doğruya kavrayabildiğimiz, aritmetiğin birimleri gibi sağlam ve açık seçik olan noktayı bulmak, sonra da bunun üzerine birleştirme yapmaktır. Bu durum, Antisthenes (M.Ö. 444-365)’in bilgi anlayışındaki tahlil, Galilei’nin Fizikteki metodunu hatırlatmaktadır: Son ögeleri ve bunlar arasındaki ilişkileri bulan bir çözümleme (Tahlil), birde bu ögeleri aralarındaki ilişkilere göre yeniden birleştirme (terkip).

Bilgi teorisi anlamında kullanılan doğal ışık aynı zamanda daha çok kullanılan açık ve seçik tasavvur ifadesi, Descartes felsefesinin hareket noktası kabul edilmelidir. Bütün eşya sadece tasavvurlardan ibarettir, sadece hakiki olan vardır. Sadece açık ve seçik tasavvurlar gerçek bilgiyi dolayısıyla gerçek varlığı meydana getirir. “Descartes hazır ve görünür olan tasavvurlara açık ve tamamen diğerlerinden ayırt edilen bilgilere de seçik diyor.” (Vorlander,376-377). Akıl, tamamıyla kuşku götürmez kesinlik ister, ilim ise, kesin ve seçik bilgidir. Descartes sadece kesinliğe ulaşmak için kuşku duyar. O şöyle diyor: “Daha önce haberim olmadan zihnime girebilmiş olan bütün yanlışları zihnimden söküp atıyordum. Bu işte, ancak şüphe etmek için şüphe eden ve her zaman kararsız görünen şüphecileri taklit ettiğim sanılmasın: Zira, tersine, benim bütün maksadım kendimi şüpheden kurtarmak, yani hakikati elde etmek ve kaya ile kili bulmak için oynak toprakla kumu atmaktı.” (Descartes, 1947, 36)."

Kaynakça:
Prof. Dr. Murtaza Korlaelçi, Prof. Dr. Celal Türer, Felsefe Tarihi, Ankara Universitesi UZEM, 2012


Bekir Gür, Matematik Felsefesi


Gözlem ve deneye dayanmadan matematik, felsefesi bir soruşturma için biçilmiş bir kaftandır çoğu zaman: Matematik nedir? Matematiksel doğru, mutlak doğru mudur? Niçin ve nasıl? Matematiksel hakikatin doğası nedir? Matematikte de doğa bilimlerindeki gibi devrimler ve krizler var mıdır? Matematik nasıl oluyor da 'gerçek' dünyada işe yarıyor? 
 Niçin onca filozof, yüzyıllar boyunca, matematiği takdir etmiş ve kendi felsefi sistemlerini matematiğe ve onun sunum tarzına benzetmeye çalışmıştır? Spinoza ve Descartes gibi onlarca filozof Tanrının varlığını ispat ederken neden [daha fazla geometri] düşüncesiyle hareket etmişlerdir?
 
"Geometri ile ilgisi olmayan bir filozof, ancak yarım bir filozoftur; felsefe ile ilgisi bulunmayan bir matematikçi, ancak yarım bir matematikçidir. Bu iki disiplinin birbirine yabancılaşması, ikisinin de zararına olmuştur." Frege 
 
Matematik Felsefesi, Baskı 2004, Sayfa 424, Kadim Yayınları, Editörler: Bertrand Russell, David Hilbert, L. E. J. Brouwer, Paul Bernays, Douglas Gasking, Kurt Gödel Paul Benacerraf, Hartry Field, Penelope Maddy, Michael D. Resnik, Gregory J. Chaitin, Reuben Hersh, Bekir Gür
| | Devamı... 0 yorum

