Çaresizlikten Yeni Bir Dünya Düzenine

Evde kapalı kalmış olma durumundan yararlanarak, hem mevcut hali tarihe tanıklık etmek pahasına yazmak, hem de içimdeki şüphe duygusu üzerinde kendimce biraz karalamada bulunmak istedim. Aşağıda yazdıklarım hem tarihe bir tanıklık etmesi açısından hem de yaşanılanların tarihsel bir veri olarak toplu biçimde hafızalarda yer etmesi için kayıt altında olsun istedim. İleride böyle bir olayın nasıl yaşandığı konusunda araştırma yapacakların merak duygularını gidermek için burada anlatılanlar bir nebze ışık tutacaktır. Önce şu salgın ve pandemi (plandemi-şeytani bir salgın tuzağını) olaylarını kısaca anlatayım. Sonra konuyla ilgili düşüncelerimi ve yapılması gerekenleri kendimce izah etmeye çalışayım.
 
Ülkemizde ve dünyada (2020) malum büyük bir virüs (Corona/COVID-19) salgını  var. Bu virüs nedeniyle biz insanlar, hiç alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya geldik. Bu süreçte pek çok vefat haberi ve günlük olarak değişen virüslü hasta/vaka sayısı haberleri ile karşılaştık. Allah, virüs salgınına maruz kalan hastalarımıza şifa versin ve bu salgın sebebiyle vefat etmiş vatandaşlarımıza da rahmetiyle muamele etsin inşallah. Hepimizi bu virüs belasından muhafaza etsin ve sağlık sıhhat içinde bizleri daim kılsın. Bu dualara gönülden amin dedikten sonra bu virüs salgının ortaya çıkış ve yayılma sürecine değinerek yazıya bir giriş yapalım.
Virüs salgını hakkında, öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Virüs salgının, ortaya çıkışı ve yayılması hakkında iki temel iddia vardır. Birincisi, hayvandan insana geçip hızlıca yayılma göstermiş olması ki en çok kabul edilen görüş olarak bu gösteriliyor. İkincisi de -her ne kadar bazı çevrelerce yalanlanmış olsa da- bir biyolojik silah olarak laboratuvar ortamında üretilmiş olmasıdır. Bu iki iddianın da doğru olabileceği endişesinden ötürü, aşağıda okuyacağımız satırları, şüpheli bir zihin içerisinde, kelimeleri mümkün olduğunca seçerek, kimseyi bir itham altında bırakmadan yazma gereği hissettim.
Olayın özeti şudur: Çin'in Vuhan kentinde, 12 Aralık 2019'da ortaya çıkan/çıktığı konuşulan, yeni tip korona virüsün bilerek veya bilmeyerek Çin ve Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel odaklar tarafından görülmeyerek/gizlenerek zamanı geldiği düşünülen tarihte ortaya atıldığı/çıktığı ve çıkmasıyla birlikte hızlıca başka pek çok ülkeye 1-2 hafta içinde bulaşmasına sebep olduğu düşünülen, pek çok hastayı ölüme götüren, binlerce can kaybının olduğu, bazı ülkelerde çok ciddi manada vaka ve ölümlere sebep olan ama genel anlamda bütün devletleri küresel ölçekte etkileyen ya da etkilemesini istedikleri bir bunalımla karşı karşıyayız.
 
Virüsün nasıl ortaya çıktığı konusunda birbiriyle bağlantılı garip şüpheler görüyoruz. Belki bu şüpheler, ilerde daha net olarak ortaya çıkacaktır. Virüs hakkındaki genel söylentiye göre, Çin'de vahşi hayvanların satıldığı bir pazardan, ve özellikle yarasadan insana bulaşmış ve böylece tüm dünyaya yayılmış deniyor. Çin'de bir et pazarından çıkıp, bir anda tüm dünyaya yayılan bir virüs vakası, inandırıcı geliyor mu size bilemiyorum. Dünyada virüs kaynaklı ölümlerin ve vaka sayılarının, hızlı artışı devam ederken, Çin'de durumun kontrol altına alınmış olduğunun söylenmesine de şüphe duymadan inanabilir miyiz? Milyarlık nüfusa sahip koskoca ülke Çin'de, durumun kontrol altına alınmasına ve ilaç tedavisinin işe yarıyor görünmesine nasıl bakmalıyız? Dünya, salgınla boğuşurken Çin'de karantinanın kalkmış olması, hayatın normalleşmesi gerçekten düşündürücü bir durum değil mi? Acaba Çin'de, hayat hakikaten normalleşti mi, her şey kontrol altında mı yoksa haberler mi bu şekilde yönlendiriliyor bunu da bilemiyoruz.
 
Bu olay madalyonun bir yüzü, diğer yüzünde ise başka bir sahne bizi karşılıyor.  Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien'in, ABD ordusunu Vuhan kentine Kovid-19’u getirmekle itham etmesini nasıl açıklayabiliriz? Salgından tam beş yıl önce yıl 2015'te Microsoft sahibi Bill Gates: “Önümüzdeki 10 yılda bir şey, 10 milyon insanı öldürürse, bu muhtemelen bir savaş değil, oldukça bulaşıcı bir virüs olacaktır" sözü ile gündeme gelmesi ve 2020 yılında oluşan bu salgın sebebiyle şirketindeki görevlerini bırakıp da eşiyle beraber kendisini "aşı üretim" çalışmalarına vakfetmesi, acaba normal bir durum olarak açıklanabilir mi? Topyekun aşılama çalışmaları ile yine bir ceplerini doldurma alanı ile karşılaşırsak buna ne diyeceğiz? Bu virüs vakasına benzer bir kurgunun, daha önceden roman kitabı (The eyes of darkness) olarak yazılmasına ve daha geniş kitleler görsün diye benzer senaryolara sahip birkaç tane "salgın (Contagion)" filminin çekilmiş olmasına da aynı şekilde masumane inanabilir miyiz sizce? Bir diğer yaygın komplo düşüncesi, virüsün iletişim sektöründeki 5G teknolojisiyle bağlantılı olduğu iddiasıdır. Bu düşünceye göre 5G baz istasyonları, insan bağışıklık sistemini zayıflatarak virüsün zararlı etkilerini arttırmış ve doğrudan hastalığın yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bu düşünce, zamanla sosyal medyada hızla yayıldı ve bazı ülkelerde çeşitli halkların baz istasyonlarına zarar vermesine yol açtı. Bu ve buna benzer düşünceler ve sorunlar, görebildiğimiz ya da bize gösterilen/görmemiz istenen bir takım afaki düşünceler olarak bu salgın sürecinde önümüze çıkmıştır.
 
WHO tarafından virüs salgını duyurulduktan kısa bir süre içinde, tüm Dünya'da peş peşe vakalar görülmeye başlandı. Dünya haritası, virüsü ifade etsin diye kırmızı renkle boyanmakta ve boyalı ülke sayısı zamanın geçmesiyle gün gün nerdeyse dünyanın tamamını kapsayacak şekilde kızarmaktadır. Çin'in ardından Kore, Japonya'da da vaka boyutu arttı. ABD ve İngiltere önce vakaları çok hafife aldı. Sonra olayın vahameti, bu ülkelerde de ciddi olarak yayıldı. Salgın özellikle Avrupa'da yoğun bir biçimde hissediliyor. Özellikle İtalya sağlık sistemi, yoğun gelen vakalara dayanamadı. İspanya'da huzurevlerinde yaşlılar ölüme terk edildi. İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerin de yer aldığı pek çok ülkede okullar tatil edildi. Çoğu ülkede sokağa çıkma yasakları getirildi. Pek çok Avrupa ülkesinde, yıllarca yasaklanmış olan ezan sesleri eşliğinde dualar edildi. Ülke borsaları krize girdi ve işsizlik oranları arttı. Dev şirketlerin CEO’ları, sanki bir şeye hazırlık yapmış gibi tek tek istifa ettiler. Birileri ciddi anlamda kaybederken, birileri de mevcut krizde gücüne güç katarak dünya hükümranlığına soyundu. 
 
