YGS Konularını ihtiva eden örnek çalışma planını indirmek için tıklayınız. (Tüm Derslerin konularını içeren haftalık bazda düzenlenmiş Eşit Ağırlıklı Sınıf düzeyine uygun örnek çalışma planı)
Net Fikir » Tüm Yazılar
Matematik Konuları ve Çalışma Planı
Burada yer alan plan Matematik Müfredatı (2015) konuları baz alınarak hazırlanmıştır. Konular zamanla müfredata göre değişiklik gösterebilir. Eklenen veya çıkarılan konuları MEB müfredatından güncelleyip ona göre bir çalışma planı hazırlayınız. Verilen bu program bir şablon niteliği taşımakla birlikte hedefi olan öğrencilere planlı çalışma aşamasında bir yol gösterici olacaktır. Özellikle sınava girmeden önce 11.sınıf yaz döneminde plan dahilinde çalışarak matematik YGS ve LYS konuları kapsamlı şekilde çalışılarak bitirilebilir. Bunlardan sonra okul döneminde de yine plan dahilinde sırayla, konu ve soru çözüm çalışması yapılarak sınava hazırlanılır. Geometri konuları da plana eklendiğinden her hafta hem matematik 1 (YGS) hem de matematik 2 (LYS) konuları çalışılıp haftanın belli günlerinde de ilgili haftanın geometri konusu çalışılarak sınava hazırlanılmış olur.
Matematik yaz tatili için örnek çalışma planını indirmek için tıklayınız. (YGS-LYS ve Geometri ortak dağıtım Haftalık olarak düzenlenmiş)
YGS Konularını ihtiva eden örnek çalışma planını indirmek için tıklayınız. (Tüm Derslerin konularını içeren haftalık bazda düzenlenmiş Eşit Ağırlıklı Sınıf düzeyine uygun örnek çalışma planı)
YGS Konularını ihtiva eden örnek çalışma planını indirmek için tıklayınız. (Tüm Derslerin konularını içeren haftalık bazda düzenlenmiş Eşit Ağırlıklı Sınıf düzeyine uygun örnek çalışma planı)
Gençlere Mektup
Gençlerimizin başarısı üzerine yazılmış, çok güzel bir yazıyı size sunuyorum. "Eğitimlerim
esnasında gençlere soruyorum. 10 yıl sonra nerede olmak istiyorsunuz? 10 yıl
sonra nerede yaşamak istiyorsunuz? 10 yıl sonra yaşam kalitenizin nasıl
olmasını istiyorsunuz? Genellikle açık ve doyurucu cevap veremiyorlar. Bu
soruların cevabını, herkesten daha çok siz biliyorsunuz. Nasıl mı? Hepinizin
elinde bir kalem var. Bu kalemle geleceğinizin resmini çiziyorsunuz. Bu resmin
güzel ya da çirkin olması sizin elinizde… İyi arkadaşlar edinerek, zamanınızı
etkin kullanarak, öğrenmekten ve çalışmaktan mutlu olarak, sizi engelleyenleri
hayatınızdan çıkararak ve en önemlisi de, “hayır” demeyi öğrenerek…
Başarıyı elde etmenin en iyi yollarından birisi, ben
kimim? Sorusuna doğru cevap vermektir. Bu soruyu sorarak; güçlü yönlerinizi,
zayıf yönlerinizi, fırsatlarınızı ve engellerinizi fark edebilirsiniz. Bu
aşamadan sonra yapmanız gereken en sağlıklı yaklaşım, güçlü yönleri daha güçlü
hale getirmek, zayıf yönlerin, engelleyici unsurlarını ortadan kaldırmaktır.
Daha sonra fırsatlardan etkili yararlanmak ve olası engelleri aşmak için, doğru
stratejiler belirlemek gerekir. 1982 yılında Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi
iken, üniversite sınavının benim için aşılması zor bir engel olduğunu anladım.
Sınavda hangi alanlarda başarılı olabileceğimi inceledim. Sözel alanda Türkiye
ortalamasına yakındım. Ancak, bu yakınlık bana üniversiteyi kazandıramazdı.
Herkesin soru kaybettiği alanlar, benim başarısız olduğum alanlardı. Bu
alanlara odaklaşarak, eksiklerimi kapattım ve başarıya ulaştım.
“Eğer yeni bir şey öğrenmeye başladığınızda, kolayca
öğrenemiyorsanız, ne mutlu size. Siz normal bir insansınız.” Bu veciz sözü
nerede ve kimden duyduğumu hatırlamıyorum ama, öğrencilik yıllarımda hep bana
kılavuz oldu. İlk öğrenmeye başladığım her şeyde, sorun yaşadım. Başarılı
olmak için, öğrenilmiş çaresizliğe kapılmadan mücadele etmem gerektiğini
düşündüm. Tembellik ve boş vermişlik çözüm değil, hazin sonun
başlangıcıydı. Ne zaman başarısız olsam, hep El_Cabir’i hatırladım. Matematiği
öğrenemeyince medreseden kaçıp gider. Uzun süre yürüdüğü için yorulur. Bir
kuyunun yanında dinlenmeye başlar. Kuyudan su içmek ister ama kova kuyunun
dibine düşmüştür. Kovanın neden kuyuya düştüğünü anlamak için araştırma
yaptığında, ilginç birşeyle karşılaşır. Urgan, kova kuyuya inip çıkarken, taşa
sürtünür ve taş urganı keser. Bu yüzden kova kuyuya düşmüştür. El-Cabir der ki:
Vay be! Taş, taş olduğu halde, urganı kesiyor da, benim aklım matematiği
kesmiyor. Medreseye geri döner ve öğrenciliğe yeniden başlar. Daha sonra Cebir’in
kurucusu olur.
Başarıda özgüven ve kendine inanmak önemli bir yere
sahip. Ben başarabilirim… Bu söz, eğer inanılarak söylenmişse, başarının yarısı
gerçekleşmiş demektir. Mutlaka başaracağım sözü ile desteklenmesi ve altının
doldurulması gerekir. Başarının en büyük engellerinden birisi, saman alevi gibi
olan tutum ve davranışlardır. Ani bir parlamayla başlanan daha sonra yelkenleri
suya indirmekle sonlanan davranışlar, sizi sadece meşgul eder. Somut bir
çıktısı ve elle tutulur bir başarısı olmaz.
Akademik başarının gizli sırlarından birisi, ders
çalışmayı oyun haline getirmektir. Eğer ders çalışmayı görev haline
dönüştürürseniz, mesaisi bitince işyerini terkeden memur gibi olursunuz. Yaşlı
bir adam, emekli olunca küçük bir kasabada ev alır. Amacı sessiz ve sakin
ortamda kitap yazmaktır. Sabah olduğunda büyük bir gürültüyle uyanır. Evin
önündeki boş arazi, kasabadaki çocukların futbol sahasıdır. Gençlerin yanına
gider ve antrenör olmak istediğini ve her oyuncuya günde 5 dolar ödeme
yapacağını söyler. Çocuklar kabul ederler. Sıkı bir kondisyon ve antremandan
sonra 5 doları öder. Daha sonra ekonomik sorunlarını bahane ederek, 1 dolara
kadar günlük yaptığı ödemeleri düşürür. Bu olaya tepki veren kaptan, yaşlı
amcaya şöyle söyler: Amca kusura bakma. 1 dolara burada top oynanmaz.
Arkadaşlarını alıp orada ayrılır. Yaşlı adam, çocuklar için oyun olan futbolu
göreve dönüştürmüştür ve futbolun tüm büyüsü ortadan kalkmıştır.
Gençlik yıllarında savaşçı olmak, başarıyı yakalamada
önemli bir durumdur. Abraham Lincoln’ün hayatını incelerseniz, 52 yaşına kadar
geçen sürede onlarca başarısızlık yaşadığını görürsünüz. Lincoln yaşadığı
başarısızlıklara rağmen, asla vazgeçmeden mücadele etmiş ve 52 yaşında ABD’ye
başkan seçilmiştir. Aynı durumu Edison’da, Pasteur’da da görebilirsiniz.
Einstein’in okuldan başarısızlık nedeniyle ilişiğinin kesildiğini biliyor
muydunuz? Einstein: Bana okuyamaz dediler. Ben de, atomu parçalayıp ellerine
verdim sözü, mücadelenin ve yılmazlığın önemli örneklerindendir.
Başarısızlığa sebep aramayınız. Eğer sebep ararsanız,
onlarca, yüzlere hatta binlerce neden bulabilirsiniz. Unutmayınız ki,
bulduğunuz sebepler, sizin başarısızlık sorununuzu çözmez. Sadece geçici bir
rahatlamaya sebep olur. Eğer sebepleri buluyor ve başa çıkma stratejileri
uyguluyorsanız, yönteminizi değiştirip farklı kaynaklara ulaşıyorsanız,
muhtemelen başarıyı yakalayacaksınız demektir.
