Rahman Şiiri, Nuri Pakdil

Nuri Pakdil, 1934 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş, şair, deneme ve oyun yazarıdır. Türk edebiyatında “Yedi Güzel Adam” olarak bilinen edebî topluluğun önemli isimlerinden biridir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. İlk şiir ve yazılarını Kahramanmaraş’ta Demokrasiye Hizmet gazetesinde yayımlamış, lise yıllarında Hamle adlı bir dergi çıkarmıştır. 1964’te İstanbul’da bir dergide sanat sayfası editörlüğü yapmıştır. 1969 yılında Edebiyat Dergisi’ni, 1972’de ise Edebiyat Dergisi Yayınları’nı kurmuştur. Yayımladığı ilk kitap Batı Notları olmuştur. 1972-1984 yılları arasında yayınevinden 45 kitap çıkmış, bunların 18’i kendi eseridir. 1984’te dergiye ara verilmiş, 1997’de yeniden yayıncılığa başlamıştır. Nuri Pakdil, yazmayı bir “mücadele” olarak görmüş; putçuluğa, yabancılaşmaya ve sömürü düzenine karşı durduğunu yazılarında belirtmiştir. Kendini “muhafazakâr değil, devrimci” olarak tanımlamış, sağ-sol ayrımına karşı çıkarak daima İslami bir duruş sergilemiştir. Kudüs Şairi olarak da bilinmektedir. 
Edebiyata ve düşünceye katkılarından dolayı 2013’te Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’nü, 2014’te Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü, 2019’da ise Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü’nü almıştır.
Nuri Pakdil, 18 Ekim 2019’da üst solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle vefat etmiş; Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Taceddin Dergâhı bahçesine defnedilmiştir.

 

| | | Devamı... 0 yorum

Yedi Güzel Adam kimdir?

Türk edebiyatında önemli yeri olan Cahit Zarifoğlu'nun şiirinden esinlenerek ortaya çıkan şairler topluluğu; "Yedi Güzel Adam" olarak isimlendirilmiştir. Yedi Güzel Adam Cahit Zarifoğlu’nun soyutlamasıyla yazılmış bir büyük şiirdir. Bu şiirin merkezinde Cahit Zarifoğlu vardır. 
YEDİ GÜZEL ADAM
Bu insanlar dev midir 
Yatak görmemiş gövde midir 

bir yara açar boyunlarında 
Kolkola durup bağırdıklarında 

Yar kurbanın olam 
Dağlar önüme durmuş 
Ki dağlanam 

Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden 
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında 

Yedi adam biri 
bir gün bir kan gördü 
gereğini belledi 
yari asla koynuna 
Ayırmaz kanı yanından 

Cahit Zarifoğlu'nun 'Bu insanlar dev midir / yatak görmemiş gövde midir' mısralarıyla başlayan ünlü şiiri, nice edebiyatçının yetiştiği Maraş'ın Taş Mektep'inde vücut bulan bir dostluğu ve başlayan yol arkadaşlığını anlatıyordu. Edebiyatımıza damga vuran Yedi Güzel Adam'ın kim olduğunu açık açık yazmamıştır.  Cahit Zarifoğlu'nun kendisinden başka Mehmet Akif İnan, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören neredeyse herkesin üstünde anlaşmaya vardığı isimlerdir. Diğer iki ismi üzerinde ihtilaflar vardır. Kimi Hasan Seyithanoğlu ve Ersin Nazif Gürdoğan olarak sayar kimi Nuri Pakdil ve Ali Kutlay'ı ekler, kimileri de Sezai Karakoç'un ismini telaffuz eder. Bu yazımızda kısaca hayat hikayelerini ve eserlerini anlattığımız Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Alaaddin Özdenören, Ali Kutlay ve Sezai Karakoç gibi büyük şair ve düşünce isimlerini "Yedi Güzel Adam" topluluğu altında sekiz büyük isim olarak zikredeceğiz.

Abdurrahman Cahit Zarifoğlu (1940-1987) 1940’da Ankara’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğrencilik yıllarında sırasıyla ilkokullarda öğretmen vekilliği, çeşitli gazete ve haftalık dergilerde musahhih ve teknik sekreterlik, bazı özel şirketlerde tercümanlık, muhasebe yardımcılığı yaptı. Goethe Enstitüsü’nün dil kurslarına katılmak üzere iki defa Almanya’ya gitti. Bu sırada belli başlı Avrupa ülkelerini ve kültürlerini tanıdı. 1975’de Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nda mütercim olarak çalışmaya başladı. Bir grup arkadaşıyla “Mavera” dergisinin kuruluşunda ve yayınında görev aldı. Zarifoğlu, kendisine özgü şiiriyle tanındı. Zarifoğlu’nda şairlik mizaç olarak belirir. Şiiri dıştan çok içe dönük bir anlatıma yönelir. İç ürpertileriyle, hayretle başlayan şiiri metafizik ürpertiyle bilgeliğe ulaşır. Hikâye, roman ve günlük türünde yazdığı kitaplarında şair duyarlığı egemendir. Çocuklar için yazdığı kitaplarda fantezi ile olağanüstü gerçekler dünyası ile hayaller dünyası iç içelik gösterir. En çok bilinen şiiri Acz'dır. 47 yıllık kısa hayatından geriye birçok şiir, hikaye, deneme, roman, günlük, tiyatro, çocuk şiirleri ve hikayeler bıraktı. Cahit Zarifoğlu, Zarifoğlu, Abdurrahman Cem, Ahmet Sağlam, Vedat Can ve Adem Yaşar müstearlarını yazılarında kullandı.7 Haziran 1987'de İstanbul'da vefat etmiştir. 
Yayınlanmış eserleri: “İşaret Çocukları” (Şiirler, 1967), “Yedi Güzel Adam” (Şiirler, 1973), “İns” (Hikâyeler, 1974), “Menziller” (Şiirler, 1977), “Yaşamak” (Günlükler, 1980), “Serçekuş” (Uzun Hikâye, 1983), “Ağaçkakanlar” (Masal, 1983), “Katıraslan” (Masal, 1983), “Yürek Dede ile Padişah” (Masal, 1984, Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü), “Savaş Ritimleri” (Roman, 1985), “Korku ve Yakarış” (Şiirler, 1986), “Bir Değirmendir Bu Dünya” (Denemeler, 1987), “Motorlu Kuş” (Masal, 1987), “Sütçü İmam” (Tiyatro, 1987), “Gülücük” (Şiir, 1989), “Ağaç Okul” (Şiir, 1990).