Tarihler; 11 Mart 2020'i gösterirken, Türkiye'de dünyada bir pandemi haline gelen virüs gerçeği ile resmi olarak tanıştı ve dünya haritasındaki rengini maalesef kırmızıya dönüştürdü. Yurtdışından resmi ve kaçak yollarla girenler, umreden dönenler gibi öne sürülen sebeplerle, Türkiye virüsle tanışmış oldu. Salgın, Türkiye'de yayılmaya başladıktan sonra peş peşe kararlar alındı, okullar ve üniversiteler tatil edildi. Devlet kurumları ve bankalar kısıtlı çalışma koşullarına geçti. Yaşlılara, hastalara sokağa çıkma yasağı getirildi. Marketlerde sokağa çıkma yasaklarında izdihamlar oluştu. Sosyal mesafe kuralı denen, kişiler arası 1-2 metre kuralı, cerrahi maske takma, toplumun her yerinde uygulamaya koyuldu.
 
Türkiye eğitimde ilk defa, büyük çapta 'uzaktan eğitim' ile tanıştı. EBA TV kanalları kurularak, eğitim online olarak verilmeye başlandı. Kamuda ve özelde yarı zamanlı çalışma modelleri ve saatleri düzenlendi. Vatandaşların çoğu, virüs testleri için hastanelere akın etti. Pek çok mekan, bu virüsten nasibini aldı, çalışma şartları yeniden düzenlendi. Lokanta, restoran, kahvehane, kütüphane, alışveriş merkezleri, eğlence mekanları gibi yerlere yasak geldi. Toplu ulaşıma kısıtlamalar geldi. Hastalık gösterenler evinde karantinaya alındı ve telefon uygulamaları ile kontrollü takibe alındı. Küçük esnafın çalışma koşulları, internet site satışları altında ezildi. Bazı işyerleri, ciddi manada zenginleşirken bazılarında ise süreçte işten çıkarılma ve yoksulluk vakaları artmaya başladı. İş anlayışı değişerek, uzaktan çalışma modeli yaygınlık kazandı.
 
Vatandaşlar, bu salgında üstün performans gösteren sağlık çalışanlarını peş peşe üç gece topluca alkışladı. Minarelerden yatsı ezanından sonra müezzin tarafından toplu dualar edildi. Hatta yapılan bu dualar, bazılarına virüs salgınını unutturup, küflenmiş din düşmanlıklarını bile ortaya çıkardı. Belli kesimler, salgının nedeni olarak, o kadar Avrupa'dan Amerika'dan gelen vatandaş varken hemen umrecileri suçlamaya başlayıverdi. Yurtdışından dönenler karantinaya alınınca onlara sosyal medyadan hakaret edip,  ‘dua’ isteyen mesajlarının altına ‘duayla değil bilimle’ diye yazanlar, virüsün esas kaynağının "din" olduğu mesajını vermeye kalkışan kıt akıllı bir dinsizin çizdiği, "sakallı, takkeli bir hocanın beyninin, dezenfekte edildiğini gösteren karikatür", virüs için duaya toplanan, kurban kesen ve hatim okuyan vatandaşları aşağılayan onca paylaşım, pis bir zihniyetin bu vesileyle açığa vurulmasını gösteriyordu. Oysa Allah, "Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenenler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mümin Suresi-60) ve "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size hiç değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkan Suresi-77) ayetleri; duanın önemi hususunda, insana büyük bir ders niteliğindedir. Keşke bunu anlayabilmek bu kadar zor olmasaydı. Keşke her olayda, bazılarının içindeki bu iğrenç din düşmanlığı, bu kadar ortaya serilmeyip, Allah'a olan teslimiyete sebep olsaydı, ne de güzel olurdu ama mühürlenmiş kalpler ve inadi küfür içindekiler, maalesef hiçbir fırsatı kaçırmazlar.
 
Toplumlar, bu süreçte ikiye bölünmüş bir durumdadır. Kimileri bu virüs olayını hiç dikkate almayıp, olduğu gibi yaşamaya devam ederken, kimileri de yaşamlarını tam bir psikolojik travma haline dönüştürmüştür. Kamu ve özel sektörde işler bir bir durmaya başlarken, sağlık çalışanları daha yoğun çalışmaya ve üstün performans göstermeye devam etmektedir. Din hizmetleri, toplu namaz ve ibadetler askıya alınırken, minarelerden camiye gelmeyin sedaları, müezzinlerin boğuk sesleri eşliğinde yankılanmaktadır. İnsanlar evlere kapanırken ekonomik bunalım ve işsizlik durumları, her geçen gün daha fazlasıyla hissedilmektedir. Dünyayı sarsan virüs olaylarına kayıtsız kalan bazı kesimler de ortada bir salgın yokmuş gibi,  sanki hiçbir şey olmamış gibi, pervasızca yaşamaya, hayatlarını en küçük taviz vermeden sürdürmeye devam ettiler. Yapılan uyarılara hiç aldırmayıp, yasaklara karşı pervasızca davrananlar, asker uğurlaması adı altında otogarları doldurup sıkı fıkı sevinç ve eğlence yaşayanlar, ortalık yerde nişan ve düğün yapıp, beraber sarmaş dolaş halay çekenler, gökyüzünde güneşi görüp balık tutmaya çıkanlar, parklarda ve bahçelerde mangal yapanlar gibi mevcut tecrit düzenine aykırı davranış ve umursamazlıklar ile dışarıya çıkmış yaşlıları sanki birer suçluymuş gibi yakalayıp, videolarını çekerek internet alemine yükleyerek zevzeklik peşinde koşanlar, virüsün kaynağı olarak dini gören İslam'ın ruhundan hiç nasibini almamış insan müsveddelerinin akıl tutulmasını andıran bilinçsiz davranışları da bu süreçte ekranlara yansıyan ve pes dedirten görüntüler olarak kaydedildi.
  
Dünya genelinde sürmekte olan virüs salgını nedeniyle insanların çoğu, evlerinde zorunlu karantina altına alınmış durumdadır. Salgın durumunun endişesi, basın ve sanal medya yoluyla hızla artırılırken, insanların korku halleri sürekli olarak tetiklenmektedir. Her gün haber kanallarında dünyanın herhangi bir yerindeki virüs vakaları ve virüs kaynaklı ölenlerin sayıları insanların anıları, yaşantılarını, geçmişlerini yok sayılarak sadece “bir adet” olarak ifade edilmektedir. Her gün akşam haberlerinde “o gün hangi ülkede kaç kişi” bu virüsten ölmüş bunun haberi verilmektedir. Yok olup giden tanımadığınız binlerce hayattan, bir iki dakikalık metin sayesinde haberler sunulmaktadır. Ölüm sayıları, önceleri "bir hayat" ifade ederken, virüs haberlerinde vakalardan sadece "bir adet" olarak bahsedilmesi ne kadar da acıdır. Ölümler, genelde yaşlı insanlardan oluşunca, ihtiyarlar toplumdan tecrit hayatına sürüklenmekte ve sanki yaşlılar yok olması gereken, dünya sisteminin işlerliğini bozan bir yükmüş gibi görülmeye başlanmıştır. Yeni dünya dedikleri düzen, yaşlılarıyla ve insanların umursamazlıklarıyla, küçük bir virüs yüzünden maalesef sınav vermektedir ve korkarım ki dünya, bu sınavı yavaş yavaş kaybetmektedir.
 
