Oruç Kefareti

Geceden niyetli orucunu, kasten bozana kefâret lâzım geldiği din kitaplarının hepsinde yazılıdır. Kütüb-i sitte isimli meşhûr altı hadîs kitâbından Buhârî, Müslim, Ebû Dâvüd, Tirmizî ve Nesâî'de mevcûttur. Hz. Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîf şöyle:
"Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek, (Helâk oldum yâ Resûlallah) dedi. Peygamber efendimiz, ne olduğunu sordu. O da Ramazan orucunu kasten bozduğunu söyledi. Peygamber efendimiz, bir köle azâd etmesini bildirdi. Kölesi olmadığını bildirince, aralıksız iki ay oruç tutmasını emretti. Bunu da yapamıyacağını bildirince, fakir doyurmasını bildirdi."


İslâm âlimleri de, geceden niyetli orucunu bozan kimsenin kefâret olarak, varsa bir köle azâd etmesini, yoksa peşpeşe 60 gün oruç tutmasını, tutamazsa, 60 fakiri doyurmasını bildirmişlerdir. (R. Muhtâr) Peygamber efendimizin bildirdiği hükmü kabûl etmiyen, Allahü teâlânın emrini kabûl etmemiş olur. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde Resûlullahın emrettiğini yapmak gerektiği bildiriliyor. (Haşr Suresi, 7)
Oruç kefâreti için ard arda, 60 gün oruç tutar. 60 gün sonra, tutmadığı her gün için, birer gün daha tutar. Birkaç Ramazanda kefâretleri olan veya bir Ramazanda, 2 gün kefâreti olan kimse, birinci kefâreti yapmamış ise, ikisi için yalnız bir kefâret yapar. Birinci kefâreti yapmış ise, ikinci kefâreti de, ayrıca yapar. Kefâret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özür ile veya bayram günlerine rastlamak sebebi ile bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden 60 gün tutmak lâzım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması gerekir. Hayz ve nifâs sebebi ile bozunca, yeniden başlamaz. Temizlenince geri kalan günleri tamamlar.
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, 60 gün kefâret orucunu tutamaz ise, 60 fakiri bir gün doyurur. Aç olan 60 fakiri, bir günde iki defa doyurmak lâzımdır. Hepsine aynı gün yedirmek şart değildir. Bir fakiri hergün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya hergün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Yâhut, 60 fakirin herbirine, 1750 gr buğday veya un veya 3.5 kg arpa, kuru üzüm, hurma verir. Bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veya altın vermek veya bunları bir fakire 60 gün devamlı vermek de câiz olur. Kendisini doyurması için fakire kâğıt para da verilir. 60 günlüğü, bir fakire, bir günde toplu verse, bir günlük vermiş olur. 60 fakiri sabah, 60 başka fakiri de akşam doyurursa, sabah doyurduklarını akşam veya akşam doyurduklarını sabah, bir daha doyurmalıdır. Yâhut, bunlardan 60'ının herbirine, sadaka-i fıtr miktârı mal verir. Oruç tutabilenin fakirleri doyurması câiz değildir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
| | | Devamı... 0 yorum

Selamlaşmanın Önemi

Dinimizde selamlaşmanın önemi büyüktür. Müslümanların yanına girerken, çıkarken, karşılaşınca, ayrılırken mutlaka selam vermelidir! Müslümanlara yapılacak iyiliklerin en büyüklerinden birisi de selam vermektir. Konuşmadan önce selam vermeli, sonra konuşmalıdır. Çünkü, (Selam, kelamdan öncedir) buyurulmuştur.  Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir.
 
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız!) (Müslim)

(Mümin kardeşine selam vermek, yanına gelince ona yer göstermek ve hoşlandığı isimle hitap etmek, aradaki sevgiyi pekiştirir.) [Taberânî]

(Darlıkta infak eden, rastladığı müslümana selam veren, kendi aleyhinde de olsa adaletli davranan, iman hasletlerini toplamış olur.) [Ebu Nuaym]

(Yirmi müslümana selam veren bir mümin Cenneti hak eder.) [Deylemî]

(Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, cennete götürür.) [Hakim]

(İnsanların en cimrisi selam vermeyendir.) [Taberânî]

(Tanıdığından başkasına selam vermemek Kıyamet alametidir.) [Taberânî]

(İnsanlara güleryüzle selam vermek sadakadır.) (Camiüs Sağir)

(Güzel abdest al ve abdestli olmaya dikkat et ki, ömrün uzasın.)