Ödül bekleyerek derse çalışmayınız. Ödül beklemek,
kendi hayatınızla ilgili karar verecek olgunluğa ulaşmadığınızı gösterir. Çünkü
başarı ve başarısızlık sizin ve geleceğinizle ilgilidir. Ödül bekleyerek
yaptığınız her eğitimsel faaliyet, eğreti ve içselleştirilmemiş bilgi demektir.
Öğrenmeyi ve öğrenmekten mutlu olmayı öğrenmeniz gerekir.Kendinize bir hedef belirleyiniz. Bu hedef, sizin
yeteneklerinize, ilgilerinize ve gerçeklerinize uygun olsun. En önemlisi de
ulaşılabilir olsun. Örneğin; Ben ilköğretim matematik öğretmeni olacağım. Ben
avukat olacağım vb. Hedefinizi bir üst noktadan seçiniz ki, daha fazla çabayı
ve mücadeleyi gerektirsin. 1968 kuşağının efsane bir sözü vardır. “İmkânsızı
isteyin ama gerçekçi olun…”
Aklınızı besleyin. Okumadan, araştırma yapmadan, çaba
sarfetmeden bilgi ve beceri sahibi olamazsınız. Çalışmadan bilgi sahibi olmaya
çalışmak, bilgilerin vahiy yoluyla geleceğini beklemeye benzer. Hedeflerinize
ulaşmak için çalışmanız gerekir. Yatarak büyüyen tek şey karpuzdur.
Önkoşullu öğrenmeleri öğrenmek, ilişkilendirmek ve bilgiyi hayata transfer etmek,
başarılı olmanızda etkili yöntemler arasındadır. Her bireyin benliğinde aslan olduğunu farzedin.
Aslanlardan birisi uyuz diğeri ise dinamik ve sürekli kükremektedir. Aslanı
uyuz olan, uykucu, tembel ve arabesk bir hayatı yaşar. Aslanı kükreyen ise,
sürekli dinamik, gözü açık ve zindedir. Başarı merkezlidir ve ilk önce
kendisiyle rekabet etmektedir. Başarının parametrelerini kendisi belirler. Bir
Kızılderili kabilesinde, yaşlı reisin beslediği iki tane köpek vardır.
Köpeklerden birisi beyaz diğeri siyahtır. Beyaz köpek, aydınlığı, iyiliği,
erdemi ve yüceliği; siyah köpek ise, kıskançlığı, saldırganlığı ve öfkeyi
temsil ettiği varsayılır. İki köpek kavga eder. Çocuklar gidip, yaşlı reise
hangi köpeğin kazanacağını sorarlar. Yaşlı reis şöyle cevap verir: Ben
hangisini beslersem… Uyuz aslan ya da kükreyen aslan herkesin benliğinde
vardır. Hangisinin kazanacağına siz karar veriyorsunuz.
Tembeller daha çok yorulur. Hem öğrencilik hem de
öğretmenlik yaşantımda edindiğim deneyimler, bana tembellerin daha fazla
yorulduğunu gösterdi. Zamanını etkin yönetemeyen, ödevlerini zamanında
bitiremeyen ve kendini düzenleyemeyen bireyler, işleri yetiştirmek için daha
fazla çaba sarfetmek zorunda kalırlar. Birey, sürekli derse çalışarak başarılı
olamaz. Eğlenmeye, dinlenmeye ve hayatın güzelliklerini yaşamaya da zaman
ayırması gerekir. Ders zamanı eğlenen, dinlenme zamanı derse çalışan kişileri
anlamak mümkün değil. ABD’de öğrenciler hafta içi yoğun olarak derse çalışıp
araştırma yaparlar. Hafta sonu da, zamanlarının büyük bir kısmını eğlenerek ve
dinlenerek geçirirler
Sınırlarınızı zorlamanız gerekir. Sabit sınırlar
içerisinde, kaldığınız sürece vasat bir başarı elde edersiniz. Aşılamayacak
hiçbir engel yoktur. En büyük engel, bireyin kendisidir. Bir şişenin içerisine
arı koyunuz. Şişenin dibini güneşe çeviriniz. Arı ölene kadar şişenin dibinde
dönüp duracaktır. Çünkü, güneşe doğru gittiği zaman yönünü bulacağını sanır.
Eğer bir engel sizin için aşılamayacak durumda ise; kendinizi, yönteminizi,
bilginizi ve sorun çözme stratejinizi yeniden gözden geçiriniz.
Öğrenirken başkasından yardım almayınız. Yardım
aldıkça bağımlılık artar ve üretken zekânıza ipotek koyarsınız. Sizin için en
büyük engel, yardım ve eleştiri tuzağıdır. Size yardım etmek isteyenlere
teşekkür edip, öğrenmeye çalışınız. Eleştirenlerin tuzağına düşmeden, eleştiri
yapılan konuda, savunma mekanizmalarınızı kullanmadan, doğruluğunu araştırıp,
davranışlarınızı kontrol etmeye çalışınız.Çok çalıştığınız, çaba sarf ettiğiniz halde başarılı
olamıyorsanız, muhtemelen siz onu çok fazla istememişsinizdir. Eğer istemiş
olsaydınız, başarısızlığı oluşturacak tüm dinamikleri ortadan kaldırmış
olurdunuz. Bir Türk atasözü der ki: Taşıma suyuyla değirmen dönmez.
Dışsal güdüleme araçlarıyla güdülenerek, başarıya ulaşamazsınız. Kendinizi
içsel açıdan güdüleyiniz. Kendisini içten güdüleyen birey, kendi yakıtını
üreten araç gibidir. Başkasına bağımlı kalmadan yol alır.
Çalışma ortamızı iyi düzenleyin. Dikkatinizi dağıtan
faktörleri yok edin. Yatarak ve müzik dinleyerek derse çalışmayın. Cep
telefonunu ve interneti kapatın. Hazırbulunuşluk düzeyinizi artırınız. İyi ders
notu tutunuz. Başkasının ders notu ile sınavlara hazırlanmanız, başarı
düzeyinizi düşürür. Tekrar edin ve öğrendiğiniz konuları farklı sorunların
çözümüne uyarlayınız. İyi uyku, dersi derste öğrenme, derse odaklaşma ve
yazarak çalışma başarıda etkili yöntemler arasında yer alır.
Sonuç olarak, kendinize iyi şeyleri layık görün. İyi
ve değer sahibi arkadaşlarınız, dostlarınız olsun. İçinizdeki başarı güdüsünü
sürekli zinde tutun ve güçlenmesini sağlayın. Farklılıklar oluşturmaya çalışın.
Özgün yaklaşımlar belirleyin. Taklit etmeyin. Değerlerinizi, diğerlerinden
ayırın. Unutmayınız ki, bir daha dünyaya gelmeyeceksiniz. Hayatınızı etkili
yaşayınız. Dik durunuz ve onurlu olunuz. Değerleriniz, inançlarınız milli ve
evrensel bir duruşunuz olsun. Huzurlu, mutlu ve başarı dolu bir yaşam
dileklerimle…"
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU
17 Mayıs 2015
http://www.kamudanhaber.com/genclere-mektup-makale,2837.html
Hak yolun Batıl Yolcuları
Bugünkü Müslümanların ve islam dünyasının acı halini en güzel biçimde özetleyen bir yazıyı paylaşmak istiyorum.Diriliş Postası gazetesinden Yaşar Yavuz'un "Hak yolun Batıl ve Batıl yolun sadık yolcuları" isimli yazıyı istifadenize sunuyorum.
"Ulaşılmak istenen bir menzil olsun yeter ki…
Ve sen çıktığın o yoldan önce kendine bak ve sadık ol o yola!
Sen adımını attığın andan itibaren yar ve yardımcın Yaratan olur.
Hele bir de sadık yol arkadaşların varsa
her adım bir duadır ki, eksikler tamam olur, karanlığın koyuluğunda
gidilecek istikametin üstüne ayın şavkı vurup “buyur” der.
Hepimiz biliyoruz ki, uzun yıllardır Müslümanlar bu topraklarda yeniden var olma mücadelesi veriyorlar.
Bunu farklı zamanlarda farklı mücadele türleriyle denediler-deniyorlar.
Bazen davet çalışmalarıyla bazen adına demokrasi denilen yolla, bazen de şartlar gereği farklı mücadelelerle.
Mesele, çıkmaza giren bu dünya düzenine, İslam medeniyetiyle yeniden çıkış yolu oluşturmak.
