Mehmet Fatin Gökmen ve Astronomi

Mehmet Fatin Gökmen, 1877 yılında Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı Gödene Bala köyünde doğmuştur. Annesi “Bennâlar”, babası “Hacı Osmanlar” ailesindendir. Babası, Abdülgaffar Efendi, Anadolu ve Rumeli’de kadılık yapmıştır. İlk öğrenimini Akseki ve Alanya’da tamamladıktan sonra ortaöğrenimini İzmir’in Bayındır ilçesinde Medrese öğrenimini İstanbul Fatih Medresesi’nde tamamlamıştır. İstanbul’da bulunduğu dönemde Sultan Selim Camii Muvakkithânesi’nde çalışırken astronomi ve matematikle ilgilenmiş, bu süreçte dönemin önemli bilim insanlarından Salih Zeki Bey’in dikkatini çekmiştir. 1901 yılında yeni açılan Riyâziyyât Medresesi’ne girmiş ve 1904 yılında birincilikle mezun olmuştur. Mezuniyetinin ardından kısa bir süre Darüşşafaka’da matematik öğretmeni olarak görev yapmış, daha sonra Riyâziyyât Medresesi’nde astronomi ve olasılık hesapları (hesâb-ı ihtimâliyyât) dersleri vermiştir.

Hilmi Hacısalihoğlu

Prof. Dr. H. Hilmi Hacısalihoğlu, 1942 yılında Trabzon’da dünyaya gelmiştir. 1963 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Astronomi Bölümü’nden mezun olan Hacısalihoğlu, 1969-1971 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde Brown Üniversitesi’nde araştırmalar yapmış, 1972 yılında doktorasını tamamlamıştır. Aynı yıl doçentlik unvanını almış, 1976 yılında ise profesör olmuştur. Evli ve üç çocuk babası olan Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu’nun çocuklarından ikisi de akademisyen olarak ülkemize hizmet etmektedir.
Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu, akademik yaşamı boyunca Türkiye’nin birçok önemli üniversitesinde görev yapmış ve çeşitli idari sorumluluklar üstlenmiştir. 1972-1981 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Cebir-Geometri Kürsüsü Başkanlığı, 1973-1977 yılları arasında Diyarbakır (Dicle) Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Kurucu Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. Aynı dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Fen Projesi Bilimsel Komisyonu Üyeliğinde bulunmuştur. 1978-1981 yılları arasında Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Başkanlığı, 1978-1980 yılları arasında ise İnönü Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevlerini üstlenmiştir. 1982-1988 yılları arasında Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yapmış, 1989-1997 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Başkanlığı görevini yürütmüştür. Bunun yanı sıra 1990-1994 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Matematik Programları Komisyon Başkanlığı, 1996-1999 yılları arasında ise MEB EARGED Dairesi Matematik Programları Hazırlama Komisyonu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. 2009-2014 yılları arasında Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’nün kurucu başkanlığını yaparak bu alandaki öncü çalışmalarına devam etmiştir.
Bilimsel ve idari görevlerinin yanı sıra, Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu birçok ulusal ve uluslararası kuruluşta aktif olarak yer almıştır. 1980 yılından bu yana Balkan Matematik Olimpiyatları Organizasyon Komitesi Üyesi, 1983 yılından bu yana Balkan Matematikçiler Birliği Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılından itibaren Türk Matematikçileri Derneği Onursal Başkanlığı ve Türk Dünyası Matematikçileri Birliği Onursal Başkanlığı görevlerini sürdürmektedir. Türk ve Avrupa Matematikçiler Dernekleri gibi birçok bilimsel derneğin üyesi olan Prof. Dr. Hacısalihoğlu, 1999 yılında otuz kadar ülkenin katılımıyla kurulan Türk Dünyası Matematikçileri Birliği’nin 2009 yılında yapılan III. Genel Kurul Toplantısında Şeref Başkanlığına seçilmiştir.
Matematik eğitimi ve araştırmalarına büyük katkılarda bulunan Prof. Dr. Hilmi Hacısalihoğlu, Türkiye’deki matematik bölümlerinin temel kaynakları arasında yer alan 38 kitabın ve 100’ün üzerinde bilimsel makalenin yazarıdır. Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde ve uluslararası bilimsel toplantılarda çok sayıda konferans vermiş, bu alandaki bilgisini ve deneyimini yeni kuşaklara aktarmaya devam etmiştir.
Ülkemizde birçok üniversitede matematik bölümlerinin kurulmasına veya gelişmesine doğrudan ya da yetiştirdiği öğrenciler aracılığıyla büyük katkılar sağlayan Prof. Dr. H. Hilmi Hacısalihoğlu, Türkiye’de matematik biliminin ve öğretiminin gelişmesi için üstün emek harcamış, yaşamını bu ideale adamış bir bilim insanıdır.
| Devamı... 0 yorum

Cebir ilminin gelişimi

İlmü’l-cebr ve’l-mukābele'nin Tarihi ve Tanımı 
Klasik kaynaklarda “ilmü’l-cebr ve’l-mukābele” terimi, Arapça’da cebir için “kırık kemiği düzeltme, zorlama” anlamına gelen “el-cebr” ile “karşılaştırma, denkleştirme” anlamına gelen “el-mukābele” kelimelerinden oluşur. Bu terim Batı dillerine "algebra" olarak geçmiştir. Klasik dönemde bu ilim genellikle “ilmü’l-hisâb”ın (hesap ilminin) bir dalı olarak görülmüştür. Muhammed b. Ahmed el-Hârizmî, cebri “hesap sanatlarından biri” olarak tanımlamış ve bu ilmin zorluk içeren miras, vasiyet gibi problemlerin çözümü için olduğunu belirtmiştir. İbn Haldûn ise cebri sayılar teorisinin bir dalı olarak ele almış ve matematiksel anlamda “bilinenlerden bilinmeyeni çıkarma” olarak tanımlamıştır. Taşköprizâde, cebri denklem yoluyla bilinmeyen niceliklerin çıkarılması yöntemi olarak tarif etmiş ve bu tanım sonraki alimlerce kabul edilmiştir. İslâm matematikçileri de bu tanımı benimsemiştir. 
 
Matematiksel İşlemler ve Cebir Kavramları 
Cebirde temel işlemler şu şekildedir: Cebir: Denklemde negatif terimin karşı tarafa aynen eklenerek kaldırılmasıdır. Mukābele: Eşitliğin her iki yanındaki benzer terimlerin çıkarılmasıdır. Red (geri çevirme): Bir terimi katsayısından kurtarma işlemi. İkmal (tamamlama): Bir terimi belirli bir sayı ile çarpma veya bölme yoluyla düzenleme. Bu işlemler denklemde bilinmeyenin katsayısını 1 yapmayı amaçlar. 

Abdülmelik eş-Şîrâzî

Abdülmelik eş-Şîrâzî, tahmini verilere göre 12. yüzyılda yaşamış bir İslam matematikçisi ve astronomudur. Doğum yeri muhtemelen Şîraz’dır. Hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Helenistik matematikçiler ve özellikle Apollonios üzerine çalışmış, onların eserlerini Arapça’ya özetleyerek çevirmiştir. Antik Yunan matematikçisi Apollonios, “Elips” ve “hiperbol” terimlerini ilk defa ilim dilinde kullanan kişi olarak kabul edilir. 
Abdülmelik eş-Şîrâzî'nin en önemli eseri: “Taṣaffuḥu’l-maḫrûṭât adlı eserdir. “Taṣaffuḥu’l-maḫrûṭât (Koni Kesilmeleri) eseri, ” MÖ. 3 yüzyıllarda yaşamış ünlü matematikçi Apollonios’un "Kônika" adlı eserinin özlü bir Arapça çevirisidir. Bu çalışmada, Koni incelemelerini yapmış olup, Ebû Hilâl ve Sâbit b. Kurra gibi önceki İslam alimlerinin eserlerinden faydalanmıştır. “Taṣaffuḥu’l-maḫrûṭât eseri Latince'ye tercüme edilerek, 1669’da Kiel’de basılmıştır.
 
Abdülmelik eş-Şîrâzî, ayrıca Batlamyus’un "Almagest" adlı eserini de özetlemiştir, ancak bu eser günümüze ulaşmamıştır. Batlamyus’un "Almagest eserine yaptığı bu  özet, Kutbüddîn-i Şîrâzî’nin "Dürretü’t-Tâc" adlı eserine kaynak olmuştur. Orijinal Apollonios'un Kônika eserinin yalnızca yarısı günümüze ulaşabildiğinden, Şîrâzî’nin bu esere dair hazırladığı koni inceleme özeti, bu klasik eserin korunmasına katkı sağlamıştır. Eserin el yazmaları İstanbul’daki çeşitli kütüphanelerde (opkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 3463), Süleymaniye (Yenicami, nr. 803; Cârullah Efendi, nr. 1507), Nuruosmaniye (nr. 2972),) ve Leiden ile Oxford’daki koleksiyonlarda bulunmaktadır. Abdülmelik eş-Şîrâzî, antik matematik mirasının İslam dünyasında yaşatılmasına ve Avrupa’ya aktarılmasına önemli katkılar sunmuştur.

Arf değişmezi ve Arf Halkası

Cahit Arf’ın “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?”
Cahit Arf, Türk matematik tarihinin en önemli isimlerinden biridir. Arf değişmezi, Arf halkası ve Hasse-Arf teoremi gibi kavramlarla matematiğe kalıcı katkılar yapmıştır. Bilimi bir yaşam biçimi olarak görmüş ve öğrencilerine de bu şekilde davranmaları yönünde tavsiyelerde bulunmuştur. (Bkz. Cahit Arf Hayatı) Cahit Arf'in matematik çalışmaları erken dönem makine öğrenmesi veya bilişim çalışmalarına kaynaklık etmiştir. Cebirsel yapılar ve soyutlama konularındaki çalışmaları makine öğrenmesinin temellerine katkı sağlamıştır. Özellikle Cahit Arf'ın matematikte modelleme, örüntü tanıma ve soyut ilişkilerin formelleştirilmesi üzerine geliştirdiği düşünce tarzı, makine işlemlerinin öğrenme ve mantıksal temelleriyle örtüşür. Arf’ın “problemleri özünden anlamak” yaklaşımı, makine öğrenmesi ve yapay zekâ araştırmalarında öncülük eden Alan Turing, Marvin Minsky, Allen Newell, Herbert A. Simon. McCarthy, Minsky, Nathaniel Rochester, Claude E. Shannon gibi bilim insanlarının ülkemizdeki erken dönem yansımalarından biri olarak sayılabilir. Cahit Arf’ın “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” (1959) tarihli Erzurum sunumu, "makine öğrenmesi" üzerine yapılmış etkili bir konferans olmuştur. 
Cahit Arf ile Alman matematikçi Helmut Hasse’nin ortak çalışmaları, modern sayı teorisi ve cebirsel yapıların gelişiminde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Arf, Göttingen Üniversitesi’nde Hasse’nin danışmanlığında yaptığı doktora çalışması sırasında, lokal cisimler teorisini daha genel koşullara uyarlayarak derinleştirmiştir. Bu iş birliği sonucunda ortaya çıkan Hasse–Arf Teoremi, dallanma gruplarının davranışını açıklayan temel bir sonuç olmuş ve matematikte yerel alan teorisinin yapı taşlarından biri hâline gelmiştir. Bu çalışma, Arf’ın bilimsel yetkinliğini uluslararası düzeyde kanıtladığı gibi, Türk matematik tarihine de kalıcı bir iz bırakmıştır.
 