Karşılaştığın herkese selam ver ki, hasenatın çoğalsın! Evine girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!)

(Mümin kardeşine selam vermek, aradaki sevgiyi pekiştirir.)

(Müslümanın müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir.)

(Bir yere girerken oradakilere selam vermek gibi, çıkarken de selam vermek borçtur.)

(İnsanların en acizi duâ etmeyen, en cimrisi de selam vermiyendir.)

(Selamı yayan, cennete girer.)

Bir kimse selamsız içeri girince, Resul-i ekrem efendimiz, (Geri dön, selam ver, sonra içeri gir.) buyurmuştur.

Bilhassa selama cevap verirken, ve uzatarak mukabelede bulunmak ve berekatühüye kadar söylemek faziletlidir!

(Esselamü aleykum diyene on, ve rahmetullahi ekliyene yirmi, ve berekatühüyü de ekliyene otuz sevab verilir) hadis-i şerifi bunun önemini bildirmektedir. (Taberânî)

Yemek Duası

Yemeğe başlarken besmele çekmek yani (Bismillahirrahmanirrahim) demek (Bkz. Besmele) ve sonunda (Elhamdülillah) demek sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: Peygamber efendimiz yemekten sonra (El-hamdü-lillahillezi etamena ve sakana ve cealena müslimin) duâsını okurdu (Tirmizî)

"Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdülillehi rabbil alemiyn. Vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa alihii ve sahbihii ecmaıyn." 

(Yemekten sonra, "El-hamdülillahillezi etamena hazettaame ve rezekana min gayri havlin minna ve la kuvveh" duâsını okuyanın günahları affolur.) [Ebu Dâvud]

(Bir kimse, yiyip içtikten sonra, "El hamdülillahillezi atameni ve eşbeani ve sakani ve ervani" duâsını okursa, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [İbni Sünni]

Yemeklerden sonra, yukarıdaki duâları da içine alan şu duâyı okunabilir.
"El-hamdü-lillahillezi eşbeana ve ervana min-gayri-havlin minna ve la kuvveh. Allahümme at’imhüm kema at’amüna. Allahümmerzukna kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen la kâfiren ve şekıyyen velhamdülülillahi rabbilâlemin"



Tam manasıyla güzel bir yemek duası yapmak için,öncelikle samimi olunmalı ve nimetin şükrünün edası olarak dua yapıldığı bilinmelidir. Bütün nimetlerin Allah'ın bir lütfu olduğu hatırlanarak şükr ve acziyet içersinde dua edilmelidir. Bütün bu duaların yanında yemek sonrasında kısaca Elhamdülillah" demek bile samimiyetin bir göstergesi olduğunda, Allah indinde inşallah kafi gelecektir.

Manası itibariyle yukarıda sayılan bütün hadislerdeki meziyetleri de içine alan şu Arapça duayı okumakta büyük faide vardır. Aşağıda yazılan duayı ezberleyip her yemeğin sonunda samimi bir niyetle okuyabilirsiniz.

ARAPÇA YEMEK DUASI:
ARAPÇA YEMEK DUASI (Türkçe Okunuşu)
Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdülillehi rabbil alemiyn. Vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa alihii ve sahbihii ecmaıyn.

Vağfu anne vağfirlenaa verhamnaa ente mevlanaa fensurnaa alel kavmil kafiriyn. (3 kere) 
Allahümme salli alaa seyyidinaa Muhammedin biadedi envaaırrızgı velfütüühaat yaa baasıtullezii yebsüturrizga limen yeşaau bi gayri hisaab. Übsut aleynaa rizgan vasian min külli cihetin min hazeeini gaybike bigayri minneti mahluug bi mahzi fazlı keramike bigayri hisaab. 

Yaa ekramel ekramiyn veya erhamerrahimiyn. İftahilbaabe yaa Allah, İftahilbaabe yaa Allah, İftahilbaabe yaa Allah. Yaa Allahu yaa kafii yaa fettaah yaa müfettih fettih bil hayr. 

