Zamanı Verimli Kullanmak

Zaman, Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimetlerden biri olup, önemli olan bu nimetin kımetini bilmek ve en güzel biçimde değerlendirmektir. Zamanı değerlendirmek onu ölçülü ve bilinçli kullanmakla olur. Elden çıkınca kazanılmayan ve geriye gelmeyen tek sermeye zamandır. Zaman iyi planlama ile genişler, vakit içinde vakit olur. Zaman, israf edilince de geriye sadece pişmanlıklar bırakarak olanca hızıyla akıp gider. Ömrümüz, sınırlı ve sonlu olduğundan sınırsız ve sonsuz mükafatları kazanabilmenin ve dünya hayatında başarılı olabilmenin yolu zamanı doğru ve verimli kullanmaktan geçer. 

Bir gün 24 saat olarak belirlenmişken ne kadarında bizler ibadet ediyoruz? Zamanın yaratıcısı olan Rabbimizi, kaç dakika samimi olarak zikredebiliyoruz? Bilgisayar, telefon ve televizyon başında günde kaç saat harcıyoruz? Lüzumsuz konuşmalarla, gıybet ve dedikodularla, boş ve amaçsız telefon/bilgisayar oyunlarıyla ne kadar vakit tüketiyoruz? Güneş dünyamıza doğarken biz hala uykuda mıyız? Yemeğimizi kaç dakikada yiyoruz? Günde kaç saat kitap okuyor veya ilim tahsil ediyoruz? Benzer sorulara verilen cevaplar, aslında herkesin hayatta hiç farkında olmadan geçirdiği zaman dilimini nasıl harcadığını göstermektedir. Bu soruların cevabı aynı zamanda ne kadar çok vakte sahip olunduğunu da bizlere göstermektedir. Öyleyse herkes kendi sahip olduğu zaman potansiyelini düşünüp, vakti nasıl değerlendirmesi gerektiğini düşünmelidir. Bir şey bütünüyle elde edilemezse, tamamen de terk edilemez derler. Zaman elimizden kayıp geçiyor denilerek "akışa bırakmak" bu anlamıyla çok büyük bir gaflettir. Zamanı elden geldiğince iyi değerlendirmek, başarının ve huzurun anahtarıdır.

Kur’an-ı Kerim’de zamanın en büyük nimet olduğu açıkça ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede farklı boyutlarıyla zamana yemin edilmektedir. "Asra", "sabaha", "şafağa" "kuşluk vaktine", "tan yerinin ağarmasına", "güneşe ve kuşluğuna","Ay'a", "çekilip gittiğinde geceye", "aydınlandığında sabaha", "kıyamet gününe", "güneşi açıp ortaya çıkaran gündüze", "açılıp aydınlandığı zaman gündüze", "dolunaya", "Ortalığı bürüdüğü zaman geceye", "Güneşe ve onun parıltısına", "Güneşin ardından gelen Ay'a"... gibi zamanla ilgili çeşitli kavramlara Kuran-ı Kerim'de yemin edilmiştir. Söz konusu yemin ayetleri, çok çarpıcı şekilde zamanın önemine dikkat çektiği gibi, zamanın ortaya koyduğu hakikatlere de işaret etmektedir. Ayrıca yemin ile başlayan ayetler, insanların hassas ve dikkatli olmaları istenen durumlara delalet eder.  

Kur’an ve sünnete göre ibadetlerde zaman algısı Güneşin ve ayın hareketleri merkeze alınarak yapılmıştır. İslam'da ibadetler bir zaman çizelgesine göre düzenlenmiş ve insanlığa bildirilmiştir. Namaz vakitleri, oruç ve hac ibadetleri bir zaman çizelgesi eşliğinde yapılır. Örneğin farz olan sabah namazı, günün en güzel ve bereketli zamanı olarak nitelenen imsak anı ile başlar ve güneşin doğumuna kadar devam eder. Güneşin doğuşu ile gündelik hayat başlar ve beş vakit namaz saatlerine göre de hayat tanzim edilmiş olur. 

Dünya insanı, en büyük semayesi olan zamana karşı ilginç bir kayıtsızlık içinde olabilmektedir. Boş işlere gereğinden fazla zaman harcayarak, esas odaklanması gereken durumlardan uzaklaşabilmektedir. İnsanoğlu, teknolojik gelişme ve ilerlemelere rağmen geçmişe kıyasla bedenini daha az yoran gündelik işlerine nazaran kendisine daha az vakit kaldığını görmektedir. Gençlerin ve çocukların en kıymetli ve kaliteli zamanlarını tükettikleri mekânlar, dijital araçlar, sosyal medya uygulamaları, akıllı telefonlar, saatlerini heba eden bilgisayar oyunları, izlenme ve beğeni alma amacıyla izlenen/çekilden videolar/fotoğraflar; adeta onları hayatı yaşamaktan, Allah'ı anmaktan, faydalı ilim tahsilinden uzaklaştırma işlevi görmektedir. Günümüz İslam dünyasının, özellikle gençliğimizin en hayati meselesi, zamana dair kapsamlı bir muhasebe yaparak, vaktini zayi eden gereksiz meşguliyetleri hayatın dışına çıkarmak olmalıdır. En vazgeçilmez nimetimiz olan akıl nimetini, aklımızı alan telefonlara/bilgisayarlara peşkeş çekmekten, oyun oynarken oyuncak olmaktan kendimizi kurtarmamız gerekmektedir. Saatin saniyeleri akıp gitmektedir. Her saniye geri gelmemek üzere hayatımızdan çıkıp gitmektedir. Hayali, hedefi ve amacı olan insanlar olarak, anın kıymetini bilmek durumundayız. Zaman, en büyük hazinemizdir. Zaman, bir insan için vakti gelince alınacak olan Allah’ın bir nimeti ve emanetidir. Zaman dünya ve ahiret huzuru için en kıymetli sermaye ve hesabı sorulacak bir hazinedir. Zaman, israf edilecek bir şey değildir. Vaktin değerlendirilmesi açısından, “öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul” (İnşirah Suresi-7) ayeti, bizlere büyük bir ibret kaynağıdır. Peygamber efendimiz de; “İki nimet vardır ki insanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır." (Buhârî, Rikâk, 1) buyurmuş ve insanlığın aldandığı bu nimetleri; "sağlık ve boş vakit" olarak açıklamıştır. 


Zamanı ölçüsüz bir şekilde harcamak, daha çok kazanmak, daha çok eğlenmek, daha çok haz elde etmek gibi amaçlarla heba etme anlayışı ne dünya ne de ahiret hayatımızıza bir anlam ve değer katmayacaktır. Hz. Ömer (r.a), Allah’ım! Senden zamanın iyisini ve vakitleri bereketli kılmanı niyaz ediyorum.” diye ilticada bulunmuş. Vakitlerin boşa geçirilmemesi hususunda da “Ben sizden birini boş görmeyi istemiyorum. Ya dünya işi ya da ahiret işi” tavsiyesinde bulunmuşlardır. “İş bir kere geri kalırsa hiçbir vakit ilerlemez.” uyarısı da Hz. Ömer’e (r.a) aittir. Hz. Ali’nin (r.a) öğüdü ise şu şekildedir: “Dünya her an bizden uzaklaşmakta, ahiret de yaklaşmaktadır. Bunlardan her ikisini de tercih edenler vardır. Siz ahireti tercih edenlerden olun, dünyayı tercih edenlerden olmayın. Zira bugün çalışma var, hesap yok; yarın ise hesap var, çalışma yoktur.” Hz. Ömer’in oğlu Abdullah b. Ömer; “Akşama eriştin mi sabahı bekleme. Sabaha eriştin mi de akşamı bekleme. Sıhhatli olduğun zaman hastalığın için, sağken ölümün için hazırlık yap.” uyarısında bulunmuştur. İmam-ı Gazalî hazretleri, zamanla ilgili olarak: “Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz gayıptır. Öyle ise senin için mevcut olan, içinde bulunduğun şu andır.” sözü ile zamanın kıymetini ifade eder. Hasan-ı Basri Hazretleri de, “Fecir vaktinde gün der ki; Ey âdemoğlu! Ben yeni bir mahlûkum. Ameline de şahidim. Beni değerlendir; çünkü ben geçtim mi kıyamet gününe kadar dönmem.” sözüyle insanları, zaman karşısında hoyratça davranmaması konusunda uyarır. İmam Azam, zamanı boşa geçirmenin en büyük felaket olduğunu nitelerken, İmama Şarani hazretleri de; “Alelade bir insan zamanı nasıl bitireceğini, akıllı bir insan ise zamanı nasıl kullanacağını düşünür.” diyerek vakit hususunda iki ayrı insanın durumunu bizlere örnek olarak gösterir. 

Zamanı verimli kullanmak da ancak zamanı bir disiplin altına almakla mümkün olur. Allah'ın tayin ettiği vakitler esasında zaman yönetiminde bizlere ipuçları vermektedir. İbadet, çalışma, tefekkür, dinlenme vakitleri, peygamberimizin (s.a.v) uygulamalarıyla biz insanlığa gösterilmiştir. Bizler bu işaretleri görebilmeli ve bunları hayatımıza tatbik edebilmeliyiz. Zamanı disiplin altına almak için güzel bir plan ve sıkı bir çalışma gerekmektedir. Zamanı verimli kullanabilmenin en önemli yolu planlamadır. Öyle kağıt üzerine yazılmış bir plan gibi düşünmeyelim. Bu planlamayı,  her anıyla günün programlanması gibi bir nizam düşünelim. İrademizi kuvvetlendirir ve planlamalarımızı sağlam bir şekilde yapabilir ve bu planları kararlılıkla hayatımıza uygulayabilirsek, amaçlarımıza ulaşabilir ve işlerimizde başarılı olabiliriz. Biz boş durduğumuz zaman, zaman durmuyor. Biz ne yaparsak yapalım, zaman kendi ekseninde akıp gidiyor. Sayılı olan nefeslerimiz, ömrümüz elimizden kayıp bizden uzaklaşıyor. Her canlıyı bekleyen sona doğru, hızla yol alıyoruz. Son, gelip bizi kuşatmadan mevcut anın kıymetini bilmeli ve buna göre hazırlık yapmalıyız. Kesinlikle, tembellik göstermemeli ve bu yüzden planlarımızı yapacaklarımızı ileri tarihlere ertelememeliyiz. İşlerimizi ve çalışmalarımızı geleceğe bırakmamalıyız. Geleceğin, bizim için gelmesi kesin değildir. "Yarın yaparım" diyerek ertelenen pek çok iş ve çalışma yarım kalmıştır. 

İslam dini, dünya ve ahiret arasında bir denge kurmuştur. İslam ne Hristiyanların ruhbanlık anlayışı gibi tamamen dünyayı terk etmeyi, ne de Yahudilerin tapacak derecede hırsla dünyaya saldırmalarını asla kabul etmez. İslam, insanlara hem dünya için, hem de ahiret için çalışmalarını tavsiye etmektedir. “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, “Rabbimiz! Bize (nasibimizi) dünyada ver.” derler; böyle kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, 'Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, Ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından muhafaza eyle.' derler.” (Bakara, 2/200-202) ve “Allah’ın sana verdiği servet ile ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma; Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et.” (Kasas, 28/77) ayetleri dünya çalışmalarının ahiret ile birlikte denge halinde devam etmesini emreder. Peygamber efendimizin şu güzel sözünü hiç hatırdan çıkarmamalıyız. “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201) veya yine benzer ifadelerle “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork." (Münavi. Feyzü’l-Kadir, II/12; Kenzü’l-Ummal, III/40, hn: 5379) şeklindeki hitaplarla zamanı etkili kullanarak hem dünyayı hem de ahiretinizi mamur kılmalıyız. Hazin bir gerçektir ki çoğu insan zamanı verimli kullanma konusunda pişmanlık duymakta ve hayatının en kıymetli anları olan gençliğini, sağlığını, kuvvetliliğini boş işlerle geçirip, Allah'ın emaneti olan zaman nimetini heba etmektedir. Zaman ve mekânla sınırlı bir varlık olan insanın en büyük sermayesi vaktin kıymetini anlaması ve buna dikkat ederek yaşamasında gizlenmiştir. 

Zamanı verimli kullanarak kişisel ve ailesel sorumluluklarımızı rahatlıkla ve en güzel şekilde yerine getirebiliriz. Zamanı verimli kullanmak, insana iç huzur sağlar, ruhen ve bedenen insanı dinlendirir. İnsanın kendine olan güvenini ve başarma inancını kuvvetlendirir. Zaman boş geçirilmediği için başka uğraşlara, hobilere, tefekküre, sportif faaliyetlere daha fazla vakit kalır. Böylece, zamanı tasarruflu kullanıp israf etmeyen insan, ruhen daha huzurlu olarak hayatına devam eder.  

