Şaşırdım kaldım işte, Yavuz Bülent Bakiler

Türk Edebiyatının önemli isimlerinden olan, hayatı boyunca Türkçe'ye bağlılığı ile tanınan; şiir, gezi notları, edebi metin incelemeleri, anı yazılarıyla bilinen usta şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler (d.23 Nisan 1936) bugün vefat etti. (28/09/2025) Türk Edebiyat dünyası için kıymetli bir isimdi. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Yavuz Bülent Bakiler'in en bilinen şiiri ile bu şiirin ardındaki aşk hikayesini, şairin kendi anlatımıyla sizlere aktaralım.
Şaşırdım Kaldım İşte” Şiiri ve Hikayesi
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,

Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla..

Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle,
Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle,
Çarpsan karasevdayı en azından yüz binle,
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.

Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle,
Ama her defasında geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle..

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin?
Bazan kızkardeşimsin, bazan öpöz annemsin,
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin,
Eksilmeyen çilemsin,

Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin,
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin,
Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin?

Yavuz Bülent Bakiler

Şiirin Hikâyesi
Yavuz Bülent Bakiler anlatıyor: Bu kızın, yani fakültenin birinci sınıfında aşık olduğum kızın ismi ‘’Fatma’’ olsun. Bu kıza anlatılmaz duygularla bağlandım kaldım ama ona aşık olduğumu kat’iyyen söyleyemiyorum. Her gün beraber fakülteye gidip geliyoruz. Her gün yan yana oturup dersleri dinliyoruz ama bir türlü bu kızcağıza “ben seni seviyorum, ben sana aşığım” diyemiyorum. Hep içimden söylüyorum bunları. Bizim o yıllarda Hukuk Fakültesindeki mevcudumuz 11500’dü, 11500 mevcudu var. O 11500 kişinin 1100 kişisi muntazaman derslere devam ediyor. O bakımdan fakültede iki ayrı sınıfta okuyoruz. Bir aşağıda sınıf var, bir de yukarıda sınıf var. Biz aşağıdaki sınıfta bu kızcağızla beraber derslere devam ediyoruz. Gandi’yi okuyorum. Gandi diyor ki “her gece başımı yastığa koyduğum zaman kendi kendime düşünüyorum, acaba bugün bir kimseye zararım dokundu mu?’’ Diye düşünüyorum. Eğer bir kimseye zararım dokunduysa gidip ertesi gün o kişiden özür diliyorum. Sana zararım dokundu, beni bağışla’’ diye.” Ben Gandi’nin tesiri altında kalarak kendi kendime düşündüm, dedim ki ben her gün bu kızla beraber derslere giriyorum, bu kızla beraber dolaşıyorum, fakültede bir dedikodu çıkmaya başladı, ‘evlenecekler’ diye bir dedikodu. Benim kulağıma da geliyor bu. Yanımda arkadaşlar söylüyorlar. Ben de “yok ya böyle bir durum yok” filan diye itiraz ediyorum ama doğrusu bu kızcağızı dünyalara sığmaz bir yürekle seviyorum. Ona aşığım. Bir gün fakültenin merdivenlerinden çıkarken ona dedim ki “biliyor musun, fakültede böyle bir dedikodu var” dedim. “Ne güzel, ne güzel” dedi. ‘’Ama dedim, biz daha fakültenin birinci sınıfındayız, yarının ne olacağı belli değil, ben bu fakülteden mezun olur muyum, olmaz mıyım bilemiyorum. Üstelik ben dedim, ailemin seçtiği kimseyle evlenmek durumundayım.’’ Aynen öyle, annemin dilinde dayımın kızının ismi var. Olur mu olmaz mı bilmiyorum ama annem ve babam evleneceğim kimseye evet demeseler benim o kimseyle izdivaç yapmam mümkün değil. Şimdi bir dedikodu var ama ben görüyorum ki sana zararlı oluyor. Gel bu dedikodu bitinceye kadar konuşmayalım.
Ben böyle söyler söylemez müthiş öfkelendi, elini başının üstüne kadar kaldırdı “Ben seninle büyük bir dostluk kurmak istiyorum, niçin korkuyorsun? Madem korkuyorsun çekil git!” dedi. Öyle ya! “Ben niye korkayım. Sen bu fakültenin en güzel kızlarından birisin. Senin yanında bulunmak bile bana büyük bir huzur kazandırıyor. Ben korkmuyorum. Ben senin adına endişe duyuyorum.” dedim. “Hadi hadi” dedi, “korkuyorsun.” Sen öyle mi düşünüyorsun, peki hadi güle güle’’ dedim. Böylece ben ondan ayrıldım ve yukarıdaki sınıfa çıktım. O da bir gün sonra yukarıdaki sınıfa çıktı. O yukarıdaki sınıfa çıkınca ben aşağıdaki sınıfa indim. Dünyanın en büyük aptallıkları ve kat’iyyen konuşmadım ama onun için bir takım şiirler yazdım. Bir arkadaşım vardı, sonradan çeşitli bakanlıklarda vazife gördü o demiş ki, -ismi Fatma’ydı ya kızın- “Fatma” demiş, “Bülent senin için o kadar klas o kadar güzel şiirler yazdı ki, bir görsen hayran olursun, çok beğenirsin” demiş. Benim haberim yok. Ben Cebeci’de arkadaşlarımla birlikte bir bekâr evinde kalıyorum. Tak tak, bir gün kapı çalındı. Açtım kapıyı, baktım karşımda kızcağız.
– “Ne var?” dedim.
– ‘’Bülent filan bana söyledi benim için şiir yazmışsın, o şiirleri senden istemek için geldim.’’
– “Vermem” dedim.
– Bak, ‘’kimseye kızmadım, kimseye rica etmedim, senden rica ediyorum, ver o şiirleri bana…’’
-“Vermem”, o şiirler benim duygularımı ortaya koyuyor.
Şu basitliğe bakın.
-Senin nazarında dedim, erkeklerin hiçbir kıymeti yok.
Buna nereden geldim? Öğrendim ki bu arkadaşım, erkek arkadaşlarıyla ve kız arkadaşları ile birlikte Çubuk Barajına gitmiş. Öğrenince çılgınlara döndüm.
‘’Nasıl olur, benim haberim olmadan gidebilir?’’
Sanki benim nikâhlı eşimmiş gibi. Bu da işin üzerine binince tamamen kopmak istedim.
Geceleri uyuyamıyorum, “acaba sabahleyin fakülteye gelecek mi?” diye düşünüyorum. Fakülteye geliyor, Onun bulunmuş olduğu yerde, kat’iyyen ben olmuyorum, çekip başka tarafa gidiyorum. Böyle saçma sapan bir takım davranışlar. Ama şiirler yazdım kendi kendimle sevdalandım durdum, başka şiirlerim oldu. Bunları kendisine anlatmadım.
Mezun olduk. O da mezun oldu, ben de mezun oldum. Benim şiirlerimin çıkmasını, basılmasını, bir kitap haline gelmesini çok istiyordu. Yeminle söylüyorum, çok enteresan hadiseler oluyor bazen insanın hayatında. Fakülteden mezun olduktan sonra askerliğimi yaptım. Ben muhafız alayında, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında. Kitabımı bastırdım, şiirlerimi muhtevi şiirlerimi bastırdım. Ondan bir tane aldım, cebime koydum, üzerimde lacivert bir elbise var. Çıktım Kızılay’a geldim. Kızılay’da bir noktadan karşı tarafa geçeceğim. Kalabalık ana baba günü, kendi kendime dedim ki:
 “Ya bu kız bu kitabın çıkmasını çok istemişti, onu görsem de kitabı versem kendisine. Ve kendisi için yazmış olduğum şiirleri hiç olmazsa bu münasebetle görmüş olur.”
Bu ışıktan karşı tarafa geçerken tam ortada karşılaştık. Dedim ki “Fatma, az önce seni düşünüyordum, kitabım çıktı. Onu sana şimdi sunuyorum, al” dedim, aldı “teşekkür ederim“ dedi. Başka türlü konuşmadık, o ayrıldı ben ayrıldım. Bu defa beni bir merak sardı:
-Acaba şiiri okuduktan sonra nasıl bir kanaat içerisinde oldu, ne düşünüyor şiir üzerinde veya benim üzerimde?
Ben ayrı bir yerde oturuyorum Ankara’da. Tandoğan Meydanında. Orada arkadaşlarımla birlikte 3 yıl oturmama rağmen onu katîyyen görmedim hiç. Hangi mahallede oturduğunu da bilmiyorum. Ama kendisine o şiir kitabını verdikten bir gün sonra çıktım evimden, otobüs durağına geldim. Baktım bu da otobüs durağında bekliyor. Oralarda bir tanıdığı olsa gerek herhalde, oraya gelmiş.
-Dedim ki sana verdiğim şiir kitabını okudun mu?
-Okudum, dedi.
-Peki senin için yazdığım şiirleri gördün mü?
-Yok, hiç farkında değilim, dedi.
Bir tokat yedim mi suratıma?
Troleybüs geldi, kimse yok troleybüste. En öne oturdu, gittim inadına en arkaya oturdum. Yine kat’iyyen konuşma filan yok.
O zaman o da bekar, aynı zamanda ben de bekarım.
Derken, efendim tekrar bir kopukluk meydana geldi. Ben evlendim. O evlendi, evlendiğini duydum. Son derece güzel bir kız, vizon kürkler içerisinde, böyle dolaşıyor. Bir gün Ankara’da, bir akşam karanlığında ben bakanlıktan çıktım; kitap bastırıyoruz bir matbaada, o kitapların durumlarını öğrenmek için matbaaya gidiyorum. Tam Milli Kütüphanenin önünden geçerken bu kızcağızla karşılaştım.
O karşıdan geliyor, ben bu taraftan gidiyorum.
Karşılaşınca:
-Nereye gidiyorsun? dedi bana.
Doğrusu benimle konuşacağını hiç düşünmüyordum. “Nereye gidiyorsun” dedi.
-“Matbaaya gidiyorum” dedim.
-Ne var matbaada.
-Kitap bastırıyoruz da, acaba ne oldu diye onu öğrenmek için gidiyorum, dedim.
-Ya Bülent! Hala mı kitap, dedi bana.
-Ne yaparsın dedim, işte benim de havam böyle! Kitapla düşüp kalkıyorum. Çekip gideceğini sandım, gitmedi. Ben de bekliyorum ama başımız önümüzde ikimizin de.
-“Bana niye gelmiyorsun?” dedi.
Hiç düşünmemiştim, hiç tahmin etmiyordum bana böyle bir soru soracağını.
– İstiyor musun dedim, sana gelmemi?
– Tabi dedi. Gelsene bana, yalnız gelmeden önce haberim olsun, dedi.
Anladım süslenecek o bakımdan haberim olsun diyor. Kendisine haber verdim bir gün, çıktım gittim. Ben kültür Bakanlığı’nda müsteşar yardımcısıyım, benim kapımda bir sekreter var. O hatun kişinin makamına girmek için iki ayrı odadan, iki ayrı sekreterden geçmek lazım. Birinci sekreterden geçtim, ikinci sekreterden geçtim. Üçüncü odada kendisinin karşısına dikildim. Beni çok iyi karşıladı. Ben, masanın bir tarafına oturdum. O makamından kalktı, masanın karşı tarafına oturdu. Aynen, Allah şahit, aramızdaki konuşma aynen şöyle oldu. Bana dedi ki,
–‘’Biliyor musun Bülent, benim 4 yıllık fakülte hayatımı zehir ettin sen bana, zehir ettin’’ dedi. 
-Şimdi ne söyleyeyim. Dedim ki:
 ‘’Bak köprülerin altından çok sular aktı ve aradan çok zaman geçti, senin hiç bilmediğin bir konu var. Şimdi o konuyu burada ben sana açmak durumundayım. Doğru, fakültede benim bir takım yanlışlarım, hareketlerim oldu, kıskançlıklardan ötürü filan ama onun altında yatan çok önemli bir sebep var ve senin bilmediğin bir husus. Onu bugün şimdi sana, senin bu sorundan sonra açıklamak istiyorum. Senin haberin yok, ben o yıllarda sana deli divane âşıktım, ama söyleyemiyordum bir türlü. İçimde tutuyordum, bütün o yanlış hareketler, hep benim o büyük sevdamdan kaynaklanıyordu, anlatamıyordum.’’
Elini vurdu masaya:
-‘’Ne demek söyleyemiyordun? Yahu Bülent, her gün bağıra bağıra anlatıyordun’’ dedi.
Bütün samimiyetimle söylüyorum, şaşırdım kaldım.
– ‘’Yani dedim Fatma, sen o yıllarda gerçekten sana âşık olduğumu anlamış mıydın?’’
-‘’Anlamamak için dünyanın en aptal kadını olmak lazım, elbette anladım. Niye söylemedin’’ dedi.
Vallahi, billahi, tallahi, samimi kanaatimi orada kendisine anlattım. Dedim ki,
–‘’Bak o yıllarda seni o kadar, o kadar, o kadar büyük bir yürekle seviyordum ki, kendimi sana layık görmüyordum. Çok düşündüm, ben dedim ki ben gitsem bu kızcağıza evlenme teklifinde bulunsam. O da beni kabul etse yazık olur bu kıza. Çünkü o benden çok daha üstün özelliklere sahip bir kimseyle evlenmiş olmalıdır. O bakımdan sana öyle bir teklifte bulunamadım’’ dedim.
Elini vurdu masaya,
–‘’Ya Bülent, benim için şeref olurdu, benim için şeref olurdu.’’
Benim deli divane aşık olduğum kızdan 20 yıl sonra dinlemiş olduğum tek cümle budur ve ben onun serçe parmağını bile tutmadım, serçe parmağını. Benim zamanımda veya benim yaşayışımda aşk böyleydi. Ben öyle bir duygu içerisinde bu kızcağıza olan duygumu “Şaşırdım Kaldım İşte” isimli şiirde ortaya koydum.
“Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla” Hani fakültede benim yanıma geldiği zaman ben bırakıp başka taraflara gidiyordum ya işte onu kastederek söylüyorum.  
O şaşkınlık hala devam ediyor. Herhalde öyle sanıyorum ölünceye kadar devam edecektir. Ben bu şiiri okudum kendisine, telefonda okudum. Şiirimin yazılmasından sonra gördüm ki, arkadaşlarım bana yapmış oldukları açıklamalardan öğrendim ki çok beğenilen şiirlerden birisi olmuş ve 2 milyon kişi bu şiiri işte bilmem ne kanalı ise oradan dinlemişler. Bir telefon açtım kendisine. Dedim ki "Fatma senin için yazmış olduğum şiir biliyor musun, 2 milyon kişi tarafından okunmuş, beğenilen bir şiir olmuş" dedim. Bana telefonun öteki ucundan “şımarma” dedi. ‘’Hayır hiçbir şımarıklığım yok’’ dedim. Öylece kaldı.
Kaynakça: https://www.maarifinsesi.com/sasirdim-kaldim-iste-siiri-ve-hikayesi/