Allahümmegfir sahibe hezettaami vel eekiliyn. Allahümmec'al devletena daaimen evleedena aalimen saaliha velaa tüsallit aleyna zalimen. Allahümme zid velaatengus niğmeten kesiyraten bihurmetil Fatiha

KISA ARAPÇA YEMEK DUASI-1
Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdülillehi rabbil alemiyn. Vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa alihii ve sahbihii ecmaıyn. Allahümmegfir sahibe hezettaami vel eekiliyn. Allahümmec'al devletena daaimen evleedena aalimen saaliha velaa tüsallit aleyna zalimen. Allahümme zid velaatengus niğmeten kesiyraten bihurmetil Fatiha

KISA ARAPÇA YEMEK DUASI-2 
Bismillehirrahmenirrahim Külüü veşrabüü vela tüsrifüü innehü la yuhıbbül müsrifin El-hamdü-lillahillezi eşbeana ve ervana min-gayri-havlin minna ve la kuvveh. Allahümme at’imhüm kema at’amüna. Allahümmerzukna kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen la kâfiren ve şekıyyen velhamdülülillahi rabbilâlemin El Fatiha 

TÜRKÇE YEMEK DUASI-1
Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Bismillahir-rahmanirrahim Külüü veşrabüü vela tüsrifüü innehü la yuhıbbül müsrifin 
Nimeti Celilullah, Bereketi Halilullah, Şefaat Ya Rasülullah, Devamı devlet, Nasibi cennet, Sofralara bereket, Yiyenlere afiyet, Mevtalara rahmet, kalanlara selamet olsun. Geçmişlerimizin ruhu için, geriye  kalanların sağlık ve selameti için, bilhassa Allah rızası için El Fatiha 

TÜRKÇE YEMEK DUASI-2
Amin…Elhamdülillah.. elhamdülillah.. elhamdülillah..! 
Elhamdulillahillezi et amena ve segana vecealena minel müslimin. 
Nimeti Celilullah, bereketi Halilullah, Şefaat senden ya Rasülullah Devamı devlet nasibi cennet sofralara bereket yiyenlere afiyet Mevtalara rahmet, kalanlara selamet.. Soframız nur, hanemiz mamur kaza bela bizden geri dur. 
Çalışıp kazananlara , ikram edip yedirip içireenlere, yiyip Allahım sana şükür diyenlere, fakire miskine infak edip verenlere, dinini vatanını sevenlere, hastalık, yoksulluk, keder gösterme Ya Rabbi! 
Kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden hayırlı kıl... Allahım ömrümüze bereket ver.
Sen af edicisin af etmeyi seversin, cümle ümmeti Muhammed-i bağışla.. 
Amin… amin…amin bi hürmeti Taha ve Yasin velhamdulillahi rabbil alemin El Fatiha. 

TÜRKÇE YEMEK DUASI-3 
Elhamdülillahi Rabbil Alemin...Ya Rabbi! Bize verdiğin bütün nimetlerden dolayı sana şükrediyoruz. Bizi Şükredenlerden eyle! Nankörlerden eyleme! Ya Rabbi! rızık ve nimet veren sensin! Sen kapına yönelenleri boş çevirmezsin. Biz aciz kullarız, Senin sonsuz ikram ve ihsanına muhtacız. Bizlere dünya ve ahirette güzel nimetler ihsan eyle! 
Ey güzel Rabbimiz! Bu sofrada tattırdığın nimetlerin daha güzellerini, ebedî mutluluk yurdu olan cennetinde de tatmayı bizlere nasip eyle! Ya Rabbi! bu helâl gıdaların şükrünü eda edebilmeyi ve Sana kullukta bulunabilmeyi bizlere nasip eyle! 
Ya Rabbi! Fayda vermeyen ilimden, korkmayan kalpten, doymayan gözden, kabul olunmayan duadan sana sığınırız, Senden sıhhat afiyet ve ahlakın en güzelini dileriz, işlerimize kolaylık, kalplerimize genişlik, sofralarımıza bereket ver. 
Ya Rabbi! Mülkün sahibi sensin, dilediğine mülkü verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Bizleri; aziz kıldığın ve nimet verdiğin kullarından eyle! 
Ya Rabbi! Bizleri nimetlerinden mahrum eyleme. Sağlık, huzur ve mutluluğumuzu daim eyle. 
Amin Amin Amin ve-selamun alel-mürseliyn vel hamdülillahi rabbil alemiyn lillahi tealal Fatiha.
| | | | | Devamı... 0 yorum