Mehmet Akif İnan (1940-2000) 12 Temmuz 1940 Şanlıurfa'da doğdu. Türk şair, yazar, araştırmacı, öğretmen.1952 yılında İlkokulu bitirdi. 1958'de Urfa Lisesi'nden Maraş Lisesi'ne sürgün gönderildi. Aynı yıl bir grup arkadaşıyla Derya Gazetesi'ni çıkardı. Bir yıl sonra Maraş Lisesi'nden mezun oldu ve ilk Konferansını Urfalı Şairler üzerine verdi. Aynı yıl içinde Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. İki sene sonra bıraktı. 1960 yılında Kahramanmaraş'ta Necip Fazıl Kısakürek ile tanıştı. 1962 yılında tekrar üniversiteye döndü ve 1972'de mezun oldu. Bu süre içinde 1962-1964 yılları arasında Hilal Müessese Müdürlüğü'nü yaptı. 23 Temmuz 1965 günü evlendi.1964-1969 yılları arasında Türk Ocağı'nda faaliyet gösterdi. 1969'de Nuri Pakdil ile birlikle Edebiyat Dergisi'ni kurdu. 1969-1972 arasında Türk Taşıt İşverenleri Sendikası'nda uzmanlık görevinde bulundu.İlk kitabı "Edebiyat ve Medeniyet Üzerine" yi 1972 yılında çıkardı. İlk şiir kitabını ise 1974 yılında Hicret adıyla çıkardı. Daha sonra 1976-1990 yılları arasında Mavera Dergisi'nde kurucu olarak yer aldı.1977-1980 yıllarında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Türkçe Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bu dönemde eğitim Enstitüleri için Oktay Çağlar ile beraber "Yeni Türk Edebiyatını hazırladı. Daha sonra Ankara Fen Lisesi öğretmenliğine atandı. Vefatına kadar bu lisede öğretmenlik yaptı. 1985 yılında "Din ve Uygarlık" adlı denemeler kitabını çıkardı. 1991'de "Tenha Sözler"i yayınladı. 1993-2000 yıllarında Eğitim-Bir'i kurdu ve başkanlığını üstlendi. Aynı zamanda Memur-Sen Konfederasyonu başkanlığını yürüttü. 6 Ocak 2000 Şanlıurfa'da vefat etti. 
Eserleri: Hicret (1972), Tenha Sözler (1993) Deneme-İnceleme: Edebiyat ve Medeniyet Üzerine, Din ve Uygarlık, Yeni Türk Edebiyatı

Adil Erdem Bayazıt (1939-2008)1939’da Maraş’ta doğdu. İlkokul ve Lise öğrenimini burada tamamladı. Yüksek öğrenimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladı. Geçim zorluğu yüzünden 1961’de öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Hukuk Fakültesine naklederek askere gitti. Askerlik dönüşü fakülte değiştirerek yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebıyatı Bölümünde tamamladı. Edebiyat öğretmenliği, kütüphane müdürlüğü yaptı. İstanbul Türk Musikîsi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu sırasında genel sekreter olarak çalıştı. Daha sonra, Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi Başkan Yardımcısı iken bu görevinden istifa suretiyle ayrılarak Akabe Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi. 1987 Milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş’tan milletvekili seçildi. TBMM’nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev aldı. İslâmî ton bir “leit-motiv” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır. Edebiyatta leitmotiv, özellikle roman sanatında sıkça kullanılan bir anlatım tekniği unsurudur. Özellikle romanın değişik bölümlerinde, çeşitli nedenlerle -vesilelerle- tekrarlanan ifade kalıbı leitmotiv olarak isimlendirilir. İlk şiir kitabı ''Sebeb Ey'' 1972 yılında Edebiyat Yayınları arasında yayımlandı. Son şiirleri ''Risaleler'' adı altında 1987'de Akabe Yayınlarından çıktı. Şiirleri ve yazıları Açı, Hamle, Çıkış, Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayımlanmıştır. Vermiş olduğu eserleri ile TBMM Başkanlık Divanı'nca “Üstün Onur Ödülü” verilmiştir.5 Temmüz 2008 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir.
Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Erdem Bayazıt'in yazıları, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır. Erdem Bayazıt, 5 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul´da vefat etti. Şiir ve yazıları Açı, Hamle, Çıkış, Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayınlandı. En bilinen şiiri "Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair."

Ali Kutlay (1940-2008) Ali Kutlay,1940 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur. Öykü yazmaya 16 yaşında başladı ve 18 yaşında “Hayır, ben o sağlamlıkta cümle kurmayı başaracağıma aklım kesmedikçe elime bir daha öykü yazmak için kalem almayacağım.” diyerek öykü yazmayı bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Hukuk okumuştur. Hakkında daha fazla bilgi yoktur. Rasim Özdenören'i hikaye ve öykü yazmaya teşvik etmiştir. Rasim Özdenören, Ali Kutlay için şunları demiştir."Ali Kutlay, benim öykü yazmama vesile olan arkadaşımdı. Cahit Zarifoğlu, onun kardeşi Sait Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, bizden bir sınıf aşağıda Alaeddin Özdenören, onun sınıf arkadaşı ve Ali'nin kardeşi Ahmet Kutlay ve eli kalem tutan daha başka arkadaşlar o dönemde Allah'ın bir lütfu olarak bir arada bulunuyorduk. Ali'nin bir öykü yazdığını bana Erdem haber vermişti. Ben de ondan öyküsünü müsaade ederse okumak istediğimi söylemiştim. O da bana: "Sen de bir öykü yazmaya söz verirsen, öykümü okuturum" şartını öne sürerek öyküsünü okumak üzere bana vermişti. Söz verdiğim için ertesi gün ona bir öykü yazıp verdim, ancak verirken ben de aynı şartı ileri sürdüm: Ali yeni bir öykü yazmaya söz verirse kendi öykümü ona okutacaktım. Böylece Ali ile aramızda, aylarca devam eden bir öykü yazma teatisi başladı.Sağlam cümle kurardı. Öykü yazmaya 16 yaşında başladı 18'inde bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Sanıyorum hep kusursuz olmanın ardına düşmüştü. Bu yüzden zor beğenirdi. Örneğin benim yazdığım öykülerde kusurlar bulurdu. Bense onun yazdığını beğenirdim. Halen de aynı beğenimi muhafaza ediyorum. Onunsa, öykü yazmayı bıraktıktan sonra benim yazdıklarıma ilgi duymadığını biliyorum." (https://www.yenisafak.com/yazarlar/rasim-ozdenoren/muessif-bir-yitim-ali-kutlay-oldu-13730) 7 Kasım 2008'de İstanbul'da vefat etmiştir.