"Bu aşk hikayesinin benzeri, ne yarım kalmış hayatlar vardır. Sessizce çekip gidenler, yaşanmış onca hatırayı yok sayanlar, hiçbir şey olmamış gibi vefasızlık içinde kalanlar, eskiyi hatırlamamak için nice yenilere kucak açanlar ve daha neler neler. Bazen erkek çeker gider, bazen kadın. Geride hep duygu ve aşkla yoğrulmuş bir kalp bırakırlar. Gidenler yıktığı enkazı görmekten acizdir, hiçbir şey olmamış gibi yok sayarak yaşamaya devam ederler. Kavuşmak, hayal gibi kalır işte. Bazen de iki tarafta sevdiği halde anlamsızca uzaklaşırlar birbirinden. Anlaşılmaz engeller vardır aralarında. Bir türlü bu engelleri aşmayı denemezler,  sadece susarlar ve sessizliğe gömülürler, sonunda yine çekip giderler. Geride ne kalır? Yakıp kül eden koca bir Aşk. 
Nedir ki Aşk?  Aşk; bir bilinmezlik hali. Tanımlara göre aşk, karşılıklı olunca güzel ve yaşanılır bir sevgi yumağı ve bütünleşme haliyken, karşılıksız olunca yakıcı bir ızdırab ve acı bir kalp sızısı. Bu iki durumu da "yaşayanlar" ancak hakkıyla bilir. Selam olsun o aşka. Buradaki şiir ve hikayesi; aşk içinde kalanlara, aşka dalanlara, geride kalanlara, çekip gidenlere, sevip de ayrılanlara, gözleriyle yalan söyleyenlere, kalpten sevip kavuşanlara, sebepsiz ayrılanlara, nice yaşanmış duyguyu yok sayıp birilerini kullananlara usta şairden ithaf olsun."
| | | Devamı... 0 yorum

Trigonometri Açı Modülleri Programı

Trigonometri Açı Modülleri Programı, özellikle öğretmenlere trigonometri alanında çeşitli etkinlikler ve uygulamalar hazırlamada kolaylık sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Açı birimlerinin dönüşümleri, toplama-çıkarma işlemleri ve çarpma işlemleri gibi temel trigonometri konularını kapsayan modüller sayesinde, öğretmenler hızlıca soru ve cevap PDF dosyaları oluşturabilirler. Böylece sınıf içi etkinlikler, bireysel çalışmalar ve sınav hazırlıkları için pratik materyaller oluşturmak çok daha kolay hale gelir.

Trigonometri Açı Modülleri Programı, Python programlama dili ve Tkinter kütüphanesi kullanılarak geliştirilmiştir. Tkinter, Python’un standart GUI (grafik kullanıcı arayüzü) kütüphanesi olup, platformlar arası uyumluluk sağlar ve kolay arayüz tasarımı yapmaya olanak tanır. PDF dosyalarının oluşturulması için ise ReportLab kütüphanesi kullanılmıştır. Program, Windows, macOS ve Linux gibi farklı işletim sistemlerinde çalışabilir. Python’un esnekliği sayesinde hem eğitim hem de profesyonel amaçlarla rahatlıkla kullanılabilecek bir araç olarak tasarlanmıştır. 

| | | Devamı... 0 yorum

Ebob-Ekok Oluşturucu (Python Kod)

"Ebob-Ekok Oluşturucu" Python programı, özellikle ortaokul seviyesindeki öğrenciler için matematiksel kavramların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyla geliştirilmiştir. Bu yazılım, rastgele seçilen sayılarla EBOB (En Büyük Ortak Bölen) ve EKOK (En Küçük Ortak Kat) hesaplamalarını otomatikleştirerek, öğretmenlerin ve öğrencilerin alıştırma yapmalarını kolaylaştırır. Bu programın temel amacı, öğrencilerin EBOB ve EKOK kavramlarını uygulamalı bir şekilde öğrenmelerini sağlamaktır. Öğrenciler, rastgele oluşturulan sayı gruplarının asal çarpanlarını ayırarak bu değerleri hesaplamayı öğrenirler. Ayrıca, programın çıktısı olan PDF dosyaları, öğretmenlerin sınıf içi etkinliklerde veya ödevlerde kullanabileceği alıştırma sayfaları sunar. 
Çarpan ve Katlar konusunda EBOB ve EKOK işlemleinin daha iyi anlaşılması için 300 den küçük sayılar arasından rasgele sayılar seçerek, ikili ya da üçlü sayı grupları oluşturup, bunların EBOB - EKOK değerlerinin bulunması şeklinde alıştırma sayfasını oluşturan PYTHON kodlaması aşağıda verilmiştir. Program arayüzü aşağıdaki gibidir: 
Kodlamada istediğiniz şekilde özelleştirmelerde bulunabilir, yeni özellikler ve iyileştirmeler yapabilirsiniz. Programda en fazla 100 kadar işlem oluşturulabilmekte ve sayı grupları 2'li veya 3'lü grup olarak seçilebilmektedir. 
Program çıktısı A4 sayfa düzenine göre hazırlanmıştır. Programın Python kodu aşağıdaki gibidir. Aşağıdaki kod düzenini kopyalayarak üzerinde istediğiniz gibi değişikliklikler yapabilirsiniz. Özellikle ortaokul kademesinde alıştırma yaprakları oluşturmada program büyük kolaylık sağlayacaktır. Program sayesinde hazırlanan etkinlikler yardımıyla öğrenciler, öğretmen rehberliğinde sınıf içi etkinliklerde alıştırmalarla EBOB ve EKOK hesaplamalarını öğrenebilirler. Ayrıca evde yapacakları ödevlerle konuyu pekiştirme imkânı bulurlar. Sınav hazırlığı sürecinde de bu pratik alıştırmalar sayesinde konuyu daha iyi anlama fırsatı yakalarlar. Öğretmenler ise sınıf seviyesine uygun zorlukta, özelleştirilmiş alıştırmalar hazırlayarak öğrencilerin ihtiyaçlarına yönelik destek sağlayabilirler. Kadir PANCAR
| | | | | Devamı... 0 yorum