Duânın Kabulü


Duanın kabul edilmesi için şartlardan bir kısmı şöyledir:
1- Haram lokmadan sakınmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün duası kabul olmaz.) [Taberânî]
2- İtikadı düzgün olmalıdır.
Sapıkların, mezhepsizlerin, duaları kabul olmaz. Hadis-i şerifte: (Bidat ehlinin duası ve ibadetleri kabul olmaz.) buyuruldu. Ayet-i kerimenin, duanın tesir edebilmesi için, okuyan ve okunan kimsenin buna inanması ve okuyanın itikadının düzgün olması, Allah rızası için okuması, kul hakkından sakınması, haram yememesi ve karşılığında ücret istememesi şarttır. (İ. Mace)
3- Uyanık kalple ve kabul edileceğine inanarak dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü Teâlâ’ya, kabul edileceğine tam inanarak dua ediniz! Biliniz ki, Allahü Teâlâ gafil bir kalp ile yapılan duayı kabul etmez.) [Şira]
4- Dualarım niçin kabul olmuyor dememelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü Teâlâ, duanızı kabul eder. Dua ettim, hâlâ duam kabul olmadı diye acele etmeyiniz! Allahtan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.) [Buhari]
5- Belâ gelmeden önce çok dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen, refah zamanında çok dua etsin!) [Tirmizî]

6- Duaya hamd ve salavatla başlamalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ey namaz kılan, acele ettin. Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahü Teâlâ’ya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salavat getir, sonra dua et!) [Tirmizî]
7- Yalvararak dua etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Gafil olan kalp ile yapılan dua makbul değildir.) [Tirmizî]
Hz. Davud zamanında kuraklık oldu. Halk dua etmek için aralarından üç âlimi seçtiler. Âlimlerden biri şöyle dua etti: (Ya Rabbi, Kitabında kendimize zulmedenleri affetmemizi bildirdin. İşte biz, nefislerimize zulmettik. Senden af diliyoruz. Bizi affet!) İkinci âlimin duası da şöyle: (Ya Rabbi, Kitabında köleleri, azat etmemizi bildirdin. İşte biz kul olarak huzurundayız. Bizleri azat eyle!) Üçüncü âlim de şöyle dua etti: (Ya Rabbi, Kitabında, kapımıza gelen dilenciyi/saili kovmamamızı, yüz çevirmememizi bildirdin. İşte biz de bir dilenci/sail olarak huzurundayız. Senden rahmet istiyoruz. Bizi boş çevirme!) Dualarının kabulü olarak rahmet yağdı.
8- Sebeplere yapışmadan istemek kuru bir temennidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Çalışmadan dua eden, silahsız harbe giden gibidir.) [Deylemî]
9- Günah işlemeyen dil ile dua etmelidir.
Peygamber efendimiz: (Allahü Teâlâ’ya günah işlemeyen dil ile dua edin) buyurdu. Böyle bir dilin nasıl bulunacağı sual edilince, (Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir) buyurdu. [Tergibüs-Salât]
10- İsm-i azam ve Esma-i Hüsna ile Allah'a dua etmelidir.
| | | | Devamı... 0 yorum