Hayatımızı belli bir planlama doğrultusunda düzene koymadan, çalışma, dinlenme ve uyku zamanlarını sistemleştirmeden zamanı tam olarak değerlendiremeyiz. Muhakkak çalışma saatleri, dinlenme saatleri belirlenmeli ve bunlara riayet edilerek yaşamaya çalışılmalıdır. Fazla uyku ile vaktimizi heba etmemeliyiz. Sabahın nurlu saatlerini iyi değerlendirmeli, günümüze erken saatlerde beynin en zinde olduğu zaman diliminde başlamalıyız. Uyku saatlerimize oldukça dikkat etmeliyiz. "Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu dinlenme hali kılan, gündüz vaktini ise bir diriliş ortamı yapan O’dur." (Furkan Suresi-47) ve "Geceyi (uyku için) örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanmak için fırsat kıldık."(Nebe Suresi/10-11) ayetlerinin gerektiği şekilde geceleri uyumalı, gündüzleri de işlerimize yoğunlaşmalıyız. Tam olarak dinlenmemiş ve uykusunu alamamış bir kişi, gündüzleri verimli çalışamaz. Gece uyumayıp, gündüzleri uyuma gibi ters durumların, fıtrata aykırı olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Gecenin geç saatlerine kadar yorgun düşmüş bir bedenle çalışmada, zihnen ve ruhen verimli olmak beklenemez. 

Rasülullah (s.a.v), müminleri vakti iyi değerlendirmeye teşvik etmek için saatlerin, günlerin, ayların, yılların ve kısacası ömrün her bir anının, Allah Teâlâ"nın ayrı ayrı tecellilerine mazhar olduğunu bildirmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), yatsı namazını kıldıktan sonra yatar, daha sonra gecenin üçte ikisi geçtiğinde uykusundan kalkar, teheccüt namazı kılar ve ardından son olarak vitir namazı kılarlardı. Bir hadis-i şerifinde peygamber efendimiz (s.a.v), gecenin ibadet açısından bereketini ifade etmek için şöyle buyurmuştur: “Rabb’imiz Tebâreke ve Taâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (keyfi­yeti bilinmez bir hâlde) dünyâ gökyüzüne tecelli eder ve: "Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim!" der ve bu hal tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. (Buhari, 2/66; Müslim, Salatul Müsafirin, 168; Müsned-i Ahmed, 2/487)" Erken yattıktan sonra belli bir süre uyuduktan sonra kalkıp, gece ibadetiyle meşgul olduktan sonra işlerimize yönelmek, sünneti tatbik açısından önemli olacaktır. Uyku için kesinlikle aynı saatlerde yatıp, günün erken saatlerinde kalkmayı adet haline getirmeliyiz ki bu konuda peygamberimizin yaşantısına uymak bizim için güzel bir ölçü olacaktır. 

Zaman denetimi ve yönetiminde çok önemli bir nokta da boşa harcadığınız zamanın ne kadar olduğunun bilincinde olmaktır. Pek çok kişi her gün ne yapacağını bilmeden, planlamadan olduğu gibi yaşamaktadır. Bundan dolayı kendi kabiliyetlerinin azını kullanmakla yetinmekte ve mevcut potansiyellerini heba etmektedirler. Düzgün bir planlama yapılmış olsa, insanlar zamanı verimli kullanmakla birlikte mevcut durumlarına göre daha başarılı olacaklar ve zamandan tasarruf ederek daha fazla verim sağlayacaklardır. Aynı zamanda hedeflerine ve amaçlarına daha kolay ulaşma imkanı bulacaklardır. Kendi özelliklerimizin farkında olmadan; cehalet içinde günlerimizi, vakitlerimizi heder etmek, bir gayesi ve hedefi olan insana yakışmaz. İnsanın önce zamanı nasıl yöneteceğini bilmesi ve buna uygun yaşantısını tanzim etmesi gerekir. Eğer bu konuda bilgi eksikliği varsa konuyla ilgili kitaplar okunmalı veya alanında uzman kişilerden/rehberlerden sorarak zaman yönetimini, zamanı verimli bir şekilde değerlendirmesini öğrenmek lazım gelir.  Bilmemek, tembellik yapmak, miskinlik içinde yaşamak müslümana yakışmaz. Zaman konusunda insana düşen vazife, cehaletini giderdikten sonra zaaflarına yenilmeden, bilgisini amele dökerek doğru ve iyi olanı yapmasıdır.


Zamanımızı boşa geçirtecek her türlü ortamdan, imkandan, aletten, arkadaşlardan kısacası zaman hırsızlarından uzaklaşmak da boynumuzun borcudur. Bunların başında teknolojik aletler gelir. Televizyon, telefon, bilgisayar, internet gibi teknolojik imkanlar; insan hayatını kolaylaştırmasının yanında, insanı esarete düşüren bir yapıya da sahiptir. İnsan, bu aletler vasıtasıyla fiziksel bağımlılıktan ziyade, bedeni ve ruhunu aynı anda saatlerce hapseden, her anını esir eden bir cendereye sıkışmış vaziyettedir. Onlarsız bir an bile duramadığı gibi her anını bu teknolojik imkanların emrine ve kontrolüne vermiş durumdadır. Televizyon/internet ve özellikle yakın dönemin gözdesi olan akıllı telefonlar, gelmiş geçmiş bütün hırsızların en maharetlisidir. Sinsice bütün zamanımızı alıp götüren bu vasıtalardan kurtulmak ne yazık ki o kadar kolay değildir. İçimize işleyen bir virüs, bir hastalık gibi, her anımızı kontrol etmeye başlamış bu teknolojik aletlere, "dur artık! "demeden zamanı verimli geçirme konusunda ne  yapılırsa yapılsın beyhude kalacaktır. 

Çalışmaların yanında, zamanı değerlendirmek için dinlenmek de gerekir. Beden veya zihin yorulduğu zaman hemen çalışmalara ara verilmeli, vücuda Allah'ın verdiği kuvveti yeniden kazanabilmesi için kendini yenileme fırsatı sunulmalıdır.  Durmak bilmeden çalışan insanlar, eninde sonunda bedenen ya da zihnen düşkün vaziyete gelirler ki hayatlarının ilerleyen zamanlarını heybelerinde bir şey kalmadan hastalıklara düşmüş vaziyette geçirmek durumunda kalabilirler. Her şeyin bir ölçüsü vardır. Ölçülü olmak, davranışlarda itidalli davranmak gerekir. Psikolog E.L.Rossi’nin “20 dakika Ara” adlı kitabında “Her insanın zihinsel ve fiziksel olarak verimli çalışabildiği belli bir periyodu vardır ve genellikle 1,5 saat civarındadır. İnsan bu periyodu aştığı zaman, vücut yorulma sinyalleri verir. Bu sinyaller esneme, konsantrasyon zorluğu, algıda zayıflama, dalgınlık gibi şekillerde kendini gösterir. Bu sinyaller hissedildiği anda çalışmaya kısa bir ara verilmeli ve dinlenilmelidir. Bu dinlenme, faaliyet değiştirerek veya 15 – 20 dakika gözlerini kapatıp sessizce bekleyerek yapılabilir. Gözleri kapatmaktan amaçlanan beyne bilgi girişini azaltmaktır. Çünkü beyne ulaşan bilginin büyük çoğunluğu görme yoluyla elde edilir. Elleri veya yüzü yıkama, hafif fiziksel hareketler yapma da ideal dinlenmeye katkıda bulunur.” demektedir. İslam dini, tamamen boş geçirilecek bir vakit, bir tatil anlayışı tanımlamaz. Günümüz dünyasının yeni bir keşif gibi sunduğu pek çok kavramı, Kur'an-ı Kerim; bu konuda da olduğu gibi  "yapmakta olduğumuz meşguliyeti değiştirilmekle dinlenebileceğimizi" asırlar öncesinden bizlere işaret eder. 

Çok kimsenin düşündüğünün aksine zihinsel yorgunluğu atmak için her türlü işi gücü bırakıp bir kenarda miskin miskin oturmak gerekmez. Değişik zihinsel ve bedensel faaliyetler, beynin değişik kısımları tarafından yönetilmektedir. Beyin çok farklı bir organdır. Yapılan işler değiştirildiğinde veya araya fasıla konulduğunda beyin canlılığını tekrar kazanır. Belki de İslam ibadetlerinin bu şekilde günün tamamına hakim olmasının bir hikmeti de budur. İşten yorulan zihin ve beden, Allah'a yönelerek, zihnen ve ruhen bir rahatlama hissettikten sonra, toplamış olduğu enerji ile sanki ilk defa işle koyulmuş gibi bir heyecan elde etmektedir. Dolayısıyla her faaliyet değiştirildiğinde, beynin bir merkezi üzerindeki yükü azalıp başka bir merkezi daha aktif hale gelir. Bu duruma, bir öğrencinin sayısal ve sözle ağırlıklı dersleri çalışma biçimleri örnek olarak gösterilebilir. Öğrenci, matematik problemlerini çözmeye ara verip bedensel bir işle meşgul olması veya sözel içerikli bir derse çalışması durumunda beyin kendini yeniler ve öğrenmesi daha kolay hale gelir. Eğer dinlenme arası verilmez ve sürekli olarak aynı ders içinde aktif olarak kalınırsa, belli bir zaman sonra vücut zorlandığı için stres hormonu salgılanır, konsantrasyon yeteneği zayıflar, kişinin dikkati dağılmaya başlar ve neticede verimlilik düşer. 

İnsanın ömrü, en değerli hazineden bile daha kıymetlidir. İnsan ne kazanacaksa veya ne kaybedecekse bu ömrü ile kazanacak ve elde ettiklerinden hesaba çekilecektir. Dünyada kendisine verilen ömür sayesinde, ebedi ikramlara ve azaba müstehak olacaktır. Bu nedenle zamanın değerlendirilmesi çok mühim, geri dönüşü olmayan bir konudur.  "Kuran-ı Kerim'de burulduğu gibi " İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır." (Necm Suresi/39) İnsan, ömrünün nasıl, ne zaman sona ereceğini bilmediği için her nefesin, her anın kıymetini bilmeli ve bir lahza bile boşa geçmemesi için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. Sonuç olarak; bir gayeye, bir başarıya, bir hedefe ulaşmak istiyorsak mevcut zamanımız, verimli bir şekilde değerlendirilmeli,  vaktin her bölümü planlanarak kıymetlendirilmelidir. Zaman, etkili kullanılırken vücudun madden ve manen dinlenmesine de dikkat edilmelidir. Allahım! Senden, senin ilim ve kudretinden hakkımda hayır beklerim. Senin büyük lütfundan ve kereminden talep ederim. Sen kadirsin, benimse gücüm yetmez, Sen, gizli ve aşikar herşeyi en ince detayına kadar hakkıyla bilensin, ben acizim bilemem. Allah’ım! Senden zamanın iyisini ve vakitlerin bereketli olmasını niyaz ediyorum. Ömrümüzü uzun ve bereketli kıl.Bizi ebedi kurtuluşa nail olanlardan eyle. (Amin) Vel Hamdü lillahi Rabbil Alemin...

Kadir PANCAR
05/02/2009

Zamanın verimli değerlendirilmesi konusunda yapılması gerekenleri başlıklar altında belirterek yazıyı nihayete erdirelim.