Karantinaya alınan insanların durumları her geçen gün daha acı bir hal almaktadır. Hükümet ve devlet yetkililerinin ağızlarından çıkacak her karar, artık daha yakından takip edilmekte ve harfiyen uygulanmaya çalışılmaktadır. Karantina hakkında emir ve yasaklara uymayanlar için cezai işlemler uygulanmaktadır. TV’lerde artan virüs kaynaklı ölüm haberleri, virüs belgeselleri, virüs/salgın filmleri, psikoloji konulu diziler, hastane köşelerinde inim inim inlemekte gösterilen insanlar eşliğinde ardı ardına sunulan kamu spotları, dezenfektan, temizleyici, virüs öldürücü hijyen makine reklamları bu süreçte dikkate değer gelişmeler olarak gözlemlenmektedir. Cenaze törenleri üç beş kişi katılımla, çok yoğun güvenlik önlemleri ile çarçabuk yapılmakta ve taziyelere izin verilmemektedir. Ölenlerin yıkanıp, kefenlenmesi bile bu süreçte bir mevzu haline gelmiştir. Virüs ortamını fırsat bilen bazı şahsiyetsizler de çeşitli dolandırıcılık yöntemlerine başvurmakta, maske, kolonya, dezenfektanlar ve temizlik ürünleri gibi malzemeleri stoklanmakta, fahiş fiyatlarla vatandaşa satışa sunmaktadır. Marketlere gıda alışverişi için gelen binlerce müşterinin, yağmayı andıran görüntüleri de bu salgın günlerinde gündemimize düşmektedir.
  
Virüsün doğal yollarla mı, yoksa laboratuvar ortamında mı üretildiği konusunda şüpheler varken, virüsün tüm dünyayı bir anda etkilemesi de akıllarda soru işaretlerine neden olmuştur. Bu tür komplo tezleri, toplumda tartışılmaya başlanmış ve anormal bir durumla karşı karşıya kaldığımız gerçeği, akil insanlar tarafından dile getirilmiştir. Geçmiş yıllardaki filmlerde ve roman kitaplarında bu şekilde bir biyolojik salgın/silah olabileceği düşüncesi, bilim kurgu etiketi altında işlenmiştir. İster insan görünümlü yaratıklar tarafından bir biyolojik silah olarak üretilmiş virüs/komplo teorisi olsun, ister doğal yollarla ortaya çıkan ve insanlığa ilahi bir ikaz niteliği olan yeni bir virüs olsun, isterse de bir kıyamet alameti olan Deccâl’in fitnelerinden bir fitne olsun bu vaka; Allahü Teala'nın ilmi ve kudreti dışında değildir ve ilahi kader eşliğinde, bu süreç tıkır tıkır işlemektedir. Ve artık bu olay nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, alışılmış dünya düzeninde, farklı sonuçlar doğuracağı da aşikardır.
  
Dünyadaki alışılmadık bu garip durumun, her geçen gün daha farklı sonuçlar doğuracağı aşikardır. Belirsizlik ortamı devam ettikçe, insanların korku halleri ile endişeleri, hayatların ekserisine hakim olmaya başlamıştır. Durum, nasıl ve ne şekilde devam edecek, bu bir senaryo mu, yoksa büyük bir afet mi, şeklindeki soruları ihtiva eden bilinmezlik yolculuğu, tüm dünyayı sarmış halde her gün daha farklı bir görüntüyle çevrelenerek devam ediyor. Artık yeni bir dünyaya kapılarımızı açıyoruz. Dünya hiçbir yönden eskisi gibi olmayacak gibi duruyor. Davranışlarımız, korkularımız, parasal ilişkilerimiz, toplumsal yapımız, zaten gittikçe uzaklaşmaya başlamış olan insani ilişkilerimiz, ekonomik yapılar, kültürel ve dini kavramlar gibi bir anda akla gelebilecek her şey tek tek değişecek gibi gözüküyor. Bu şer gibi gözüken ortam, belki İslam alemi için hayırlara vesile olacak. Bunu şimdilik hiç bilmiyoruz. Eğer bu virüs tüm dünyaya bir tuzak ve bir fitne olarak kurulduysa; belki bu tuzaklar, tuzak kuranların başlarında patlayacaktır. Belki bu ortam, gözle bile görülmeyen küçücük bir virüs sebebiyle, var olan tüm fitne ve fesatlıkları yıkıp, şer odaklarının kendi elleriyle yıllarca planlayıp, özenle hazırladıkları düzenlerini bir bir yok edecektir. Bunların hepsini bizlere zaman gösterecektir.
  
Dünyada, kıymetli olan her şeyin sorgulandığı bir ortamda, ticaret, ulaşım ve iletişim gibi en temel yaşama haklarının alt üst olduğu, hiçbir şeyin sağlık kadar mühim olmadığı gerçeği, tüm insanlar tarafından maalesef garip bir çaresizlik içerisinde öğrenilmiştir. Evlerimiz, arabalarımız, yatlarımız, bankada duran paralarımız..vs. gibi bize ait olduğunu düşündüğümüz her ne varsa, esasında hiçbirinin bize ait olmadığını anladığımız, acı bir tecrübe ile karşı karşıyayız. Sağlıktan, bir nefes fazla almaktan daha mühim bir şeyin şu dünyada olmadığını acı bir şekilde öğrendik. Yaşamak için her şeyi bir anda feda edebileceğimizi, vazgeçmem dediğimiz her şeyi hiç düşünmeden bir anda silebileceğimizi öğrendik. Beğenmediğimiz, sürekli şikayet ettiğimiz hayatımızın aslında ne kadar da anlamlı olduğunu anladık. Bir virüs ile Allah, biz insanoğluna ne büyük ibretlik dersler verdi ve bu dersi şu kısacık hayatlara nasıl sığdırdığını gördük. 
  
Dünya, insanlar için bir imtihan vesilesidir. İmtihanın amacını bilen insanlar, dünyaya neden geldiklerini anlayabilirler. İnsan, pervasızca tüketip kullandığı dünya nimetlerinden sorguya çekileceğini bilmek zorundadır. İnsan, kendisine verilen ömür içinde, hiç durmadan arayarak Hakk’ı bulacak ve diğer insanlara da Hakk’ı tavsiye etmek için gönderilmiştir. İnsan, bu gerçeği tam olarak anladığında ve kendine verilen sürenin ne kadar önemli olduğunu hissettiği anda, nasıl hareket etmesi gerektiğini çözebilir. İnsanı, ölümden ancak eceli korur. Eceli gelmeyen bir insana, var olan hiçbir şey zarar veremez, hiçbir keder onu korkutamaz. İnsana canını Allah vermiştir ve ancak Allah alacaktır. Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım sevdiklerimizi, değer verdiklerimizi başlarına isabet edecek bir musibetten asla koruyamayız. her türlü tedbiri alırız ama muhafaza edemeyiz. "Hafız" isminin mutlak sahibi, Allah'tır. Bu yegane gerçektir. Var olan bütün musibetler ve kederler insan için ancak bir imtihan vesilesidir.
  
İnsan bulunduğu her hal ve ortamdan, ders çıkarmak üzere yaratılmıştır. Bu virüs sayesinde insanlar; özgürlüğün, sayısız nimetlerin, gezmenin, eğlenmenin, hesapsız alışverişlerin, insanlarla iletişim kurmanın, hayvan ve doğa sevgisinin, temiz ve hijyenik olmanın, sevdiklerine karşı özlemin, işe gitmenin ve bir iş sahibi olmanın, nefes almanın, ne kadar kıymetli olduğunu az çok muhasebe edip anlayabilmişlerdir. İnsanlar; dünyada sahip oldukları her şeyin aslında kendilerine birer emanet olduğunu az çok idrak etmişlerdir. Kısa ve öz olarak dünya hayatının bir yalandan ibaret olduğunu anlayan insanlar, esasında hakikat sırrına mazhar olacaklardır.
 
 İnsanlarımız bir korku kültürü içerisinde, evlerine kapanmış vaziyette hayatlarını devam ettirirken, bu durumdan pay çıkarmak maksadıyla yeni bir dünya düzeni kurgulayanlar; paranın ve kıymetli eşyaların bilerek değersizleştirildiği bir kapitalizm sorgusu mu yapmaktadır? Acaba kapitalizm, yeni bir evreye mi geçmiştir? İnsanların tamamıyla azınlık bir zümre tarafından köleleştirildiği, iş ve mesleklerin giderek önemsizleştirilerek, robot ve yapay zeka yardımıyla yok edildiği, kültür ve dinlerin tahakküm altına alındığı, kimin nasıl yaşayıp nasıl yaşamayacağına karar verildiği, yapay Tanrı modellerinin ortaya çıkarıldığı/çıkarılmak istendiği bir dünya mı tasavvur edilmektedir? Tek dünya devleti ve küresel sistem derken; azınlık bir zümre tarafından kontrol edilen gıda, ilaç, silah ve diğer tüm sanayilerin tek elde toplandığı, insanların bu azınlık zümreye köle olarak bağlandığı, bir ortamın hayali mi kurulmaktadır? Bu soruların cevaplarını zaman gösterecektir.
 
