Zamanın izafiyetine matematiksel bakış

Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinden şikayet ediyoruz. Acaba zaman gerçekten hızlı mı akıyor? Herkes için zaman kavramı aynı mı? Zamanın izafiyeti ve göreceliği ne demek? Zaman gittikçe kısalıyor mu? Bu soruların cevabına dair fikirlerimiz bilim ve din çevrelerinde değişkenlik gösteriyor. Zaman; insanın doğduğu ilk günden beri yakalayamadığı, sürekli peşinde koşarak aldandığı, nice vakitleri boş yere harcayıp tükettiği bir kavramdır. Zaman, ölçmeye çalıştıkça parçalanan ve her çağda başka suretlere bürünen bir muammadır. Çocukken ağır aksak ilerleyen, yetişkinlikte hızlanan, ihtiyarlıkta göz açıp kapayıncaya dek geçen bu zaman algısı, aslında insanın hayatla kurduğu bağın ve tecrübe yoğunluğunun aynasıdır. Allah Rasülü  “Zaman yakınlaşmadıkça kıyâmet kopmaz! Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, hafta da bir gün gibi, gün saat gibi, saat de saman alevi gibi veya kibritin tutuşup hemen sönmesi gibi (kısa) olur.” (Tirmizî, Zühd, 24/2332) sözü ile ahir zamanda zamanın değişeceğine ve bereketsiz hale geleceğine dikkat çekmiştir.
Zamanın değişken ve göreceli olduğu, gözlemcilerin hareketlerine bağlı olarak farklı hızlarda aktığı, günümüz dünyasında Albert Einstein'ın Görelilik Teorisine göre (Relativite Teorisi*¹) bilimsel olarak açıklanmıştır. Işık hızı, saniyede 300.000 km olduğundan hareketle sabit bir ışık hızında bir cisim (ışık hızına yakın) hareket ederse, bu cismin geçirdiği zaman, dışarıdan bakan herhangi bir gözlemciye göre daha yavaş akacağı teorik olarak belirtilmiştir. Bu olaya "zamanın genişlemesi" (time dilation*²) adı verilmiştir. Bu teoriye göre hareket halindeki bir nesne, zaman genişlemesi yaşar, yani bir nesne çok hızlı hareket ettiğinde zamanı durağan halinden daha yavaş yaşamış olur. Kütleye sahip herhangi nesnenin yakınında, “uzay-zaman bozulur. Bu da uzayın bükülmesine ve zamanın genişlemesine neden olur. 
Meşhur bir paradoksa göre ("ikizler paradoksu*³") ışık hızına yakın hızda seyahat eden bir astronot, Dünya'ya döndüğünde Dünya'da göreceli olarak daha fazla zaman geçmiş olacağından yaşıtlarına göre daha genç kalacaktır. Roketin içindeki uzun bir seyahatin ardından dünyaya dönen astronot, ikiziyle yaş ve vücut olarak farklılık görür. Dünyadaki zamanın daha hızlı aktığı düşüncesinden hareketle, dünyada kalan ikizi roket içinde seyahat eden astronota göre daha hızlı yaşlanmıştır. Bu teori yerçekimini de işin içine katar. Bütün kütleli cisimler, örneğin gezegenler veya kara delikler zamanı büker. Zaman, güçlü yerçekimi alanlarında daha yavaş akarken, zayıf yerçekimi alanlarında daha hızlı akar.
Güçlü yerçekimi alanları, çok büyük kütleli cisimlerin uzay-zamanı şiddetli şekilde bükerek oluşturduğu, zamanın ve uzayın davranışını hissedilir biçimde değiştirdiği bölgelerdir. Kara delikler gibi ışığın bile kaçamadığı çok güçlü yerçekim alanlarında, zaman aşırı derecede yavaş akar. Teoride bir kara deliğe yaklaşan bir cisim için dışarıdaki gözlemciler, zamanı "donmuş" gibi görebilir. 1976 yılında NASA tarafından yapılan ve Einstein'ın genel görelilik teorisini test eden Gravity Probe*⁴ deneyiyle, Dünya'nın yerçekimi nedeniyle bir saatin yüksek irtifada yerçekimi etkisinin zayıflığı nedeniyle daha hızlı çalıştığı gösterilmiştir. Buna göre deniz seviyesinde yaşayan biri, yüksek dağın zirvesindeki birinden biyolojik olarak daha yavaş yaşlanır. Bu etkiyi araştırmak için yapılan bir deneyde, yer zemininde ve yüksek irtifaya fırlatılan bir roketin içinde birer eş zamanlı atom saati bırakılmış ve sonuçta iki saatin de çok az da olsa farklı zamanları gösterdiği tespit edilmiştir. Bu nedenle belli bir yükseklikte bulunan uydu ve GPS sistemleri, bu zaman sapması etkisini hesaba katmak zorunda olduklarından, çeşitli hatalara sebep olmamak için sürekli olarak saat düzeltmeleri yaparlar. Zaman, Allah'ın yaratmış olduğu kavramlardan bir tanesi olup değişmeyen, mutlak bir şey değildir. Gözlemcinin hızına, kütlesine ve bulunduğu yerçekimi alanına göre değişkenlik gösterir. Sonuç olarak yükseklere çıkıldıkça, yerçekimi zayıfladığından uzay-zaman daha az büküleceği için zaman daha hızlı akar. Güçlü yerçekiminin olduğu mekanlarda uzay-zamanı daha çok eğip bükeceğinden bu durum zamanın akışını da yavaşlatır.

Yaz Dönemi Matematik Çalışma Planı

Sevgili öğrenciler, uzun ve yorucu bir ders döneminin ardından yaz tatili dönemine giriyoruz. Bu yaz dönemlerinde, birçok öğrenci ders çalışmaktan kaçıp, sadece eğlence ve dinlenmeye zaman ayırarak, oldukça verimsiz bir şekilde tatilini geçirebiliyor. Ancak bir amacı olan başarılı öğrenciler, her zaman boş vakitlerinin kıymetini bilen (özel anlamda da yaz tatilini verimli bir şekilde değerlendiren) öğrencilerdir. Tatil kavramı; ekranların başında vakit öldürmek, boş boş gezmek ve sadece oyun/eğlence anlamına gelmemelidir. Elbette uzun yaz tatili, öğrencilerin bedenen ve zihnen dinlenme zamanıdır.  Lakin bu "dinlenme" vakitlerin boşa harcanmasına, amaçsız bir şekilde heba edilmesine sebep olmamalıdır. Esasında herşeyi vaktinde ve düzenli olarak yaptığımız zaman, stres ve kaygıdan uzaklaşarak yaratılış amacımıza uygun bir hayata sahip olabiliriz. İslam dini, asla boş kalmayı ve tembelliği kabul etmez. Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber efendimize hitaben: “O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul!” [İnşirah Suresi/7] buyrulmaktadır. Âyet-i Kerime, bir iş tamamlandığında boş kalarak dinlenilmesini değil, bilakis insana fayda veren farklı bir işle meşgul olunmasını emrediyor. Kur’an-ı Kerim'de zikredilen ve tavsiye edilen dinlenme çeşidi bu şekildedir. Kur’an-ı Kerim'in "insanın başıboş olarak dünyaya gönderilmediğini" [Kıyamet Suresi/36] ifade ettiği biçimiyle, kamil insanın “tembellik ve boşluk” anlamlarına gelen "tatil" (عطله) kelimesi ile bağdaştırılabilecek herhangi bir yönü yoktur. Bir işi bitirdiğiniz zaman eğer dinlenmek istiyorsak; boş ve âtıl kalarak değil, iş değişikliği yaparak veya başka bir işle meşgul olarak ancak kamil manada dinlenebiliriz.  

Matematik dersi nasıl çalışılır?

Yapılmış tanımlara göre matematik bir ilim, bir sanat, bir estetik ve daha pek çok şeydir. “Matematik, bir uygulama alanı ve insan zekâsının belli ilişkileri anlamada merakından ortaya çıkan bir işlemler bütünü, düşünme biçimidir.”[Göker Lütfi, Matematik Tarihi ve Türk İslam Matematikçileri,1981]  İnsan, bilmediklerini fıtratı gereği hep öğrenmek ister. Dolayısıyla yaşadığı doğada karşısına çıkan her şeyi öğrenme ve zihnine göre tasarlayıp bir kalıba oturtmaya çalışmaktadır. İşte bu nedenden ötürü her ilim gibi bunlara temel teşkil eden matematik ilmi de meraktan ortaya çıkmıştır diyebiliriz. İnsanoğlunun merakı gereği ortaya çıkmış olan mekanik, fizik, tıp, astronomi, biyoloji, genetik, kimya gibi pozitif bilimlerde ve sosyal bilimler, tıp, jeoloji, psikoloji, müzik, sosyoloji, resim, sportif faaliyetler, arkeoloji, muhasebe, işletme, borsa, iktisat…vs. gibi pek çok alanda  matematiğe ihtiyaç duyulur ve yaygın bir şekilde kullanılır. Bu denli önemli olan bir ilim dalını öğrenmek için istekli ve gayretli olmak gerekir. Bu ilim dalından bir şeyler öğrenebilmek için yapılması gerekenleri acizane tecrübelerimle ifade etmeden önce kısa bir girizgah yapmak istiyorum. Matematikte başarıya ulaşmak için öncelikle matematikten pes etmeden çalışmaya karar vermeniz gerekmektedir. İsteksiz hiçbir şey olmaz. Matematik dersini başarabileceğinize inanmanız gerekmektedir. Kendinize güvenmeniz ve bu dersi başarabileceğinize olan inancınızla birlikte ilk adımı atmış olacaksınız. Unutmayın ki zor yollar tek bir adımla başlayarak aşılır. Çalışmaya karar verdikten sonra neler yapacağız. Aşama aşama bu ders çalışma tekniklerini ifade etmeye çalışayım. Burada anlatılanlar özelde matematik dersi için olmuş olsa da hemen hemen tüm bilişsel derslere de değiştirilerek uygulanabilir.

Öncelikle matematik çalışmaya karar vermeniz gerekmektedir. İsteksiz hiçbirşey olmaz. Matematik dersini başarabileceğinize inanmanız gerekmektedir. Kendinize güvenmeniz ve bu dersi başarabileceğinize olan inancınızla birlikte ilk adımı atmış olacaksınız. Unutmayın ki zor yollar tek bir adımla başlayarak aşılır. Çalışmaya karar verdikten sonra neler yapacağız. Aşama aşama bu ders çalışma tekniklerini ifade etmeye çalışayım. Burada anlatılanlar özelde matematik dersi için olmuş olsa da hemen hemen tüm bilişsel derslere de değiştirilerek uygulanabilir.