  • Zaman şuuru elde etmeli ve zamanın kıymeti bilinmelidir.
  • Allah'ın tayin ettiği vakitlere dikkat etmeli, ibadet, çalışma ve dinlenme buna uygun düzenlenmelidir.
  • Bir hedef ve amaç belirleyerek işe başlanılmalıdır. 
  • İşleri kolaylaştırmanın yolu aranmalı, zorlaştırma yoluna gidilmemelidir. 
  • Bir işi tam yapmalı, eksik ya da yarım yapmamalıdır. 
  • Uyku düzenlenmeli, uyku miktarı aşırıya kaçmamalıdır.
  • Gecenin belli bir bölümünün ibadetle değerlendirilmesi ayrı bir mesele olarak ele alınmalıdır.
  • Çalışmaya hemen karar vermeli ve beklemeden uygulamaya başlanmalıdır. 
  • Gerçekçi planlamalar yapılmalıdır.
  • Planlama ve zaman yönetiminde esnek olunmalıdır.
  • Yapılacak işler, öncelik ve önem sırasına koyulmalıdır. 
  • Çalışmalara uygun bir ortam seçip, düzene dikkat edilmelidir.
  • Dinlenme ve mola zamanları belirleyip, canlılığın muhafazası sağlanmalıdır.
  • Mükemmellik ve hatasız olmak gibi bir anlayışa düşülmemelidir.
  • Yapılan iş ne ise ona tam olarak odaklanılmalıdır.
  • Yüksek kaygı düzeyinden uzak durulmalıdır.
  • Her iş, herkes tarafından yapılabilir anlayışından vazgeçilmelidir. Gerektiği durumlarda başkalarından yardım istenilmeli veya iş daha iyi yapanlara devredilmelidir.
  • İş bitirme hedefleri konulmalı ve bu hedeflere ulaşılmalıdır.
  • Zorunlu olmayan işlerden ve boş/malayani uğraşlardan uzak durulmalıdır.
  • Beden ve zihnin zindelik durumuna göre karmaşıktan basit işlere doğru sıralama yapılmalıdır.
  • İşe başlanıldığında sadece bir işle meşgul olmalı başka işlerle zihin dağıtılmamalıdır. 
  • Yetenekler ve kişisel özellikler dikkate alınarak zaman yönetimi belirlenmelidir.
  • Yıllık, aylık, haftalık, günlük planlar yapmalı, ve bu planlara mümkün olduğunca uymalıyız.
  • Her işe gerektiği kadar, ne fazla ne de eksik zaman ayrılmalı her şey kararında olmalıdır.
  • Televizyon, telefon, internet gibi zaman hırsızlarına çok dikkat edilmelidir.
  • Teknolojik aletlere bağımlılığa bir son verilmelidir.
  • İyi arkadaşlar seçilmelidir.
  • Vakitleri zayi edecek imkan ve ortamlardan uzak durulmalıdır.
  • Ekip ve işbirliği halinde çalışma şartları, her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
  • Planlamalara sadık kalabilmek için gerektiğinde arkadaşlara "hayır" diyebilmelidir.
  • Ajanda ve not tutma alışkanlığı kazanılmalıdır.
  • Ara sıra muhasebe ve değerlendirme yapılarak zaman yönetimindeki olumsuzluklar tespit edilmelidir.
Unutmayın! Zamanın sahibi Allah'tır. Bizler zamana hükmedemeyiz. Sadece mevcut zamanı, çeşitli şekillerde değerlendirerek, lehimize ya da aleyhimize çevirebiliriz.

İyi bir Çalışma Ortamı Nasıl Olmalıdır?

Kişinin başarıyı yakalaması, gerekli şartların oluşturulmasıyla mümkündür. Bu gerek şartlardan biri de “çalışma ortamı”dır. Okul dışında çalışma için kullanılacak ortamlar da eğitim öğretime uygun olmalıdır. Çalışmada kullanılacak mekânlar bazı nitelikleri taşımalıdır.Çalışma ortamı kişinin başarısına doğrudan etkisi olan temel koşulların en önemlilerindendir. Okulların, sınıfların, laboratuvarların özel olarak tasarlanması; çalışma ortamının eğitim adına en iyi şekilde değerlendirilebilir duruma getirilmesinden başka bir şey değildir. Öyleyse okul dışında çalışma için kullanılacak ortamların da eğitim öğretime uygun olması gerekmektedir.


Çalışmada kullanılacak mekânlarının bazı nitelikleri taşıması beklenmektedir. Bu şartlar ideal çalışma ortamı açısından paylaşılmıştır. Böyle olmayan ortamlarda da başarılı olmak mümkündür. Standart bir yapı sağlamak esasında eğitim bilimleri açısından mümkün değildir. Başarılı olmak isteyen insanlar, her ortam ve olumlu/olumsuz şart altında, azim ve kararlılık kendilerinde olduğu sürece muvaffak olabilir. Bahaneler aramaya gerek yoktur. Önemli olan bir hedef belirlemek ve bu hedef doğrultusunda çalışmalarını planlayıp zamanı etkili kullanarak o gayeye ulaşmaya çabalamaktır. 

Ders çalışma mekânlarının ideal bazı nitelikleri şöyle sıralanabilir.
  • Mümkünse her öğrencinin özel bir çalışma odası olması olmalıdır. Bu oda öğrenci tarafından sadece ders çalışmak için kullanılmalıdır.
  • Çalışma odasında, ders çalışmak için kullanılacak bir masa olmalıdır. Masa, pencere kenarından uzakta olursa öğrenci dışarıya bakma gibi bir ihtimalden uzaklaşacağı için ders çalışmaya daha kolay motive olur veya motivasyonu bozulmaz. 
  • Öğrencinin oturabileceği bir sandalye olmalıdır. Sandalye yumuşak olmamalıdır. Hele koltuk türünde hiç olmamalıdır. Çünkü koltuk türü yumuşak oturaklar , öğrencinin ders çalışmasını olumsuz etkileyecek niteliktedir. Yatarak ve koltukta oturarak ders çalışma şekilleri tam manasıyla verimli olmaz.
  • Küçük bir kütüphane, çalışma odasının temel eşyalarındandır. Bu kitaplıkta sadece ders çalışma kitapları olmalıdır. Ayrıca çalışma sırasında kullanacağı müsvedde kâğıtlar ve diğer malzemeler de kütüphanede olmalıdır. Ders çalışma masasının üstü ise çok sade olmalıdır. Belki sadece bir ışık olmalıdır. Kalemlik dahi kütüphanede olmalıdır. Kalemlikte yeteri kadar kalem ve diğer gerekli eşyalar bulunmalıdır. Masada sadece o an çalışılacak doküman ve en gerekli yardımcı materyaller bulunmalıdır.
Çalışma odasında televizyon, yatak gibi öğrencinin her an çalışmasını bozabilecek, öğrencinin motivasyonunu bozup ona uyumayı hatırlatacak eşyalar bulunmamalıdır. Televizyon, öğrencinin zamanını büyük ölçüde alan , bunu yaparken de pek fark ettirmeyen bir zaman hırsızıdır. Öğrenci, hiç televizyon seyretmemeli demiyoruz. Mümkünse öğrenci televizyon programlarında seçici olmalı, izlemesinin kendisine bir şeyler kazandıracağı programları seyretmeli, ama bu bir plan doğrultusunda yapılmalıdır. Seyredilecek programlar ders çalışmayı aksatmayacak şekilde programa yerleştirilmeli, bu süreler de aşılmamalıdır. Ders çalışılan odada televizyon seyredilmemelidir. Öğrenci o odaya girdiğinde sadece ders düşünmeli, zamanla o oda öğrencide ders çalışmaya bir uyarıcı olmalıdır.

  • Telefon ve internet kesinlikle ders çalışma ortamında olmamalıdır. Dikkati dağıtıcı en büyük unsurların başında telefon gelmektedir. Sosyal medya, mesajlaşma gibi uygulamalar, insan tüm vaktini yok eden , belirlediği amaçlara ulaşmasını engelleyen, dikkat dağıtıcı araçların başında gelmektedir. İnternet/bilgisayar üzerinde bir araştırma yapılacaksa bu kullanım sadece araştırma yapılacak konu ile sınırlı kalmalı ve araştırma yapıldıktan sonra internet/bilgisayar kullanımı sonlandırılmalıdır. Aksi takdirdeçalışma dışı internet kullanımı, vaktinizi heba edecek durumlara sizleri sürükleyebilir.

  • Çalışma odası duvarlarında sadece hedefi hatırlatıcı afiş veya resimler bulunabilir. Tutulan takımın, sevilen artistin, sanatçının, hayallerdeki bir yerin resmi duvarlarda olursa öğrenci çalışma anında bu resimleri gördüğünde konsantrasyonunu kaybedip hayallere dalabilir.
  • Çalışma odası tertipli ve düzenli olmalı, dikkati dağıtacak gereksizlikler olmamalıdır. Kütüphanede ders kitapları dışında gazete dergi, roman veya herhangi bir yayın olmamalıdır; çünkü bu tür materyaller ders çalışırken öğrencinin gözüne takılırsa onu motivasyonu bozabilir.
  • Ders çalışma odasında müzik çalar bir alet olmamalıdır. Müzik, ders çalışırken dinlenirse kişinin algılama yeteneğini zayıflatır. Bazı kişiler müzik eşliğinde ders çalışmayı sevmektedir. Bu şekilde başarılı olduğunu da iddia edebilirler lakin bu tür bir çalışma, müzik ve ders arasında, beynimizin iki farklı durumla baş etmesi sorunuyla karşılaşmasını doğuracağı için, bedenen ve zihnen daha fazla yorgunluk hissetmemize sebep olacaktır.
  • Oda sıcaklığı çalışmaya uygun olmalı sıcak ve soğuk olmamalıdır. Tavsiye edilen oda sıcaklığı 20-25 derece arasıdır. Bu aralıklar aşıldığında öğrenci sıcaktan gevşeyecek, öğrencinin uykusu gelecek; bu sıcaklıktan daha aşağısına düşüldüğünde ise öğrenci ders çalışmaya yoğunlaşamayacak hep kafasında soğukla mücadele olacaktır.
  • Çalışma odası, yeteri kadar ışık almalıdır. Işık öğrencinin karşısından ya da sol yanından gelecek şekilde bir oturma planı yapılmalıdır. Çok yoğun ışık veya yetersiz ışık ortamı ders ortamına olumsuzluk oluşturabilir.
  • Çalışma odasının rengi de çok önemlidir. Açık mavi ve açık yeşil renkler doğada çokça bulunan renkler olmakla birlikte gözü dinlendirici özelliktedir. Beyaz ise ışığı en fazla yansıtan renk olduğundan bilinenin aksine gözü yorar. Kırmızı ve tonları da gözü yorar. Öyleyse çalışma odasının rengi yeşil ve mavinin açık tenleri olabilir; ya da krem, fildişi gibi daha açık renklerle çalışma odası boyanabilir. Siyah ve daha koyu renkler insanı bunaltabilir. Çok renkli veya karışık renklendirme yapılmış ortamlar da insan dikkatini dağıtabilir.
  • Ders çalışma odası sadece ders çalışmak için kullanılmalıdır. Öğrenci o odaya girdiğinde doğal olarak ders çalışmaya aklına getirmeli, ders çalışmaya vücut kendisini uyarmalıdır.
Bütün bunların yanında, başarılı bir öğrenci her ortamda çalışmayı öğrenmelidir. Teneffüs arasında, kütüphanede, gürültülü ortamda, bahçede, parkta, durakta otobüs beklerken, otobüste yolculuk yaparken hep boş vaktini değerlendirmenin yollarını aramalıdır.

Dikkat eksikliği ve odaklanma problemleri

Dikkat Eksikliği Sendromu olan çocukların çoğunda, okula başlamadan önce sendromun belirtileri fark edilmez. Bir çocuğun, dürtüsel davranışları, dikkatini toplayamaması ya da hiperaktif davranışları sınıfta huzuru bozduğu ve öğrenmeyi engellediği için dikkat çeker.. Doğal olarak öğretmenlerden teşhis koymaları beklenemez ancak öğretmen çocuğun bir uzman tarafından test edilmesini önerebilir. Özel öğretme yöntemleri ise teşhisin konulmasından önce bile yararlı olacaktır. Bir uzmana gösterilmesi tavsiye edilen çocukların, sınıfta ders dinlemekte zorlanıyor ya da sinıfta neler olup bittiğinin farkında değilmişçesine davranışlar sergiliyor olması gerekir. Bu çocuklar neyin önemli olduğuna karar veremez ve dikkatlerini yönlendiremezler. Diğer çocuklar bazı konulardan bir müddet sonra sıkılıp dikkatlerini toplayamazken, Dikkat Eksikliği olan çocuklar sürekli olarak dikkatlerini toplayamazlar. Bir işi bitirmeden bir başka işe başlar, harketlerinin doğuracağı sonuçları önceden düşünemezler. Özetle Dikkat Eksikliği olan bir çocuk, yaşına göre değil daha küçük yaşta bir çocuğun davranacağı gibi davranır.


Dikkat Eksikliği Sendromu olan çocukların çoğu hiperaktif davranışlar sergiler; yerinde oturamaz ve sürekli hareket halindedir. Sıralarını bekleyemez ve söz almadan konuşmaya başlarlar. Bu hareketler değişik ortamlarda ve değişik konularda aynı sürekliliği gösterir ve çocuğun öğrenmesini ciddi boyutlarda engeller. Eğer öğrencinizde Dikkat Eksikliği Sendromu ya da başka bir öğrenme sorunu gözlemlerseniz, öğrencinizin davranışlarını -tamamlayamadığı ödevleri, yerinden ne sıklıkla kalktığı gibi...- kağıda dökmenizde büyük yarar vardır. Öğrencinizin sorunları tartışmak üzere anne babası ile görüşmeli ve fikir alışverişinde bulunmalısınız. Çocuğun davranışlarını etkileyen başka etmenler varsa bunları en iyi öğrenebileceğiniz kaynak anne babadır. Çocuklardaki dikkat eksikliği zamanında giderilebilecek başarıyı etkileyen bir problem olup, anne ve babalar tarafından zamanında teşhis edilmesi önemlidir. Problem kaynağının ne olduğunu tam olarak belirlediğinizde tedavisi de daha kolay olacaktır. Bu nedenle zamanında, öğrenciyi sıkıştırmadan dikkatini toplayacak etkinlik çalışmaları ile bu sorunun üstesinden kolayca gelebilirsiniz. 