Açı İşlemleri ve Grafik Çizimi Programı

Trigonometri Açı İşlemleri ve Grafik Çizimi  programı, ihtiyaca binaen yazılmış küçük bir modüldür. Temel trigonometrik açı işlemlerini kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla geliştirilmiş kapsamlı bir araçtır. Kullanıcı dostu arayüzü sayesinde, trigonometrik hesaplamalarla uğraşan öğrencilerden mühendis ve matematikçilere kadar herkes için basit hesaplamaları zorlanmadan yapar. Açıyı saniyeden dereceye dönüştürme, girilen açının trigonometrik fonksiyon değerlerini hesaplama, girilen iki açı için açılar üzerinde toplama, çıkarma ve çarpma işlemleri yapma ve basit  trigonometrik fonksiyon grafik çizimleri gibi işlemleri kolayca yapabilir. Program, trigonometrik fonksiyonların grafiklerini görsel olarak çizme imkânı da sunarak, matematiksel kavramların görselleştirilmesini sağlar.

 

| | | Devamı... 0 yorum

Asal çarpan Hesaplama Modülü (Python Kod)

Asal sayı, yalnızca 1 ve kendisi olmak üzere iki pozitif böleni olan bir doğal sayıdır. Bir sayının asal sayı olabilmesi için 1’den büyük olması ve kendisinden başka hiçbir sayıya tam bölünmemesi gerekir. En küçük asal sayı 2’dir ve aynı zamanda tek çift asal sayıdır. 1 asal sayı olarak kabul edilmez, çünkü yalnızca bir pozitif böleni vardır. Asal sayılar, matematikte sayıların yapı taşları olarak kabul edilir ve diğer doğal sayılar bu asal sayıların çarpımıyla elde edilebilir. Asal çarpan, bir sayının asal olan çarpanlarına denir. Örnek olarak 20 sayısının asal çarpanları 2 ve 5 tir. 1, 4, 10, ve 20 ise 20 sayısını tam olarak böldüğü halde asal çarpan değildir. 
Fibonacci sayısı, Fibonacci dizisinde yer alan bir sayıdır. Bu dizi, 1 ile başlar ve her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamı olarak elde edilir. Yani dizinin ilk terimi 1 sonraki terim 1’in toplamı olan 1, üçüncü terimi 1 ile 1’in toplamı olan 2, dördüncü terimi 1 ile 2’nin toplamı olan 3 şeklinde devam eder. Bu şekilde oluşan sayı dizisi 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55... şeklindedir. Fibonacci sayıları hem matematikte hem de doğada sıkça karşımıza çıkar. Bitkilerin yaprak dizilimleri, çiçeklerin yapısı ve bazı hayvanların büyüme düzenleri gibi doğal örneklerde bu sayıların izine rastlanabilir. Ayrıca bilgisayar bilimleri ve algoritmalar gibi teknik alanlarda da kullanılır. 
Yukarıda anlatılan matematiksel tanımlara benzer şekilde, sayı özelliklerini görmek amacıyla bir program hazırlama gereği duyduk. Buna göre “Asal Çarpan Hesaplama Modülü” adlı Python uygulaması, öğrencilerin ve matematik meraklılarının bir sayının özelliklerini detaylı biçimde inceleyebilecekleri çok işlevli bir modül olarak tasarlanmıştır. Bu programın odak noktası, kullanıcı tarafından girilen pozitif bir tam sayının asal çarpanlarını ve daha birçok matematiksel niteliğini hesaplamak ve göstermek, böylece sayılarla ilgili kavrayışı derinleştirmektir. Programın işlevleri arasında şunlar yer alır: Verilen sayının asal olup olmadığını belirleme, Sayının asal çarpanlarını bulma, Sayının pozitif ve negatif tüm bölenlerini listeleme, Asal olmayan pozitif bölenleri ayırma, Tek ve çift pozitif bölenleri tespit etme, Pozitif bölenlerin toplamını hesaplama, Pozitif bölenlerin çarpımını bulma, Sayının Fibonacci dizisinde olup olmadığını kontrol etme, Sayının “mükemmel sayı” olup olmadığını belirleme, Sayının palindrom (tersiyle aynı) olup olmadığına bakma, Sayının karekök değerini hesaplama, Sayının asal çarpanlarının üs gösterimli biçimini hazırlama  
Teknik yapısı bakımından program, Python’un standart ve yaygın kütüphanelerini kullanır. Örneğin math kütüphanesi karekök işlemleri ve sayısal hesaplamalar için kullanılırken, tkinter kütüphanesi grafiksel kullanıcı arayüzünü (GUI) oluşturmak için devreye girer. Burada program kodlarını kullanarak gerekli arayüz iyileştirmelerini yapabilirsiniz. Arayüz penceresi kullanıcıdan bir sayı girişi alır ve “Hesapla” düğmesine basıldığında tüm bu özellikleri hesaplayıp ekranda uygun metin kutularında gösterir. Program ayrıca girilen sayının asal çarpanlarını üs gösterimiyle biçimlendirir. Bu, öğrencilerin asal çarpanlara ayırma işlemini hem sayı düzeyinde görmelerine hem de sembolik olarak kavramalarına yardımcı olur.  
Amaç açısından bu modülün temel hedefi, sayılarla ilgili birçok kavramı tek bir uygulamada kapsayarak, kullanıcıların asal çarpanlara ayırma, bölenler, mükemmel sayı, Fibonacci, palindrom gibi kavramları bir bütünlük içinde öğrenmesini sağlamaktır. Öğrencilerin soyut kavramları somut örneklerle görerek pekiştirmesini, sayısal düşünme becerilerini geliştirmesini destekler. Aynı zamanda öğretmenler için de derste anlatılan teoriyi uygulamaya dönüştürecek bir yardımcı rol üstlenir. Kullanım açısından uygulama oldukça kullanıcı dostudur. Kullanıcı, arayüzde bir sayı girer, “Hesapla” butonuna basar; program da anında sayının tüm yukarıda sayılan özelliklerini hesaplayıp ekranda gösterir. Hatalı ya da negatif giriş yapıldığında uygun uyarılar verilir. Böylece hem öğretmen tarafından ders materyali olarak hem de öğrencilerin bireysel alıştırmaları için kullanışlı bir araç haline gelir.  
Anlatılan sayı özelliklerini hesaplayan Python kodlu matematik programı, görseli aşağıda verilmiştir. Resmi büyütüp yazılımın özelliklerini inceleyebilirsiniz. Programın "exe" formatlı hali ve açık kaynak kodu da ekli dosyada ilave edilmiştir. Derslerinizde kullanabilirsiniz. Kadir PANCAR
 