1) Matematik sayısal düşünme yeteneğine sahip olmayı gerektiren bir ders olduğu için öncelikle temel sayısal yeterliliğimizi geliştirmemiz gerekir. Bunun için en temel dört işlem becerisini iyi derecede öğrenmiş olmalıyız. Eğer burada eksikliğimiz varsa öncelikli olarak temel işlem becerilirimizi geliştiren alıştırmalar yapmalıyız. Toplama, çıkarma, çarpma, bölme, kuvvet alma, yüzde hesaplama, birim dönüştürme.vb gibi işlem becerilerine sahip olmamız en temel şarttır.

2) Hangi konuya çalışıyorsak, bu konunun gerektirdiği ön yeterliliklere sahip olmamız elzemdir. Çünkü alt konu öğrenilmeden üst kavramlar tam olarak anlaşılamaz. Örneğin; "problemler" konusu için öncelikli olarak "denklem kurma" ve "denklemi çözme" kavramlarının bilinmesi gerekir.

3) Sayısal dersler genel olarak tek başına öğrenilmesi güç olan derslerdir. Bu nedenle bir anlatıcıdan dinlemek anlayışımızı daha kolay hale getirecektir. Bu nedenle derslerde öğretmeni iyi dinlemek, kesintisiz olarak derse odaklanıp, merak ettiğimiz ve anlamadığımız yerleri hemen sorup öğrenmek ve ders işlenirken kısa kısa kendi cümlelerimizle notlar almak önemlidir.

4) Derse başlamadan önce konuyla ilgili merakımızı sağlayacak araştırmalar yapmak, internette ve yazılı medyada konu ile ilgi çekici dökümanları not etmek motivasyonumuzu arttıracaktır. Motivasyon ve güdülenmeyi sağlayacak hedefler oluşturmak odaklanmamızı sağlayacak şekilde merak duygumuzu derse yoğunlaştırmak dersin amaç ve hedeflerinden haberdar olmak, ders kavramlarının nerede nasıl kullanılacağını bilmek bize hazırlık aşamasında olumlu yönde katkı sağlayacaktır.

5) Bütün ön hazırlıkları tamamladıktan sonra, ders çalışma ortamında yer alan, istenmeyen tüm uyarıcıları çıkarmak özellikle telefon ve tv gibi dikkati çabuk dağıtan aletleri ders ortamından uzaklaştırmak gerekir. 

6) Masa başında ve dik bir oturuşla dikkati dağıtmayacak objeler eşliğinde, sade bir çevrede derse başlamak en iyisi olacaktır. Sessizliğin sağlanması da odaklanmamızı kolaylaştıracaktır. Işık ve ses düzeyinin ders çalışma şartlarına uyumlu olması gerekir. Ders çalışma esnasında atıştırmalıklar bulundurmak, sakız çiğnemek, müzik dinlemek, ..vs gibi etmenler dikkatimizin hızlıca dağılmasına sebep olacaktır.

7) Ders çalışmaya başladıktan sonra 35-45 dk aralıksız çalışmalı, daha sonra kesinlikle mola verilmelidir. Mola süresi bizi dersten ve ortamdan soğutacak kadar da uzun olmamalıdır. Matematikte konular birbirleriyle zincirin halkaları gibi bağlantılı olduğu için kısa zamanda çalışılıp bırakılmamalıdır. Sabredilerek çalışmaya devam edildiğinde konuların daha kolay öğrenildiği görülecektir.

8) Dersimizin ana kavramları çıkarılmalı, öğreneceğimiz kazanımlar belirlenmelidir. Örneğin; parabol konusu için, ikinci dereceden fonksiyonlar, grafik çizimi kavramları öğrenilecek şekilde bir kavram haritası oluşturulmalıdır. Formüller ezberlenebilir ki bu zaman zaman matematik dersinde gerekecektir lakin konu çalışmasında tamamen ezbere dayalı mantıktan uzaklaşılmış bir öğrenme kabul edilemez.

9) Önce konunun tüm detayları öğrenilmeli, özellikleri ve ispat gerektiren konu anlatımları tek tek incelenmeli kuru kuruya geçilmemelidir. Kavramlar, teoremler ve özellikler öğrenildikten sonra konu anlatım kaynağı kapatılıp kendi cümlelerimizle konunun özeti ve can alıcı noktaları çıkarılmalıdır. Matematik kavramları, teoremleri ve özellikleri mutlaka yazılarak not edilmelidir. Konu anlatımı çalışılırken kapsamlı bir kaynak kullanılmalı ve seviye düşük tutulmamamlıdır. Çok basit temel seviye kaynaklar sizi motive edecektir ama zamanla konunun özünden sapmanıza yol açacaktır. Seviyenizi dikkate alarak kaynaklarınızı düzgün seçmek, ve gittikçe daha derinlemesine kaynaklarla devam etmek önemlidir.

10) Özellikler ve konu anlatımı öğrenildikten sonra pekiştirme aşaması olarak örnek sorular ve alıştırmalar çözülerek konu pekiştirilmelidir. Bunun için önce çözümlü örnekler incelenmeli daha sonra aynı örneklerin çözümüne bakmadan kendimiz çözmeliyiz. Kavrama ve pekiştirme işleminden sonra konuyu değerlendiren soruların çözümüne geçilmelidir. Burada da zamana karşı çözüm yapılmalı ve soru sayısı ile hata sayısını %10 a indirene kadar pekiştirme çalışmasına devam edilmelidir. Örneğin; 20 soruluk bir test için süre olarak 20-30 dk arası seçilip yanlış sayısı olarak da azami 2 yanlış yapabilecek yeterliliğe gelinmesi o konunun tam olarak anlaşılmış olacağına işaret edecektir. Konu tam olarak iyice öğrenilmeden asla soru çözümüne geçilmemelidir. Konunun temel mantığı anlaşıldıktan sonra soru çözümüne geçilmelidir. Soru çözüm aşamasında sorular dikkatle incelenmeli ve asla sorular ezberlenmemelidir. Klasik problem tiplerinden ziyade muhakeme gücünü ortaya koyan soru tipleri ve problem tiplerinin çözümüne yoğunlaşılmalıdır. Seviyeye uygun kolaydan zora doğru olan sorularla soru çözmeye başlanmalıdır.

11) Konular öğrenildikten sonra haftalık tekrar çalışmaları yapılmalıdır. Birkaç konu birleştirilerek konu tarama testleri yapılarak tekrar çalışmaları genişletilmelidir. Unutmayın, matematik tekrar edilmezse çabuk unutulur.  Örneğin iki haftada bir çalışılan konulardan 40-50 soru hazırlanıp tekrar testi uygulaması çok faydalı olacaktır. Haftalık tekrarların ardından aylık olarak da tarama veya deneme testi hazırlanıp bunların çözümleri sağlanmalıdır. Yanlış yapılan konular gözden geçirilmeli, hatalar mutlaka bir bilene sorulup doğru olarak öğrenilmelidir.

12) Konu öğrenildikten sonra çeşitli video anlatımları dinlenerek farklı tekniklerin öğrenilmesi sağlanılmalıdır. Matematik problemlerinin çözümünde tek bir çözüm yolu yoktur. Ne kadar farklı ve mantıklı çözüm yollarına ulaşırsanız, düşünce ufkunuz artacak ve matematik dersinde başarılı olmanız bu şekilde daha kolay sağlanacaktır.

13) Son aşama olarak öğrendiğimiz konuyu mutlaka başkalarına anlatabilmek bize çok büyük fayda sağlayacaktır. Unutmayın; ilmin zekatı, onu başkalarına öğretmekten geçer.

Özetle 4 aşamalı bir çalışma planımız vardır. (Talep+Plan+Ders+Müzakere)
(Öncelikle istediğin bir hedef belirleyip çalışmaya karar ver. ) (Çalışmanı planla ve kavramlara göz gezdir.) (Öğretmen veya bir anlatıcı eşliğinde dersini çalış notlarını al.) (Dersin tekrarını mümkünse tek başına da olsa anlatarak yap.)

Burada anlattığımız düşünceler genel çalışma şartlarıdır. Her birey farklı yapıdadır. Bu nedenle herkesin kendi anlayışına göre bir çalışma ortamı geliştirmesi en önemli mevzudur. Son olarak her dersin herkes tarafından bir anda tam olarak anlaşılması beklenemez. Fıtri olarak bazı derslere daha yatkın ve bazılarına karşı da sonradan edindiğimiz çevresel şartlar nedeniyle daha az yatkın olabiliriz.  Balıktan uçmasını ve kuştan da yüzmesini beklemek akla zıttır. Yaratılış özelliklerimiz ve yetiştiğimiz çevresel koşullar eşliğinde elde ettiğimiz özelliklerimizi geliştirmek, ancak yoğun bir çaba ve tam bir istekle mümkün olacaktır. Yeterlilik seviyemiz ne olursa olsun her konuda bizi idare edecek kadar ortalama bir idrak seviyesine ulaşabilmek için en temel şart, merak edip araştırmaktan ve düzenli/istikrarlı çalışmaktan geçer. Çalışma ve çaba ne kadar çok olursa anlayışımız o derece artmış olacaktır. Allah, ilmi isteyen ve bu doğrultuda çalışan kullarına verir. Talebe kelimesinin anlamı da ilmi isteyen arzulayan demektir. İlim, Allah'ın bir sıfatıdır. Bu ilim sıfatından bir nebze faydalanmak için bizlere düşen görev; gayretli ve istekli olmaktır.
Allah muvaffak etsin. Kolay gelsin iyi çalışmalar..
05/01/2020
Kadir PANCAR
Matematik Öğretmeni

Matematikten Korkmayın

"Matematik, zorlanılan dersler arasında yer alıyor. Lübnan’daki Amerikan Teknoloji Üniversitesi’nde Sanat ve Beşeri Bilimler Bölüm Başkanı ve Uluslararası İlkokul Eğitimi Lisans Bölümü resmi danışmanı Dr. Marjorie Henningsen’e göre, ‘matematiğin korkulu bir ders’ olarak algılanmasının nedeni öğretim şekliyle ilgili. “Çoğu çocuk matematiği çok zekilerin ya da süper zekâlıların yapabileceği bir şey olarak görüyor” diyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir seminer veren Henningsen’in çocuklara matematiği sevdirmek için velilere ve öğretmenlere birkaç tavsiyesi de var. 


