Kıssadan Hisse…"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. - Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. - En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır."
Net Fikir » Eylül 2012 Arşivi
Üç Heykel Hikayesi
İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı.
İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı.
Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına
gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar:
"Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."
Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel
gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar
insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle
incelediler ama aralarında bir fark göremediler.
Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın bu heykel sıkıntısını duymuştu
ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç sorunu çözebileceğini söyleyerek zindandan haber gönderdi.
İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.
Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı.
Genç önce
heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.
Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.
İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Kulağından soktuğu tel bu kez diğer kulaktan çıktı.
Üçüncü heykelde, tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı.
Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor,
oradan öteye gitmiyordu.
Artık cevap bulunmuştu. Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara buldukları bu cevabı yazdı. Karşı ülkenin Hükümdarı da cevabın doğruluğunu tasdik edince zindandaki genç, hükümdar tarafından affedildi.
İbn Heysem
İbn-i Heysem 965'te Basra'da doğdu, 1038-1040 yılları arasında Kahire'de öldü. Fizik, matematik ve felsefe alanlarında çalışmalar yapmıştır. Öğrenimine Basra'da başladı. Zamanının yüksek din ve fen ilimlerini de burada öğrendi. Tahsilinin bir kısmını tamamladıktan sonra, Bağdat'a giderek özellikle; matematik, fizik, mühendislik, astronomi, metalurji gibi pozitif bilimleri öğrenip, şöhrete kavuştu. Öğrendiklerini uygulama safhasına koymak için çok gayret gösterdi. Birçok önemli neticeler ve başarılar elde etti. İbn-i Heysem'in başarıları diğer memleketlerde duyulunca, Mısır'da hüküm süren Fatimi Devleti hükümdarlarından El-Hakim kendisini Mısır'a davet etti. İbn-i Heysem, Mısır'a gitmeden önce, Nil Nehri ile ilgili bir sulama projesi ve bazı teknik çalışmalarda bulunmuş, Nil Nehri'nden nasıl istifade edilebileceğini araştırmıştı. Projesini Fatimi sultanı El-Hakim'e açıklayınca, sultan projenin gerçekleştirilmesi için ona her türlü yardımı yapacağını bildirdi. İbn-i Heysem, Nil Nehri boyunca ilmi ve teknik incelemelerde bulundu. Yaptığı projelerin başarılı bir şekilde uygulanmasının o günkü şartlarda mümkün olmadığını görünce, hükümdardan af diledi. İbn-i Heysem, El-Hakim'in kendisi hakkında kanaatlerinin değişmesinden korkarak, gözden ırak bir yere çekilip hükümdardan uzak durmaya karar verdi. Gizlice ilmi çalışmalarını sürdürerek birçok eser yazdı. İlim tarihçilerine göre, İbn-i Heysem'in hayatının bu dönemi en verimli ve başarılı devri olmuştur.
İbn-i Heysem, Birûni ve İbn-i Sina ile çağdaştı.
İbn-i Heysem, çağının bütün ilimlerinde otoriteydi. Fevkalade keskin bir görüş, anlayış, muhakeme ve zekaya sahipti. Aristo ve Batlamyus'un eserlerini inceleyerek hatalarını gösterdi. Bunları özetleyerek Arapça'ya tercüme etti. Ayrıca tıp biliminde de derinleşti. Geometriyi mantığa uyguladı. Öklit ve Apollonius'un geometrik ve sayısal metotlarını geliştirdi ve pratik uygulama alanlarını işaret etti. Geometri ve matematiğin inşaatçılık alanında uygulanmasında katkıda bulundu. Eski medeniyetlerden intikal eden matematik, geometri ve astronomiyi tedkik ederek ilmi tenkitlerini ortaya koydu ve bu sahalarda kendi nazariyelerini geliştirerek ilim alemine sundu. Mesela; Aristo ve Batlemyüs'e ait olan dünyanın, kainatın merkezi olduğu şeklindeki görüşleri üzerindeki şüphe ve tereddütlerini ifade etti. Dünya merkezli bir kainat sisteminin kesin olmayacağını, uzayda daha başka sistemlerin de bulunabileceğini ve güneş sisteminin mevcut olduğunu söyledi. Nitekim İbn-i Heysem'den yüzlerce sene sonra , İbnu’ş-Şâtır ve Nureddin Batrucî sonra Newton ve Kepler, Güneş sistemi nazariyesini kabullenmişler ve yer kürenin bu sistem içinde bulunduğunu söylemişlerdir.