Bir Gezi Rotası: Bilecik-Söğüt-Sivrihisar

Yeni bir gezi rotası ile devam edelim. Bursa merkezden başladığımız bu gezide, Bilecik, Söğüt ve Sivrihisar  şehirlerinde Osmanlı'nın izlerini görmeye çalışalım. Bursa merkezde gezilecek çok eser var. Bursa gezimizi çok detaylı olarak inşallah başka bir yazıda anlatayım. Bursa duraklarından sadece birini bu yazıda zikredip, diğer gezi yerlerini anlatmaya geçelim. 
Bursa'nın kalabalık nüfusundan kendinizi kurtarıp Tophane mevkine yürüyerek çıktığınızda, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey ve oğlu Orhan Gazi'nin Türbelerini görebilirsiniz. Buraya araçla gelmenizi pek tavsiye etmem, ciddi park sorunu olabiliyor. Sabahın erken saatlerinde belki park alanı biraz daha kolay bulunabilir. Türbelere giriş ücretsiz. İçerisi kalabalık değilse beklemeniz gerekmiyor. Türbeye yoğunluktan mı bilmiyorum ama ayakkabı ile giriliyor. Zeminler mermer kaplama, halı serilmemiş. Türbede her zaman Kuran-ı Kerim okunuyor. Türbelerin yanında saat kulesi var. Tepeden kuşbakışı Bursa manzarasını izleyebilirsiniz. Her iki türbede de dualarımızı edip, ecdada olan saygımızı gösteriyoruz. Şanslı iseniz kapı önünde sürekli nöbet tutan askerlerin nöbet değişimini görebilirsiniz. Biz değişim saatinde denk geldiğimiz için (15:00) alplerin saygı nöbeti değişimini izleyebildik.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi, Bursa’yı fethedemeden vefat etmiş ve kabri daha sonra oğlu tarafından vasiyeti üzerine Bursa sınırları içine taşınmıştır. Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi tarafından inşa edilen, Bursa merkezde hakim bir tepe olan Tophane’deki türbede medfundur. Bursa’yı 1326 tarihinde fetheden, Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi; Babası Osman Gazi’nin Söğüt’te bulunan kabrini Hisar içinde, Gümüşlü kümbet olarak zikredilen bugünkü yerine nakletmiştir. Orhan Gazi'nin kendisi de vefat ettiğinde yaptırdığı külliyesine yakın bu alanda, babası Osman Gazi’nin yanına defnedilmiştir. Türbenin ortasında bulunan sedef kakmalı büyük ahşap sanduka, Osman Gazi'ye aittir. Sandukanın etrafı sedef kakmalı korkuluklarla çevrilmiştir. Sanduka üzerine serilen örtü, Sultan Abdülaziz’in Bursa'yı ziyareti sırasında kadife üzerine gümüş sim ile işlenerek yapılmış olup, Osmangazi’nin şahsiyeti doğumu, saltanat senesi ve ölümü gibi tarihler üzerine yazılmıştır. Osman Gazi Türbesinin içinde Osmangazi’nin oğlu Alaaddin bey, Orhangazi'nin eşi Aspurça Hatun ile on iki yakınının sandukaları bulunmaktadır. Orhan Gazi'nin türbesi de Bursa merkezde Tophane mevkiinde babası Osman Gazi'nin türbesine komşu olarak yer almaktadır. 1855 yılında yaşanan depremden dolayı büyük hasar gören türbeler, dönemin Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yapılmış ve 1863 yılında tekrar ziyaretçilere açılmıştır. 
Bursa'da Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini ziyaret ettikten sonra Osmanlı'nın manevi mimarları ve kurucu önderleri olan Şeyh Edebali ve Ertuğrul Gazi'yi ziyaret etmesek olmazdı. Bunun için başka bir günde Bursa'dan Konya dönüşte, Bilecik üzerinden bir gezi planladık. Bu gezide; Bilecik şehir merkezi, Şeyh Edebali Türbesi, Bilecik Etnografya Müzesi, Bilecik Yaşayan Şehir Müzesi, Osmanlı devletinden kalma tarihi camiler, Söğüt ilçesi ve Eskişehir Sivrihisar ilçesi gezi planımızın içerisinde yer aldı. Bursa, Yenişehir, Bilecik, Söğüt, Odunpazarı, Sivrihisar rotaları ile toplam güzergah uzunluğu 285 km'dir. Adım adım gezi güzergahımızı sizlere de rehber olması açısından burada paylaşıyorum. 
| | Devamı... 0 yorum