Öğrencilerde matematiğe karşı bir korku var. Sizce bu neden kaynaklanıyor? - Bunun nedeni daha çok öğretim şeklimizle ilgili. Yöntemlerimizle, metotlarımızla alakalı. Matematiği okullarda çocuklarımıza nasıl veriyoruz? Sanki onlara gerçek dünyayla ilişkisi olmayan, pratikte kullanılamayacak bir şeymiş gibi öğretiliyor matematik. Bu yüzden de hep korkarak büyüyorlar. Çoğu çocuk bunu çok zekilerin ya da süper zekâlıların yapabileceği bir şey olarak görüyor, bu da bir problem. Okullarda uygulanacak daha iyi bir yöntem bulmalıyız, metodumuzu değiştirmemiz gerekiyor. 
Türkiye’deki matematik eğitimini nasıl buldunuz? - İki yıl önce Türkiye’de bir özel okulda gözlem yapma fırsatım oldu. Matematik dersinde müfredata göre nelerin işlenmesi gerektiğini biliyorum. Çoğu okulun, yapılması gereken ipuçlarını takip etmediğini düşünüyorum. Sınıfta daha görsel aktiviteler kullanılabilir. Tahtayı ve duvarları süsleyerek bir şekilde öğrencileri derse davet etmenin, onların ilgisini çekmenin yollarını bulmalıyız. Onlara matematiğin sadece bir ders, konu değil, hem dünyaya bakış açısı kazandırdığını, hem de çevrelerinin bir parçası olduğunu, kültürlerinde ve tarihlerinde bir yeri bulunduğunu anlatmalıyız. Ama sistem açıcısından buna yönelik pek kanıta rastlamadım. Türkiye’deki eğitim sisteminin öğrenciye şunu yapacaksınız şeklinde tanımlayıcı bir yanı var. Böyle yaptıkça matematiğin gerçek hayattaki yansımasından bir şekilde koptuğunu düşünüyorum. Çoğu okulda da durum böyle. Sadece Türkiye’ye de özgü değil, bu her yerde yaşanıyor. Hâlâ 100 yıl önceki teknikleri kullanıyoruz. Birçok ülkenin müferatında kötü şeyler yazmıyor. Ancak müfredatı uygulamada çok büyük sıkıntılar var. 
Ders Kitapları bir kılavuz ama tek kaynak değil. Türkiye’deki bazı matematikçiler okullarda dersin işleyişi için daha özgür bir uygulama alanının olması gerektiği görüşünde. Sizce de böyle mi olmalı? - Evet. Asıl problem, öğretmenlerin ders kitaplarına olan bakış açısından kaynaklanıyor. Çünkü biz de hocalar olarak bu şekilde büyüdük. Bize de ders kitabını sayfa sayfa takip etmemiz ve ödevlerimizi ona uygun yapmamız gerektiği söylendi. Aynı insanlar büyüyüp hoca olunca da yine bu şekilde işliyor dersi. Müfredattan ziyade kitabın sınıfa girdiği andan itibaren sadece öğretmenlerin değil, velilerin ve okul idarecilerinin de, “Kitap geldi tamam. Her şeyi buradan takip edeceğiz” şeklindeki bakış açısı iyice sınırlıyor. Niye kitap bize ne yapacağımızı her şeyiyle dikte etsin ki? Ders kitabı faydalı, işimize yarayabilecek bir kaynak ama neden onu öncelikli, ana kaynak haline getiriyoruz? Şu an etrafımızda sonsuz sayıda kaynak bulunuyor, neden onunla sınırlı kalalım? Geleneksel bir bakış açısı var. Belki ders kitaplarının öncelikli kaynak olması durmunu ilkokul öğrencileri için kaldırıp, sadece yetişkinlerin matematik öğreniminde kullanabiliriz. İlkokulda onlardan takip etmemiz rotaları gösteren bir kılavuz olarak yararlanabiliriz. Sınıfta daha az kitap odaklı bir yönteme geçsek bile ebeveynler gelip şikayet edecek. “Neden derste kitabı takip etmiyorsunuz, biz çocuğun öğrenip öğrenmediğini nasıl anlayabileceğiz? Bizim elimizdeki kılavuz bu” diye baskı yapan ebeveynler olabilir. Bu çok katmanlı bir süreç. Bunun için sadece müfredatı suçlamak doğru değil, bir sürü faktör var. Ebeveynleri de buna hazırlamak gerekiyor. En önemlisi öğretmenlerin de kendini geliştirmesi ve ders kitabıyla olan ilişkisini değiştirmesi lazım. 


Öğretmenlere Öneriler: Ebeveynler için söylediklerimiz öğretmenler için de geçerli. Öğretmenler bu konuda daha özgür olmalı. Ders kitaplarıyla ilişkilerini değiştirmeliler. Yeni kaynaklara daha fazla yönelmeliler. Çocukların ilgi alanlarını keşfedip, buna uygun aktiviteler yapmalılar. Çocuklar buna öncülük etmeli, onlara özgürlük tanınmalı. Müfredattaki aktiviteler öğrencilerin ilgi alanlarına göre düzenlenmeli. Aslında öncelik çocuğun bakış açısına verilmeli. Müfredatta “Şu beceriyi çocuğa kazandır” şeklindeki bir ifade öğrencinin ilgi alanlarından daha belirleyici olmamalı. Ancak uygulamada bu yapılmıyor. Gereken yetenekleri çocuklara kazandıracağız ama onlara daha doğal gelen bir şekilde yapacağız bunu. Onları da dinlemek gerek. Sorunlarımızın kaynağı, çocuklara söz hakkı vermememiz. Odak noktasını çocuğun bakış açısına çevirmeliyiz. “Şimdi şunu yapmalıyız” gibi sürekli onlara zaman çizelgesi sunuluyor, bu olmamalı. 
Matematiği Sevdirmenin Yolları Ebeveynlere çok rol düşüyor. Eğer çocukların dünyayla ve çevrelerinde olup bitenlerle ilgilenmelerini sağlarsanız, bu çok şey değiştirir. Etraflarındaki sayılabilecek şeylerden, objelerden bahsedebilirsiniz. Onlarla sohbet edebilirsiniz ve buna çok erken yaşta başlamalısınız. “Bunu buradan alırsam ne olur?” gibi cisimlerin kendi aralarındaki etkileşimlerinden bahsetmek ve farkındalıklarını arttırmak, olup bitenlerle ilgili daha çok düşünmelerini sağlamak gerekiyor. Sayı sayma işini oyun haline getirebilirsiniz. Örneğin araba yolculuğu yaparak birkaç sokak ilerideki bir markete gidiyorsanız, “Yol üzerinde kaç tabela gördün, hadi bunları say” diyerek bu işi oyun haline getirebilirseniz, kısa bir yolculuk bile çok işe yarayabilir. Özellikle sayı, çokluk ve veri toplanması becerileri küçük yaştayken kazandırılabilir. Ebeveynler olarak kendinizi öğrenci yerine koyup “Haydi ben de sayıyorum, birlikte sayalım” gibi çocuğu teşvik etmeniz yararlı olur. Çocuklar ailelerine özeniyor, onları taklit ediyorlar. Erken yaşlarda başlayan etkileşim çok önemli. Aileler şu an o kadar meşgul ki elimizdeki telefonlar bile birbirimizin arasındaki etkileşimi engelliyor. Bazen de aileler çocuğun büyümediğini düşünüyor, gelişmiş bir insan olarak algılamıyor, yanılgıya düşüyor. Onun da kendi ilgi alanları, yapmaktan hoşlandığı şeyler var. Onun bu yönlerinin geliştiğini fark eder ve ona göre davranırsanız her şey daha güzel olur ve bu okul başarısına da yansır. Çocuklarla bir birey gibi konuşmak, onlarla böyle etkileşime geçmek gerek. Şarkı ve tekerleme ile değil. Onlara yetişkin gibi muamele yapılması önemli. Sayma, gruplama, büyük-küçük terimler gibi matematik kavramları gerçek hayatta da karşımıza çıkıyor. Sadece derste değil hayatında, çevresinde de gördüğü bu terimlerin farkına varmasını sağlayabilirsiniz. Ebeveynlerin tavsiyeleri çok önemli. Okul yönetimine ve hükümete bu konuda tavsiyelerde bulunmalısınız. “Biz böyle öğrendik, onlar da bu şekilde eğitilmeli” dememeniz gerekiyor. Çünkü zaman değişti, artık hiçbir şey eskisi gibi değil."
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/matematik-hayatin-gerceklerinden-biri-korkmayin-40054524

Başarılı olmak için örnek ders çalışma programı

Öğrenciler; gelecekte yaşamları sürdürmek istedikleri mesleği ne kadar erken seçerlerse, o kadar başarılı olurlar. Bunun için adaylar, beş yıl sonra ne yapmak istediklerini düşünmelidir. Bunu yaparken, yeteneklerini göz ardı etmemelidirler. Gelecekte ne yapmak istediğini, hedeflerini belirleyen öğrenci, hangi derslere ne kadar önem vermesi gerektiğini bildiğinden, kararsızlığa düşmez, vakit kaybetmez. Öğrenciler; hedeflerine ulaşmak için öncelikli olarak planlı çalışmalıdır. Çünkü verimli ders çalışma işi, plan ve program olmadan başarıyla sürdürülemeyecek bir etkinliktir.

Peki planlı çalışmak neden bu kadar önemli? Plan yapmak öğrenciye neler kazandırır?
* Ders çalışma programını yapan öğrenci, hedefine ulaşmak için izleyeceği yolu bildiğinden ruhen (vicdanen) rahat ve huzurludur.
* Ders çalışma programını yapan öğrenci, hangi derse ne kadar çalışacağını bildiğinden panik yapmaz. Bir derse çalışırken, aklı diğer derse kaymaz. Dikkati dağılmaz.
* Ders çalışma programını yapan ve odasına asan öğrenci, sürekli hedeflerini hatırlar ve hayatını disipline eder.
* Ders çalışma programı yapan öğrenci ‘Ne çalışacağım?’ diyerek kararsızlığa düşmez ve zaman kaybetmez.
Program Nasıl Hazırlanır?
Öncelikli olarak şu bilinmelidir. Ders çalışma programı, bireyseldir. Her adayın çalışma programı, birbirinden farklı olacaktır. Bu nedenle, bu konuda ancak bazı tavsiyeler verilebilir. Öğrenciler eve geliş ve yemek vakitlerini kendilerine göre ayarlamalıdır. Ancak etüt ve molalar, birbirleriyle orantılı olmalı. Bir saat çalışan öğrenci; 10 dakika, bir buçuk saat çalışan öğrenci; 15 dakika, iki saat çalışan öğrenci, 20 dakika dinlenmelidir. Öğrenciler, dikkatlerini toplayabildikleri süreye göre bu etütlerden birisini tercih edebilirler. Çalışma planları, okula giden bir öğrenci göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Okula gitmeyen mezun öğrenciler programdaki "okul zamanı" olarak geçen saatlerde (8 saat içinde) minimum 5-6 saat daha fazla çalışabilirler.

