Net Fikir » imam rabbani
Fibonacci Dizisi ve Vahdeti Vücud Felsefesi
Ehli Küfre Benzemek
"Cehennemin ebedî azabı, küfrün cezasıdır. Bu manada, sorulabilir: — İmanı olmasına rağmen; bir şahıs küfür merasimini icra eder, küfür ehlinin merasimine de tazim eder, ulema dahi onun için: Fiilleri dolayısı ile küfür hükmünü verir; mürtedlerden sayar.. Nitekim, Hanud Müslümanları bu beliyyeye müptelâ olmuşlardır. Durum böyle olunca, o şahsın ebedî olarak cehennem azabında kalması gerekir ki ulemanın fetvasının muktazası dahi budur." İmam Rabbani Mektubat-266
"Bir keresinde, bir hasta şahsın ziyaretine gittim. Ölüme yaklaşmıştı. Haline teveccüh ettiğim zaman gördüm ki: Kalbi, şiddetli zulmetler içinde.. Her nekadar bu zulmetin kalkması için, teveccüh ettiysem, hiç kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki: Bu zulmetler, kendisinde saklı duran küfürden naşidir. Bu sıkıntıların menşei dahi, küfür ehli ile dost geçinip durmasıdır. Bundan sonra bana belli oldu ki: Bu zulmetlerin defi için teveccüh yerinde bir iş değil.. Zira, onun bu zulmetlerden temizlenmesi cehennem azabına kalmıştır. Ki: Küfrün cezası odur. Bu arada şu dahi bilinmiş oldu ki: İmandan bir zerre, onu ebedi cehennem azabında kalmaktan kurtaracaktır. Bu dahi o mikdar imanın bereketi ile olacaktır. Bu durumu, onda müşahede ettikten sonra, hatırıma şöyle geldi: — Bunun namazını kılmak caiz mi?. Yok caiz değil mi?. Diye.. Bu da teveccühten sonra zahir oldu ki: Onun namazını kılmak yerinde olur. O Müslümanlar ki, imanın varlığı ile beraber, ehl-i küfrün âdetlerini icra ederler ve onların günlerine tazim ederler., onların namazını kılmak yerinde olur. Onları, küffar arasına katmak doğru olmaz.. Nitekim, bu iş bugün yapılmaktadır. Şu da yerinde olur ki: İşin sonunda, ebedi azaptan onların necatlar, umula.." İmam Rabbani Mektubat-266
İbn-i Ömer (r.a.) teşebbüh (benzemek) hakkında şöyle buyururlar: “Bir kimse müşriklerin arzına ev bina edip, onların bayramlarına katılmak suretiyle onlara benzerse, o kimse kıyamet günü onlarla beraber haşrolunur.” (Feyzü’l-Kadir, 104)İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani Hazretleri, 3.cilt 41.mektubunda “Bundan başka, şirk âdetlerine, küfür mevsimlerine tazim etmek şirkte sağlam bir basamaktır. İki dini tasdik eden dahi, şirk ehlinden sayılır. İslâm hükümlerinin mecmuu ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs eden dahi müşterektir. Halbuki küfürden teberri etmek, şirk şaibelerinden sakınmak tevhiddir. Marazların, hastalıkların defi için, asnamdan ve tağuttan (sahte tanrılar, kâhin ve putlardan) yardım talep etmek aynen şirktir. Böyle şeyler, ehl-i İslâm'ın cahilleri arasında şayi olmaktadır. Yontulmuş taşlardan hacet talep etmek dahi küfrün kendisi olup yüce Vacibü'l-Vücud zatı inkârdır.
Hinduların büyük bildikleri günlere tazim, Yahudilerce bilinen gün âdetlerine uymak küfrü icab ettirip şirki gerektirir. Nitekim ehi-i islâm'ın cahilleri, küffarın belli günlerinde küfür merasimini icra etmektedirler. Bunları kendileri için de bayram kabul edip kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlara benzeyen hediyeler yollamaktadırlar. Zarflarını dahi küffar gibi o mevsimde boyarlar. Ayrıca onları kırmızı pirinçle doldurduktan sonra yollarlar. O mevsime de tam manası ile itina ederler. Bütün bu anlatılanlar şirktir ve Allah'ın dinine karşı küfürdür. Bu manada, Allahu Teala, şöyle buyurdu: "Onların pek çoğu, Allah'a iman etmez; meğer ki müşrik halleri ile inanalar..."(12/106)
Bebeklere güzel isim vermek
Yeni doğmuş bebeklere güzel isim koymak
lazımdır. Konu ile ilgili İmam Rabbani bir mektubunda, şu dikkat çekici sözleri
bizlere aktarır.