Dikkat eksikliğini gidermek için bir kaç öneriyi sizinle paylaşalım.
  • Çocuğunuzun bol bol kitap okumasını ve okduklarını anlatmasını isteyiniz.
  • Bir kitap okuduktan sonra kitap içerisinden ayrıntılı bilgiler içeren sorular sorunuz.
  • Beraber film izlerken bir ayrıntıya dikkat edip etmediğini sorunuz.
  • Çocuğunuzun satranç, dama gibi oyunları oynamasına teşvik ediniz.
  • Çocuğunuza okula gidip gelirken yaşadıklarını ve gördüklerini sorunuz, bunları size ayrıntısıyla anlatmasını isteyiniz.
  • Sayı sayma egzersizleri yapınız. Bunun için ileriye ve geriye doğru ritmik saymalar yapınız.
  • Gözlerini bir resime odaklayıp o resimin bir benzerini çizdirmeye çalışınız.
  • İki resim arasında fark bulma bulmacalarını çözmeye çalışınız.
  • Sayı bulmacaları sudoku gibi bulmacaları çözdürünüz.
  • Sakin bir şekilde 15-20 dk masa başında birşeylerle ilgilenmesini teşvik ediniz.
Unutmayın! dikkat eksikliği çok aşırı derecede büyütülecek bir sorun olmamasına rağmen, başarıyı önemli oranda etkileyen bir problem olarak görülmeli ve bazı etkinlik çalışmaları ile dikkat eksikliği probleminin üstesinden gelinerek çözüm yolları aranmalıdır.

Dikkat eksikliği ile ilgili olarak aşağıda yazı yı da paylaşmak yerinde olacaktır. 
Öğrencilerimizin en fazla şikayetçi oldukları konulardan biri da ders çalışmaya ”yoğunlaşamamak”tır. Konsantre olmadan çalışma başında harcanan saatler, öğrenme adına kişiye pek bir fayda getirmezken; kişinin kendini vererek yaptığı bir saatlik çalışma, çok verimli olur. Konsantrasyon verimli çalışmanın anahtarıdır. Konsantre olmadan çalışma başında harcanan saatler, öğrenme adına kişiye pek bir fayda getirmezken; kişinin kendini vererek yaptığı bir saatlik çalışma, önemli bir konunun anlaşılmasını sağlayabilir. Peki verimli bir çalışmanın gerekli ön şartlarından olan konsantrasyonu sağlamak için neler yapılabilir?

Uzmanlar, çalışmaya yoğunlaşmak amacıyla kişinin iradesine yardımcı olmak için alınabilecek tedbirler arasında şunları saymaktalar:
  • Çok istenen ve gerçekleştirilebilir bir hedef belirlemek,
  • Hedefe yönelik uygulanabilir ve gerçekçi bir plân yapmak,
  • Çalışmayı hatırlatacak ortamlarda bulunmak,
  • Zihnin açık olduğu saatleri değerlendirmek,
  • Çalışkan arkadaşlarla grup çalışması yapmak,
  • Yapılan işi sevmeye çalışmak,
  • Çalışmayı engelleyici endişelerin üzerine gidip onları yenmek,
  • Uykuyu hatırlatacak ortamlardan uzak durmak,
  • Ders çalışırken televizyon, bilgisayar, telefon ve müzik setinden uzak durmak,
  • Sadece bir iş yapmak, aynı anda bir çok işi bir arada yapmaktan kaçınmak,
  • Düzenli ortamlarda, gerekli araç-gereci temin ettikten sonra çalışmak,
  • Ara vererek ders çalışmak,
  • Aynı türden dersleri peş peşine çalışmaktan kaçınmak,
  • Derslerin arasında farklı etkinlikler yaparak zihni derse hazırlamak,
  • Doğal sayılabilecek gürültülerden etkilenmemeye alışmak,
  • Ulaşılması hayal edilen hedefi hatırdan çıkarmamak... 

Çalışmanın başındaki eşik enerji harcanınca kişi, ders çalışmaya yoğunlaşacak ve yaptığı çalışmalardan zevk alır hale gelecektir. Zevk alınarak yapılan çalışmalar verimli olur. Bu sonuca ulaşmak doğaldır ki birden olmaz ve az çok bir gayret gerektirir. Yeter ki belirlenen hedefe ulaşmak konusunda azimli ve istekli olunsun...
Adil MAVİŞ

Sınav kaygısını Yenebilmek

Sınav kaygısı, öğrencinin sınav anında potansiyeli tam olarak kullanamamasıdır. Öğrenciler sınav anında olumsuz iç konuşmalarla kendilerini etkiler ve düşünülen bu olumsuz konuların doğruluğuna inanırlar. Bunun sonucu öğrenci çalışmasının karşılığını alamamaktadır.Kaygı, insan davranışını yönlendiren motive eden bir özelliğe sahiptir. Ancak aşırı düzeyde yaşanması bizi engellemektedir. Kaygı ile baş etme derken, sınav durumlarında aşırı bir rahatlık ve gevşeme kesinlikle kast edilmemektedir. Sınavlar sonrasında bir konu ile bilgilerimizin değerlendirilmesi söz konusudur. Sınavlar öğrencinin kişiliğini yada genel anlamda başarılı yada başarısız olduğunu değerlendirmez. Sınavda göstereceğiniz performansa göre kendiniz için saptamış olduğunuz amaçlara ya hemen ulaşmanız yada bir başka sefere ertelemeniz söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında performansınızı elinizden geldiğince az hata ile tamamlamak istemekte bunun içinde belli bir düzeyde kaygı yaşamak son derece doğaldır. Önemli olan kaygı düzeyinin sizin performansınızı olumsuz yönde etkileyecek yerlere gelmemesidir.

Herhangi bir duygunun oluşmasında, üç ana boyut vardır; Bunlardan ilki, dış çevremizde oluşan olaylardır.Örneğin, birinden hediye aldığımızda mutlu oluruz, Yakınlarımızı kaybettiğimizde üzülürüz, karanlıkta biri karşımıza çıkarsa korkarız, sınavlar sırasında heyecanlanırız.İkinci boyut, fizyolojik tepkilerimizdir. Örneğin, kalp atışlarında artış, midemizin sıkışması gibi.Son boyut ise dış olaylarla ilgili geliştirmiş olduğumuz inançlarımız olaylara yüklediğimiz anlamlar, özetle kafamızın içinde yaptığımız monologlar yada iç konuşmalardır.Sınav heyecanında kendiliğinden ortaya çıkan bizim elimizde olamayan bir şey değildir. Kendimizi heyecanlı hissetmemize yol açan bizim kendi düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizin kaynağı da bizdedir.

Matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz?

Değişen ve hızla gelişen dünyamızda, genellikle öğrencilere sevilmeyen bir disiplin olarak görülen Matematiğin önemi ve yeri giderek artmaktadır.Matematiğin sözlük anlamı; "biçim, sayı ve çoklukların yapılarını, özelliklerini ve aralarındaki ilişkilerini us bilim yoluyla inceleyen ve sayı bilgisi, cebir, uzay bilim gibi dallara ayrılan bilim" olarak tanımlanmaktadır. Matematiğin ne olduğunu açıklamak, onun özelliklerini ve öğelerini belirtmekle mümkündür. Matematiğin öğeleri ise, sezgi, mantık, çözümleme, genellik, yapı kurma, bireysellik ve estetikten oluşur. Bu özellik ve öğelere dayalı olarak şunu belirtebiliriz. Matematik, yeni bilgilerin elde edilmesi, elde edilen bilgilerin açıklanması, denetlenmesi ve sonraki kuşaklara aktarılmasında yer ve zamana bağlı olmayan güvenilir bir araçtır.


Bir Düşünce biçimi ve evrensel bir dil olan matematik günümüzün gelişen dünyasında birey, toplum, teknoloji ve bilim için vazgeçilmez bir alandır. Günlük yaşamda, meslek ve işte gerekli olan çözümleyebilme, iletişim kurabilme, genelleştirme yapabilme, üretken ve bağımsız düşünebilme gibi üst düzey davranışları geliştiren bir alan olarak matematiğin öğrenilmesi kaçınılmazdır.Günümüz toplumunun, sorunların üstesinden gelebilecek, problem çözebilecek bireylere gereksinmesi vardır. Matematik öğretiminin her aşamasında matematik öğretiminin amaçları ve öğretimde kullanılacak genel ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. matematik her biri üzerine kurularak gelişen bir alan olduğundan, ön öğrenmelerin önemi büyüktür. Ayrıca, matematik öğretiminde duyuşsal özellikler dikkate alınmalı ve öğrencilerin matematiğe ve matematik dersine karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır. Planlı öğretimin tüm ilkelerine matematik öğretiminde de uyulmalıdır.

Matematiğin kendi değeri yanında, kimya, fizik ve dolayısıyla mühendislik ve askerlik gibi pratik alanlara ve bilhassa son zamanlarda ekonomi, biyoloji ve hatta sosyal bilimlere yardımı hızla arttığından, bu bilim her millet için hayati bir önem kazanmıştırÖncelikle matematiksel geçmişinizi tespit edin İşlem kabiliyetiniz yetersiz ise matematiğin temel konularını çalışmakla işe başlayabilirsiniz. İşlem kabiliyeti, matematiğin ABC’si gibidir. Nasıl ki harfleri bilmeden okuma-yazma öğrenemezseniz; işlem yapmayı bilmeden matematiğin diğer konularını öğrenmeniz mümkün değildir. Eğer işlem kabiliyetiniz düşük ise ders çalışmaya dört işlem, rasyonel sayılar ve işlemler, köklü ve üslü ifadeler, çarpanlara ayırma, özdeşikler konularıyla başlayabilirsiniz. İlköğretim öğrencileri özellikle dört işlem kabiliyetini (toplama, çıkarma, bölme, çarpma) çok iyi edinmiş olmalıdır. 

İşlem kabiliyetiniz iyi, fakat konuları anlamakta güçlük çekiyorsanız; ders çalışırken konuları kavramaya daha fazla vakit ayırmalısınız. Özellikle matematiğin en güç alanı çeşitli problem tiplerini birbirinden ayırt edebilmektir. Yani hangi problem nasıl çözülür? Bu ayırımı yapabilme seviyesine gelene kadar konu çalışmasına devam edin. Birçok matematik kitabının sonunda konu tekrar problemleri vardır. Her konunun sonundan bir problem seçerek, bu problemler arasındaki farklılıkları not edin. Her problemin çözümü için yapmanız gereken, ilk basamağı yazın. Mesela; OBEB ile OKEK problemleri arasındaki fark nedir? Yaş problemleri ile işçi problemlerini nasıl ayırt ederim ve her biri için işleme nasıl başlarım gibi. Güçlük çektiğiniz konuları asla atlamayın. Onları iyice öğrenmeden yeni konuya geçmeyin. Örnek problemleri işlem basamaklarını iyice kavrayana kadar tekrar tekrar çözün. Bunun vakit alacağını da aklınızdan çıkarmayın. 

İşlem kabiliyetiniz iyi, konuları anlıyor fakat çok hata yapıyorsanız; konu çalışmasından çok pratik yapmaya zaman ayırmalısınız. Bir konuda kendinizden emin olana kadar çok örnek çözün. Problem çözerken yanınızda bir saat bulundurun ve bir müddet sonra gittikçe kısalan sürelerde problemi çözüp çözemediğinizi kontrol edin. Konuları küçük parçalara ayırın ve basit örneklerden zor örneklere doğru ilerleyin Matematik dersinde elde edeceğiniz başarılar, geçmiş olumsuz deneyimlerinizin izini silecek, gelecek öğrenmeleriniz için yol açacaktır. Bunun için eksiklerinizi bir an önce telafi etmeye başlayın. Basit konuları çok iyi anlayana ve problem çözümünde yeterince otomatikleşinceye kadar soru çözmeye devam edin.