 Kimin, nerede ve nasıl yaşayacağına karar verenler/karar verdiğini zannedenler, kimin hangi yiyecekleri yiyip/yiyemeyeceğini ve ne kadar oranda yiyeceğini organize edenler, milletlerin sağlığına ve hasta olmasına karar verenler, küçücük beden ve zekalarıyla esasında ilahlığa soyunduklarını görmüyorlar mı? Dünyada bu kadar düzensizliğin, bunca hayasızlığın, bu denli bir büyüklenme ve kibrin neye mal olacağını elbette bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek varsa o da şudur: "Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kafirler hoş görmese bile kendi nurunu tamamlayacaktır." (Saff suresi-8) Mutlak güç ve iktidar ancak hüküm ve hikmet sahibi olan Allah azze ve Celle'dir. Bütün tuzakları boşa çıkaracak olan, azamet ve kibriya sahibi ancak Allah'tır. "Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azap vardır." (Al-i İmran-176) "Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz."(Al-i İmran-139) ayetleri bize tek kudret ve hüküm sahibinin, Allah olduğunu açık açık göstermektedir. Yeter ki ayette de geçtiği gibi bizler, bu hakikate, bu ilahi ikaza kalplerimizi ve dilimizi eğip bükmeden gerçekten iman etmiş olalım.
  
Şimdiki mevcut salgın ortamının sebebi olarak gösterilen virüs özelinde düşündüğümüzde; inandığımız ayet ve hadisler, bizlere birer ibrettir. Tehlikeye ve musibetlere körü körüne atılmamayı emreden Allah, Kuran-ı Kerim'de şöyle hitap eder: "Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever."(Bakara Suresi-195) Bir başka ayet-i celile'de, Rabbimiz Eyüp (a.s) içine düştüğü hastalığı karşısında örnek vererek, teslimiyet biçimini bize gösterir: "Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." (Enbiya Suresi-83) Başka bir ayette Kur'an-ı Kerim; şifanın sadece Allah'tan geldiğine işaret eder: "Hastalandığım zaman bana şifa veren ancak O'dur." (Şuara Suresi-80) Müslümanların benzer musibetler karşısında, ancak sabretmeleri gerektiğini, Allah şöyle ifade eder: "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır." (Bakara suresi-177)
 
 Dünya hayatında karşılaşılan her türlü kötülük ve musibet karşısında nasıl konuşacağımızı, Kitabımız bizlere şöyle gösterir: "Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara suresi-156) Başa gelebilecek her türlü sıkıntıya rağmen tedbir ve tevekkül içinde olmayı, bir başka ayette Allah, inanan kullarına şöyle emreder: "De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevla’mızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe suresi-51) Başa gelen her şeyin insana kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu olduğunu şu ayet çarpıcı bir şekilde gösterir: "Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder. Siz yeryüzünde (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah'ın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız vardır." (Şura suresi-30/31)
 
Allahü Teala dilemezse hiçbir şey insana zarar veremez. Bu gerçeği bir ayet-i kerime, paslanmış yüreklere adeta şöyle haykırır: "Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir." (Tegabün Suresi-11) Kur'an'ı Kerim her konuda bizlere bir rehberdir. Kur'an'ı Kerim'de okuduklarımızı, kalbimize her zerresiyle nakşedip, hayatın akış süreci içinde değerlendirme imkanı bulabilirsek, ancak o zaman hayatımıza bir anlam çıkarabiliriz.
Konu ile ilgili daha pek çok ayet vardır. Ayetlerden ancak birkaç tanesini meramımızı anlatması için burada yazımıza dahil ettik. Hadis-i şeriflerde de mevzuyu derinlemesine incelemeye imkan veren pek çok rivayet mevcuttur. Özellikle bir tanesini virüs özelinde burada zikretmek önemli olacaktır. Salgın hastalıklarla ilgili Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular: "Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan da ayrılmayınız." [Buhari, Tıbb 30, Enbiya 50, Hiyel 13, Müslim, Selam 92, (2218), Muvatta, Cami 23, (2, 896), Tirmizi, Cenaiz 66, (1065)] Salgın hastalıklar hakkındaki şu rivayeti konuyu aydınlatması için burada söylemeden geçemeyeceğim. "Hz. Ömer (r.a.) bir yolculuktayken, gitmek üzere oldukları Şam’da salgın hastalık zuhur ettiğini haber alınca gerekli istişareler neticesinde Şam’a gitmekten vazgeçmiştir. Aslında Cenâb-ı Hakk’ın ve Hazret-i Peygamber’in emrine daha muvafık olan bu ihtiyat ve tedbir karşısında sahabeden Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.), Hz. Ömer’e (r.a.): “–Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? diye sormuş, Hz. Ömer (r.a.) ise, o âlim ve fazıl sahabeden böyle bir suali beklemediği için: “–Keşke bunu senden başkası söyleseydi Ey Ebû Ubeyde! Evet, Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak bir vadiye inseler ve sen verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” (Buhârî, Tıb, 30) şeklinde hitap ederek, insanın tedbiri alıp, sonra tevekkül içinde davranması gerektiğini Hz. Ömer, bizlere uygulamalı olarak göstermiştir.
 
Virüsün yayılmasını önleme için ardı ardına tavsiyeler sunan hekimler, elleri yıkamanın, ağza ve buruna su vermenin ve her daim temiz olmanın önemini anlatıyorlar. Peygamber efendimiz yıllar önce abdestin her derde deva olduğunu anlatıp, yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanması gerektiğini, tuvalette su ile temizliğin çok mühim olduğunu uygulamalı olarak, biz insanlara tebliğ etmiştir. Hadis-i Şerifte, Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Kim abdest alır ve abdestini güzel yaparsa günahları, hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar çıkar dökülür." (Buhari, Vudu 25, Müslim, Taharet 8) buyurmuştur. İnsanlar, İslam'ın bu temizlik gerçeğini, virüs sayesinde artık bizzat yaşayarak gördüler. Dünyada yayın yapan dergiler ve basın bültenleri, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'i ve tebliğini okuyucularına anlatmaya ve İslam'ın temel prensiplerinin ne kadar değerli olduğunu iletmeye başladılar. Mikroskop altında zor görülen küçücük bir virüs, tüm insanlığı ve düzeni değiştiriyor, kimilerini de Yaradan Rabbin davetine çağırıyordu. Hak elbette ortaya çıkacaktı. İnsanlar bir ibret vesikası olan bu salgın döneminde kendi hayatlarını sorgulayarak, ya değişecekler ya da eski hayatlarına dönebilmenin özlemi içerisinde psikolojik travmalara maruz kalarak “yeni normallerine” alışacaklardı.
 