Müslümanlar olarak yeniden bir kurtuluş kapısını aralamak…
Ancak bütün bunlarla beraber, hepimizin çok iyi bildiği ve her platformda konuştuğu iki konuda yanlış yaptığımızı düşüyorum.
Birincisi “Nebevi Hareket Metodu”
(Rasulullah’ın (SAV) kendisine peygamberliğin gelişinden Rabb’inin
huzuruna intikal edişine kadar geçen süre içerisinde izlediği yol).
İkincisi ise “Sünnetullah”. (Allah’ın kâinatı idare ederken koyduğu kurallar)
İsterseniz sizi şöyle bir geçmişe götüreyim.
Bundan yaklaşık 1500 sene evvel, Allah’ın
Resulü Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın dünyaya hediye ettiği Asr-ı
Saadet’i hilafet dönemine kadar bir gözünüzün önüne getirin.
İlk vahiy, yanındakilerin şaşkınlığı,
vahyin kabulü, aile içinde ibadet, gizli davet, vahyin açıklanması, açık
davet, açık ibadet, batılı gizli inkâr, batılı açıktan inkâr, batılın
vahyi yalanlaması, inanların ve inkar edenlerin arasındaki sözlü
sataşma, batılın sözlü tehdidi, fiili baskı, işkence, sürgün, Medine,
cihat ve fetih…
Bu süreç, “Nebevi Hareket Metodu”nun kendisidir.
Dahası tüm bu yaşanılanlar, Sünnetullah’ın, yani Allah’ın koyduğu kurallara paralel devam etmiş ve sonuç bulmuştur.
İslam’ın aydın âlim ve düşünürleri
yukarda bahsetmiş olduğum 1500 sene önce bu metodu bugün pekâlâ farklı
yöntemlerle devam ettirebilirler.
Ancak olmazsa olmazı olan tek şey vahiydir.
Yani Kur’an’dır, İslam’dır, haktır, adalettir.
Çünkü vahiy, hem götüreni hem de götürüleni temizler.
Bugün de gerek dünyada gerek Türkiye’de
1900’lı yıllarda, Batılılar tarafından işgal edilen İslam topraklarında
“yeniden diriliş” için başlatılan mücadelede buna benzer bir yol takip
edilmiştir.
Ancak takip edilen bu yolda bu metot sonuna kadar işlenmemiş ve devam ettirilmemiştir.
Elbette bu devam ettirilmeme tek taraflı değildir.
Batılı güçler bu metodun devamının nereye
çıkacağını ve neler getireceğini çok iyi bildikleri için bir yerden
sonra müdahale etmişlerdir.
Müslümanlar ise bu metoda yapılan
müdahaleye karşı dik duramamış, ısrarcı davranamamış ve tabiri caizse
dokuzuncu basamaktan sonra geri dönmüşlerdir.
Yani pes etmişlerdir.
Pes etmek, geri dönmek ve kaybetmek demektir.
Yani sebep-sonuç ilişkileri çerçevesinde yine Sünnetullah işlemiştir.
Bugünden sonra Müslümanların artık kendine gelmeleri ve yoldan çok yolcuyu sorgulamaları gerekmektedir.
Kısacası sorun yolda değil, yolcudadır.
Öyle olmamış olsaydı, bugün dünyada birçok batıl dava, düzen ve devletin hüküm sürmesi mümkün olabilir miydi?
Zira nice batıl davalar, yolcuları sadık olduğundan dünyada başarıya ulaşmışlardır.
Dünyanın var oluşundan kıyamete kadar Sünnetullah işlemeye devam edecektir.
Bu Allah’ın açık bir vaadidir.
Tıpkı hak olan bir davanın yıllardır başarıya ulaşmamasının sebebinin yanlış ve yamuk yolculardan kaynaklanmış oluşu gibi.
O halde etrafımıza bir daha dönüp bakalım!
Yolcuların sinesinde hangi sevda taşınıyor, ona dikkat edelim!
Çünkü imtihana muhatap olanlar yolculardır."
Yaşar YAVUZ-14.06.2015
http://www.dirilispostasi.com/hak-yolun-batil-ve-batil-yolun-sadik-yolculari/
Ebul Vefa'ya Google Jesti
Google ana sayfasındaki logo, 10 Haziran 940 doğduğu tahmin edilen
matematikçi Ebul Vefa’ya özel olarak hazırlanmış bir doodle ile
değiştirmiştir. Kullanıcılar bu logoya tıkladıklarında, Ebul Vefa’nın
yaşamı, e başarıları hakkında bilgi veren web sayfalarına ve kısa tanıtım yazısına ulaşmaktadır. Doodle’lar, dünya genelinde önemli tarihleri,
kültürel etkinlikleri veya tarihi kişilikleri vurgulamak için
tasarlanıyor. Bu özel logolar sayesinde internet kullanıcıları, ilgili
kişi, olay veya gün hakkında daha ayrıntılı ve bilgilendirici içeriklere
ulaşabiliyor. Mevcut "doodle" ile ilişkili tanıtım yazısı şu şekildedir:
"Bir ay kraterine adınızı vermek için oldukça büyük bir şey başarmanız gerekir. İranlı matematikçi Abu al-Wafa’ al-Buzjani bugün hayatta olsaydı, 1075 yaşında olurdu. Bu yüzden, onun çok uzun yıllar önce ortaya koyduğu ve ürettiği çalışmaların önemini düşünmek oldukça şaşırtıcıdır. Bugünün doodle’ı, katkıları bilim dünyasında büyük öneme sahip olan bu yenilikçiyi onurlandırıyor. Katkıları arasında negatif sayılara dair bilinen ilk tanıtımlardan biri ve gökbilimcilerin gökyüzünü incelemek için kullandığı ilk kadran aletinin geliştirilmesi yer alıyor. Küresel trigonometrinin öncü çalışmaları, matematik ve astronomi için büyük bir etki yarattı. İnovatif toplumumuzda, bazen kendi ilerlememizi mümkün kılan tarihi figürleri düşünmeyi ihmal ediyoruz. Abu al-Wafa’nın mirası, tarihin daha az bilinen bilim insanlarının ne kadar büyük önem taşıdığını gösteriyor. Onun resmi belki ilkokul sınıflarının duvarına asılmıyor olabilir, ama şimdi Google’ın ana sayfasına asıldı. Doğum günün kutlu olsun, Abu al-Wafa al-Buzjani!" (10 June 2015)
İslam'da Çalışmanın Önemi
Müslümanın çalışmadan miskin bir hayat sürmesi kabul edilemez. Meşru yollardan kazanmak şartıyla her müslümanın kendi rızkını kazanması ve başkalarına muhtaç olmaması için çalışması esastır. Dilenmek asla kabul edilebilir bir durum olamaz.
Hadis-i şeriflerde Peygamber Efendimiz (s.a.s) "Hiç bir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma asla yiyemez". [Buhârî, II, 9] "Allahım! Tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım". [Buhârî, III, 224.] "İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp kazanarak elde ettiğidir" [İbn Mâce, II, 723.] "Birinizin sırtında odun destesi taşıması, versin veya vermesin, insanlara gidip el açmasından daha iyidir" [Buhârî, III, 9.] buyurarak çalışmanın ne kadar önemli olduğunu ifade ederek insanları dilenmekten ve miskinlikten alıkoymuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.s), peygamber olarak görevlendirildikten sonra
çalışmalarını farklı ve geniş bir alanda sürdürmüştür. Allah tarafından
kendisine verilen tebliğ görevini yerine getirmek için tüm gücüyle ve
her türlü güçlüğe göğüs gererek yerine göre bir devlet adamı, yerine
göre de bir komutan ve gerektiğinde de bir işçi olarak çalışmıştır. Bir
davetçi olarak Mekke'de ve bu şehrin dışında İslâm'ı yaymak için yoğun
faaliyetlerde bulunmuştur. O, Kur'an-ı Kerim'de "Kitap ve hikmeti,
insanlara bilmediklerini öğreten" bir kimse olarak takdim edilmektedir.
Kendisi de bizzat muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir. Bu
bağlamda o, eğitim görevini yerine getirmek amacıyla her kademeden
sahâbîleri eğitmek için bir öğretmen olarak çalışmıştır. Yerine
göre Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir işçi gibi çalışmıştır. Hicret esnasında konakladığı
Kuba'da mescid yapılırken ilk taşı kendisi koymuş, bununla da
yetinmeyerek inşaat çalışmalarına katkıda bulunmuştur. Bir gün bu
çalışmalar esnasında güçlükle kaldırabildiği bir taşı kucağına alır. Bir
sahâbî yanına vararak "Yâ Resûlallah! Babam anam sana feda olsun!