Olumsuz iç konuşmalara son verin. ‘Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkansız, başaramayacağım’ gibi içinizde sürekli tekrarlanan iç konuşmalarınıza kulak vermeyin. Olumsuz iç konuşmaların insana hiçbir faydası yoktur. Bu konuşmalardan kurtulmak için şu yöntemi kullanabilirsiniz: Olumsuz iç konuşmalarınız başladığı zaman gözlerinizi kapatın ve konuşan sesi bir hoparlör gibi düşünün. Şimdi bu sesi (hoparlörü) öne çağırın gelsin. Ne diyor? Bu sese ihtiyacınız var mı? Size bir faydası var mı? Eğer cevabınız olumsuz ise o hoparlörün sesini kısın, artık hiçbir şey söyleyemesin. Ya da o sesi kaale almadığınız biri karşınızda konuşuyormuş gibi düşünün. 
http://blog.milliyet.com.tr/kim-korkar-matematikten-/Blog/?BlogNo=202799

Matematik dersine nasıl çalışılır?
1- İhtiyaç duyduğunuzda öğretmeninizden ya da bilen bir kişiden yardım isteyin. Yapamadığınız soruların yanına bir işaret koyun. Ev ödevlerinde yapamadığınız soruları atlamayın. En kısa zamanda bu soruların çözümlerini bilen birinden öğrenin.
2- Sadece öğretmeni izleyerek konuyu anlayamayacağınızı unutmayın. Mümkün olduğunca kendiniz çok fazla örnek çözün.
3- Kuralları, formülleri, işlem basamaklarını küçük kartlara yazın. Bu kartlardan birini rastgele çekerek kural veya formül hakkında neler bildiğinizi kontrol edin. Bunu arkadaşlarınızla ya da aile fertlerinizle bir oyun haline getirebilirsiniz
4- Bir arkadaşınızla birlikte çalışın. Araştırmalar, grupla çalışan kişilerin yalnız çalışanlara göre daha iyi performans gösterdiklerini ispatlamıştır. Zaman zaman birbirinizin işlemlerini kontrol edin.
5- Konunun başlığını muhakkak yazın. Eve geldiğiniz zaman ödev yapmaya başlamadan önce defterinizdeki başlığı renkli bir kalemle çizin. Bu sizin ne yaptığınızı görmenize yardımcı olacaktır.
6- İşlem yaparken her basamağın yanına ne yaptığınızı kendi kelimelerinizle tekrar not edin.

Matematikte nasıl başarılı olunur?
Her şeyden önce şunu unutmayalım ki matematik, sanıldığı gibi zor bir ders değildir. Çeşitli nedenlerle bu derse karşı soğuyan öğrencilerimiz, peşin bir hükümle kendi kendilerine engel olmaktadırlar. Öğrenmenin ilk aşaması olarak ön yargılardan kurtulmak gerekir. Başaracağınıza inanmadığınız bir şeyi başaramazsınız. Bunun tersi olarak da başaracağınıza inandığınız bir şeyi de mutlaka başarırsınız. Yani olumlu düşünün. Matematik gerçekten zor bir ders olsa bile – ki gerçekte kolay bir derstir - başarabileceğinize kendinizi inandırırsanız bu işi halledersiniz. Öğrenmenin ikinci aşaması kişinin bilmediğini fark etmesidir. Bunun için de öncelikle matematikte durumunuzun ne olduğunu belirlemelisiniz. Şimdi bazı ölçüler verebiliriz:

"Okulda matematikte çok başarılıyım, fakat testlerde başarısız oluyorum." diyorsanız öncelikle sınav sisteminin okuldan çok farklı olduğunu bilmelisiniz. Okulda işlenen konular sınavlardaki soruların temelini oluşturmaktadır. Şayet sizler sadece okul dersleriyle yetinir başka bir çalışma yapmazsanız sınavlarda başarılı olma ihtimaliniz çok düşüktür. Çünkü, okulda öğrenilen konularla test sorularını kısa bir sürede çözmek çok zordur. Peki ne yapılabilir? Okulda konular çok iyi öğrenilmeli, Dershaneye gidiyorsanız konuları çok iyi takip etmeli, gitmiyorsanız evde ilköğretim 6. sınıftan itibaren olan bütün konuları sırayla çalışılmalısınız. Çünkü sınavlarda ilköğretim 6., 7. ve 8. sınıfın konularından soru gelmektedir.

Test tekniğini öğrenmek için bol bol test sorusu çözün. Belli aralıklarla deneme sınavı çözün ve başka öğrencilerin de girdiği deneme sınavlarına girin ve durumunuzu değerlendirin. "İşlem kabiliyetim az ve konuları anlayamıyorum."diyenlere ilk tavsiyemiz, ilk konudan itibaren kolay, zor demeden bütün konuları sırasıyla çalışmalarıdır. Nasıl ki alfabenin harflerini bilmeyen kişi okuyamaz, yazamaz; matematiğin temel kurallarını bilmeyen öğrenci de matematik konularını anlayamaz, anlayamadığı için de soruları çözemez. Öyleyse anlamadığınız bir kareköklü sayılar konusunun problemi o konudan kaynaklanmayabilir. Belki de daha önce öğrenmeniz gereken, fakat tam anlamıyla öğrenemediğiniz bir konudan (üslü sayılar gibi) kaynaklanabilir. Bu durumda konular birbirinin devamı olduğundan ve birbirini tamamladığından mutlaka her konu iyice anlaşıldıktan sonra bir diğer konuya geçilmelidir. Şu unutulmamalıdır ki temeli sağlam olmayan bina en küçük etkilerde bile yıkılabilir.


"İşlem kabiliyetim iyi; fakat konulara yabancıyım." diyen öğrencilerimize ilk tavsiyemiz bilgi eksiği olan konuları tam olarak öğrenmeleridir. İşlem kabiliyetinizin iyi olması, matematik konularını öğrenebileceğinizi gösterir. Vakit geçirmeden yapacağınız çalışma, hiç bilmediğiniz konuları çalışmak yerine, bilgi eksikliğiniz olan konuları tam anlamıyla çalışıp öğrenmenizdir.

"Konuları anlıyorum; fakat işlem kabiliyetim az ." şeklinde durumunu tarif eden öğrencilerimize ilk tavsiyemiz bol bol soru çözmeleridir. Konuları anlayabilmeniz, alt yapınızın o konuyu öğrenmeye yeterli olduğunu gösterir. İşlem kabiliyetinin az oluşu yeterli düzeyde soru çözmemenizden kaynaklanmaktadır. İşlem kabiliyetinizi geliştirmenizin en güzel yolu da bol bol soru çözmektir. Bu sayede hem konuları pekiştirmiş hem de işlem hızı kazanmış olursunuz. Burada dikkat edilecek husus, yapılamayan sorular karşısında karamsarlığa düşüp de soru çözmeyi bırakmamaktır. Yapılacak iş, takıldığınız yerde bir bilene sormak olmalıdır.

Neden matematik öğreniyoruz? 
Konuştuğunuz herkesin matematikle ilgili söyleyecek bir şeyleri vardır. Bazı insanlar matematiği sever, kimileri ise pek hoşlanmaz. Bazı öğrencilere göre matematik birçok kural ve formülden oluşan bir derstir. Kimine göre ise, matematik hayatın içindedir. Alışverişte bir şey satın alacağımız zaman, yemek yaparken kullanacağımız malzemenin ölçüsünü ayarlarken, ya da bir bina inşa ederken, yani sık sık kullandığımız bir şeydir. Öyleyse matematik sadece sayılardan ibaret bir ders midir? Elbette sayıların önemi tartışılmaz; fakat matematik aynı zamanda, ilişkileri görmeyi, sebeb-sonuç ilişkisini kurabilmeyi, okuma ve yazmayı, tabloları, resimleri, grafikleri yorumlayıp kullanabilmeyi içerir. Bulmaca çözmek, gazete okumak gibi gündelik faaliyetlerimiz aynı zamanda bizim için birer matematik alıştırmasıdır. 

Matematik sınavında heyecanlanıyorum Ders zamanı ayaklarım geri geri gidiyor. Tahtaya kalkmak benim için bir kâbus Konular daha zorlaşacak mı? Matematik kaygısı! “Matematik dersine gireceğim zaman ayaklarım geri geri gidiyor. Derste tahtaya kalkmak benim için bir kabus. Derste soru sormaya çekiniyorum. Şimdi bazı işlemleri anlayabiliyorum ama ileride konuların daha zorlaşacağından endişeleniyorum. En fazla matematik sınavına gireceğim zaman heyecanlanıyorum. Sınava nasıl hazırlanacağımı bilmiyorum. Derste konuları anlıyorum; ama eve geldiğimde, sanki hiç sınıfta bulunmamışım gibiyim. Matematik dersinden kalmaktan korkuyorum.” Yukarıdaki ifadeler sizden bir şeyler barındırıyorsa, matematik kaygısı taşıyor olabilirsiniz. Matematik kaygısı, matematik dersine karşı duyulan duygusal bir tepkidir. Geçmişte yaşanmış olumsuz ve deneyimlerden kaynaklanır. Bu, ileriki öğrenmeleri de engeller. (Der Spiegel, 50/2004 / Bilimteknik)


Aşağıdaki köşe yazısının da matematik öğrenme güçlüğü ve matematik kaygıları üzerine fikir vermesi bakımından incelemesi ve Dünya ülkeleri ile Türkiye'deki matematik öğrenme çabalarının kıyaslanması hakkında bilgi vermesi açısından okunması yararlı olacaktır.

Matematik, endüstrileşmiş toplumun hemen hemen her ürününde var. Hiçbir gökdelen, hiçbir cep telefonu veya antibiyotik matematik olmadan geliştirilemezdi. Gündelik yaşamda ne kadar çok matematik bilgisi varsa bunları kullanmak için o kadar az matematik bilgisi gerekiyor. Avrupa genelinde yüz binlerce öğrenci OECD adına uluslararası bir uzman ekibi tarafından hazırlanan “Programme for International Student Assessment”ın soru formlarını doldurdu. Araştırma daha çok öğrencilerin matematik kabiliyetini ölçmeye dayanıyordu. Türkiye 40 ülke arasında matematikte 33. sırada, okumada 33. sıra ve tabiat bilimlerinde 35. sırada kaldı. Matematik soruları, ezbere dayanmayan problemlerden oluşuyordu. Öğrencilerden formüllerle uğraşmak yerine matematiğin dünyada oynadığı rolünü kavrayarak, mantıklı bir şekilde uygulamaları istendi. Gündelik yaşamdaki soruların matematik diline çevrilmesi eğitimciler tarafından dilimize aşağı yukarı ‘matematik okuryazarlığı’ olarak çevrilebilecek, “Matematical Literacy” olarak adlandırılmakta. Başarılı Pisa öğrencileri her test sorusu için uygun formülü aramak zorunda olmasalar da, soruyu çok iyi anlamak zorundadırlar. 

Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran bir özellik, okul türleri arasındaki farklılıkların en büyük olduğu ülke olmasıdır. Japonyanın özellikle de matematikte hep üst sıralarda yer alması, durmadan çalışmayı gerektiren acımasız bir sisteme bağlanıyordu. Tokyo’daki Suginami İlköğretim Okulu’nda yapılan bir ziyaret ilk başta bu önyargıyı kanıtlıyor gibi. Matematik dersi matematik sorularının sınıfça toplu halde çözülmesiyle başlıyor. Bir öğrenci, örneğin 36 x 8 eşittir 288 dediğinde, dördüncü sınıfın geriye kalan tüm öğrencileri “doğru” diye yanıt veriyorlar. Öğretmen Yasuho Arita sırayla herkesi kaldırıyor ve en sonunda tüm öğrenciler aynı soruları kendi kendilerine çözüyorlar ve Arita öğrencilerin başında kronometreyle bekliyor. Hesap alıştırmaları bittikten sonra Arita’nın “ilginç matematik” dediği başlıyor. Öğretmen tahtaya köşeli bir insan çiziyor. Öğrenciler bu figürü yap boz parçalarına benzeyen Tangram taşlarıyla biçimlendiriyorlar. Ve birdenbire Japonya’daki matematik dersinin sanıldığı gibi sadece katı kurallarla işlemediği ortaya çıkıyor.