“Ne kadar şaşılacak şeydir ki, kıymetli
teveccühünüze kavuşmakla şereflenen şairlerden birinin, bir kafir ismini soyadı
aldığını işittim. Hem de, kendisi seyyidlerden, sevmemiz lazım gelen büyüklerden
biridir. Keşki bunu duymasaydım. Bu alçak ismi acaba niçin aldı? Bir türlü
anlayamıyorum. Böyle isimleri almaktan, korkunç aslanlardan kaçmaktan, daha çok
kaçmak lazımdır. Böyle isimleri, her çirkinden daha çirkin görmek lazımdır.
Çünkü, bu isimler ve onların sahipleri, Allahü Telanın düşmanlarıdır. Onun
Peygamberinin “sallallahü aleyhi ve sellem” düşmanlarıdır. Müslümanların,
[ister Hristiyan olsun, ister Yahudi olsun, isterse kitapsız olsun bütün]
kafirleri düşman bilmesi emir olunmuştur. Bu gibi pis isimleri, evladına
koymamaları, her Müslümana vaciptir. Benim tarafımdan ona söyleyiniz! Bu ismi
değiştirsin! Onun yerine, ondan hayırlı ve Müslümana yakışan bir isim koysun.
Müslüman olana, Müslüman ismini koyması
yakışır. Allahü Teala’nın sevdiği ve Onun Peygamberinin “sallallahü aleyhi ve
sellem” beğendiği, İslam dininde bulunmakla şereflenmiş bir kimsenin haline
uygun da, ancak budur. [Ebu Davud ve Muhammed ibn Hibban bildiriyor ki,
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kıyamet günü isimlerinizle
ve babalarınızın isimleri ile çağrılacaksınız. Onun için güzel isimler alınız!) buyurdu.
Tirmizî bildirdiğine göre Aişe “radıyallahü anha” buyurdu ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” çirkin isimleri değiştirirdi).] Tirmizî ve İbni Mace “rahmetullahi aleyhima” bildiriyor: Abdullah bin Ömer “radıyallahü anhüma” buyurdu ki, (Hazret-i Ömer’in bir kızının adı Asiye yani isyan edici idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, onu değiştirdi. Cemile yaptı). Bunlar gibi, daha birçok insan, yer ve sokak ismini değiştirerek, Müslümana yakışan isimler taktığını Ebu Davud bildirmektedir. Hadis-i şerifte, (Kötü zan altında kalınacak yerlerden kaçınız!) emir olundu.
Dinsizlik alameti olan ve bu zannı
uyandıran isimleri koymaktan, [sözleri söylemekten ve alametleri kullanmaktan
ve işleri yapmaktan] kaçınmak, her Müslümanın vazifesidir. Bekara suresi,
221. ayetinde mealen, (Mümin olan bir köle, kafir olan bir beyden, daha
kıymetlidir!) buyuruldu. (Mektubat –Cilt 1, Mektup 23 )
"İman etmedikleri sürece Allah’a
ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Şundan emin olun ki imanlı bir câriye, sizin
hoşunuza gitse de müşrik bir hür kadından iyidir. İman etmedikleri sürece
Allah’a ortak koşan erkeklerle de kadınlarınızı evlendirmeyin. Şundan
da emin olun ki imanlı bir köle, sizin hoşunuza gitse bile müşrik bir hür
kişiden daha iyidir. Onlar insanları ateşe çağırırlar, Allah ise izni
ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, gerektikçe hatırlasınlar diye insanlara
âyetlerini açıklar." (Bakara Suresi/221)
Peygamber efendimiz güzel isim sahibi olma
ile ilgili şu uygulaması bizlere yol göstericidir: Peygamber
efendimiz(sav) bol sütlü bir deve hakkında:“Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir
adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama:“İsmin ne?” diye sordu.
Adam:“Mürre (acı)” diyince ona “Otur!..” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar:“Bunu
kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti.
Hz. Peygamber (sav) ona da:“İsmin ne?” diye sordu. Adam:“Harb” diyince, ona da:
“Otur!..” dedi. Rasulullah (sav):"Bu deveyi bize kim sağacak?” diye
sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da“Ya’iş”
(yaşıyor) cevabını alınca ona,“Sen sağ” dedi. (Muvatta, İsti’zan 24)
İslam alimlerinin bildirdiğine göre, "Allah", "Lafza-i
celal" gibi "Rahman" isimleri gibi isimler, Yaratıcımız olan
Allah'tan başka hiçbir varlık için kullanılamayacak özel isimlerdendir. Asla
başka bir varlığa isim olarak verilemez. (Taberi, 1/130) Allah’a
mahsus bir vasfı ifade den isim ve sıfatlarla isimlenmek caiz değildir. Mahşerde
her çocuk, konan ismiyle çağrılacaktır. Şayet çocuğun ismi kötü manaya gelen
gayri müslim ismi ise, mahşer halkı önünde isminden dolayı utanan
çocuk,"Allah beni doğuştan Müslüman olarak dünyaya gönderdi, sen neden
bana kötü manaya gelen ismi koydun?" diye isim koyandan davacı
olacaktır. Peygamber'imiz (sav) kötü manaya gelen yabancı isimleri iyi
manaya gelen Müslüman isimleriyle değiştirmiştir. Mesela (Uzza putun kulu)
manasına gelen (Abdu'l-uzza)'yı, Allah'ın kulu manasına gelen (Abdullah) ile
değiştirmiştir. Ateş parçası manasına gelen (cemre)'yi de güzel kız manasına
gelen (cemile) ile Harp ismini de Hasan'la düzeltmiştir.