Son söz olarak bu zaman zarfında neleri yapabileceğimizi dile getirerek yazıyı noktalım; Müslümanlar olarak bizler; yukarıda zikrettiğim ayetler ve hadisler çerçevesinde şöyle bir hareket tarzı benimsemeliyiz. Her olay karşısında daima ihtiyatlı davranmalı, bakış açımızı sürekli taze tutup, bütün tedbirleri aldıktan sonra tevekkül içerisinde Allah'a teslim olmalıyız. Her olaya farklı açılardan bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Her durumdan, kendimize bir ibretlik ders çıkarmalıyız. Hiçbir zaman tedbiri elden bırakmayıp, kendimizi ve sevdiklerimizi her şart altında ümitsizliğe düşmeden muhafaza etmeye gayret göstermeliyiz. İnsan olma vasfımız gereği, sürekli kulluk bilinci içinde, acizliğimizi bize gösteren Allah'a yalvarma halinde olmalıyız. Asla kibir ve büyüklenme içerisinde olmamalıyız.
Azamet sahibi olan ancak Allah'tır. Allah'ın affetmeyeceği günahlardan birisi, şeytanla özdeşlemiş olan kibir günahıdır. İnsan acizdir ve bu acizliğini bilerek dünya yaşamına devam etmelidir. Başımıza gelen bütün musibetlerden çıkaracağımız çok ders vardır. Önemli olan samimiyetle davranarak, hayatımızı ibadet bilinci içinde geçirmek ve Yaradanı asla unutmadan yaşamaya devam edebilmektir. Allah, tam bir bilinç hali içerisinde yaşamımızı sürdürebilmeyi, iman ve ihlas içerisinde hareket ederek, ruhumuzu teslim edebilmeyi, hepimize nasip etsin. Bizlerin sağlık ve sıhhatlerinin Allah'ın himayesinde olması temennisiyle, Cenâb-ı Hak hepimizi her türlü salgın, afet ve belalardan muhafaza etsin. (amin).
24/03/2020
Kadir PANCAR
| | | Devamı... 3 yorum

Nazar ve Sihirden Korunma Ayetleri

Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri kabul edilmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, “İnkâr edenler Kur’ân’ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi.” (el-Kalem, 68/51-52) buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Göz değmesi (nazar) haktır.” (Buhârî, Tıb, 36; Müslim, Selâm, 41) buyurmuş ve yüzünde sarılık gördüğü biri için; “Bunun için dua edin, çünkü kendisinde nazar vardır.” (Buhârî, Tıb, 35; Müslim, Selâm, 59) demiştir.
Resûlullah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerini okuduğu; ashâbına da bunları okumalarını tavsiye ettiği rivâyet edilmektedir. (Tirmizî, Tıb, 16; Nesâî, İsti‘âze, 37) Bunların yanında büyüye ve nazara karşı birden fazla dua ve ayet okunabilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ، مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ، وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّةٍ. “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, Ehâdîsü’l-enbiyâ, 10) Yine Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Kim hoşuna giden bir şey görür de; ‘Mâşâallah lâ kuvvete illâ billâh’ (Allah’ın dilediği olur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur) derse, ona hiçbir şey zarar vermez.” (Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, 6/212-213) buyurmuştur. [Diyanet/Din İşleri Yüksek Kurulu 12.07.2017]
 
 
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّةٍ
 
(Fatiha Suresi 1-7)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ٭ اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ٭ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ٭ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ٭ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ٭ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ٭
 
(Bakara Suresi 1-5)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الٓمٓۚ ٭ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛف۪يهِۚ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ ٭ اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ ٭ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ ٭ اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ٭

(Bakara Suresi 255)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَللّٰهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ٭ 

(Kâfirûn Suresi 1-6)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْكَافِرُونَۙ ٭ لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَۙ ٭ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ ٭ وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ ٭ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ ٭ لَكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ٭

(İhlas Suresi 1-4)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ٭ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ٭ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ٭ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ٭

(Felak Suresi 1-5)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ٭ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ٭ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ٭ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ ٭ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَاحَسَدَ ٭

(Nas Suresi 1-6)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ٭ مَلِكِ النَّاسِۙ ٭ اِلٰهِ النَّاسِۙ ٭ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ٭ اَلَّذ۪ي يُوَسْوِسُ ف۪ي صُدُورِ النَّاسِۙ ٭ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ٭

(Kalem Suresi 51-52)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ ٭ وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ٭

(Sâd Suresi 41)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ 
 
(Bakara Suresi 285-286)
اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ
 

(Fetih Suresi 27-28)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحاً قَر۪يباً ٭ هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداًۜ٭
 
(Fetih Suresi 29) 
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
 مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناًۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً٭
 
(Al-i İmran Suresi 19)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ 
اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ 
 
(Tevbe Suresi 128)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ٭ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ٭
 
(Haşr Suresi 21-24)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ٭ هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ ٭ هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ ٭ هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
 
(Yunus Suresi 81)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ
 
(Hadid Suresi 1-3)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ٭ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ٭ هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ٭
 
(En'am Suresi 17)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ٭
 
(Yunus Suresi 107)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ٭
 
(Hud Suresi 56)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ٭
 
(Rum Suresi 18)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ ٭ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ٭
 
(Tevbe Suresi 51)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
 
(Fatır Suresi 2)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
مَا يَفْتَحِ اللّٰهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَاۚ وَمَا يُمْسِكْۙ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ٭
 
(Buruc Suresi 19-22)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ ٭ وَاللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌۚ ٭ بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ٭ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
 
(Cin Suresi 1-3)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰناً عَجَباًۙ ٭ يَهْد۪ٓي اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه۪ۜ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَداًۙ ٭ وَاَنَّهُ تَعَالٰى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَداًۙ
  
(Mü'minin Suresi 116)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ
 
(Rahman Suresi 33-36)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا ۚ لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ ٭ فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ٭ يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ ٭ فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ٭
 
(Saffat Suresi 180-182)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
 سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ٭ وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ٭ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ٭

بِسْمِ اللَّهِ الَّذِى لاَ يَضُرّ ُ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمْ

| | | | Devamı... 0 yorum

Şifa ayet ve duaları

Allah’ın izniyle şifa bulmak veya kötülüklerden korunmak amacıyla her türlü tedbiri aldıktan sonra dua etmek gerekir. Hastalıklardan şifa bulmak amacıyla aşağıdaki ayet ve dualar samimi bir niyetle ihlas ile okunmalı ve ardından dua edilmelidir. 
 
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
"Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm."
Anlamı: "Kovulmuş Şeytandan Allah'a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla"

استغفر الله العظيم وأتوب إليه
"Estağfirullah el-azîm ve etûbu ileyh"
Anlamı: "Allâh'tan mağfiret dilerim ve O'na tevbe ederim"

“اللهمّ صلِّ على سيّدنا محمّد وعلى آل سيّدنا محمّد”
"Allahümme salli âlâ seyyidina muhammedin ve âlâ ali seyyidina muhammed "

Anlamı: "Allahım Peygamberimiz Hz.Muhammed'e ve aline (evladu iyaline) salatu selam ve esenlikler eyle) "
 
[Fâtiha suresi: 1-7]
{ بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِیمِ (1) ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَـٰلَمِینَ (2) ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِیمِ (3) مَـٰلِكِ یَوۡمِ ٱلدِّینِ (4) إِیَّاكَ نَعۡبُدُ وَإِیَّاكَ نَسۡتَعِینُ (5) ٱهۡدِنَا ٱلصِّرَ ٰ⁠طَ ٱلۡمُسۡتَقِیمَ (6) صِرَ ٰ⁠طَ ٱلَّذِینَ أَنۡعَمۡتَ عَلَیۡهِمۡ غَیۡرِ ٱلۡمَغۡضُوبِ عَلَیۡهِمۡ وَلَا ٱلضَّاۤلِّینَ (7) }
"Elhamdulillâhi rabbil'alemin, Errahmânir'rahim, Mâliki yevmiddin, İyyâke na'budu Ve iyyâke neste'în, İhdinessirâtal mustakîm, Sirâtallezine en'amte aleyhim Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn." (Amin)
 
Anlamı: "1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. 2,3,4- Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. 5- (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6,7- Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil."

[İhlâs suresi: 1-4]

{ قُلۡ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ (1) ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ (2) لَمۡ یَلِدۡ وَلَمۡ یُولَدۡ (3) وَلَمۡ یَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدُۢ (4) }
"Kul hüvellâhü ehad, Allâhüssamed, Lem yelid ve lem yûled, Ve lem yekün lehû küfüven ehad."

Anlamı: "1-De ki: O Allah birdir. 2- Allah samed (her şey O’na muhtaç, O kimseye muhtaç değil)’dir. 3- O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. 4- Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir. "

[Felak suresi: 1-5]
{ قُلۡ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلۡفَلَقِ (1) مِن شَرِّ مَا خَلَقَ (2) وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ (3) وَمِن شَرِّ ٱلنَّفَّـٰثَـٰتِ فِی ٱلۡعُقَدِ (4) وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ (5) }
"1-Kul e'ûzü birabbil felak 2- Min şerri mâ halak 3- Ve min şerri ğasikın izâ vekab4- Ve min şerrinneffâsâti fil'ukad 5- Ve min şerri hâsidin izâ hased"


Anlamı: "1-De ki: ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe sığınırım, 2- Yarattığı şeylerin şerrinden, 3- Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, 4- Düğümlere üfleyenlerin şerrinden, 5- Ve hased ettiği zaman hasedçinin şerrinden. (Allah’a sığınırım)."