Anne-Baba olma içgüdüsü

İnsanların fıtratında var alan ebeveyn olma içgüdüsü, tarifi imkânsız bir duygudur. Her insan, içindeki bu duyguyu yaşatmak için, elinden ne geliyorsa yapmak ve bu emeline ulaşmak için doğal olarak çaba gösterir. Kimileri doğal yollardan çocuk sahibi olarak, kimileri de evlatlık alarak veya daha başka yollarla bir bebek sahibi olma ihtiyacı hissederler. Kalbinde en küçük bir sevgi parıltısı olan her insan, bebekleri görünce neşelenir ve onlara fıtri olarak sevgisini gösterir. Bebeklerin gülüşünde, yaptıkları pek çok davranışta, bir komiklik ve insana huzur veren anlam veremediğimiz bir yaratılış vardır. Bebekler, kimilerine göre anlamsız gelen pekçok hareketleriyle, aslında bizlere mesaj verir. Dertlerini, sıkıntılarını, ihtiyaçlarını, bir-iki kelime ile anlatmak için çabalarlar ve bizler de onların dilini anlayamayınca da kızgınlıklarını türlü türlü yaramazlıklarla başımızı ağrıtarak ifade ederler. 
Bebek sahibi olmak, aile olmanın olmazsa olmaz temel koşulu gibidir. Evlendikten sonra insanlar, yaratılışlarında olan ebeveyn olma içgüdüsü sebebiyle bebeklerinin olup olmayacağını merak ederler, arayış içinde olurlar, doktorlara giderler, sağlıklı bireyler gibi bebek sahibi olmak için, gerekirse tedavilere başvururlar, eninde sonunda bu büyük beklentilerine kavuşmak için, ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Bazıları da Allah tarafından çok aradıkları bu bebeklerle imtihan edilirler. Kimileri bebek sahibi olamazken kimileri de dünyaya gelen bebeklerin çeşitli sıkıntılarıyla baş etmek durumunda kalırlar. Her iki durum da fani dünya hayatı için bir ibret vesikasıdır. Son zamanlarda sıklıkla artan kısırlıklar, yemek alışkanlıkları, radyasyon ve diğer teknolojik hastalıklar gibi değişen dünya şartları sebebiyle çocuk sahibi olamayan insanların durumları, esasında insan için büyük bir sabır vesilesidir. Çocuk sahibi olmakla olmamak arasında hangi durumun insan için daha hayırlı olacağı asla bilinemez. Yıllarca çocuk sahibi olmak için uğraşan insanların o çocuklarla imtihan olmaları, onlar sebebiyle türlü eza ve cefalara maruz kalmalarına çokça şahit olmuşuzdur. Kur'an-ı Kerim'de evlat ve eşlerin bile insana düşmanlık edebileceği ifade edilmiştir. "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman olanlar çıkabilir; onlara karşı dikkatli olun! Bununla beraber eğer affeder, hoş görür ve kusurlarını örterseniz bu sizin için bir fazilettir. Hiç şüphesiz Allah da, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir. Allah’ın sevgi ve taatini mal ve evlat sevgisine tercih edenleri Allah katında büyük bir mükâfat beklemektedir." (Teğabün Suresi-14,15) Bu nedenle her zaman Allah'tan hayırlı olanı istemek bizim için en doğru olan seçimdir. Bu durum Enfal suresinde açıkça beyan edilmiştir. "İyi bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfatın ise yalnız Allah’ın yanında olduğunu unutmayın." (Enfal Suresi-28) Dünya, aklımıza gelen gelmeyen her durumla insanın imtihan edilip, sabırla davrananların kurtuluşa ereceği büyük mükafatlar elde edeceği bir imtihan yurdudur. Bu nedenle önemli olan, fani alemde kurtuluş beraatimizi alabilmenin yolları için sabır göstermektir. Çocuk nimeti de her haliyle bu sabırların başında gelmektedir. Bu sabrın en güzel hali de dünyaya yeni gözlerini açmış masum bebeklerdir. 