Cahit Arf: Makine düşünebilir mi?

Cahit Arf, Türkiye’nin önde gelen matematikçilerinden biri olarak yalnızca soyut matematikte değil, aynı zamanda düşünce sistematiği ve bilim felsefesi alanlarında da önemli görüşler ortaya koymuştur. (Cahit Arf'ın hayatı ve çalışmaları için: Bkz. Cahit Arf) 
Cahit Arf, 1959 yılında Atatürk Üniversitesi’nde vermiş olduğu “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” başlıklı konferans, Türkçe literatürde yapay zekâ ve bilişsel sistemler hakkında yapılmış en erken ve en özgün bilimsel düşünce örneklerinden biri olarak kabul edilmiştir. Cahit Arf, konuşmasında Türkiye’deki bilimsel düşüncenin “pozitif zihniyet” üzerine inşası gerektiğini vurgulamış ve bu bağlamda bilimsel düşünmeyi bir yaşam biçimi olarak değerlendirmiştir. Böylelikle söz konusu metin, yalnızca teknik bir açıklama değil, aynı zamanda bilimsel bir manifesto niteliği taşımıştır. Cahit Arf, “akl-ı selim” kavramını merkeze alarak, bilimsel düşünmenin temelinde dogmalardan arınmış, sabırlı ve sistematik bir sorgulama biçiminin yer alması gerektiğini belirtmiştir. 

Bahaüddin Abdissamed el-Amili


Bahâüddîn Muhammed b. Hüseyn b. Abdissamed el-Âmilî (953/1546-47 – 1031/1622), Şeyh-i Bahâî adıyla tanınan çok yönlü bir İslam âlimi, mutasavvıf, matematikçi, astronom, mimar, şair ve müderristir. Lübnan’ın güneyinde, Şiî nüfusun yoğun olduğu Cebel-i Âmil bölgesindeki Baalbek’te doğmuş, âlim yetiştiren bir aileden geldiği için küçük yaşlardan itibaren ilme ilgi göstermiştir. İlk eğitimini babasından almış, Arapça, hadis, tefsir ve fıkıh dersleri görmüştür. Babasının Safevî Devleti’nde Herat’a müftü olarak atanması üzerine İran’a göç etmiş ve bir süre Kazvin’de eğitimine devam etmiştir. Astronomi alanında “Anatomi des Himmels” adlı eserinde Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönme olasılığını da tartışmıştır. İslam dünyasında Kopernik’ten önce dünyanın hareket ettiğini öne süren ilk astronomlardan biri kabul edilir. Aynı zamanda İslam felsefesinde “İsfahan Okulu” olarak bilinen geleneğin kurucularındandır ve Molla Sadrâ’nın hocasıdır. Arapça ve Farsça dillerinde yüzün üzerinde eser kaleme almış, İsfahan’daki Nakş-ı Cihan Meydanı ve Çarbek Caddesi’nin tasarımı ona atfedilmiştir. 
On yıl boyunca dönemin tanınmış hocalarından kelâm, felsefe, matematik ve tıp eğitimi almış, daha sonra Kudüs’e giderek Muhammed el-Makdisî’den Sahîh-i Buhârî okumuştur. Hayatının büyük bir kısmını ilim, telif ve uzun seyahatlerle geçirmiş; otuz yılı bulan seyahatleri sırasında Mısır, Irak, Hicaz, Suriye ve Anadolu’yu dolaşmış, farklı âlim ve sûfîlerle görüşmüş ve bazı eserlerini yazmıştır.
Dönemin Safevî hükümdarı I. Şah Abbas tarafından büyük saygı görmüş, şeyhülislâm unvanı ile onurlandırılmıştır. Buna rağmen zâhidâne ve mütevazı bir hayat sürmüş, daha sonraki yıllarında İsfahan’a yerleşmiş, burada hem eser telif etmeye devam etmiş hem de ders vermiştir. 13 Şevval 1031’de (21 Ağustos 1622- Bazı kaynaklarda vefatı 1030 (1621) veya 1035 (1626) olarak da geçmektedir) vefat etmiş, cenazesi Meşhed’e nakledilerek İmam Rıza Türbesi yakınında defnedilmiştir. Bahâüddîn Âmilî, ilim, sanat ve maneviyatı birleştiren şahsiyetiyle tanınmış, servet ve makamdan uzak durmuş, insanları bilgi ve ahlâklarıyla değerlendirmiştir. Bu yönüyle halk arasında efsanevi bir ün kazanmıştır. Bazı kaynaklar onun Sünnî olabileceğini ileri sürmüşse de, genel kabul onun samimi bir Şiî âlim olduğudur. Tasavvufa ilgi duymuş, ancak şeriata aykırı görüşleri reddeden ölçülü bir tasavvuf anlayışını benimsemiştir. İran İslam Devrimi lideri İmam Humeyni, eserlerinde Şeyh-i Bahâî’den sıkça alıntılar yapmıştır.
Yetiştirdiği öğrenciler arasında otuzdan fazla âlim bulunmuş, yaşadığı dönemde dinî ilimlerin yanı sıra matematik, astronomi, felsefe, edebiyat ve dil alanlarında da önemli eserler vermiştir. Doksana yakın kitap ve risalesi bulunmakta olup en tanınmış eserleri arasında “Ḫulâṣatü’l-ḥisâb” (matematik), “Teşrîḥu’l-eflâk” (astronomi), “el-Keşkûl” (felsefî, edebî ve dinî antoloji), “Câmiʿ-i ʿAbbâsî” (Şiî fıkhı) ve “Kitâbü’z-Zübde” (usûl-i fıkh) yer almaktadır. Ayrıca Arap dili ve edebiyatı, tefsir, hadis, fıkıh, matematik ve astronomi alanlarında da pek çok eser vermiştir. Arapça ve Farsça dillerinde kaleme aldığı manzum ve mensur eserleri, hem Safevî İran’ında hem Osmanlı coğrafyasında uzun yıllar okutulmuş ve etkili olmuştur.  Arapça olarak yazdığı Hulâsâtü'l-Hisâb (Aritmetiğin Esasları) adlı eseri, muhtelif zamanlarda Farsça ve Almancaya defalarca çevrilmiş, 20. yüzyılın başlarına kadar ders kitabı olarak okutulmuştur.
Farsça şiirlerinde “Bahâî” mahlasını kullanmış, Mevlânâ’yı örnek alarak didaktik ve ahlâkî mesneviler kaleme almıştır. "Nân ü Halvâ, Şîr ü Şeker, Nân ü Penîr ve Mûş u Gürbe" gibi eserleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Şeyh-i Bahâî hem İslam dünyasında bilimin ve felsefenin yeniden canlanmasında etkili olmuş bir düşünür hem de Şiî ilim geleneğinin önde gelen temsilcilerinden biridir. Yaşadığı dönemde aklî ve naklî ilimleri birleştiren nadir şahsiyetlerden biri olmuş, bilim, sanat, felsefe ve tasavvufu bütünleştiren mirasıyla sonraki yüzyıllara kaynak olmuştur.
| Devamı... 0 yorum

Ömer Hayyam'a Google Jesti

Google ana sayfasındaki logo, 18 Mayıs 1048 doğduğu tahmin edilen matematikçi Ömer Hayyam’a özel olarak hazırlanmış bir doodle ile değiştirmiştir. Kullanıcılar bu logoya tıkladıklarında, Ömer Hayyam’ın yaşamı, eserleri ve başarıları hakkında bilgi veren web sayfalarına yönlendirilmektedir. Doodle’lar, dünya genelinde önemli tarihleri, kültürel etkinlikleri veya tarihi kişilikleri vurgulamak için tasarlanıyor. Bu özel logolar sayesinde internet kullanıcıları, ilgili kişi, olay veya gün hakkında daha ayrıntılı ve bilgilendirici içeriklere ulaşabiliyor. 

 
Doodle ile birlikte Google tarafından yazılan tanıtım yazısında şu ibareler geçmektedir: "Matematikçi, astronom ve filozof olarak ün kazanmış olsa da, Omar Khayyam bugün en çok şiirleriyle tanınıyor olabilir. 1048 yılında Nişabur, günümüz İran’ında doğan Khayyam’ın, adı olan al-Khayyam’ın kelime anlamı olan “çadır yapan” olan bir çadır ustasının oğlu olduğu düşünülüyor. Çok yönlü bir zekâya sahip olan Khayyam, 25 yaşına gelmeden önce müzik, aritmetik ve cebir üzerine kitaplar yazdı. Selçuklu hanedanlığı döneminde, sultan Melikşah’ın himayesiyle İsfahan şehrine davet edilerek yeni bir gözlemevi kurdu. 18 yıl boyunca bir bilim insanı ekibine liderlik eden Khayyam, bir yıldız haritası oluşturdu ve güneş yılının uzunluğunu öyle hassas bir şekilde ölçtü ki, bu ölçüm sadece her 5.000 yılda bir gün kaybeder—bu, Gregoryen takviminden daha doğrudur; Gregoryen takvimi her 3.330 yılda bir gün kaybeder. Bu hesaplamaları kullanarak İran’ın modern takviminin öncülü olan Celali Takvimi’nin geliştirilmesine katkıda bulundu. Khayyam’ın pek çok görüş ve fikri, yüzyıllar sonra doğrulanabildi. 1070 yılında yazdığı Cebir Problemlerinin Gösterimi Üzerine İnceleme (Treatise on Demonstration of Problems of Algebra) günümüzde hâlâ önemli bir eser olarak kabul edilir. Bu eserde, binom açılımı kavramını tanıttı ve kübik ile ikinci dereceden denklemleri çözmek için konik kesitleri kullanarak cebir ve geometriyi birleştiren yöntemler sundu. Khayyam ayrıca, bir kübik denklemin birden fazla çözümü olabileceği fikrini ortaya attı. Matematiksel buluşları daha az bilinse de, Khayyam Rubáiyát adlı, yüzlerce kısa dörtlükten oluşan şiir koleksiyonuyla ünlüdür. Bu eser, ilk olarak 1859’da Edward Fitzgerald tarafından Farsçadan İngilizceye çevrilmiştir. Bazı dörtlüklerin benzerleri başka Fars edebiyatında da bulunabilir, ancak çoğu Khayyam’a aittir. 971. doğum günün kutlu olsun, Omar Khayyam!" (18 May 2019)
 
Ömer Hayyam için 18 Mayıs 2012 tarihinde de Google yine bir açılış  sayfası "doodle" yapmıştı. Aşağıdaki görsel o tarihli doodle aittir:

 
Ömer Hayyam (Doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemektedir genellikle şu tarihler kayıtlıdır. 1044/1048-1123/1136), İranlı şair, matematikçi, astronom ve filozoftur. Hayatıyla ilgili gençlik yılları net bilinmemekle birlikte, mantık, felsefe, matematik ve astronomi alanlarında derin bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. “Çadırcı” anlamına gelen Hayyam takma adını atalarının çadırcılık yapmasından almıştır. 
 