[Nâs suresi: 1-6]
{ قُلۡ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلنَّاسِ (1) مَلِكِ ٱلنَّاسِ (2) إِلَـٰهِ ٱلنَّاسِ (3) مِن شَرِّ ٱلۡوَسۡوَاسِ ٱلۡخَنَّاسِ (4) ٱلَّذِی یُوَسۡوِسُ فِی صُدُورِ ٱلنَّاسِ (5) مِنَ ٱلۡجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ (6) }
"1- Kul e'ûzü birabbinnâs 2- Melikinnâs 3- İlâhinnâs 4- Min şerril vesvâsil hannâs 5- Ellezî yüvesvisü fî sudûrinnâsi 6- Minelcinneti vennâs"

Anlamı: "De ki: Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanlarn Rabbine, insanlarn Melikine, insanların İlahına sığınırım."

 

| | | Devamı... 0 yorum

İslam Hilali (Cami alemleri ve Baal Boynuzu)

İslam sanatının önemli bir parçası olan cami mimarisi ve işçiliği; özellikle tezhib, hat, kubbe, minare şerefeleri ve alemleri ile kendini belli eder. Klasik cami mimarisi içinde dıştan dikkat çeken en önemli yapı; kubbe ve minaredir. Kubbelerin ve mineralerin üzerine bir işaret olarak "alem" adı verilen bakır ve kurşundan yapılma işlemeler konulur. Kubbe yapısı, diğer inanışlara ait yapılarda da sıklıkla göze çarpar. Bu nedenle özellikle Osmanlı devleti ile birlikte kubbe ve minare üzerine alem konulması yaygın hale gelmiştir. Cami alemi, üzerinde bulunduğu yapının bir İslam mabedi olduğuna bu vesile ile işaret eder. İslam dini, geleneksel manada simgesel biçimiyle hilal ile gösterilmiştir. Birçok müslüman devlet, ülke bayraklarında hilal sembolünü kullanmıştır. 
| | Devamı... 0 yorum

İslam dini açısından kapitalizm düşüncesi

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan ekonomik bir sistemdir. Kapitalizm, serbest piyasa ekonomisinin bir yansıması olarak, rekabetçiliğe dayalı, tüketim odaklı bir anlayış çerçevesinde literatürde 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Malların fiyatları ve dağıtımı ağırlıklı olarak piyasadaki satıcıların arasındaki rekabet ve anlaşmalarla belirlenen ve tümüyle insanların tüketimi üzerine yoğunlaşmış bir sistem olan kapitalizmde, kişiler mecburi olarak aşırı miktarda tüketmeye alıştırılmış durumdadır. Bu nedenle iktisadi açıdan insanlar arasında tam manasıyla bir mutluluk oluşmamaktadır. Hal böyle olunca kapitalizm sisteminde, tüketebilmek için para kazanmak ve daha fazla çalışmak, meşru veya meşru olmayan faiz ve banka gibi zeminlerde para ve servet sahibi olmak gerekmektedir. Para kazanmanın mal ve mülk elde etmenin, İslam dini açısından meşru bir zemini vardır. İslam dinine göre, mal ve servet biriktirmek için her yol mubah değildir.
İslam dini, kapitalizmin aksine sürekli üretim ve tüketim ilişkisini değil, paylaşımcılığı ve yardımlaşmayı öngörmektedir. İslam, malları haksız yere harcamayı red ettiği gibi servet yığmayı kabul etmez. “Ey iman edenler! Bilin ki Yahudi din bilginlerinin ve Hristiyan din adamlarının birçoğu halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele! O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı! (Tevbe Suresi/34-35) denilecektirEğer insan gereğinden az mal tüketirse, davranışlarında cimrilik olursa, istediği menfaat seviyesine ulaşamaz. Eğer insan gereğinden fazla tüketirse, malını mülkünü israf ederse, bu sefer de istediği yararı elde edemez ve savurganlığının cezası ile baş başa kalır. İnsan için hayırlısı, cimrilik ve israf arasında orta bir  yolu tutturmasıdır.“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar” (Furkan Suresi-67) 
Kapitalizm düşüncesi ise bu düşüncelerden uzak bir anlayışa sahiptir. Zaman zaman ekonomik buhranlarla adaletsizlikleri çoğaltan ve insanlar arasında huzursuzluğa sebep olarak ve ayaklanma ve şiddet olaylarının temel sebebi olarak gündeme gelen kapitalizm, Batı medeniyetinde düşünürler tarafından tartışılmış ve çeşitli alternatifleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Max Weber “kapitalizmin rasyonelleşmiş eğilimlerinin, kültürel değerler ve kurumlar için potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ve insan özgürlüğünü bir "demir kafes" içine sıkıştırabileceğini söyler. [1] 20. yüzyılda Avusturya Okulu'nun öncülerinden Joseph Schumpeter (1883-1950) eninde sonunda kapitalizm fikrinde de değişmeler olacağını, teknolojik gelişmelere göre farklılıklar doğacağını ve yeni sistemlere evirileceğini dile getirmiştir. [2]

Dilsiz şahit hayvanların vebali

Çeşitli mecralarda sıklıkla bahsedilen hayvan hakları konusu üzerinde çeşitli okumalar sonucu elde ettiğim verileri, özellikle son yıllarda Amerika ve Avrupa kıtalarında yayılmaya başlayan vegan yaşam tarzı ve et tüketimine alternatif arama çalışmaları eşliğinde değerlendirmek istiyorum. Basın bültenlerinde sıklıkla karşılaşılan hayvanlara eziyet ve işkence haberleri, sentetik et üretimi, vegan yaşam özendirme reklamları birlikte izlendiğinde görünenden farklı bir bakış açısına sahip olunacaktır diye düşünüyorum. Konuyu derinlemesine incelemeye çalıştığım bu yazıda gayret bizden tevfik Allah'tandır.  
Hayvanlar, bizim gibi can taşıyan, kendi dünyalarında insana mahkum olmadan yaşayan, insanların çeşitli işlerine yardımcı olan, sessiz/sakin, zikir ve secde ehli olan canlılardır. Hayvanlar bizim idrak edemeyeceğimiz kendilerine has halleriyle, Allah’a secde ve tesbih ederek yönelmişlerdir.[1] Kâinatta çeşit çeşit görevleri olan, her biri ayrı renk ve şekillerle hem güzelliğin hem de vahşiliğin numunesi konumunda olan hayvanlar, esasında insanlığa her haliyle birer ibret vesikasıdır. Kur’an-ı Kerim, bu yaratılış çeşitliliğini şöyle ifade etmiştir: “Allah’ın gökten su indirdiğini görmez misin? Sonra onunla renk ve çeşitleri farklı ürünler çıkardık. Dağların da farklı renklerde; beyaz, kırmızı, simsiyah yolları, kısımları vardır. Aynı şekilde, insanlardan, binek hayvanlarından ve eti yenen hayvanlardan da farklı tür ve renklerde olanlar vardır. Kulları içinden ancak bilenler, Allah’ın büyüklüğü karşısında heyecan duyarlar. Şüphesiz Allah üstündür, çokça bağışlayıcıdır.” (Fâtır Suresi/27-28) 
| | | | | Devamı... 3 yorum

Matematik dersi nasıl çalışılır?