Bir Gezi Rotası: İznik Gölü ve çevresi

Bursa'nın güzel ilçesi İznik'e bir vesileyle gitmek buralardaki tarihi dokuyu ve tabiat güzelliklerini keşfetmek amacıyla bir gezi rotası planladık. Rotamızı; Bursa, Gemlik, Gölyaka, Dutluca, Sölöz, İznik, Çakırca, Orhangazi güzergahı olarak İznik Gölü'nün çevresini tamamen dolaşacak biçimde planladık. Özellikle hedefimiz İznik ilçe merkezindeki tarihi eserleri gezmek ve gölün güzelliklerini keşfetmektir. Rota; Bursa, İznik ve tekrar Bursa dönüşü olarak toplam 145 km'dir. İznik'e gidiş ve dönüş için gölün her iki yakası da bu rotada kullanılmıştır.
Bursa'dan sabahın erken saatlerinde yola çıkarak, öncelikle yaklaşık 30 km uzaklıktaki Gemlik ilçesine geldik. Gemlik, Bursa'nın sanayileşme ve ticaret hacmini karşılayan en önemli liman şehridir. Bursa ve çevresinde üretilen her türlü sanayi ve tarım ürünlerinin ihracat ve ithalat kapısı Gemlik ilçesidir. Gemlik, körfezin kıyısında kurulan bir şehir olduğundan daima nemli ve ılıman bir havası vardır. Aynı zamanda zeytinciliği ile de çok meşhurdur. Şehre ilk girdiğiniz anda yolun sağ ve sol tarafında pek çok zeytinyağı fabrikalarını ve satış mağazalarını görebilirsiniz. Zeytin veya yağ ihtiyacınız varsa fabrika satış mağazalarından daha ucuz fiyatlarla temin edebilirsiniz. Alışverişinizi yaptıktan sonra Gemlik sahilinden yürüyerek limana doğru gidebilirsiniz. 
Gemlik'te yaklaşık yarım saatlik bir moladan sonra İznik istikametine geçmek için Orhangazi'ye bağlı Gölyaka tarafına doğru geçiyoruz. Gemlik ile Gölyaka arası yaklaşık 18 km. Gölyaka, gölün hemen dibinde yerleşmiş, küçük bir nüfusa sahip bir köyken, son zamanlarda turistik faaliyetlerin artmasıyla nüfusu artarak yapılaşma çoğalmıştır. Gölyaka'da konaklama için oteller mevcut. Göl kenarında kurulu şirin bir köy konumunda olan burada biraz dinlenip, gölün kıyı şeridinde yanımızda getirdiğimiz malzemelerle kahvaltımızı yaptıktan sonra zeytin bahçelerinin arasından yola devam ediyoruz. Göl kenarında gittiğimiz yol; çift şeritli, hafif virajlı ama ulaşımı rahat bir yol. Hafta içi gittiğimizden fazla kalabalık bir yol değildi. Haftasonu özellikle Bursa'dan gelenlerden dolayı trafik biraz daha kalabalık olabilir. Yolun her iki tarafında boylu boyunca uzanan zeytinlikler, yolculuğumuza mükemmel bir ortam sağlıyor. Ara ara durup zeytin yapraklarına dokunmak ve kokusunu içimize çekmek iyi geliyor. 
Gölyaka'yı geçtikten hemen sonra Bursa iline 67 km, Gemlik'e 21 km, Orhangazi ilçesine 12 km uzaklıktaki Dutluca Köyü geliyor. Dutluca halkı, köyün adından da anlaşıldığı üzere zeytinliklerin yanında dut ağaçları ile de geçimini sağlıyor. Geniş dutluklarıyla bilinen köy, zamanının ipek böcekçiliği merkezi olmakla birlikte, köyde kısmi balıkçılık da var. Kurtuluş savaşı zamanlarında Yunan işgaline (1920) uğrayan Dutluca köyünde, Sölöz Köyünden gelen Ermeni çetelerinin baskını sonucu çok acı hatıralar yaşanmış. Köy nüfusu, zamanla değişen şartlar ve iş değişiklikleri sebebiyle göçlerle azalmış olup, bugünkü nüfusu 300 kişinin altındadır. 
Dutluca köyünü geçtikten sonra komşu köyü, Sölöz geliyor. Sölöz Köyü, yaklaşık 1000 kişilik nüfusa sahip daha büyük bir yerleşim yeri. Sölöz köyü, 16. yüzyılda Van ve Harput'tan gelen köylüler tarafından iskan edilmiş, kurtuluş savaşı yıllarında da kalabalık Ermeni nüfusu ile dikkat çeken bir yerleşim. Aşağı Sölöz'de anayol üzerinde köy mimarisine uymayan, zamanında ipek böcekçiliği için kullanıldığı söylenen, pekçok efsaneye de konu olmuş tarihi büyük bir yapı var. Yol üstündeyken uğranılabilecek farklı bir yapı. Tarihi Sölöz Evi, 150 yıllık geçmişi ile ayakta durmakta zorlanırken, iyice eskimiş olması hasebiyle Bursa Büyükşehir Belediyesinin aldığı kararla yeniden restore edilecekmiş.
Sölöz köyünden sonra yolda ilerlemeye devam ettik. Narlıca'ya doğru giderken yol kenarları, yine zeytinliklerle doluydu. Güzergahta ilerlerken yol kenarında dağdan gelen kar sularının oluşturduğu çeşme sularını da görüyoruz. Yol, yine iki şeritli olarak kıvrımlı virajlarla ilerliyor. Yaklaşık 10 dakikalık yolculuktan sonra Sölöz akabinde Narlıca Köyü'ne geliyoruz. Burada kerpiç, harman tuğlası ve ahşap karışımı yapılmış, yıllardır ayakta sağlam duran asırlık evleri görüyoruz. Gölün ve dağın eteğinde kurulmuş muhteşem manzaralı güzel bir köy. Narlıca'da küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık, balıkçılık faaliyetleriyle birlikte tarımsal ürünler, özellikle zeytin, nar, üzüm, muşmula, dut ağaçları yaygın. 
Narlıca köyünün güzelliklerinden sonra zeytinlikler arasında açılan ince asfalt yoldan devam ederek, bazı kamp alanları ve bir kaç köy daha gördükten sonra İznik ilçe merkezine ulaşıyoruz. Narlıca ile İznik arası yaklaşık 25 km'dir. Yol üstünde sahil şeridinde kamp alanları ve şahıslara ait konteyner yerleşim alanları mevcut. Zamanla önlem alınmazsa gölün bu yapısının bunlarla dolacağını düşünüyorum. Gölün muhteşem kıyılarının parsel parsel satıldığı bu coğrafyada, doğal güzelliklerin şahısların kapitalist zevklerine bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle göl kıyısında çokça gördüğüm manzarada, çitlerle veya tel örgülerle çevrilmiş arazilerin içinde "tiny house", "konteyner" ya da "prefabrik" tarzı baraka veya küçük ev yapılarının çokluğu dikkat çekiyor.
İznik, tarihi milattan önceki yıllara dayanan çok eski bir yerleşim yeri. Hıristiyanlık dini açısından önemli bir şehir. Osmanlı beyliğinin Roma'ya açılan kapısı diyebileceğimiz İznik, devletleşmenin başladığı güzel bir şehir. Dağ, göl ve tarihin iç içe geçtiği sakin ve huzurlu bir şehir. Çini işçiliği ile nam salmış, mükemmel el sanatlarına sahip daha tam keşfedilmemiş turistik bir yer. Yıllar içinde bu tarihi dokusu hızlı yapılaşmayla bozulmazsa güzelliğini korumaya devam eder.
İznik'e ilk girişte Kırgızlar Türbesi sizi karşılıyor. Kırgızlar Türbesi, Yenişehir Kapısı yakınlarında yer almaktadır. Türbe'nin Selçukluların İznik’i fethi sırasında Selçukluların yanında olan Kırgız Türkleri’nden şehit olanlar anısına, Orhan Gazi tarafından 1331 yılında inşa ettirilmiştir. Türbe içinde, mezarlar ve kırgız işlemesinden kilimler mevcut. Türbe yontma taş işçiliği ile kubbeli olarak inşa edilmiş. Türbe önüne her zaman olduğu gibi manevi ortamın ruhunu bozacak nitelikte, sonradan yapay bir kırgız anıtı/heykeli dikilmiş. Bahçede de bir oba kıl çadırı mevcut. Görülmesi gereken, şehitlere selam verilmesi gereken güzel bir yer.
Kırgızlar türbesini geçtikten 500 metre sonra, Kız Kulesi ve bunun ardından da Yenişehir kapısı geliyor. Her iki yapınında ciddi bakıma ve ilgiye ihtiyacı var. Her yeri ot kaplamış, bazı yerleri yıkılmış, bu haliyle ayakta kalmaya çalışıyor. Kız kulesinde detaylı bir bilgi ve açıklama yok. Yanına kadar engebeli bir yoldan gidebiliyorsunuz. Bu yapıların İznik kale surlarının devamı olduğunu düşünüyorum. 
Kız kulesinin hemen ilerisinde, 300 metre kadar uzaklıkta Yenişehir Kale Kapısı var. İznik’in savunma hatları arasında yer alan Yenişehir Kapı, şehrin halen giriş kapısı olarak en önemli tarihi yapıları arasındadır. Şehre giriş için kullanılan diğer kapılarla (Batı, İstanbul ve Lefke kapıları) da yapımı açısından benzerlik göstermektedir. Üzücü tarafı bu kadar eski bir yapının tam olarak korunamaması. Yapının her yerinde cam kırıkları, alkol şişeleri ve bakımı yapılmamış otlar dolu. Tarihi dokunun korunmasına dair sanki hiçbir şey yapılmamış gibi yapı kendiliğinden ayakta durmaya zorlanıyor.