Arita, gayet cazip yöntemlerle öğrencileri matematiğe özendirmekte. Ona göre tek başına mekanik alıştırma, zorlu matematik problemlerini çözme hevesini söndürmekten başka hiçbir işe yaramaz. ‘Burada kişisel çaba gerekli.’ diyor Arita... Japon okullarındaki diğer önemli bir konu da problemlerin herkes tarafından tamamen anlaşılana dek sınıfça o problem üzerinde çalışılması. Anlaşıldığı üzere Japon öğrenciler toplu halde alıştırma yapma ve “ilginç matematik”le biçimlenen matematik dersinin yararlarını görüyorlar. Oysa ülkemizde diğer derslerde olduğu gibi matematik de büyük ölçüde formüllerin ezberlenmesine dayanır. “Müzik eğitimi alan bir öğrenciye yıllarca nota ezberletmeye benzeyen bu sistem, sanata, nefret duymaktan başka bir şey vermez.” diyor Enzensberger. Matematik korkutan bir ders olmamalı. Öğrencilerin sayılarla ilgili bilmece dünyasına olan meraklarını uyandırmak mümkün. Ve bu, sayılarla çevrili bir dünyada pek de şaşırtıcı olmasa gerek.
Çiğdem ALPARSLAN

Öğretmenler nasıl olmalıdır?

1- Öğretmenler; tartışmasız vatansever ve milliyetperver olmalıdır. Milletini seven ve milli değerlere candan bağlı olan öğretmenlerin inandırıcı gücü daha fazla olur. Türklerin kahramanlığı, fedakarlığı, vatan ve millet severliliği, yüksek karakter vasıfları öğretmenler tarafından çocuklara ve topluma sırası geldikçe anlatılmalıdır.

2- Öğretmenler; üstün karakterli ve temiz insanlar olmalıdır. Çocuklar öğretmenlerini dikkatle takip ederler ve onu kendilerine örnek olarak alırlar. Özü-sözü bir olmayan öğretmen, çocuklar üzerinde kötü tesirler bırakırlar. Bunun için öğretmenler çocuklara iyi örnek olmaya çalışmalıdırlar. Sigaranın zararlarından bahseden öğretmen teneffüste öğrencilerinin arasında sigara içerse inandırıcılığı kalmaz. Öğrenciler o öğretmene artık inanmazlar. Öyleyse öğretmen öğrencilerine anlattıklarına önce kendi inanmalıdır.

3- Öğretmenlerin vazife ve mesuliyet duyguları kuvvetli olmalıdır. Derslere geç giren ve teneffüs zili çalar çalmaz ağzındaki cümleyi bitirmeden dışarı çıkan öğretmen kötü bir örnek olur. Derslerde dalga geçmek, zamanı doldurmak bir öğretmene yakışmayan davranışlardır. Çünkü bu çocuklar bizim yani hepimizin. Bu çocuk senin de olabilir, benim de olabilir. Milletimize ve çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.

4- Öğretmen, hoşgörülü mütevazı her davranışıyla topluma örnek olmalıdır. Öğretmen sadece okulda değil, okul dışında da öğretmendir. Öğretmen toplum içinde de bildikleri doğruları anlatmalıdır. Okulda veya toplum içinde kendini beğenen, başkalarını aşağılayan davranışlar kesinlikle öğretmene yakışmaz. Öğretmen, etrafındakilere hiçbir zaman yukarıdan bakmamalıdır.
5- Öğretmen sabırlı ve soğukkanlı olmalıdır. Çocukların ve gençlerin hata yapmaları tabidir. Çocuklarımızın bu hatalarına sinirlenerek yorganı yakmamak gerekir. Çocukları ikna edemeyen öğretmen çok çabuk sinirleniyorsa zayıf iradeli kişiler daha çok yanlış yaparlar. Buna mukabil zor zamanlarda sinirlerine hakim olan öğretmenler çocuklar üzerinde daha etkili olurlar.

6- Öğretmenler bütün öğrencilerine aynı mesafede olmalıdır. O fakir, bu zengin, onun babası kaymakam, vali diyerek çocuklar arasında hiçbir ayrıma gitmemelidir. Çünkü öğretmenin görevi şahıslara hizmet değil, kendine teslim edilen bütün çocuklara aynı duygu ve düşüncelerle yaklaşmak, onları yetiştirmektir.

7- Öğretmen, öğrencilerini her zaman izlemeli, onlara sorumluluk duygusunu aşılamalıdır. Verilen bir işi bir ödevi yayıp yapmadıklarını takip etmelidirler. Öğrenciler sorumsuzluğa, kayıtsızlığa aman sendeciliğe alıştırılmamalı, mutlaka verilen görevler yerine getirilmelidir, yoksa nemelazımcılık hastalığı çocuklarımızı sorumsuzluğa sürükler.

8- Öğretmenler, kılık kıyafet bakımından manasız süslenmelerden çekinmeli tabii olmalılar. Süs merakının sonu insanı taklitçiliğe ve soysuzluğa götürür. Hayatı, güzel olmak, güzel giyinmek boyanmak, süslenmek zannedenler, ruhi, ahlaki ve insani değerleri çabuk unuturlar. Tabi ki öğretmen kılığına kıyafetine dikkat ederek, topluma örnek olacaktır. Kendine inanmayan, kendine saygı duymayan insanlar, başkalarına inanmazlar ve saygı duymazlar. Her şeyin aşırısı insanlarda rahatsızlık meydana getirir. Önce kendisine inanan, güvenen, milletini, vatanını bayrağını seven öğretmenler, topluma kendini adayan örnek insanlardır.
Osman TOPAL

İyi Öğretmenin Niteliklerinden bazıları
Bir öğretmenin, sınıfı tarafından beğenilmesini sağlayan kişilik çizgilerini belirlemek üzere yapılan araştırmaya göre, öğrencilerce en çok vurgulanan nitelik şöyledir:
1-İşbirliğine dayanan demokratik tavır.
2-Her çocuk için sevecen ve saygılı olma.
3-Sabır
4-Geniş bilgi.
5-Hareket ve görünüşün boşa gitmesi.
6-Doğruluk ve taraf tutmamak.
7-Esprili olmak.
8-Tam itidal ve metanet
9-Öğrencilerin sorunlarına ilgi duymak.
10-Esneklik
11-Cesaretlendirme ve takdir etmede iyi niyet.
12-Özel bir konuyu öğretmede olağanüstü başarı.

Yukarıdaki saydığımız özelliklere dayanarak ideal öğretmen şöyle tanımlanabilir. “İdeal öğretmen hem öğrettiği bilgilerde, hem diğer konularda ve dünya hakkında tam bir bilgiye sahip, iyiliksever, sağlıklı, gençlere gerçek , yakın ve yürekten ilgi duyan insandır. 

“iyi öğretmen” özelliklerine dair sorular sorulara öğrencilerin verdiği cevapların sonuçları şöyledir:
1-Öğretmenin sınıfta her öğrenciye eşit davranması bazı öğretmenlerin çeşitli özellikleriyle bazı öğrencileri çok beğendiklerini, bazılarını da hiç sevmediklerini belli etmemeleri.

2-Öğrenci dersini çalışmadığı ve sözlü sınavlarda başarısız olduğu zaman öğretmenin sert eleştiriler yapmaması hakaret edici sözler söylememesi.

3-Sınıfta öğretmenin çok otoriter davranarak rahatsız edici bir sükunet istememesi normal hareket ve konuşma serbestliğini tanıması.

4-Kendi sorunları ve sıkıntıları olduğu zaman sınıfa haşin davranmaması.

5-Dersleri soyut olmaktan çıkarıp güncel örnekler vermesi, çevre kaynaklarından ve örneklerinden yararlanarak daha cazip hale getirmesi.

6-Derste bir davranışını beğenmediği öğrenciyi sınıf önünde küçültmeden hesap sormadan yalnız olarak karşısına alıp onu tanımaya davranışının nedenlerini anlamaya çalışması.

7-Sınıfta keyifsiz veya huzursuz olan öğrencileri fark ederek onları psikolojik dünyalarıyla da tanımaya çalışması.

8-Sınıfta bazı öğretmenlerin disiplin kuruluna gönderecekleri olayları öğretmenin kendi olanaklarıyla aydınlatmaya çalışarak öğrencileri maddi cezalardan koruması ve istenilmeyen davranışlarını düzeltmelerine yardımcı olması.

9-Sınıfta şakacı mizahıyla esprili bir hava oluşturması, dersin içine ilginç örnekler ekleyerek öğrencilerin dikkatlerinin dağılmasını önlemesi.

Öğrencilere göre “iyi öğretmen” özellikleri şu başlıklar altında toplanabilir.:
1) Konu alanını çok iyi bilir ve bildiklerini öğrenciye etkili bir biçimde aktarır.
2) Öğrenciyi anlar, onun ihtiyaç ve beklentilerine uygun eğitim ortamları düzenler;
3) Öğrenciyi çalışmaya karşı güdüler.
4) Öğrencilerin birbirinden farklı olduğunu kabul ederek her öğrenci ile ayrı ayrı ilgilenir.
5) Öğrenciye rehberlik yapar, öğrencilerin sorunlarını fark eder
6) Öğrencisini ve dersi öğretmeyi sever.
7) Öğrencilerin derse olan ilgisini çeşitli tekniklerle arttırır.
8) Bütün öğrencilerin dersi dikkatli dinlemelerini sağlar.
9) Öğrencilerin verdiği ödevleri yapmalarını sağlar.
10) Öğrencilerin sınıftaki farklı seviyelerine göre ders anlatır.
11) Öğrencilerin sınıftaki disiplinsiz davranışlarına asla izin vermez.
12) Derslerine yeterli hazırlık yaparak girer.
13) Sınıftaki öğrenciler üzerinde olumlu bir izlenim bırakır.
14) Sınıfa çok iyi hakim olur.
15) Öğrencilerin gelişim ve ergenlik gibi çeşitli sorunlarıyla başedebilmeleri için rehberlik eder.
16) Öğrencilerle sağlıklı iletişim kurar.
17) Sınıfta uyulması gereken kurallara, öğrencilerin uymasını sağlar.
18) Öğrencileri her konuda “etkin olarak” dinler.
19) Öğrencilere derste soru sorma imkanı verir.
20) Öğrencilerin aileleri ile her zaman görüşür, onların fikirlerini alır.
| | Devamı... 0 yorum

Etkili Öğretmen Modeli

"Öğretmenin eğitim sistemi içinde ne kadar önemli bir işlevi yerine getirdiği hususunda hemen hemen herkes hemfikir olsa da etkili öğretmenin kim olduğu ve özelliklerinin belirlenebilirliği araştırmacılar arasında tartışma konusu olmuştur. Öğretmen Etkililiğinin Ölçütü Üzerine Amerikan Eğitim Araştırması Topluluğu, 1953’de, öğretmen etkililiği araştırmalarının yetersiz ve dengesiz olduğunu belirten bir rapor yayınladı. Bu raporda, 40 yıldır öğretmen etkililiği üzerine yapılan çok sayıda araştırmaya rağmen elde edilen sonuçların hiç de iç açıcı olmadığı; öğretmen yetiştirme programlarına herhangi bir katkı sağlamadığı belirtilmektedir (Rupley et al., 1986, 7). Biddle (1964, 2) ve Thomas (1981, 251)’a göre, hakkında çok şey yazılmış olsa da öğretmen etkililiği araştırmaları öylesine karmaşıktır ki hiç kimse yeterli ve etkili öğretmenin kim olduğunu ve öğretmen etkililiğinin nasıl değerlendirileceğini bilmemektedir. 



Aynı şekilde White ve Burke (1993, 1) ve Doyle (1985, 28) 60 yıldan fazla bir zamandır öğretmen etkililiği ile ilgili yüzlerce çalışma yapan araştırmacıların herkesin üzerinde fikir birliğine vardığı net bir sonuca ulaşamadıklarını; etkililiğin ölçütünü tespit etme çalışmalarının hayal kırıklığıyla sonuçlandığını; tüm çabalara rağmen hala etkili öğretmenle etkisiz öğretmeni birbirinden açıkça ayırt edemediğimizi belirtmektedirler. Fakat Hamachek (1975, 33) eğitimde hiçbir konunun öğretmen etkililiği kadar geniş çaplı araştırılmadığını ve iyi öğretmenin kötü öğretmenden ayırt edilemeyeceği düşüncesinin üzüntü verici olduğunu belirtmektedir. Ona göre; yeterli, etkili, iyi-ne olarak isimlendirilirse isimlendirilsin-öğretmeni bilebiliriz. İyi ve etkili öğretmenin kişisel özellikleri o kadar açıktır ki kötü ve etkisiz öğretmenin kişisel özelliklerinden kolayca ayırt edilebilir. Weimer (1993, 6)’de etkili öğretmeni kimsenin bilemeyeceği düşüncesine karşı çıkmakta ve bunun bir mit olduğunu belirtmektedir. Eğitimci Philip Jackson, araştırmacıların etkili öğretmenlerde belirlediği ve pek çoğu pedagoji ve öğretim yöntemleriyle ilgili olan beceri ve özelliğin doğrudan incelenebileceğine, öğrenilebileceğine ve öğretilebileceğine inanmaktadır (Arthea, 2000, 42). 