Son söz olarak, isim koymak çok önemli olmakla birlikte, güzel isim sahibi olmanın da ahiret için yeterli olmayacağı, kişilerin salih amellerle bu dünyadan beka alemine gitmelerinin lazım geldiği bilinmelidir. Ayrıca yeni doğmuş çocuklara isim koyan büyüklerin, özellikle anne ve babaların yavrularına karşı ilk görevlerini yerine getirirken hassas davranmaları gerekir. Gayri müslim kimliğini çağrıştıran, anlamsız, kötü manalara gelen, hiçbir şey ifade etmeyen, İslam'a yabancı isimler koymaktan anne ve babaların kaçınmaları, mahşerde kötü isim sahibi çocukların şikayetiyle karşılaşmaktan kendilerini kurtaracaktır inşallah.
Dini Eğitim ve Muhabbet
Zehirli bozuk tohum ekmek, dini, din derslerini, dinden haberi olmayanlardan öğrenmek ve din düşmanlarının kitaplarından [mecmualarından] okumaktır. Çünkü, din cahilleri, nefsine uyar, keyfi peşinde koşar. Dini, işine geldiği gibi söyler. Karşısındakinin de nefsini azdırır ve kalbini karartır. Çünkü, din cahilleri, din dersi verirken [din kitabı yazarken], İslamiyet’e uygun olmayanı uygun olandan ayıramaz. Gençlere neleri ve nasıl anlatmak lazım geldiğini bilemez. Kendi gibi, talebesini de cahil yetiştirir. Birçok şeyler okuyup ezberlemekle, [başka ilim kollarında söz sahibi olmakla, fen ve sanat şubelerinde ihtisas kazanmakla] insan din adamı olamaz, [din kitabı yazamaz] ve din bilgisi veremez.
Bir din alimi, gençlere din öğreteceği zaman, bunlara
önce, dinsizler, İslam düşmanları [ve cahil din adamları] tarafından şırınga
edilen, yanlış propagandaları, iftiraları anlayıp, anlatıp, onların temiz ve
körpe kafalarını bu zehirlerden temizler. Zehirlenen ruhlarını tedavi eder.
Sonra, yaşlarına, anlayışlarına göre, İslamiyet’i ve meziyetlerini,
faydalarını, emirlerindeki ve menlerindeki hikmetleri, incelikleri ve insanlığı
saadete ulaştırdığını, onlara yerleştirir. Böylece gençlerin ruh bahçelerinde dertlere
deva, ruhlara gıda olan nefis çiçekler yetişir.
Böyle bir din alimini ele geçirmek, en büyük kazançtır. Onun bakışları, ruhlara işler. Sözleri, kalplere tesir eder. Din-i İslam’ı, Hazır lokum gibi yutmak, susuz kalmış iken, soğuk şerbet içip ciğerlerine kadar serinleyebilmek, ancak böyle bir Allah adamının sunması ile mümkündür.” (Mektubat –Cilt 1, Mektup 23 )
Ramazan-ı Şerifin Bereketi
(Mektubat, İmam Rabbani –Cild 1, Mektub 4 )
Nefs Muhasebesi ve Kibir
Nefis muhâsebesi, ömrün her günü her saati dikkate alınarak ve vücûdun bütün âzâları hesâba katılarak yapılmalıdır.
Allah'ın Rızâsı
Öğrendiğimize göre, Emîr-il-mü’minîn Ömer Fârûk “radıyallahü anh” hazretleri sabâh nemâzını cemâ’at ile kıldıkdan sonra, cemâ’ate baktı, eshâbından birini bulamadı. (Filân kimse cemâ’atde yokdur) buyurdu. Orada bulunanlar, o kimse gecenin çok sâatlerinde uyumaz. [Nâfile ibâdet yapar.] Belki şimdi uykuya dalmışdır, dediler. Halîfe, (Eğer bütün gece uyuyup da sabâh nemâzını cemâ’at ile kılsaydı dahâ iyi olurdu) buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki: Bir edebi gözetmek ve tenzîhî olsa bile, bir mekrûhdan sakınmak, zikrden ve fikrden ve murâkabeden ve teveccühden dahâ fâidelidir. Tahrîmî olan mekrûhdan sakınmanın fâidesini, artık düşünmelidir. Evet, bu nâfile işler, farzları gözetmek ile ve harâmlardan, mekrûhlardan sakınmak ile birlikde yapılırsa, elbette dahâ güzel, çok güzel olur. Fekat böyle olmazsa, pek zararlı olur.
(Mektubat, İmam Rabbani –Cild 1, Mektub 29 )