 
Ömer Hayyam, Selçuklu döneminde İran’da yaşamış, Horasan bölgesindeki Belh, Buhara, Merv gibi bilim merkezlerini ve Bağdat’ı ziyaret etmiştir. Sultan Melikşah ve Karahanlılardan Şemsülmülk tarafından yakın ilgi görmüş, saray ve meclislerde bulunmuştur. Hayyam, fıkıh, ilahiyat, kıraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi dersleri vermiş; astronomi ve matematik çalışmaları yapmıştır. Melikşah döneminde güneş yılına dayalı Celali takviminin hazırlanmasında görev almıştır.

Kaynakça: TRT Haber, "Google'dan Ömer Hayyam'a özel doodle", 18/05/2019, https://www.trthaber.com/haber/bilim-teknoloji/googledan-omer-hayyama-ozel-doodle-415982.html
 
Önceki yıllarda İslam Dünaysının ünlü matematikçi ve astronomi alimlerinden El Biruni (04/09/2012), Nasiruddin Tusi (18/02/2013), Türk matematikçi Cahit Arf (11/01/2010), Mimar Sinan (15/04/2009) ile ünlü tıp alimi İbn Sina (07/08/2018) alakalı da "doodle" hazırlanmıştı. Aşağıda hazırlanan bu anasayfa görsellerini görebilirsiniz. 
Biruni

Nasiruddin Tusi
İbn Sina
Cahit Arf
Mimar Sinan
 
| | Devamı... 0 yorum

Oktay Sinanoğlu

Oktay Sinanoğlu, 25 Şubat 1935 tarihinde İtalya’nın Bari şehrinde doğmuş, Türk kimya mühendisi, moleküler biyofizikçi, akademisyen ve bilim insanıdır. Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu’nun başkonsolos olarak görev yaptığı bu dönemde doğan Sinanoğlu, II. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından 1939 yılında ailesiyle birlikte Türkiye’ye dönmüştür. Eğitim hayatına Türkiye’de başlayan Sinanoğlu, 1953 yılında TED Ankara Yenişehir Lisesi’nden birincilikle mezun olmuştur. Aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de kimya mühendisliği eğitimini tamamlamış ve 1957’de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde yüksek lisans derecesini almıştır. Yüksek lisans eğitimi sırasında "Sloan Ödülü"nü kazanmıştır. 1959-1960 yıllarında Berkeley’de teorik kimya alanında doktorasını tamamlayan Sinanoğlu’nun doktora danışmanı Kenneth Pitzer olmuştur. Berkeley'de 1959'da "Kuramsal Kimya" üzerine doktora yapan Sinanoğlu, iki yılda tamamladığı doktorası süresince ABD Atom Enerjisi Merkezi'nde araştırmalarda bulunmuştur.
 
1960 yılında Yale Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerine başlayan Sinanoğlu, 1 Temmuz 1963 tarihinde kimya alanında 26 yaşında tam profesörlük unvanını alarak, Yale Üniversitesi tarihinin en genç tam profesörü olmuştur. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) mütevelli heyeti 1962'de, yalnızca Oktay Sinanoğlu'na mahsus olmak üzere "Danışman Profesör" ünvanını vermiştir. Sinanoğlu, 2 yıl sonra, 1963'te "dünyanın en genç profesörü" ünvanını kazandı ve New York Times gazetesinde "28 yaşında Yale'in en genç kimyacısı" haberiyle adından söz ettirmiştir. 1964 yılında Yale Üniversitesi’nde teorik kimya bölümünü kurmuş ve burada atom ve moleküllerin çok-elektron teorisi, çözgeniter teorisi, kimyasal tepkime mekanizmaları teorisi, mikrotermodinamik ve değerlik kabuğu etkileşim teorisi üzerine önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. 

Ebul Vefa'ya Google Jesti

Google ana sayfasındaki logo, 10 Haziran 940 doğduğu tahmin edilen matematikçi Ebul Vefa’ya özel olarak hazırlanmış bir doodle ile değiştirmiştir. Kullanıcılar bu logoya tıkladıklarında, Ebul Vefa’nın yaşamı, e başarıları hakkında bilgi veren web sayfalarına  ve kısa tanıtım yazısına ulaşmaktadır.  Doodle’lar, dünya genelinde önemli tarihleri, kültürel etkinlikleri veya tarihi kişilikleri vurgulamak için tasarlanıyor. Bu özel logolar sayesinde internet kullanıcıları, ilgili kişi, olay veya gün hakkında daha ayrıntılı ve bilgilendirici içeriklere ulaşabiliyor. Mevcut "doodle" ile ilişkili tanıtım yazısı şu şekildedir: 
"Bir ay kraterine adınızı vermek için oldukça büyük bir şey başarmanız gerekir. İranlı matematikçi Abu al-Wafa’ al-Buzjani bugün hayatta olsaydı, 1075 yaşında olurdu. Bu yüzden, onun çok uzun yıllar önce ortaya koyduğu ve ürettiği çalışmaların önemini düşünmek oldukça şaşırtıcıdır. Bugünün doodle’ı, katkıları bilim dünyasında büyük öneme sahip olan bu yenilikçiyi onurlandırıyor. Katkıları arasında negatif sayılara dair bilinen ilk tanıtımlardan biri ve gökbilimcilerin gökyüzünü incelemek için kullandığı ilk kadran aletinin geliştirilmesi yer alıyor. Küresel trigonometrinin öncü çalışmaları, matematik ve astronomi için büyük bir etki yarattı. İnovatif toplumumuzda, bazen kendi ilerlememizi mümkün kılan tarihi figürleri düşünmeyi ihmal ediyoruz. Abu al-Wafa’nın mirası, tarihin daha az bilinen bilim insanlarının ne kadar büyük önem taşıdığını gösteriyor. Onun resmi belki ilkokul sınıflarının duvarına asılmıyor olabilir, ama şimdi Google’ın ana sayfasına asıldı. Doğum günün kutlu olsun, Abu al-Wafa al-Buzjani!" (10 June 2015)
 
| Devamı... 0 yorum

Büyük Matematikçi Ömer Hayyam

ÖMER HAYYAM (Ebul Feth Ömer bin İbrahim; Ömer Hayyam da denir), İranlı şair ve bilgin (Nişapur 1044.ay.y 1123/1136). Hayatı, gençlik yılları kesinlikle bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden, hayatıyla ilgili olayları anlatan bazı kitaplardan, mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında çalıştığı, bu alanlarda düzenli bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Hayyam (”Çadırcı”) takma adını, atalarının çadırcılık yapmaları yüzünden aldığı söylenir. Ömer Hayyam, zamanında daha çok bilgin olarak ün kazandı. İran’ın, Selçuklular yönetiminde olduğu bir çağda yetişen Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, birara Bağdat’a da gitti. Zamanının hükümdarlarından, özellikle selçuklu sultanı Melikşak ve Karahanlılardan Şemsülmülk’ten büyük yakınlık gördü. Saraylarında, meclislerinde bulundu. Reşidüddin’in “Cami-üt-Tevarih” adlı eserinde anlattığına göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaşıydılar. Gerek Hayyam’ın zamanında, gerek sonraki çağlarda yazılan kaynaklarda, çağının bütün bilgilerini edindiği, o alanlarda derin tartışmalara girdiği, medresede fıkıh, ilahiyat, kıraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi dersleri verdiği, astronomi ve matematik çalışmaları yaptığı yazılıdır. Güneş yılını esas alan, Melikşah döneminde hazırlanan, Celali takvimlerinin oluşturulmasında heyet çalışmalarında bulunmuştur.

Harezmi ve ikinci Derece Denklemler

Doğum ve ölüm tarihleri kesin olmamakla birlikte El Harezmi (Ebu Abdullah Muhammed bin Musa) Hazar denizinin doğusundaki Harizm'de (Özbekistan) genel görüşe göre 783 yılında dünyaya geldiği kabul edilmektedir. Meşhur bilim tarihçisi George Alfred Leon Sarton (1884 -1956) "Introduction to the History of Science" ve "E.T. Bell "The Development of Mathematics" eserlerinde, Harizmî'nin 850'de vefat ettiğini kaydetmiştir. Tüm dünyaya ismini, (El Harezmi) – isminin Latince telaffuzu ile - “algoritma” olarak zikrettiren bu Müslüman Türk alimi, cebir ilminin kurucusu olarak kabul edilir. Zaten cebir kelimesi de Harezmi’nin (El Kitab’ül Muhtasar Fi Hisab’il Cebri ve’l Mukabele ) “Cebir ve denklem hesabı üzerine özet kitap” adlı eserinden gelir.
Harezmi, cebir denklemlerinin çözümünde kare ve diktörgen şekillerden yararlanır. Denklem çözümlerinde bu geometrik şekilleri kullandığından, denklemlerde hep artı işaretli terimler göz önünde tutulur. Kare bilinmeyeni, dikdörtgen ise bilinmeyenin sabit bir katını temsil eder. Denklem çözümleri daima pozitif değerler içindir. El-Harezmi, ikinci dereceden denklemlerin çözülmesi için geometrik modellerden de yararlanmıştır.  
El Harezmi, ikinci derece denklemlerin çözümünü çok sade, anlaşılır ve sistematik biçimde yazmıştır. Çözümleri adım adım sistemli bir sıra ile vermiş olması, ‘algoritma’ yöntemlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Günümüz dünyasının vazgeçilmez parçası olan algoritma ve bilgisayarların programlama dilleri, Harezmi’nin algoritmik yöntemleri esas alınarak oluşturulmuştur.
Günümüzde kullanılan ikinci derece denklemlerin kök bulma formülü de Harezmi'nin dikdörtgensel çözüm metodundan türemiştir. Diskriminant değerine ilk işaretler de Harezm'in denklem çözümlerinde görülmüştür.