Yenişehir Kapıdan geçtikten hemen sonra yolun karşısında İznik Müzesi var. Müzeye Müzekart ile giriş yapabilirsiniz. Müzede Antik Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri, çeşitli dönemlere ait çiniler ve kalıntılar sergileniyor. Müze, Pazartesi günleri kapalıdır. İznik Müzesinin biraz ilerisinde I. Murad'ın oğlu tarafından yaptırılmış Yakup Çelebi Cami var. Buradaki bu eser, Cumhuriyet dönemine kadar imaret olarak kullanıldıktan sonra, 1923'te cezaevi, 1934-1950 arasında eski eserler deposu ve müze, 1963'ten sonra da restore edilerek cami olarak kullanılmıştır. İçerisi Osmanlı ilk dönem eserleri gibi sade ve şatafattan uzaktır. 
Yakup Çelebi Caminin yakınlarında 500'er metre arayla iki adet kilise kalıntısı mevcut. Hagios Tryphonos Kilisesi ve Koimesis Kilisesi isimlerine sahip bu kalıntılar, tamamen virane durumda. Yıkılmadan önce Yunan haçı planlı, 12 köşeli bir kasnağa oturtulmuş kiremit kubbeli bir yapı olarak, Hıristiyan mezhepleri tarafından ortak kilise olarak kabul edilip hac mekanı olmuş. Koimesis Kilisesi, kurtuluş savaşı zamanında tamamen ortadan kalkmış ve harabe haline dönmüş, sanki boş bir arazi gönümündedir. Tel örgü ile çevrilmiş arazide, biraz mermer sütun parçaları ve küçük duvar kısımları kalmış. İznik Bazilika'sı, Aziz Neophytos anısına inşa edilirken, Aziz Neophytos'un mezarı bu kiliseye taşınmıştır. Aynı zamanda Bizans İmparatorluğunun önemli kişilerinden birisi olan I. Theodoros Laskaris’in mezarı da rivayetlere göre buradaymış. Kilisenin adının "Meryem’in ölümü veya göğe yükselmesi" anlamına geldiği söyleniyor. Araştırmalar ve arkeolojik kazılarla kilisenin temelleri açığa çıkarılmış ve buradan çıkarılan mimari parçaların bir kısmı İznik müzesi tarafından koruma altına alınmıştır. Koimesis Kilisesi, Bizans ve Osmanlı Dönemlerinde ünlü mozaikleri ve I. İznik Konsili’nin (325)  burada toplandığı düşüncesi ile en çok ziyaret edilen yapılardan biri olmuştur. 
Hagios Tryphonos Kilisesi de diğer Koimesis Kilisesi'nden farklı bir halde değil. Sadece kalıntıları kalmış bu yapıyı, tel örgüler arkasından izleyebilirsiniz. İnşaatların arasında kalmış, anayolun hemen dibinde yer alan bu kilise, dinler tarihi araştırmacıları için önemli bir konumda. Yıkıntılar ve yoğun bitki dokusu, otlar, böğürtlen çalıları, incir ağaçları arasında kalmış arazide yıkık bazı kilise duvarları görülebilir.
Yenişehir Kapı surlarından itibaren İznik Müzesinin önündeki surları takip ederek ilerlediğinizde, Lefke Kapısı'na ulaşırsınız. Kentin doğu ucunda yer alan bu kapı, şehrin Kuzey tarafında kalan İstanbul Kapısı ile büyük benzerlik gösterir. Yakın tarihlerde yapıldığını düşünüyorum. Yapılışına dair kesin bir bilgi veya tarih yok. Büyük ihtimalle surların arasında kalan şehrin muhafazası için şehre belli noktalardan giriş kapıları açılmış ve bu kapılar zamanla onarım ve tadilat görerek kale surları görünümü muhafaza edilmiştir.
Lefke Kapı, şehre dışarıdan girişte iki kulenin arasındaki kalın mermer sütunların oluşturduğu blokların üstünde malzemesi ağaçtan dikdörtgen bir kapı ile bütünleşmiş bir haldedir. Kapı üzerindeki kemerin içi taş işçiliği ile örülmüştür. Orta kapı kemeri üzerinde, içte ve dışta birer yazıt vardır. Yazıtların yanında kesme taşlardan yapılmış, üzeri tuğla kemerli bir geçit yer almakta olup, sağ tarafında moloz taş ve tuğla sıralarından bir kule daha vardır. Dış kısmında Antik su yolu ve türbelere giden tanıtım yolu haritası sonradan bilgilendirme yazısı olarsk eklenmiş. Lefke kapı, kale ve antik su yolu iç içe geçmiş bir halde ayakta kalmış çok güzel bir eser. Mutlaka bu kısma uğrayın.
Lefke kapısından dağ tarafına doğru ilerlediğinizde, İznik Şehir Mezarlığı bulunuyor. Mezarlığın hemen girişinde, Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa Türbesi'ni görürsünüz. Kara Halil, tarihe Çandarlılar Ailesi olarak geçmiş olan ailenin üst düzey bir mevkiye gelmiş ilk kişisidir. Hayreddin Paşa, ilmiye sınıfında yetişmiş, kadılık ve vezirlik görevlerinde bulunmuştur. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa, 1372'de Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa'dan sonra vezir olmuş ve 1364-1387 tarihleri arasında 22 yıl vezirlik yapmıştır. Halil Hayreddin Paşa, 1387'de Serez'de vefat etmiştir. Cenazesi büyük oğlu Çandarlı Ali Paşa tarafından İznik'e getirilmiş ve bugünkü mevkiye defnedilmiştir. Sonradan yapılan türbe 1922’de Yunan ordusu tarafından tahrip edilmiş olup aynı aileden gelen Nuh Neciyüddin Bey bu türbeyi eski şekliyle tamir ettirmiştir. 
Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa Türbesinden yaklaşık 50 metre dağa doğru gittiğinizde, yolun sağ tarafında zeytin bahçelerinin arasında kalmış arazide, saklı küçük bir kümbet içinde Sarı Saltuk Hazretlerinin kabrini bulursunuz. Sarı Saltuk, Anadolu ve Balkan halklarının müslüman olmasına büyük katkıları olmuş, Hoca Ahmet Yesevî’nin talebesi olan alim bir zattır. Sarı Saltuk, pek çok yerde anısına sembolik türbeler yapılmış Allah dostu olarak bilinen bir zattır. Gerçek mezarının burası olduğunu düşünerek, bu nezih ortamın havasını teneffüs edip, bu veli zatın ruhuna bir fatiha okuyarak yolumuza devam ettik.
Sarı Saltuk Hazretlerinin Türbesini geçtikten sonra arabayla yaklaşık 2 km uzaklıkta dağın zirvesine doğru patika bir yoldan ilerleyince, Abdülvahhab Sancaktar Türbesi'ne ulaşırsınız. Yaya olarak buraya gelmek zor, kesinlikle bir vasıta kullanın. Türbe yeri İznik'i tepeden gören hakim bir tepede yer almakta olup, çevrede küçük bir mescid, şadırvan ve birkaç dükkan bulunuyor. Ağaçların arasında bayraklarla süslenmiş mezarda yatan Abdulvahap Gazi, Emeviler döneminde yaşamış ve İslam kuvvetleriyle Anadolu seferine katılmış ünlü bir askerdir. Abdulvahap Sancaktari, 717-740 yıllarında Anadolu'ya gelen İslâm ordularının Sancaktarı olarak görev yapmış ve İznik'i fetih sırasında şehit düşmüştür. Osmanlı'nın İznik'i fethi sonrasında da anısına bu mevkiye bir türbe ve mescid yapılmıştır. Mutlaka ziyaret edilmesi gereken bu yerin yolu biraz sapa olsa da kesinlikle uğranmalıdır. Burada dua edip şükür namazını yanındaki küçük mescidde kıldıktan sonra biraz İznik manzarasını izledik ve akabinde geldiğimiz yoldan geri dönerek, tarihi surlar arasından ilerleyerek Lefke Kapısı yönüne geldik.
İncir ağaçları arasında kalmış Lefke Kapısının hemen diğer tarafında kentin sembollerinden Yeşil Cami yer alıyor. Osmanlı erken dönem mimarisinin en zarif örneklerinden sade ve güzel bir yapı olan bu cami, mermer mihrabı, zarif çinileri ve yeşil kubbesiyle tam bir sanat eseri konumundadır. Cami minaresinde, Selçuklu mimarisi izlerini ve çini sanatı izlerini taşıyor. Mermerden yapılan mihrabında güzel bir taş işçiliğine sahip. Yeşil ve mor çinilerle zikzaklı motifte kaplanan minaresi, camiye "yeşil" adını vermiştir. Cami meydanı, geniş olmakla birlikte sonraki zamanlarda cami yanına dinlenme parkı ve çay bahçesi yapılmış. Burada mola vererek bir çay içebilirsiniz.
Meydanın diğer tarafında Şeyh Kudbuddin Cami ve Türbesi mevcut. Cami, küçük ama etkileyici. Cami, Osmanlı Sultanı II. Bayezid'in vezirlerinden Çandarlı İbrahim Paşa tarafından XV. yüzyılda inşa edilmiştir. Tek kubbeli ve kare planlı olan bu camide, İznik'in tanınmış müderrislerinden, 1418 yılında vefat eden Muhtasar İlmihal yazarı Şeyh Kudbuddin'in türbesi bulunmaktadır. Mehmet Muhyiddin'in babası, Şeyh Kutbuddin-i İzniki’dir. Timur’un Anadolu’yu işgali sırasında Kutbuddin İzniki’nin onunla buluşup kendisine önemli uyarılarda bulunduğu, Timur'a haksız yere kan dökmekten vazgeçmesini söylediği, Yıldırım Bayezid’in oğlu Îsâ Çelebi’nin Timur’a itaatini bildirmek üzere elçilik yaptığı, Timur’un da onun vasıtasıyla İsa Çelebi’ye çeşitli hediyeler gönderdiği kaydedilmektedir. 
 
