Net Fikir » Tüm Yazılar
Alt dizi kavramı
Alt dizi, bir dizinin terimlerinden seçilmiş ve orijinal dizideki sıralama korunarak oluşturulmuş yeni bir dizidir. Başka bir deyişle, bir dizinin bazı terimleri atlanarak kalan terimler aynı sıra ile bir araya getirildiğinde elde edilen diziye alt dizi denir. Alt dizinin terimlerinin indisi, orijinal dizideki terimlerin indislerine karşılık gelen doğal sayıların artan bir alt kümesidir. Alt diziler, özellikle dizilerin limit davranışlarını incelemede önemli bir kavramdır.
Monoton Diziler
Matematikte monoton, bir dizinin terimlerinin sürekli olarak artma veya sürekli olarak azalma eğiliminde olması anlamına gelir. Yani dizi boyunca yön değişmez; ya hep yukarı doğru gider ya da hep aşağı doğru gider. Bir dizi monoton artan ya da monoton azalan ise, genel olarak monoton dizi olarak adlandırılır.
Bir an dizisinin her terimi bir sonrakinden daha küçük kalıyorsa, bu diziye monoton artan dizi denir. Bu durumda dizinin terimleri a1 < a2 < a3 < a4 < a5 <.....biçiminde sıralanır. Benzer şekilde, bir dizinin her terimi bir sonrakinden daha büyükse, bu diziye monoton azalan dizi adı verilir. Böyle bir dizide a1 > a2 > a3 > a4 > a5 >....eşitsizliği sağlanır. Böylece dizideki her eleman bir öncekinden daha küçük olacak şekilde devam eder.
Örnek olarak; an=1/n dizisinin monotonluğu var mı yok mu inceleyelim. Dizinin genel terimi an=1/n biçimindedir. İlk terimler sırasıyla a1=1, a2 =1/2, a3=1/3, a4=1/4, a5=1/5 dur. n artan sayma sayıları için daima an+1<an eşitsizliği sağlanır. Dolayısıyla dizinin her terimi bir önceki teriminden daha küçük olarak gelir ve böylece bu dizi
monoton azalan olur. Aşağıda grafiği de çizilmiştir. Terimleri sıralı ikili biçimde yazılıp koordinat düzleminde yerleştirildiğinde dizinin moton azalan olduğu görülür:
Dizi tanımı
Matematikte dizi, 0 hariç doğal sayılar (sayma sayılar kümesi) kümesinden bir A hedef kümesine (çoğunlukla bu A kümesi Reel sayılar kümesi olur) tanımlanan özel bir fonksiyondur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli ifade dizinin tanım elemanları {1,2,3,4,.....} şeklinde devam eden sayma sayılarıdır. Yani dizinin elemanları 1. 2. 3. gibi sıralanmalıdır. Buradaki bu sıralamalara "indis" denir. Matematikte indis, bir dizinin terimlerini belirlemek ve sıralamak için kullanılan, genellikle doğal sayılardan seçilen gösterge niteliğindeki değişkendir. Başka bir deyişle indis, bir dizide hangi terimin kastedildiğini belirleyen konum belirtecidir.
Diziler genellikle an, bn, cn... gibi küçük harf ve indis yardımıyla gösterilir. Bir (an) dizisinde yer alan “n” ifadesi indisi temsil eder. Bu n değeri, dizinin tanım kümesindeki bir elemandır ve diziyi üreten fonksiyonun girdisi olarak görev yapar. Dolayısıyla indis, dizinin elemanlarını hem düzenli bir biçimde sıralamaya hem de her terimi diğerlerinden ayırt etmeye yarayan bir göstergedir. Buna göre bir dizi, her sayma sayısı indisine karşılık tek bir değer atayan özel bir fonksiyon kuralı olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede diziler, fonksiyon kavramının belirli bir türünü oluşturur; ancak matematiksel literatürde ardışıklık ve sıralanmışlık özellikleri vurgulanmak istendiğinde diziler ayrı bir terim olarak kullanılır. Dolayısıyla an dizisi, fonksiyonel gösterimde f(n) biçiminde okunabilir. Dizilerin fonksiyonla ilişkisi bu noktada açıkça ortaya çıkar: Dizi, tanım kümesi sayma sayılar olan bir fonksiyondur.