Elindekini bana ver" der. Hz. Peygamber "Hayır! Sen de başkasını al"
der. Mescidin inşaatı bitinceye kadar çalışmaktan geri durmaz. Sahâbeyi
çalışmaya teşvik eder. Aynı şekilde Mescid-i Nebevî'nin temeline de ilk
taşı kendisi koyar. Muhâcirler ve ensarla birlikte çalışır. Kuba
mescidinde olduğu gibi yine bir gün kerpiç taşırken bir Müslüman "Yâ
Resûlallah! Onu bana ver, ben taşıyayım" der. Fakat o : "Sen de başka
taş al ve taşı! Sen Allah'a benden daha muhtaç değilsin" der. Hz.
Peygamber Mescidin inşaatında ağır taşları yüklenir, kerpiçleri
elbisesine doldurur ve taşırdı. Bu esnada da "Hayat ancak Ahiret
hayatıdır. Allahım! Muhâcirlere ve ensara rahmet eyle"[İbn Hişâm, I, 496.] derdi.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) çalışmalarıyla Müslümanları coştururdu. Ümmü Seleme'nin anlattığına göre
Mescid'in inşaatında onun çalışmasına ihtiyaç duyulmadığı halde, taş ve
kerpiç taşımış; onu gören Müslümanlar da kendilerinin boş durmalarının
doğru olmayacağını söyleyerek çalışmalarını hızlandırmışlardır. Hendek
Savaşı'nda da kazılacak yerleri bizzat kendisi çizdiği gibi, kendisi
için kurulan Türk çadırından çıkıp bizzat çalışmıştır. Kazma, kürek ve
hatta balyozla çalışmış, zembille toprak taşımıştır.[Vâkıdî, II,446, 453.] Gerektiğinde
söküklerini dikmiş, ayakkabılarını tamir etmiş,[ İbn Sa'd, 367.] gerekli gördüğünde
çarşı-pazarı kontrol etmiştir. Hz. Peygamber yapılan işin
gelişigüzel değil, düzgün ve sağlam yapılmasına önem verirdi. Bir vesile
ile şunları söylemiştir: "Sizden biriniz bir iş yaptığı zaman, onu
mükemmel bir şekilde yapsın" [İbn Sa'd, I, 142.]
Peygamber Efendimiz (s.a.s) Müslümanları çalışmaya teşvik etmiştir. Nitekim işi olmayan birisine, âletler temin ederek, odun kesip satmasını söylemiştir: Ensardan bir şahıs gelip Hz. Peygamber'e yoksulluktan şikayet eder. Sonra dönüp şöyle der: "Ey Allah'ın elçisi! Bir ev halkı içinden geldim ki, yanlarına dönünceye kadar bazılarının ölmüş olacağını sanıyorum." Peygamberimiz "Git, bak birşey bulabilecek misin?" der. Adam gider ve bir yaygı ile bir bardak getirerek "Ey Allah'ın elçisi! Bu yaygının yarısını yere seriyor, yarısını da bürünüyorlardı. Şu bardakla da su içiyorlardı" der. Peygamberimiz "Bu ikisini benden bir dirheme kim satın alır?" diye sorar. Bir adam "Ben alırım" der. Peygamberimiz "Bir dirhemi kim artırır?" diye sorar. Bir başka adam "Onları iki dirheme alırım" der. Peygamberimiz "Bunlar senindir" der ve adamı çağırarak ona "Bir dirhemle ailene yiyecek al, bir dirhemle de bir balta satın alarak bana gel" der. Adam da öyle yapar ve gelir. Hz. Peygamber "Şu vadiye git, orada ne bir diken, ne bir odun bırak. Bana da on günden önce gelme" der. Adam öyle yapar ve sonra Hz. Peygamber'e gelerek "Bana emrettiğin şey bereketli oldu" der. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurur: "Bu, senin için kıyamet günü yüzünde dilenmekten dolayı lekeler veya tırmık izleri olarak gelmenden daha iyidir". [İbn Mâce, II, 740-741; Kettânî, II, 285.]
Peygamberimiz durumlarına göre özürlüleri bile çalışmaktan alıkoymamış,
onların ticaret yapmasını kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bu
tutumuna bir örnek verelim: Ticaretle meşgul olan Münkız b. Amr adlı
sahâbînin aklî dengesi bozulur ve dilinde bir tutukluk meydana gelir.
Buna rağmen ticarî faaliyetlerini devam ettirir. Fakat sürekli aldanır.
Hz. Peygamber'e gelerek durumunu anlatır. Hz. Peygamber onun ticaret
yapmasını, çalışmasını yasaklama yerine kolaylaştırma yoluna gider;
alışveriş yaparken, "aldatma yok" demesini ve satın aldığı malda üç gün
muhayyerlik hakkına sahip olduğunu satıcıya söylemesini ister. Münkız
Hz. Osman zamanında bile Hz. Peygamber'in kendisine tanıdığı bu hakkı
satıcılara karşı kullanmıştır. [İbn Hacer, el-İsâbe, II, 302-303.]
Faydasız ve boş şeylerle
meşgul olmamak ve boş durmamak Hz. Peygamber'in prensiplerinden biriydi. Hz. Peygamber (s.a.s) paranın piyasaya arzı konusu
üzerinde durmuştur. O bu hususta şöyle buyurur: "Kim bir akar veya ev
satıp da parasını onun benzeri bir şeye yatırmazsa, onun bereketini
görmemeye müstehak olmuştur".[İbn Mâce, II, 832.] Ticareti teşvik etmiş, ticaret
ortaklıkları kurmuştur. Ticareti teşvikle ilgili şu sözü çok meşhurdur:
"Rızkın onda dokuzu ticarette, onda biri ise sürüdedir".[Münâvî, Feyzülkadîr, III, 244-245.] Bu sözüyle
Hz. Peygamber ticaretin bir millet için ne derece önemli olduğunu dile
getirmiştir. Bir devletin ekonomisinde iç ve dış ticaretin büyük önemi
vardır. Hz. Peygamber ticareti teşvik etmek suretiyle, aynı zamanda
medenî bir hayat tarzını da teşvik etmiştir. Çünkü ticaret, yerleşik bir
hayat tarzının oluşmasına ve imar faaliyetlerinin gelişmesine vesile
olmaktadır. Hz. Peygamber'in en yakın arkadaşları ticaretle
uğraşıyorlardı. Sözgelimi dört halife birer tüccar idiler. Hz. Ebû
Bekir, Hz. Peygamber'in vefatından bir yıl önce ticaret amacıyla
Busrâ'ya gitmişti.[İbn Hanbel, VI, 316. ] Hz. Peygamber ticaretin yanında ziraate ve özellikle ağaç dikmeye de
teşvik etmiştir.
El Yapımı Dolma Kalem
Bugün haber sayfalarında gezinirken okuduğum bir haberden esinlenerek bir anda aklıma düşen, benim de çok sık kullandığım ve kullanmaktan da çok zevk aldığım dolma kalemlerin nasıl yapıldığını merak edenler için kısa bir araştırma yaptım ve aşağıdaki videoyu buldum. Videoda dolmakalem yapımına hayatını vermiş üstadların çalışmalarının belgesel haline getirildiği bir çalışmanın Japon ustalardan Harumi Tanaka'nın olduğu bölümünü sizinle paylaşmak istedim.
Harumi Tanaka; çeşitli materyallerden el sanatıyla "HAKASE" (Hakase Bespoke fountainpen) adı altında dolma kalem üreticisi konumuna gelmiş, internet yoluyla da bu kalemleri sipariş edenlere, dünyanın bir ucundan satışını gerçekleştirmeye başlamış bir emektar bir kalem ustasıdır. Hakase şirketi, kalemlerdeki değişim sürecine farklı bir şekilde dayanmayı başarmış ve halen dolma kalem üretimine kaldığı yerden devam etmektedir. Yoshio Yamamoto 'nun (1911-1976) çırağı olarak sektöre giren, zanaatkar Harumi Tanaka'nın becerileri ve CEO Masaaki Yamamoto'nun özgün fikriyle şirket gelişim göstererek, kişiye özel dolma kalemler üretmeye başlamış ve bu sektörde adını dünya çapında duyurmuştur. Yazı araçlarının çeşitlenmesi, kelime işlemcilerin ve bilgisayarların yaygınlaşmasıyla dolma kalemler artık fazla satılmadığından, çeşitli marka ve uzman dolma kalem mağazalarının sektörde ortadan kaybolmasıyla başlayan zorlu süreçte, Hakase firması için de farklı mecralara atılmak gerekiyordu. Hakase firması, köklü geçmişine dayanarak dijital çağda pes etmeden önce, son bir meydan okumayı üstlenmeye karar vermiş ve 1982 yılında dünyanın ilk özel el yapım dolma kalemini piyasaya sürmüştür. 1982 yılından itibaren bugüne kadar halen aynı minvalde işlerine devam etmiştir. Bu arada şirketin kurucu lideri Harumi Tanaka, 27 yıl dolma kalem ürettikten sonra 2011 yılında 74 yaşında emekli olmuştur. Kurduğu Hakase Şirketi ise halen kişiye özel tasarımlarla dolma kalem üretmeye ve dijital çağa direnmeye devam ediyor.
