Yasin Şerifin fazileti

 Yasin-i Şerifin Fazileti 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Her gece Yasin suresine devam edip, bu hâl üzere iken vefat eden kimse şehit olur. “Kur’an-ı kerimdeki bir sure, okuyana şefaat eder, dinleyenin affına sebep olur, ahirette korktuğundan emin olur. Bu Yasin suresidir.” 


“Ölüm hastası yanında Yasin-i Şerif okununca, her harfi için bir melek gelip ruhun kolay çıkmasına dua eder. Yıkanırken yanında bulunurlar. Cenazesi ile birlikte giderler. Namazında, defninde bulununlar ve hep dua ederler.” 

“Şeytanlar, Yasin suresinden ve bir de Haşr suresinin son kısmı ile Mu'avvizeteyn sürelerinden kaçarlar.” 

“Kabristana giren kimse, Yasin suresini okusa, o gün meyyitlerin azapları hafifler. Meyyitlerin sayısı kadar, ona da sevap verilir.”

“Yanında Yasin-i Şerif okunan hasta, suya kanmış olarak vefat eder ve doymuş olarak kabre girer.” 

“Müslüman bir hasta yanında Yasin-i Şerif okunursa, Rıdvan ismindeki melek Cennet şerbeti getirir. Suya kanmış olarak ruh teslim eder. Doymuş olarak kabre girer. Suya ihtiyacı olmaz.”

“Yasin okuyunuz. Onda on bereket vardır. Aç okursa, doyar. Çıplak okursa, giyinir. Bekâr okursa, evlenir. Korkan okursa, emin olur. Mahzun okursa ferahlar. Misafir okursa, seferde yardım görür. Kayıp bulunur. Hasta okursa şifa bulur. Ölü üzerine okunursa azabı hafifler. Susayan okursa, suya kavuşur.”

“Bir kimse ana-babasının veya birinin kabrini her Cuma ziyaret eder ve orada Yasin okursa Allah Teâlâ ona, Yasin’in her harfi miktarınca mağfiret eder.” 

“Kur’an-ı kerimin kalbi Yasin’dir. Muhakkak ki o dertlere şifadır. Allah'ı ve ahiret yurdunu dileyerek bir kimse Yasin’i okursa, Allah kendisini mutlaka bağışlar."

Her gece Yasin suresini okuyan kimse, muhakkak surette şehit olarak ölür.” 

“Cuma geceleri Yasin suresini okuyan kimse, Allah Telanın mağfiretine kavuşmuş halde sabahlar.”







Bismillahirrahmanirrahim Allahümme rabbena ya rabbena tekabbel minna duaena vekdi hacetena bihurmeti sureti yasin ve ecirna minennari ve min azabil kabri ve min şerri sualin bi fadli sureti yasin yarabbel alemiyne veselemun alel mürseliyne velhamdülillahi rabbil alemin.
| | Devamı... 0 yorum

Cuma gününün fazileti

"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz. (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Cuma Suresi/9-11)


Cuma Gününün fazileti 
Cuma gününde şu beş özellik vardır: 1- Hz. Âdem o gün yaratıldı. 2- O gün yeryüzüne indirildi. 3- O gün vefat etti. 4- O günde öyle bir an vardır ki, günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allah Teâlâ’dan bir şey isterse Allah Teâlâ mutlaka onu verir. 5- Kıyamet o gün kopacaktır. 

Cuma Gününün faziletine dair bazı hadis-i şerif mealleri şöyledir:

(Allah katında günlerin efendisi Cuma’dır. O kurban ve Ramazan Bayramı günlerinden de faziletlidir. Allah’a yakın hiçbir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, Kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın.) [Buhari, İ. Ahmed]

Cuma, müminlerin bayramıdır. Bugün yapılan ibadetlere en az, iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da, iki kat yazılır.(Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur.) [Ramuz] 

(Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.) [İ.Gazali] 

(Cuma günü, kuşlar, vahşi hayvanlar birbirine, “Selam size, bugün Cumadır” derler.) [Deylemi]

(Cuma diğer Cuma’ya kadar ve fazladan üç gün içinde işlenen günahlara kefaret olur. Çünkü iyi bir amel işleyene on kat sevap verilir.) [Taberani] 

(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allah Teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arife gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi] 

(Cuma günü gusleden kimsenin günahları affolur.) [Taberani] 

(Cuma günü sabah namazından önce, “Estağfirullah el-azim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa, bütün günahları affolur.) [İbni Sünni]

[Böyle büyük mükafat verilebilmesi için, o kişinin, düzgün itikada sahip olması, kul hakkını, kazaya kalan farzlarını ödemesi ve haramlardan vazgeçmesi şarttır.]

(Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym] 

(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret eden kimsenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi] 

(Cuma günü 80 salavat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni] 

(Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir.) [İsfehani] 

(Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk verilir.) [Taberani] 

Kendisine Cuma namazı farz olan her Müslümanın alış-verişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Özürsüz Cuma’ya gitmemek haramdır. Ezan okunurken de, alış-veriş yapmak mekruhtur. Halbuki alış-verişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir. Fakat ezan okunurken alış-veriş yapılması mekruhtur. (Dürer) 

 Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:(Allah Teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cuma namazını farz kıldı. Adil veya zalim bir imam [başkan] zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cuma namazını terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz.) [İbni Mace]

(Allah’a ve ahirete inanan, Cuma namazına gitsin!) [Taberani] 

(Cuma namazını kılmayan kimsenin kalbi mühürlenir [iyilik yapamaz olur], gafil olur.) [Müslim] 

(Cuma namazına giderken ayakları tozlanan kimseye Cehennem ateşi haramdır.) [Tirmizi]

(Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve muavvizeteyn [yani iki Kul euzüyü] okuyan kimseyi, Allah Teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan, kötü işlerden korur.) [İbni Sünni]

(Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz ile Cuma namazı, öteki Cuma’ya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir.) [Müslim]

Seferi olana Cuma kılmak farz değildir, kılarsa farz sevabını alır. (Hindiye) Cuma namazı kılınmayan çok küçük köylerde ve kâfir ülkelerinde, cemaatle öğle namazı kılınır ve ikamet okunur. Cuma’nın sahih olduğu yerlerde, öğleyi cemaatle kılmak ve ikamet okumak mekruh olur. (R.Muhtar, Fetava-i Abdurrahim)

Mahkumlara Cuma namazı farz değildir. Öğle namazını cemaatle kılabilirler. Cuma namazı yalnız erkeklere farzdır. Bu husustaki hadis-i şeriflerden ikisi şöyledir: 

 (Cuma namazı kılmak, köle, kadın, çocuk, hasta hariç, her Müslümana farzdır.) [Hakim] 

(Cuma’ya gelmeyen erkeklerin evlerini yıksam diye düşündüm.) [Buhari] 

 Kadınların Cuma günü, öğle namazını evlerinde kılmak için cemaatin camiden çıkmasını beklemeleri şart değildir. (Hidaye) 

Cuma günü oruç tutmak müntahaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Cuma günü oruç tutana, on ahiret günü oruç sevabı verilir.) [Beyheki] 

 Bazı âlimlere göre de yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.) [Buhari] 

(Sünnet ve mekruh olduğu bildirilen bir işi yapmamalıdır! Bunun için Cuma günü orucu perşembe veya cumartesi ile birlikte tutmalıdır!) (Redd-ül Muhtar) 


Cuma Suresi Okunuşu:

1.Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi).

