İslâm Dini, her şeyin merkezine kendisini koyan bencil insan yerine, başkalarını da hesaba katarak, onlarla barış ve huzur içinde yaşayacak insan modelini hedeflemiş, Allah Rasûlü de söz ve tatbikâtıyla bunun nasıl başarılacağını göstermiştir. Rivayetin son kısmında yer alan Ebû Muse'l-Eş'arî'ye ait söz acı bir itirafı dile getirmektedir. Hicretin 42. yılında ölen Ebû Musâ, Hz. Peygamber'in vefatından sonra ortaya çıkan siyasî ve sosyal çalkantılara, Cemel ve Sıffîn gibi iç savaşlara yakınen şahit olmuş ve bunların Müslüman toplum üzerindeki tahribatını bizzat görmüş bir sahabidir. Müslümanların, birbirlerine zarar vermemek için oklarını, kılıçlarını korumaya almaları konusunda Hz. Peygamber'in hassasiyetini yansıtan bu hadisi nakleden Ebû Mûsa, daha 30 yıl geçmeden, o okları ve kılıçları birbirlerine karşı kullanır hale gelen Peygamber ümmetinin düştüğü durumu hayıflanarak anlatmaktadır. Hicretin 74. yılında vefat eden Hz. Ömer'in oğlu Abdullah b. Ömer de, kendisine, ihramlıyken sivrisineğin öldürülmesinin hükmünü soran Iraklı bir adama, "şuna bakın, Nebi(s.a.s.)in torununu öldüren adamlar bana sivrisineğin öldürülmesini soruyor" diyerek, o acı günleri aynı hayıflanma duygusuyla yâd etmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/152; Buhari, Edeb, 18)
Net Fikir » Tüm Yazılar
Toplum İçinde Yaşamak
İnsan Hayatı Üzerine
Mircea Pitici , En İyi Matematik Yazıları
En iyi Matematik Yazıları derlemesi bu anlamda, sıradan okurun matematik dünyasına daha kolay dalabilmesi için bir olanak sunuyor. Dans ve matematik lise matematiğinden üniversite matematiğine giden yol, matematik öğretmenliği felsefesi, matematik ve bilim tarihlerinin kesişmesi, matematiğin ve fotoğrafçılığın buluşması, şehirlerdeki rotalama planları gibi konular kitapta ele alınan konulardan sadece bazıları. Makalelerin matematikçiler ya da matematik öğrencileri dışında alana ilgi duyan amatörlere de hitap ediyor olması bu derlemeyi farklı kılan bir özellik. Dünyanın farklı ülkelerinden matematikçilerin katkısıyla hazırlanan derlemenin editörü Cornell Üniversitesi öğretim görevlisi Mircea Pitici'nin seçkisinin Türkiye'deki matematik okurlarına ve ilgililerine hitap edeceğini umuyoruz. Mircea Pitici , En İyi Matematik Yazıları, Çevirmen Sibel Özkan, Hil Yayınları, Baskı 2014, Sayfa 220
Tefsir Tarihi 2 Konu Özeti
İlahiyat lisans Tamamlama 2. Sınıf Ders Özetleri ilitam kitaplarından yararlanarak özetleme yapılmıştır. Özetleme işleminde Ankara İlitam'ın uzaktan eğitim yayınları esas alınmıştır. öğrencilerimize faydalı olması amacıyla burada yayınlanmıştır.
Din Felsefesi Konu Özeti
İlahiyat lisans Tamamlama 2. Sınıf Ders Özetleri ilitam kitaplarından yararlanarak özetleme yapılmıştır. Özetleme işleminde Ankara İlitam'ın uzaktan eğitim yayınları esas alınmıştır. öğrencilerimize faydalı olması amacıyla burada yayınlanmıştır. Özet için Hulusi Kaya hocamıza teşekkür ederiz.
Sitede bulunan tüm İlahiyat dersleri konu özetleri, üniversitenin kendi kitabından satır satır okunarak büyük bir emek sarfedilerek tarafımdan çıkarılmıştır. Kişisel kullanıma açık olarak dijital ortamda herkese sunulmuştur. Hal böyleyken kırtasiyecilerin veya diğer menfaatperestlerin hiçbir yazılı izin almadan, bilgi vermeden çıkarları uğruna bu özetleri ders notu/kitap vs. haline getirerek ticari olarak satması, kul hakkıdır. Vebaldir. Asla buna Rızam yoktur.