Ebu Ali Hasan İbn'ül-Heysem, optiğe önemli katkıları olan ve bilimsel metotları göze çarpan, en önemli fizikçilerden biridir. Batı'da Alhazen olarak bilinen İbn'ül-Heysem Basra ve Bağdat'ta öğrenim görmüştür. Mısır'da, Nil'in akışının kontrolünün yollarını bulmasının vazifesinde bulunmuş ama bu işte başarısız olmuştur. ve Halife El-Hakim'in ölümüne kadar deli numarası yaptı. İspanya'ya da seyahat etti ve bu dönem boyunca, kendini her birinden birkaç göze çarpan kitap bıraktığı optik, matematik, fizik, tıp ve bilimsel metotların gelişimini içeren bilimsel çalışmalara verdi. Işığın çeşitli ortamlardan geçişini tam olarak inceledi ve kırılma yasalarını keşfetti. Aynı zamanda, ışığın onu oluşturan renklere ayrılması üzerine ilk deneyler gerçekleştirdi. Kitabı, Kitabü'l-Menazır, gurup renklerine ilişkin kitabı gibi Orta Çağda Latince'ye tercüme edildi. Gölgeler, tutulmalar, gökkuşağı ve ışığın fiziksel doğası üzerine tahminlerde bulunmak gibi çeşitli fiziksel olayların teorileri ile uzun uzadıya ilgilenmiştir. Gözün çeşitli bölümlerini doğru olarak tanımlayan ve görme olgusunun bilimsel bir izahını veren ilk kişidir. İki gözle görme olgusunu açıklamaya çalışmış ve güneş ve ayın ufka yakınken daha büyük görünmesinin doğru bir açıklamasını yapmıştır. Karanlık odayı kullana ilk kişi olarak bilinmektedir. Batlamyos'un ve Öklid'in nesnelerin gözden çıkan ışınlar aracılığıyla görüldüğü görüntü teorisinin aksini iddia etmiştir. Ona göre ışınlar gözden değil, nesnenin görüntüsünden kaynaklanmaktadır. Optikteki bu kapsamlı araştırmaları sayesinde, modern optiğin babası olarak kabul edilmektedir.
Önemli eseri, Kitabü'l-Menazır'ın Latince çevirisi, Batı bilimi üzerinde büyük bir etki yaratmıştır; ör. Roger Bacon ve Kepler'in eserlerinde. Deneysel metotlarda büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Işık yansıtma bilimindeki araştırmaları küresel ve parabolik aynalarla küresel sapma üzerinde odaklanmıştır. Çarpma ve kırılma açısı arasındaki ışının sabit kalmadığı önemli gözlemini yapmıştır ve bir merceğin büyütücü gücünü araştırmıştır. Onun ışık yansıtma bilgisi Alhazen problemi olarak bilinen önemli problemi içermektedir. Bu problem, bir daire düzlemi içinde iki noktadan çizilen ve çevre üzerinde bir noktada buluşan ve o noktada normalle eşit açılar yapan doğrulardan oluşmaktadır. Bu dördüncü derece bir denkleme yol açmaktadır.Kitabı, Mizan el-Hikmah'ta, İbn'ül Heysem atmosferin yoğunluğunu incelemiş ve onunla yükseklik arasında bir ilişki kurmuştur. Aynı zamanda atmosferik kırılmayı da incelemiştir. Alacakaranlığın sadece güneş ufkun 19º altındayken bittiğini ya da başladığını keşfetmiştir ve atmosferin yüksekliğin ölçmeye bu esas üzerine kalkışmıştır. Aynı zamanda kütleler arasındaki çekim teorilerini de incelemiştir ve ivmenin büyüklüğünün yerçekimine bağlı olduğunun farkında gibi görünmektedir.
Matematik ve fiziğe katkıları çok kapsamlıdır. Matematikte, cebir ve geometri arasında bir bağlantı kurarak analitik geometriyi geliştirdi. Bir cismin hareketinin mekaniğini inceledi ve harici bir kuvvet durdurmadıkça ya da harekete yönünü değiştirmedikçe, bir cismin sürekli olarak hareket edeceğini iddia eden ilk kişidir. Bu ilk hareket yasasına denk gibi görünmektedir.