VİDEO ADRESİ:
https://youtu.be/1F12qUyIACM?si=Gxg4QGXXR21IMFgk
Uzak doğuda el yapımı kalem ustalarından Japon Harumi Tanaka'nın kaplumbağa kabuğu, bufalo boynuzu, sert ağaçlardan ince ve zarif el sanatıyla yaptığı dolma kalemleri görmeniz için videoyu izlemenizi tavsiye ediyorum. "Benim için en güzel kalem çeşidi dolma kalemdir, dolma kalemle yazı yazmayı diğer tüm kalemlere tercih ederim" diyerek sizi videoyla baş başa bırakıyorum.
"Dolma kalemle yazı yazmayı seviyorum. Bir tükenmez kalem gibi değil. Benim için dolma kalem yazının estetiğini ifade etmenin ayrı bir doğası olarak görünüyor. Kişiye özel bir dolma kalem fikri bile, sıradan kalemlere göre kıymet bakımından daha güzel bir his değil mi? Yıllar önce hediye gelmiş özel bir dolma kalemin, elimden düşerek ucu kırıldığında, sanki bir parçam gitmiş gibi hissetmiştim. Uzun zaman tamiri için uğraşmış ama sektörde tamirat işleri kalmadığından öylece kalmıştı. Olaydan yıllar sonra, bir ümit olarak, kalem şirketinin yurt dışı üretim departmanına konuyu yazmış, "dolma kalemin garantisinin bittiğini, yıllar önce alındığını, özel bir hediye olduğunu anlatıp; eski bir kalemi tekrar yazı hayatına kazandırabilecek misiniz" tarzında bir e-posta göndermiştim. Şirketten kısa süre içinde gelen cevapla, kalemi şirketin İstanbul temsilciliğine göndererek ücretsiz tamir ettirmiş ve çok mutlu olmuştum. Yaşadığım bu olay, yabancılardaki iş ahlakını ortaya koyması açısından halen aklımdadır." (KP)
Yazının Estetiği Dolma Kalem Üreticileri
Graf von Faber-Castell
1761’de Kaspar Faber, Nürnberg yakınlarındaki Stein’da kurşun kalem üretmeye başladı. 4. jenerasyon Baron Lothar Faber 1839’da şirketi devraldığında kurşun kalemi kaliteli bir ürün ve dünyanın ilk markalı yazım gereci haline getirdi. Geçmişi yeniden keşfetmek, bunu geleceğe kusursuz tasarım ve yeni teknoloji ile taşımak onlar için kişisel bir meydan okuma demekti. Bu tutkunun sonucu Graf von Faber-Castell koleksiyonu şekil kazandı. Özenle seçilmiş malzemelerin, fonksiyonellik ve mükemmel estetiğin birleşimi ile Graf von Faber-Castell "Basitlik İçinde Lüksü" barındırıyor. 2011’de 250. kuruluş yılını kutlayan Faber-Castell, kalem ve yazım gereçleri alanında bir dünya devi. Dünyanın en eski yazım gereçleri firması olan ve her zaman kalite, yenilikçilik ve üretkenliğin simgesi olan Faber-Castell’in dünyada 10 ülkeye yayılmış kendisine ait 14 üretim tesisi bulunuyor. Bunun yanısıra Faber-Castell’in 23 ülkede satış firması, 120’nin üzerinde ülkede distribütörü vardır. Firmanın dünya çapında çalışan sayısı ise 7000’in üzerindedir.
Montegrappa
İtalya’nın ilk kalem üreticisi Montegrappa, 1912 yılından beri İtalya’nın tarihi kenti Bassano Del Grappa’da, adeta bir kültür mirasçısı olarak faaliyet gösteriyor. Bilinen en değerli kavramlar, mitler, olaylar, Montegrappa’nın limitli üretim kalemlerinde yeniden canlanıyor. Duyguları, karakteri, fikirleri çok değerli olanlar, onları kağıda geçirirken parmakları arasındaki yazı aracının da bu değeri taşıyabilecek özellikte olmasını isterler. Bu değer, dünyanın en üst düzey ustalarının elinden çıkan Montegrappa’nın ucundan kağıda nazikçe sızar ve sonsuzlaşır.
Caran d'Ache
Caran d'Ache firması 1924 yılında İsviçre'nin tarihsel saat ve mücevherat imalatçısı Arnold Schweitzer tarafından kurulmuştur. Günümüzde üstün kalite ve kanıtlanmış deneyim efsanesidir.
Şirket İsviçre'nin tek kurşun kalem, sanatsal malzeme ve lüks yazı gereçleri üreticisidir.
İsviçre bütün dünyada "teknik üstünlük, hassasiyet, güvenirlik ve buluş sembolü" olarak kabul edilmektedir.
Tüm ürünler el ile, Cenevre fabrikalarında üretilir ve bu üretim üstün geleneksel el sanatçılığını, bilgisayar destekli makinelerle birleştirmektedir.
Pelikan
Pelikan markası 1838 yılında Hannower de Carl Hornemann tarafindan kurulan dünyanın ilk dolma kalem ve mürekkep üreticisidir. Özel el işçiliği ile hazırlanan kalemleri nesilden nesile köprü oluşturmaktadır. Limited edition ve dünyanın yedi harikası olan dolma kalem serilerinin her birinin ayrı bir efsaneleşmiş hikayeleri mevcuttur. Dünyaya ilk diferansiyelli piston mekanizmasını tanıtan pelikan kalem; ilk kurulduğu günden itibaren hem gündemi yakalayan hem de klasik modellerini koruyan kalem meraklılarının önemli bir markasıdır.
Montblanc
Montblanc markasının gelişimi 1906 yılına dayanıyor. Alman kırtasiyeci Klaus Johannes Voss’un, sadece zengin azınlığın alabildiği dolma kalemleri halka yaygınlaştırma isteği, birkaç arkadaşı ile bir araya gelerek dolma kalem imalatına başlamasıyla vücut buldu. Montblanc’ın bu yeni stratejisi ile dolma kalem sadece zenginlerin kullanabileceği bir araç olmaktan çıktı. Bugün ise Montblanc sınırlı sayıdaki özel dolma kalem serileri ile kalem tutkunlarının gözdesi... Sadece kalemde değil saat ve gözlükte de üretimi olan Montblanc etkileyici tasarımları ve kalitesi ile, adını aldığı zirvenin hakkını veriyor.Montblanc markası daha fazla çocuğa okuma yazma öğetmek için UNICEF'in küresel girişimlerine destek veriyor.
Conklin
Amerika Birleşik Devletleri’nin Toledo kentinde 1898 yılında kurulan Conklin Pen Company® dolma kalemlerin altın çağının en önemli ve yenilikçi üreticilerinden biridir. Günümüzde, klasik modellerin orjinal tasarımlarına sadık kalınarak sanatçılar tarafından işlenen el yapımı kalemler, Conklin’in efsanevi ismini aynı kalite ve detayda sürdürmektedirler. Dünyanın her ülkesinde Conklin kalemlere hem kolleksiyoncular hem de kalemseverler tarafından yüksek değer biçilmekte ve büyük ilgi gösterilmektedir.
Porsche Design
Porsche Design 1972 yılında Porsche kurucusunun torunu ve aynı zamanda Porsche 911'in tasarımcısı Prof. Ferdinand Alexander Porsche tarafından kuruldu. Bir simge haline gelen Porsche 911'den sonra Prof. Ferdinand Alexander Porsche, izleyen yıllarda kalem, gözlük ve saat gibi birçok klasik ürünü "Porsche Design" markası altında dünya çapında pazarladı. Porsche Design ürünlerinin bir diğer özelliğide, tasarlanan tüm ürünlerde otomobil ve uçak yapımında kullanılan malzemelerin kullanılmasıdır.