Rasim Özdenören (1940) 1940 yılında Maraş'ta doğmuş;Türk ,öykü ve deneme yazarıdır.İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak, Kültür Bakanlığında önce Bakanlık Müşaviri sonra müfettişlik görevlerinde bulunmuştur.1978'de memurluktan istifa etmiş fakat sonra tekrar memuriyete dönmüştür. "Çok Sesli Bir Ölüm" ve "Çözülme adlı hikâyeleri TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır. Rasim Özdenören’in, Türk edebiyatında adını duyurmaya başladığı yıllarda varoluşçu yazarların etkisi daha fazla hissedilmiş,köy romancılığı yavaş yavaş etkisini yitirmiştir. Özdenören'in çocukluğu Anadolu’nun bir çok ilinde yaşayarak geçtiği için kendisine “ayrıntı avcısı” dedirtecekkadar güçlü bir tasvir yeteneğiyle,köy hikayelerini yazmayı sürdürmüştür..Hikâyelerinin kahramanları, çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz, dokunabileceğimiz kişilerdir.Rasim Özdenören, gerek denemelerinde gerekse öykülerinde, meselenin anlatmak olduğunu ilk öykülerinden başlayarak kavramış bir yazardır. O, İslami kimliğiyle tanınan bir öykücüdür fakat öykülerinde hiç bir zaman, dönemindeki bir çok yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı bozmadan anlatmayı bilmiştir. Anlatırken de ustaca, yer yer şiirsel bir dille yazmıştır.Özdenören, kendisi hakkında çok sayıda tez, özel sayı ve kitap hazırlanmış seçkin bir öykü ve deneme yazarıdır. Öykü yazmaya 1957'de Varlık dergisinde yayımlanan Akarsu adlı öyküsüyle başlamıştır. Hastalar ve Işıklar adlı ilk öykü kitabı 1967'de yayımlandı. Öykü, roman ve deneme kitapları olan usta yazarın 30'un üzerinde kitabı bulunmaktadır. Rasim Özdenören 
Eserleri: Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler Kafa Karıştıran Kelimeler Müslümanca Yaşamak Yaşadığımız Günler Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı Çarpılmışlar, Çözülme Çok Sesli Bir Ölüm Gül Yetiştiren Adam Hastalar ve Işıklar Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti Ruhun Malzemeleri Ben ve Hayat ve Ölüm Yeniden İnanmak Denize Açılan Kapı Red Yazıları Acemi Yolcu İpin Ucu Çapraz İlişkiler Kent İlişkileri Kuyu Edebiyat ve Hayat Yüzler Köpekçe Düşünceler Düşünsel Duruş Toz Aşkın Diyalektiği Eşikte Duran İnsan Yazı, İmge ve Gerçeklik Ansızın Yola Çıkmak Hışırtı İki Dünya İmkânsız Öyküler Siyasal İstiareler Açık Mektuplar


Alaeddin Özdenören (1940-2003) Rasim Özdenören'in ikiz kardeşi olarak 1940 yılında Maraş'ta doğmuştur. Öğrenimine Kahramanmaraş'ta başlayan Özdenören, babasının memuriyeti nedeniyle öğrenimini Malatya, Tunceli ve İstanbul gibi ayrı şehirlerde tamamlamıştır. 1966 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdikten sonra çeşitli şehirlerde öğretmen olarak görev yaptıktan sonra atandığı Kültür Bakanlığı Müşavirliğinden 1991 yılında emekli olmuş ve 1997 yılında Balıkesir'e yerleşmiştir.Hamle dergisi ile mahalli gazeteler için hazırladıkları edebiyat sayfalarında edebiyata başlayan Alâeddin Özdenören'in edebiyat hayatı, Necip Fazıl’la Büyük Doğu’da, Sezai Karakoç’la Diriliş’te, Nuri Pakdil’le Edebiyat’ta, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Akif İnan’la, kendisinin de kurucuları arasında yer aldığı Mavera’da devam etmiş, son yazılarını ise Yedi İklim ve Hece için yazmıştır. Şair, kimi zaman kendi adıyla, kimi zaman da Bilal Davut müstearıyla Yeni Devir, Milli Gazete, Zaman, Tutanak ve Sağduyu gazetelerinde de fikrî ve kültürel yazılar kaleme almıştır. 26 Haziran 2003'te Balıkesir'de vefat etmiştir. Şairin cenazesi Balıkesir Başçeşme Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Eserleri: Güneş Donanması (1974)(Şiir) İnsan ve İslâm (1982)(Deneme) Batılılaşma Üzerine (1983)(Deneme) Devlet ve İnsan (1986)(Deneme) Yakın Çağ Batı Dünyası ve Türkiye'ye Yansımaları (1986)(Deneme) Yalnızlık Gide Gide (1996)(Şiir) Şiirin Geçitleri (1996)(İnceleme) Şiirler, 1975-1999 (1999)(Şiir) Unutulmuşluklar (1999)(Hatıra) Bütün Şiirler (2002) (Şiir) Açılı/yorum (2004)(Deneme)

Nuri Pakdil (1934-2019) 1934 Maraş doğumludur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İlk çalışmalarını, şiir ve deneme türlerinde Maraş'ta, Demokrasiye Hizmet gazetesinde yayımladı. Lisedeyken Hamle adında bir dergi çıkardı (1954/55). İstanbul'da bir haftalık dergide sanat sayfaları düzenledi (1964). Edebiyat dergisini (Şubat 1969) ve Edebiyat Dergisi Yayınları'nı (1972) kurdu. Nuri Pakdil'in ve Edebiyat Dergisi Yayınları'nın ilk kitabı Batı Notları'dır. Edebiyat Dergisi, kimi aralıklarla uzun yıllar sürdürdüğü yayınına, Aralık 1984'te ara verdi. Edebiyat Dergisi Yayınları, 1972-1984 yılları arasında, 18'i Nuri Pakdil imzasını taşıyan, 45 kitap yayımladı. Nuri Pakdil, 28 Şubat 1997 tarihinde Edebiyat Dergisi Yayınları'ndan yeniden kitap yayımlamaya başladı. Oyun, çeviri, deneme, gezi-izlenim ve şiir kitapları bulunmaktadır. Nuri Pakdil Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü. Kasım 2014'te Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün ilkini aldı. Nuri Pakdil, hiç evlenmemiştir.18 Ekim 2019 tarihinde Ankara'da vefat etmiştir.
Nuri Pakdil’in Eserleri Şiir: Anneler ve Kudüsler Sükût Sûretinde, Şubat 1997 Ahid Kulesi, Haziran 1997 Osmanlı Simitçiler Kasîdesi, Temmuz 1999. Deneme: Biat II, Ocak 1977 Bağlanma, Şubat 1979 Bir Yazarın Notları II, Aralık 1980 Biat III, Nisan 1981 Bir Yazarın Notları III, Mayıs 1981 Kasırganın Çatırtıları / Guillevic, Şiir/Çeviri, Mayıs 1981 Bir Yazarın Notları IV, Eylül 1982 Edebiyat Kulesi, Şubat 1984 Derviş Hüneri, Mart 1997 Arap Saati, Mayıs 1997 Klas Duruş, Ekim 1997 Kalem Kalesi, Ekim 1998 Bir Yazarın Notları I, Mart 1999 Otel Gören Defterler 1: Çarpışan Sesler, Aralık 1999 Otel Gören Defterler 2: Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, Mayıs 2000 Otel Gören Defterler 3: Büyük Sorgu, Kasım 2001 Otel Gören Defterler 4: Simsiyah, Nisan 2002 Otel Gören Defterler 5: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, Ocak 2003 Otel Gören Defterler 6: Yazmak Bir Mûcize, Haziran 2005. Tiyatro: Put Yapımevleri, Nisan 1980 Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş, Haziran 1982 Umut, Haziran 1997 Korku, Ağustos 1997 Gezi: Batı Notları, Mart 1997. Çeviri: Harikalar Tablosu / Prevert, Oyun/Çeviri, Temmuz 1974 Ay Operası / Prevert, Şiir/Çeviri, Nisan 1975 Arap Şiiri (Güldeste) I, Şiir/Çeviri, Haziran 1998 Arap Şiiri (Güldeste) II, Şiir/Çeviri, Haziran 1998.