El-Harezmi en genel hali ile ax^2+bx+c=0 şeklinde verilen bir ikinci dereceden denklemin köklerinin çözümünü bulmuştur. Uzun uğraşlar sonrasında, denklemi geometrik bir modelleme ile oluşturup çözüm kümesini bulmayı sağlamıştır. Tabi bu geometrik modellemede çözüm kümesi bulunurken negatif sayılar ihmal edilmiştir. Harezmi denklem çözümünde şu adımları izlemiştir.
Denklem, en genel halinde a, b ve c katsayıları ve x bilinmeyeni içeren ax^2+bx+c=0 şeklinde cebirsel bir ifade olarak yazılabilir. Denklemdeki x^2'li terimi, bir kenarı x’e eşit olan bir kare olarak modellemiştir. Bilinmeyen karesi yani x^2 geometrik olarak kare ile temsil edilebilir. El-Harezmi önce denklemin her iki tarafını denklemin başkatsayısı olan "a" ile bölerek ilk terimin bir kenarı x olan kare haline dönüşmesini sağlamıştır. Bu şekilde kare ve dikdörtgenlerden yararlanarak 2.derece bir denklemin köklerini bulmuştur.
 
Kaynakça: 
Prof. Dr. Şen, Z. 2006. Batmayan Güneşlerimiz. Sayfa 26. 
Göker, Lütfi 1997. Matematik tarihi ve Türk-İslam matematikçilerinin yeri. Düşünce Eserleri Dizisi. Milli Eğitim bakanlığı Yayınları, sayfa 476.

Molla Lütfi ve Matematik

(ö.1495) 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun talebesi olmuş Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle Fatih Molla Lütfi’yi özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur. Sinan Paşa Fatih tarafından Sivrihisar’a sürülünce Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş Sultan II. Beyazıd’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Fatih Sultan Mehmet’le bile iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Kendisini çekemeyen bazı kimselerin dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi. 

Molla Lütfi’nin çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur "Delos problemi" incelenmiştir. Molla Lütfi’ninbu problemi İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca ahalinin Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramayınca Platon’un yardımını isterler. Platon rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. 
Molla Lütfi işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında küpün iki kat yapılmasının yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.

Ahmed b. Abdiltah el-Mervezi (Habeş el Hasib)

Ahmed b. Abdiltâh el-Mervezî (ö. 250/864?) Astronomi ve matematik bilginidir. Türkistan'ın Merv şehrinde doğdu. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Ömrünün büyük kısmını Bağdat'ta geçirmiş, Abbasî halifeleri Me'mûn ve Mu'-tasım-Billâh dönemlerini görmüştür. Burada uzun süre kalmasından dolayı Bağdadî nisbesiyle de anılır. Habeş onun adı mı lakabı mı olduğu kesin olarak bilinmemekte, belki fazla esmerliğinden dolayı bu şekilde tanındığı tahmin edilmektedir. Hâsib lakabı ise onun matematik-çiliğiyle ilgilidir. 829-864 yıllan arasında Bağdat'ta astronomi gözlemleri yaptığı bilinmektedir. Yüz yılı aşkın bir süre yaşamış ve muhtemelen 864-874 yılları arasında vefat etmiştir. İbnü'l-Kıftî'den öğrenildiğine göre oğlu Ebû Cafer de astronomi bilgisi ve aletlerinin yapımcılığıyla ünlü bir kişidir.

Kaynaklarda, İslâm astronomi âlimi ve matematikçilerinin ilk neslinden olan Habeş'in ilmî hayatının başlangıç döneminde Hint matematik ve astronomi modelini takip ettiği ve hazırlamış olduğu ilk zîcde Sindhind (Siddhanta) geleneğini esas aldığı belirtilmektedir. Halife Me'mûn'un himayesindeki astronomi gözlemcileri grubunda fiilen bulunup bulunmadığı kesin olarak bilinememekle beraber onların çalışmalarını yakından takip ettiği, vardıkları sonuçları kendi gözlem sonuçlarıyla birleştirip test ettiği ez-Zîcü'l-mümtehari\n-dan anlaşılmaktadır. Habeş bu eserinde ve daha sonraki çalışmalarında Hint astronomisi yanında Grek astronomisini de İyi bildiğini kanıtlamış ve yer yer dışına çıkmakla birlikte zîclerini Batlamyus modeline göre düzenlemiştir. Araştırmalarının sonraki meslektaşları arasında güçlü yankılar uyandırdığı anlaşılmaktadır. Habeş'in Bağdat'ta otuz beş yıl süre ile gözlemler yaptığı yolundaki bilgiyi bugüne ulaştıran Ebü'l-Hasan İbn Yûnus, Zîcü'l-Hâkİmi'l-kebîr adlı eserinde onun Venüs ve Merkür'ün enlemlerine ilişkin tesbitlerini eleştirmişse de daha sonraki birçok müellifin kendisini övgüyle andığı görülür (EP (İng.), III, 8-9). Meselâ Ebû Nasr İbn Irak, bu zîc hakkında Risale iî Berâhîni amâli cedveli't-takvim iî Zîci Habeş el-Hâsib adıyla bir risale kaleme almış, ayrıca Devtfirü's-sümût fi'I-usturlâb adlı eserinde Habeş el-Hâsib'in usturlap üzerinde azimut halkalarının gösterilişi konusundaki iki yöntemini incelemiştir. İbn Irak'ın ünlü öğrencisi Bîrûnî de Habeş'ten "hakim" diye söz ederek ez-Zîcü'1-mümteharima atıflar yapmakta ve "rü'yet-i hilâl" meselesinin çözümüyle ilgili olarak bu zîci Bettânrnin ünlü zîciyle birlikte anmaktadır. Bîrûnînin ez-Zîcü'1-mümtehan'a gösterdiği ilgi bundan ibaret kalmamış, ayrıca hakkında Tekmîlü Zîci Habeş bi'l-'üel ve tehzîbi cfmâlihî mine'z-zeJel adıyla müstakil bir eser yazmıştır. Doğrudan doğruya Habeş el-Hâsib'in çalışmalarından faydalanılarak hazırlanmış olan bir zîc de Cemâleddin Ebül-Kâsım b. Mahfuz el-Müneccim el-Bağdâda ait olup 684 (1285) tarihini taşımaktadır.

Habeş'in en göz alıcı başarısı, trigonometrik fonksiyonları küresel astronominin problemlerine uygulamasında görülür. Bu çalışmalarında, İslâm trigonometri tarihinde ilk defa sinüs (ceyb meb-sût) cetvellerini hazırlayan Hârizmîyi takip ederek 0 = 0; 0°, 0; 15°. 0; 30°, 0; 45°, 1; 0°... 90; 0° değerleri için sinüs cetvelleri oluşturmuş, bu arada sinüs ile "ver-sine"i birbirinden ayırmak için de ilk defa "ceyb ma'kûs" terimini kullanmıştır. Bir A açısının versini 1-cosA şeklinde hesaplanır. Ayrıca onun daha önce ver-sine için "ceyb menküs" terimini kullanan Hârizmî'den daha ileri giderek bunların arasındaki ayırımı da açık biçimde ortaya koyduğu görülür. Buna göre eğer A<90° ise versine = 60P-cosA = 1- cos A olur. Eğer A>90° ise versineA = 60P + cosA olur. Aynı şekilde eğer A<90° ise versineA<sinüsA olur. Eğer A>90° ise versineA > sinüsA ve eğer A = 90° ise versineA = sinüsA değeri olur. Cauchy, sinüsversus ve (siv) terimlerini ve kosinüsversus ve (cosiv) terimlerini kullanmıştır. Sarton, günümüzde tanjant karşılığı kullanılan "zil" (umbra versa) teriminin de Habeş'e ait olduğunu ve tanjant tablolarını ilk defa onun hazırladığını söylemektedir.

Habeş el-Hâsib. güneşin ufuktan yükselişini gözlemleyerek vakit tayini için yeni bir yol bulmuş ve bu yol kendinden sonra gelen astronomlar tarafından da kullanılmıştır. Bu yönteme göre güneş doğuş esnasında ufuk çizgisi üzerindedir ve yüksekliği sıfır olup sonradan artmaya başlar, öğle vaktinde doruk noktasına varır; daha sonra tedricî olarak azalır ve güneş akşam saatinde ufuk noktasında kaybolur. Şu halde güneşin yüksekliği doğuşundan itibaren geçen vakit, yani bu sürede geçen saat miktarıdır.

Ahmed b. Abdiltah el-Mervezi Eserleri.
1- ez-Zîc caiâ mezhebi's-Sindhind. Salih Zeki'nin bu isimle tanıttığı eser. Habeş'in Siddhanta Brah-magupta adlı Hint astronomi-matematik klasiğine dayanarak hazırladığı ilk astronomi cetvelidir.
2- ez-Zîcü'î-müm-tehan. En meşhur eseri olup Me'mûn döneminde yapılan (yahut şahsen yaptığı) gözlemlere dayanılarak Batlamyus mo*deline göre tertip edilmiştir. Bîrünî ve hocası İbn Irak bu zîc üzerine inceleme*ler yapmışlardır.
3- ez-Zîcü'd-Dimaşkî. Salih Zeki ez-Zîcü'1-mümte-han ile aynı eser olduğunu söylemektedir. Ancak Süleymaniye Kütüphanesi'nde ve Berlin Königlichen Bibliothek'te kayıtlı bulunan iki nüshasından, içinde ez-Zîcü'l-mümtehan'a çeşitli gönderme*ler yapılan ilkinin XIII. yüzyılda istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Bu zîcin dayandığı astronomik ve matematik kurallarla parametrik değerleri inceleyen Ben-no van Dalen'a göre Yenicami nüshasının büyük bir bölümü Habeş'in orijinal zîcinden aktarılmıştır. 
4- ez-Zîcü'ş-şağîr. Zîcü'ş-şâh adıyla da anılan eser günümüze gelmemiştir. İsmi. Pehlevî dönemi astronomi yöntemlerine göre hazırlandığını akla getirmektedir.
5- ez-Zîcü'i-Me'mûnî. Salih Zeki, zama*nımıza ulaşmayan bu eserin ez-Zîcü'd-Dımaşki gibi ez-Zicü '!-mümtehan'\a aynı eser olduğunu düşünmektedir.
6- Kitâbü 'Ameli'I-usturtâb.
7- Kitab iî mecriieti'1-küre ve'l-camel bihâ. Kürenin tanımı ve astronomik rasatlarda kullanımı üzerine kaleme alınmış kısa fakat yoğun bir çalışma olup İslâm dünyasında bu konuda telif edilen ilk eserlerdendir. 
8- Macriietü keyiiyyeti'l-erşâd ve'l-hmel bizâti'I-halak. "Zâtü'l-halak" adlı astronomi aletinin nasıl kullanıla*cağını anlatan eserin iki nüshası bilinmektedir.
Bunlardan başka çeşitli kaynaklarda Kitâbü'1-Ebcâd ve'S-ecrâm[426], Kitâbü'd-Devâiri'ş-şelâşi'l-mü-mâsse ve keytiyyeti'l-evşâl, Kitâbü'r-Rahâ'im ve'l-maköyîs, Kitâbü 'Ameli's-sutûhi'l-mebsûta ve'1-ka'ime ve'l-mâ-Hle ve'1-münharite gibi eserleri de zikredilmektedir.