Dizinin kuralına dizinin genel terimi denir. Genel terim, bir dizinin her bir terimini, indisin herhangi bir değeri için doğrudan veren ifadedir. Başka bir söyleyişle genel terim, diziyi tanımlayan, fonksiyon şeklinde yazıldığında bütün terimelrini oluşturacak olan dizinin açık kuralıdır ve dizinin n’inci terimini, önceki terimlere ihtiyaç duymadan belirler. Bir dizide an sembolü çoğu zaman dizinin genel terimini temsil eder. Bir dizinin genel terimi bilindiğinde dizinin tüm yapısı tek bir formülle özetlenmiş olur.. Eğer bir dizinin genel terimi biliniyorsa, dizi hakkında toplama, limit alma veya büyüme davranışını inceleme gibi işlemler çok daha kolay hâle gelir.
Genel terimi bilinmeyen sayı grupları her ne kadar anlamlı olsa da bir dizi belirtmez. Örneğin herhangi bir küme olarak verilen A={1, 2, 3, 4, 5......} ; B={2, 4, 6, 8, 10, .....} veya C={4, 7, 10, 13, 16, 19,.....} şeklindeki sayı grupları, kuralları belli olmadığından matematiksel dizi olmaz. Çünkü bu şekilde yazılışta bu terimlerden sonra gelen terimlerin aynı düzene göre geleceğinin garantisi yoktur. Bunların dizi olabilmesi için an=(1, 2, 3, 4, 5.......n......), bn=(2, 4, 6, 8, 10, ......2n.....), cn =(4, 7, 10, 13, 16, 19,......3n+1........) şeklinde yazılmış olması gerekir.
David Acheson, Geometrinin Sihirli Kitabı
Geometri insan düşüncesinin en özgün üretimlerinden biridir. Bir yanıyla saf teoriye dayanırken bir yanıyla da gündelik hayatla iç içedir. Babil ve Mısır gibi medeniyetlerin tarlaların sınırlarını belirleme ve kadastro hesapları alanında geometriden yararlanmaları bu pratik kullanımın en eski örneklerindendir.
David Acheson da geometrinin pizza dilimlemekten uçaktan bomba atmaya ya da Sherlock Holmes’ün gizemleri çözmesine kadar uzanan sayısız alandaki kullanımlarını gösteriyor. Ayrıca salt teorik bilgi peşinde geçen binlerce yıllık serüvene ve geometri tarihinin sayısız büyük isminin çalışmalarına ve eserlerine de değiniyor.
Geometrinin Sihirli Kitabı - Bir Matematik Hikayesi (David Acheson) Çevirmen: Prof. Dr. Tuğrul İnal Baskı: 2023 Sayfa Sayısı: 28
David Acheson da geometrinin pizza dilimlemekten uçaktan bomba atmaya ya da Sherlock Holmes’ün gizemleri çözmesine kadar uzanan sayısız alandaki kullanımlarını gösteriyor. Ayrıca salt teorik bilgi peşinde geçen binlerce yıllık serüvene ve geometri tarihinin sayısız büyük isminin çalışmalarına ve eserlerine de değiniyor.
Geometrinin Sihirli Kitabı - Bir Matematik Hikayesi (David Acheson) Çevirmen: Prof. Dr. Tuğrul İnal Baskı: 2023 Sayfa Sayısı: 28
Mehmet Fatin Gökmen ve Astronomi
Mehmet Fatin Gökmen, 1877 yılında Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı Gödene Bala köyünde doğmuştur. Annesi “Bennâlar”, babası “Hacı Osmanlar” ailesindendir. Babası, Abdülgaffar Efendi, Anadolu ve Rumeli’de kadılık yapmıştır. İlk öğrenimini Akseki ve Alanya’da tamamladıktan sonra ortaöğrenimini İzmir’in Bayındır ilçesinde Medrese öğrenimini İstanbul Fatih Medresesi’nde tamamlamıştır. İstanbul’da bulunduğu dönemde Sultan Selim Camii Muvakkithânesi’nde çalışırken astronomi ve matematikle ilgilenmiş, bu süreçte dönemin önemli bilim insanlarından Salih Zeki Bey’in dikkatini çekmiştir. 1901 yılında yeni açılan Riyâziyyât Medresesi’ne girmiş ve 1904 yılında birincilikle mezun olmuştur. Mezuniyetinin ardından kısa bir süre Darüşşafaka’da matematik öğretmeni olarak görev yapmış, daha sonra Riyâziyyât Medresesi’nde astronomi ve olasılık hesapları (hesâb-ı ihtimâliyyât) dersleri vermiştir.
Hilmi Hacısalihoğlu
Prof. Dr. H. Hilmi Hacısalihoğlu, 1942 yılında Trabzon’da dünyaya gelmiştir. 1963 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Astronomi Bölümü’nden mezun olan Hacısalihoğlu, 1969-1971 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde Brown Üniversitesi’nde araştırmalar yapmış, 1972 yılında doktorasını tamamlamıştır. Aynı yıl doçentlik unvanını almış, 1976 yılında ise profesör olmuştur. Evli ve üç çocuk babası olan Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu’nun çocuklarından ikisi de akademisyen olarak ülkemize hizmet etmektedir.
Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu, akademik yaşamı boyunca Türkiye’nin birçok önemli üniversitesinde görev yapmış ve çeşitli idari sorumluluklar üstlenmiştir. 1972-1981 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Cebir-Geometri Kürsüsü Başkanlığı, 1973-1977 yılları arasında Diyarbakır (Dicle) Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Kurucu Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. Aynı dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Fen Projesi Bilimsel Komisyonu Üyeliğinde bulunmuştur. 1978-1981 yılları arasında Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Başkanlığı, 1978-1980 yılları arasında ise İnönü Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevlerini üstlenmiştir. 1982-1988 yılları arasında Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yapmış, 1989-1997 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Başkanlığı görevini yürütmüştür. Bunun yanı sıra 1990-1994 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Matematik Programları Komisyon Başkanlığı, 1996-1999 yılları arasında ise MEB EARGED Dairesi Matematik Programları Hazırlama Komisyonu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. 2009-2014 yılları arasında Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’nün kurucu başkanlığını yaparak bu alandaki öncü çalışmalarına devam etmiştir.
Bilimsel ve idari görevlerinin yanı sıra, Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu birçok ulusal ve uluslararası kuruluşta aktif olarak yer almıştır. 1980 yılından bu yana Balkan Matematik Olimpiyatları Organizasyon Komitesi Üyesi, 1983 yılından bu yana Balkan Matematikçiler Birliği Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılından itibaren Türk Matematikçileri Derneği Onursal Başkanlığı ve Türk Dünyası Matematikçileri Birliği Onursal Başkanlığı görevlerini sürdürmektedir. Türk ve Avrupa Matematikçiler Dernekleri gibi birçok bilimsel derneğin üyesi olan Prof. Dr. Hacısalihoğlu, 1999 yılında otuz kadar ülkenin katılımıyla kurulan Türk Dünyası Matematikçileri Birliği’nin 2009 yılında yapılan III. Genel Kurul Toplantısında Şeref Başkanlığına seçilmiştir.
Matematik eğitimi ve araştırmalarına büyük katkılarda bulunan Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu, Türkiye’deki matematik bölümlerinin temel kaynakları arasında yer alan 38 kitabın ve 100’ün üzerinde bilimsel makalenin yazarıdır. Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde ve uluslararası bilimsel toplantılarda çok sayıda konferans vermiş, bu alandaki bilgisini ve deneyimini yeni kuşaklara aktarmaya devam etmiştir.
Ülkemizde birçok üniversitede matematik bölümlerinin kurulmasına veya gelişmesine doğrudan ya da yetiştirdiği öğrenciler aracılığıyla büyük katkılar sağlayan Prof. Dr. H. Hilmi Hacısalihoğlu, Türkiye’de matematik biliminin ve öğretiminin gelişmesi için üstün emek harcamış, yaşamını bu ideale adamış bir bilim insanıdır.
Fatiha Suresi [Tevilatül-Kur'an, İmam Maturidi]
“Kur’ân’ı şahsî görüşüyle tefsir etmeye kalkışan kimse (cehennemdeki yerine şimdiden) hazırlansın” (Tirmizî, “Tefsîr”, 1)
"Kur’ân’ın anahtarını teşkil eden Fâtiha sûresinin içerdiği muhteva bütün insanlar için vazgeçilmez bir konuma sahiptir. Çünkü bu muhtevada Allah’ı övgü, şan ve şerefle nitelemenin yanında O’nun birliğinin dile getirilmesi, ayrıca kendisinden yardım ve hidâyet talep edilmesi vardır."
Bütün dualarda sünnete uygun düşen, onların gizli olmasıdır. Bu konudaki kural şundan ibarettir: İmamın ve cemaatin iştirak ettiği her türlü zikir ve duanın Sünnet’e uygun şekli gizli olmasıdır, bundan sadece ihtiyaç hissedildiğinde duyurmaya vesile olanlar istisna edilir.
Fâtiha sûresinde Allah Teâlâ’nın, mahlûkatın tamamını başlangıçta yaratması ve onları yaşatıp geliştirmesine yönelik rubûbiyyetinde tek ve bir oluşunun ifadesi vardır, bu da “rabbi’l-âlemîn” (رب العالمين) nazm-ı celîli ile sabittir.
Fâtiha sûresinde ayrıca Allah’ı şan, şeref ve güzel övgü ile niteleme çerçevesinde kıyâmet gününe iman etme esası vardır, bu da “mâliki yevmi’d-dîn” (مالك يوم الدين) âyetiyle sabittir.