Sezai Karakoç (1933-2021) 22 Ocak 1933 yılında Diyarbakır'ın ergani ilçesinde doğmuştur. Şair, yazar, düşünür, siyasetçi.Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçen ve 1938 yılında Ergani’de 3 ay ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına devam eden Sezai Karakoç, ilkokulu 1944'de Ergani’de bitirdi. Daha sonra Maraş Orta Okuluna parasız yatılı olarak kayıt oldu. 1947'de burayı bitirerek Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi'nden 1950’de mezun oldu.Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955’te fakültenin mali şubesinden mezuniyetle tamamladı.İstanbul'da Diriliş Yayınları ve Diriliş Dergisi'ni kurdu. 1990 yılında “Güller Açan Gül Ağacı” Amblemiyle Diriliş Partisi'ni kurdu.Karakoç'un şiirimizde son derece özgün bir yeri vardır.Onun şiiri metafizik bir şiirdir.Türk şiiri geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir şiirdir.Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır.O,modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini, pergünt üçgeni dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt, Norveçli yazar Henrik İbsen (1828-1906)'in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt'ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire tatbik eder: 1)Şair, Kendisi Olmalı: "Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır." 2) Şair, Kendine Yetmeli: "Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; evren şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli." 3) Şair, Kendinden Memnun Olmalı: "Eser´in şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeğe kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. "Beni andırıyor, ah, beni o" demeli." Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevinci”dir. Edebi ve düşünce hayatını diriliş nesli olarak tanımladığı gençliğin yetişmesine adayan Sezai Karakoç'un şiirleri Büyük Doğu, Hisar (1951-54), Mülkiye (1952-53), İstanbul (1953-57) Şiir Sanatı (1955), Hamle (1955), Pazar Postası (1957-58), Türk Yurdu (1959), Hür Söz (1961), Soyut (1965), Hilâl (1965) ve Diriliş (1960-92) dergilerinde yayımlanmıştır. Usta kalemin "Mona Roza” şiiri 1950'li yılların başlarında büyük ilgi görürken, ikinci şiiri "Rüzgâr" Hisar (Şubat 1951) dergisinde çıkmıştır. Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir. 
Sezai Karakoç'un Sözlerinden Bazıları: 
"Seni öldürmeye gelen, sende hayat bulsun. 
Anne ölünce çocuk bahçenin en yalnız köşesinde elinde bir siyah çubuk ağzında küçük bir leke. 
Baharı yaz uğruna tükettik ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna derken ömrü tükettik bir hiç uğruna. 
İnancın yarısı utançtır. Her şeyi tam olsa da, utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır.
İnsan, kendini hakikate adadığı, ruhunu ona açtığı ölçüde insandır. 
Herkes gibi olmak, olmayacak bir şey. Herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey.
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli, bütün deniz kıyılarında seni beklemeli.
Senden ümidi kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.
Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır. 
Yol uzun, uzak. Kalbimizden başka pusula da yok gövdemizin cebinde.
Bütün şiirlerde söylediğim sensin... Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin."

Yok Gibi Yaşamak, Adil Erdem Bayazıt

Adil Erdem Bayazıt, 1939 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. 1953 yılında İstiklal Ortaokulu’ndan, 1959 yılında ise Kahramanmaraş Lisesi’nden mezun olmuştur. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuş, ancak geçim sıkıntısı nedeniyle öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde sürdürmüştür. 1963 yılında askere gitmiş, Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Çuvallı Köyü’nde yedek subay öğretmen olarak görev yapmıştır. Askerlik dönüşü Hukuk Fakültesi’ni bırakarak Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geçmiştir. 1971 yılında bu bölümden mezun olmuştur. Edebiyat öğretmeni olarak Kahramanmaraş Lisesi’nde görev yapmıştır. Daha sonra Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi müdürlüğü görevini yürütmüştür. İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşunda genel sekreterlik yapmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı Basın Bürosu’nda memurluk, Millî Kütüphane’de şube müdür yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Ardından Sanayi Bakanlığı’nda insan gücü eğitim daire başkan yardımcılığı görevini sürdürürken istifa etmiş, Akabe Yayınları’nı ve Mavera dergisini kurmuştur. 
Adil Erdem Bayazıt, henüz öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlamıştır. Edebiyat ve Mavera dergilerinin kurucuları arasında yer almıştır. İlk şiir kitabı "Sebeb Ey" 1972 yılında yayımlanmıştır. "Risaleler" adlı kitabı ise 1987’de çıkmıştır. 1981 yılında bir film ekibiyle Afganistan’a gitmiş, bu yolculuktaki izlenimlerini "İpek Yolundan Afganistan’a" adlı eserinde toplamıştır. Bu kitabıyla 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü’nü kazanmıştır. 1984 yılında yeniden devlet memurluğuna dönmüştür. Devlet Planlama Teşkilatı’nda sözleşmeli personel olarak görev yapmıştır. 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili adayı olmuş ve seçilmiştir. 18. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev almıştır. 1988 yılında "Risaleler" kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülü’nü kazanmıştır. 1991 seçimlerinde aday olmamış, İstanbul’a yerleşmiştir. 
Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Alaeddin Özdenören, Ali Kutlay ve Mehmet Akif İnan ile birlikte “Yedi Güzel Adam” olarak anılan edebî topluluk içinde yer almıştır. Adil Erdem Bayazıt'ın şiir ve yazıları Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece gibi dergilerde yayımlanmıştır. Bayazıt, akciğer kanseri nedeniyle 5 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Ölümünden sonra pek çok okul ve kültür merkezine adı verilmiştir. Başlıca eserleri arasında Sebeb Ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi, İpek Yolundan Afganistan’a, Vahyin Diriltici Soluğu ve Kelimenin Dirilişi yer almaktadır. Bayazıt, hem şiirlerinde hem düşünce dünyasında inanç, mücadele ve insanlık temalarını işlemiş; çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olmuştur.