2.Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).

3.Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

4.Zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).

5.Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

6.Kul yâ eyyuhâllezîne hâdû in zeamtum ennekum evliyâu lillâhi min dûnin nâsi fe temennevûl mevte in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

7.Ve lâ yetemennevnehû ebeden bi mâ kaddemet eydîhim, vallâhu alîmun biz zâlimîn(zâlimîne).

8.Kul innel mevtellezî tefirrûne minhu fe innehu mulâkîkum summe turaddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

9.Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

10.Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîran leallekum tuflihûn(tuflihûne).

11.Ve izâ raev ticâraten ev lehveninfaddû ileyhâ ve terakûke kâimâ(kâimen), kul mâ indallâhi hayrun minel lehvi ve minet ticârati, vallâhu hayrur râzıkîn(râzıkîne).

| | | Devamı... 0 yorum

Kadir Gecesi ve Kadir Gecesi Namazı

Bin aydan hayırlı olduğu hadis-i şerif ve Kuran-ı Kerim'de bildirilen Kadir Gecesinde, insanlık alemini huzura kavuşturacak olan Kuran-ı Kerim'in ayetleri nazil olmaya başlamıştır. Kadir (Kadr) kelimesi sözlükte “güç, hüküm, değer, şeref” gibi anlamlara gelir. Özellikle Kur’an’ı Kerim'in bu gecede indirilmesinin geceyi şereflendirdiğini ve kadrini yücelttiğini ifade etmek üzere ona bu isim verilmiştir. Bu sûre inmeden önce gecenin böyle bir ismi yoktu. Duhân sûresinde, “Biz onu mübarek bir gecede indirdik” (Duhan Suresi-3) buyurularak bu gecenin bereketli, hayırlı, önemli ve kutsal bir gece olduğu açıkça ifade edilmiştir. Sûrenin ilk âyetinde Kur’an’ı Kerim'in bu gecede, Bakara sûresinde de (185) ramazan ayında indirildiği belirtilmiştir. Buna göre Kadir gecesinin ramazan ayı içerisinde olduğu açıktır. Kadir Gecesi Ramazan ayı içerisinde gizlenmiştir. Bu hususi geceyi tespit edebilmek için Ramazan'ın her gecesi Kadir gecesi olarak bilinmesi ve buna uygun davranılması gerektiği tavsiye edilmiştir. Kadir gecesinin bir esenlik ve mutluluk gecesi olduğu Kadir Suresinde ifade edilmiştir. Zira melekler gecenin başından itibaren şafak sökünceye kadar gruplar halinde inerek müminlere selâm verirler. Bu durum gecenin karanlığı çekilinceye kadar devam eder. 

Kadir Suresi Okunuşu:
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. 1. İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr. 2. Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr. 3. Leyletul kadri hayrun min elfi şehr. 4. Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin. 5. Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr. 

Kadir Suresi Manası:  
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. 1. Doğrusu Biz, onu (Kurân'ı) Kadir gecesinde indirdik. 2. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? 3. Kadr (Kadir) gecesi; bin aydan daha hayırlıdır. 4. O gece Rab'lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner. 5. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir 5. Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr.

Kadir gecesini, namaz kılarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak, tövbe, istiğfar ederek ve dua yaparak değerlendirmeliyiz. Üzerinde namaz borcu olanların nafile namazı kılmadan önce, hiç değilse kaza namazlarını kılmaları daha faziletlidir. Hiç kazası yoksa nafile namaz da kılabilir. 

Bu geceyi iyi bir şekilde idrak edebilmek için öncelikle kendimizi istiğfara çekmeli, günahlarımızdan tevbe etmeliyiz. Hayatımıza yeni bir sayfa açmalı ve artık her geceyi kendimize Kadir bilmeliyiz. Dünyada ne kadar kalacağız bilmiyoruz, her anımızın kıymetini bilmeli, boş işlerden uzaklaşarak vakitlerimizi iman ve ihlas içinde dolu dolu geçirmeye gayret etmeliyiz. Varsa namaz borçlarımız, bunların kazasını yapmalı ve Allah'ın huzuruna borçlu olarak çıkmaktan haya etmeliyiz. Zaten eksik kullarız. Hatalarımız çoktur. Kıldığımız namazlar bile tam namaz değil, eksikliklerle doludur. İbadetlerimize güvenmeden tam bir tevekkül ve teslimiyet içinde tevbe ve pişmanlık kapısından girmeliyiz. Dua ve zikirle gecemizi ihya için çabalamalıyız. 

Kendimizi affettirmenin yollarını aramalıyız. Nafile namaz, zikir, Kuran-ı Kerim, dua, tevekkül, istiğfar her ne iyilik aklımıza geliyorsa yeni bir sayfa açıp hayatımızı ona göre tanzim etmeliyiz. Bu gecede yapılan tevbelerin kabul edileceği bildirilmiştir. 

Hz. Aişe (r.ah) söyle anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim? diye sordum. Resulüllah (s.a.v): “Allahümme inneke afüvvün, kerimün tühibbü’l-afve fa’fu annî (Allah’ım sen çok affedicisin, affı seversin, beni de affet)” diye dua et, buyurdu 
(Tecrîd-i Sarih Tercemesi, VI, 314).


Bu gecenin öyle bir ani vardır ki o anda yapılan ibadet ve dualar mutlaka makbul olur. Bu tevbe kapısını, önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tövbe ve istiğfar ile geçirebiliriz. Böyle bir hareket Allah'ın rızasını kazanmamıza vesile olabileceği gibi kişinin imanını da tazeler, nurunu tamamlar. Gecenin bütününü ibadetle geçiremeyenler, en azından teravihten sonra bir miktar oturup dua etmelidirler. Namaz, zikir, tesbih, Kur’an okumak gibi bedeni ibadetlerimiz yanında, ibadet olarak isimlendirdiğimiz tefekkür ile de bu geceyi ihya etmeye çalışalım.