Ahmet Çitil, Matematik ve Metafizik
Ahmet Çitil, Matematik ve Metafizik, ALFA YAYINLARI,Yayın Yılı: 2012, 262 sayfa
Ah! Matematik
Değerli eğitimciler, “öğrencilerinize neden matematik sizler için bu derece önemli” diye bir soru yönelttiğinizde, alacağınız cevap büyük bir ihtimalle matematiksiz LGS, LYS, YGS ve KPSS gibi daha nice sınav çorbalarında başarılı olunamayacağıdır. Maalesef bizlerde öğrencilerimizin bu tür sözlerini destekler mahiyette açıklamalarda bulunmuşuzdur çoğu zaman. Bundandır ki, toplumda; “Matematik = sınav ya da sınav = matematik” Denklemi büyük bir yekûn oluşturmaktadır. Bu durum, haliyle sınava endeksli bir dersin tam manasıyla öğrenilmemesine neden olduğu gibi öğrencilerimizde stresle birlikte matematik fobisinin de ayyuka çıkmasına sebebiyet vermektedir. Oysa bizim ne ilköğretim matematik programlarımızda ne de orta öğretim matematik programlarımızda, ne de Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Başkanlığınca onaylanan matematik dersinin genel amaçları içerisinde öğrencileri LGS, LYS, YGS ve KPSS gibi sınavlara hazırlama gibi bir düşünce söz konusu değildir. Bu tür sınavlar hiçbir zaman amaç değil, olamaz da… Üzülerek söylemek gerekirse birer araç olan bu sınavlar amaca dönüştüğünden öğrencilerimiz için matematik tıpkı tek kullanımlık bir eldiven gibi… Sadece sınavlarda var, hayatın içinde yok.
Matematik öğrenilmiyor, matematik ezberleniyor, ezberletiliyor. 2000 yılından itibaren üç yılda bir uygulan PİSA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçlarına baktığımızda, durumumuz ortada. PİSA, bir yönüyle müfredattaki kazanımların ne ölçüde gerçekleşip gerçekleşmediğini ölçmese de öğrencilerin temel yeterliliklerini, onların matematikteki bilgi ve becerilerini sınama noktasında bir boy aynası… Bu endam aynasında elbisemizin uzun ve kısalığını; giydiğimiz gömleğin büyük ve küçüklüğünü görebilmek çoğu zaman mümkün.
“Örneğin PİSA 2003’de okuma becerileri testinde öğrencilerin % 36,8’i temel yeterlilik düzeyinin altında iken bu oran PİSA 2012’de % 21,6’ya; Fen bilimleri testinde % 38,6’dan, % 26,4; matematik testinde ise % 52,3’den, %42,2’ye inmiştir. Bu sonuçlar tüm alanlarda temel yeterlilik düzeyinin altındaki öğrenci oranlarının azaldığını göstermekte ise de,[1] “PISA 2003,2006, 2009 ve son olarak 2012'deki sonuçların geneline baktığımızda, Türkiye'nin hem matematik, hem fen bilimleri hem de okuma testlerinde, uluslararası ortalamaların çok altında kalmış olduğu gerçeği hatırımızdan çıkmamalı. Uluslararası bir sınavdan ülke içine dönelim.