Ders Çalışmanın püf noktaları

Bir işte başarılı olmak için yapılacak ilk iş, hedef belirlemek; ikinci iş ise, belirlenen hedefe yönelik bir plan yapmaktır. Bir bina yapılırken, bir yolculuğa çıkılırken, bir alışverişe gidilirken plan yapılır; ya da yapılması gerekir. Eğer plan yapılmazsa bina yıkılabilir, yolculukta hiç hesap edilmeyen aksilikler başa gelebilir, alışverişte beklenmedik sorunlar yaşanabilir.
Hayatınızda sadece bir kez girebilme imkanına sahip olduğunuz Liselere Giriş Sınavı ve benzeri ilköğretim sonu sınavlar da hem sizin geleceğinizin hem de ülkemizin yarınlarının şekillenmesi açısından bir bina yapımından, bir yolculuğa hazırlanmaktan, bir alışverişten daha önemsiz değildir. Öyleyse belirlenen hedeflere ulaşmak için mutlaka bir çalışma planına ihtiyaç vardır.

Plan, her öğrenciye göre değişik nitelikler taşır. Çünkü öğrencilerin çalışma biçimler, ilgileri, öğrenme süreleri, sosyal çevreleri, birikimleri birbirlerinden farklıdır. Bu durumda, planda bulunması gereken temel nitelikler göz önünde bulundurularak, her bir öğrenciye, öğrencinin yapısına ve durumuna uygun planların yapılması gerekir.
Öğrencilerimiz, kendi çalışma planlarını kendileri hazırlayabilecekleri gibi, okul ve dershanelerindeki rehber öğretmenlerinin yardımıyla yapabilirler. Eğer öğrencimiz, çalışma planını kendisi yapmışsa bu planı mutlaka rehber öğretmenlerine onaylatmalıdır. Bazen dışarıdan bir göz, gerçekleri daha doğru okuyabilir.

Konu anlatımı çalışabilmeniz için elinizdeki konu anlatım kitaplarından ya da takip ettiğiniz bir ÖSYM Hazırlık dergilerinden faydalanabilirsiniz.Konu tekrarını günlük 4-6 konu çalışacağım şeklinde hedeflendirilebileceği gibi alanımıza göre örneğin eşit ağırlık; bugün 2 matematik, 2 türkçe 1 de sosyal bilgiler konusu çalışacağım şeklinde de hedeflendirilebilir.Burada önemli olan konu anlatımından hemen sonra o konuyla ilgili en az 15-20 sorunun çözülmesi ve böylece konunun tekrar gözden geçirilmesidir. Örneğin bir ders saatinin ilk 25 dakikası konu anlatımına, sonraki 20 dakikası da soru çözümüne ayrılabilir. Konu hedefleri çalışılacak konuların uzun ya da kısalığına göre de farklılık gösterecektir.

Günlük Konu Tekrarı

Günlük konu tekrarı, gün içerisinde çalışılan konuların gözden geçirilmesidir. Okul ve dershaneye devam eden öğrenciler eve geldiklerinde verdikleri aradan sonra ilk çalışmaları tekrar olabileceği gibi yatmadan önceki yarım saat de tekrar vakti olabilir. Kolay unutuyor iseniz akşamki ev programına tekrarla başlamanız gerekebilir.Yatmadan yarım saat öncesini tekrarla geçirirseniz unutmanız azalır. Çünkü beyin uyumadan önceki bilgileri gece boyunca düzenlemekte ve tekrarlamaktadır.Tekrar etmek çok önemlidir, çünkü öğrendiklerimizin %70”ini ilk bir saat, %80” ini de bir gün içinde unutmaktayız. Mutlaka günlük tekrar yapılmalı hatta hafta sonu programımızda haftalık tekrar yer almalıdır. Ayrıca ayda bir aylık tekrar yapmak da unutmamızı azaltacağı gibi konuları özümsememizi artıracaktır. Hedeflerimizi ve kategorilerimizi belirledikten sonra bunların günlük dağılımını yapmanız gerekir. Unutulmamalıdır ki verimli ve planlı çalışma çok ya da hep çalışma değildir. Planlı ve programlı çalışma ne zaman, neyi ve ne kadar yapacağımızı bilmek demektir. İyi bir program öğrencinin bütün ihtiyaçlarına belirli oranlarda vakit ayırmalıdır. Programımızda spor ve sosyal etkinlikler için , TV ya da bilgisayar için de vakit olmalı fakat aşırıya kaçılmamalıdır. Günlük dağılımı yapmak için bir kağıt üzerine 09-10 gibi saat saat vakitleri yazıp karşılarına aktiviteleri yazabilirsiniz.

Son olarak programınızı anne ve babanızla paylaşmalı onların da fikirlerini almalı ve programınızın sürekliliği konusunda onlardan yardım istemelisiniz. Kendi başımıza kaldığımızda programımızı delme ihtimalimiz daha fazla olduğundan yaptığımız programı anne ya da babamıza izah ederek kendinizin takip ve kontrol edilmenizi sağlamanız faydalı olabilir. Bu konuda bir öğretmeninizden de yardım isteyerek çalışmalarınızın değerlendirilmesi ve takip konusunda destek alabilirsiniz.
İlk önce kendi kendinize şu soruları sorun: “Neden çalışma programı hazırlamam gerekiyor yada neden ders çalışmam gerekiyor? Niçin üniversiteyi kazanmalıyım ve niçin üniversiteyi kazanmak için çalışmalıyım?” Bu soruların yanıtı üzerinde düşünmeli ve yanıtlarınızı bir dosya kağıdı üzerine yazmalısınız. Nedenleriniz o kadar gerçekçi ve çok olmalıdır ki, ders çalışma isteğinizi kaybettiğiniz anlarda bu yazdığınız nedenleri okuyup harekete geçebilesiniz, bu motivasyona ihtiyacınız olabilir.
Nedenleriniz hem mantığınıza hem de duygularınıza hitap etmelidir ki, sizi gevşediğiniz anlarda motive etsin...”Neden”lerinizi belirledikten sonra elinize farklı bir kağıt alarak kendinize en uygun programı yapmaya başlayabilirsiniz. Hedef odaklı çalışma programı motive edicidir. Bu nedenle öncelikle kendinize günlük hedefler veriniz. Günlük hedefleri; günlük soru çözümü, günlük ders çalışma saati, günlük kitap okuma, günlük konu anlatımı, ve günlük konu tekrarı olmak üzere 5 kategoride yapabilirsiniz.Günlük Soru ÇözümüSoru çözme pratiği, ÖSS hazırlıkta soruların hızlı çözümüne ve test tekniğine alışmada önemli unsurlardandır. Fakat sorular kaliteli ve ÖSS’ye uygun kaynaklardan belirlenmelidir.Bir test bittikten sonra mutlaka yanıtları değerlendirilmeli, yanlışlar gözden geçirilmeli ve çözülemeyen ve anlaşılamayan sorular kesinlikle bir bilene sorulmalıdır.


Soruların cevaplanamama nedenleri üzerinde durmalısınız.Eğer neden konu eksiği ise daha çok konu anlatımına, konu eksiği az olduğu halde soru çözme pratiği gerekliliği var ise daha çok test çözümüne vakit ayırmalısınız.Başlangıç için performansa göre 80-125 soru sayısı yeterli olabilir. Çalışırken bu hedef aşılmaya çalışılmalı ve haftalık ya da aylık ortalama alınarak devam edilen günlerde bulunan ortalama yeni hedef olmalıdır. Örneğin; hedefim günde 100 soru idi, 4 gün 120, 3 gün de 110 soru çözdüm. Haftalık ortalamam; 4x120+3x110 / 7= 115,7 edecektir. Buna göre bir sonraki hafta için soru çözümü hedefimi 115 olarak belirleyebilirim (Bu hesaplama aylık olarak da yapılabilir).

Soru çözümünü de kendi arasında, örneğin eşit ağırlık öğrencisi için günde; 30 Matematik, 30 Türkçe 15 Sosyal Bilgiler ve 10 da Fen Bilgisi olarak bölünebilir. Dikkatinizi çekmişse bu dağılım bir eşit ağırlık öğrencisi için ÖSS’deki gerekliliğine göre bölünmüştür. Hangi alanda ÖSS ye hazırlanıyor iseniz derslerin ağırlıklarını dikkate alarak soru sayılarını belirlemelisiniz. Başlangıç için olan bu değerler zaten süreç içerisinde artış gösterecektir. ÖSS ye son birkaç ay kala 400 günlük hedefine çıkmış olmak soru çözüm pratiğinde iyi bir gelişmedir.

Günlük Ders Çalışma Saati: Ders çalışma saati, gün içerisinde kaç saatimizi test çözümü de dahil olmak üzere ders çalışarak geçireceğimizi belirleyecektir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi konu eksiği fazla ise bu vaktin çoğunu konu anlatımına, konu eksiği az ise bu vaktin çoğunu test çözümüne ayırmak gerekebilir. Başlangıç için günlük ders çalışma saati, dershane ya da okula devam edenler için 2-4, dershane yada okula devam etmeyenler ve devam edenlerinse devam etmediği günler için 5-8 saat idealdir. Bir iki ay içinde bu rakamlar, dershane ya da okula devam edenler için 3-5, dershane yada okula devam etmeyenler ve devam edenlerinse devam etmediği günler için 7-8 saate ulaşmalıdır.Ders çalışma süreleri 45-50 dakikayı geçmemeli ve 45-50 dakika sonra mutlaka 10-15 dakika ara verilmelidir. Aralarsa 15 dakikayı kesinlikle geçmemelidir. Konsantrasyonunuz çok erken dağılıyorsa 30 dk. ders 10 dk. dinlenme şeklinde kısa aralarla devam edebilirsiniz.Günlük ders çalışma vaktinin hepsi ardarda olmamalı ve 2-3 ya da 4 oturumdan sonra mutlaka 1-2 saatlik ara verilmelidir. Bu aralar fiziksel hareket, gezi, sosyal ve basit sportif etkinliklerle değerlendirilebilir.

Test Çözerken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

"Bana bir problem ve 1 saat süre verilse bu sürenin 45 dakikasını problemi anlamaya 10 dakikasını çözüm yolları üretmeye 5 dakikasını çözmeye ayırırım" Einstein
Test tekniğini kavramak hem öğrenciyi daha doğru sonuçlara yönlendirir hem de testi çözerken hız kazandırır. Sınavda sorular test tekniğine göre sorulduğundan dolayı test tekniğini kazanılmalıdır. Bunda mutlaka bilgiye ihtiyaç vardır ama aynı zamanda yorum gücünü kazanmak, süreyi iyi kullanmak, kıyas yapabilmek ve farklı olanı diğer benzer olanlardan ayırabilme yeteneğini geliştirmek konu bilgisi ile birlikte olması gerekli önemli yardımcılardandır.Test tekniğine alışmak için bol bol soru çözülmelidir. 