Unutmayalım ki; özellikle bu gecede Tevvab olan Allah tevbelerimizi kabul edecektir. Bizlere bir ikram olarak sunulan bu Kadir gecesinde dua ederken kendimize ve tüm müslümanalara dua edelim. İnsanlığın huzuru, kurtuluşu, selameti için,  sevgi, şefkat ve duyguların artıp çoğalması için, birlik beraberlik ve kardeşliğin sağlanması ve devamı için, kafirler karşısında mutlak zafer ve güç için Allah'a tam bir teslimiyetle dua edelim. Yalnız kendi sevdiğimiz insanların değil, bütün insanların sevgiye layık olduğunu anımsayarak sevgide sağlam ve cömert bir ruha sahip olmak için de Allah'tan hilm ve yumuşaklık isteyelim. 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla, hepimize hayırlı geceler diliyorum. Allah gecemizi mübarek kılsın. Dualarımızı kabul etsin. Bize ve geçmişlerimize rahmet etsin. (Amin)

Kadir Gecesi Namazı
Bazı dua ve ibadet kitaplarında kadir gecesi ile ilgili dört rekatlık bir namaz tarifi vardır. Bu namaz, mübarek gecelere mahsus ibadet ve zikir şekilleri kitaplarında bu geceye has olarak zikredildiği için Allah'tan bir af dileme maksadıyla kılınabilir. 

Kadir Gecesi namazı, bazı kitaplarda nakledildiği üzere 4 rekat olarak kılınır. Kılınış şekli her rekatte okunması gerekenler aşağıda belirtildiği üzere 4 rekatli bir öğle namazı sünneti gibidir.

1. Rekatta: Fatiha ile 3 Kadir suresi.
2. Rekatta: Fatiha ile 3 İhlas suresi
3. Rekatta: Fatiha ile 3 Kadir suresi
4. Rekatta: Fatiha ile 3 İhlas suresi

Bu sureler belirtilen rekatlarda okunur ve iki rekatta bir Tahiyata oturularak namaz tamamlanır. Selamdan sonra on bir defa "Allah-u Ekber , Alah-u Ekber, Lailahe illlahu valahu ekber Allah-u Ekber velillahi hamd" denir. Bundan sonra 100 defa İnşirah suresi 100 defa da Kadir suresi okunur. Sonra tesbih duaları okunup dua ve istiğfar edilir.

İnşirah suresi Okunuşu
Bismillahirrahmânirrahîm. 1- Elem neşrah leke sadrek 2- Ve vada'na 'anke vizreke 3- Elleziy enkada zahreke 4- Ve refa'na leke zikreke 5- Feinne me'al'usri yüsren 6- İnne me'al'usri yüsren 7- Feiza ferağte fensab 8- Ve ila rabbike ferğab 

İnşirah suresi Manası
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. ﴾1﴿ Senin kalbini açıp genişletmedik mi? ﴾2-3﴿ Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? ﴾4﴿ Ve senin şanını yüceltmedik mi? ﴾5﴿ Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. ﴾6﴿ Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var. ﴾7﴿ O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul. ﴾8﴿ Ve yalnız rabbine yönel.

Bu namaz, nafile bir namaz olduğu için ikişer rekat olarak, arada bir selam vererek de kılınabilir. Bu namazın en azı kılınacaksa iki rekattır. İstediğiniz kadar uzun da kılabilirsiniz.

Her rekatta Fatiha, bir Kadir suresi, 3 İhlas suresi okunarak da, ikişer rekat olarak istenilen kadar kılanabileceği de bazı ibadet kitaplarında nakledilmiştir. Önemli olan bu gecenin boş geçirilmeden, ihya edilmeye çalışılmasıdır. Belli namaz biçimleri zikredilmişse de tesbih namazı ve kaza namazları kılmak da bu gecenin hususiyetlerindendir. 

Namazların sonunda Peygamber efendimize (s.a.v) çokça salat-ü selam getirilir. Tevhid zikrleri ve istiğfarlar yapılır. Tesbih duaları (Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illahu vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim) ve Kelime-i Tevhid (La ilahe İllaAllah Muhammedür Rasülullah) zikri yapılır. Okunabildiği kadar ihlas suresi okunur ve göz yaşları eşliğinde tam bir teslimiyet ve samimiyetle dua-niyaz edilir.

Allah Teala yapılan bütün ibadetlerimizin kabul etsin mübarek gecenin hürmetine ümmeti Muhammedi affetsin, kendine layık kul, habibine layık ümmet eylesin, bu gece için verilen müjdelere bizleri de nail eylesin. (Amin)

İnanç zayıflığı ve intihâr

Ölüm, dünya hayatının nihayete ermesiyle başlayan sonsuzluk yurdunun anahtarıdır. Bu anahtarla ahiret kapısı açıldıktan sonra artık geriye dönüş imkanı kalmaz. Ölüm, tüm insanlar için beklenen sondur. Herkes bu sonla yakın ya da uzak zamanda karşılaşacaktır. Kur'an-ı Kerim'de bu son şöyle ifade edilir: "Herkes ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir." (Ali İmran Suresi/185) Kafirler; ölüm acısını şiddetli hissederken, müslümanlar derecelerine göre ölüm acısını hafif hissedecekler, hatta bazıları hiç hissetmeyeceklerdir. Şehitler ise ölüm acısını hissetmezler.  Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Şehîd, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyâmetin dehşeti, hesâb, mîzân, sırât onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider." [Beyhakî] Narkozlu hasta, nasıl ameliyat acısını duymazsa, sâlih mümin de kurşun yağmuruna tutulsa dahi, vücudu dilim dilim parçalansa bile ölüm acısını duymaz. Hz.Yûsuf’un güzelliği karşısında kendinden geçip ellerini kesen  kadınlar, bu kesik acısının nasıl farkına varamadılarsa, ölüm meleğinin güzel sûretini gören mümin kişiler de ölüm acısını hissetmez.

Hastalık ve dünya sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek câiz değildir.  Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatâlarından dönüp doğru yola gelebilir.) [Buhârî] 

İNTİHAR
Kişinin kendi eliyle canına son vermesi çok büyük günahtır. İnsanın canı, ırzı, namusu, şerefi, malı, nesli mukaddestir, her zaman korunması gerekir. İnsan, kendi canıyla birlikte başka canları da daima korumakla mükelleftir. Ne kendi canına ne de başkalarının hayatına asla zarar veremez. Müslüman bir kişi, intihârı hiç bir zaman aklına getirmemeli ve asla düşünmemelidir. Çünkü intihâr, bir çâre, bir kurtuluş değil, aksine tarîfi imkânsız azâblara kendini atmak demektir. İntihar eden bir kişi için ölüm acısı çok şiddetlidir. İntihâr etmek, küfre yakın çok büyük günâh olduğundan, ölürken dayanılmaz acılara mâruz kalınır. Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir ân değildir. İntihâr edince âhirette daha büyük acılara girilir. Âhiret sıkıntıları, dünya sıkıntıları gibi değildir. Ahirete iman etmiş bir kişi, kendi elleriyle kendini tehlikeye atmaz. Borçları olan kişi, zaman gelir tüm borcunu öder. Çaresiz hastalıklar içinde olanlar, gün gelir derman bulur. Dermansız dertlerde olan kişi, bu rahatsızlıklarına sabretmekle mükafatlara erişir. İntihar, bir kurtuluş değildir. Bu dünyada başa ne gelirse sabretmek lazımdır. Sabır ve metanet içinde olan kişiler, Allah katında dünyadaki acılarının tamamını unutturacak nimetlere kavuşur. Rasulüllah (s.a.v), Mekke'de peygamberliğini ilan edip tebliğe başladığında, en yakın çevrelerinden bile nice eziyetler görmüştür. Yıllarca müşriklerle savaşmış, onca işkence ve eziyetler içinde kalmış, boykotlara uğramış, ikamet yerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Bütün bunlara sabretmiş ve Allah'tan asla ümidini kesmemiştir. En sonunda Allah'ın inayetiyle, yerinden yurdundan çıkarıldığı Mekke'ye, yıllar sonra fetheden bir komutan olarak geri dönmüştür.