İbn-i Heysem'in ünlü yapıtı, 12. yüzyılda Cremona'lı Gerard (Gherardo) (1114-1187) tarafından Opticae Thesaurus Alhazeni (İbn-i Heysem'in Optik Hazinesi) başlığı altında Latince'ye çevrilmiş ve Batı dünyasını 600 yıl boyu etkilemiştir. Kitap, gözün yapısı, yanılsama (illüzyon), serap olayı, perspektif, ışığın kırılması ve fotoğraf makinesinin atası olan "karanlık oda"dan (sözcüğü sözcüğüne Ar. "beyt el-muzlim", Lat. "camera obscura": "karanlık oda") söz etmekte ve böyle bir delikli kamera ile ters görüntü elde edileceğini belirtmektedir. İbn-i Heysem burada "karanlık oda"nın, güneş tutulmalarının gözlemlenmesinde kullanılmasını önermektedir. İskenderiyeli astronom, matematikçi ve coğrafyacı Claudius Ptolemaios (Batlamyus) (108-168), Almagest (Büyük Derleme) (~150'ler) ve Optik adlı yapıtlarında görme ve yansıma kuramını işlemişti. Batlamyus'un Optik adlı eserinin, ancak Sicilyalı Emir Eugene tarafından yapılmış Latince çevirisi günümüze kalmıştır.
Görme konusunda İbn-i Heysem'e kadar geçerli olan kuram, Öklid ve Batlamyus'un ortaya attıkları ve görme olayının, gözün görülecek nesneye yolladığı ışınlarla gerçekleştiğini öne süren kuramdı. İbn-i Heysem bu kuramı reddederek olayın bunun tam tersi olduğunu ve gözün, nesnenin yolladığı ışınları algılayarak o cismi gördüğünü ortaya attı.
Işık kaynağı olan nesnelerde ışık, güneş gibi her noktadan karşısındaki nesnenin bütün yönlerine doğrusal olarak yayılır. İbn-i Heysem, düşüncesini şu şekilde uygulamıştır: Güneş ya da ateş ışığını bir delikten karanlık bir odaya göndererek ışığın yayılan yönü boyunca ip germiş ve ışığın yayıldığını göstermiştir. Bu tecrübeyi ilginç kılan, 17.yüzyılda Kepler tarafından tekrarlanmış olmasıdır.
Çok azı günümüze ulaşan kitaplarının listesi 200 ya da civarına ulaşmaktadır. Yine de optik üzerine muazzam eseri günümüze Latince tercümesi vasıtasıyla ulaşmıştır.
Orta Çağ boyunca kozmoloji üzerine kitapları Latince'ye, İbranice'ye ve diğer dillere tercüme edilmiştir. Aynı zamanda bugün bile ciddi öneme layık olan evrim konusu üzerine de bir kitap yazmıştır. Yazılarında, kişi Müslümanlar tarafından geliştirildiği ve uygulandığı gibi ve fiziksel olayların sistematik gözlemini ve bunların bir bilimsel teori ile birbirlerine bağlanmalarından oluşan bilimsel metotların açık bir gelişimini görebilir. Bu bilimsel metodolojide tahmin ve jestlerden uzak büyük bir buluştur ve bu bilimsel uğraşları gözlem, hipotez ve doğrulama arasındaki sistematik ilişkiyi oluşturan sağlam bir temel üzerine oturtmuştur. İbn'ül-Heysem'in genel olarak fiziki bilimlere ve özellikle optiğe etkisi büyük saygı uyandırmaktadır, ve gerçekten, optikle ilgili araştırmalarda, hem teori hem de pratikte yeni bir çağ açmıştır.
İbn-i Heysem'in yazdığı diğer eserlerden bazıları şunlardır
Kitab-ül-Cami' fi Usûl-il-Hisab:
Matematiğin esasları ve metodolojisi ile ilgili bu eserinde, matematik, geometri, cebir, geometrik analiz gibi temel konuları izah etmiş örnek çözümler ortaya koymuştur.
El-Muhtasar fi İlm-il-Hendese: Euclid geometrisinin tedkik ve tenkidine dairdir.
Kitabun fihi Rüdûd alel-Felasifet-il-Yunaniyye ve Ulema-il-Kelam: Eski Yunan filozoflarına ve onlara uyan bazı kelam alimlerine reddiye olarak yazılmıştır.
Kitab-ül-Ezlal: Ay ve güneş tutulmaları hakkındadır.