Dupont
Kurucusu Simon Tissot – Dupont ‘dur. 1872 yılında ilk olarak Savoie’ den Paris’e taşınmıştır. Hanedanın kurucusu olarak, isminin baş harfleri markanın isminde S.T. Dupont olarak kullanılır. Oğulları, André ve Lucien Dupont, babalarının işini devralıp çalışmalarını lüks seyahat bavulları ve aksesuarları üzerine yoğunlaştırmışlardır. 1952 yılında S.T. Dupont ilk gazlı çakmağını üretmiş ve 1960’lı yılların kült nesnesi olmuştur. S.T. Dupont dünya çapında popülerliğini ispat etmiş ürünleri temsil eder. Dünya üzerinde her üç çakmaktan ikisi S.T.Dupont imzasını taşımaktadır.
Waterman
Waterman markası 1883 yılında Lewis Edson tarafından kuruldu. Kurulduğu yıl icat ettiği tekrar doldurulabilir dolma kalem “ the Regular”’ın patenti 1884 yılında alındı. O günden bu yana sürekli yenilik arayışında olan Waterman, üretkenlik bakımından zengin uzun geçmişi sayesinde yazım alanında güvenilir bir referans haline gelmiştir. Her kalemin benzersiz özel olduğu, sahibinin karakter ve mizacını yansıttığına inanan Waterman markası, kullandığı değişik malzeme, renk ve tasarımları ile özgün Fransız zarafetinin simgesi olmaya devam etmektedir.
Sheaffer
Sheaffer 1912 yılında Walter A. Sheaffer tarafından Amerika’nın Iowa eyaletinin Fort Madison şehrinde kurulmuştur. Dolma kalem doldurma aparatları fikriyle küçük sermaye ve 7 kişi ile kurulan Sheaffer günümüzde sağlam ve gösterişli yazı kalemleri üretiminde dünyaca ünlü bir marka haline gelmiştir. Sheaffer yıllardır, sağlam, şık ve gösterişli kalemler üretiyor ve kalite, zarafet, şıklık, mükemmellik arayanların vazgeçilmez tercihi olmaya devam ediyor.
Parker
Parker Pen Company 1888 yılında George Parker tarafından “Bir şeyi daha iyi yaparsan insanlar onu satın alacaktır” felsefesini temel alarak kuruldu. 1888 üretime başlayan Parker, 1891 yılında ilk dolma kaleminin patentini aldı. Parker markasının ilk çığır açan teknolojik buluşu 1894 yılında “Lucky Curve” mürekkep besleme sistemi ile geldi. George Parker’ın daha güvenilir bir kalem üretme ihtiyacı ile ortaya çıkan PARKER markası; son tüketici odaklı araştırmaları, teknolojik devrimleri ve yorulmayan üretkenlik anlayışı ile “Lüks Yazım” kategorisinde her zaman öncü olmuştur.
Waldmann
Waldmann’ın tarihi; 1920 yılında Almanya‘nın kuyumculuk merkezi Phorzheim bölgesinde altın ve gümüşten yüksek kalitede tükenmez ve kurşun kalem üretimi ile başladı. İlerleyen yıllarda Waldmann, pirinç, som gümüş ve 18 ayar altından dolma ve tükenmez kalemler tasarladı ve üretti. Waldmann'ın çevirme mekanizmalı, 2 ve 4-renkli tükenmez kalem sistemi firmaya dünya çapında patent hakkı kazandırdı. Tarihinin her aşamasında olduğu gibi bugün de Waldmann, ürünlerini %100 Almanya'da üretmektedir. Ayrıca Waldmann müstesna yüzeyler işlemede, özellikle de geleneksel el oyması alanında, ün yapmış bir firmadır. Bugün çok az sayıda sanatçı 'Viyana Gravürü'nü yapabilmektedir ve sadece Waldmann bu zarif gravürlerle işlenmiş, her biri kendine has olan yazı gereçlerini sunmaktadır.
Cross
Cross, 1846 yılında Amerika’da, Alonzo T. Cross adında üretken bir kalem zanaatçısı tarafından kurulmuştur. İlk patentini 1876 yılında yüzyılımızın tükenmez kaleminin öncüsü olan “stylographic” kalemle almıştır. Sonraları 21 yeni patent daha bu kalem patentini takip etmiştir. 1946 yılında, yani kuruluşunun 100. yılında bugün klasik “Century” modeli olarak anılan ince tükenmez kalemi piyasaya sürmüştür. 1996 yılında kuruluşunun 150. yıldönümünü kutlarken, aynı zamanda klasik “Century” modelinin de 50. yaşını kutluyordu. Her iki kutlama için sınırlı sayıda üretilmiş özel koleksiyon kalemleri piyasaya sürülmüştür.
Lamy
1930 yılında C. Josef Lamy tarafından Almanya’nın Heidelberg kentinde kurulan Lamy, 6 milyon yazı gereçleri üretimi, 400 personeli ve yıllık €50 milyon cirosuyla Almanya’da pazar lideri konumundadır. Dünya çapında 70 ülkeye ihraç edilen Lamy modelleri, Avrupa’nın en ünlü tasarımcıları tarafından dizayn edilmektedir. Modern, farklı ve fonksiyonel tasarımlara sahip Lamy ürünleri, IF (Uluslararası Tasarım Forumu) Good Design, Avrupa Tasarım Ödülleri, Red Dot gibi uluslararası tasarım yarışmalarında 100’den fazla tasarım ödülüne layık görülmüştür.
Picasso
Picasso Sanat Koleksiyonu, sanat ve yaşam kombinasyonu teması ile tasarlanan ve tanıtımı yapılan, amacı altında çok sayıda seçkin ürünlerini imal eden bir markadır. Ürünlerinde pek çok muhteşem sanat eserlerinden ve pek çok usta zanaatkardan ilham alan, sanatı yüksek kalite ile birleştirerek şık ve cezbeddirici ürünleri bizlere sunan, alanında bir çok müzayede rekorlara imza atmış , ürünlerinin birçoğunda insanları hayaller alemindeymiş gibi hissettirerek dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış asortik ve şık olan çeşitleri bizlere sunan bir markadır.
Scrikss
Türkiyede’ki kalem pazarında hem bir üretici hem de dünya çapında önemli markaların distribütörü olarak liderliğini sürdüren Scrikss 1963 yılında kuruldu. İspanyol kökenli olan Scrikss kelimesi Katalan dilinde yazmak anlamına gelen “Escriure” sözcüğünden türetilmiştir. Ucu dışında tamamı yerli üretim olan ilk Türk dolma kalemi 1966 yılında Scrikss tarafından üretilmiştir. 1993 yılında kaliteli yazı araçları dalında Hollanda’da kalite ödülünü kazanmış, aynı yıl Frankfurt ve Moskova fuarlarına katılarak Türkiye’yi başarıyla temsil etmiştir.
Diplomat
1922 yılında kurulan Diplomat markası kalem üretimini bir sanata dönüştürmektedir. El yazısının insan karakterindeki yerini çok iyi bilen marka, hem ergonomik, hem şık, hemde yazıya değer katacak kalitede ürünler üretmektedir. El işçiliği ile üretilen bu kalemler Diplomat'ın Dünya'nın en kaliteleri kalemleri üretmesinde önemli bir rol oynamaktadır. 1958 yılında ilk modern dolma kalemini piyasaya çıkaran firma o dönemde kalitesini yenilikle birleştirmiş ve her geçen yıl markaya eklenen ürünlerle kalem sektöründe lider firmalardan biri haline gelmiştir.
Monteverde
Dünyada en fazla çeşitte el yapımı akrilik reçine ve karbon fiber kalem sunan firma A.B.D menşeli Monteverde‘dir. Monteverde sadece inovasyon ve teknoloji alanında değil tasarımda da lider üreticilerdendir. Son moda renkleri ve desenleri kullanarak elde üretilen gövde tasarımları dünyanın her köşesinde yüksek beğeni ve övgüyle kullanılmaktadır. Monteverde bu özel kalem dünyasını beğeninize sunarak, el yazısıyla iletişimin giderek bir istisna haline geldiği günümüzde, sizi yazı tutkunuzu yeniden keşfetmeye davet ediyor.
Kaweco
1881’de M. Luce et M. Ensslen tarafından Heidelberg’de adıyla açılan kalem fabrikasında o yıllarda kalemlerin ahşap uçları üretilirken kalemlere ait uçlar Amerika’dan ithal edilmekteydi. Kaweco 1914 yılında Leipzip fuarında altın ödül aldıktan sonra aynı yıl 1. Dünya Savaşı patlak verir, ancak ticari faaliyetlerini ve üretimini sürdürme izni alır. 1971 yılında 20. Olimpiyat Oyunları için Kaweco resmi lisans almıştır. Bu resmi lisans ile üzerlerinde değerli taşlar bulunan kalemler, Kaweco Spor Setleri adıyla piyasaya çıkmıştır.