Kur’ân-ı kerîmde buyuruldu ki: 
"(Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.) " [Nisâ Suresi/29]
...“Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”... (Maide Suresi/32)

Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Yedi helak edici günahtan uzak durunuz. Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir? Şöyle buyurdu: Allah'a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak." (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).

Bir kişi, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturularak ölse dahi, çok şiddetli olan ölüm acısını ve azabını hisseder. İntihar edenin kimsenin ahiretteki cezası, dünyadaki intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde "Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir." (Buhâri, Cenâiz, 84). 
"(Dünyada ip ve benzeri) şeyle kendisini boğan kimse, cehennemde de kendisini boğar, dünyada kendisini vuran kişi, cehennemde de kendisini vurur (azabı böyle olur)" (Buhârî, Cenâiz 84)
"Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse, cehennem ateşinde de ebedi olarak böyle azab görür. Kim zehir içerek kendisini öldürürse, cehennemde de zehir kadehi elinde olduğu halde devamlı ceza çeker." (Müslim, İman, 175; Tirmizi, Tıb, 7; Nesâî, Cenâiz, 68, Dârimi, Diyât, 10; Ahmed b. Hanbel, II, 254, 478).

Ahiret sonsuz bir yaşam yurdudur. Bu ahiret yurdunda intihar nedeniyle acı ve ızdırablara katlanmak, dünyadaki sıkıntılara katlanmaktan daha zor olacaktır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihâr eden kişi, ölüm acısına ve âhiret sıkıntılarına nasıl dayanabilir? 


Ölüm, dünya hayatının nihayete ermesiyle başlayan sonsuzluk yurdunun anahtarıdır. Bu anahtarla ahiret kapısı açıldıktan sonra artık geriye dönüş imkanı kalmaz. Bu nedenle bu dünyada her ne sıkıntı olursa olsun sabredip, emanet olarak verilen bu hayatın yaşanması gerekir. Bugün zorluk olan yarın kolaylık olur. Dünyada başa gelen hiçbir şey, devamlı surette azap olarak kalmaz. 

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: 
(Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.) [Ebû Nuaym]
(Ölüm acısı çok şiddetli ise de, ölümden sonraki acılara göre çok hafiftir.) [İ.Ahmed] 
Yeniden dirilene kadar, kişi ölüm acısını duyar. (İ.Evzâî)

Ülkemizde Tanzimat’tan sonra daha çok intihâr olayları görülmeye başladı.  İntihâr kelimesi, Tanzimat’tan önce yazılan lügatlarda rastlanan birşey değildi. Müslümanların çok olması intihârın yaygınlaşmasını önlemiştir. Dinsizliğin ve inanç zayıflığının intihâr üzerindeki etkisi çok büyüktür. Avrupa’da, hayat standardı çok yüksek olan yerlerde, intihâr oranı daha yüksektir.  Eskiden İstanbul’da yıllarca kalmış olan araştırmacı Fransız Dr. A. Bayer diyor ki: "(Batı ülkelerinde insanların yalnız kalması, hayattan nefret etmeye, hattâ intihâra yol açmaktadır. Hâlbuki Müslüman Türkler arasında hiçbir zaman bu hâle tesâdüf edilmez; medenî sayılan milletlerde çok sık görülen intihârı onlar bilmez. Müslümanlar, Allahın kendilerine bahşettiği varlığa, cana tecâvüzün, Allaha karşı gelmek olduğuna inandıkları için, intihârı düşünmezler. Bunun için, intihâr eden hiçbir islâm âlimi yoktur.)" (Dr. A. Bayer)

"Sonuç olarak, beden bizlere Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük nimettir. Bu nimet bize emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti, her ne şart altında olursa olsun, Allah'ın dilediği zaman gelene kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah'tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah'a yönelmesi ve O'ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter. O'na dayanan da güç kazanır." (Hamdi Dödüren)

İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden kişi, dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. İntihâr etmek çok büyük günâh olmasına rağmen, intihâr eden kişi, kâfir olmadığından cenâze namazı kılınır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İntihâr etmiş olsa da, tevhîd ehli her ölünün cenâze namazını kıl!) [Deylemî]
| | Devamı... 0 yorum