Risaletün fi Keyfiyet-ül-Ezlal: Gölgenin meydana gelmesi incelenmiştir. Eser, 1907 senesinde Almancaya çevrilerek bastırılmıştır.
Kitabun fi İlm-il-Hendese vel-Hisab; Matematik-geometri ile ilgilidir.
Kitabun fil-Cebri vel-Mukabele
Makaletün fi İstihracı Semt-il-Kıble fi Cami-il-Meskûneti Bicedavilin: Bütün dünyanın o zamanki yerleşim merkezlerinde kıblenin nasıl bulunacağının hesaplanması ve bunların cetvelleri ile ilgilidir.
Risaletün fi Şerhi İtticah-il-Kıble:balotelli amauri Kıblenin bulunması hakkındadır.
Kitabun fi Hayat-il-alem: Kainatın düzeni ve sistemi hakkındadır. Eser, İspanyolca, Latince ve İbraniceye çevrilmiştir.
Kitabu Hey'et-il-alem,
Risaletün amil-il-Ayni vel-İbsar: Gözün yapısı ve görme olayının incelenmesi hakkındadır.
Şerh-ü Mecisti ve Telhisihi
Kitabün fi aletiz-Zıl
Kitab-ut-Tahlili vet-Terkib-il-Hendesiyyin
İskat-ı Salât (Namaz Borcu)
İskat-ı Salât (Namaz Borcunu Düşürme)
Meselesi
476- Kazaya kalmış beş vakit farz namazlarla vitir
namazlarının bağışlanması umudu ile yapılan bir sadaka verme işlemine "İskat-ı
Salât" denilmektedir. Şöyle ki: Mükellef bir insan, farz ve vitir namazlarını,
ima ile dahi olsa yerine getirmeye gücü olduğu halde, eda veya kazayı
yapmaksızın ölse, bunların düşürülmesi için (bunların manevî sorumluluğundan
kurtulması ümidi ile) bunlara karşı ödenmek üzere malının üçte birinden harcama
yapılmasını vasiyet etmesi gerekir. Buna göre ölünün geriye bıraktığı malın üçte
birinden namazlar için fidye (bedel) verilir. Böylece bağışlanması için Yüce
Allah'a dua edilir.
477- İskat-ı Salât (namazların düşürülmesi) için vasiyette bulunmamış olan bir ölünün velisi (varislerinden biri) tarafından bağış yolu ile verilecek bir mal ile de, bu "İskat" işlemi yapılabilir. Ölünün bu yüzden bağışlanması Allah'ın rahmetinden umulur. Yabancı bir kimse tarafından yapılacak böyle bir bağışın bu konuda yeterli olup olmadığı üzerinde ihtilaf vardır. Her halde, yabancı bir kimse tarafından ölü adına verilecek sadakadan da ölüye sevab ulaşır.
478- Bir kimse hastalığı sırasında
kazaya kalmış namazlarını düşürmek için fidye ve sadaka veremez. Çünkü bunları
kaza etmesi ihtimali vardır. Vereceği bu fidye hiç bir zaman namaz yerine
geçemez. Fakat bu hastalık halindeki namazlarını kaza etmek fırsatını
bulamayacağını düşünerek vasiyette bulunsa, bu vasiyeti ölümünde, varisi varsa
bırakmış olduğu malın üçte birinden, varisi yoksa malının tamamından (İskat-ı
Salât olarak) yerine getirilir.
479- İskat-ı salât için ölünün miladi yıl olarak hayatı esas alınır. Şöyle ki: Ölü erkek ise on iki, kadın ise dokuz yaşından sonraki yaşadığı yıl hesab edilir. Bu zaman içinde namazlarını kılmış olsa dahi, bunların kılınmasında noksanlar bulunacağı düşüncesi ile bütün bu müddet içindeki namazları için fidye verilmesi tercih edilir. Örnek: Ölen bir erkeğin ömrü yetmiş yıl olsa, bunun elli sekiz senesi için her namaz karşılığında bir fitre mikdarı fidye verilir.
480- Namaz fidyesi için
ayrılan para, ömre göre hesap edilen namazların karşılığı olarak yetmediği
takdirde, bu para çoğunlukla on fakire devir şeklinde verilebilir.