Bülent Atalay, Matematik ve Mona Lisa

Matematik ve Mona Lisa, ABD'li yazar Dan Brown'ın 'Da Vinci Şifresi' adlı romanında da yer alan, Leonardo Da Vinci'nin sanatı ve bilimi arasındaki bağlantıları bir bilim adamı ve sanatçı gözüyle anlatıyor.
Seçkin bir bilim adamı ve sanatçı olan Prof. Bülent Atalay, hem bilim adamlarının hem de sanatçıların doğada saptadığı oranlara, modellere, şekil ve simetrilere dikkat çekerek, Leonardo da Vinci'nin çalışmalarının temelini oluşturan bilimi, matematiği, altın oran kavramını, Fibonacci dizisini ve sanatla bilim arasındaki etkileşimi inceliyor.Kitapta ayrıca Leonardo da Vinci'nin Haliç ile Boğaziçi üzerinde yapmayı tasarladığı iki köprüye, Sultan II. Bayezit'e yazdığı mektuba ve Osmanlılarla olan bağlantısına da yer veriliyor.
"Bilim ve sanat arasındaki farklılık ve benzerlikleri, her iki alanda da bir dâhi olan Leonardo da Vinci'nin kişiliğinde somutlaşan usta bir inceleme. Prof. Bülent Atalay, hem okunması kolay hem de bilgi dolu kitabında Leonardo'nun zihninin derinliklerine inmeyi başarıyor”-Jamie Wyeth

Bülent Atalay, Matematik ve Mona Lisa, Baskı 2006, Sayfa 314, Albatros Yayınevi

Matematik Denklem Düzenleyicisi

Daum Equation Editor ile matematiksel denklemleri düzenleyebilir ve düzenlediklerinizi, ister resim ister metin dosyası olarak kopyalayıp eklemek istediğiniz dokümana ekleme yapabilirsiniz.Her türlü matematiksel sembolü yazıp kullanabileceğiniz buradan da istediğiniz belgelere kopyalayıp yapıştırabileceğiniz güzel bir uygulamadır. Matematik denklemleri düzenlenebilir. Hem görsel olarak hem de kod sistemi ile çalışan uygulama klavyeden istediğiniz kadar girişi destekliyor.


Matematik denklemlerini düzenlemek için hazırlanan programı Google-Chrome web mağazasından indirip kullanabilirsiniz. Ancak bu programı kullanabilmeniz için Google Chrome kullanmanız gerekir. (Firefox, İnternet explorer gibi bir web tarayıcısı kullananlarda farklı eklentiler kullanılabilir.)
 
Eğer Google-Chrome kullanıyorsanız >>"Daum Equation Editor"<< tıklayarak "denklem düzenleyicisi" eklentisini indirip kullanmaya başlayabilirsiniz.
| | | Devamı... 1 yorum

Kerim Erim (1894-1952)

Kerim Erim (1894-1952) doktora derecesini 1919'da Almanya’nın Erlangen kentindeki Frederich-Alexanders Üniversitesi’nden aldı. Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı; mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına öncülük etti. Ülkemizde bir matematik doktorası yöneten ilk bilim adamı oldu. Devlet sanatçısı piyanist Gülsin Onay’ın dedesidir. 1894 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Asıl adı Abdülkerim’dir. Babası, Buharalı Molla Ahmed Zade Mirliva Arif Paşa; annesi, Kazan Şeyhül Müderrisi Kerim Hazretzade Ferik Abdürrahman Paşa’nın kızı Naciye Hanım’dır. İlköğrenimini Halep’te tamamladıktan sonra kısmen evde, kısmen Hendese-i Mülkiye’nin ilk sınıflarında ders görerek ortaöğrenimini tamamladı; yükseköğrenimine İstanbul’daki Yüksek Mühendis Mektebi’nde devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi’ni 1914 yılında tamamladıktan sonra matematiğe duyduğu büyük ilgi nedeniyle Berlin Üniversitesi’nde daha ileri matematik öğrenimi görmek üzere Almanya’ya gitti. 1919’da Frederich-Alexanders Üniversitesi’nde cebir konusunda doktora derecesini alarak İstanbul’a döndü[4]. Mezunu olduğu Yüksek Mühendis Mektebi’nde matematik, analitik geometri, mekanik, kozmoğrafya dersleri verdi. 1929’da doçentliğe yükseldi.

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919) Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders vermeye devam etti Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti Daha sonra burada ordinaryüs profesör oldu 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi

1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır Bunlardan bazıları şunlardır:

Nazari Hesap (1931), Mihanik (1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap (1945), Über die Traghe-its-formen eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)

Kerim Erim, dünyada mekanikle ilgili bilim adamlarını bir araya getirmek üzere dört sene bir düzenlenen Uluslararası Sırfi ve Tatbiki Mekanik Kongresi’nin sekizincisinin 1952’de İstanbul’da gerçekleşmesi için büyük emek verdi. Ne var ki bu çalışma sırasında tutulduğu hastalık nedeniyle kongrenin açılışına katılamadı; ancak son celsede kapanış nutkunu okuyabildi. Nekahat için Avrupa’ya gidip döndükten sonra 29 Aralık 1952’de hayatını kaybetti. Mezarı Edirnekapı Şehitliği’ndedir.