Test çözülecek konu bütün ayrıntılarıyla bilinmeden teste geçilmemelidir. Eğer konu önceden çalışılmış ise teste geçmeden evvel konu tekrar edilmelidir. Böylece unutulmuş olabilecek bazı konular ve formuller hatırlanacak ve testteki sorular duraksanmadan çözülecektir. Diğer türlü konu tekrar edilmeden yapılacak olan test çözümü önceden öğrenilen konu ile ilgili karışıklıklara sebep olucak ve öğrenci kesin bildiğinden bile şüphe eder hale gelecektir.

Konu bütün yönleriyle bilinmeden test çözümü vakit kaybıdır. Öğrencinin yanlışının çok çıkmasına ve moralinin bozulmasına neden olur.Yeni öğrenilmiş konularla ilgili test çözerken kolay sorulardan zor sorulara doğru bir yol izlenmelidir. Bunun içinde kaynak test seçimi çok önemlidir.Öğrenilen konu ile ilgili yeteri miktarda soru çözülmelidir. Bu miktar dersin çeşidine göre hatta aynı dersin farklı iki konusuna göre bile farklılık gösterir.Farklı kaynaklardan öğrenci mümkün olduğunca faydalanmalıdır fakat amaca hitap etmeyen soru kaynakları boşa zaman harcanmasına ve gereksiz bilgilerin öğrenilmesine neden olabilir.

Bütün çalışmalarda sorular zaman tutarak çözülmelidir. Test sorularında ve sınavlarda asıl rakibin verilen süre olduğu unutulmamalıdır. İlk kez fazla miktarda soru çözmeye başlayan bir öğrenci için hedef en kısa zamanda bir soruya en fazla 1 dakikalık zaman ayıracak şekilde soruları doğru cevaplandırmak olmalıdır. Kaliteli dökümanlardaki soruların büyük bir çoğunluğu bir dakikanın altında çözülebilecek sorulardan oluşmaktadır. Öğrenci bu seviyeye çıkabilmesinin tek yolunun bol bol soru çözmek olduğunu bilmelidir.

Test çözerken öğrenci kendini gerçek sınavdaymış gibi düşünmelidir. Sürekli olarak kısa süreli molalar vermek yerine bir oturuşta ara vermeden çözmeye çalışmalıdır.Soru kökleri iyi okunmalı, soruda ne istendiği iyi anlaşılmalıdır.Böylece soru soru olmaktan çıkıp ipucu olacaktır. Zaman kazanmak için soruyu sonuna kadar okumadan cevap seçeneklerine geçmek öğrenciyi yanıltırSoru kökleri okunurken olumlu veya olumsuz ifadelere dikkat edilmelidir.Soru kökündeki verilen bilgilerin hiçbirisi gereksiz yere verilmez. Bu bilgileri kullanan öğrenciler bu bilgileri kullanmayanlara göre başarılı olurlar çünkü verilen bu bilgiler aslına problemin çözümüne katkısı olan ipuçlarıdır.

SORUDA GEREKSİZ BİLGİ YOKTURSözgelimi, bir geometri sorusunda iki uzunluğun paralelliği verilmişse bu bilgi o sorunun çözümünde mutlaka kullanılacak demektir. Öğrenci soruda verilen bilgileri değerlendirdikten sonra isteneni belirlemeli ve aradaki ilişkiyi belirlemelidir.Her testte öğrenci bilgi düzeyinin altında ve üstünde sorularla karşılaşılır. Ancak testin geneli itibariyle standart bir bilgi birikimiyle çözülebilecek sorular ağırlıktadır.

Öğrenci sorulara önyargılı yaklaşmamalıdır. "Bu soru çok zor ya kesinlikle yapamam abi.. veya tam tersi bu soru çok kolay cevap A şıkkı" gibi zaman kazanmaya yönelik aceleci davranışlar kazanmak yerine kaybetmeye sebep olabilir.Hatalı okuma alışkanlıkları da öğrencinin önemli sorunlar yaşamasına neden olabilir.

Olumsuz bir ifadeyi olumlu olarak okumak soruyu veya cevabı hatalı düşünmeye ve yanlış seçeneği belirlemeye sebep olabilir.Seçeneklerden hiçbirisiyle alakalı olarak tahmin yürütülemiyorsa veya sorunun ait olduğu konu bilinmiyorsa cevaplandırılmamalıdır. Yani bilinmeyen sorular boş bırakılmalıdır. Bazen seçeneklerdeki yanlışları bulmak bir doğruyu bulmaktan daha kolaydır. Yanlış seçenekler elenerek doğru cevaba ulaşmak bazen daha az vakit alır.Testlerde öğrenci kendini en iyi hissettiği dersin sorularıyla başlamalıdır. Öğrenci test çözerken seçeneklerdeki kendi görüşü olan seçeneği değil soruda istenilen doğru cevabı bulmaya çalışmalıdır. Özellikle sözel derslerin sorularını ilgilendiren önemli bir durumdur.Yine sözel derslerin testlerinde karşılaşılan bir durum olarak bütün seçenekler okunmadan şıklar işaretlenmemelidir. Çünkü bazı sorularda doğru cevap değil en doğru cevap sorulur. Bu tip soruların doğru cevapları kesinlik sırasına göre sıralanabilir olmaktadır.Her sorunun çözümünden sonra o sorunun sağlaması yapılmalıdır.

Özellikle uzun çözüm gerektiren sayısal derslerin sorularında işlemin sonucu bulunduktan sonra bir kere daha soruda ne istendiği kontrol edlmelidir ki çok basit hatalara düşülmesin.Öğrenci sınav esnasında veya test çözerken hızını belirli aralıklarla kontrol etmelidir. Yorulduğunu hissettiği anlarda kısa molalar vermelidir. Fakat test çözerken değilde çalışmaya başlayacağı zaman kendisini yorgun ve isteksiz hisseden bir öğrenci çalışma saatlerini yanlış seçmiş demektir. En kısa zamanda haftalık çalışma planında değişiklikler yapmalıdır. 

Çözülen her testte seçenekler cevap kağıdına işaretlenirken kaydırma yapmak gibi basit ve dikkatsizlik sonucu oluşan durumlara düşülmemelidir.Karşılaşılan zor sorularla öğrenci inatlaşıp zaman kaybetmemelidir. Zamana karşı bir yarış içine girilmelidir. Ayrıca zor soruyu yapanlar değil çok soruyu doğru biçimde cevaplandıranlar sınavı kazanır.Sözel derslerdeki özellikle Türkçe dersine ait olan paragraf sorularında ilk önce soru kökünü okunmalı daha sonra paragraf okunmalıdır. Böylece paragraf okunurken cevap araştırılmış olunacaktır. Diğer türlü paragraf okunduktan sonra soru kökü okunacak daha sonra soruda sorulan sorunun cevabını bulmak için paragrafın tekrar okunması gerekecektir.Öğrenci sınavlarda çevresindeki kişilerin hangi testi çözdüğü veya kaç soruyu cevapladığıyla veya bu benzeri kendisine vakit kaybettirecek ve motivasyonunu bozacak davranışlarda bulunmamalıdır.Test hızı ancak ancak bol bol soru çözerek arttıralabilir. Bu yüzden öğrenci soru çözümüne mümkün olduğunca vakit ayırmalıdır.Cevap anahtarı olan testler çözülürken testin tamamı bitmeden cevap anahtarı kontrolü yapılmamalıdır. Bu öğrencinin konsantrasyonunu bozar ve de aşırı derecede vakit kaybına neden olur.
Alışkanlık yaptığı takdirde ise öğrencinin akıcı bir biçimde soru çözmesini engeller. 

Boş bırakılan sorular yanlarına boş manasına gelen işaretler konup geçilmelidir. Yapılamayan soruların cevabını öğrenip tekrar çözmeye çalışmak hatalıdır ve öğrencinin vaktini yer. En son cevap anahtarı kontrol ederken boş bırakılan sorularla ilgilenmelidir.Soruların çözümünden sonra mutlaka ve mutlaka cevap anahtarı kontrolü yapılmalıdır. Doğrular yanlışlar ve boş sorular belirlenmelidir. 
Yanlış yapılan veya boş bırakılan soruların tamamı mutlaka incelenmelidir. Hata bilgi eksikliğinden mi yoksa dikkatsizlikten mi kaynaklanıyor belirlenmeli ve bu soruların çözümleri mutlaka öğrenilmelidir.Sınavda veya test çözerken yapılan hatalar öğrencinin moralini bozmamalı veya üzüntüye neden olmamalıdır. Yapılan hataların doğruya ulaşmak için bir fırsat olduğunu bilmelidir.
Hata yapmak doğaldır ama aynı hatayı tekrar tekrar yapmamalıdır.

Plân Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar Nelerdir?

Çoğu öğrencimiz, birden çok dersi aynı günde çalışmak zorunda olmaktan yakınıyor. Ayrıca hem sınavlara hazırlığı hem de okul derslerini bir arada yürütme konusunda sıkıntı çektiklerini söylüyor. “Nasıl çalışsam, hangisine önce başlasam, ikisini bir arada yürütebilir miyim, zamanı yetirebilecek miyim?” gibi endişe ve kararsızlıklar gerçekte plansızlığın doğal bir sonucudur.