Visconti
1995 yıllarından itibaren kurulan bu yeni kalem üreticisi firma; yirmi yılı aşkın bir süredir "Visconti" ismi yoğun tarihi ve teknolojik araştırmalardan gelen olağanüstü zarif yazı gereçleri ile eş anlama gelmektedir.Visconti tüm dolma kalem ,roller kalem ve tükenmez kalem çesitliliği boyunca daima güçlü karakterlerini ve özelliğini yansıtan üst kalite ürünlerini geniş ürün yelpazesi ile sunmuştur.1988 yılında kurulan Floransa markasının yöneticisi olan güçlü üretken dinamizmin beklenmedik şekilde yetişen gücü "Dante Del Vecchio" ile aynı özellikleri Visconti'nin yüm eserlerinde bulabilirsiniz. O'nın yazı enstrümanları sanatı ile ilgili sürekli yeni etkileşimler için yaptığı araştırmaların temelini,tarihi dolma kalemlere olan kişisel tutkusu oluşturuyor.
Pierre Cardin
Pierre Cardin, İtalyan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi çiftçi olan küçük Pierre'in çok daha büyük hayalleri vardı. Pierre Cardin, 60'lı yıllardan günümüze tam 140 ülkede 900 farklı ürün lisansıyla en çok kabul gören ticari marka olmayı başardı. Başardığı şey hayallerinin ta kendisiydi ve sadece kendi kararlarına bağlı kaldı. Bir moda imparatoru olarak anılmasına rağmen "yaşamı boyunca en iyi bildiği şeyin kendi elleriyle çizmek, kesmek ve dikmek" olduğunu söyleyecek kadar da mütevaziydi.Her alanda geniş bir yelpazeye sahip firma son yıllarda lüks kalem üretimi alanında da faaliyet göstermeye başlamıştır.
Dolmakalemlerde uç kalınlığı nedir?Dolmakalem uçlar, kullanıcıların tercihine göre genel olarak beş farklı kalınlık modeli bulunmaktadır:EF (extra fine:çok ince), F (fine:ince), M (medium:orta), B (broad:kalın) ve BB (Kaligraf:kesik uç).Türkiye'de en çok F ve M tipi uçlar satılmaktadır. M genel olarak ince (F) yazmanın zor olduğu durumlar için herkese hitap eden bir uç modelidir.
Ehli Küfre Benzemek
Dünyanın şu acayip ortamında, artık herşey herşeye karışmış durumda iken iman sahibi biz müslümanların, imanlarını muhafaza etmenin ne kadar zor olduğunun idarki içindeyiz. Şeytan ve şeytanlaşmış insanlar; iman kalelerini yıkmak için her yönden saldırı içinde iken, dünyanın bu sefil hatalarını düzeltmeye kendini adamış kutlu insanların nurlu çabalarını hatırlamak bize bugünleri daha iyi kavramaya yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Hindistan coğrafyasında, uydurma din ve anlayışlara karşı büyük bir mücadele veren İmam Rabbani (k.s)'nin mektubat eserinden bir kesiti sunmak belki bugünlerimizi daha iyi anlamaya vesile olacaktır inşallah.
İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani Hazretleri, 1.cilt 266.mektubunda; "Bilinmesi gerekir ki:
Küfür ve küffar Hakkında adavetin zatî olduğu tahakkuk ettiği için; rahmet ve re'fetin âhirette küffara şümulü mümteni olmuştur; zira, bu cemal sıfatlarındandır. Aynı şekilde, rahmet sıfatı, zatî adaveti de kaldıramaz.. Zira, zatin taalluk ettiği şeyler, sıfatın taalluk ettiği şeylerden daha kavi ve daha yüksektir. Bunun için: Zatın muktazasını, sıfatın muktazası tebdil ve tağyir edemez. Nitekim, bu mana:
— «Rahmetim, gazabımı geçti..»
Hadis-i kudsisinde anlatıldı. Burada anlatılan gazaptan murad: Müminlerin asilerine inhisar eden, sıfata bağlı gazap olsa gerek.. Müşriklere mahsus olan gazap değildir.
Şöyle bir şey sorulabilir:
— Yukarıda tahkikini yaptığınız gibi; küffarın dahi, dünyada rahmetten nasibi vardır. Bu durumda, nasıl olur da, rahmet sıfatı dünyada, zatî adaveti kaldırır?.
Bunun için şu cevabı veririm:
— Kâfirlere, dünyada iken rahmetin husulü, ancak zahir ve suret itibarı iledir. Amma, hakikatte bu onlar Hakkında istidraçtır ve keyddir. Nitekim, şu mealdeki âyet-i kerimeler, bu mananın şahididir:
— «Öyle mi sanıyorlar ki, kendilerine malla ve evladla yardım ediyoruz. Hayırlarda onlar için koştuğumuzu sanıyorlar.» (23/55)
Bir başka âyet-i kerimede ise, Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu:
— «Bilemeyecekleri cihetten, onları derece derece helake götürürüz. Onlara mühlet veriyorum; gerçekten keydim metindir.» (68/44)
Çok faydalı bir mesele.. "
"Cehennemin ebedî azabı, küfrün cezasıdır. Bu manada, sorulabilir: — İmanı olmasına rağmen; bir şahıs küfür merasimini icra eder, küfür ehlinin merasimine de tazim eder, ulema dahi onun için: Fiilleri dolayısı ile küfür hükmünü verir; mürtedlerden sayar.. Nitekim, Hanud Müslümanları bu beliyyeye müptelâ olmuşlardır. Durum böyle olunca, o şahsın ebedî olarak cehennem azabında kalması gerekir ki ulemanın fetvasının muktazası dahi budur." İmam Rabbani Mektubat-266
"Durum böyle iken, sahih rivayetlerde şöyle gelmiştir:
— «Kalbinde zerre kadar imanı olan, ebedî azap görmez; ateşten çıkarılır.»
Bu meselede senin tahkikin nedir?. Şöyle derim:
— Eğer o kimse, sırf kâfir ise., onun için daimî azabı, isabetli görürüz. Allah-ü Taâlâ, bizi ondan saklasın.
Bu küfür merasimlerini yapmasına rağmen, kalbinde zerre mikdarı iman var ise., ateşte azap görür. Lâkin umulan odur ki: Bu zerre kadar imanı bereketi ile, cehennemde ebedî kalmaktan kurtulur. Cehennem azabında istikrar bulmaktan necata erer."
"Bir keresinde, bir hasta şahsın ziyaretine gittim. Ölüme yaklaşmıştı. Haline teveccüh ettiğim zaman gördüm ki: Kalbi, şiddetli zulmetler içinde.. Her nekadar bu zulmetin kalkması için, teveccüh ettiysem, hiç kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki: Bu zulmetler, kendisinde saklı duran küfürden naşidir. Bu sıkıntıların menşei dahi, küfür ehli ile dost geçinip durmasıdır. Bundan sonra bana belli oldu ki: Bu zulmetlerin defi için teveccüh yerinde bir iş değil.. Zira, onun bu zulmetlerden temizlenmesi cehennem azabına kalmıştır. Ki: Küfrün cezası odur. Bu arada şu dahi bilinmiş oldu ki: İmandan bir zerre, onu ebedi cehennem azabında kalmaktan kurtaracaktır. Bu dahi o mikdar imanın bereketi ile olacaktır. Bu durumu, onda müşahede ettikten sonra, hatırıma şöyle geldi: — Bunun namazını kılmak caiz mi?. Yok caiz değil mi?. Diye.. Bu da teveccühten sonra zahir oldu ki: Onun namazını kılmak yerinde olur. O Müslümanlar ki, imanın varlığı ile beraber, ehl-i küfrün âdetlerini icra ederler ve onların günlerine tazim ederler., onların namazını kılmak yerinde olur. Onları, küffar arasına katmak doğru olmaz.. Nitekim, bu iş bugün yapılmaktadır. Şu da yerinde olur ki: İşin sonunda, ebedi azaptan onların necatlar, umula.." İmam Rabbani Mektubat-266
"Buraya kadar anlattıklarımızdan da anlaşılmış oldu ki: Ehl-i küfre af yoktur. Onlar için bağışlanmak da yoktur. Şu âyet-i kerime bu manada açıktır:
— «Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz.» (4/48)
Şayet katıksız kâfir ise., onun küfrünün, cezası, ebedi azaptır. Eğer ondaki fücura rağmen, zerre kadar îmanı var ise., onun cezası da muvakkat azaptır. Sair büyük günahlarını, Allah dilerse bağışlar; dilerse azab eder." İmam Rabbani Mektubat-266
İbn-i Ömer (r.a.) teşebbüh (benzemek) hakkında şöyle buyururlar: “Bir kimse müşriklerin arzına ev bina edip, onların bayramlarına katılmak suretiyle onlara benzerse, o kimse kıyamet günü onlarla beraber haşrolunur.” (Feyzü’l-Kadir, 104)İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani Hazretleri, 3.cilt 41.mektubunda “Bundan başka, şirk âdetlerine, küfür mevsimlerine tazim etmek şirkte sağlam bir basamaktır. İki dini tasdik eden dahi, şirk ehlinden sayılır. İslâm hükümlerinin mecmuu ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs eden dahi müşterektir. Halbuki küfürden teberri etmek, şirk şaibelerinden sakınmak tevhiddir. Marazların, hastalıkların defi için, asnamdan ve tağuttan (sahte tanrılar, kâhin ve putlardan) yardım talep etmek aynen şirktir. Böyle şeyler, ehl-i İslâm'ın cahilleri arasında şayi olmaktadır. Yontulmuş taşlardan hacet talep etmek dahi küfrün kendisi olup yüce Vacibü'l-Vücud zatı inkârdır.