Kaynakça: 
https://islamansiklopedisi.org.tr/habes-el-hasib
https://en.wikipedia.org/wiki/Versine 

Nazım Terzioğlu

Nazım Terzioğlu (Kayseri, 1328/1912 – Silivri, 20 Eylül 1976) ilk öğrenimini, doğum yeri olan Kayseri’de yapmış, İstanbul’da başladığı orta öğrenimine İzmir’de devam ederek 1930′da İzmir Lisesi’nden mezun olmuştur. Ord. Prof. Dr. Cahit Arf ve Prof. Dr. Tevfik Oktay Kabakçıoğlu (1910-1971) gibi değerli matematik bilginlerinin de mezun olduğu İzmir Lisesi, o sıralarda Türkiye’nin en iyi matematik öğretmenlerine sahipti. O yıllarda Atatürk’ün isteği ile başarılı gençler yüksek öğrenim için devlet tarafından yurtdışına gönderiliyordu. Terzioğlu da bu amaçla düzenlenen sınavı kazanarak, Milli Eğitim Bakanlığı adına matematik öğrenimini görmek üzere Almanya’ya gitmiştir. Göttingen ve Münih üniversitelerinde yüksek öğrenimini bitirmiş ve doktorasını dönemin ünlü matematikçisi Prof. Dr. Constantin Caratheodory’nin (1873-1950) danışmanlığında yapmıştır. Constantin Caratheodory; Edirne, İstanbul ve İzmir’de yaşamış bir Rum ailesine mensuptu. Kendisiyle aynı adı taşıyan dedesi Constantin Caratheodory (1802-1879), II.Mahmud’un özel hekimi, saray hekimi ve 1827 yılında açılan ilk modern tıp okulumuz Tophâne-i Amire’nin de cerrahi hocasıydı. Onun oğlu, matematikçi Caratheodory’nin babası Stephan Caratheodory (1836-1907) ise hukukçuydu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Brüksel maslahatgüzarıydı. Almanya’daki öğrenimini bitirdikten sonra yurda dönen Terzioğlu, İÜ Fen Fakültesi Matematik Enstitüsü’nde Riyazi Mihanik ve Yüksek Hendese asistanı olarak göreve başlamıştır (1937). 
Nazım Terzioğlu, 1942′de doçent olmuş ve ertesi sene naklen, yeni kurulan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Enstitüsü Profesörlüğüne atanmıştır (1943). Bu fakültede iki yıl çalıştıktan sonra, profesör olarak İÜ’deki görevine dönmüştür (1944). 1950-1952 yıllarında Fen Fakültesi Dekanlığı yapmıştır. Terzioğlu, bu yıllarda ülkemizin büyük eksikliğini duyduğu bazı bilimsel kurumların kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Bunlar, İÜ Jeofizik Enstitüsü, İstanbul Baltalimanı’nda Hidrobiyoloji Enstitüsü ve Uludağ’da Prof. Dr. Adnan Sokullu ve Prof. Dr. Sait Akpınar ile birlikte kurduğu Kozmik Şua En-stitüsü’dür. Fen Fakültesi Dekanlığı’nın ardından aynı fakültede Matematik Enstitüsü Analiz Kürsüsü Başkanlığı’na getirilmiştir (1953). Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÛ)’nin kuruluşunda büyük emeği geçen Terzioğlu, 1965-1967 yıllarında, İU’ndeki görevini korumakla birlikte, önce vekaleten, sonra da asaleten bu üniversitenin kurucu rektörlüğünü yapmıştır. KTÜ’nde, Türkiye’nin ilk Temel Bilimler Fakültesi’ni kurma şerefi O’nundur. 1967′de İÜ Fen Fakültesindeki görevine dönen Terzioğlu, 1969 ve 1971 yıllarında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçilmiş ve bu görevini iki dönem sürdürmüştür (28 Ekim 1969 – 28 Ekim 1971 ve 28 Ekim 1971 – 31 Mayıs 1974). Rektörlüğünün ilk yıllarında, Şehzade Camii manzumesine ait tarihi imaret binasını Vakıflar’dan tahsisen alarak restore ettirmiş ve buraya son sistem bir matbaa yerleştirerek, 6 Ağustos 1971′de Fen Fakültesi Matematik Araştırma Enstitüsü adıyla hizmete sokmuştur. Bu enstitüde yabancı ülkelerden bağış ve satın alma yoluyla sağladığı 2.000 ciltlik bir matematik kütüphanesi de kurmuştur. Ölümünden sonra, Fen Fakültesi’nin teklifi üzerine, “Nazım Terzioğlu Matematik Araştırma Enstitüsü” adını alan enstitü günümüzde de çalışmalarını sürdürmektedir. Silivri Belediyesi ile yaptığı görüşmeler sonucunda, Silivri’de 35 dönümlük bir arazinin İstanbul Universitesi’ne bağışlanmasını temin eden Terzioğlu, bu arazinin bir bölümünde Fen Fakültesi Matematik Araştırma Enstitüsü’ne bağlı 18 çalışma odası, 3 büyük konferans salonu, kütüphane ile yurtdışından gelecek bilim adamlarını ağırlamak üzere bir de misafirhane yaptırmıştır. 
Terzioğlu, lisans üstü öğretime çok önem verir ve yetenekli gençlerin özel olarak yetiştirilmesi gerektiğine inanırdı. Bu ortamı sağlamak için, 3 Eylül 1973 tarihinde hizmete giren Silivri tesislerinde; kongre, seminer, kollokyum, yaz kursları, geliştirme kursları düzenleyerek yabancı bilim adamlarını davet etmiş ve bu suretle genç kuşakların yetişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. 

Terzioğlu’nun Silivri tesislerinde düzenlediği bilimsel toplantılar şunlardır: 
10-14 Şubat 1973: “I. Yurtiçi Matematikçiler Toplantısı”; 
9-14 Temmuz 1973: “Uluslararası Sonlu Grupların Gösteriliş Teorisi Yaz Semineri”
15-28 Temmuz 1973: “Uluslararası Sonlu Grupların Gösteriliş Teorisi Yaz Semineri”; 
20 Ağustos – 9 Eylül 1973: “Uluslararası Fonksiyonel Analiz Simpozyumu”; 
8-21 Eylül 1975: “Uluslararası Cebrik Sayılar Teorisi Simpozyumu” ile ilgili hazırlık kursu.; 
22-27 Eylül 1975: “Uluslararası Cebrik Sayılar Teorisi Simpozyumu”;
23-26 Nisan 1976: “II. Yurtiçi Matematikçiler Toplantısı”; 
Ağustos 1976: “Ultrases Kongresi” (Fizikçilerle ortak); 
5-11 Eylül 1976: “Uluslararası Fonksiyonel Analiz Kongresi”; 
20-25 Eylül 1976: “Uluslararası Rolf Nevanlinna Simpozyumu”. 

Terzioğlu’nun hocası olan Finlandiyalı Prof. Dr. Rolf Nevanlinna için düzenlenen bu sempozyumun açılış günü sabahı Nazım Terzioğlu bir kalp krizi geçirerek vefat etmiş, buna rağmen programda bazı değişiklikler yapılarak sempozyum tamamlanmıştır. Prof. Dr. Rolf Nevanlinna’ya istanbul Üniversitesi tarafından “doctoris honoris causa” unvanı bu sempozyumda tevcih edilmiştir. Terzioğlu’nun 22 Eylül’de yapılan cenaze törenine konuk matematikçiler de katılmıştır. 
1970′li yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretimde modem matematik okutulmasını kararlaştırmıştı. Fakat mevcut öğretmenler, modern matematik bilgilerine sahip değildi. Terzioğlu, Silivri tesislerinde Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak kurslar düzenleyerek matematik öğretmenlerinin modem matematiği öğrenmesini sağlamış ve bu sayede okullarda modern öğretime geçilebilmiştir. Silivri’deki arazinin arta kalan bölümünde, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne bağlı “Silivri Toplum Sağlığı Enstitüsü” kurulmuştur. Günümüzde bu tesisler, “İstanbul Üniversitesi Toplum Hekimliği Uygulama ve Araştırma Merkezi” adını taşımaktadır. Burada, ayrıca Sağlık Bakanlığı ile ortak faaliyet gösteren “Silivri, Çatalca, Büyükçekmece Sağlık Grup Başkanlığı Ünitesi” de yer almaktadır. Buraya bağlı sağlık ocaklarında, tıp öğrencileri kırsal hekimlik stajı yapmakta ve yöre halkına da sağlık hizmeti götürülmektedir. Matematik Araştırma Enstitüsü’nün Silivri’deki binalarında bugün İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü’ne bağlı, “Prof. Dr. Nazım Terzioğlu Üniversite Sonrası Araştırma ve Uygulama Merkezi”, kısa adıyla “UNİSAM” faaliyetini sürdürmektedir. Burada yılda 4 kez yöneticilik ve işletme idaresi programı uygulanmakta ve firmaların orta kademe yöneticilerine hitab eden kısa süreli uzmanlık seminerleri yapılmaktadır. Ayrıca Sorbonne Üniversitesi Matematik Bölümü ve New York’taki New School, 2 senede bir, 3-4 hafta süren uluslararası matematik seminerleri düzenlemektedir. 

Nazım Terzioğlu’nun rektörlüğü dönemindeki hizmetlerinden biri de Enez’de Dragonya adı verilen yörede, İstanbul Üniversitesi için, 100 dönümlük bir arazi temin etmesi olmuştur. Burada su ve güneşin insan sağlığı üzerindeki etkilerini incelemek üzere, İstanbul Üniversitesi Mediko-Sosyal Hidro-Helyo Terapi Araştırma Merkezi’nin kurulmasına önayak olmuş ve bugün kullanılmakta olan, İstanbul Üniversitesi Enez Sosyal Tesisleri’nin büyük bir kısmının yapımını gerçekleştirmiştir. 1924′de Atatürk’ün emriyle kurulan İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, eski Medresetü’l-Kuzât binasına yerleştirilmişti. Buraya Yıldız Sarayı’ndan, çok değerli elyazma ve basma eserler, fotoğraf albümleri ile belgeler getirilmişti. Zamanla biriken yeni yayınlar da eklenince bu bina kitapları taşıyamaz bir duruma gelmiş ve çökme tehlikesi başgöstermişti. Bunun üzerine yeni bir kütüphane binası yapmak için teşebbüse geçilmiş ve 1961-1962 yıllarında, İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nin arsası temin edilmişti. İstanbul Belediyesi ile çıkan bir uyuşmazlık nedeniyle inşaatına bir türlü başlanamamıştı. Terzioğlu’nun bürokratik engelleri aşması sonucunda, 14 Ekim 1970′te temeli atılan İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’ne, yeni kitap ve dergiler taşınmış, elyazma eserler ile belgeler ise müze haline getirilen eski binada bırakılmıştır. İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar Kampüsü’nün inşaatı da Terzioğlu’nun rektörlüğü sırasında başlamıştır. 25.8.1972′de zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından temeli atılan kampüste, bugün, kuruluşunda Terzioğlu’nun büyük emeği bulunan Veteriner Fakültesi ile İşletme ve Mühendislik Fakülteleri, Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu öğretimlerini sürdürmektedir. 