ÖRNEK ÇALIŞMA PLANI: Matematik Dersi YGS Konuları ve Matematik Konularına haftalık olarak çalışma planına ulaşmak için tıklayınız. (Özellikle yaz tatili çalışma planı için uygundur)

Plân Nedir?
Yapılacak işlerin belli bir süre ve düzen içine sokulmasına plan denir. Sınavlara hazırlık ciddi bir iştir. Bu işte başarıya ulaşmak, planlı bir çalışmayla mümkündür.Planlanmış bir çalışma, hedefe yönelik yapılacak işlerin etkili bir şekilde yürütülmesini sağlar. Plan; “nasıl”, “ne zaman” ve “nerede” , “hangi derse çalışılacağına” karar verme demektir.
Plânsızlık Ne Tür Sorunlara Yol Açar?
Plansızlık; öğrencide dikkatsizliğe, yorgunluğa, bitkinliğe, isteksizliğe ve dalgınlığa neden olur. Bu durum, öğrencide ruhsal baskı, kararsızlık, çalışmaya motive olamama ve verimsiz çalışma gibi olumsuz sonuçlara yol açar. Bu sorunların aşılması için planlı çalışmanın nasıl yapılacağı çok iyi bilinmeli ve çalışmalar planlı bir şekilde yürütülmelidir. Planlı çalışmada yapılacak ilk iş, çalışma sürelerini belirlemektir. Yani hangi dersin hangi konusuna ne zaman çalışılacağını saptamaktır.Planlar ; günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak değişik şekillerde yapılabilir. Bir öğrenci en az bir adet günlük, bir adet de haftalık plan yapmalıdır. 
Plân yapılırken;· Günlük çalışma süreleri derslere uygun bir şekilde ayrılmalıdır.
· Hangi dersin hangi saatte çalışılacağı kararlaştırılmalıdır.
· Öğrenilmesi zor olan dersler, zihnin algılama gücünün en yüksek olduğu saatlere yerleştirilmelidir.
· Öğrenilmesi kolay dersler, zihnin yorulduğu ve algılama gücünün zayıfladığı saatlere yerleştirilmelidir.
· Her öğrencinin algılama gücünün en yüksek olduğu saatler farklılık gösterebileceği gibi genelde zihnin dinlenmiş durumda bulunduğu sabah saatleri etkili öğrenmenin en verimli biçimde olabileceği saatler olarak kabul edilmektedir.
· Planlama yapılırken, plana yerleştirilen derslerin okul derslerindeki plana uygun olması öğrenmeyi artırır. Örneğin Pazartesi günü okulda matematik dersi görülüyorsa evde uygulanan planda da pazartesinin matematiğe ayrılması tercih edilen bir yöntem olmalıdır.
· Çalışma günleri planlanırken her günün aynı saatlerine denk getirilmesi öğrencinin o saatlerde çalışmaya motive olmasını sağlayacaktır. Bu aynı zamanda dikkatin toplanmasına ve zamanla öğrencinin o saatlerde çalışma isteğinin uyanmasını sağlayacaktır.
· Planda yemeklerden sonraya ders çalışma konmamalıdır. En az yarım saat ara verecek şekilde planlama yapılmalıdır; çünkü yemekten hemen sonra yapılacak bir çalışma verimli olmayacaktır.
· Plan hazırlanırken ders çalışma süreleri 45 – 50 dakika tutulmalı ve 10’ar dakikalık aralar verilmelidir. Uzmanlar, en etkili çalışma yönteminin ara verilerek yapılan çalışmalar olduğunu belirtmektedir. Ancak, dinlenme süresinin 10 dakikadan fazla olması, dikkatin dağılmasına ve çalışmaya karşı isteksizliğin artmasına neden olacağından bu süre aşılmamalıdır.
· Planlama yapılırken öğrenmede birbirine yakın dersleri peş peşe koymamak gerekir. Örneğin; matematik ve fen dersleri peş peşe gelmesi yerine, matematikle Türkçeyi peş peşe getirecek bir plan tercih edilmelidir. Kısacası bir sayısal dersle bir sözel dersin peş peşe geldiği bir plan daha uygundur.
· Plan yazılı hale getirilmeli ve sürekli görülüp motive olunan bir yere asılmalıdır ki planlı çalışmayla ulaşılacak hedef her an akılda olsun.
ÖRNEK ÇALIŞMA PLANI: Matematik Dersi YGS Konuları ve Matematik Konularına haftalık olarak çalışma planına ulaşmak için tıklayınız. (Özellikle yaz tatili çalışma planı için uygundur)

Zamanı Verimli Kullanmak

Zaman, Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimetlerden biri olup, önemli olan bu nimetin kımetini bilmek ve en güzel biçimde değerlendirmektir. Zamanı değerlendirmek onu ölçülü ve bilinçli kullanmakla olur. Elden çıkınca kazanılmayan ve geriye gelmeyen tek sermeye zamandır. Zaman iyi planlama ile genişler, vakit içinde vakit olur. Zaman, israf edilince de geriye sadece pişmanlıklar bırakarak olanca hızıyla akıp gider. Ömrümüz, sınırlı ve sonlu olduğundan sınırsız ve sonsuz mükafatları kazanabilmenin ve dünya hayatında başarılı olabilmenin yolu zamanı doğru ve verimli kullanmaktan geçer. 

Bir gün 24 saat olarak belirlenmişken ne kadarında bizler ibadet ediyoruz? Zamanın yaratıcısı olan Rabbimizi, kaç dakika samimi olarak zikredebiliyoruz? Bilgisayar, telefon ve televizyon başında günde kaç saat harcıyoruz? Lüzumsuz konuşmalarla, gıybet ve dedikodularla, boş ve amaçsız telefon/bilgisayar oyunlarıyla ne kadar vakit tüketiyoruz? Güneş dünyamıza doğarken biz hala uykuda mıyız? Yemeğimizi kaç dakikada yiyoruz? Günde kaç saat kitap okuyor veya ilim tahsil ediyoruz? Benzer sorulara verilen cevaplar, aslında herkesin hayatta hiç farkında olmadan geçirdiği zaman dilimini nasıl harcadığını göstermektedir. Bu soruların cevabı aynı zamanda ne kadar çok vakte sahip olunduğunu da bizlere göstermektedir. Öyleyse herkes kendi sahip olduğu zaman potansiyelini düşünüp, vakti nasıl değerlendirmesi gerektiğini düşünmelidir. Bir şey bütünüyle elde edilemezse, tamamen de terk edilemez derler. Zaman elimizden kayıp geçiyor denilerek "akışa bırakmak" bu anlamıyla çok büyük bir gaflettir. Zamanı elden geldiğince iyi değerlendirmek, başarının ve huzurun anahtarıdır.

Kur’an-ı Kerim’de zamanın en büyük nimet olduğu açıkça ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede farklı boyutlarıyla zamana yemin edilmektedir. "Asra", "sabaha", "şafağa" "kuşluk vaktine", "tan yerinin ağarmasına", "güneşe ve kuşluğuna","Ay'a", "çekilip gittiğinde geceye", "aydınlandığında sabaha", "kıyamet gününe", "güneşi açıp ortaya çıkaran gündüze", "açılıp aydınlandığı zaman gündüze", "dolunaya", "Ortalığı bürüdüğü zaman geceye", "Güneşe ve onun parıltısına", "Güneşin ardından gelen Ay'a"... gibi zamanla ilgili çeşitli kavramlara Kuran-ı Kerim'de yemin edilmiştir. Söz konusu yemin ayetleri, çok çarpıcı şekilde zamanın önemine dikkat çektiği gibi, zamanın ortaya koyduğu hakikatlere de işaret etmektedir. Ayrıca yemin ile başlayan ayetler, insanların hassas ve dikkatli olmaları istenen durumlara delalet eder.  

Kur’an ve sünnete göre ibadetlerde zaman algısı Güneşin ve ayın hareketleri merkeze alınarak yapılmıştır. İslam'da ibadetler bir zaman çizelgesine göre düzenlenmiş ve insanlığa bildirilmiştir. Namaz vakitleri, oruç ve hac ibadetleri bir zaman çizelgesi eşliğinde yapılır. Örneğin farz olan sabah namazı, günün en güzel ve bereketli zamanı olarak nitelenen imsak anı ile başlar ve güneşin doğumuna kadar devam eder. Güneşin doğuşu ile gündelik hayat başlar ve beş vakit namaz saatlerine göre de hayat tanzim edilmiş olur. 

Dünya insanı, en büyük semayesi olan zamana karşı ilginç bir kayıtsızlık içinde olabilmektedir. Boş işlere gereğinden fazla zaman harcayarak, esas odaklanması gereken durumlardan uzaklaşabilmektedir. İnsanoğlu, teknolojik gelişme ve ilerlemelere rağmen geçmişe kıyasla bedenini daha az yoran gündelik işlerine nazaran kendisine daha az vakit kaldığını görmektedir. Gençlerin ve çocukların en kıymetli ve kaliteli zamanlarını tükettikleri mekânlar, dijital araçlar, sosyal medya uygulamaları, akıllı telefonlar, saatlerini heba eden bilgisayar oyunları, izlenme ve beğeni alma amacıyla izlenen/çekilden videolar/fotoğraflar; adeta onları hayatı yaşamaktan, Allah'ı anmaktan, faydalı ilim tahsilinden uzaklaştırma işlevi görmektedir. Günümüz İslam dünyasının, özellikle gençliğimizin en hayati meselesi, zamana dair kapsamlı bir muhasebe yaparak, vaktini zayi eden gereksiz meşguliyetleri hayatın dışına çıkarmak olmalıdır. En vazgeçilmez nimetimiz olan akıl nimetini, aklımızı alan telefonlara/bilgisayarlara peşkeş çekmekten, oyun oynarken oyuncak olmaktan kendimizi kurtarmamız gerekmektedir. Saatin saniyeleri akıp gitmektedir. Her saniye geri gelmemek üzere hayatımızdan çıkıp gitmektedir. Hayali, hedefi ve amacı olan insanlar olarak, anın kıymetini bilmek durumundayız. Zaman, en büyük hazinemizdir. Zaman, bir insan için vakti gelince alınacak olan Allah’ın bir nimeti ve emanetidir. Zaman dünya ve ahiret huzuru için en kıymetli sermaye ve hesabı sorulacak bir hazinedir. Zaman, israf edilecek bir şey değildir. Vaktin değerlendirilmesi açısından, “öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul” (İnşirah Suresi-7) ayeti, bizlere büyük bir ibret kaynağıdır. Peygamber efendimiz de; “İki nimet vardır ki insanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır." (Buhârî, Rikâk, 1) buyurmuş ve insanlığın aldandığı bu nimetleri; "sağlık ve boş vakit" olarak açıklamıştır. 


Zamanı ölçüsüz bir şekilde harcamak, daha çok kazanmak, daha çok eğlenmek, daha çok haz elde etmek gibi amaçlarla heba etme anlayışı ne dünya ne de ahiret hayatımızıza bir anlam ve değer katmayacaktır. Hz. Ömer (r.a), Allah’ım! Senden zamanın iyisini ve vakitleri bereketli kılmanı niyaz ediyorum.” diye ilticada bulunmuş. Vakitlerin boşa geçirilmemesi hususunda da “Ben sizden birini boş görmeyi istemiyorum. Ya dünya işi ya da ahiret işi” tavsiyesinde bulunmuşlardır. “İş bir kere geri kalırsa hiçbir vakit ilerlemez.” uyarısı da Hz. Ömer’e (r.a) aittir. Hz. Ali’nin (r.a) öğüdü ise şu şekildedir: “Dünya her an bizden uzaklaşmakta, ahiret de yaklaşmaktadır. Bunlardan her ikisini de tercih edenler vardır. Siz ahireti tercih edenlerden olun, dünyayı tercih edenlerden olmayın. Zira bugün çalışma var, hesap yok; yarın ise hesap var, çalışma yoktur.” Hz. Ömer’in oğlu Abdullah b. Ömer; “Akşama eriştin mi sabahı bekleme. Sabaha eriştin mi de akşamı bekleme. Sıhhatli olduğun zaman hastalığın için, sağken ölümün için hazırlık yap.” uyarısında bulunmuştur. İmam-ı Gazalî hazretleri, zamanla ilgili olarak: “Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz gayıptır. Öyle ise senin için mevcut olan, içinde bulunduğun şu andır.” sözü ile zamanın kıymetini ifade eder. Hasan-ı Basri Hazretleri de, “Fecir vaktinde gün der ki; Ey âdemoğlu! Ben yeni bir mahlûkum. Ameline de şahidim. Beni değerlendir; çünkü ben geçtim mi kıyamet gününe kadar dönmem.” sözüyle insanları, zaman karşısında hoyratça davranmaması konusunda uyarır. İmam Azam, zamanı boşa geçirmenin en büyük felaket olduğunu nitelerken, İmama Şarani hazretleri de; “Alelade bir insan zamanı nasıl bitireceğini, akıllı bir insan ise zamanı nasıl kullanacağını düşünür.” diyerek vakit hususunda iki ayrı insanın durumunu bizlere örnek olarak gösterir. 