Yapılmış tanımlara göre matematik bir ilim, bir sanat, bir estetik ve daha pek çok şeydir. “Matematik, bir uygulama alanı ve insan zekâsının belli ilişkileri anlamada merakından ortaya çıkan bir işlemler bütünü, düşünme biçimidir.”[Göker Lütfi, Matematik Tarihi ve Türk İslam Matematikçileri,1981]  İnsan, bilmediklerini fıtratı gereği hep öğrenmek ister. Dolayısıyla yaşadığı doğada karşısına çıkan her şeyi öğrenme ve zihnine göre tasarlayıp bir kalıba oturtmaya çalışmaktadır. İşte bu nedenden ötürü her ilim gibi bunlara temel teşkil eden matematik ilmi de meraktan ortaya çıkmıştır diyebiliriz. İnsanoğlunun merakı gereği ortaya çıkmış olan mekanik, fizik, tıp, astronomi, biyoloji, genetik, kimya gibi pozitif bilimlerde ve sosyal bilimler, tıp, jeoloji, psikoloji, müzik, sosyoloji, resim, sportif faaliyetler, arkeoloji, muhasebe, işletme, borsa, iktisat…vs. gibi pek çok alanda  matematiğe ihtiyaç duyulur ve yaygın bir şekilde kullanılır. Bu denli önemli olan bir ilim dalını öğrenmek için istekli ve gayretli olmak gerekir. Bu ilim dalından bir şeyler öğrenebilmek için yapılması gerekenleri acizane tecrübelerimle ifade etmeden önce kısa bir girizgah yapmak istiyorum. Matematikte başarıya ulaşmak için öncelikle matematikten pes etmeden çalışmaya karar vermeniz gerekmektedir. İsteksiz hiçbir şey olmaz. Matematik dersini başarabileceğinize inanmanız gerekmektedir. Kendinize güvenmeniz ve bu dersi başarabileceğinize olan inancınızla birlikte ilk adımı atmış olacaksınız. Unutmayın ki zor yollar tek bir adımla başlayarak aşılır. Çalışmaya karar verdikten sonra neler yapacağız. Aşama aşama bu ders çalışma tekniklerini ifade etmeye çalışayım. Burada anlatılanlar özelde matematik dersi için olmuş olsa da hemen hemen tüm bilişsel derslere de değiştirilerek uygulanabilir.

Öncelikle matematik çalışmaya karar vermeniz gerekmektedir. İsteksiz hiçbirşey olmaz. Matematik dersini başarabileceğinize inanmanız gerekmektedir. Kendinize güvenmeniz ve bu dersi başarabileceğinize olan inancınızla birlikte ilk adımı atmış olacaksınız. Unutmayın ki zor yollar tek bir adımla başlayarak aşılır. Çalışmaya karar verdikten sonra neler yapacağız. Aşama aşama bu ders çalışma tekniklerini ifade etmeye çalışayım. Burada anlatılanlar özelde matematik dersi için olmuş olsa da hemen hemen tüm bilişsel derslere de değiştirilerek uygulanabilir.

1) Matematik sayısal düşünme yeteneğine sahip olmayı gerektiren bir ders olduğu için öncelikle temel sayısal yeterliliğimizi geliştirmemiz gerekir. Bunun için en temel dört işlem becerisini iyi derecede öğrenmiş olmalıyız. Eğer burada eksikliğimiz varsa öncelikli olarak temel işlem becerilirimizi geliştiren alıştırmalar yapmalıyız. Toplama, çıkarma, çarpma, bölme, kuvvet alma, yüzde hesaplama, birim dönüştürme.vb gibi işlem becerilerine sahip olmamız en temel şarttır.

2) Hangi konuya çalışıyorsak, bu konunun gerektirdiği ön yeterliliklere sahip olmamız elzemdir. Çünkü alt konu öğrenilmeden üst kavramlar tam olarak anlaşılamaz. Örneğin; "problemler" konusu için öncelikli olarak "denklem kurma" ve "denklemi çözme" kavramlarının bilinmesi gerekir.

3) Sayısal dersler genel olarak tek başına öğrenilmesi güç olan derslerdir. Bu nedenle bir anlatıcıdan dinlemek anlayışımızı daha kolay hale getirecektir. Bu nedenle derslerde öğretmeni iyi dinlemek, kesintisiz olarak derse odaklanıp, merak ettiğimiz ve anlamadığımız yerleri hemen sorup öğrenmek ve ders işlenirken kısa kısa kendi cümlelerimizle notlar almak önemlidir.

4) Derse başlamadan önce konuyla ilgili merakımızı sağlayacak araştırmalar yapmak, internette ve yazılı medyada konu ile ilgi çekici dökümanları not etmek motivasyonumuzu arttıracaktır. Motivasyon ve güdülenmeyi sağlayacak hedefler oluşturmak odaklanmamızı sağlayacak şekilde merak duygumuzu derse yoğunlaştırmak dersin amaç ve hedeflerinden haberdar olmak, ders kavramlarının nerede nasıl kullanılacağını bilmek bize hazırlık aşamasında olumlu yönde katkı sağlayacaktır.

5) Bütün ön hazırlıkları tamamladıktan sonra, ders çalışma ortamında yer alan, istenmeyen tüm uyarıcıları çıkarmak özellikle telefon ve tv gibi dikkati çabuk dağıtan aletleri ders ortamından uzaklaştırmak gerekir. 

6) Masa başında ve dik bir oturuşla dikkati dağıtmayacak objeler eşliğinde, sade bir çevrede derse başlamak en iyisi olacaktır. Sessizliğin sağlanması da odaklanmamızı kolaylaştıracaktır. Işık ve ses düzeyinin ders çalışma şartlarına uyumlu olması gerekir. Ders çalışma esnasında atıştırmalıklar bulundurmak, sakız çiğnemek, müzik dinlemek, ..vs gibi etmenler dikkatimizin hızlıca dağılmasına sebep olacaktır.

7) Ders çalışmaya başladıktan sonra 35-45 dk aralıksız çalışmalı, daha sonra kesinlikle mola verilmelidir. Mola süresi bizi dersten ve ortamdan soğutacak kadar da uzun olmamalıdır. Matematikte konular birbirleriyle zincirin halkaları gibi bağlantılı olduğu için kısa zamanda çalışılıp bırakılmamalıdır. Sabredilerek çalışmaya devam edildiğinde konuların daha kolay öğrenildiği görülecektir.

8) Dersimizin ana kavramları çıkarılmalı, öğreneceğimiz kazanımlar belirlenmelidir. Örneğin; parabol konusu için, ikinci dereceden fonksiyonlar, grafik çizimi kavramları öğrenilecek şekilde bir kavram haritası oluşturulmalıdır. Formüller ezberlenebilir ki bu zaman zaman matematik dersinde gerekecektir lakin konu çalışmasında tamamen ezbere dayalı mantıktan uzaklaşılmış bir öğrenme kabul edilemez.

9) Önce konunun tüm detayları öğrenilmeli, özellikleri ve ispat gerektiren konu anlatımları tek tek incelenmeli kuru kuruya geçilmemelidir. Kavramlar, teoremler ve özellikler öğrenildikten sonra konu anlatım kaynağı kapatılıp kendi cümlelerimizle konunun özeti ve can alıcı noktaları çıkarılmalıdır. Matematik kavramları, teoremleri ve özellikleri mutlaka yazılarak not edilmelidir. Konu anlatımı çalışılırken kapsamlı bir kaynak kullanılmalı ve seviye düşük tutulmamamlıdır. Çok basit temel seviye kaynaklar sizi motive edecektir ama zamanla konunun özünden sapmanıza yol açacaktır. Seviyenizi dikkate alarak kaynaklarınızı düzgün seçmek, ve gittikçe daha derinlemesine kaynaklarla devam etmek önemlidir.

10) Özellikler ve konu anlatımı öğrenildikten sonra pekiştirme aşaması olarak örnek sorular ve alıştırmalar çözülerek konu pekiştirilmelidir. Bunun için önce çözümlü örnekler incelenmeli daha sonra aynı örneklerin çözümüne bakmadan kendimiz çözmeliyiz. Kavrama ve pekiştirme işleminden sonra konuyu değerlendiren soruların çözümüne geçilmelidir. Burada da zamana karşı çözüm yapılmalı ve soru sayısı ile hata sayısını %10 a indirene kadar pekiştirme çalışmasına devam edilmelidir. Örneğin; 20 soruluk bir test için süre olarak 20-30 dk arası seçilip yanlış sayısı olarak da azami 2 yanlış yapabilecek yeterliliğe gelinmesi o konunun tam olarak anlaşılmış olacağına işaret edecektir. Konu tam olarak iyice öğrenilmeden asla soru çözümüne geçilmemelidir. Konunun temel mantığı anlaşıldıktan sonra soru çözümüne geçilmelidir. Soru çözüm aşamasında sorular dikkatle incelenmeli ve asla sorular ezberlenmemelidir. Klasik problem tiplerinden ziyade muhakeme gücünü ortaya koyan soru tipleri ve problem tiplerinin çözümüne yoğunlaşılmalıdır. Seviyeye uygun kolaydan zora doğru olan sorularla soru çözmeye başlanmalıdır.