Hüseyin Tevfik Paşa (Lineer Cebir)


Hüseyin Tevfik Paşa, (1832-1901) Vidin’de doğmuş, genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve Askerî Okul’da okumuştur Burada, matematik derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler vermiştir Tahsilini bitirdikten sonra Harbiye’ye cebir hocası olarak atanmış, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kalmıştırHarbiye’deki hocalığı devam ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirilmiştir 1868′de Paris’teki Mekteb-î Osmanî’ye müdür muavini olarak gönderilmiş ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine incelemelerde bulunmakla görevlendirilmiştir Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için üniversiteye de devam etmiş ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca bazı makaleler yayımlamış ve bilimsel toplantılara katılmıştır 
Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Amerika’daki bazı silah fabrikalarına ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle Amerika’ya gönderilmiştir 1878 yılına kadar Amerika’da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşmıştır; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur 
Hüseyin Tevfik Paşa, lineer cebir hakkında yazdığı eserinin önsözünde şöyle söylemektedir: “Bu kitapta incelenen lineer cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir Lineer cebirin de aynı kabülü görüp görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilemiyorum.” Kendi sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir: “Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; halbuki lineer cebirde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz.” 
Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok önemlidir. Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika’da kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye’nin ve Dârüşşafaka’nın kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.

Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir. 
Hüseyin Tevfik Paşa'nın Lineer Cebir hakkında yazdığı kitap, İTÜ VAKFI yayınları tarafından, tıpkı basım yapılarak tekrar yayın hayatına kazandırılmıştır. (Bkz. Hüseyin Tevfik Paşa-Lineer Cebir) 

Hüseyin Tevfik Paşa’nın Eserleri 
1- Zeyl-i usul-i Cebir 
2- Cebr-i Âlâ 
3- Fenn-i Makina 
4- Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique) 
5- Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek türevler,Taylor ve Mc’Lauren bahisleri içerir. 
6- Usul-i llm-i Hesap 
7- Astronomi 
8- Mahsusat ve Gayrı Mahsusat (Felsefeye ait bir eserdir) 
9- Linear Algebra

Molla Lütfi ve Matematik

(ö.1495) 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun talebesi olmuş Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle Fatih Molla Lütfi’yi özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur. Sinan Paşa Fatih tarafından Sivrihisar’a sürülünce Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş Sultan II. Beyazıd’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Fatih Sultan Mehmet’le bile iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Kendisini çekemeyen bazı kimselerin dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi. 

Molla Lütfi’nin çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur "Delos problemi" incelenmiştir. Molla Lütfi’ninbu problemi İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca ahalinin Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramayınca Platon’un yardımını isterler. Platon rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. 
Molla Lütfi işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında küpün iki kat yapılmasının yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.

Yahya en-Nakkaş et-Tuleytuli (Ez-Zerkale)

İbn Zerkale (ö. 493-1100) Endülüslü astronom ve matematikçidir. Ebû İshâk İbrâhîm b. Yahya en-Nakkâş et-Tuleytûlî el-Kurtubî. Hayatı hakkında çok az şey bilinmektedir. XI. yüzyılın ilk çeyreğinde muhtemelen Tuleytula'da (Toledo) doğmuştur. İbnü'z-Zerkâle künyesinin bazı kaynaklarda Zerkâlî şeklinde geçmesinden aslında bir lakap olduğu ve muhtemelen "zerkâ" (mavi gözlü) sıfatından Ortaçağ Latincesi'ndeki "-ellus/-el" küçültme ekiyle türetildiği belirtilmektedir. Latin kaynaklarında adı Azarquiel, Arzachel, Azarchel, Arzakal ve Elzarkal şeklinde geçer. Batılı ilim adamlarının çoğu onu yahudi kimliğiyle tanıtmaktaysa da Fransız ilimler tarihçisi Pierre Duhem, "Le systeme du monde, histoire des doctrines cosmologiques de Platon â Copernic" adlı eserinde müslüman olduğunu ispat etmiştir .