Örnek: Altmış iki yaşında ölen bir kimsenin elli senelik hayatı için devir yapılmak istense, fitre elli kuruş olduğu kabul edilerek namazların iskatı için de doksan lira ayrılmış bulunsa, bir aylık devir yapılır. Şöyle ki: Vitir namazı dahil, bir aylık namaz, otuz gün itibarı ile yüz seksen vakit eder. Bunun fidyesi de, elli kuruş fitre üzerinden doksan lira eder. Elli senede ise, altı yüz ay vardır. Bu durumda bu doksan lira on fakire veya birkaç birkaç fakire altı yüz defa devredilir. Eğer bu ayrılan para iki misline (180 liraya) çıkarılmış olursa, üç yüz defa devir yeterli olur. Eğer ayrılan para kırkbeş lira olursa, o zaman bin iki yüz defa devir gerekir. Böylece devir sayısı, ayrılan paranın mikdarına göre değişir.
481- Fidyenin devri yapılırken acele etmemelidir.
Usulüne göre alıp verilmelidir. Şöyle ki: ölünün mükellef olan varisi (velisi),
fidyeyi fakire verirken "Falan oğlu falanın namaz keffareti olmak üzere bunu
al." deyip gerçekte fakire ait olarak bu parayı vermelidir. Fakir de: "Bunu
kabul ettim," deyip aldıktan sonra kendi rızası ile veliye hibe ve teslim
etmelidir. Veli de hibeyi kabul edip aldıktan sonra yine bu şekil üzere o fakire
veya başka bir fakire vererek kazaya kalan namazları karşılayıncaya kadar devir
yapılıp bitirilmelidir.
Böyle bir paranın fakire bağışlanması, fakirin de
şefkat duygusunu göstererek bunu bağışlayana hibe etmesi, geçmişi düzeltmeye
gücü kalmamış olan din kardeşinin manevî sorumluluğunu azaltmak gibi, çok
hayırlı bir maksada yönelik bulunduğundan, bu işlem büyük bir merhamet ve
kardeşlik alametidir. Din kardeşleri arasındaki vefakarlık görevi
unutulmamalıdır.
482- İhtilaftan kurtulmak için devir işlemini velinin
kendisi yapmalıdır. Bunu kendisi yapamazsa, yerine başka bir kimseyi tam bir
yetki ile vekil tayin etmelidir. Artık vekil olan kimse o parayı veli adına
fakire vermeli ve o parayı veli adına fakirden bir aracı sıfatı ile o parayı
hibe olarak kabul eylemelidir. Böyle olmazsa, o şahsın bu parayı başkasının
mülkiyetine geçirmeye ve veli adına mülk edinmeye yetkisi olamaz.
Yabancının da ölü adına bağış yolu ile namaz için fidye verebileceğine inanan
bazı fıkıh alimlerine göre ise, böyle devamlı bir vekalet alınmasına gerek
yoktur. Başlangıçta fidyeyi vermeye veli tarafından vekalet verilen kimse bunu
başkasının mülkiyetine geçirir ve fakirin de kendisine yapılan hibesini kabul
ederek bunu kendi tarafından ölü adına fakire tekrar temlik eder (mülkiyetine
geçirir). Bununla beraber birinci görüş tercih edilmiştir. Devirden sonra
velinin veya vekilin eline hibe yolu ile gelen paradan, kendileri ile devir
yapılan fakirlere, kalblerini hoş tutmak için bir mikdar verilir. Geriye bir
mikdar kalırsa, o da başka fakirlere sadaka olarak verilir. Eğer bu para yerine
mücevherattan bir şey konulmuş olursa, bunun kıymeti üzerinden sadaka verme
işlemi yapılır.
483- Namaz fidyesinden sonra oruç keffareti, sonra kurban
keffareti, sonra yemin keffareti için tekrar devir yapılır. Bir nafile olarak
başlanıp da bozulduktan sonra kaza edilmemiş namazlar, adanmış olup da
getirilmemiş adak namazlar ve kurbanlar için de bir mikdar devir yapılır. Hatta
yapılmamış tilavet secdesi de bir vakit namaz sayılarak bundan dolayı da fidye
verilir. Namaz fidyesinin tümünü bir fakire bir günde vermek caizdir. Fakat oruç
ve yemin keffaretleri böyle değildir. Bu fidyeler bir günde bir şahsa toptan
verilemez. (Oruç ve yemin kefferati bölümüne bakılsın.)