Arthea yayınladığı kitapta araştırmacıların etkili öğretmenin özelliklerini ölçülebilir ve ölçülemez olmak üzere ikiye ayırdıklarını belirtmektedir. (Arthea, 2000, 46–47) Ölçülebilir olanlar şunlardır: Etkili öğretmen bilgilidir, iyi eğitimlidir, konuları üst düzeyde anlar, çocuk ve gençlerin nasıl öğrendiğini ve nasıl teşvik edileceğini bilir. Etnik ayrımcılık hakkında bilgi sahibidir, ırkçılığı, sınıfçılığı, cinsiyet ayrımcılığını ve bunlarla nasıl baş edileceğini bilir. Bilgiyi aktarırken uygun öğretim yöntemleri kullanır. Öğretim kararlarını verirken esnektir. Birkaç başat amaca yoğunlaşır, neyi niçin öğrettiğini bilir, isteklerini öğrencilere açıkça belirtir, öğrencilere gerekli durumlarda uygulama fırsatı verir ve geribildirimde bulunur. Nasıl soru soracağını, öğrenciyi nasıl motive edeceğini bilir. İçinde çeşitli etkinliklerin yer aldığı ayrıntılı bir ders planı hazırlar, öğrencilerin başarı düzeylerinden hareketle sürekli değerlendirmeler yapar. Etkili öğretmen açık ve tutarlı bir iletişim ve yönetim becerisine sahiptir. Ders saatini etkili biçimde kullanır. Geçişlere az zaman harcar. Organizasyonu iyidir. Öğrencilerin çalışmalarını ve gelişimlerini izler, problemleriyle baş etmede onlara yardım eder. Öğrencilerin kendisi hakkındaki değerlendirmelerini ciddiye alır. Eleştiriden çok ödüle baş vurur, verdiği kararlarda isabetlidir."

Etkili öğretmenlerin sahip olduğu mesleki beceriler ise şunlardır:(Cruickshank,1999, 329-351)
1-Öğrencinin dikkatini çekme: Öğretmen sınıfı öğretim için hazırlayarak derse başladığında öğrenciler daha çok öğrenirler. Bunu yapabilmesi için öğretmenin; öğrencilerin dikkatini derse çekmesi, öğrencilere yeni öğrendiklerini eski öğrendikleriyle ilişkilendirmede yardım etmesi ve yeni konulara geçmeden öğrencinin mevcut bilgilerini belirlemesi gerekmektedir.

2-Çeşitlilik (Variety): Eğitimciler uzun zamandır çeşitliliğin, öğrencilerin motivasyonunu ve öğrenmesini arttırdığına ve öğretmen etkililiğini tahmin eden güçlü bir değişken olduğuna inanmaktadırlar. Etkili öğretmenler sözel olmayan davranışları, sınıf organizasyonunu, soru biçimini, jest ve mimikleri de kapsayan sınıf içi davranışların hemen hemen tüm boyutlarında bir çeşitliliğe sahiptirler. Yıl boyunca tüm dersleri aynı biçimde, aynı etkinliklerle ve monoton bir ses tonuyla anlatmak öğrenmeyi olumsuz yönde etkiler. Çeşitliliği kullanan öğretmenler öğrencileri hem sıkılmaktan korur hem de derse aktif olarak katılmalarını sağlarlar. Etkili öğretmen bir ders boyunca aynı yöntemi kullanmaz. Öğrencilerin istenen davranışlarını pekiştirmek ve övmek için değişik yöntemler kullanır. Öğrencilere gülümseme, göz iletişimi kurma, yakın durma ve yerinde kullanıldığında kahkaha bile destek ve ilgiyi ifade eden pekiştireçler olabilir.

3-Öğretim zamanını etkili biçimde kullanmak: Etkili öğretmenler, öğrencilerin zaman ayırdıkları ölçüde öğrendiklerini bildiklerinden, öğretime ayrılan zamanı en uygun biçimde kullanırlar. Araştırmalar görev üzerinde geçirilen zamanın öğrenmeyi arttırdığını göstermektedir. Öğretmenler ve öğrenciler akademik konulara aktif olarak katıldıklarında öğrenciler daha çok öğrenirler.

4-Sorular sormak: Etkili öğretmenler dersi, öğrencilerin katılımını sağlayacak biçimde işlerler. Soru sorma, öğrencilerin dersi anlamalarına yardımcı olma ve anlayıp anlamadıklarını kontrol etme davranışlarında beceriklidirler. Öğrenci-öğrenci ve öğretmen-öğrenci iletişiminin hemen göze çarptığı etkili öğretmenlerin sınıfları oldukça interaktiftir. İyi sorular öğrencilerin ilgisini arttırır, düşünce seviyesini yükseltir, düşüncelerini organize etmede ve görevlerini yerine getirmede öğrencilere yardımcı olur. Öğretmenlerin de öğrencilerin anlama seviyelerini izlemelerini ve geribildirimde bulunmalarını sağlar. Sorular öğrencilerin öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla konu hakkında daha fazla etkileşime girmelerini sağladığından daha çok ve değişik türde soru soran öğretmenlerin öğrencileri daha fazla öğrenmektedir.
5-Açık bir öğretim gerçekleştirmek: Öğretimin anlaşılır bir dille gerçekleştirilmesi anlamına gelen açıklık, Rosenshine ve Furst’a göre, başarıyla ilişkili en umut verici öğretmen davranışıdır. Dersi anlatırken açık bir dil kullanan öğretmenler tekrar ederek, tahtaya yazarak, anlattıktan sonra biraz bekleyerek ve yeniden gözden geçirerek konunun önemli noktalarını vurgularlar. Onlar çeşitli sorular sorarak ve öğrencilere bilgilerini uygulama fırsatı veren etkinlikler ve deneyimler sağlayarak öğrencinin anlama düzeyini izlerler. Öğrencilerin anlamadığı bölümleri tekrar ederler ve önemli noktalara yeniden işaret ederler. Öğrencilerin anlaması için bu davranışları sık ve ustalıkla yapan öğretmenlerin öğrencilerinin daha fazla öğrenmesi ve daha çok doyum elde etmesi şaşırtıcı değildir.

6-Öğrenci gelişimini izlemek: Etkili öğretmenler öğrencilerin sadece davranışlarını değil anlama düzeylerini de izlerler. Öğrencilerin performansını ve gelişimini dikkatlice ve sürekli değerlendirirler ve anlayıp anlamadıklarını çeşitli yöntemlerle kontrol ederler. Eğer öğrenci yeterince anlamamışsa bazı değişiklikler yaparlar. İzleme aynı zamanda öğretmenin ilgisinin öğrencinin gelişimine yoğunlaşmasına neden olur. Eğer öğretmen öğrencilerin soru sorarak ve sorulan sorulara cevap vererek özgürce katıldıkları interaktif bir sınıf ortamı oluşturabilirse öğrencilerin anlama seviyelerini kontrol etmek için pek çok fırsat ortaya çıkacaktır. İzleme öğrenmenin ilk evrelerinde özellikle önemlidir. Bu dönemdeki izleme öğretmenlere öğrenciler yanlış davranışları öğrenmeden ve alışkanlık haline getirmeden önce onları düzeltme fırsatı verir.

7-Geribildirimde bulunmak ve pekiştireç vermek: Etkili öğretmenler öğrencilere akademik performansları hakkında sık sık bilgi verirler. Bunu genellikle geribildirim ve pekiştireçle yaparlar. Hem pekiştireç hem de geribildirim öğrencinin performansına karşılık verme biçimleridir. Bunlar, öğrenciler bir soruyu cevapladıklarında, bir tartışmaya katıldıklarında, ev ödevini yapdıklarında veya bir projeyi bitirdiklerinde öğretmenin kullandığı becerilerdir. Geribildirimin etkili olabilmesi için öğretmenler; mümkün olduğu kadar sık kullanmalı, performansın hemen ardından gerçekleştirmeli, genel değil özel geribildirimde bulunmalı ve geribildirimde bulunurken öğrencinin niyetini değil yaptığı işin niteliğini esas almalıdırlar. Pekiştireçteki amaç, genellikle, ödülün değişik türlerine başvurarak, istenen bir davranışın meydana gelme sıklığını güçlendirme ve arttırmadır. Pekiştireç öğrencinin yaptığı işi iyi yaptığını bilmesini sağlar ve motivasyonunu arttırır.

Etkili öğretmenlerin kişisel özellikleri şunlardır: (Cruickshank, 1995, 315-328)
1-İsteklilik: Öğrenci başarısıyla çok yakın ilişkisi olan bir özelliktir. İstekli öğretmenler kendilerine ve öğrencilerine güvenirler ve öğrettikleri konulardan hoşlanırlar. Konuşma, jest, mimik ve yüz ifadesinde kendini belli eden bu özellik öğrencileri motive eder ve daha çok öğrenmelerini sağlar. İstekli öğretmenler dinamik, uyarıcı, enerjik ve etkileyici olarak tanımlanırlar.

2-Sıcaklık ve mizah: Öğretmenin sıcaklığı öğrencileriyle olan ilişkilerinde hemen farkedilir. Öğretmenin arkadaşça davranması, olumlu bir tutum sergilemesi, öğrencilerine bireysel olarak değer vermesi ve onların başarılı olmaları için çaba sarfetmesi olumlu bir sınıf ilişkisini beslerken öğrencilerle olan ilişkilerinde adil olmaması, katı ve yargılayıcı olması sıcaklığı ortadan kaldırır. Yerinde ve ölçülü bir mizah etkili öğretmenlerin önemli özelliklerindendir. Bu öğretmenler eğitimi eğlenceli hale getirirler. Mizah tansiyonu düşürür, disiplin problemlerini azaltır ve güven duygusunu arttırır.

3-Güvenilirlik: Öğrenciler etkili öğretmenlerin güvenilir olduğuna inanırlar. Bilgisi, deneyimi, eğitim seviyesi ne olursa olsun öğretmen sadece öğrenciler güvenilir olduğuna inandıkları zaman güvenilir olabilir. Güvenilir olmanın üç yolu vardır: Sahip olunan diplomalar, öğrencilere iletilen mesajlar ve davranışlar.

4-Yüksek başarı beklentisi: Etkili öğretmenler hem kendileri hem de öğrencileri için yüksek başarı beklentisi içerisindedirler. Kendilerinin öğretebileceğine öğrencilerin de öğrenebileceğine içtenlikle inanırlar.

5-Teşvik ve destekleyicilik: Etkili öğretmenler öğrencilerine birey olarak kabul edildiklerini ve sadece sonucun değil gösterdikleri çabanın da önemli olduğunu hissettirirler. Teşvik; sıcaklık, isteklilik ve başarı beklentisi gibi diğer öğretmen özellikleriyle ilişkilidir. Teşvik ve destek özellikle düşük başarılı öğrencilerin öğrenme güçlüğü yaşadığı durumlarda çok önemlidir.

6-Sistemlilik: Görevi ciddiye almak ve sistemli çalışmak etkili öğretmenlerin önemli özelliklerindendir. Bu tür bir tanım soğuk, sıkıcı ve hiç gülmeyen somurtkan bir öğretmeni çağrıştırıyorsa da araştırmalar öğrencilerin sistemli öğretmenleri daha sıcak ve ilgili olarak algıladıklarını göstermektedir. Bu öğretmenler hem kendilerini hem de öğrencilerini açıkça tanımlanmış öğrenme hedeflerine yönlendirirler.

7-Uyum gösterebilme/Esneklik: Eğitim elbette bütünüyle tahmin edilebilir bir süreç değildir. Etkili öğretmenler tahmin edilemez durumlar için hazırlıklıdırlar ve kendilerini yeni durumlara adapte edebilirler. Esneklik ve uyum gösterebilme değişim ihtiyacının farkında olmayı ve bu değişikliklere uyum sağlayabilmeyi gerekli kılmaktadır.

8-Bilgililik: Bir öğretmenin konuyu iyi bir biçimde öğretebilmesi için ne kadar bilmesi gerektiği çok açık olmasa da etkili öğretmenlerin konularını iyi bildikleri söylenebilir.

Etkili öğretmenler destekleyici, işbirliğine dayalı bir sınıf iklimi oluştururlar. Öğrencileri dinleyerek interaktif bir öğretim gerçekleştirir ve öğrencilerle güven ve saygıya dayalı bir ilişki kurarlar. Olumlu tutumlar sergilerler. İstekli, enerjik ve şefkatlidirler; ses tonlarında, yüz ifadelerinde, jest ve mimiklerinde, kelime seçimlerinde tehdit edici bir tarz benimsemezler, iyi birer iletişimcidirler; açık, somut bir dil ve öğrencilerin seviyesine uygun kelimeler kullanırlar, göz iletişimi kurarlar ve destekleyici tepkilerde bulunurlar. Öğrencileri utandırmamaya özen gösterirler. Öğrencilerin öğrenebileceğine, kendilerinin de bir farklılık meydana getirebileceklerine inanırlar. Konularda ve öğretim yöntemlerinde sahip oldukları uzmanlık bu öğretmenlere etkili bir öğretim yapma imkanı sunar.