“Elhamdülillah”, “yaratıklarına olan lütufları sebebiyle şükür, Allah’a mahsustur”anlamına gelir. (Taberî, Câmi‘u‘l-beyân, I, 135; İbn Kesîr, Tefsîr, I, 22; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, I, 10.)
“Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde de bulunsa yine Allah onu kıyâmet gününde karşına getirir. Muhakkak ki Allah, en ince işleri görüp bilmektedir (latîf) ve her şeyden haberdardır." (Lokman Suresi-16)
"Rahmân" ismi, sadece Allah Teâlâ lâyık olup başkası onunla isimlendirilemez, "Rahîm" ise başkasına isim olarak verilebilmektedir. Buna bağlı olarak "Rahmân" zatî, "Rahîm" ise fiilî bir isim olarak nitelendirilmiştir.
“Onlara, ‘Rahmân’a secde edin!’ denildiği zaman, ‘Rahmân da neymiş? Emrettiğin şeye secde mi ederiz?’ derler ve bu emir onların nefretini arttırır” (el-Furkān 25/60). Arapların "Rahmân" kelimesini yadırgamışlardır, halbuki onlardan hiçbiri "Rahîm" kelimesini yadırgamamıştır.
“İyilik zayi olmaz, günah unutulup silinmez, amellerin karşılığını verecek olan Varlık ölmez, istediğin gibi davran, davranışına uygun düşen karşılık ne ise onu bulursun” (Abdurrezzâk es-San‘ânî, el-Musannef, XI, 178-179; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I, 155).
“Müminler, Allah’a ve Resûl’üne iman edip de bunda asla şüpheye düşmeyen kimselerdir.” (el-Hucurât 49/15.)
Kulun bütün ibadetlerinde Allah’ı tek mâbud olarak tanıması ve hiçbir kimseyi O’na ortak koşmayıp kulluk görevini Allah’a yöneltmesi ve yalnızca O’na ait kılması gerekmektedir. Böylece kul hem ibadette hem de diğer bütün dinî davranışlarında tevhid ilkesini uygulamış olur.
"İyyâke na‘buduü" (إياك نعبد) âyetini teşkil eden iki kısımdan birincisinin, içerdiği ibadet ve tevhid ilkeleri sebebiyle Allah’a, “ve iyyâke neste‘în” (اياك نستعين) kısmının da kula ait olması ihtimal dâhilindedir, çünkü bu ikinci kısımda kulun, Allah’ın yardımını talep etmesi ve arzusunu yerine getirmesinin temenni edilmesi vardır.
Fâtiha’da yer alan bu (اهدنا) niyazı vesilesiyle Cenâb-ı Hak, kişiyi daima hidâyet yoluna iletir. Bu, onun için yeniden hidâyeti benimseme anlamına gelir, çünkü mümin, her zaman dilimi içinde bir iman hamlesi yapmak suretiyle zıddı olan bir davranışı reddeder. Allah Teâlâ’nın, “Ey iman edenler! Allah’a ... olan imanınızı yeni hamlelerle tazeleyin” (Nisa/136)
Sırât (صراط) kelimesi yapılan bütün yorumlarda “yol” anlamına gelmektedir, Cenâb-ı Hakk’ın şu beyanlarında olduğu gibi: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur”(Enam/153), “De ki: ‘İşte bu, benim yolumdur’”(Yusuf/108). Müfessirler, âyetteki sırât kelimesiyle ne kastedildiği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı “sırât Kur’ân’dır”, bir kısmı da “imandır” demiştir. Hangisi kabul edilirse edilsin, sırât “eğriliği ve sapması olmadan varlığını sürdüren, içinde çelişkiler bulunmayan mânevî bir yol”dur.
"Hidâyet kavramı üç anlamda kullanılır. Birincisi açıklamaktır (beyan). Bilindiği üzere dinî konularda açıklama, Allah tarafından yapılmıştır. Bu sebeple Kitap ve Sünnet’te açıklama fonksiyonunu yerine getiren çeşitli ifadelerin varlığı karşısında kimse âyet-i kerîmedeki ihdinâ (اهدنا) kelimesiyle açıklama anlamını kastetmez. İkincisi, Allah Teâlâ’nın kulu doğru yola iletmesi ve hak yolun dışına sapmaktan korumasıdır. Bazılarının vitir namazında okudukları Kunut duasının anlamı da aynı şekildedir: “Allahım! Hidâyete erdirdiklerinin içinde bize de daima doğru yolu göster". Cenâb-ı Hak, bu âyetten itibaren sûrenin sonuna kadar makbul kulların niteliklerini açıklamaktadır. Üçüncüsü, hidâyeti bizim için yaratmasını isteme anlamında olmasıdır; çünkü hidâyet, fiili olması açısından Allah’a nispet edilmiştir. O’nun fiilinin eseri olan her şey yaratılmıştır. Bir bakıma kul şöyle demektedir: “Hidâyetimizi yarat!”