Değerlerimiz ve Kültürel Yozlaşma

Kültürü kısaca tanımlamak gerekirse, bir milleti oluşturan maddi ve manevi değerlerinin tümü olarak ifade edebiliriz. Roger Garaudy; "Kültür; bir sanat veya edebiyat eserleri müzesi değildir. Tabiatın başka insanların ve bizzat insanın sormuş oldukları sorulara bir insan topluluğunun verdiği cevapların tümüdür." diyerek kültüre güzel bir tanım getirir. Bir milleti oluşturan en önemli unsurdur. Bir milletin olmazsa olmaz şartı var olma mücadelesindeki en önemli dayanağı, geçmişi ile geleceği arasında bir köprü ve bağ oluşturmada en büyük temeli kültürdür. Bir milletin dini, dili, ortak tarihi, geçmişinde yaşadığı acıları, sevinçleri, kazanılan veya kaybedilen savaşları, düğün ve cenaze merasimleri, ağıtları, şiirleri, oyunları, destanları, türküleri, vecizeleri, gelenek ve görenekleri, ibretlik hikâyeleri, masalları, mizah anlayışları, eğlenceleri, festivalleri, kermesleri, panayırları, yaşama biçimleri ve buna benzer pek çok şey kültürün beslendiği kaynaklardır.
Kültürün belki de en önemli kaynağı dindir. Çünkü bir milleti bir arada tutan en önemli unsur din birliğidir. Aynı dine inanmış kişiler arasında etkileşim daha yoğun olarak hissedileceği için kültür en çok dini değerlerden etkilenir. Hatta aynı dili konuşmayan insanlar, eğer aynı dini inançları taşıyorlarsa onlar arasında da bir kardeşlik, bir birlik havası mevcut olur. Fakat bunun tersi her zaman doğru olmak zorunda değildir. Aynı dili kullanan insanlar yeri geldiği zaman dini inançlarının farklılığı yüzünden birbirleri ile şiddet olaylarına girişmişlerdir. Örnek olarak; Martin Luther hareketi ile ortaya çıkan dini inanç farklılığı ile birlikte meydana gelen şiddet olaylarında, Avrupa’da aynı dili kullanan binlerce insan, sırf inançlarının farklı olduğu gerekçesi ile ölüme sürüklenmiştir. Buna benzer örnekleri tarihin sayfalarında bulmamız zor olmayacaktır. Dolayısıyla bir milletin en önemli kültür bağı, dindir dediğimiz zaman bunu doğrulayacak pek çok delili kolaylıkla elde edebiliriz.
Kültür; dinden beslenir. Bir millet inançları gereği; yemesini, içmesini, giyinmesini, yaşama biçimini, ahlaki düşüncesini düzenler. Örneğin Müslüman toplumlarında dini bayramlar ayrı bir coşkuya neden olur. Gencinden yaşlısına herkes bayramı doyasıya yaşamak için ellerinden gelenleri yaparlar. Bir ay oruç tutarak mükâfatını bayram ile alan kul Allah'a sonsuz şükreder. Kurban olarak kendisinin sunulması gerekirken, Allah'ın eşsiz merhameti ile milyonlarca  hayvan kurban olarak Allah'a yükselir. İslam’ın zekât ve sadaka ibadeti ile Müslümanlar, aralarında yardımlaşmanın coşkusuna varırlar. Yine İslam’ın haram kıldığı zina ile toplumun aile yapısı korunur. Hırsızlığın büyük günahlardan sayılması ile mal güvenliği teminat altına alınır. "İçki bütün kötülüklerin anasıdır" sözüyle toplumda fenalıklar ve azgınlıklar önlenmiş olur. Kısacası pek çok kuralımız dini inançlar sayesinde düzenli bir yapıya bürünür. Huzur ve mutluluk bu sayede çevreye yayılır.
Kültür; dilden beslenir. Etkileşim aracı olan dil, kişilerin yaşam biçimlerini değişikliğe uğratır. Konuşulan dil aynı olduğu müddetçe insanlar birbirine daha fazla yakınlık duyarlar, daha fazla anlayış ve yardımlaşma gösterirler. Farklı dil insanlar arasında anlaşmazlıklara bazı zamanlarda kopukluklara büyük anlaşmazlıklara yol açabilir. Aynı dili kullanan insanların paylaşacakları değerler kimi zaman daha çok olur. Bir olay karşısında hep birden aynı tepkiyi vermeleri daha kolay olur. Anlatılan her türlü bilgiyi, düşünceyi, olayı, kişiler kendi dilinde duymanın ve bunu kolaylıkla anlayabilmenin zevkini yaşarlar.  Dil sayesinde pek çok kavram kültürün içinde kendine yer bulur. Bir bedevi Arap için konuşma dilinde; yaşama kültüründe çok önemli yere sahip olan develer için pek çok kelime  vazığ edilmiştir. Kültür, dilin gelişmesine bu şekilde katkı sunmakla beraber dil ile kültürümüz de zenginleşmiştir. Burada çift yönlü Bir etkileşim söz konusudur. Bir milletin birlikteliğinde oluşturduğu kültürünün devamı ve korunmasında, dilden konuşanlardan ziyade gönülden konuşanlar daha elbette daha etkili olur. Bu nedenle dil için kültürü oluşturan temel kaynaklardan birisidir demek en doğru yaklaşım olacaktır.
Kültür tarihten etkilenir. Bir milletin geçmişi o milletin en önemli değerlerindendir. Millet olma bilinci, geçmişinden alınan dersler ve geçmişinde yaşanılan olayların kazandırdıkları/kaybettirdiklri sayesinde bütünleşerek kuvvetlenir. Tarihte işlenilen hatalar tekrar işlenilmez ibret ve ders alınır. İnsanlar, böylece ileriye daha sağlam adımlar atarak, geleceği yönlendirme ve başarılı bir şekilde ilerleme imkânı bulabilir.
Kültür; çevreden beslenir. Bir bedevi Arap için deve ne kadar önemliyse bir Eskimo için de kar ve buz o kadar önemlidir. Hatta bunlar için kullandıkları kelimelerin sayısı da o denli farklı olur. Soğuk iklimin insanı ona göre giyinir. Tabiatı da iklim şartları gibi sert ve haşin olur. Sıcak iklimin insanı da ona göre biraz daha esnek giyinir ve davranışları da diğer tabiata göre daha rahattır. Etrafına daha sempatik ve daha neşeli bir görüntü çizer. Yaşanılan coğrafyadaki yer şekilleri bile, insanın yaşama biçimini kolaylıkla değiştirir. Ormanda yaşayan bir  insan için; ağaç ve vahşi hayvanlar, kayalıklarda yaşayan bir insan için; taş ve kaya,  çöl insanı için; kum ve su, denizdeki bir balıkçı için su,  yaşamlarında diğer insanlara nazaran çok daha büyük öneme sahiptir. Çevre ne kadar farklı ise yaşam biçimi de o denli çeşitli olur.
Burada kısmen anlatabildiğimiz gibi kültür; pek çok şeyden etkilenir ve pek çok şeyi de etkileyerek insanlığın her zaman gelişmesini, bir sonraki kuşakların maddi ve manevi değerleri öğrenebilmesi için bir vasıta gibi hareket eder. Kültürel değerler; o kadar narindir ki en küçük bir hareketten etkilenme gösterebilir. Kısa sürede geniş çevrelere yayılma şansını bulabilirler. Örneğin bir şarkıcının giyimi, konuşması, yaşama biçimi bir anda bütün bir millete örnek olabilir.
Kültürün ne olduğunu meramımıza göre aktardıktan sonra şimdi de kısaca kültürel yozlaşmaya değinerek bahsi kapatalım. Kültürel değerlerin zamanla örf, din, dil, tarih gibi beslendiği bütün köklerden uzaklaşıp farklı bir hale bürünmesine , başka kültürlerin tahakkümü altına girmesine "yozlaşma" denilebilir. Buradaki kültürel yozlaşma kişilerin kendi davranışlarının değişiminden, çevredeki dış etkilerden veya her ikisinin zamanla birbirini etkileyerek değişmesinden meydana gelir. Örneğin günümüzde insanımız; televizyon, radyo, gazete, dergi, internet ve telefon araçlarıyla bambaşka bir yönde kendini değiştirdi ve bir önceki kuşak ile arasında çok büyük farklılıklar ortaya çıkardı. İzlediği bir yabancı film kahramanı, çocuklarda ve gençlerde örnek alınacak bir şahsiyet; defterlere, kitaplara, çantalara çıkartma olarak yapıştırılacak kadar beğeni toplayan bir durum haline geldi. Bir şarkıcının gelenek ve göreneklerle bağdaşmayan giyim tarzı, bir sporcunun örf ve geleneklere uygun olmayan yaşam hali binlerce genç tarafından örnek alınarak taklit edildi. Yine toplumun gözü önünde olan bir şahsiyetin, biçimsiz konuşma yapısı milyonları kendisine bağladı ve insanlar tarafından taklit edilerek, kültürün en önemli yapısı olan dilin gelişimine büyük zararlar verdi. Toplumun büyük bir bölümü tarafından şarkıları dinlenen kişilerin, örf ve ananelere tamamen ters aile yapısı ile toplum ahlaken bozuldu. Gazete ve dergilerde,  dinen ve örfen yasak olan ahlaksızlık toplumun bütün bireylerine ulaşarak davranışlarımızda alışma ve duyarsızlık oluştu. Televizyon filmlerindeki sahnelerde, toplumun genel ahlak yapısı çürütülerek, insanımız böyle yaşantılara özendirildi. Ailesine, hanımına karşı sadakatsizlik ve ihanet etmek; bir zamanlar bir ömür beraber yaşamaya söz vererek evlendiği zevcesini başka kadınlarla aldatmak topluma aksettirilmeye başlandı. Televizyon ve internet o kadar zararlı oldu ki çocuklarımız, kültürel değerlerinden tamamen uzaklaştı. Dedesini anlamayan bir torun ve torunun yaptığını işlemeye meraklı bir dede var oldu. Şarkılarımız, türkülerimiz, ağıtlarımız yok oldu, çok büyük değişikliklere uğradı. Kendi müziğimizin kimse tarafından tercih edilmemesini bırakın bir kenara, müzik kültürümüzden utanır hale geldik. Yabancılar gibi kendi sevgimizi, coşkumuzu, üzüntümüzü ifade etme yolları bulduk. Evlerimizden, iş yerlerimizden dilimize yabancı şarkılar yükseldi. 
İçki ve uyuşturucu gibi bağımlılık maddeleri bazen bir zenginlik belirtisi, bazen bir huzur bulma aracı, bazen mevki ve statü belirtisi halini aldı. Nargile ve sigara kullanmak gibi zararlı alışkanlıklar basite indirgenerek, gençlik yıllarında topluma bir nevi kendini kabul ettirmek ve saygınlık aracı sayıldı. Disko ve barlar ile uyuşturulmuş, kendisini alkol, uyuşturucu ve şehvetin esiri haline getirmiş huzurunu bağımlılıkta arayan bir nesil türedi. Öğretmenlere, hocalara saygı ve sevgi kalmadığı gibi ilme ihtimam göstermek azaldı, teknoloji sayesinde kolay ulaşmakla beraber bilgimiz değersizleşti. Giyinme şeklimizde büyük değişiklikler oldu. Kadınlarımız erkeklere, erkeklerimiz kadınlara benzemeye başladı. Giyimde moda ve marka takibimiz artarak başkalarının gözünden kıyafet seçmeye başladık ve bu şekilde kendi paramızla hür irademizi esirleştirip moda altında başka beyinlerin emrine vererek kendimizi mutlu ettik.
İşyeri tabelalarımız, reklâm panolarımız; sanki kendi dilimizin kelime yetersizliği varmış gibi, yabancı kelimelerle yazılıp çizildi. İnsanımız; öyle bir hale geldi ki bütün bu değişiklikler, gündelik yaşamın normal değerleri gibi kabul edilmeye başlandı. Hepsi alışılagelmiş birer güncel olaymış gibi algılanıp zamanın getirdikleri olarak yorumlandı. Kültürümüzle tamamen alakasız kişilerin ifsat çalışmaları, toplum dinamiklerimize tamamen ters davranış ve olayların, bizi bu kadar etkileyip olumsuz yönde yozlaştırması ne kadar da acınacak bir haldi. Bizler bu kadar uyutulmuş bu kadar kendi geçmişini unutmuş değerlerimize ters dönmüş bir millet miydik? Yoksa birileri bizi kendi öz benliğimizden kopartmak için var gücüyle çalışıyor ve bunun neticesini almak için mi çabalıyordu? Soruların cevabı bizde, içimizden gelen vicdanı seste saklı. Kendimiz bu sorulara kendi penceremizden cevaplar verelim. Gaflete dalmış olarak globalleşen dünya için yaşamaya devam etmek yerine, kültürüyle öne çıkan bir millet olarak artık uyanalım… Kendi kültürümüzü, kendi ellerimizle yozlaştırıp “biz artık biz olmaktan çıkıyoruz”. Her şey çok geç olmadan daha fazla yozlaşmadan aslımıza dönelim ve davranışlarımızı yozlaştıran bütün asalaklardan silkelenip kendimize dönelim. Yeniden ve her zaman “Biz, hep 'Biz' olalım.”
31/08/ 2008
Kadir PANCAR

