"Son zamanlarda camilerde hasta ve güçsüz kişilerin cemaat arasına sandalye koyup namaz kılmalarının vatandaşlarca sıkça sorulması üzerine Diyanet İşleri Din Yüksek Kurulu şu açıklamayı yaptı: ”Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan, namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabeye ’Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üzere kıl’ (Buhari, Taksiru’As-Salat, 19) buyurmuştur. Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimse namaza ayakta başlar, rükudan sonra yere oturarak secdeleri ima ile yapar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta durmaya ve rüku yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimse namaza ayakta başlar rükudan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak ima ile eda eder. Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rüku ve secdeleri ima ile yerine getirir. Namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıklar, bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir. Dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.” 26.07.2012
Sandalyede namaz kılmanın hükmüne binaen, oturarak veya ima ile namaz kılmanın tafsilatlı fıkıh bilgisine yazının sonraki bölümlerinde, "Muhtasar el-Kuduri" kitabından alıntı yaparak değineceğim. Şimdi fazla detaya girmeden sadece kısa bir ilmihal bilgisi olarak, yukarıda bahsettiğim takvim yazısındaki "namazda kıyam" bahsini açıklamak istiyorum.
"Kıyam, farz ve vâcip namazlarda farz olan bir rükündür, bir esastır. Kıyâma (ayakta durmağa) gücü yeten kimsenin bir farz veya vâcip namazı oturarak kılması câiz olmaz. Bir hasta, bir yere dayanarak ayakta namaz kılabiliyorsa farz namazları oturduğu hâlde kılamaz. Bir müddet ayakta kılmaya gücü yeterse o kadar ayakta durur, sonra oturarak namazını bitirir. Hatta yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar, başka türlü yapamaz. Bir hasta ayakta namaz kılmaktan hakîkaten veya hükmen âciz bulunsa, yani ya ayakta durmaya hiç gücü yetmezse veya ayakta durmaktan dolayı hastalığının artmasından veya uzamasından veya şiddetli ağrılardan korkarsa namazını -rükû‘ ve secde ederek- oturduğu hâlde kılar. Oturduğu hâlde namaz kılan hasta, gücü yeterse teşehhütte oturduğu gibi oturarak namazı kılar. Böyle dizleri üzerinde de oturamayan kimse, yere oturup ayaklarını uzatır, bu şekilde namazını îmâ ile kılar. Bir hasta, ayakta kılmağa gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye yahut yalnız secdeye gücü yetmezse namazını ayakta kılması lâzım gelmez. Kıyama gücü yetmeyen kişiler, tahiyyatta oturduğu gibi yere oturup îmâ ile kılar. Îmâ: Namazda rükû için başı aşağıya doğru eğme, secde de biraz daha fazla eğmektir. Rükû’ ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse, namazını ayakta veya oturup îma ile kılar. Oturduğu hâlde bile rükû ve secdeye gücü yetmeyen kimse (yine oturduğu yerde) rükû ve secdeyi başıyla îmâ ederek yapar. Secde için başını rükûdakinden biraz fazla eğer. Yastık gibi bir şey üzerine secde etmesi câiz olmaz. Oturduğu hâlde namaza gücü yetmeyen kimse, arkası üzerine yatar, ayaklarını kıble tarafına yöneltir, rükû ve secdeyi başıyla îmâ eder. Başıyla îma yapabilmesi için omuzlarının altına münasip bir şey konulur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp da îmâ ile rükû ve secde etse namazı yine câiz olur. Fakat kudreti varsa arkası üzerine yatması daha faziletlidir. Velhâsıl: Namaz, asla terk ve te’hîr edilemez." (Fazilet Takvimi 12.02.2016)
Hanefi fıkıh kaynaklarının meşhurlarından "El Muhtasar Ahmet el- Kuduri" kitabında oturarak namaz kılma durumları ile ilgili şu bahisler geçmektedir.
Fıkhi sonuç olarak ez-cümle şu söylenir; "Bir uzvundaki dertten dolayı uygun şekilde oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yatalak kimse, yan yatırılırıp tutularak düşmesine mani olunup namazı kıldırılır. Bunlara göre; hastanın veya bir özür sahibinin yüksek bir şeyin üstüne oturup namaz böyle kılması caiz değildir. Sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazım gelir. Tabureye, sandalyeye oturup namaz kılmanın yerine, kibirlenmeden tevazu içinde acizliği görerek, özür sahibi insanın yere oturarak namazını eda etmesi gerekir."
Din İşleri Yüksek Kurulu, “Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar” dedi. Sandalyede namaz kılmanın caiz olmadığına dair Diyanet’in sözlü ve yazılı uyarılarına rağmen camilerdeki sandalye ve tabureler her geçen gün artıyor. Hatta bazı camilerde evinden getirdiği sandalye ile namaza dâhil olanlar bile var. İbadette samimiyet olmalı Diyanet, zaman zaman din görevlilerine yazı göndererek, “Kul Rabbi’ne ibadet ederken hem özde samimi olmalı hem de dinin belirlediği şekil şartlarını tam olarak yerine getirmeye özen göstermelidir. Özen ve hassasiyet eksikliğinden dolayı Rabbine karşı sorumlu olacağı bilincinde olmalıdır. Bu sebeple namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedenî rahatsızlıklar bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir” ikazında bulundu. (Eylül/2016)Namaz ibadetinin rükünlerinin neler olduğu, nasıl uygulanacağının da bizzat Peygamber Efendimiz tarafından sözlü ve uygulamalı olarak ortaya konulmuştur. “Peygamber Efendimiz; namaz kılmayı öğrettiği bir sahabiye, sonunda nasıl teşehhüd yapacağını gösterdikten sonra ‘Bunu da yaptığında namazın tamam olur’ buyurmuştur. Peygamberimiz nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabiye: ‘Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan yatıp bunun üzere kıl’ (Buhari, Taksirus-Salat, 19) buyurmuştur.”