Peki her insana mutluluk veren, tarifi imkânsız bir coşkuya neden olan masum bir bebek, insan için acaba ne ifade eder? Bebekler, bir ebeveyn için o kadar çok şey ifade eder ki, bunu kelimelere dökmek de bir o kadar zordur. Bir bebek en başta aile için mutluluktur. Aileyi birbirine bağlayan kuvvetli bir bağ, sıkıntılı zamanlarda neşe kaynağı olacak ulvi bir huzur kaynağı, günün bütün stresini üzerinden attıracak kadar muhteşem doğal bir terapi, insanın kendi soyunu devam ettireceğinin resmi, kişinin dünyadan yok olup gideceği kaygısının ardından bırakacağı eser, ailelerin kendi elleriyle şekillendireceği bir nimet, kendi özünden bir şeyler katarak bırakacağı bir miras, küçük bir kopyalarını meydana getireceği güzide işlenmemiş bir hammadde ve hepsinden önemlisi de her insanın büyük bir itina ile işleyerek kendisinden sonraya bırakılmak üzere attığı imzadır. Anne ve babalık, içgüdüsel bir davranış olduğu için, her insan evlenip çocuk sahibi olmak veya evlat edinerek kendi elleriyle yetiştireceği bir yavrusunun olmasını ister. Ebeveyn olmak bazen insanın kendi ellerinde değildir. Yaratıcı, annelik ve babalığı kimi zaman herkese nasip etmeyebilir. İnsanın sabır derecesini ölçmek ve yüksek mertebelere insanı ulaştırmak maksadıyla, çoğu zaman bebek sahibi olamamak da bir imtihan vesilesi olur. İnsan, bu zorlu ilahi sınavı çoğu zaman içinden gelen anne ve babalık içgüdüsünün verdiği şevkle maalesef hakkıyla eda edemez. Hatta bazı anlarda insan, kendini Yaratıcısına karşı isyana bile yeltenebilir. İsyan gibi büyük hareketler, imtihana muhatab insanlardaki tasvip edilmeyecek hareketlerdir. Bu hallerde sabır etmekten başka çaremiz yoktur. Hz. Zekerriya (a.s) Kuran-ı Kerim'de anlatıldığı üzere çok ileri yaşlarında çocuk sahibi olmuştur. Bu durum ayetlerde şu şekilde aktarılmaktadır. 
"Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd. Bu sana okuyacağımız âyetler, Rabbinin kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini bir anıştır. Bir zamanlar Zekeriyya, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı. Şöyle demişti: "Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başımın saçı bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım. Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla. (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi. (Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: "Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin." Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver”, dedi. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi. Derken Zekeriyya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara “Sabah akşam Allah’ı tespih edin” diye işaret etti. (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi. Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun. (Meryem Suresi, 1-15) 
Çocuk sahibi olma hususunda sabırlı olmalı ve Zekeriyya (a.s) durumunda olduğu gibi, hakkımızda hep hayırlısını istemeli ve Allah'a daima dua içinde olmalıyız. Çevrenin verdiği telkinler, bazı anlarda başımızı hakikaten ağrıtabilir. “Evleneli ne kadar zaman oldu, hala bir bebeğiniz yok”, “Ne zaman bebeğiniz olacak”, “Her halde bir probleminiz var”, “Şu doktora gidin belki çareniz olur” gibi sözler, aileyi yıkacak kadar ileri gidecek seviyede şiddetle beyinlerde tekrarlanır. Evlendikten hemen bir sene sonra aileye, defalarca “ne zaman bebeğiniz olacak” diye, sorular yöneltmeler, kişileri büyük üzüntülere sürükler. Unutmayalım ki, bebeği veren de, canını alacak olan da Yüce Yaratıcıdır. Bu durumlarda, bireyler birbirlerine karşı saygılı olmalı, bütün bunların takdir-i ilahi olduğunu akıldan çıkarmamalıdır. 
Her şeyin hayırlısını daima Yaratıcıdan istemeli ve eğer içimizde çocuk sahibi olamamak gibi üzüntülermiz varsa bunun bir imtihan olduğunu bilmeli ve çocuksuzluğu bir sorun olarak görmeden, bu durumun sebebi olarak kadın veya erkek suçlanmadan, bu konudaki tüm takdirin sadece Cenab-ı Mevla’da olduğunu aklımızdan çıkarmamız gerekir. Bu vesile ile Allah çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirebilmeyi, onları ilim ve irfanla donatabilmeyi, hepimize nasip etsin. Evlat sahibi olamayanlara da, bu güzel duyguyu hayırlısı ile nasip etsin. 
 
08/09/2008 
Kadir PANCAR
 
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.” (İsra suresi, 23. ayet) 
 
“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.” (Lokman suresi, 14. ayet) 
 
“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım.” (Ahkaf suresi, 15. ayet) 
 
“Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.” (Ankebut suresi, 8. ayet) 
 
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin…” (Enam suresi, 151. ayet) 
 
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa suresi, 36. ayet) 
 
“Anne ve baba cennete orta kapıdan girmeye vesile olur veya insanı cennete ulaştıracak en iyi şey ana babaya iyilik etmektir.” (Hadis-i Şerif, Tirmizi)
 
Ana babaya itaat farzdır. Günah işlemekte veya farzlardan birisini terketmekte; anne ve babaya itaat olunmaz. İtaat ancak mübah olan emirlerde geçerlidir. Bir kimse üzerine; fakir oldukları müddetçe gayr-i müslim bile olsalar, anne ve babasına nafaka vermesi, onlara bakması vacip olur. Şurası muhakkaktır ki; anne babanın hakkını ödemek göründüğü kadar kolay değildir. Özellikle annenin hakkı, hiçbir zaman ödenemez. Bir kimse anne ve babasının Şer'an günah olan, örfte ayıp ve ar (utanma sebebi) olan bir fiili işlediklerini gördüğünde onlara bu fena fiili bırakmalarını emreder, kabul etmeleri için ısrarcı olur. Güzellikle iyilikle tebliğ görevine devam eder. Bu tebliğ vazifesinde kötü davranışlardan, şiddetten uzak durur. Bu kadar çabaya rağmen halen vazgeçmezlerse, emri hoş görmezlerse sükût eder ve onlar için daima dua ve istiğfar eder.