Sanatkâr bir aileden gelen İbnü'z-Zerkâle'nin el sanatlarında gösterdiği maharet, Tuleytula Kadısı Sâid el-Endelüsî'nin hizmetine girmesine vesile olmuş, yaptığı gözlem aletleriyle kısa sürede dikkatleri üzerine çekince kendisine astronomi alanında yetişmesi için imkân tanınarak çeşitli kitaplar sağlanmıştır. 454 (1062) yılında Tuleytula Emîri Yahya b. İsmail el-Me'mûn tarafından kurulan astronomik gözlem heyetinin üyeliğine, daha sonra da başkanlığına getirildi. Tuleytula'nın büyük hayranlık uyandıran su saatlerini imal etmesiyle ün kazandı; Moses ben Ezra (ö. 1135 |?|) bu saatler için yazdığı manzumeye onun adıyla başlamıştır. İbnü'z-Zerkâle'nin saatleri oldukça kesin bir ay takvimini esas alıyordu ve bir ölçüde Avrupa'da XVII. yüzyılda yaygın olan saatlere öncülük etmiştir.

İbnü'z-Zerkâle, Kastilya-Leon Kralı VI. Alfonso'nun 1078'de Tuleytula'yı zaptetmesinin ardından Kurtuba'ya yerleşmiş ve çalışmalarını burada sürdürerek Regulus yıldızının boylamını ve gezegenlerin en yüksek noktalarını belirlemiştir. Bazı müellifler, onun son gözlemlerini 480'de (1087) gerçekleştirmiş olmasından hareketle o yıl vefat ettiğini ileri sürmüşlerse de İbnü'l-Ebbâr, ay ve gün belirterek 8 Zilhicce 493 (14 Ekim 1100) tarihinde Kurtuba'da (Cordoba) öldüğünü bildirmektedir. Yetiştirdiği öğrecilerin en önde geleni Muhammed b. İbrahim b. Yahya es-Seyyid'dir; ancak onun asıl etkisini, daha sonraki astronomlar kuşağından İbnü'l-Kemmâd et-Tûnisî, Bitrûcî, İbnü'l-Hâim, İbn İshak, Ebü'l-Hasan Ali, İbnü'l-Bennâ el-Merrâküşî ve Abraham İbn Ezra üzerinde görmek mümkündür.

Eserleri.
1. Tuleytula Zîci. Arapça aslı kayıptır. Biri Gerardo de Cremone, diğeri muhtemelen Sevillalı Juan tarafından yapılmış Latince tercümeleri günümüze ulaşmıştır. Eser Sâid el-Endelüsî'nin gözetiminde başlatılan, İbnü'z-Zerkâle'nin de içinde ve daha sonra başında yer aldığı astronomik gözlem çalışmalarının sonuçlarına dayanmaktadır. XII. yüzyıl boyunca bütün Avrupa'da kullanılan Marsilya Cetvelleri ona dayanarak düzenlenmiştir.

2. el-Kanûn. Müellifin, Proklos'un öğrencisi Ammonios'a nisbet edilen 800 yılının hemen öncesine ait malzemelere dayalı bir almanağı ıslah etmek suretiyle meydana getirdiği eserdir. Hipparkhos ve Batlamyus'tan da faydalanılan kitapta, gerek gezegenlere ait değerlerin gerekse trigonometrik fonksiyonların tesbitinde çeşitli kaynak ve yöntemler uzlaştırılmaktadır.