Boğuk bir bakışın oluyor senin
Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim
Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan
Durma bana türkü söyle Anadolu olsun
Susuz dudak gibi çatlak olsun
Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün
Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma
Ağlıyorum bir karanlık karayel saçlarına
Çekme ülkemden nar yangını gözlerini
Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni
Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini

Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin
Katı bir yalnızlık bu bilmelisin
Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.

Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Niye herşey bir anda kayıyor sen kayıyorsun
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun
Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum

Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.
Adil Erdem Bayazıt 
| | | Devamı... 0 yorum

Birazdan Gün Doğacak, Adil Erdem Bayazıt

Adil Erdem Bayazıt, 1939 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. 1953 yılında İstiklal Ortaokulu’ndan, 1959 yılında ise Kahramanmaraş Lisesi’nden mezun olmuştur. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuş, ancak geçim sıkıntısı nedeniyle öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde sürdürmüştür. 1963 yılında askere gitmiş, Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Çuvallı Köyü’nde yedek subay öğretmen olarak görev yapmıştır. Askerlik dönüşü Hukuk Fakültesi’ni bırakarak Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geçmiştir. 1971 yılında bu bölümden mezun olmuştur. Edebiyat öğretmeni olarak Kahramanmaraş Lisesi’nde görev yapmıştır. Daha sonra Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi müdürlüğü görevini yürütmüştür. İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşunda genel sekreterlik yapmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı Basın Bürosu’nda memurluk, Millî Kütüphane’de şube müdür yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Ardından Sanayi Bakanlığı’nda insan gücü eğitim daire başkan yardımcılığı görevini sürdürürken istifa etmiş, Akabe Yayınları’nı ve Mavera dergisini kurmuştur. 
Adil Erdem Bayazıt, henüz öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlamıştır. Edebiyat ve Mavera dergilerinin kurucuları arasında yer almıştır. İlk şiir kitabı "Sebeb Ey" 1972 yılında yayımlanmıştır. "Risaleler" adlı kitabı ise 1987’de çıkmıştır. 1981 yılında bir film ekibiyle Afganistan’a gitmiş, bu yolculuktaki izlenimlerini "İpek Yolundan Afganistan’a" adlı eserinde toplamıştır. Bu kitabıyla 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü’nü kazanmıştır. 1984 yılında yeniden devlet memurluğuna dönmüştür. Devlet Planlama Teşkilatı’nda sözleşmeli personel olarak görev yapmıştır. 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili adayı olmuş ve seçilmiştir. 18. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev almıştır. 1988 yılında "Risaleler" kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülü’nü kazanmıştır. 1991 seçimlerinde aday olmamış, İstanbul’a yerleşmiştir. Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Alaeddin Özdenören, Ali Kutlay ve Mehmet Akif İnan ile birlikte “Yedi Güzel Adam” olarak anılan edebî topluluk içinde yer almıştır. 
Adil Erdem Bayazıt'ın şiir ve yazıları Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece gibi dergilerde yayımlanmıştır. Bayazıt, akciğer kanseri nedeniyle 5 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Ölümünden sonra pek çok okul ve kültür merkezine adı verilmiştir. 
Başlıca eserleri arasında Sebeb Ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi, İpek Yolundan Afganistan’a, Vahyin Diriltici Soluğu ve Kelimenin Dirilişi yer almaktadır. Bayazıt, hem şiirlerinde hem düşünce dünyasında inanç, mücadele ve insanlık temalarını işlemiş; çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olmuştur.

 

(Nuri Pakdil'e)

Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın
Saçlarınız ızdırap denizinde bir tutam başak
Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana
O inanmışlar çağının.

Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer
Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde
Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz
Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger.

Gün doğar rüzgar eser bulut dolanır
Rahmet şarkısı söyler yağmurlar
Alnınız en soylu isyandır demir külçelere
Gürültü susar ses donar sevgi tohumu patlar
Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.
Ey bizim sabır yüklü toprağımızın kutsal ağacı
Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin
Bizi tutan bir şey varsa dirilten o sensin
Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların tüy renkli sıcaklığı.
Ey damarlarımızda donan buz yüzlü heykeller beldesinden
Yıkıntılar sonrası sığındığım şefkat anası
Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden rüzgar
Ey alemi donatan ışık toprağa can veren el.

Gün olur toprak uyanır uyanır böcekler
Sarı bozkır titrer çıplak dağlar yeşerir gök yıkanır kirli
dumanlardan
Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler
Yemyeşil bir rüzgar eser yıldızlar arasından.

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü
Çatlayacak yalanın çelik kabuğu
Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu. 

Adil Erdem Bayazıt-1966

| | | Devamı... 0 yorum

Yedi Güzel Adam, Cahit Zarifoğlu

Cahit Zarifoğlu, 1 Temmuz 1940’ta Ankara’da dünyaya gelmiş ve Türk edebiyatında hem şiir hem de düzyazı alanında kendine has bir yer edinmiştir. Çocukluk ve gençlik dönemini Kahramanmaraş’ta geçiren Cahit Zarifoğlu, lise eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yükseköğrenim görmüştür. Cahit Zarifoğlu'nun şiir yolculuğu 1960’lı yıllarda Diriliş, Edebiyat ve Mavera gibi dergiler etrafında şekillenmiştir. 1976’da dostlarıyla birlikte kurduğu Mavera dergisiyle 1980 kuşağı edebiyatına yön vermiş, pek çok genç şaire de edebî bir zemin sunmuştur. Hayatı boyunca öğretmenlik, çevirmenlik ve çocuk kitapları yazarlığı gibi farklı alanlarda üretim yapmıştır. İnanç, mücadele, aşk, doğa, metafizik derinlik, çocukluk ve bireysel arayış temaları şiirlerinde sıklıkla karşımıza çıkar. Zarifoğlu, hem İslami geleneğin hem de modern Batı edebiyatının izlerini aynı potada eriten ender yazarlardan biridir. 7 Haziran 1987’de, 46 yaşındayken İstanbul’da vefat etmiştir.
Şairin en önemli eserlerinden biri olan “Yedi Güzel Adam” şiiri, onun düşünsel derinliğini ve estetik duyarlılığını en açık biçimde yansıtır. İlk kez 1973 yılında aynı adlı kitapta yayımlanan bu şiir, Zarifoğlu’nun şiir dünyasının merkezinde yer alır. Şiirdeki “yedi adam” imgesi, hem bireysel karakterleri hem de ortak bir idealin sembolü olan toplumsal bir kimliği temsil eder. Bu figürlerin, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Erdem Beyazıt, Akif İnan, Mehmet Akif Aydoğan, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu’nun kendisini içeren bir dost çevresini simgelediği düşünülmektedir.

| | | Devamı... 0 yorum

Bekleyen-Beklenen Şiiri

BEKLEYEN

Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,

Ben, peşine düşmüş bir canavarım!