484- Namaz
fidyesinin vasiyet edilmesi, bunun varisler tarafından bağış yolu ile
yapılmasından daha iyidir. Bir de bu fidye, daha ölü gömülmeden yapılmalıdır.
Uygun olan budur. Bununla beraber gömüldükten sonra yapılması da caizdir. Ölünün
velisi, ölü adına kazaya kalmış namazlarını kılamaz, oruçlarını tutamaz. Fakat
bu gibi ibadetlerin sevabından ölmüş bir müslümana hediye yapılabilir. Ölünün
bundan faydalanacağı Allah'ın ihsanından beklenir.
485- İma ile de namaz
kılamayan bir hasta, bu hal üzere ölse, bu hastalığı müddeti içinde kılamamış
olduğu namazlar için vasiyet etmesi gerekmez. Çünkü bunları kaza etmekten
sorumlu olacağı bir zamana ermemiştir. Bunun için bu namazlar, üzerine ödenmesi
gereken bir borç olmamıştır. Bundan dolayı fidye verilmesi yoluna
gidilmez.
486- Namaz için fidye vermeye dair açık bir delil ve icma yoktur. Bu usul, delil ile sabit olan oruç fidyesine kıyas yolu ile de kabul edilmiş değildir. Bu bir ihtiyat işidir. Hanefî müctehidleri bunu güzel görmüşlerdir. Bunun kazaya kalmış namazlar yerine geçeceği kesin olarak ileri sürülemez. Ancak böyle bir fidye vasiyeti, bir pişmanlık eseridir, bir istiğfar nişanıdır. Bunun varis tarafından bağış yolu ile yapılması da, bir şefkat ve hayırseverlik alametidir. Kaza için de bir imkan kalmamıştır. Bu yönden bu Fidyenin kabulü Yüce Allah'ın rahmetinden umulmaktadır. Bunun için bu usul, bazılarının sandığı gibi, sonradan İmam Birgivî merhum tarafından ileri sürülmüş bir şey değildir. Doğrusu şudur ki, bu mesele Hanefî mezhebi üzere yazılmış en eski kitablarda da bu şekilde mevcuttur. Deniliyor ki: Fidye ile oruç borcunun düşeceği üzerinde nass (kesin delil) vardır. Namaz da, Hanefî fıkıh alimlerinin istihsan görüşlerine göre oruç gibidir, oruçtan daha önemlidir. Bunun için kaza edilmesine imkan kalmamış olan namazlardan dolayı da fidye verilerek Yüce Allah'ın mağfiretine sığınmak, ihtiyatî bir iş olarak uygundur.
487- İmam Muhammed El-Şeybanî (Allah ona rahmet etsin) Ziyadat
adlı kitabında "Namaz fidyesi" İnşallahü teala kifayet eder, demiştir. Demek ki,
bunun afv ve mağfirete bir vesile olacağı Yüce Allah'dan umuluyor. Yoksa bunun
üzerinde kesin bir delil yoktur. Eğer bu fidyenin namazlara kifayet edeceği
kesin bir delile veya kıyasa dayansaydı, böyle Allah'ın dilemesi şeklinde söz
söylenmezdi.
Fahrül-İslam Pezdevi'nun Usul kitabında şöyle deniliyor: Namaz hakkında fidyenin cevazına (yeterli olacağına), oruç hakkında hükmettiğimiz gibi hüküm veremeyiz. Ancak namaz hakkında fidyenin lütfen kabulünü Allah tarafından bir ihsan olarak isteriz. İbn'ül-Hümam gibi, içtihad derecesini kazanmış bir zatın da, Fethu'l-Kadir'deki ifadesine göre namaz, Hanefî imamlarının istihsanı ile oruç gibidir. Madem ki oruç ile fidye vermek, yemek yedirmek arasında bir denklik şeriatça sabit olmuştur. Buna göre bu denklik namaz ile fidye arasında da sabit olabilir. Eğer böyle bir denklik varsa, netice elde edilmiş olur. Değilse, namaz için fidye bir iyilik ve ihsandan ibaret kalır, iyilik ve ihsan ise, günahları giderir. Bir ayeti kerimede buyurulmuştur. "İyilikler kötülükleri siler." (Hud: 114).
488- Fıkıh kitablarımızdan Kuhüstanî'de şöyle deniliyor: "Eğer ölü,
namaz için fidye verilmesini vasiyet etmemiş ise, velisinin bağış yapması
caizdir. Bunun müstahsen bir iş olduğu görüşünde ayrılık yoktur. Bunun sevabı
ölüye ulaşır."