Matematik biliminin yurdumuzda gelişmesi yolunda büyük çabalar sarf eden Terzioğlu, matematiği, hevesli ve yetenekli öğrenci kitlelerine yaymak gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla ilk kez, Türkiye çapında, lise öğrencilerine yönelik bir matematik yarışması organize etmiştir (1961). Kurucu üyelerinden olduğu ve 20 yıl başkanlığını yaptığı (1956-1976) Türk Sırfî ve Tatbikî Matematik Derneği’nde, meslekdaşları ile birlikte lise öğrencileri için, 1963-1969 yılları arasında, 34 matematik kitabının yayınlanmasını sağlamıştır. Daha sonra, Türk Matematik Derneği adını alan bu kuruluş Terzioğlu’nun gayretleriyle, matematiğin gençlere sevdirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Terzioğlu ayrıca, 1972 yılında Fen Fakültesi Matematik Bölümü’nde, bir Nümerik ve Hesap Makineleri Kürsüsü kurmuştur. Başkanlığını yürüttüğü bu kürsü vefatından sonra lağvedilmiştir. Nazım Terzioğlu, 1 Mart 1942 tarihinde Zeynep Hanım Konağı ile birlikte yanmış olan İstanbul Darülfünunu Fen Şubesi Matematik Kütüphanesi’ni .kurmak için büyük çabalar harcamış, NATO ve çeşitli ülkelerden sağladığı bağışlarla Fen Fakültesi Matematik Kütüphanesi’ni zenginleştirmiştir. 
Matematik kültürümüze ve bilim tarihine yaptığı katkılardan biri de direktörlüğünü yaptığı Matematik Araştırmaları Enstitüsü’nde bir program dahilinde matematiğe ait İslâm literatürünü taratmak ve antik matematikte kalan koniklere ait bilgileri değerlendirerek bilim dünyasına sunmak olmuştur. Bu çalışmalar sonunda, Arapça iki eski matematik metninin tıpkıbasımını yayınlamıştır. İlki, Pergeli Apollonios’un (MÖ 262-190) koniklere dair, Conica adlı eserinin, (Bkz. Benî Mûsâ b. Şâkir) (ö.873) tarafından Mecmuâtü’r-risâil adı ile yapılan Arapça çevirisinin önsözüdür. Das Vorwort des Astronomen Banî Mûsâ b. Şâkir adı ile basılan bu önsöz, Pergeli Apollonios’un Conica adlı eserinin İslam dünyasına geçişini canlı bir şekilde anlatmaktadır. Bundan sonra, Îbnü’l-Heysem’in (965-1039) Apollonios’un Conica adlı eserinin konikler hakkındaki kayıp 8. kitabının başka kaynaklardan yararlanarak yeniden yazmış olduğu nüshasının tıpkıbasımını yayınlamıştır. 
Das Achte Buch zu den Conica des Apollonios von Perge adını taşıyan bu kitabın giriş bölümünde özetle şu bilgiler verilmektedir: “Antik matematikte koniklere karşı ilgi Menaichmos (MÖ IV. yy) ile başlar ve Pergeli Apollonios ile zirveye ulaşır. Apollonios kendinden önceki bilgileri işlemek ve kendi buluşlarını da katmak sureti ile Conica adlı ünlü eserini yazmıştır. Sekiz kitaptan oluşan bu eserin ilk 7 kitabı bilinmekte olup 8. kitabı kayıptır. Bu alanda çalışan İslâm ve Batı matematikçileri 8. kitabın yeniden inşasına (rekonstruksiyon) çalışmışlardır. Bunların en başarılısı Edmund Halley’in (1656-1742) Apollonii Per-gaei conicorum (Oxoniae, 1710) adlı eseridir. îbn el-Heysem’in yeniden inşa ettiği, Conica’yı tamamlayan 8. kitabı, Manisa Kütüphanesi No. 1796′da kayıtlı olan Mecmu’âtü’r-risâil’de 4. makale olarak yer alan Makâlâtü’l-Hasan b.el-Hasan b.el Heysem fî el-kitâbü’l-mahrûtât adını taşımaktadır. îbn el-Heysem’in bu çalışmayı Hallcy’den yaklaşık olarak 700 sene önce yapmış olması ilginçtir.” Terzioğlu, bu program çerçevesinde, İbnü’l-Heysem’in 415 / 1024 tarihinde kendinden önce yapılmış çevirileri de inceleyerek Arapça’ya çevirdiği, Conica’nm ilk 7 kitabını yayına hazırlıyordu. Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, No.2762′de bulunan yazmanın tıpkıbasımı bittiği sırada Terzioğlu vefat etmişti. Kitabın başına koymak istediği koniklerin tarihine dair bölüm yarım kaldığı için baskıdan çıkarılmış ve basımı Kitâb al-Mahrûtât Das Buch der Kegelschnitte des Apollonios von Perge adıyla Matematik Araştırma Enstitüsü tarafından tamamlanmıştır. Yazmanın tavsifi ve mukaddimesinin mealen çevirisinin verildiği Türkçe ve Almanca bir bölüm ihtiva etmektedir. Terzioğlu’nun Türk bilim tarihine yaptığı en önemli hizmetlerden biri de Türk Matematik Derneği Başkanı olduğu yıllarda (Bkz.Salih Zeki Bey)’in (1863-1921) Asâr-ı Bakiye (C. I-II, İstanbul, 1329/1913) adlı eserinin basılı ilk iki cildi ile elyazması 3. cildini (Yazma nüshaları için bkz. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY. 903, 904, 905) Latin harflerine çevirterek genç kuşakların istifadesine sunmayı düşünmüş olmasıdır. 
Fen Fakültesi’nde dekanlık yapmış olan Prof. Dr. Hüsnü Hamit Sayman tarafından çevrilen ve matematik tarihimize ışık tutacak olan Asâr-ı Bâkiye’nin yayın hakkı Türk Matematik Derneği’ne aittir. II. Dünya Savaşı öncesi kurulmuş olan Balkan Matematikçiler Uni-onu’nun (Union Balkanique des Mathematiciens) canlanmasında önemli payı olan Terzioğlu, iki dönem bu kuruluşun başkanlığını yapmıştır (1966-1971). Ayrıca bu birliğin, 29 Ağustos 1972 tarihinde İstanbul’da düzenlediği, IV. Balkan Matematikçileri Kongresi’nin de başkanlığına getirilmiştir. Diğer uluslararası faaliyetleri arasında Türkiye’yi uluslararası Matematik Birliği’ne (International Mathematical Union) üye yapması da unutulamayacak bir hizmettir. Nazım Terzioğlu, öğrenci olaylarının yoğunlaştığı 1970 yılında, Hamdullah Suphi Tanriöver’in varislerinden, Horhor’daki Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’nın satın alınmasını gerçekleştirmiştir. Rektörlük, rektörlüğe bağlı kuruluşlar ve büroların taşındığı konak, 1983 yılında, İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı’na tahsis edilmiştir. Terzioğlu’nun ölümünün 10. yılında, 19 Aralık 1986 tarihinde yapılan bir törenle, bu binanın bir salonuna, “Prof. Dr. Nazım Terzioğlu Kütüphanesi” adı verilmiştir. 
1973 yılında Hahnemann Medical Society of America üyeliğine seçilen Terzioğlu, 1974′te Türk-alman ilişkilerinin gelişmesindeki gayret ve çalışmaları nedeniyle Alman Cumhurbaşkanı tarafından Federal Alman Cumhuriyeti’nin Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca, Prag Üniversitesi ile Finlandiya- Jyvackylan Üniversitesi’nce verilmiş iki madalyası vardır. Prof. Dr. Nazım Terzioğlu’nun anısına düzenlenen, III. Yurtiçi Matematikçiler Toplantısı’nda, 26 Mayıs 1977 günü yapılan bir törenle, Silivri’deki tesislerin bahçesine bir büstü dikilmiştir. 
Nazım Terzioğlu, yurdumuzda matematiğin gelişmesine yaptığı katkılar nedeniyle, 2 Aralık 1982 tarihinde TÜBİTAK Hizmet Ödülü’ne layık görülmüştür. Ailesi, hayatı boyunca Türkiye’de matematiğin gelişmesi, araştırma ortam ve potansiyeli için çaba göstermiş olan Terzioğlu’nun adına bir Matematik Araştırma Ödülü ihdas etmiştir. Bu ödül ilk kez ölümünün 5. yılında, 20 Eylül 1981 tarihinde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde düzenlenen bir törenle üç genç matematikçiye verilmiştir. 1982 yılı ödülü ise, Terzioğlu’nun kurucu rektör olarak görev yaptığı Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde, 14-24 Eylül 1982 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Matematik Simpozyumu’nun açılış töreninde genç bir matematikçiye verilmiştir. 
Kendi alanında yayınlanmış pek çok makalesi bulunan Terzioğlu’nun kitapları şunlardır: Über Finslersche Raeume (Münih 1936). Doktora Tezi. Fonksiyonlar Teorisine Başlangıç. Fonksiyonlar Teorisi. 2 Cilt. (Konrad Knopp’dan çeviri, İstanbul 1938-1939). Finsler Uzayında Gauss-Bonnet Teoremi. İstanbul 1948. Lise Fen Kolu İçin Modern Geometri: Konikler (Ahmet Nazmi İlker ile, İstanbul 1960). Liseler İçin Cebir Temrinleri (P. Aubert ve G. Papelier’den çeviri, İstanbul 1960). Diferansiyel ve integral Hesap (Edmund Landau’dan çeviri, İstanbul 1961). Lise Fen Kolu İçin Modern Geometri. Fasikül I-Kesenler; Fasikül II-Harmonik Bölme, Harmonik Demet, Daireye Göre Kuvvet vs.; Fasikül III-Daireye Göre Kutup ve Kutup Doğrusu (G. Papelier’den çeviri, İstanbul 1968). -Analiz Problemleri (İstanbul 1973). Das Vorwort des Astronomen Banî Musa b. Şâkir zu den Conica des Apollonios von Perge (İstanbul 1974). Das achte Buch zu den Conica des Apollonios von Perge re-konstruiert von Ibn al-Haysam (İstanbul 1974). Kitâb al-Mahrûtât Das Buch der Kegelschnitte des Apollonios von Perge (İstanbul 1981). 
Çalışma arkadaşı Prof. Dr. Suzan Kahramaner’in şu sözleri Terzioğlu’nun kişiliğini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir: “Prof. Nazım Terzioğlu yetenekli ve ileri görüşlü yöneticiliği yanında her şeyden önce bir bilim adamı ve esaslı bir hoca niteliklerini taşıyordu. Herkese ve özellikle öğrencilerine karşı insancıl ve içtenlikli davranışları gençler üzerinde öyle derin bir güven etkisi yaratmıştı ki, aralarında hocaya ‘Baba Nazım’ adını takmışlardı. 1937′den 1976′ya kadar süren 40 yıllık öğretim üyeliği sırasında gerek verdiği dersler, gerek çeviri ve kitaplarıyla öğrencilere yol göstermiş, birçok öğretim üye ve yardımcısına, dış ülkelerde doktora ve bilimsel araştırma olanağı sağlamış, onlara maddi ve manevi destek olmuştur. Bilim adamı yetiştirmek için her uygun durumdan faydalanmıştır. Yeteneklerini ortaya çıkardığı matematikçiler arasında; İTÜ’den Prof. Dr. Selma Soysal ve ODTÜ’den, bugün TÜBİTAK Başkan Vekili olan oğlu Prof. Dr. Tosun Terzioğlu’nu sayabiliriz." 