İstersen dünyayı çağır imdada;

Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

 

Seni korkutacak geçtiğin yollar,

Arkandan gelecek hep ayak sesim.

Sarıp vücudunu belirsiz kollar,

Enseni yakacak ateş nefesim.

 

Kimsesiz odanda kış geceleri,

İçin ürperdiği demler beni an!

De ki: Odur sarsan pencereleri,

De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!

 

Göğsümden havaya kattığım zehir,

Solduracak bir gül gibi ömrünü,

Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,

Bana kalacaksın yine son günü.

 

Ölürsün... Kapanır yollar geriye;

Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.

Varılmaz hayale işaret diye,

Toprağında bir taş olur, beklerim...

NECİP FAZIL KISAKÜREK-1930


*****


BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar.

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar.

 

Geçti istemem gelmeni,

Yokluğunda buldum seni;

Bırak vehmimde gölgeni,

Gelme, artık neye yarar?

NECİP FAZIL KISAKÜREK-1937


| | Devamı... 0 yorum

Kaldırımlar, Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl Kısakürek, Maarif Vekâleti tarafından yapılan sınav sonucunda, Paris'te Sorbonne Üniversitesi'ne eğitime gönderilir. Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde bir süre eğitim alan Necip Fazıl Fransız yazar ve şair Charles Baudelaire’den etkilenir. Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Attila İlhan, Necip Fazıl gibi ne kadar Fransa’da/Paris’te eğitim almış, şairimiz varsa Charles Baudelaire’den etkilenmişlerdir. Charles Baudelaire, çağında yer alan egemen düşünceye karşı isyanı ile bilinen ve zaman zaman yazıları yasaklanan bir şairdir. Necip Fazıl, Paris'te kendisini sonradan kendisinin de hiç hazetmediği bir bohem hayat tarzına kaptırır ve burada tüm parasını kumarda harcar. Necip Fazıl, gecenin geç saatlerinde parasız pulsuz Paris'in sokaklarında kaldığı böyle bir günde, (Kaldırımlar) şiirini yazar. 

''Kaldırımlar'' şiiri ile Necip Fazıl "Şairlerin Sultanı" unvanını almıştır. Kaldırımlar şiirinin basılı ilk hali, Hayat Dergisi'nin 19 Nisan 1928 tarihli sayısında (Hayat Degisi, Sayı; 73, sayfa; 3) yer alır.  Necip Fazıl yazdığı Kaldırımlar şiirinde, Edebiyat çevreleri tarafından yanlış anlaşıldığını düşünmektedir. O; yirminci yüzyılın ruhunu, amacını yitirmiş, toplumda bunalım yaşayanların şiirini yazmıştır. Ancak şiiri okuyanlar, kaldırımlarda geceleyen, evsiz barksız serseri birisinin ruh halinin ustalıkla anlatıldığını düşünmüşlerdir. Kaldırımlar şiiri üç bölümdür. En popüler olanı, herkes tarafından bilineni, 1. Bölümdür.

"Kaldırımlar"’ şiiri, Necip Fazıl Kısakürek’in Abdülhakîm Arvâsî ile tanışmadan önceki zamanlarında, 22 yaşlarında iken yazdığı bir şiirdir. Necip Fazıl, 1934 yılına kadar bohem bir hayat sürerken,  Abdülhakîm Arvâsî ile  tanışınca İslam tasavvufuna yönelir ve bir anlamda hayatında büyük bir değişim gerçekleştirir. Necip Fazıl, İslam tasavvufu döneminden önce yazdığı bazı şiirlerini yeni düşünce dünyasına göre düzenler, bazılarını ise yok sayar. 
Necip Fazıl, hayatının bilinçsiz geçen ilk dönemlerini, aşağıdaki  dizelerle şiirinde şöyle ifade eder:
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum, 
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum
Necip Fazıl, hayatındaki yaşadığı değişimi, mürşidi Abdülhakîm Arvâsî ile karşılaşmalarını ve tasavvufa yönelik hatıralarını, "O ve Ben"’(Büyük Doğu Yayınları, 2013) isimli kitabında anlatmıştır. Abdülhakim Arvasi ile tanışmasından sonra, Necip Fazıl Kısakürek artık başka bir insan olmaya karar vermiş ve geçmişine tevbe ederek kendisine temiz bir sayfa açmıştır. Yaşadığı dönemde, eski yaşamını yüzüne vuran kişilere: "Geçmişimi kurcalayanlara! Ben geçmişimi buruşturup çöpe attım, çöpü karıştıranlar ise kedi ve köpeklerdir." nükteli bir şekilde cevap vermiştir.
Necip Fazıl, edebi eserlerinde yazdıklarının yanına, Abdülhakim Arvasi'den öğrendiği tasavvuf yolculuğunu da gençlere aktararak onlara yol gösterir. Necip Fazıl, hayatındaki bu değişimden sonra eserlerinde Batı hayranlığının olumsuzluklarını dile getirip; Doğu kültürünün inceliklerini, İslam tasavvufunun güzelliklerini ve Allah sevgisini özellikle şiirlerinde sıklıkla işleyerek edebiyat dünyasında farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.
 
| | Devamı... 0 yorum

İtikafı Bozan Durumlar

İtikâfı Bozan ve Bozmayan Şeyler
271-İtikâf halinde olan bir kimsenin dinî ve tabiî ihtiyaçları için zaruri olarak mescidden dışarı çıkması, itikâfı bozmaz. Örnek: İtikâfda bulunanın (mutekifin) cuma namazını kılmak için mescidden çıkması, din bakımından bir özür olduğundan itikâfına engel değildir. Zaten cuma namazının süresi bilinmiş olduğundan, adağın dışında kalmış olur.Yine, abdest ihtiyaçlarını gidermek ve gusletmek için çıkması da tabiî bir özür olduğundan itikâfa zarar vermez. Yine, bulunduğu mescidin yıkılmaya yüz tutması veya oradan zorla çıkarılması da zarurî bir özür olduğundan itikâfa zarar vermez.
(Şafiî'lere göre, cuma namazı için başka bir camiye çıkılıp gidilmesi itikâfı bozar. İtikâf bir hafta devam edecekse, cuma namazı kılınan bir mescidde itikâfa girmelidir.)
272- Cuma namazını kılmak veya ihtiyacı gidermek için en yakın olan yere gidilir, arkasından mescide dönülür. Bir özürden dolayı mescidden çıkılınca, başka bir mescidde o itikâf tamamlanır.