"Millî benliğini bulamayan milletler başka milletlere yem olurlar." M. Kemal Atatürk

Oruç Kefareti

Geceden niyetli orucunu, kasten bozana kefâret lâzım geldiği din kitaplarının hepsinde yazılıdır. Kütüb-i sitte isimli meşhûr altı hadîs kitâbından Buhârî, Müslim, Ebû Dâvüd, Tirmizî ve Nesâî'de mevcûttur. Hz. Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîf şöyle:
"Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek, (Helâk oldum yâ Resûlallah) dedi. Peygamber efendimiz, ne olduğunu sordu. O da Ramazan orucunu kasten bozduğunu söyledi. Peygamber efendimiz, bir köle azâd etmesini bildirdi. Kölesi olmadığını bildirince, aralıksız iki ay oruç tutmasını emretti. Bunu da yapamıyacağını bildirince, fakir doyurmasını bildirdi."


İslâm âlimleri de, geceden niyetli orucunu bozan kimsenin kefâret olarak, varsa bir köle azâd etmesini, yoksa peşpeşe 60 gün oruç tutmasını, tutamazsa, 60 fakiri doyurmasını bildirmişlerdir. (R. Muhtâr) Peygamber efendimizin bildirdiği hükmü kabûl etmiyen, Allahü teâlânın emrini kabûl etmemiş olur. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde Resûlullahın emrettiğini yapmak gerektiği bildiriliyor. (Haşr Suresi, 7)
Oruç kefâreti için ard arda, 60 gün oruç tutar. 60 gün sonra, tutmadığı her gün için, birer gün daha tutar. Birkaç Ramazanda kefâretleri olan veya bir Ramazanda, 2 gün kefâreti olan kimse, birinci kefâreti yapmamış ise, ikisi için yalnız bir kefâret yapar. Birinci kefâreti yapmış ise, ikinci kefâreti de, ayrıca yapar. Kefâret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özür ile veya bayram günlerine rastlamak sebebi ile bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden 60 gün tutmak lâzım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması gerekir. Hayz ve nifâs sebebi ile bozunca, yeniden başlamaz. Temizlenince geri kalan günleri tamamlar.
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, 60 gün kefâret orucunu tutamaz ise, 60 fakiri bir gün doyurur. Aç olan 60 fakiri, bir günde iki defa doyurmak lâzımdır. Hepsine aynı gün yedirmek şart değildir. Bir fakiri hergün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya hergün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Yâhut, 60 fakirin herbirine, 1750 gr buğday veya un veya 3.5 kg arpa, kuru üzüm, hurma verir. Bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veya altın vermek veya bunları bir fakire 60 gün devamlı vermek de câiz olur. Kendisini doyurması için fakire kâğıt para da verilir. 60 günlüğü, bir fakire, bir günde toplu verse, bir günlük vermiş olur. 60 fakiri sabah, 60 başka fakiri de akşam doyurursa, sabah doyurduklarını akşam veya akşam doyurduklarını sabah, bir daha doyurmalıdır. Yâhut, bunlardan 60'ının herbirine, sadaka-i fıtr miktârı mal verir. Oruç tutabilenin fakirleri doyurması câiz değildir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
| | | Devamı... 0 yorum