Prof. Dr. Nazım Terzioğlu’nun alçakgönüllü görünümü altında uzak görüşlü kişiliği, kurullarda ve uluslararası toplantılarda saygınlığını arttırdı. 60′lı yılların sonlarında Balkan Matematikçiler Birliği (UBM) yeniden canlandırıldığında, ülkemiz de birliğin üyesi olarak değişik Balkan ülkelerindeki toplantılara katılıyordu. Tüzük yapımı ve yönetim için her ülkeden üç delegenin katıldığı bu toplantılar çok tartışmalı geçiyor ve genellikle bir çözüme varılamıyordu. Anlaşmanın olanaksız gözüktüğü bir toplantının son anında Terzioğlu bazı öğütlerde bulundu ve gelecek kongrenin İstanbul’da yapılmasını önerdi. Oturumun havası yumuşadı ve birçok kararlar oybirliği ile onaylandı. Birliğin Genel Sekreteri; ‘Başımıza bir Osmanlı geldiğine göre bundan sonra sorunlar kolaylıkla çözülür’ demişti.” 

Kaynakça: 
http://www.bilimtarihi.org/bilimadamlari/terzioglu/biyografi.html “Ambarlı’daki Üniversite Sitesi’nin Temeli Dün Atıldı”, Hürriyet Gazetesi, 23 Ağustos 1972. 
“Autobiographische Notizen Der Wiener Akademie der Wissenschaften gewidmet”, Constantin Caratheodory Gesammelte Mathematische Schriften. Fünter Band. München MCMLVII, s. 389-409. 
İpekçi, Abdi: “Her Hafta Bir Sohbet. Konumuz: Üniversiteler Açılırken Sorunlar. Bu Haftaki Konuğumuz Nazım Terzioğlu (İstanbul Üniversitesi Rektörü)”, Milliyet Gazetesi, 1 Kasım 1971. 
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Personel Müdürlüğü Arşivi, Nazım Terzioğlu Dosyası. İstanbul Üniversitesi Yeni Yapıları 1964-1974,İstanbul 1974. 
Naas,Josef-Hermann Ludvig Schmid:MathenatischesWörterbuch.. Band 1,Berlin 1962. s. 239-240. Onar, Sıddık Sami: “Üniversite Kütüphanesi”, Milliyet Gazetesi, 4 Şubat 1970. 
Schimidt, Erhard: “Constantin Caratheodory”, Constantin Caratheodory Gesammelte Mathematische Schriften. Fünfter Band, München MCMLVII, s. 409. Seyhan, Muvaffak: “Fen Fakültesi’nin Altın Çağı”, Cumhuriyet Gazetesi, 5 Mart 1972. 
Seyhan, Muvaffak: “Bir bilim adamı daha vakitsiz öldü”, Milliyet Gazetesi, 22 Kasım 1976. 
Songar, Ayhan: “Nazım Terzioğlu’nu Kaybettik”, Yeni Simpozyum, S. 1 s. 4-6,1977. Songar, Ayhan: “Nazım Terzioğlu’nu Kaybettik”, Çeşitleme, s. 203-204, İstanbul 1981. 
Sturdza, Mihail Dimitri: Grandes Families deGrece d’Albanie et de Constantinople. Paris 1983, s. 259-260. Ünver, A. Süheyl: “Kuruluşlar ve Yürütmeleri”, İstanbul Gazetesi, 23 Eylül 1973.
http://birgaripmatematikci.com/matematik/unlu-matematikciler/musluman-ve-turk-matematikciler/747-nazim-terzioglu-1912--1976-hayati-ve-eserleri.html

Ali Kuşçu

Onbeşinci yüzyılda yaşamış önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. (1403, Semerkand - 16 Aralık 1474, İstanbul) Asıl adı Ali b. Muhammed'dir. Babası Timur’un torunu olan Uluğ Bey’in doğancıbaşısı idi. “Kuşçu” lakabı buradan gelmektedir. Ali Kuşçu Semerkand’da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızade-i Rümi ve Giyasüddin Cemşid el-Kaşi gibi, dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır. Ali Kuşçu, bir aralık, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey’den habersiz Kirman’a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkal el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey’e armağan etmiş ve Ali Kuşçu’nun, kendisinden izin almadan Kirman’a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir. 
Ali Kuşçu, Semerkand’a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevini’nin müdürü olan Kadızade-i Rümi’nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey’in Zici’nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey’in ölümü üzerine Ali Kuşçu, Semerkand’dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacıyla Fatih’e elçi olarak gönderilmiştir. Bir kültür merkezi olmanın şartlarından birinin de bilim adamlarından biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu’ya İstanbul’da kalmasını ve medresede ders vermeini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine Tebriz’e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul’a geri döner. İstanbul’a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu’yu karşılayanlar arasında, zamanın uleması İstanbul kadısı Hocazade Müslihü’d Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır. İstanbul’a gelen Ali Kuşçu’ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya’ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu burada, Fatih külliyesinin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Ayrıca İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. 
 
Ali Kuşçu’nun, medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler, olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafından da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığıyla Ali Kuşçu’nun derslerini takip etmiştir. Ali Kuşçu’nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip, zaferden sonra Fatih’e sunulduğu için Fethiye adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektdedir. İkinci bölüm, Yer’in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer’e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir. Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri, küçük bir el kitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu’nun diğer önemli eseri ise, Fatih’in adına atfen Muhammadiye adını verdiği matematik kitabıdır.
Eserleri
Risale-i fi'l Hey'e (astronomi) 
Şerh-i Tici Uluğ Bey (astronomi) 
Risale-i fi'l Fethiye (astronomi, Risale-i fi'l Hey'e adlı eserinin Arapçasıdır) 
Risale fi'l Muhammediye (matematik, cebir ve hesap) 
Unkud-üz-Zevahir fi Man-ül-Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) 
Et-Tezkire fî Âlâti'r-Ruhâniyye Takiyyuddîn Râsid bu eserden söz etmiştir.
El-‘Unkûdu’z-Zevâhir fî Nazmi’l-Cevâhir: (Arapça sarf ilmi konusunda kaleme aldığı bir giriş ve üç bölümden oluşan bir eseridir)

Matrakçı Nasuh

Türk, mizah adamı ve minyatürcüsüdür. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.
Sultan II. Beyazid döneminin (1481-1512) sonlarına doğru Enderun’da eğitim gördüğü ve sonra matematik eğitimcisi olarak öğrenci yetiştirdiği bilinmektedir.Devrin ünlü şairi Saî'den dersler almıştır. Ünlü bir hattat olan Nasuh, divânî ve nesih yazı stillerinde değişiklikler yapmıştır. Divânî yazı stilinde, daha kapalı ve daha küçük yazılan harfleri daha büyük ve daha açık kaleme alarak kolayca yazılmasını ve okunmasını sağladı. Nesih yazı stilinde de harfleri daha irileştirdi ve harflerin şekilleri üzerinde değişikliklere gitti. Bu güncellemeler, Acem üslubunu Rumî üsluba dönüştürerek Osmanlı tarzını oluşturmak anlamına geliyordu.Divânî yazı stilinde önde gelen isimlerden birisi olmuştur. Sopalarla oynanan ve bir tür savaş oyunu olan matrak adlı sporda ustalığından dolayı matrakçı lakabıyla anılmıştır. Değişik silahları kullanmaktaki ustalığı da bilinmekte olup bu konuda Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kitap da yazmıştır. Matrakçı Nasuh'un minyatür-harita karışımı kendine has bir üslubu vardır. Eserlerinde yeryüzünün kuşbakışı görünümünü resmeder. Buna karşın şekilleri tepeden değil, sanki karşıdan görüyormuş gibi çizer. Bu resimlerde kuş ve tavşan gibi hayvanlar olsa da insanlar asla belirmez. Şehirlerdeki binalar tek tek seçilebilir.Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.  Geometri ve matematik alanındaki çalışmaları neticesinde uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamıştır. I. Selim zamanında ona adadığı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb kitapları, Napier'den elli sene oncesinde adiyla anilan çarpma metotlarını ve modern matematik ögretiminde öncü bir kitap kabul edilen bır referans olarak Enderun'da okutulmus, Napier gibi matematikçilere ılham kaynağı olmuştur.