Zamanı verimli kullanmak da ancak zamanı bir disiplin altına almakla mümkün olur. Allah'ın tayin ettiği vakitler esasında zaman yönetiminde bizlere ipuçları vermektedir. İbadet, çalışma, tefekkür, dinlenme vakitleri, peygamberimizin (s.a.v) uygulamalarıyla biz insanlığa gösterilmiştir. Bizler bu işaretleri görebilmeli ve bunları hayatımıza tatbik edebilmeliyiz. Zamanı disiplin altına almak için güzel bir plan ve sıkı bir çalışma gerekmektedir. Zamanı verimli kullanabilmenin en önemli yolu planlamadır. Öyle kağıt üzerine yazılmış bir plan gibi düşünmeyelim. Bu planlamayı,  her anıyla günün programlanması gibi bir nizam düşünelim. İrademizi kuvvetlendirir ve planlamalarımızı sağlam bir şekilde yapabilir ve bu planları kararlılıkla hayatımıza uygulayabilirsek, amaçlarımıza ulaşabilir ve işlerimizde başarılı olabiliriz. Biz boş durduğumuz zaman, zaman durmuyor. Biz ne yaparsak yapalım, zaman kendi ekseninde akıp gidiyor. Sayılı olan nefeslerimiz, ömrümüz elimizden kayıp bizden uzaklaşıyor. Her canlıyı bekleyen sona doğru, hızla yol alıyoruz. Son, gelip bizi kuşatmadan mevcut anın kıymetini bilmeli ve buna göre hazırlık yapmalıyız. Kesinlikle, tembellik göstermemeli ve bu yüzden planlarımızı yapacaklarımızı ileri tarihlere ertelememeliyiz. İşlerimizi ve çalışmalarımızı geleceğe bırakmamalıyız. Geleceğin, bizim için gelmesi kesin değildir. "Yarın yaparım" diyerek ertelenen pek çok iş ve çalışma yarım kalmıştır. 

İslam dini, dünya ve ahiret arasında bir denge kurmuştur. İslam ne Hristiyanların ruhbanlık anlayışı gibi tamamen dünyayı terk etmeyi, ne de Yahudilerin tapacak derecede hırsla dünyaya saldırmalarını asla kabul etmez. İslam, insanlara hem dünya için, hem de ahiret için çalışmalarını tavsiye etmektedir. “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, “Rabbimiz! Bize (nasibimizi) dünyada ver.” derler; böyle kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, 'Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, Ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından muhafaza eyle.' derler.” (Bakara, 2/200-202) ve “Allah’ın sana verdiği servet ile ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma; Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et.” (Kasas, 28/77) ayetleri dünya çalışmalarının ahiret ile birlikte denge halinde devam etmesini emreder. Peygamber efendimizin şu güzel sözünü hiç hatırdan çıkarmamalıyız. “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201) veya yine benzer ifadelerle “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork." (Münavi. Feyzü’l-Kadir, II/12; Kenzü’l-Ummal, III/40, hn: 5379) şeklindeki hitaplarla zamanı etkili kullanarak hem dünyayı hem de ahiretinizi mamur kılmalıyız. Hazin bir gerçektir ki çoğu insan zamanı verimli kullanma konusunda pişmanlık duymakta ve hayatının en kıymetli anları olan gençliğini, sağlığını, kuvvetliliğini boş işlerle geçirip, Allah'ın emaneti olan zaman nimetini heba etmektedir. Zaman ve mekânla sınırlı bir varlık olan insanın en büyük sermayesi vaktin kıymetini anlaması ve buna dikkat ederek yaşamasında gizlenmiştir. 

Zamanı verimli kullanarak kişisel ve ailesel sorumluluklarımızı rahatlıkla ve en güzel şekilde yerine getirebiliriz. Zamanı verimli kullanmak, insana iç huzur sağlar, ruhen ve bedenen insanı dinlendirir. İnsanın kendine olan güvenini ve başarma inancını kuvvetlendirir. Zaman boş geçirilmediği için başka uğraşlara, hobilere, tefekküre, sportif faaliyetlere daha fazla vakit kalır. Böylece, zamanı tasarruflu kullanıp israf etmeyen insan, ruhen daha huzurlu olarak hayatına devam eder.  

Hayatımızı belli bir planlama doğrultusunda düzene koymadan, çalışma, dinlenme ve uyku zamanlarını sistemleştirmeden zamanı tam olarak değerlendiremeyiz. Muhakkak çalışma saatleri, dinlenme saatleri belirlenmeli ve bunlara riayet edilerek yaşamaya çalışılmalıdır. Fazla uyku ile vaktimizi heba etmemeliyiz. Sabahın nurlu saatlerini iyi değerlendirmeli, günümüze erken saatlerde beynin en zinde olduğu zaman diliminde başlamalıyız. Uyku saatlerimize oldukça dikkat etmeliyiz. "Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu dinlenme hali kılan, gündüz vaktini ise bir diriliş ortamı yapan O’dur." (Furkan Suresi-47) ve "Geceyi (uyku için) örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanmak için fırsat kıldık."(Nebe Suresi/10-11) ayetlerinin gerektiği şekilde geceleri uyumalı, gündüzleri de işlerimize yoğunlaşmalıyız. Tam olarak dinlenmemiş ve uykusunu alamamış bir kişi, gündüzleri verimli çalışamaz. Gece uyumayıp, gündüzleri uyuma gibi ters durumların, fıtrata aykırı olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Gecenin geç saatlerine kadar yorgun düşmüş bir bedenle çalışmada, zihnen ve ruhen verimli olmak beklenemez. 

Rasülullah (s.a.v), müminleri vakti iyi değerlendirmeye teşvik etmek için saatlerin, günlerin, ayların, yılların ve kısacası ömrün her bir anının, Allah Teâlâ"nın ayrı ayrı tecellilerine mazhar olduğunu bildirmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), yatsı namazını kıldıktan sonra yatar, daha sonra gecenin üçte ikisi geçtiğinde uykusundan kalkar, teheccüt namazı kılar ve ardından son olarak vitir namazı kılarlardı. Bir hadis-i şerifinde peygamber efendimiz (s.a.v), gecenin ibadet açısından bereketini ifade etmek için şöyle buyurmuştur: “Rabb’imiz Tebâreke ve Taâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (keyfi­yeti bilinmez bir hâlde) dünyâ gökyüzüne tecelli eder ve: "Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim!" der ve bu hal tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. (Buhari, 2/66; Müslim, Salatul Müsafirin, 168; Müsned-i Ahmed, 2/487)" Erken yattıktan sonra belli bir süre uyuduktan sonra kalkıp, gece ibadetiyle meşgul olduktan sonra işlerimize yönelmek, sünneti tatbik açısından önemli olacaktır. Uyku için kesinlikle aynı saatlerde yatıp, günün erken saatlerinde kalkmayı adet haline getirmeliyiz ki bu konuda peygamberimizin yaşantısına uymak bizim için güzel bir ölçü olacaktır. 

Zaman denetimi ve yönetiminde çok önemli bir nokta da boşa harcadığınız zamanın ne kadar olduğunun bilincinde olmaktır. Pek çok kişi her gün ne yapacağını bilmeden, planlamadan olduğu gibi yaşamaktadır. Bundan dolayı kendi kabiliyetlerinin azını kullanmakla yetinmekte ve mevcut potansiyellerini heba etmektedirler. Düzgün bir planlama yapılmış olsa, insanlar zamanı verimli kullanmakla birlikte mevcut durumlarına göre daha başarılı olacaklar ve zamandan tasarruf ederek daha fazla verim sağlayacaklardır. Aynı zamanda hedeflerine ve amaçlarına daha kolay ulaşma imkanı bulacaklardır. Kendi özelliklerimizin farkında olmadan; cehalet içinde günlerimizi, vakitlerimizi heder etmek, bir gayesi ve hedefi olan insana yakışmaz. İnsanın önce zamanı nasıl yöneteceğini bilmesi ve buna uygun yaşantısını tanzim etmesi gerekir. Eğer bu konuda bilgi eksikliği varsa konuyla ilgili kitaplar okunmalı veya alanında uzman kişilerden/rehberlerden sorarak zaman yönetimini, zamanı verimli bir şekilde değerlendirmesini öğrenmek lazım gelir.  Bilmemek, tembellik yapmak, miskinlik içinde yaşamak müslümana yakışmaz. Zaman konusunda insana düşen vazife, cehaletini giderdikten sonra zaaflarına yenilmeden, bilgisini amele dökerek doğru ve iyi olanı yapmasıdır.


Zamanımızı boşa geçirtecek her türlü ortamdan, imkandan, aletten, arkadaşlardan kısacası zaman hırsızlarından uzaklaşmak da boynumuzun borcudur. Bunların başında teknolojik aletler gelir. Televizyon, telefon, bilgisayar, internet gibi teknolojik imkanlar; insan hayatını kolaylaştırmasının yanında, insanı esarete düşüren bir yapıya da sahiptir. İnsan, bu aletler vasıtasıyla fiziksel bağımlılıktan ziyade, bedeni ve ruhunu aynı anda saatlerce hapseden, her anını esir eden bir cendereye sıkışmış vaziyettedir. Onlarsız bir an bile duramadığı gibi her anını bu teknolojik imkanların emrine ve kontrolüne vermiş durumdadır. Televizyon/internet ve özellikle yakın dönemin gözdesi olan akıllı telefonlar, gelmiş geçmiş bütün hırsızların en maharetlisidir. Sinsice bütün zamanımızı alıp götüren bu vasıtalardan kurtulmak ne yazık ki o kadar kolay değildir. İçimize işleyen bir virüs, bir hastalık gibi, her anımızı kontrol etmeye başlamış bu teknolojik aletlere, "dur artık! "demeden zamanı verimli geçirme konusunda ne  yapılırsa yapılsın beyhude kalacaktır. 