11) Konular öğrenildikten sonra haftalık tekrar çalışmaları yapılmalıdır. Birkaç konu birleştirilerek konu tarama testleri yapılarak tekrar çalışmaları genişletilmelidir. Unutmayın, matematik tekrar edilmezse çabuk unutulur.  Örneğin iki haftada bir çalışılan konulardan 40-50 soru hazırlanıp tekrar testi uygulaması çok faydalı olacaktır. Haftalık tekrarların ardından aylık olarak da tarama veya deneme testi hazırlanıp bunların çözümleri sağlanmalıdır. Yanlış yapılan konular gözden geçirilmeli, hatalar mutlaka bir bilene sorulup doğru olarak öğrenilmelidir.

12) Konu öğrenildikten sonra çeşitli video anlatımları dinlenerek farklı tekniklerin öğrenilmesi sağlanılmalıdır. Matematik problemlerinin çözümünde tek bir çözüm yolu yoktur. Ne kadar farklı ve mantıklı çözüm yollarına ulaşırsanız, düşünce ufkunuz artacak ve matematik dersinde başarılı olmanız bu şekilde daha kolay sağlanacaktır.

13) Son aşama olarak öğrendiğimiz konuyu mutlaka başkalarına anlatabilmek bize çok büyük fayda sağlayacaktır. Unutmayın; ilmin zekatı, onu başkalarına öğretmekten geçer.

Özetle 4 aşamalı bir çalışma planımız vardır. (Talep+Plan+Ders+Müzakere)
(Öncelikle istediğin bir hedef belirleyip çalışmaya karar ver. ) (Çalışmanı planla ve kavramlara göz gezdir.) (Öğretmen veya bir anlatıcı eşliğinde dersini çalış notlarını al.) (Dersin tekrarını mümkünse tek başına da olsa anlatarak yap.)

Burada anlattığımız düşünceler genel çalışma şartlarıdır. Her birey farklı yapıdadır. Bu nedenle herkesin kendi anlayışına göre bir çalışma ortamı geliştirmesi en önemli mevzudur. Son olarak her dersin herkes tarafından bir anda tam olarak anlaşılması beklenemez. Fıtri olarak bazı derslere daha yatkın ve bazılarına karşı da sonradan edindiğimiz çevresel şartlar nedeniyle daha az yatkın olabiliriz.  Balıktan uçmasını ve kuştan da yüzmesini beklemek akla zıttır. Yaratılış özelliklerimiz ve yetiştiğimiz çevresel koşullar eşliğinde elde ettiğimiz özelliklerimizi geliştirmek, ancak yoğun bir çaba ve tam bir istekle mümkün olacaktır. Yeterlilik seviyemiz ne olursa olsun her konuda bizi idare edecek kadar ortalama bir idrak seviyesine ulaşabilmek için en temel şart, merak edip araştırmaktan ve düzenli/istikrarlı çalışmaktan geçer. Çalışma ve çaba ne kadar çok olursa anlayışımız o derece artmış olacaktır. Allah, ilmi isteyen ve bu doğrultuda çalışan kullarına verir. Talebe kelimesinin anlamı da ilmi isteyen arzulayan demektir. İlim, Allah'ın bir sıfatıdır. Bu ilim sıfatından bir nebze faydalanmak için bizlere düşen görev; gayretli ve istekli olmaktır.
Allah muvaffak etsin. Kolay gelsin iyi çalışmalar..
05/01/2020
Kadir PANCAR
Matematik Öğretmeni

Bir Nefeste Matematik, Chris Waring

Chris Waring matematiği herkesin erişebileceği, anlayabileceği ve aynı zamanda eğlenebileceği bir hale getiriyor. En önemli konuları, etraflıca düşünülmüş problemler ve gerçek hayattan alınan örneklerle anlatıyor. Bırakın bu kitap size matematiğin dünyasında rehber olsun ve bu büyüleyici alanın gizemini çözmenize yardım etsin. Kitap ayrıca ünlü matematikçilerin kısa hayat hikâyelerine de yer veriyor.

Bir Nefeste Matematik, Chris Waring Maya Kitap, Çevirmen: İnönü Korkmaz Baskı: 2019 Sayfa Sayısı: 192
| Devamı... 0 yorum

Hüseyin Tevfik Paşa, Lineer Cebir (Algebra)

19. yy.da Osmanlılarda batılılaşma kapsamında görülen bilimsel faaliyetler, Avrupa’da yazılan kitaplardan çeviriler yapmaktan ileri gidemiyordu. Böyle bir ortam içerisinde Hüseyin Tevfik Paşa, matematiğin en yeni alanlarında önemli çalışmalar yaparak bunu İngilizce bir kitap halinde 1882’de İstanbul’da yayımlamış, yüzyıllar boyunca matematiğin temel bilgilerinden yoksun olan Osmanlı toplumu içerisinde orijinal çalışmalar yapan ve yayınlayan ilk bilim adamı olma şerefini kazanmıştır. II. Abdülhamit devrinde Osmanlı toplumu içerisinde büyük itibar gören Hüseyin Tevfik Paşa, Mühendishane Nazırlığı, Maliye, Ticaret, Nafia Nazırlıklarında bulunarak Mareşallik rütbesine yükseltilmiştir. 

Prof. Dr. A. M. Celal Şengör’ün Almanya’da eski kitaplar listesinde Tevfik Paşa’nın adını görerek aldığı “Linear Algebra”nın 1892 tarihli genişletilmiş ikinci baskısını İTÜ’ye getirmesi üzerine, bu önemli bilim adamının hayatı hakkında bilgi toplanmaya başlanmıştır. Araştırmalar sonucu kitabın 1. Baskısından Türkiye’de yalnız bir adet, 2. Baskısından ise iki adet bulunabildiğinden, Linear Algebra’nın tıpkı basımının yapılmasına karar verilmiş; Prof. Dr. Kazım Çeçen tarafından hazırlanan Hüseyin Tevfik Paşa ve “Linear Algebra” isimli kitap, 1988 yılında İTÜ Bilim ve Teknoloji Tarihi Araştırma Merkezi tarafından yayımlanmıştır. 

Kitabın birinci bölümü Hüseyin Tevfik Paşa’nın hayatı ve eserleri, ikinci bölüm ise Linear Algebra’nın basımı ve bilimsel değerlendirmesine ayrılmıştır. Linear Algebra adlı kitabın bilimsel yönden değerlendirilmesi, bu alandaki en büyük otorite olan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf tarafından yapılmıştır. 

Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu önemli eserini, matematikle uğraşanlardan ziyade, bilim tarihi yapanların incelemelerine sunmak ve tamamen yok olmasını önlemek üzere hazırlanmış olan Hüseyin Tevfik Paşa ve ”Linear Algebra” kitabının zaman içerisinde tükenmesi üzerine, İTÜ Rektörlüğü, “2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” kapsamında kitabın yeniden basımına karar vermiştir. İTÜ Vakfı olarak ikinci baskısını yaptığımız Hüseyin Tevfik Paşa ve ”Linear Algebra” kitabı, ülkemizin bilim tarihinde ve İTÜ tarihinde önemli yerleri olan iki bilim insanı Hüseyin Tevfik Paşa ile Prof. Dr. Kazım Çeçen’in değerli hatırasına ithaf edilmiştir.

Yazar Prof. Dr. Kâzım Çeçen 
Yayınevi:İTÜ Vakfı Yayınları
Yayın Tarihi : 2019 
Sayfa Sayısı : 188 ISBN NO : 978-975-7463-63-4 
https://www.ituyayinlari.com.tr/kitap/560/huseyin-tevfik-pasa-linear-algebra

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!