Matematik açısından durum pekte farklı değil. Yaptığımız araştırmaya göre[2]…… İlinde 8. Sınıfların girdiği TEOG sonuçlarına baktığımızda Türkçe dersinin TEOG ortalaması 60,6, Matematik dersinin 42, Fen ve Teknoloji dersinin 56,9, T.C İnkılap Tarihi dersinin, 55,8, İngilizce dersinin 37,2, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ise 64,6 olduğudur. Dikkat edilirse Matematik dersinin TEOG ortalamasının İngilizce dersinden sonra not ortalamasının en düşük ders olduğu görülecektir. Bu araştırmayı bir örneklem olarak kabul edecek olursak Türkiye’deki durumda aşağı yukarı bu minval üzeredir. Matematik öğrenilmiyor, ezberleniyor dedik. İşte matematik üzerine yapmış olduğum araştırmamdan ilginç ve bizleri güldüren birkaç misal vereyim[3]:
—Üçgen çeşitlerini sayınız? —Eşkenar üçgen, ikizkenar üçgen, üçüz kenar üçgen (Ayşe 4/A sınıfı öğrencisi)
—Doğal sayılar hangileridir? —Doğal sayılar doğada bulunur. (Eren 5/A sınıfı öğrencisi)
—Dikdörtgen nedir? —Dikdörtgen dörtkenarı olan bir üçgendir.( Mehmet -Sos/11-A sınıfı öğrencisi)
—Kaç çeşit kesir vardır yazınız? — 1- Basit Kesir 2-Zor kesir( Zelal 4/B sınıfı öğrencisi)
Ülkemizde neredeyse on yıla yaklaşmış olan yapılandırmacı eğitimle birlikte artık matematiğin ayaklarının yere sağlam basacağını ümit ediyoruz. Davranışçı ekolde matematik için önemli olan çoğu zaman öğrencilerimizin bilişsel düzeyiydi. Bu nedenle öğretilen programlarda daha çok işlem basamağı üzerinde durulurdu. Öğrencilerimize problem diye verdiğimiz soruların başına baktığımızda tünelin sonunu görebiliyorduk. Öğretilen matematik kitaplarında belirli rutin problemler ve çözüm önerileri vardı. Dolayısıyla modası geçmiş müfredatla yetişen bir kafanın düşünce üretmesini beklemek safderunluk olurdu. Oysa 2004–2005 yılından itibaren diğer derslerle birlikte yenilenen matematik programımızda, problem çözme, tahmin etme, desen verme, akıl yürütme, araştırma ve karar verme gibi daha pek çok becerilerin ön plana çıktığını görebilmekteyiz.
Program, öğrencilerimizin sadece bilişsel gelişim alanlarını değil, duyuşsal ve devinimsel (psiko-motor) gelişim alanlarının da gelişmesini öngörüyor. Ayrıca matematikte öğrendiğimiz bilgilerin günlük yaşamda kullanılması son derece önemlidir. Kariyer bilinci, insan hakları ve vatandaşlık, rehberlik ve psikolojik danışma gibi ara disiplinlerle de ilişkilendirilmesi yeni müfredattaki matematiğin hayattan kopmadığını gösteren önemli ipuçlarıdır. Yine yeni programın öğrenciyi klasik (yazılı-sözlü) değerlendirme yerine süreç değerlendirmeyle (proje ve performans görevleri, ürün dosyası vb.) ölçmesi objektiflik adına önemli bir adımdır. PİSA sonuçlarına göre istediğimiz düzeyde olmasa da başarı oranımızın bir nebze artması uyguladığımız yapılandırmacı (Constructivism) eğitim sisteminin toplum nezdindeki kabul edilebilirlik oranını artırmaktadır. Şimdi yazımızı destekler mahiyette Matematiği neden sevmiyoruz, nasıl severiz adlı eğitimci İsmail Kadıoğlu’nun yazısının bir bölümüne bakalım.[4]