Selamlaşmanın Önemi

Dinimizde selamlaşmanın önemi büyüktür. Müslümanların yanına girerken, çıkarken, karşılaşınca, ayrılırken mutlaka selam vermelidir! Müslümanlara yapılacak iyiliklerin en büyüklerinden birisi de selam vermektir. Konuşmadan önce selam vermeli, sonra konuşmalıdır. Çünkü, (Selam, kelamdan öncedir) buyurulmuştur.  Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir.
 
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız!) (Müslim)

(Mümin kardeşine selam vermek, yanına gelince ona yer göstermek ve hoşlandığı isimle hitap etmek, aradaki sevgiyi pekiştirir.) [Taberânî]

(Darlıkta infak eden, rastladığı müslümana selam veren, kendi aleyhinde de olsa adaletli davranan, iman hasletlerini toplamış olur.) [Ebu Nuaym]

(Yirmi müslümana selam veren bir mümin Cenneti hak eder.) [Deylemî]

(Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, cennete götürür.) [Hakim]

(İnsanların en cimrisi selam vermeyendir.) [Taberânî]

(Tanıdığından başkasına selam vermemek Kıyamet alametidir.) [Taberânî]

(İnsanlara güleryüzle selam vermek sadakadır.) (Camiüs Sağir)

(Güzel abdest al ve abdestli olmaya dikkat et ki, ömrün uzasın.)

Karşılaştığın herkese selam ver ki, hasenatın çoğalsın! Evine girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!)

(Mümin kardeşine selam vermek, aradaki sevgiyi pekiştirir.)

(Müslümanın müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir.)

(Bir yere girerken oradakilere selam vermek gibi, çıkarken de selam vermek borçtur.)

(İnsanların en acizi duâ etmeyen, en cimrisi de selam vermiyendir.)

(Selamı yayan, cennete girer.)

Bir kimse selamsız içeri girince, Resul-i ekrem efendimiz, (Geri dön, selam ver, sonra içeri gir.) buyurmuştur.

Bilhassa selama cevap verirken, ve uzatarak mukabelede bulunmak ve berekatühüye kadar söylemek faziletlidir!

(Esselamü aleykum diyene on, ve rahmetullahi ekliyene yirmi, ve berekatühüyü de ekliyene otuz sevab verilir) hadis-i şerifi bunun önemini bildirmektedir. (Taberânî)

Yemek Duası

Yemeğe başlarken besmele çekmek yani (Bismillahirrahmanirrahim) demek (Bkz. Besmele) ve sonunda (Elhamdülillah) demek sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: Peygamber efendimiz yemekten sonra (El-hamdü-lillahillezi etamena ve sakana ve cealena müslimin) duâsını okurdu (Tirmizî)

"Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdülillehi rabbil alemiyn. Vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa alihii ve sahbihii ecmaıyn." 

(Yemekten sonra, "El-hamdülillahillezi etamena hazettaame ve rezekana min gayri havlin minna ve la kuvveh" duâsını okuyanın günahları affolur.) [Ebu Dâvud]

(Bir kimse, yiyip içtikten sonra, "El hamdülillahillezi atameni ve eşbeani ve sakani ve ervani" duâsını okursa, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [İbni Sünni]

Yemeklerden sonra, yukarıdaki duâları da içine alan şu duâyı okunabilir.
"El-hamdü-lillahillezi eşbeana ve ervana min-gayri-havlin minna ve la kuvveh. Allahümme at’imhüm kema at’amüna. Allahümmerzukna kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen la kâfiren ve şekıyyen velhamdülülillahi rabbilâlemin"



Tam manasıyla güzel bir yemek duası yapmak için,öncelikle samimi olunmalı ve nimetin şükrünün edası olarak dua yapıldığı bilinmelidir. Bütün nimetlerin Allah'ın bir lütfu olduğu hatırlanarak şükr ve acziyet içersinde dua edilmelidir. Bütün bu duaların yanında yemek sonrasında kısaca Elhamdülillah" demek bile samimiyetin bir göstergesi olduğunda, Allah indinde inşallah kafi gelecektir.

Manası itibariyle yukarıda sayılan bütün hadislerdeki meziyetleri de içine alan şu Arapça duayı okumakta büyük faide vardır. Aşağıda yazılan duayı ezberleyip her yemeğin sonunda samimi bir niyetle okuyabilirsiniz.

ARAPÇA YEMEK DUASI:
ARAPÇA YEMEK DUASI (Türkçe Okunuşu)
Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdülillehi rabbil alemiyn. Vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa alihii ve sahbihii ecmaıyn.

Vağfu anne vağfirlenaa verhamnaa ente mevlanaa fensurnaa alel kavmil kafiriyn. (3 kere) 
Allahümme salli alaa seyyidinaa Muhammedin biadedi envaaırrızgı velfütüühaat yaa baasıtullezii yebsüturrizga limen yeşaau bi gayri hisaab. Übsut aleynaa rizgan vasian min külli cihetin min hazeeini gaybike bigayri minneti mahluug bi mahzi fazlı keramike bigayri hisaab. 

Yaa ekramel ekramiyn veya erhamerrahimiyn. İftahilbaabe yaa Allah, İftahilbaabe yaa Allah, İftahilbaabe yaa Allah. Yaa Allahu yaa kafii yaa fettaah yaa müfettih fettih bil hayr. 