Resûl-i Ekrem, Fâtiha’ya nispet ettiği isimlerle onun İslâm’daki üstün yerini ve paha biçilmez değerini açıklamıştır. Kur’ân’ın kendisiyle başlaması sebebiyle onu “Fâtihatu’l-Kur’ân” (فاتحة القرأن) diye isimlendirmiştir. Yine Resûlullah’tan, (s.a.) namazda Kur’ân okumaya Fâtiha ile başladığı rivâyet edilmiştir. Söz konusu sûre, mushafların ve Kur’ân’ın yazılmasında başlangıç teşkil ettiğinden; “Fâtihatu’l-kitâb” (فاتحة الكتاب), namaz içindeki kırâate esas oluşturduğundan; “ummu’l-Kur’ân” (ام القرآن) diye de isimlendirilmiştir. Denildi ki burada “umm” (أم) “asıl” demektir; bunun anlamı, Fâtiha’nın muhtevasından hiçbir şeyin neshe ve hükmünün kaldırılmasına ihtimal taşımamasıdır, bu açıdan sûre “asıl” olmuştur. Fâtiha namazın rekatlarında tekrar edildiğinden, “Mesânî” (المثانى) diye de adlandırılmıştır.
Ve Kudüs Şehri-Sezai Karakoç (Alınyazısı Saati)
Sezai Karakoç, 22 Ocak 1933 Ergani'de doğmuştur. Babası Yasin Bey I. Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’nde Ruslara esir düşmüştür. Sezai Karakoç, ilkokulu Ergani’de (1938-1944), ortaokulu Maraş’ta (1947), liseyi (1950) Gaziantep’te parasız yatılı olarak tamamlamıştır. Lise yıllarında felsefeye ilgi duymuş, ancak maddi koşullar nedeniyle Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nde öğrenim görmüştür. 1955 yılında buradan mezun olmuş ve sonrasında Maliye Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulunmuştur. İlk şiir kitabı Körfez (1959) Kül Yayınları’ndan çıkmış, ardından Şahdamar (1962) ve Sesler (1968) yayımlanmıştır. 1973’te resmi görevlerinden ayrılarak tamamen edebiyat ve düşünce hayatına yönelmiştir. Ankara'da 1960'da Diriliş Dergisi’ni çıkarmıştır. Diriliş dergisi, belli aralıklarla 1992 yılına kadar çıkmıştır. 1974 yılında İstanbul’da "Diriliş Yayınları" Sezai Karakoç tarafından kendi eserlerini yayınlamak amacıyla kurulmuştur. Daha önce farklı yayınevlerinden basılan eserle birlikte "Taha’nın Kitabı ve Gül Muştusu, Yunus Emre, Mehmet Âkif, İslam’ın Dirilişi, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Sütun, Farklar ve Dirilişin Çevresinde" gibi eserlerin tümünün yeni baskıları 1974 yılından sonra tamamen Diriliş Yayınları tarafından yapılmıştır. 1990 yılında “gül ağacı” amblemiyle Diriliş Partisi’ni kurarak siyaset, düşünce ve sanat dünyasında etkin bir rol üstlenmiştir. Diriliş partisinde yedi yıl boyunca genel başkanlık yapmıştır. Ancak parti, üst üste iki genel seçime katılmadığı gerekçesiyle 19 Mart 1997’de kapatılmıştır. 2007’de ise Yüce Diriliş Partisi’ni kurarak burada genel başkanlık yapmıştır. 2006’da Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülmüş ve bu ödülü kültür işlerine harcanması için kabul etmiştir. 2011’de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülmüş olmasına rağmen ödül törenine katılmamıştır. 16 Kasım 2021’de kalp krizi sonucu İstanbul’da vefat etmiş, Şehzadebaşı Camii haziresine defnedilmiştir.
Sezai Karakoç, Türk şiirinde İslami bakış açısı ve duyarlılığını modern bir dille yeniden canlandıran öncü bir şairdir. Şiir anlayışını Edebiyat Yazıları adlı kitaplarında açıklamış; şiiri soyutlama ve diriliş kavramlarıyla temellendirmiştir.