3. Suma referente al movimiento del sol. Literatürde İspanyollar'ın verdiği isimle tanınan eser kayıptır. Kitabın konusu güneş apojesinin hareketi üzerinedir. İbnü'z-Zerkâle bu eserinde, yıldızlara nisbetle güneş apojesinin (medâr-ı şemsin evc noktası) hareketini güneşin tâdil merkezinin yüzyıllık bir değişimi olarak açıklar ki bu keşif onun astronomi ilmine yaptığı en önemli katkıdır. Bu çalışmasıyla yirmi beş yıllık rasatlardan faydalanarak güneş apojesinin öz hareketinin, batıdan doğuya doğru yılda 12.04 saniyelik bir değişim gösterdiğini bulmuştur ki bu değer bugünkü ölçülere göre 11.8 saniyedir. Ondan yaklaşık iki asır önce Sabit b. Kurre, bu düzensizliğin rasatların duyarlı olmayışından kaynaklanmadığını, bunun kanunlara bağlı bir değişime tâbi olduğunu sezmiş, fakat bir açıklama getirememişti. Öte yandan İbnü'z-Zerkâle, ekliptiğin eğimi rasatları ile daha önceleri bulunmuş değerleri mukayese ederek bu eğimin 23° 33' ile 23° 53' arasında salındığı sonucuna varmış, bununla beraber yanlış olarak ekinoks (gece ile gündüz eşitliği) noktasının titrediğini kabul etmiştir. Batlamyus astronomisinde güneşin eve noktası sabit ve tâdil merkezi de değişmez olduğundan bu durumu göz önünde tutarak güneş için yeni bir teori önermiş ve bununla tâdil merkezindeki düzensizliği ortadan kaldırmıştır. Bu teoriye göre medâr-ı şems merkezi küçük bir daire üzerinde hareket ediyordu ve şüphesiz bu görüş Batlamyus'un mekanik sistemine tersti. Zira böylece yırtılma (hark) ve bitişmeyi (iltiyâm) kabul etmeyen Batlamyus'un billûrî felekleri dahilinde bir yırtılmayı kabul etmek gerekiyordu. İbnü'z-Zerkâle bu teorisiyle Batlamyus astronomisine büyük bir darbe vurmuş oldu.

4. Tratado relativo al movimiento de las estrellas fijas. Yalnızca Samuel ben Yehuda'nın İbrânîce çevirisiyle günümüze ulaşan ve literatürde İspanyollar'ın verdiği isimle tanınan eser sabit yıldızlar feleğine ait hareketin, arzın merkezini bir daire veya episikl üzerindeki hareketli bir noktayla birleştiren doğru çizginin hareketiyle belirlendiği tezini matematik yoluyla ispata çalışmaktadır. Önce Sabit b. Kurre'nin ortaya attığı bu teze titreme (trepidation) teorisi denilmektedir. 

5. Kitâbü'l-'Amel bi's-safîhati'z-Zerkâliyye el-mü'adde li-âmili'l-âfâk (Kitâbü'l-'Amel bi'ş-şafîhati'z-zîciyyeti'l-mevzû'a li-takviyeti'l-kevâkib). Batı dünyasında "azafea" olarak bilinen "es-safîha" adlı astronomi aleti hakkındadır. İbnü'z-Zerkâle, ekvator dairesiyle ekliptik dairesinin stereografik izdüşümlerini bir tür usturlap olan bu aletle birleştirmiştir.

6. Tratado de la lâmina de los siete planetas. 1081 yılında yazılıp İbn Abbâd el-Mu'temid'e ithaf edilen eserin önemi Merkür'ün yörüngesinin eliptik olduğu iddiasını taşımasıdır.