“Matematiği sevmek zorunda mıyız, matematik insanlara ne kazandırır ve neler öğretir? Matematik nedir neye yarar: Matematik, Ahmet’in dersten çıkınca, dost doğru hatasız bir şekilde evine gitmesine yarar. Matematik, yolda giderken, belediyenin açık bıraktığı çukura düşmemeyi öğretir. Matematik, yolda yürürken, bir yerlere, elektrik direğine çarpmamayı öğretir. Matematik, komşumuz karı koca arası kavgalı haldeyken onları nasıl barıştırılacağını öğretir. Matematiği iyi olan kişi, onların problemlerinin nasıl kolay çözülmesi gerektiğini bilir. Matematik problem çözmeyi öğretir. Matematik düşünmeyi öğretir. Hem de doğru düşünmeyi öğretir. Her insan; matematiksel düşünmeye sahip olmalı, her problem çözmede matematikçe düşünmeye sahip olmalı. Prof. Dr. Davis, anaokulu öğrencilerine sormuş, “6 tane kurabiyen var, arkadaşınla nasıl paylaşırdın?” Çocuk adil davranmış “3 ona, 3 bana” demiş. “Peki, başka nasıl paylaşırdın?” diye sormuş. “4 bana, 2 ona.” “Başka?” “6 bana, sıfır ona.” “Başka?” Kurabiyenin bir tanesini bölmüş, “yarım ona, 5,5 bana” demiş. Bu cevap çok ilginç değil mi? Çocuğa sunulan bu hareket, ona fırsat vermektedir. Başka çözüm yolları bulabileceği düşüncesi verildiğinde çocuk kendi yöntemleriyle problemi çözebiliyor. “Sen ne düşünüyorsun?” “Başka farklı çözüm var mı?” şeklindeki sorularla, çocukların farklı düşünce ortaya koymalarına fırsat vermeliyiz. Tabi bu tür davranışlar, okula gitmeden, aile içinde başlamak üzere, ilköğretim ağırlıklı ve lisede de bu şekilde davranıp, matematiğin zor olmadığını, yapılabilirliğini gösterip, çocuğa sevdirmeliyiz. İşte o zaman, matematik dersi, konuları biriktirmeden, günlük çalışarak sevilebilir.
Matematik dersinin sevilmemesinin nedenlerinden biri, klasik anlayışla öğretilmeye çalışılmasıdır. Oyunlar ve ilgisini çeken sorular sorarak sevdirebiliriz. Kavramları, soyuttan somuta dönüştürerek. Çocukların birbirleriyle konuşmalarına fırsat vererek sevdiririz. Sevilmek zorunda ve durumunda olan bu ders neden sevilmez? Çocuklar sayılarla geç karşılaşıyorlarsa… Sayısal sonuçlar kendilerini iyi hissettirmiyorsa…”Bütün bu güzel gelişmelerin yanında asıl önemlisi, öğrencilerimize matematiği sevdirerek öğretecek olan öğretmenlerimizdir. “Eğitici bir matematik dersi; öğrenciyi sıraların üzerinde oturtarak dinleten bir ders değildir. Öğrencinin eline şerit metreyi verip sınıfta, okulun bahçesinde uzaklıkları ölçtüren; gözlemler, mukayeseler yaptıran bir derstir. Coğrafya dersi yeri ve göğü ait incelemeler yaptıran ayaklı ve canlı bir derstir. Kısacası tüm dersler sınıfın dışına taşan gezici, dolaşıcı, arayıcı, inceleyici, gözleyici olmak zorundadır.”[5] Daha, yapılandırmacı eğitimin esamesi bile yokken bizim içimizden çıkan bir eğitimcimizin 99 yıl önce söylediği bu söz çok önemlidir. Her şeyi dışarıdan arayan, kendi insanın neler yapabileceğini göremeyen, sadece Batı gözlüğü takarak hayata bakanların kulakları çınlasın! "
Kaynak: www.memuryeri.com/12181.html
Din Felsefesinden Ateiste Cevaplar
İman; her şeyden önce bir kalp işidir. Kalbin bir nedene bağlı olarak veya olmadan herhangi bir fikre, düşünceye veya bir var oluşa inanması kelime olarak imanı temsil eder. Akıl ise bu "iman" eylemine sebepler bulmaya yardımcı bir vasıtadır. İman ile akıl birbirine zıt iki kavram da değildir. İman ve akıl ilişkisi, birbirini destekler mahiyette, yalnız herbiri kendi içerisinde sınırlar ihtiva eden iki kavramı bizlere sunar. İman, kalbi bir fiil olmakla beraber bazı halleri akılla izah edilebilir. Ama her imanın akılla izah edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle herhangi bir inancı ne kadar akılla anlamak için uğraşsak da çabamız yetersiz kalacaktır. Çünkü aklın sınırları vardır. İman ise gönül ve kalp işidir.
İslam Hukuku 2 Konu Özeti