Başlıca Eserleri: Monna Rosa, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Diriliş Neslinin Âmentüsü, Ruhun Dirilişi, İslam’ın Dirilişi, Yitik Cennet, Mevlâna, Yunus Emre, Mehmet Âkif
Ümmetin şerefi Gazze
Ümmetin izzet ve şerefi, bir avuç imanlı mücahidin omuzlarında yükselirken, milyonlarca müslümanın sessizliğe bürünmesi kadar daha acı ne olabilir? Filistin'de daha önceleri de sürekli gündemde olan siyonist zulüm ve soykırım, 07 Ekim 2023 tarihinden itibaren Gazze'de bambaşka bir hal aldı. Çocuk, kadın, yaşlı demeden şehri bombalayan terör ve işgal çetesinin yaptığı zulümler artık arşa çıktı. Bu soykırıma sessiz kalan müslüman devletlerden aldığı cesaretle, israil her geçen gün daha da azgınlaşıyor. Daha önce de buna benzer katliamlarla anılan terör çetesi israil, Gazze işgalinde soykırım ve zulme devam ediyor. Bu sefer tüm kalbimle inanıyorum ki siyonist zulüm, Allah'ın izni ile başarısız olacak. Her yıl özellikle Ramazan ayında zulüm ve baskısını arttıran işgalciler, bu sefer havadan, denizden ve karadan girdikleri Gazze'den kolayca çıkamayacak. Hezimet ve perişanlık, gün geçtikçe israil'in kanlı ellerinde olacak. Tüm alem-i İslam sussa bile, Allah'ın vaadi haktır ve kısa zamanda siyonist işgal hezimete uğrayarak zafer müminlerin olacaktır.
Binlerce çaresiz ve sessiz çığlıklar, Allah uğrunda tam bir teslimiyetle savaşan mücahidlere, dua ve niyazlarıyla yardım ediyor. Kur'ân'ı Kerim'de; “Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi...” (Hac Suresi/78) ve "Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır." (Nisa Suresi/95) buyuran Rabbimiz, cihadı unutan İslam milletlerine bu vesileyle, ümmetin şerefini kurtaran aziz kullarını göndererek cihad emrini tekrar hatırlatmıştır.
Esas kurtuluşun imanda olduğunu unutan, dünya işleri ile meşgul olup eşyaya tapmış müslümanlar, bu muazzam cihad ruhunu bile tam olarak anlamaktan acizler; "Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve Allah yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz." (Maide Suresi/35) buyuran Rabbin mukaddes emrini maalesef unutmuşlardır. Kimliğinde Müslüman tanımlı olan kimselere; bu ibretlik hadiseyi, bu muazzam cihad ruhunu, kelimelerle tasvir edilemeyecek bu azim teslimiyeti, her türlü bela ve musibet karşısındaki bu şükrü, daha başka nasıl anlatabilirsiniz? Eşya ile kendini kaybetmiş çürümüş zihniyetlere, kula kul olmuş ruhsuzlara bu cihadı nasıl izah edebilirsiniz? Allah, o cihad halkına büyük bir lütuf ve ikram vermiştir. Geride kalanları da bu azim cihadın laf ile edebiyatını yapma, medyada sözle ve hamasetle oyalanma, siyasette "şiddetle kınama ve lanetleme" gibi uğraşlar içinde bırakmıştır. Şeytan, cihadı anlamayan bu kişilere amellerini sevimli göstermiş ve kendilerini değerli bir iş yapıyormuş gibi göstererek, bu aziz cihad nimetinden mahrum bırakmıştır.
Savaş zamanında güçsüz kadınlar, yaşlılar ve çocuklar nasıl cihad meydanına ellerinde imkan varsa yardım malzemesi taşır, su taşır ve en azından dua ederse; bizim gibi geride kalanlar da bu misaldeki gibi cihaddan uzak kalmıştır. O kadın, yaşlı ve çocuklar, en azından özürleri sebebiyle cihad ortamından geride kalmıştır. Bazıları bu misaldeki durumdan daha beter bir durumdadır ki kendilerinin düştüğü çukurun pisliğini bile bilmezler. Kendilerine dünya meşguliyeti, ne kadar sevimli gelmiş ki Allah için birşeyler yapmaktan geride kalıyorlar ve bunun farkında bile değiller. Cihad ahlakından geride kalarak, mücahidlerin davasını sahiplenmekten uzak kalarak, dünya hayatlarına ve ticaretlerine devam edenler; eşya ve mal yığma derdiyle dertlenen ruhsuzlar; zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak kadar zihinlerin işgal altında olan dünya esiri biz insanlar; manevi çürümüşlüğümüze ne bahane bulalım. "De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. "...Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe Suresi, 9/24) buyuran Allah-u Teala, cihad ruhunu gerektiği gibi anlamayan bizleri helak olup gitmekten muhafaza etsin. Başımıza belalar ve musibetler gelmeden, aklımızı başımıza almayı nasip etsin. (Amin)
Gazze'deki imanın ne olduğunu, müslümanlardan bazıları görmeye çalışmasa da vicdan sahibi tüm dünya insanları gördü. Zulüm ve baskının yok edemediği halkın imanı, milyonların İslam'a bakışını değiştirdi. Şehitlik sırasını bekleyen pek çok Gazzelinin mücadelesi ve cihadı, İslam'ın güzelliklerini tüm dünyaya duyurdu. Unutulmuş bir ilahi emir olan "cihadın" ne olduğunu tüm dünya bizzat yaşayarak görüyor. Herkes safını seçti veya seçiyor. Bazıları ise gizli maskelerin ardında saklanarak duruma göre saflarını seçmek veya değiştirmek için sırasını bekliyor. Kimileri görünen bu dünyanın güç sahiplerine boyun eğdiler ve izzet ve şereflerini az bir menfaat karşısında sattılar; kimileri de Allah'a dayanarak zafere veya şehadete razı geldiler. Herkes durduğu yerde, seçtiği safın karşılığında ilahi hükmün tecelli olacağı vakti bekliyor.