7. Kitâbü't-Tedbîr. Astroloji üzerinedir. 8. Kitâbü'l-Medhal ilâ 'ilmi'n-nücûm.

(T.D.V. İslam Ans. 21/243-245)
https://islamansiklopedisi.org.tr/ibnuz-zerkale

İbn Saffar

Kurtuba'ya bağlı Gafik'te doğdu ve büyük dedesine nisbeten İbnü's-Saffar künyesiyle meşhur oldu. Kaynaklarda bazan kardeşi usturlap yapıcısı Muhammed ile karıştınldığı görülür. Doğum tarihi bilinmiyorsa da hocalarının ölüm tarihlerinden hareketle 360 (971) yılı civarında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Tahsilini Kurtuba'da yaptı. dini ilimleri muhtemelen Kadı İbn Müferric ei-Ümevi'den okudu; çünkü ondan ve başka muhaddislerden hadis dinleyip rivayet ettiği bilinmektedir. Daha sonra Endülüs'te bilimin öncüsü sayılan astronom ve matematikçi Mecriti'nin öğ­rencisi oldu. Hammudiler'in siyasi karışık­lık çıkarması üzerine kuvvetli bir ihtimalle Emir Mücahid ei-Amiri'nin daveti üzerine Daniye'ye (Denia) gitti ve oraya yerleşip riyazl ilimler öğretimini başlattı;birçok öğrenci yetiştirdikten sonra 426 (1035) yılı sonlarında vefat etti. Daha çok eğitim ve öğretim alanındaki çalışmala­rıyla tanınmış ve arkasından sadece astronomi konusunda iki eser bırakmıştır. Said el-Endelüs'i onun dil, edebiyat. fıkıh. kelam, tarih ve riyaziye alanında tanınmış birer alim olan öğrencilerinden İbn Sergüt. Ebü'l-Asbağ el-Vasıti. İbn Şehr erRuayni, Yahya b. Hişam el-Kureş'i el-Eftas ve İbnü'l-Attar el-Kurtubi'nin adlarını vermektedir (Tabakatü 'l-ümem, s. 1 73-1 7 4); öğrencilerinden biri de kendisini , şeyhleri arasında zikreden muhaddis Ebu Ömer İbn Mehdi'dir (İbn Beşküval, I, 42). 
Eserleri. 1. ez-Zicü'l-mu]]taşar. Sindhind (Siddhanta) metoduyla hazırlanmış astronomik tabloların özeti mahiyetindedir: fakat günümüze intikal etmemiş olup bir nüshası Paris'te bulunan İbranice tercümesiyle tanınmaktadır (Sezgin. VI. 250) Sâid el-Endelüsî onun dil, edebiyat, fıkıh, kelâm, tarih ve riyaziye alanında tanınmış birer âlim olan öğrencilerinden İbn Bergüt, Ebü'l-Asbağ el-Vâsıtî, İbn Şehr er-Ruaynî, Yahya b. Hişâm el-Kureşî el-Eftas ve İbnü'l-Attâr el-Kurtubî'nin adlarını vermektedir; öğrencilerinden biri de kendisini şeyhleri arasında zikreden muhaddis Ebû Ömer İbn Mehdî'dir.

İbn Saffar'ın Eserleri.

1-ez-Zîcü'l-muhtasar. Sind-hind (Siddhânta) metoduyla hazırlanmış astronomik tabloların özeti mahiyetindedir; fakat günümüze intikal etmemiş olup bir nüshası Paris'te bulunan İbrânîce tercümesiyle tanınmaktadır.

2. el-Amel bi'l-usturlâb (Kitab fi 'Ameli'l-usturlâb, Risale fi'l-usturlâb ve zikri âlâtih ve eczâ'ih, Risâletü'l-usturlâb). Usturlabın yapısı, işlevleri ve kullanılışı hakkında küçük hacimli düzenli bir çalışmadır. Ancak Abdullah b. Muhammed b. Sa'd et-Tücîbî'nin de belirttiği gibi müstensihler elinde değişikliğe uğramış ve ortaya bab sayıları farklı çeşitli nüshaları çıkmıştır. Eser, kırk iki bab ihtiva eden Madrid ve Berlin nüshaları esas alınarak J. Millas Valicrosa tarafından Kitâbü'l-'Amel bi'l-usturlâb ve zikru âlâtih ve eczâ'ih adıyla yayımlanmıştır. 
 
Fuat Sezgin'in kütüphane kayıtlarını verdiği yazmalarına ilâveten Türkiye'de bulunan beş nüshasından İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki elli üç babdan oluşan ve başında yazarın adını Ebü'l-Kâsım Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b. Ömer b. Saffâr şeklinde bildiren nüshanın mevcutların en eskisi ve eksiksizi olduğu anlaşılmaktadır. 
Eserin Türkiye'deki diğer iki nüshasının içinde yer aldığı Sivas Ziya Bey Kütüphanesi'ndeki bir mecmuada altıncı sırada bulunan kitabın, müstensihlerin eseri değişikliğe uğrattıklarını söyleyen Abdullah b. Muhammed b. Sa'd b. Muhammed et-Tücîbî'nin Risale fi'l-usturlâb adıyla kitaba yaptığı bir ıslah çalışması olduğu görülmektedir. 
Astronomi ve matematik bilgini Muhammed b. Ahmed b. Ebû Yahya el-Habbâk et-Tilimsânî, İbnü's-Saffâr'ın bu eserini özetleyerek manzum hâle getirmiştir. İbnü's-Saffâr'a ayrıca Kitâb fi'ledviyeti'l-müfrede adlı bir kitap nisbet edilmekteyse de bu eserin tabip Ebû Ca'fer Ahmed İbnü's-Saffâr'a ait olması daha kuvvetli bir ihtimaldir.

(T.D.V. İslam Ansiklopedisi, 21/193-194)

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!