Doğrusu, hiç bir zaman namaz fidyesi ile namaz
borçlarımızın ödenmiş olacağını ileri süremeyiz. Fakat acizane verilecek
sadakalardan dolayı da, Allah'ın ihsanına ulaşmaktan ümidimizi kesmeyiz. Hiç bir
hayır ve iyilik Allah yanında boşa gitmez. Verilen sadakalardan ve yapılan
vakıflardan dolayı müminin amel defterine daima sevab yazılır durur.
489- Bir ölü vasiyet etmediği takdirde, onun varisleri, geriye bırakmış olduğu maldan fidye vermek zorunda değildir. Hele varisler fakir bulunurlarsa, bir gelenek ve iyilik düşüncesi ile bu fakir varisleri fidye vermeye yöneltmek uygun olmaz. Bilhassa varisler arasında çocuklar ve yetimler bulunursa, bunların hisselerinden fidye verilmesi asla caiz olmaz.
Bir de kendileri ile devir
yapılacak fakirler arasında çocuk, bunak, deli, zengin ve gayri müslim
bulunmamalıdır. Bu hususlara dikkat etmelidir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
İnsan, ancak Allah'a kul olur
“İslam'da cemaatle beraber olunması tavsiye
edilir. Cemaatle beraber olmak "hakla", "hakikatle" beraber olmaktır!
Tek başına olsa bile, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten
kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikadadır.” “Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler... Hem de kendisi takip etmez...
Amerika seni John'la takip etmez, Smith'le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.” “Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyor...Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”
“Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara
körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür
olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”
“Emperyalistlerin
türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle
gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit
ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider
olması lâzım. "Tek lider, vazgeçilmez insan..." diye bir şey olmaz.
Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.”
“Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!” “Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi-- koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.” “Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz... Tâbî olmayın kimseye! Bana da tabi olmayın! Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, "Sen bu adamlarına şöyle yap!" derler. İslâm'a, Allah'ın emrine tabi olun! Allah'ın dinine hizmet edin! Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun! O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!"Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın" diyorlar. “Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be! Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın? Beni sırtında taşımak zorunda mısın? Kimse kimseye hürriyetini vermesin! Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah'a kul olur. "Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz."
Prof. Esad Coşan
5 Mayıs 1990
Ankara İlitam Programı Dersleri (Yarıyıllık)
Ankara Üniversitesi İlahiyat Lisans Tamamlama Programı (İLİTAM) için genel ders programı (2014 yılı itibariyle) şu şekildedir. Sonradan ders isimlerinde ve kredilerinde değişiklik yapılmış olabileceği ihtimali ile en güncel versiyonu için Ankara Üniversitesi UZEM resmi sayfasını lütfen inceleyiniz.
Sitemizde İLİTAM programını okurken kaynak olarak kullanabileceğiniz pek çok dokümana da yer verilmiştir. Dua bekler, derslerinizde sizlere başarılar dileriz.
Sitemizde İLİTAM programını okurken kaynak olarak kullanabileceğiniz pek çok dokümana da yer verilmiştir. Dua bekler, derslerinizde sizlere başarılar dileriz.