Etkili öğretmenler, dersleri öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarıyla ilişkilendirdiklerinde ve onlara başarılı olabilecekleri görevler verdiklerinde öğrencilerin derslere daha fazla katıldıklarını bilirler. Öğrencilerin farklı yeteneklerinin ve öğrenme hızlarının olduğunu bildiklerinden erken bitiren öğrencilere yeni ödevler verirler. Ders boyunca tüm öğrencilerle etkileşim halinde olmanın öğrencilerin ne kadar iyi yaptıklarını anlamanın en iyi yolu olduğunu bilirler. Derse, dersin amaçlarını belirterek başlarlar. Ev ödevlerinin doğru yapılıp yapılmadığını kontrol ederler ve ihtiyaç olduğunu gördüklerinde konuları tekrar ederler. Öğrencilerin kendilerinden istenileni anladıklarından emin olmak için direkt sorular sorarlar. Doğruluğunu ve hızını değerlendirmek ve yardıma ihtiyacı olanları belirlemek için bireysel çalışmaları takip ederler. Her bir dersin sonunda konunun ana noktalarını özetlerler ve ev ödevi vermeden önce öğrencinin anlayıp anlamadığını kontrol ederler. Konuyla ilgili zorluk ve karmaşıklık dereceleri farklı sorular sorarlar. Öğrencinin cevap verebilmesi için bir müddet beklerler. Öğrenci sustuğunda ekleyeceği bir şeyler olabileceğini göz önünde bulundurarak biraz daha beklerler. Cevap yanlış ise soruyu açıklayarak öğrencinin doğru cevap vermesine yardımcı olurlar. Ders süresince öğrencilerden gelen geribildirimleri dikkatle takip eden etkili öğretmenler, öğrencilerin kavrama derecesini değerlendirirler. Öğrencilerin hatalarını nasıl teşhis edeceklerini ve öğretimde buna uygun değişiklikleri nasıl yapacaklarını bilirler. Yanlış anlamaları fark eder ve açıklayıcı bilgiler sunarlar.

9- Ödül ve sorumluluk: Etkili öğretmenler uygun davranışı görür ve ödüllendirirler. Öğrencileri, sadece başarılarını değil, içinde bulundukları süreci de vurgulayarak överler. Sonuç olarak, öğrenciler kendi işlerinin sorumluluğunu alabilir ve başarılarını arttırabilirler.

10-Periyodik planlama: Etkili öğretmenler öğrenci davranışını yönetmek ve sınıf etkinliklerini pürüzsüzce ve otomatik olarak yürütmek için planlar yaparlar. Plan yaparken derslerin zorluk derecesini ve öğrencilerin dikkat süresini hesaba katarlar. Öğrenci çalışmalarının sonuçlarını kaydeder ve yeni bir ders planı yaparken bu bilgilerden yararlanırlar. Bu tür periyodik bir plan öğrencinin sürekli başarılı olmasını sağlar. Gerçekten, dersten önce, ders sırasında ve dersten sonra verilen kararlar öğretimin etkili olma ihtimalini arttırır.

Cruickshank ve arkadaşları (1995, 315-328; 1999, 329-351) etkili öğretmenleri kişisel özellikleri ve mesleki becerileri açısından ele almaktadırlar. Tespit ettikleri sekiz kişisel özelliğe sahip öğretmenlerin daha etkili olacağını; öğrenilebilir ve uygulanabilir olarak kabul ettikleri yedi mesleki becerinin ise araştırmalar sonucunda öğretmen etkililiğini belirlemede en önemli faktörler olarak çıktığını ve bu becerilerin öğrencilerin öğrenmeleri üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu belirtmektedirler.
Mustafa TATAR
| | Devamı... 0 yorum

Matematik Korkusunu Yenebilmek

Matematik; kimilerine göre çok eğlenceli, kimlerine göre de ismi bile nefret verici bir bilim dalı. Bu bilim dalının insandan insana bu kadar farklılık göstermesinin temelinde, doğumdan itibaren insanın çevresinde matematiğe olan ilginin derecesi yatmaktadır. Bazı çevrelerde çocuklar çok erken zamanlarda sayısal yeteneğe doğru yönlendirilirken, bazılarında ise sayısal yeteneklerin üzerinde durulmaya bile lüzum görülmez. Tabi durum böyle olunca büyüyen çocuk sayısal zekâdan yetersiz bir halde hayatına başlamış olur.

Aile genel olarak matematiği sevdirici oyunlar ile bireyde büyük bir atılım meydana getirebilir. Okul öncesi eğitim sayesinde bireyde şekillenen matematik sevgisi, ileride çok daha verimli kullanılmayla büyük açılımlara yol açabilecek en temel basamağı teşkil edecektir. Bireyler en temel eğitimi ailede alır. Bu nedenle matematik korkusunu yenebilmenin en büyük sorumluluğu aileye düşmektedir. Çocuklarının matematiksel bir zekâya sahip olmaları için, çocukluk dönemlerinin başlarında oyunlarını ve oyuncaklarını matematiksel zekâ yapısını geliştirici olarak seçmeli, çocukların kendi kendilerine sayısal oyunları oynamalarına teşvik etmeli ve bu sayede ileriki zamanlarda matematik alanında oluşabilecek zorluklara erken önlem alıp, çocuğun bu alandaki başarısının artmasına zemin hazırlamalıdır.

İlkokul sıralarına gelmiş bir çocuğun, ilkokul öğretmeni ile birlikte bazı derslere olan ilgisinde değişiklikler meydana gelebilir. Bu nedenle ilkokul zamanlarını yaşamaya başlamış bir çocuk için, öğretmen ve aile işbirliği okul başarısı için, azami derecede önemlidir. Okulda öğretmenin sevgisiyle yoğrulmuş bir beyin, artık her şeyi almaya hazır, boş bir kutu gibidir. Bu kutu, ev ve okul arasında şekillenerek doldurulacak ve çocuğun başarısı hızla yükselecektir.

Çocuklar temel eğitimin başında, matematik korkusunu yendikleri vakit, ileriki hayatında matematik sevgisi ile dolu bir yaşama kendi istekleriyle devam edeceklerdir. Temel eğitim döneminde matematik bir ceza ve çok sıkıcı bir ders olarak gösterildiğinde, matematik ilgisi hızla azalarak, yerini nefret ve korkuya bırakacaktır. Matematik, bir zincir halkası gibi birbirine bağlı bir takım modüllerden oluşan bir bilim dalı olduğu için, alt sınıflarda kazanılması gereken hedef ve davranışlar kazanılmadığında, ileriki yıllarda çok büyük sıkıntılara yol açabilmektedir. Hem öğretmen hem de öğrenci için kazanılmamış hedef ve davranış eksikliklerini gidermek, çok büyük zaman ve çalışma ihtiyacına sebep olmaktadır.


Matematik, birebir öğrenme ile daha yararlı bir şekilde öğrenilebilir. Eğer alt yapıda bir sorun varsa, bu eksiklikler giderilmeden üst hedef ve davranışlar, çok zor öğrenilir hatta çoğu zaman öğrenilemez ve matematik dersi nefret ve korku salmaya devam eder. Esasında matematik dersini çok iyi derecede yapabilen bireylerin en temel özelliği, bu dersle uğraşırken zevk almaları, matematik çalışmaya karşı son derece istekli olmalarıdır.

Bu tip başarılı öğrenci profillerine “matematiği nasıl yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda çoğu zaman benzer yanıtları alırsınız. “Bu cevaplardan bazıları şöyle sıralanabilir. “matematiği çok seviyorum”, “matematikle uğraşmak bana zevk veriyor”, “matematikten hoşlanıyorum”, “bir soru çözdüğüm zaman bana son derece mutluluk veriyor”, “sayısal yeteneğimi geliştirmede bana çok büyük yararı var”, “matematik sanki dünyamın bir parçası” , “matematiksiz bir dünyayı düşünmek bile istemiyorum”, “matematik bütün sorunlarımın ilacı”, “ben matematikle dinleniyorum” , “canım sıkıldığım zaman bir-iki matematik sorusu çözüyorum, ilaç gibi geliyor”, “matematikle ilgilenmek bana mutluluk veriyor”, “hayatımın anlamı matematik”, “matematik olmadan asla”…Bu ve buna benzer cevaplar; dikkatle incelenirse ortak noktalarının sevgi ve ilgi olduğu anlaşılır. İstek ve memnuniyet başarılı olmanın en büyük anahtarıdır. Azim ve sabırla bu alanda çalışmalara devam eden her seviyedeki öğrenci eninde sonunda başarıyı yakalayacak, bütün korkularının yersiz olduğunu görecektir.

Matematik öğrenme güçlüğü probleminin altında da hep aynı neden vardır. İsteksizlik ve sevgisizlik. Hangi başarısız öğrenci profiline sorsanız hep aynı cevap ile karşı karşıya kalırsınız. “matematiği sevmiyorum”, “sıkıcı geliyor”, “Çok zor”, “çok sıkıcı”, “hoşlanmıyorum” ,“ne yaparsam yapayım başaramayacağım zaten”, “elimden geleni yapıyorum çok çalışıyorum yine de olmuyor”, “çok fazla zaman harcıyorum”, “anlamakta güçlük çekiyorum” , “kafam almıyor” , “bir türlü anlamıyorum”, “her defasında zorlanıyorum” , “matematik lafını duymak bile beni iğrendiriyor” , “öğretmenimi sevmiyorum”, “karşı ilgim de yok”, “matematik ve ben ayrı dünyaların insanlarıyız”, “her şey olabilir ama matematik asla”, “üstüne para verseler, matematik mi hayır”… ve buna benzer daha pek çok şey…

Ama dikkat edilirse bütün bu sözlerin temelindeki ortak sebep, sevgi ve ilgi. Bütün bu cevaplardan öyle sonuçlar çıkardım ki, sonunda girdiğim her derste öğrencilere hitaben: “matematikten asla korkmayın, çok kolaydır. Yeter ki biraz ilgi gösterin onu birazcık olsun sevin” hitabını söyleyerek başlamayı uygun gördüm ve bu şekilde matematiğe karşı buz kalıbı gibi duran öğrencilerimi daha fazla ilgi gösterir hale getirmeye, yavaş yavaş buzlarını eritmeye ve matematiğin dünyasından küçük parçalar halinde kendileri için ayrılmış olan bölümleri almaya istekli hale getirmeye çalıştım. Siz ne kadar samimi bir şekilde öğrencilerinize yaklaşırsanız, dersiniz de o derece sevimli ve kolay oluyor. Karşılıklı sevgi ve ortak istek ile başlangıçta çok zor gibi duran hedeflerin, geriye dönüp bakıldığında hepsinin gerçekleşmiş olduğunu görmek hiç de zor değil.

Sonuç olarak, matematik korkularını yenmek ve bu alanda başarılı olmak isteyen kişiler en başta bu bilim dalına karşı ilgilerinin isteklerinin had safhada olmasını sağlayacak gerekirse bunu gerçekleştirebilmek için özel eğitmenler tutacak sonunda bu problemi ortadan kaldırıp kendi arzusuyla başarıyı çok rahat bir biçimde elde edecektir. Tek hedef ortaya koyuyoruz. Önce derse karşı ilgimizin mükemmel derecede olması, sonra da bu dersin bütün hedef ve davranışlarını basamak basamak bir öğretici eşliğinde öğrenmek, anlaşılmayan yerleri gerekli tekrar ve sorularla anlayarak, matematikte başarılı olmak. Korkunun üstüne gidilmediği takdirde hiçbir zaman korku yok olmayacaktır. Bilakis korku her defasında katlanarak büyüyecek ve çaresiz bir duruma düşülecektir.

Matematik dersini sevelim, ilgimizi ve tutumumuzu her zaman pozitif tutarak bu alanda azim ve sabırla çalışıp başarıyı yakalayalım. Anafikir olarak sözümüzü tekrar edelim. İstek ve memnuniyet başarılı olmanın en büyük anahtarıdır. Azim ve sabırla bu alanda çalışmalara devam eden her seviyedeki öğrenci eninde sonunda başarıyı yakalayacak, bütün korkularının yersiz olduğunu görecektir.
Kadir PANCAR
11 Aralık 2008

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!