273-Bir özür olmaksızın mescidden çıkmak itikâfı bozar. Onun için itikâf yapan bir kimse, geceleyin veya gündüzün özür bulunmaksızın bir müddet kasden veya sehven mescidden çıkarsa itikâfı bozulur. Bu müddet, iki İmama göre, bir günün yarısından ziyade bir zamandır. Bir görüşe göre de, günün belirsiz bir saatinden ibarettir. Kadın da itikâf ettiği odadan özürsüz evinin içine çıksa, itikâfı bozulur.
274- Şu işleri yapmak için mescidden dışarıya çıkmak da itikâfa engel olur: Hasta ziyaretinde bulunmak, cenaze hizmetinde bulunmak, cenaze namazı kılmak, şahidlik etmek, bir hastalık sebebiyle bir saat kadar dışarı çıkmak da itikâfı bozar. Ancak itikâf adağı yapılırken, hastaları ziyaret ve cenaze namazında bulunmak şart kılınmışsa, bunlar için çıkılması itikâfı bozmaz.
275- Pek az rastlanan bir özürden dolayı da dışarı çıkmak itikâfı bozar. Boğulmakta olan veya yangına düşmüşü kurtarmak için dışarı çıkmak itikâfı bozduğu gibi, cemaatın dağılmasıyla dışarıya çıkmak da bozar.
276- İtikâfda bulunan bir kimseye, bu ibadeti esnasında birkaç gün baygınlık veya cinnet gelse, itikâfı bozulur. İyileşip kendine gelince yeniden itikâfa başlar. Öyle ki, bu durum devam ederek birkaç sene sonra üzerinden kalksa, yine itikâfı kaza etmesi gerekir.
277- Yukarıda anlatılan meseleler, vacib olan itikaflar içindir. Nafile olan itikaflarda, bir özür bulunsun veya bulunmasın, dışarı çıkmakla veya hastayı ziyaret etmekle itikâf bozulmaz.
278- Vacib olan bir itikâf bozulunca, onun kazası gerekir. Meselâ: Belli bir ay için yapılan itikâf esnasında bir gün oruç bozulsa veya dışarıya çıkılsa, yalnız bir günlük itikâf için kaza gerekir. Fakat belirsiz olarak fasılasız bir ay için nezredilmiş bir itikâf esnasında, böyle bir gün oruç bozulacak veya dışarıya çıkılacak olsa, yeniden bir aylık itikâfa başlamak gerekir. İtikâf yapan kimse ister kendi iradesi ile oruç yesin ve dışarı çıksın, ister iradesi dışında olarak cinnet ve bayılma durumuna düşsün, eşittir.
279- Başladıktan sonra bırakılan nafile bir itikâfın, tercih edilen görüşe göre, kazası gerekmez.
280- İtikâf eden kimse için, zevcesi ile cinsel ilişki kurmak veya buna sebeb olacak öpme ve okşama gibi herhangi bir hareket, gerek gündüz ve gerek geceleyin olsun, haramdır. Cinsel ilişki ister kasden, ister unutarak olsun, itikâfı bozar. İnzal olması şart değildir. Diğer hareketler ise, inzal olmadıkça itikâfı bozmaz. Bakmak ve düşünmek sonunda meydana gelecek inzal ve ihtilâm da itikâfı bozmaz.
281- İtikâf halinde olan kimse, muhtaç olduğu şeyleri mescidde bulundurmaksızın mescidde satın alabilir. Mescide zarar vermeyecek şeyleri mescide getirebilir. Mescid içinde yer-içer. Mescid içinde hazırlanmış uygun bir yer varsa orada abdest alıp gusledebilir. Böyle bir yer yoksa, dışarıya çıkar ve en yakın yerde abdestini alır ve yıkanır, beklemeksizin hemen mescidine döner.
282- İtikâfda olan kimse, ezan okumak için minareye çıkabilir. Minarenin kapısı mescidin dışında olsa bile zarar vermez.
"Allahım, bizi kendini senin kulluğuna adamış, emirlerine ve yasaklarına titizlikle uyan kullarından eyle. Amin. Ve övgü, âlemleri terbiye eden Allah'a mahsustur.
İtikâfa Dair Bazı Meseleler
265- Belli bir mescidde, Mescid-i Haram'da itikâfa niyet eden kimse, başka bir mescidde itikâfa girebilir.
266- Bir ay itikâf adansa ve bundan yalnız gecelere veya gündüzlere niyet edilse, bu niyet sahih olmaz. Çünkü ay, belli mikdardaki geceler ile gündüzlerden ibarettir. Onun için geceli ve gündüzlü bir ay itikâf gerekir.
267- Yalnız gündüzleri itikâfda bulunmaya niyet edilmesi sahihdir. Bu durumda her gün fecrin doğuşundan önce mescide girip güneşin batışından sonra çıkılır. Fasılasız itikâfa niyet edilmemişse, istenilen günlerde itikâf yapılabilir. Bir gün için itikâfa niyet edildiği zaman da, buna gece dahil olmaz. Fakat fasılasız şu kadar gün itikâfa denilerek nezredilse, geceler de bu nezre girer. Aksi de böyledir. Bu durumda itikâf için güneşin batışından önce mescide gidilir. Belli olan geceler ve gündüzler mescidde kalınır. Son günün güneş batışından sonra mescidden çıkılır. Böylece itikâf sona erer.
268- Muayyen bir ramazan ayını itikâfla geçirmeğe nezredilse, o ramazan orucu bu itikâf orucu içinde yeterli olur. Böyle bir nezir yapıldığı halde, ramazan orucu tutulup da itikâf yapılmasa, başka bir zamanda oruçlu olarak fasılasız bir ay itikâf edilmesi gerekir. Eğer itikâf yapılmaksızın diğer bir ramazan girecek olsa, artık bunda yapılacak itikâf yeterli olmaz. Çünkü bu takdirde kazaya kalan itikâfın orucu, insan üzerine düşen bir borç olmuştur. Bu, ikinci ramazan orucu ile ödenmiş olamaz.
269- Belirtilmeksizin bir ay itikâf yapmayı nezreden kimse, ramazanda bir ay itikâfda bulunmakla bu nezrini yerine getiremez. Çünkü bu itikâf için, bir ay oruç tutmayı da bu nezirle üzerine yüklenmiş bulunur. Ramazan orucu ise, kendisine ayrıca farz olan bir ibadettir.
270- Bir kimse nezrettiği bir itikâfı yapmadan ölecek olsa, her gün için bir fidye ödenmesini vasiyet etmiş olması gerekir. Çünkü vacib olan bir itikâf, orucun bir parçasıdır. Onun için oruçtaki fidye, bunda da gerekli olur. Ancak fakir ise, o zaman Yüce Allah'dan af ve mağfiret dilemelidir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz, Ravza Yayınları
| | | Devamı... 0 yorum