(Yarı Yıllık) İlahiyat Lisans Tamamlama Uzaktan Eğitim Programı | ||||||
1.Yıl. 1.Yarıyıl (Güz) / 2014 | ||||||
Ders Kodu | Ders Adı | Ders | Teorik | Uygulama | Ders | ECTS |
Statüsü | Saati | Saati | Kredisi | Kredisi | ||
UEP301 | Kur’an’ı Kerim I | Z | 4 | … | 4 | 8 |
UEP303 | Arapça I | Z | 4 | … | 4 | 7 |
UEP305 | Fıkıh Usulü | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP307 | Sistematik Kelam | Z | 4 | … | 4 | 3 |
UEP309 | Mantık | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP311 | Osmanlı Türkçesi | Z | 4 | … | 4 | 6 |
(Yarı Yıllık) İlahiyat Lisans Tamamlama Uzaktan Eğitim Programı | ||||||
1.Yıl. 2.Yarıyıl (Bahar) | ||||||
Ders Kodu | Ders Adı | Ders | Teorik | Uygulama | Ders | ECTS |
Statüsü | Saati | Saati | Kredisi | Kredisi | ||
UEP302 | Kur'an-ı Kerim II | Z | 4 | … | 4 | 8 |
UEP304 | Arapça II | Z | 4 | … | 4 | 7 |
UEP306 | İslam Hukuku I | Z | 4 | … | 4 | 4 |
UEP308 | İslam Ahlak Felsefesi | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP310 | Felsefe Tarihi | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP312 | İslam Tarihi I | Z | 4 | … | 4 | 5 |
(Yarı Yıllık) İlahiyat Lisans Tamamlama Uzaktan Eğitim Programı | ||||||
2.Yıl. 3.Yarıyıl (Güz) | ||||||
Ders Kodu | Ders Adı | Ders | Teorik | Uygulama | Ders | ECTS |
Statüsü | Saati | Saati | Kredisi | Kredisi | ||
UEP401 | Kur'an-ı Kerim III | Z | 4 | … | 4 | 8 |
UEP403 | Tefsir Metinleri I | Z | 4 | … | 4 | 5 |
UEP405 | İslam Hukuku II | Z | 4 | … | 4 | 4 |
UEP407 | İslam Felsefesi | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP409 | Hadis Metinleri I | Z | 4 | … | 4 | 5 |
UEP411 | İslam Tarihi II | Z | 4 | … | 4 | 5 |
(Yarı Yıllık) İlahiyat Lisans Tamamlama Uzaktan Eğitim Programı | ||||||
2.Yıl. 4.Yarıyıl (Bahar) | ||||||
Ders Kodu | Ders Adı | Ders | Teorik | Uygulama | Ders | ECTS |
Statüsü | Saati | Saati | Kredisi | Kredisi | ||
UEP402 | Kur'an-ı Kerim IV | Z | 4 | … | 4 | 8 |
UEP404 | Hadis Metinleri II | Z | 4 | … | 4 | 6 |
UEP406 | Tefsir Metinleri II | Z | 4 | … | 4 | 6 |
UEP408 | Din Felsefesi | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP410 | Tasavvuf | Z | 2 | … | 2 | 3 |
UEP412 | Dinler Tarihi | Z | 2 | … | 2 | 4 |
Kuran-ı Kerim dersleri her dönemde mevcut olup sınavları sözlü olarak yapılmaktadır. Sınavlar seçilen sınav merkezlerinde haftasonu yüz yüze oturumlar halinde yapılmaktadır.Kuran-ı Kerim Sınavında yüzünden, okuma, tecvid ve ezber gibi sorularla sözlü olarak değerlendirme yapılmaktadır.
https://oys.ankara.edu.tr/
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(209)
geometri
(124)
üçgen
(49)
ÖSYM Sınavları
(46)
trigonometri
(38)
çember
(30)
fonksiyon
(28)
sayılar
(26)
alan formülleri
(25)
türev
(22)
analitik geometri
(19)
denklem
(18)
dörtgenler
(17)
limit
(16)
belirli integral
(13)
katı cisimler
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(4)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)
En Çok Okunan Yazılar
-
ÖSYM'nin 15/06/2019 Tarihinde gerçekleştirdiği TYT matematik sınavı, farklı tarzda ayırt edici sorular içermekle birlikte, 2018 yılı TY...
-
Ehl-i Sünnet itikâdını, nazım (şiir) olarak anlatan ünlü ve önemli eserlerden biri; kuşkusuz Emâlî kasidesidir. "Bed'ül Emali...
-
Bu yazıda Esma-ül Hüsna hakkında kısaca bilgi verildikten sonra Ebced hesabı ile arasındaki ilişkiyi açıklayıp bütün 99 ismin ebced değerle...
-
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?.. ...
-
Herhangi bir dörtgenin alanı köşegen uzunlukları ile köşegenlerin arasında yer alan açının sinüsünün çarpımının yarısı ile hesaplanır. Bura...
-
Çocukluğumuzda mutlaka uçurtma yapmayı denemiş veya satın alınan bir uçurtmayı uçurmak için yoğun çaba sarf etmişizdir. Hazır olarak alınanl...
-
Koordinat düzleminde çizilen birim çember için çember üzerinde alınan rastgele bir L noktasından x ve y eksenlerini kesecek biçimde bir doğ...
Lütfen ilgili yazıların altında, yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Kırık bağlantıları ve hatalı içerikleri mutlaka bildiriniz. Bizlere güzel dualar ederek destek olunuz...
KADİR PANCAR...