1) Anne ve babaya "öf" bile denmez. Buradaki "öf" kelimesinden maksad; kızgınlık ve hoşlanmamayı açığa vurmaktır. Mırın-kırın edip, homurdanmak da aynı mahiyettedir.
2) Onlar azarlanmaz. "Sen bilmiyorsun, sus, konuşma gibi kalblerini kıracak cümleler kullanılmaz.
3) Onlara güzel ve tatlı söz söylenir. Ta'zim ve hürmet ifade eden "anneciğim, babacığım, ne emredersiniz gibi" güzel sözler söylenmelidir.
4) Onlara merhametle muamele edilir. Darb ve şiddet uygulanmaz.
5) Anne ve babaya her zaman hayır dua edilir.
| | | Devamı... 0 yorum

Din kardeşinin ihtiyacını karşılamak

Allahü Teâlâ’nın kullarına iyilik etmeye, güler yüz, tatlı dil ve güzel huy ile onlara kolaylık göstermeye çalısınız! Bu çalışmanız, Allahü Teâlâ’nın rızasını kazanmanıza ve ahirette yüksek derecelere kavuşmanıza sebep olacaktır. 

İyilik eden ve işini en güzel yapan, ihsan sahibi kullarını sever. (Bakara Sûresi 195; Âl-i İmrân 148; Mâde 13, 93)
Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamanın ve onları sevindirmenin ve güzel huylu ve yumuşak ve sabırlı olmanın faziletini ve sevaplarını bildiren hadis-i şeriflerden bazılarını paylaşalım. 
 
 “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60;Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17)


“Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanların zarar görmediği kimsedir” (Buhârî, Îmân 4,5). 

“Kendi nefsi için arzu ettiği bir şeyi, din kardeşi için de arzu etmeyen kimse gerçek mü’min olamaz” (Buhârî, Îmân 7).

“Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da kuluna yardım eder.” buyurmuşlardır. (Müslim, Zikir, 37-38)
 
“Allah Teâlâ insanların ihtiyaçlarını temin etmek üzere birtakım insanlar yaratmıştır ki, insanlar ihtiyaçları için onlara koşarlar. İşte onlar, Allâh’ın azâbından emin olan kimselerdir.” (Heysemî, VIII, 192) 
 
«Her kim, din kardeşinin bir işini tâkip eder ve o işi görürse, bu kendisi için on yıl îtikâfta kalmaktan daha hayırlıdır. Hâlbuki bir kimse Allah rızâsı için bir gün îtikâfa girse, Cenâb-ı Hak o kimse ile cehennem arasında üç hendek yaratır ki, her hendeğin arası, doğu ile batı arası kadar uzaktır.»” (Beyhakî, Şuab, III, 424-425) 

“Allah Teâlâ’nın senin aracılığınla bir kişiyi hidayete erdirdiği gün tüm hayatındaki günlerin en hayırlısıdır.” (Buhari, Cum’a, 39; Müslim, Fezailu’l-kur’an, 32)
 
“İnsanoğlu ölünce amel defteri kapanır, şu üç şey dışında artık ameline sevap ve günah yazılmaz: Kendisinden sonra iyi ve erdemli bir veya daha fazla evlad bırakmışsa. (Hayrü’l-Halef) İstifade edilen bir ilim bırakmışsa, bilgili ve hizmet ehli bir veya daha fazla öğrenci yetiştirmiş veya eser bırakmışsa, hayır işlemiş ve hayrat yapmışsa (sadaka-i câriye) (Müslim,Vasaya, 14; Ebu Dâvud, Vasaya, 14) 
 
"Altına, gümüşe kul olanlar sürünsün.” (Buhari, Rikak, 10; Tirmizi, Zühd,42; İbni Mâce, Zühd, 8) 
| | | Devamı... 0 yorum

Ramazan Orucunun Ehemmiyeti

Biz, herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil yalnız Allah'ın emri olduğu için ve onun rızasını kazanmak maksadıyla oruç tutarız. Hz. Ali oruç hakkında şunları söylemiştir: “Karşılığında bir menfaat umarak yapılan ibadet, ticaret erbabının ibadetidir. Korku sebebiyle yapılan ibadet kölenin ibadetidir. Allah'ın nimetlerine şükretmek maksadıyla yapılan ibadet, hür olan kimsenin ibadetidir.”
Makbul olan ibadet, Hz. Ali'nin de belirttiği gibi Allah'ın nimetlerine karşı şükran borcunu yerine getirerek, onun rızasını kazanmak maksadıyla yapılan ibadettir. Allah, ancak böyle samimi bir düşünce ile yapılan ibadetleri kabul eder. Allah'ın her emrinde olduğu gibi oruçta da birçok hikmetler ve bizim için pek çok faydalar olduğu bilinen bir gerçektir. Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "umulur ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkatimizi çekmektedir.
Allah Tealâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Oruç, belirli bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlâk eğitimidir.
Ramazan ayında oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir.
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]

(Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari] (Ramazan orucunu tutup ölen kimse, Cennete girer.) [Deylemi]

(Ramazan ayı gelince, “Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai] (Ramazan bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]

(Ramazan-ı şerif ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.) [Deylemi]

(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]

(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]

(Ramazan orucu farz, teravih sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]

(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]

(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İbni Ebiddünya]
 
(İslam, kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]

(Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.) [İbni Nasr]

(Oruç tutan müminin susması tesbih, uykusu ibadet, duası müstecap ve amelinin sevabı da çoktur.) [Deylemi]

(Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Birisi size sataşırsa, ona “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]


(Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.) [Hakim]

(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.) [Taberani]

(Allah yolunda bir gün oruç tutanın yüzünü, Allahü teâlâ yetmiş yıl ateşten uzaklaştırır.) [Müslim]

(Temizlik imanın yarısı, oruç da sabrın yarısıdır.) [Müslim]

(Oruçlu iken ölene, kıyamete kadar oruç tutmuş gibi sevap yazılır.) [Deylemi]

(Oruçlu iken ölen Cennete girer.) [Bezzar]

(Oruç tutan, namaz kılan kimse, mükafatını kıyamette aklı kadar alır.) [Hatib]

(Oruç şehveti keser.) [İ. Ahmed]

Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini de çiğnemiş olur.
| | | | Devamı... 0 yorum

Oruç ve orucu bozan seyler

Oruç, fecir (imsak) vaktinden güneşin batımına kadar geçen süre içinde yeme, içme ve cinsel arzulardan uzak durmaktır. Akıllı ve buluğ çağına ermiş bütün Müslümanlara Ramazan ayı içinde oruç tutmak farzdır. Hastalar, yolcular ve aybaşı halindeki kadınlar sağlığa kavuştuktan veya seferi durumdan eve geri döndükten sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Oruç tutmak için en azından kalp ile niyet edilmesi gerekir. (Ayrıca dil ile niyeti söylemek de sünnettir.) Bir insanın Ramazan orucu için sahur yemeğine kalkması da bir nevi niyet anlamı taşıdığı rivayet edilmiştir.
 
Kaza, kefaret ve adak oruçları için ise mutlaka hem niyet etmeli, hem de hangi tür oruç tutulmak istendiği niyet içerisinde belirtilmelidir. Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar (eğer bir daha tutamayacakları kesin hale gelmişse) tutamadıkları her gün için fakirlere (fitre miktarınca) fidye verirler. Bu fidye vermeye de maddi gücü yetmeyen fakir yaşlılar ise tövbe edip, Allah'tan affedilmelerini dilerler.
Oruç borcu ile ölenlerin yakınları, eğer ölünün vasiyeti varsa, kalan maldan onun adına fidye vermek zorundadır. Eğer ölünün böyle bir vasiyeti yoksa, ölünün yakınları fidye verip vermemekte serbesttir. Ölünün günahlarının affı için oruç fidyelerinin verilmesi efdal olandır. Ölü adına kaza orucu tutmak doğru değildir.
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz, Ravza Yayınları
| | Devamı... 0 yorum

Orucun Mertebeleri

İslam bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirilmiştir: Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lazımdır.

İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlakî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.

Üçüncü mertebe ise; kişinin her daim Allahü Teala ile beraber olduğunu hatırından çıkarmadan daima zikir ve tefekkür halinde olduğu bu şekilde büyük dereceler kazandığı oruç çeşididir. Gündüzünü oruçla gecesini teravih ve gece namazları ile değerlendiren, kendini haramlardan uzak tutan, boş işlerden ve sözlerden sakınıp daima zikir ve tefekkürle davranan Allah dostlarının orucu bu şekildedir.


Orucun sağlık yönünden faydaları çok fazladır ve bunlar çeşitli sağlık kitaplarında zikredilmiş ve alanında uzman hekimler tarafından dile getirilmiştir. 

"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine (Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz) hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, orucun vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır." 

"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en önemli sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar."

Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir: 1940 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler. 

Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse, bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir.

Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur. Allah Teala şöyle buyuruyor: "Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helal şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur. Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır.

Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur. Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.

Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!