Çalışmaların yanında, zamanı değerlendirmek için dinlenmek de gerekir. Beden veya zihin yorulduğu zaman hemen çalışmalara ara verilmeli, vücuda Allah'ın verdiği kuvveti yeniden kazanabilmesi için kendini yenileme fırsatı sunulmalıdır.  Durmak bilmeden çalışan insanlar, eninde sonunda bedenen ya da zihnen düşkün vaziyete gelirler ki hayatlarının ilerleyen zamanlarını heybelerinde bir şey kalmadan hastalıklara düşmüş vaziyette geçirmek durumunda kalabilirler. Her şeyin bir ölçüsü vardır. Ölçülü olmak, davranışlarda itidalli davranmak gerekir. Psikolog E.L.Rossi’nin “20 dakika Ara” adlı kitabında “Her insanın zihinsel ve fiziksel olarak verimli çalışabildiği belli bir periyodu vardır ve genellikle 1,5 saat civarındadır. İnsan bu periyodu aştığı zaman, vücut yorulma sinyalleri verir. Bu sinyaller esneme, konsantrasyon zorluğu, algıda zayıflama, dalgınlık gibi şekillerde kendini gösterir. Bu sinyaller hissedildiği anda çalışmaya kısa bir ara verilmeli ve dinlenilmelidir. Bu dinlenme, faaliyet değiştirerek veya 15 – 20 dakika gözlerini kapatıp sessizce bekleyerek yapılabilir. Gözleri kapatmaktan amaçlanan beyne bilgi girişini azaltmaktır. Çünkü beyne ulaşan bilginin büyük çoğunluğu görme yoluyla elde edilir. Elleri veya yüzü yıkama, hafif fiziksel hareketler yapma da ideal dinlenmeye katkıda bulunur.” demektedir. İslam dini, tamamen boş geçirilecek bir vakit, bir tatil anlayışı tanımlamaz. Günümüz dünyasının yeni bir keşif gibi sunduğu pek çok kavramı, Kur'an-ı Kerim; bu konuda da olduğu gibi  "yapmakta olduğumuz meşguliyeti değiştirilmekle dinlenebileceğimizi" asırlar öncesinden bizlere işaret eder. 

Çok kimsenin düşündüğünün aksine zihinsel yorgunluğu atmak için her türlü işi gücü bırakıp bir kenarda miskin miskin oturmak gerekmez. Değişik zihinsel ve bedensel faaliyetler, beynin değişik kısımları tarafından yönetilmektedir. Beyin çok farklı bir organdır. Yapılan işler değiştirildiğinde veya araya fasıla konulduğunda beyin canlılığını tekrar kazanır. Belki de İslam ibadetlerinin bu şekilde günün tamamına hakim olmasının bir hikmeti de budur. İşten yorulan zihin ve beden, Allah'a yönelerek, zihnen ve ruhen bir rahatlama hissettikten sonra, toplamış olduğu enerji ile sanki ilk defa işle koyulmuş gibi bir heyecan elde etmektedir. Dolayısıyla her faaliyet değiştirildiğinde, beynin bir merkezi üzerindeki yükü azalıp başka bir merkezi daha aktif hale gelir. Bu duruma, bir öğrencinin sayısal ve sözle ağırlıklı dersleri çalışma biçimleri örnek olarak gösterilebilir. Öğrenci, matematik problemlerini çözmeye ara verip bedensel bir işle meşgul olması veya sözel içerikli bir derse çalışması durumunda beyin kendini yeniler ve öğrenmesi daha kolay hale gelir. Eğer dinlenme arası verilmez ve sürekli olarak aynı ders içinde aktif olarak kalınırsa, belli bir zaman sonra vücut zorlandığı için stres hormonu salgılanır, konsantrasyon yeteneği zayıflar, kişinin dikkati dağılmaya başlar ve neticede verimlilik düşer. 

İnsanın ömrü, en değerli hazineden bile daha kıymetlidir. İnsan ne kazanacaksa veya ne kaybedecekse bu ömrü ile kazanacak ve elde ettiklerinden hesaba çekilecektir. Dünyada kendisine verilen ömür sayesinde, ebedi ikramlara ve azaba müstehak olacaktır. Bu nedenle zamanın değerlendirilmesi çok mühim, geri dönüşü olmayan bir konudur.  "Kuran-ı Kerim'de burulduğu gibi " İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır." (Necm Suresi/39) İnsan, ömrünün nasıl, ne zaman sona ereceğini bilmediği için her nefesin, her anın kıymetini bilmeli ve bir lahza bile boşa geçmemesi için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. Sonuç olarak; bir gayeye, bir başarıya, bir hedefe ulaşmak istiyorsak mevcut zamanımız, verimli bir şekilde değerlendirilmeli,  vaktin her bölümü planlanarak kıymetlendirilmelidir. Zaman, etkili kullanılırken vücudun madden ve manen dinlenmesine de dikkat edilmelidir. Allahım! Senden, senin ilim ve kudretinden hakkımda hayır beklerim. Senin büyük lütfundan ve kereminden talep ederim. Sen kadirsin, benimse gücüm yetmez, Sen, gizli ve aşikar herşeyi en ince detayına kadar hakkıyla bilensin, ben acizim bilemem. Allah’ım! Senden zamanın iyisini ve vakitlerin bereketli olmasını niyaz ediyorum. Ömrümüzü uzun ve bereketli kıl.Bizi ebedi kurtuluşa nail olanlardan eyle. (Amin) Vel Hamdü lillahi Rabbil Alemin...

Kadir PANCAR
05/02/2009

Zamanın verimli değerlendirilmesi konusunda yapılması gerekenleri başlıklar altında belirterek yazıyı nihayete erdirelim.

  • Zaman şuuru elde etmeli ve zamanın kıymeti bilinmelidir.
  • Allah'ın tayin ettiği vakitlere dikkat etmeli, ibadet, çalışma ve dinlenme buna uygun düzenlenmelidir.
  • Bir hedef ve amaç belirleyerek işe başlanılmalıdır. 
  • İşleri kolaylaştırmanın yolu aranmalı, zorlaştırma yoluna gidilmemelidir. 
  • Bir işi tam yapmalı, eksik ya da yarım yapmamalıdır. 
  • Uyku düzenlenmeli, uyku miktarı aşırıya kaçmamalıdır.
  • Gecenin belli bir bölümünün ibadetle değerlendirilmesi ayrı bir mesele olarak ele alınmalıdır.
  • Çalışmaya hemen karar vermeli ve beklemeden uygulamaya başlanmalıdır. 
  • Gerçekçi planlamalar yapılmalıdır.
  • Planlama ve zaman yönetiminde esnek olunmalıdır.
  • Yapılacak işler, öncelik ve önem sırasına koyulmalıdır. 
  • Çalışmalara uygun bir ortam seçip, düzene dikkat edilmelidir.
  • Dinlenme ve mola zamanları belirleyip, canlılığın muhafazası sağlanmalıdır.
  • Mükemmellik ve hatasız olmak gibi bir anlayışa düşülmemelidir.
  • Yapılan iş ne ise ona tam olarak odaklanılmalıdır.
  • Yüksek kaygı düzeyinden uzak durulmalıdır.
  • Her iş, herkes tarafından yapılabilir anlayışından vazgeçilmelidir. Gerektiği durumlarda başkalarından yardım istenilmeli veya iş daha iyi yapanlara devredilmelidir.
  • İş bitirme hedefleri konulmalı ve bu hedeflere ulaşılmalıdır.
  • Zorunlu olmayan işlerden ve boş/malayani uğraşlardan uzak durulmalıdır.
  • Beden ve zihnin zindelik durumuna göre karmaşıktan basit işlere doğru sıralama yapılmalıdır.
  • İşe başlanıldığında sadece bir işle meşgul olmalı başka işlerle zihin dağıtılmamalıdır. 
  • Yetenekler ve kişisel özellikler dikkate alınarak zaman yönetimi belirlenmelidir.
  • Yıllık, aylık, haftalık, günlük planlar yapmalı, ve bu planlara mümkün olduğunca uymalıyız.
  • Her işe gerektiği kadar, ne fazla ne de eksik zaman ayrılmalı her şey kararında olmalıdır.
  • Televizyon, telefon, internet gibi zaman hırsızlarına çok dikkat edilmelidir.
  • Teknolojik aletlere bağımlılığa bir son verilmelidir.
  • İyi arkadaşlar seçilmelidir.
  • Vakitleri zayi edecek imkan ve ortamlardan uzak durulmalıdır.
  • Ekip ve işbirliği halinde çalışma şartları, her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
  • Planlamalara sadık kalabilmek için gerektiğinde arkadaşlara "hayır" diyebilmelidir.
  • Ajanda ve not tutma alışkanlığı kazanılmalıdır.
  • Ara sıra muhasebe ve değerlendirme yapılarak zaman yönetimindeki olumsuzluklar tespit edilmelidir.
Unutmayın! Zamanın sahibi Allah'tır. Bizler zamana hükmedemeyiz. Sadece mevcut zamanı, çeşitli şekillerde değerlendirerek, lehimize ya da aleyhimize çevirebiliriz.

Verimli Ders Çalışma Teknikleri

Çok sayıda öğrenci ders çalışma ile ilgili sorunlardan yakınır. Bir kısmı çalışamadığından- bir kısmı da ders çalışmaya başlayamadığından yakınır.Öğrencilerin ders çalışma sorunlarının başlıca nedenleri:· Öğrencilerin, küçük yaştan itibaren çalışma alışkanlığını kazanamamış olması.· Yanlış çalışma alışkanlığı.· Temel bilgi eksikliğinden dolayı dersleri anlayamama.· Ailevi sorunlar.Öğrenciler arasında en yaygın olan neden yanlış çalışma alışkanlıklarıdır.

Bunlar:· Amaçsız çalışma· Plansız ve programsız çalışma.· Evin değişik yerlerinde çalışma.· Kaynaklardan yararlanmama.· Derslerden korkma, anlayamadığı dersi bırakma.· Dersle ilgili ön yargılar.

Öğrenmeye karşı istekli olma ve öğrenme için gerekli yeteneklere sahip olma, öğrenmede başarıyı etkileyen en önemli etmendir. Ancak bazı insanlar gerekli çabaları karşısında istedikleri sonucu alamadıklarından yakınırlar. Bu da planlı ve programlı bir çalışmanın olmadığını yada verimli çalışma yollarını bilmediğinden kaynaklanmaktadır.Unutmayın ki yanlış çalışma alışkanlıklarınızın farkında iseniz sorunlarınızın % 50’sini çözmüş sayılırsınız. Bu durumda yapılacak şey, yanlıştan kısa zamanda dönmenin yollarını aramaktır.

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!