Allahümmegfir sahibe hezettaami vel eekiliyn. Allahümmec'al devletena daaimen evleedena aalimen saaliha velaa tüsallit aleyna zalimen. Allahümme zid velaatengus niğmeten kesiyraten bihurmetil Fatiha

KISA ARAPÇA YEMEK DUASI-1
Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdülillehi rabbil alemiyn. Vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa alihii ve sahbihii ecmaıyn. Allahümmegfir sahibe hezettaami vel eekiliyn. Allahümmec'al devletena daaimen evleedena aalimen saaliha velaa tüsallit aleyna zalimen. Allahümme zid velaatengus niğmeten kesiyraten bihurmetil Fatiha

KISA ARAPÇA YEMEK DUASI-2 
Bismillehirrahmenirrahim Külüü veşrabüü vela tüsrifüü innehü la yuhıbbül müsrifin El-hamdü-lillahillezi eşbeana ve ervana min-gayri-havlin minna ve la kuvveh. Allahümme at’imhüm kema at’amüna. Allahümmerzukna kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen la kâfiren ve şekıyyen velhamdülülillahi rabbilâlemin El Fatiha 

TÜRKÇE YEMEK DUASI-1
Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Bismillahir-rahmanirrahim Külüü veşrabüü vela tüsrifüü innehü la yuhıbbül müsrifin 
Nimeti Celilullah, Bereketi Halilullah, Şefaat Ya Rasülullah, Devamı devlet, Nasibi cennet, Sofralara bereket, Yiyenlere afiyet, Mevtalara rahmet, kalanlara selamet olsun. Geçmişlerimizin ruhu için, geriye  kalanların sağlık ve selameti için, bilhassa Allah rızası için El Fatiha 

TÜRKÇE YEMEK DUASI-2
Amin…Elhamdülillah.. elhamdülillah.. elhamdülillah..! 
Elhamdulillahillezi et amena ve segana vecealena minel müslimin. 
Nimeti Celilullah, bereketi Halilullah, Şefaat senden ya Rasülullah Devamı devlet nasibi cennet sofralara bereket yiyenlere afiyet Mevtalara rahmet, kalanlara selamet.. Soframız nur, hanemiz mamur kaza bela bizden geri dur. 
Çalışıp kazananlara , ikram edip yedirip içireenlere, yiyip Allahım sana şükür diyenlere, fakire miskine infak edip verenlere, dinini vatanını sevenlere, hastalık, yoksulluk, keder gösterme Ya Rabbi! 
Kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden hayırlı kıl... Allahım ömrümüze bereket ver.
Sen af edicisin af etmeyi seversin, cümle ümmeti Muhammed-i bağışla.. 
Amin… amin…amin bi hürmeti Taha ve Yasin velhamdulillahi rabbil alemin El Fatiha. 

TÜRKÇE YEMEK DUASI-3 
Elhamdülillahi Rabbil Alemin...Ya Rabbi! Bize verdiğin bütün nimetlerden dolayı sana şükrediyoruz. Bizi Şükredenlerden eyle! Nankörlerden eyleme! Ya Rabbi! rızık ve nimet veren sensin! Sen kapına yönelenleri boş çevirmezsin. Biz aciz kullarız, Senin sonsuz ikram ve ihsanına muhtacız. Bizlere dünya ve ahirette güzel nimetler ihsan eyle! 
Ey güzel Rabbimiz! Bu sofrada tattırdığın nimetlerin daha güzellerini, ebedî mutluluk yurdu olan cennetinde de tatmayı bizlere nasip eyle! Ya Rabbi! bu helâl gıdaların şükrünü eda edebilmeyi ve Sana kullukta bulunabilmeyi bizlere nasip eyle! 
Ya Rabbi! Fayda vermeyen ilimden, korkmayan kalpten, doymayan gözden, kabul olunmayan duadan sana sığınırız, Senden sıhhat afiyet ve ahlakın en güzelini dileriz, işlerimize kolaylık, kalplerimize genişlik, sofralarımıza bereket ver. 
Ya Rabbi! Mülkün sahibi sensin, dilediğine mülkü verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Bizleri; aziz kıldığın ve nimet verdiğin kullarından eyle! 
Ya Rabbi! Bizleri nimetlerinden mahrum eyleme. Sağlık, huzur ve mutluluğumuzu daim eyle. 
Amin Amin Amin ve-selamun alel-mürseliyn vel hamdülillahi rabbil alemiyn lillahi tealal Fatiha.
| | | | | Devamı... 0 yorum

Duânın Kabulü


Duanın kabul edilmesi için şartlardan bir kısmı şöyledir:
1- Haram lokmadan sakınmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün duası kabul olmaz.) [Taberânî]
2- İtikadı düzgün olmalıdır.
Sapıkların, mezhepsizlerin, duaları kabul olmaz. Hadis-i şerifte: (Bidat ehlinin duası ve ibadetleri kabul olmaz.) buyuruldu. Ayet-i kerimenin, duanın tesir edebilmesi için, okuyan ve okunan kimsenin buna inanması ve okuyanın itikadının düzgün olması, Allah rızası için okuması, kul hakkından sakınması, haram yememesi ve karşılığında ücret istememesi şarttır. (İ. Mace)
3- Uyanık kalple ve kabul edileceğine inanarak dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü Teâlâ’ya, kabul edileceğine tam inanarak dua ediniz! Biliniz ki, Allahü Teâlâ gafil bir kalp ile yapılan duayı kabul etmez.) [Şira]
4- Dualarım niçin kabul olmuyor dememelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü Teâlâ, duanızı kabul eder. Dua ettim, hâlâ duam kabul olmadı diye acele etmeyiniz! Allahtan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.) [Buhari]
5- Belâ gelmeden önce çok dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen, refah zamanında çok dua etsin!) [Tirmizî]

6- Duaya hamd ve salavatla başlamalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ey namaz kılan, acele ettin. Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahü Teâlâ’ya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salavat getir, sonra dua et!) [Tirmizî]
7- Yalvararak dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Gafil olan kalp ile yapılan dua makbul değildir.) [Tirmizî]
Hz. Davud zamanında kuraklık oldu. Halk dua etmek için aralarından üç âlimi seçtiler. Âlimlerden biri şöyle dua etti: (Ya Rabbi, Kitabında kendimize zulmedenleri affetmemizi bildirdin. İşte biz, nefislerimize zulmettik. Senden af diliyoruz. Bizi affet!) İkinci âlimin duası da şöyle: (Ya Rabbi, Kitabında köleleri, azat etmemizi bildirdin. İşte biz kul olarak huzurundayız. Bizleri azat eyle!) Üçüncü âlim de şöyle dua etti: (Ya Rabbi, Kitabında, kapımıza gelen dilenciyi/saili kovmamamızı, yüz çevirmememizi bildirdin. İşte biz de bir dilenci/sail olarak huzurundayız. Senden rahmet istiyoruz. Bizi boş çevirme!) Dualarının kabulü olarak rahmet yağdı.
8- Sebeplere yapışmadan istemek kuru bir temennidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Çalışmadan dua eden, silahsız harbe giden gibidir.) [Deylemî]
9- Günah işlemeyen dil ile dua etmelidir.
Peygamber efendimiz: (Allahü Teâlâ’ya günah işlemeyen dil ile dua edin) buyurdu. Böyle bir dilin nasıl bulunacağı sual edilince, (Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir) buyurdu. [Tergibüs-Salât]
10- İsm-i azam ve Esma-i Hüsna ile Allah'a dua etmelidir.
| | | | Devamı... 0 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!