Tarih alanında da çalışan Matrakçı Nasuh, Taberî Tarihi 'ni Mecmaü't-Tevârih adıyla Türkçeye çevirmiştir. 3 nüsha olarak yayınlanan Süleymannâme kitabında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 yıllarını anlatmıştır. 1537-1538 yıllarında yazdığı Fetihname-i Karabuğdan, Kanuni Sultan Süleyman'ın Boğdan seferini anlatır. Bu kitaplarda, yol boyunca ordunun geçtiği şehirlerin minyatür şeklinde haritalarını çizmiştir. Çizimleri bugün hem estetik, hem de geçmişe ait çok ayrıntılı bilgiler içermesi hasebiyle şaheser olarak tanımlanmaktadır. Nasuh, Kanuni'nin Fransa kralı I. François'ya destek amacıyla Barbaros Hayreddin Paşa komutasında gönderdiği donanmaya katıldı. Yine yol boyunca donanmanın uğradığı limanları resmetti.
Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530′da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardır. Yaygın kanaate göre 28 Nisan 1564'te vefat etmiştir. Matrakçı Nasuh'un ölümünün 450. yılı dolayısıyla, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 05-20 Kasım 2013 tarihleri arasında Paris’te yaptığı 37. UNESCO Genel Konferansı’nda Matrakçı'yı anma programına almıştır

Eserleri:
  • Cemâlü'l-Küttâb ve Kemâli'l-Hüssâb
  • Umdetü'l-Hisâb
  • Mecmuatü't-Tevârih
  • Süleymannâme
  • Fetihname-i Karabuğdan
  • Beyan-ı Menazil-i Sefer-ul Irakeyn
  • Tuhfet-ul Guzat

Sabit b. Kurra

Tam künyesi Sabit b. Kurra b. Mervan b. Sabit b. Kereyan b. İbrahim b. Kereyan b. Marinus b. Salamuyos b. Malagrius el-Harranî, es-Sabiî, Ebu’l-Hasan, el-Feylesof, et-Tabib’dir. Trigonometrinin, Batı'da yaygınlaşmasını sağlayan, aynı zamanda cebiri geometriye uygulayanların matematik önderlerindendir. Sabit Bin Kurra matematik, astronomi ve tıp alanlarında uzman bir rivayete göre Sabii geleneğinden bir bilgindir. Kendisi soy kütüğünden de görülebileceği üzere Sabiî bir aileye mensuptur. Bazı araştırmacılar hayatının sonlarına doğru müslüman olduğunu ileri sürselerde bu konuda açık bir delil yoktur. Çağının çok ilerisinde çalışmalar yapmış, tüm bu alanlarda büyük gelişmelere öncülük etmiştir. Özellikle geometri ve cebir konusunda bir çok yeniliğe imza atmıştır. Diferansiyel hesabını Newton’dan önce belirlemiş, geometriyi aritmetiğe ilk uygulayan kişi olmuştur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 821 yılında Urfa Harran’da doğduğu sanılmaktadır. Harran’ın bilgin yetiştiren köklü bir ailesinden gelmektedir. Ailesinin varlıklı olması bilimsel araştırma ve çalışmalarını kolaylaştırmıştır. Gençlik yıllarında ailesinin işi olan sarraflıkla meşgul olmuştur. Devrinde matematik çalışmaları ile üne kavuşmuş Beni Musa ailesinden Muhammed b. Musa ile karşılaşması hayatında dönüm noktası oldu. Muhammed b. Musa Sabit b. Kurra'nın zeka ve yeteneklerini fark edince onu himayesine alarak medrese çalışmalarına katılmasına ikna etti. Böylece Sabit b. Kurra Bağdat'ta kalmasıyla birlikte Halife'nin (Mutazıd) huzuruna çıkarak kendini gösterebilmiştir. Sabit bin Kurra, Batlamyus’un ünlü eserini Arapçaya “Algamesti” adıyla çevirmekle birlikte kendi görüşü ile zamanı için yeni olan trigonometri ve astronomi bilgisini bu eserde zikretmiştir.  Arapça ve Farsça'dan Latince'ye tercüme ederek üne kavuşan Gerard (1114-1185), Batlamyus'un ünlü eserini 1136 yılında Sabit bin Kurra'nın Arapça olarak yazdığı bu matematik cebiri eserinden Latince'ye tercüme etmiş ve bu Latince tercüme, 1515 yılında yayınlanmıştır.

Salih Zeki Bey

1864 yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa, annesi Saniye Hanımdır. Dört yaşında iken annesini, altı yaşındayken babasını kaybetti. Bakımını üstlenen büyükannesi onu önce mahalle mektebine göndermiş, ancak yaramazlığından ötürü öğretmeninin isteğiyle okuldan alınıp bir esnafın yanında çıraklığa başlamıştı. 1874 yılında, on yaşındayken yetimlerin okuduğu Darüşşafaka’ya kaydoldu. Bu okulda Mehmet Nadir Bey'den matematik dersi aldı. Mehmet Nadir Bey, onun ileride iyi bir matematikçi olacağını anlayarak kendisiyle özel olarak ilgilendi ve o mezun olana kadar Darüşşafaka'dan ayrılmadı Salih Zeki, Darüşşafaka'yı 1882 yılında birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf Kalemi (Fen Şubesi)'ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla birlikte Paris'e gönderildi ve burada Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. "Zeki" lakabı, bu okulda eğitim görürken arkadaşları tarafından kendisine verildi, böylece Salih Zeki olarak anılmaya başladı. Okulda kalıp doktora yapmak istediyse da bakanlık tarafından çağrılınca İstanbul'a geri döndü.
Posta ve Telgraf Fen Kaleminden arkadaşı Ahmed Fahri;Salih Bey'in Zeki mahlasının öyküsünü (Muallimler Mecmuası Mayıs/1924) sayısında şöyle anlatır: Salih’in Zeki lakabı tarafımdan verilmiştir. Politeknik talebesinden bir arkadaşımızla bir diferansiyel ifadenin integralini bulmak bahis konusu olmuştu. Politeknikli, eski hatırladıkları bilgilere göre uğraşıyrdu. Netice alamadık. Mesele bizi dostça münakaşaya götürdü. Salih, dersten alınan bir düsturdan [formülden] yararlanarak integrali buldu ve netice hasıl oldu. O vakit, “Salih sen zekisin!” dedim. Bunun üzerine arkadaşlar bu lakabı almasını teklif ettiler; Salih'de kabul etti. [Salih Zeki Bey Hayatı ve Eserleri, Celâl Saraç, Yay. haz. Yeşim Işıl Ülman, s.155]. 
Salih Zeki 1912’de Maarif müsteşarlığına, 1913’de Darülfünun Umumî Müdürlüğü’ne yani, atanır. Yaşamının son yıllarını akıl hastalığının tedavisi nedeniyle Şişli La Paix Fransız Hastanesi’nde geçiren Salih Zeki, 2 Temmuz 1921’de 57 yaşında ölmüştür.
Asâr-ı Bâkiye Muhteviyatının bazı kısımları Darülfünun-u Osmaniye’de konferans suretinde verilmiştir. Salih Zeki’nin meşhur yapıtının birinci ve ikinci ciltleri. İstanbul'da basılmıştır.(1913) Bu kitapta Salih Zeki,  Doğunun Matematiğe yaptığı katkıları ve bu konuda yazılan eserleri tanıtmıştır.. ilk cilt düzlemsel ve küresel trigonometri, ikinci cilt cebir üzerinedir. Kitabın önsözüne göre Salih Zeki’nin matematik tarihine ilgisi arkadaşı Crédit Lionnais bankası müdürü Le Moine’ın yönlendirmesiyle başladığını belirtmiştir. Doğulu bilim adamlarının eski Yunan matematiğinin üstüne neler kattıklarını ve Batıya hangi düzeyde ulaştırdıklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Kitap, adını El Birunî’nin Asâr-ül Bakiye an kurun-il Haliye adlı, astronomi ve tarih konularını içeren kitabdan almıştır.
Salih Zeki, bilim felsefesi ile uğraşmış, Henri Poincaré ve Alexis Bertrand'ın eserlerini çevirerek bilim felsefesinin Türkiye'de tanınması ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur.Salih Zeki Bey, 1901'de ilk eşi Vecihe Hanım'dan boşandıktan sonra öğrencisi Halide Edip ile evlendi. Bu evlilikten sonra Halide Salih olarak anılan eşi Halide Hanım, ona Kamus-u Riyaziyat (Matematiksel Bilimler Sözlüğü) adlı eserini yazarken asistanlık ve çevirmenlik yaptı. Kamus Eseri, matematik ve astronomi bilimlerinde kullanılan bütün terimleri açıklamak ve Doğulu ve Batılı bütün matematikçilerle astronomların hayat öykülerini ve eserlerini tanıtmak maksadını taşıyordu. 12 ciltlik eserin yalnız iki cildi basılabildi. 1903'te büyük oğulları Ayetullah (ö. 1985), 1904'te ikinci oğulları Hikmetullah Togo dünyaya geldi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin görüşlerine yakın olan Salih Zeki Bey, II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Tanin Gazetesi'nde bilimsel makaleler yazmaya başladı ve Maarif Nezareti Meclis-i Maarif üyeliğinde bulundu.
Auguste Comte hayranı olan Salih Zeki, onun öğretisini tanıtmak için Halide Hanım ile birlikte Auguste Comte Felsefe-i Müsbetesi adlı bir makale yayımladı. 1908- 1909 yıllarında yoğun bir çalışma dönemine girerek Darülfünun'da çok sayıda ders verirken değişik alanlarda ve seviyelerde pek çok ders kitabı yayımladı.Salih Zeki Bey'in ikinci bir evlilik yapmak istemesi üzerine Halide Hanım ile dokuz yıllık evliliği sona erdi. Salih Zeki Bey, Münevver Hanım (ö. 1973) ile 1910'da evlendi ve bu evliliğinden Tarık ve Faruk adlı iki oğlu dünyaya geldi. 1910 -1912 yılları arasında Türkiye'de çağdaş fiziğin temel konularını ayrıntılı biçimde tanıtan çok sayıda ders kitabı yayımlayarak fizik alanında da öncü oldu.1912'de Türk matematikçilerine yabancı olan "Öklit dışı Geometriler" ile "Sanal Nicelikler Üzerine Kurulmuş Çeşitli Alanlar" konularını ayrıntılı biçimde tanıttı.1913 yılında yayımlamaya başladığı Asar-i Bakiye adlı yapıtında Ortaçağ İslam Dünyası’nda yapılan matematik ve astronomi çalışmalarını sergiledi. Eserin birinci cildinde Trigonometri tarihini, ikinci cildinde hesap ve cebir tarihini, üçüncü cildinde Astronomi Tarihini ve dördüncü cildinde de geometri tarihini konu edindi. Dört cilt olarak tasarlanan üçüncü ve dördüncü ciltleri yazma halinde kalmıştır.Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu. Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.
Eserleri: Hendese (Geometri) - Lise ders kitabı Hikmet-i Tabiiye (Fizik) - Lise ders kitabı Mebhas-ı Savt (Fonetik) Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma) Mebhas-ı Hararet-i Harekiye (Termodinamik) Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim) Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve Kılcallık) Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı) Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların Hareketi) Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri) Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi) Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi) Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi) –Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler) –Henri Poincaré’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır.
Kaynakça: 
Haluk Oral, Salih Zeki, Matematik Dünyasi Sayı: 2003-1 Sayfa:46-49 
Remzi Demir, Salih Zeki Bey (1862-1921) Hayatı-Eserleri ve Türk Bilim Hayatındaki Yeri, Bilim ve Ütopya
 www.darussafaka.k12.tr/salih-zeki-matematik-arastirma-projeleri/

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!