Son söz olarak; namazda kıyam şarttır. Gücü yeten kimse, ayakta usulüne tam uygun biçimde tadili erkana dikkat ederek namazı kılmalıdır. Namazın rükünlerden herhangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi hâlinde, namaz sahih olmayacağından dolayı herhangi bir sebep yokken oturarak namaz kılmak caiz olmaz. Rükünleri yerine getirmeye engel olan bir rahatsızlığın olması durumunda ayakta kılmak yerine oturarak kılmaya Kuran-ı Kerim'de bahsi geçen (Ali imran 191) ayeti gereği ruhsat verilmiştir. Buna göre; namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan oturarak kılmaktır. Böyle ayakta durmaya karşı mazaretli bir kişi namazını kendi durumuna göre makatı üzere oturarak, dizleri üstüne oturarak veya bağdaş kurarak oturup, yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak yatar şekilde namazı kılar. Bu durumların tamamında makat yer ile temas halindedir. Oturma ve yan yatma şekli makatı yerden kesecek şekilde olmaz.
Bunca uzun tafsilatlı anlatımdan sonra namazlarımızı ayakta kılmaya özen göstermeliyiz der, varsa bir özür durumu bunu fıkhi usullere göre sandalye, tabure olmadan yere tam oturarak veya yan eğik durarak namazı ikame etmemizin en doğru netice olacağını samimi bir niyetle hatırlatırırız. Sandalyede/taburede namaz kılmanın güzel bir görüntü olmadığını, bu şekilde bir ibadetin camilerin asli ibadet şuuruna yakışmadığını yukarıdaki fotoğraflardan müşahede ediyoruz. Camilerimizin kilise düzenine benzememesi için böyle sandalyeli/tabureli namaz şekline bir an önce son verelim. Farklı çevrelerin, ılımlı İslam proje sahiplerinin, dinlerarası diyalog safsatasını yürütenlerin İslam dini üzerindeki oyunlarına ve tuzaklarına karşı uyanık olup, İslam'ın özünü ve şeklini bozma girişimlerine en küçük bir taviz ve fırsat vermeyelim. Son olarak bir dua ile sözümüzü noktalayalım. "Allah yaptığımız ibadetlerimizi en güzel hali ile kusurlarıyla beraber kabul etsin, bizleri cennetine ve cemaline müşerref kılsın." (Amin)
[Not: Bu yazı, camilerdeki kilise düzenini andıran görüntülerin artması üzerine, Diyanet işleri tarafından konu ile ilgili olarak yapılan açıklamaları da kapsayacak biçimde 30/11/2016 tarihinde tekrar gözden geçirilip güncellenmiştir.]
Tabure sandalye üzerinde ima ile namaz kılınması hususu Din İşleri Yüksek Kurulu'nca tekrar değerlendirilerek yeni bir karar alınmıştır:
YanıtlaSil(1) Namaz vakti girince evlerinde, bulundukları yerlerde, cami ve mescitlerde tabure/sandalye üzerinde namaz kılınabilmesine ilişkin Din İşleri Yüksek Kurulu'nun aşağıda yer alan görüşü uyarınca vaaz, hutbe, yazılı ve görsel basın aracılığı ile konunun işlenmesi;
a) Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazı oturarak kılmaktır. Böyle kişilerin namazını kendi durumlarına göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılmaları,
b) Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimselerin namaza ayakta başlamaları, rükûdan sonra yere oturarak secdeleri ima ile yapmaları,
c) Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişilerin namaza ayakta başlamaları, secdeden sonra namazı oturarak tamamlamaları,
ç) Ayakta durmaya ve rükû yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimselerin namaza ayakta başlayıp rükûdan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak ima ile eda etmeleri,
d) Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimselerin namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rükû ve secdeleri ima ile yerine getirmeleri,
e) Namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretlerin kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olması gerektiği, namazı aslî şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıkların bu konuda meşru mazeret olarak görülmemesi,
f) Dinî açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılmasının, cami doku ve kültürüyle bağdaşmadığı, bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmalarının uygun olduğu, hususlarında vatandaşlarımız bilgilendirilecektir.
(2) İma ile namaz kılanlar için daha önceki talimat uyarınca yer ayrılması uygulamasından vazgeçilmiştir. Caminin/mescidin içinde sabit oturaklardan müteşekkil müstakil mekanlar oluşturulmayacaktır.
(3) Cami ve mescitlerde ima ile namaz kılanlar için hazırlanan sabit oturaklar kaldırılacaktır. Camilerde ihtiyaç olması halinde sadece katlanabilir tabure kullanılabilecektir.
(4) HİÇBİR ŞEKİLDE OTURMASI MÜMKÜN OLMAYACAK TARZDA MAZERETİ OLANLAR KATLANABİLİR TABURESİNİ ALIP SAFLARIN ARASINA GİREREK NAMAZLARINI KILACAKLARDIR.
(5) Cami görevlileri tarafından engelli, yaşlı ve mazeret sahibi olan vatandaşlarımızın namazlarını oturarak veya tabure üzerinde nasıl kılacakları hususu titizlikle anlatılacaktır.
[Diyanet İşleri Başkanlığı - 16.12.2019】