İtikâfın Mahiyeti ve Çeşitleri

İtikâfın Mahiyeti, Nevileri ve Teşriî Hikmeti
257- İtikâf lûgat deyiminde bir şeye devam etmek manasındadır. Bir şeye devam eden kimseye de mutekif (itikâf yapan) denir. Şeriatta ise itikâf: Bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir.
258- İtikâflar: Vacib, müekked sünnet ve müstahab nevilerine ayrılır. Şöyle ki: Dil ile nezredilen bir itikâf vacibdir. Ramazan ayının son on gününde itikâf, kifaye yolu ile bir müekked sünnettir. Başka bir zamanda ibadet niyeti ile bir mescidde bir müddet yapılan itikâf da müstahabdır.
259- Bir itikâfın en az müddeti, İmam Ebu Yusuf'a göre bir gündür. İmam Muhammed'e göre bir saattir. Bir saat, fıkıh alimlerine göre, zamanın belirsiz olan az veya çok bir parçası demektir. Yoksa bir günün yirmi dört saatte biri demek değildir. (İtikâfın en az müddeti, Malikî'lerce tercih edilen görüşe göre bir gündüz kadar, bir gecedir. Şafiîlere göre de, "Sübhanellah" denilmesinden bir an kadar fazla olan pek az bir zamandır.)
260- İtikâfın meşru olmasındaki hikmet ve yarara gelince, bu pek önemlidir. Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicretinden sonra ahirete göçüşlerine kadar her Ramazanın son on gününü itikâf ile geçirirlerdi. İhlâs ile olan bir itikâf, amellerin pek şereflisi sayılmaktadır. Bu sayede kalbler bir müddet olsun, dünya işlerinden uzak kalır ve Hakka yönelir, birer Beytullah olan mescidlerden birine şu şekilde devam eden bir mü'min çok kuvvetli bir kaleye sığınmış, kerim olan mabudunun feyiz ve yardım kapısına sığınmış olur.
İslâm büyüklerinden ünlü Ata demiştir ki: "İtikâf yapan, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup dilediğini elde etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah'ın bir mabedine sokulmuş, beni bağışlamadıkça buradan ayrılıp gitmem demektir."
Bir mü'minin her gün azalmakta olan hayat günlerinden faydalanarak böyle kutsal bir yerde bir zaman ebedi ve ezelî yaratıcısına olanca varlığı ile yönelip saf bir kalb ve temiz bir dil ile ibadette bulunması, manevî bir zevke dalması ne büyük bir nimettir.
İtikâf yapan bir kimse, bütün vakitlerini ibadete, namaza ayırmış demektir. Çünkü fiilî olarak namaz kılmadığı vakitlerde de mescid içinde namaza hazır bir haldedir. Bu bekleyiş ise, namaz hükmendedir.
Sonuç: İtikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişanları parlar, ilâhi feyizlere kavuşur. Ne mübarek, ne güzel bir hayat anı!..


İtikâfın Şartları
261- Bir itikâfın sıhhati şu şartların bulunmasına bağlıdır:
1) İtikâf yapan, müslüman, akıllı ve temiz bulunmalıdır. Onun için müslüman olmayanın, delinin, cünubun, hayız ile nifastan temiz bulunmayanın itikâfı olmaz. Gayr-i müslim ibadete, mecnun da niyete ehil değildir. Temiz olmayanların da mescidlere girmesi yasaktır.
2) İtikâfa niyet edilmiş olmalıdır. Buna göre niyetsiz olarak yapılan bir İtikâf geçerli değildir. Çünkü bunun bir ibadet olabilmesi niyete bağlıdır.
3) İtikâf, mescidde veya o hükümdeki bir yerde yapılmalıdır. Şöyle ki: İçinde cemaatla namaz kılınan herhangi bir mescidde İtikâf yapılabilir. Büyük camilerde yapılması daha faziletlidir. Kadınlar da kendi evlerinde mescid edinilen veya mescid olarak ayıracakları bir odada itikâfda bulunurlar. Buraları onların hakkında birer mescid sayılır. Kadınların dışardaki mescidlerde itikâf etmeleri caiz ise de, kerahetten kurtulamaz. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescidlerde namaz kılmalarında daha faziletli olduğu gibi evlerinde itikafları da her türlü fitne ve fesad düşüncesinden beri olacağı cihetle mescidlerde itikâfda bulunmalarından daha faziletlidir. (İmam Şafiî'ye göre , itikâf tazime lâyık bir yerde yapılabilir ki, o da mescidlerdir. Evlerde mescid edinilen yerler, bu tazime lâyık değildir.)
4) Vacib olan bir itikâfda, itikâf yapan oruçlu bulunmalıdır. Bu halde orucun yanılarak bozulması itikâfa zarar vermez. Diğer itikâflar için oruç şart değildir. Çünkü onlar için bir müddet yoktur. Öyle ki camiden bir iki saat içinde çıkıncaya kadar itikâfa niyet edilmesi de sahihdir.(Şafiî'lere göre, vacib bir itikâfda da oruç şart değildir.)
262-İtikâf için büluğ, erkeklik, hürriyet şart değildir. Buna göre akıllı olan çocuğun, kadının, kölenin itikâfları sahihdir. Şu kadar var ki, kadının itikâfı kocasının ve kölenin itikâfı da efendisinin iznine bağlıdır. İsterse bunlar itikâfı nezretmiş olsunlar, hüküm aynıdır. İzin bulunmayınca kadın, nezretmiş olduğu itikâfı kocasından ayrıldıktan sonra, köle de azad edildikten sonra kaza eder.
263- Bir kimse, itikâf için zevcesine izin verse bundan dönemez, artık engellenmesi doğru olmaz. Efendi ise, kölesine verdiği izinden dönebilir. Mükâteb (sözleşmeli) bir köle ise, efendisinin izni olmasa da, itikâfda bulunabilir. Çünkü kısmen hürriyetine sahibdir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
| | | | Devamı... 0 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!