Cihad topraklarındaki küçücük çocukların yüzlerindeki nur ve ilahi terbiye, nasıl izah edilebilir? Evladını kaybetmiş bir ananın, sessizlik içindeki teslimiyeti, nasıl kelimelerle anlatılır? Yıkılmış, harabeye dönmüş güzelim şehrin sokaklarında başlarına bombalar yağarken, insanların yaralılarını çıkarma çabası nasıl tasvir edilir? Her türlü imkansızlığa, ambargoya ve baskıya rağmen şehri terketmeyen genciyle, yaşlısıyla Kudüs davasını sahiplenmiş bu izzet sahibi millet, nasıl diğer müslümanlarla aynı kefeye konabilir? Tepelerine bombalar yağarken, hiçbir şey olmuyormuş gibi sekinetle zeytinyağına kuru ekmek banarak hayatlarını devam ettirmeye çalışan, yıkık viranelerin arasında teneke sobalarda ısınarak yemek yapmaya çalışan bir ananın gayreti, ne ile kıyaslanabilir? Yiyecekleri ve içeçecekleri olmayan çocukların yağan yağmur altındaki sevinci, ne ile izah edilir? Ailelerinden çoğunu şehid veren, dünyada kimsesiz kalmış küçük yetimlerin feryadı, nasıl dille söylenir? Müslümanların suskunluğuna karşı her türlü baskıya, zulme ve soykırıma direnen bir milletin izzeti nasıl kelimelere dökülebilir? "Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar, aldırmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir." (Maide Suresi/54) buyuran Allah, o mücahidleri seçmiştir ve o halk da Allah'tan razı olmuştur. Allah, herşeyden müstağnidir. O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Allah, İslam dinini aziz kılmıştır. O'nun vaadi haktır ve mutlaka gerçekleşecektir. "Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir." (Ankebut Suresi/6) Hiçbir şey yapmadan pasif olarak duran ve kendilerini de müslüman olarak tanımlayanlar, kısıtlı imkanlarla cihad ruhunu yaşatan bu aziz millete nasıl söz söyleme hakkını bulurlar anlamış değilim. Bu boş laf sahipleri, Kuran-ı Kerim'i hiç okumuyorlar mı? Rabbimizin şu sözünü hiç mi duymadılar? "İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır." (Tevbe Suresi/20) Başımıza bu tür bir savaş belası gelmiyor diye umursamaz tavırla gündelik yaşamlarına devam edenler; müminlerin bir ve kardeş olduğunu unutup "onların derdiyle" dertlenmeyenler; eğlencesinden, zevk ve sefasından taviz vermeyip rutin hayatlarına devam edenler; elinde güç ve imkan olduğu halde, zulmü engelleyebilecek kuvveti olduğu halde sessizliği tercih edenler; Allah'a verecek cevaplarını hazırlasınlar. Zalimlerle işlerini ve ticaretlerini kesmeyip devam ettirenler; türlü bahanelerle boykotları umursamayanlar; gerçek gücün Allah olduğunu unutup sahte ilahlar edinenler; "(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." (Tevbe Suresi/41) ayetinin anlamını unutup, dünyaya meylederek mümin kardeşlerini bir başına bırakanlar; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin görenler; Allah'ın huzuruna çıkacağınız gün yakındır.