Allahu Teala, bazı dalâlet ehlinin halinden şikâyet ederek, şöyle buyurdu:
"Şu kimseleri görmez misin ki, onlar sana indirilen ve senden önce indirilene iman ettiklerini sanırlar; kâhini de hakem tutmak isterler. Halbuki, ona küfretmek için emir almışlardır. Şeytan dahi, onları, derin bir sapıklıkla saptırmak ister."(4/60)
Kadınların pek çoğu, memnu olan bu yardım talebini yapmaya müptelâdırlar. Bu tür kadınların kendilerinde bulunan tam cehalet sebebi ise, müsemmadan hali olan bu isimlerden beliyyenin defini talep ederler... Şirk ehlinin ve şirkin merasimini edaya meftundurlar. Bilhassa, Hindistan kadınları sırasında:
-Setile... diye bilinen cederi (çiçek veya benzeri kabarcıklı bir hastalık) marazının arız olduğu vakitlerde.
Anlatılan fiil (hstalıktan şifa bulmak için dalalet ehlinden yardım talep etmek), o kadınların hayırlısında ve şerlisinde; bu zamanda müşahede edilip görülmektedir. O derecede ki, bu şirkin inceliklerinden geri kalan, onun âdetlerinden bir âdete gitmeyen tek kadın bulunamamaktadır. Meğer ki Allahu Teala'nın koruduğu biri ola...
Hinduların büyük bildikleri günlere tazim, Yahudilerce bilinen gün âdetlerine uymak küfrü icab ettirip şirki gerektirir. Nitekim ehi-i islâm'ın cahilleri, küffarın belli günlerinde küfür merasimini icra etmektedirler. Bunları kendileri için de bayram kabul edip kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlara benzeyen hediyeler yollamaktadırlar. Zarflarını dahi küffar gibi o mevsimde boyarlar. Ayrıca onları kırmızı pirinçle doldurduktan sonra yollarlar. O mevsime de tam manası ile itina ederler. Bütün bu anlatılanlar şirktir ve Allah'ın dinine karşı küfürdür. Bu manada, Allahu Teala, şöyle buyurdu: "Onların pek çoğu, Allah'a iman etmez; meğer ki müşrik halleri ile inanalar..."(12/106)
Kendilerine adak yapılmış olarak, meşayihin kabirlerinde, meşayih için adak olarak kesilen kurbanları dahi, fıkhi rivayetlerde fukaha şirke dahil edip üzerinde sıkı durdular. Sonra bunu, şer'an men edilen cinne tapanların kestikleri cinse dahil eylediler. Kendisinde şirk şaibesi olduğundan, bu amelden dahi sakınmak gerek. Zira, adak yolları bunun dışında çoktur. Neden dolayı, öyle bir şekilde hayvan boğazlanıp da, cinne tapanların cin için kestiklerine benzetilip onlara katılmak olsun? İmam Rabbani Mektubat-453 (3.Cilt-41)
Toprağı Bol Olsun!
Bugün bir arkadaşımızın babasının vefatı haberini aldıktan sonra söylediği "Toprağı bol olsun" ifadesinden sonra yıllar önce zevkle okuduğum İki Dirhem Bir Çekirdek, İskender Pala’nın deyimlerimizin ardındaki bu
muhteşem birikime nüfuz ettiği özel bir eseri hatırlamadan edemedim. İşte bu kitapta-İki Dirhem Bir Çekirdek-(okumayanlar için kesinlikle tavsiye edilecek güzel bir kitap olduğunu belirteyim) “Toprağı bol olmak” deyiminin aslı nedir? Onu kısaca sizinle de paylaşayım ki bu deyimi bir daha müslümanlar için kullanmayınız.
Yakın zamanlara kadar Müslüman ölüler için, “Allah rahmet etsin!”,
diğer müslüman olmayan ölüler için de “Toprağı bol olsun!” denilirdi.
Şimdi görüyoruz ki televizyon kanallarında, haber bültenlerinde,
gazetelerin
ölüm ilanlarında, gündelik hayatta pek çok kimsenin dilinde bu deyimin
bilinçsizce ve Müslüman ölüler hakkında da
kullanıldığını görüyoruz. Bu da ne kadar üzücü ve vahim bir olay. Dil
denilen organ ne tuhaf bir organ ki biilmeden de olsa insanı çok kere
günahkar edebiliyor.
"İlkçağ inançlarına göre insanlar öldükleri vakit birtakım eşyalarıyla birlikte gömülürlerdi. İnsanlar inandıkları 'tanrılarına' sunmak ve öte dünyada kullanmak üzere mezarlara birlikte götürdükleri bu eşyalar, genellikle kıymetli maden ve taşlardan mamul kap kacak ile takılardan oluşurdu. Türk beyleri de İslamiyetten önceki zamanlarda “korugan” dedikleri mezarlarına altın, gümüş ve mücevherleriyle birlikte gömülürler, sonra da üzerine toprak yığdırtarak höyük yapılmasını vasiyet ederlerdi. Eski medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu ve Anadolu’da pek çok ünlü hükümdarlara ait bu tür mezar ve höyükler hâlâ bulunmaktadır. Altın ve hazine, her zaman insanoğlunun ihtiraslarını kamçılamış, nerede ve ne kadar kutsal olursa olsun, elde edilmek için insanı kanunsuz yollara sevketmiştir. Höyüklerdeki hazineler de zamanla yağmalanmaya başlanınca, ölenin ruhunun muazzeb edildiği düşünceyle üzerine toprak yığılır ve gittikçe daha büyük höyükler yapılır olmuş. O kadar ki ölenin yakınları ve cenaze merasimine katılanların birer küfe toprak getirip mezarın üstüne atmaları gelenek hâlini almış. Öyle ya, mezarın üzerinde toprak ne kadar bol olursa, düşmanlar ve art niyetliler tarafından açılması ve hazinenin yağmalanması o kadar engellenmiş olurdu. Bu durumda toprağı bol olan kişi de öte dünyada rahat edecek, en azından kullanmaya eşyası ve tanrılarına sunmaya hediyesi bulunacaktır. Bugün dilimizde yaşayan “Toprağı bol olmak” deyiminin aslı budur. Türklerin İslam dairesine girdikten sonra terkettikleri höyük geleneğindeki, “toprağı bol olmak” deyimi, bu defa gayrimüslimler hakkında kullanılmaya başlanmıştır. Ölenin Müslüman olmadığının alâmeti sayılmıştır."İskender Pala-İki Dirhem Bir Çekirdek
Mehmet ORUÇ
08/09/2001
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/mehmet-oruc/123064.aspx
Son söz olarak, 'sözün' ehemmiyetine binaen, Yunus Emre'ye de kulak verelim.
Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil Sözün us ile düşürgil dimegil çağ ede bir söz Gel ahî ey şehriyâri sözümüzü dinle bâri Hezâr gevher ü dinârı kara taprağ ede bir söz Kişi bile söz demini demeye sözün kemini Bu cihân cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz Yürü yürü yolun ile gâfil olma bilin ile Key sakın ki dilin ile cânına dağ ede bir söz Yûnus imdi söz yatından söyle sözü gayetinden Key sakın o şeh katından seni ırağ ede bir söz |
| Yunus Emre |
Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(301)
geometri
(133)
ÖSYM Sınavları
(61)
trigonometri
(56)
üçgen
(49)
çember
(36)
sayılar
(32)
fonksiyon
(30)
türev
(26)
alan formülleri
(25)
analitik geometri
(23)
dörtgenler
(19)
denklem
(18)
limit
(18)
belirli integral
(14)
katı cisimler
(12)
istatistik
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(6)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)