Dinin ahkamını dünya hayatında yok sayanların, cihadı anlaması nasıl beklenir ki? Vaazlarda, yazılarda, kitaplarda dini yaşadığını zannedenlerin durumu; "İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur! (Muhammed Suresi/20) ayetteki misale benzer bir şekilde hastalıklı hale gelmiştir. Kafirlere ve münafıklara karşı şiddetli olmayı emreden Allah'ın emir ve yasaklarına kayıtsız kalanlar; zalimlerle iş tutup kol kola girenler; kulaklarını hakkın sesine tıkayıp batıla kalplerini açanlar; mümin olma vasfını unutup dünyaya tapanlar; "Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer de ne kötüdür!" (Tahrim Suresi/9) ayetinin muhatabı olduklarını unuttular. Allah'ın kimseye ihtiyacı yok. Hele kendi gölgesinden korkan pısırık müslümanlara hiç ihtiyacı yok. "O, isterse dinini elbette fâcir/fasık kişi ile de te'yîd edip kuvvetlendirir." (Buharî, Cihad, 182; Müslim, İman, 178)
Şehadet, bir iman meselesidir. Her kişiye nasip olmaz. Allah'ın seçtiği kullarına ne mutlu! Cenâb-ı Hakk, kullarını günahlarından arındırıp tertemiz huzuruna almak için bazen birtakım vesileler yaratır. Şehadet, bu durumun en yalın ve en güzel halidir. Gerçekten temizlenmiş ve diri olanlar, işte o "ruhu temizlenen" kimselerdir. "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. (Âl-i İmrân Suresi/169-170). Şehitlikle temizlenen ruhlar, bir vuslat anı gibi dünya zindanından kurtulup Allah'a kavuşacağı günü beklerler. O mücahidleri bekleyen nimeti ve kavuşacakları nuru; dünya sevdasına düşmüş olanlar anlayamazlar, onlar bu idrak ve şuurdan ebediyyen uzaktır. "Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehadet mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nûrları vardır..." (Hadid Suresi/19). Şehitlik için sabırla mücadele edenler, kendilerine sıranın geleceği günün müjdesi içinde ya zafer ya da şehadet için koşuşturur dururlar. Onların bu aşk içindeki durumunu, dışarıdan izleyen kişiler, kalplerindeki eğrilikle boş boş konuşurlar. "Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler vardır. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de şehadeti beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.(Ahzab Suresi/23)
Allah, kendi yolunda canlarıyla mallarıyla savaşan mücahidlerin, müminlerin azmini ve kuvvetini arttırsın. Mücadele, haktır. Dava, haktır. Yol, seçilmiştir. İstikamet, bellidir: Ya zafer ya şehadet! Allah, İslam uğrunda savaşanların zaferini mübarek kılsın. Rabbim, İslam mücahidlerine mutlak bir zafer versin. O mücahidleri Allah görünen ve görünmeyen ordularıyla desteklesin. "Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez." (Müddesir Suresi/31) ayeti mucibince Allah-u Teala melekleriyle cihad edenlere ve zulme uğrayan mazlum halklara yardım etsin. "Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah azizdir, hakimdir." (Fetih Suresi/7) Zalimleri, işgalci israil'i destekleyen her kim varsa Allah da onları toptan lanetiyle boğsun.
Ey Allah düşmanları! Tarihe bakıp ibret alın. Firavunlardan, Nemrutlardan, azgın kavim ve topluluklardan Allah'a savaş açıp da kazanan yoktur. Sonları hep perişan olmuştur. "Orduların, Firavun ve Semûd'un (uğradıkları felaketin) haberi sana geldi mi?" (Büruc Suresi/17-18) Ey peygamber katilleri! Allah'ın düşmanları Siyonistler! Tarihte yaşadığınız o zelil ve perişanlık günleriniz yakındır. Allah'ın sizin için hazırladığı sonu bekleyin. "Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır." (Âl-i İmrân Suresi/126). Allah'ın dininde sebat edenler, cihaddan geri kalmayıp hak davayı savunmaya devam edenler işte "Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır." (Saffat Suresi/172) Allah, o kimselere şanlı bir zaferle yardım edecektir.
En aykın zamanda işgalci ve katil, çete sürüsü siyonizmin yıkılıp yok olduğu günlerin gelmesi duasıyla, Allah mücahidlerin yardımcısı olsun. (Amin)
Kadir PANCAR
15/10/2023
Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.(Nasr Suresi/1,2,3)
Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(301)
geometri
(133)
ÖSYM Sınavları
(61)
trigonometri
(56)
üçgen
(49)
çember
(36)
sayılar
(32)
fonksiyon
(30)
türev
(26)
alan formülleri
(25)
analitik geometri
(23)
dörtgenler
(19)
denklem
(18)
limit
(18)
belirli integral
(14)
katı cisimler
(12)
istatistik
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(6)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)




.png)