Şeyh Kudbuddin Cami'nin hemen yanıbaşında Nilüfer Hatun İmareti bulunuyor. Osmanlı Sultanı I. Murat’ın annesi Nilüfer Hatun anısına, 1388 yılında imarethane olarak inşa ettirdiği bu yapı, 1960 yılında Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Bina renkli tuğla ve örme taş işçiliği ile yapılmış, fazla büyük olmayan bir bina. Bu müzede çok çeşitli dönemlerden kalma eserler sergilenmektedir. Çiniler ve sikkeler oldukça etkileyicidir. Müzenin bahçesinde İslami mezar taşları, çeşme yazıları ve kitabeler sergilenmektedir. Müzeye müze kartla girebilirsiniz. İçerisinde çini işçiliğine dair balmumu heykeller mevcut. Müzede sergilenen tüm eşyaların yanında bilgilendirme yazıları mevcut. Çok rahat gezebileceğiniz bu mekana uğramadan geçmeyin.
Nilüfer Hatun İmareti'ne yaklaşık 200 metre mesafede bir park içinde Osmanlı Devleti'nin ilk müderrislerinden olan Davud-i Kayseri Hazretlerinin türbesini görürsünüz. 1260’lı yıllarda doğduğu düşünülen Davud-i Kayseri, öğrenim hayatına Kayseri’de başlamış ve daha sonra Mısır’a gitmiştir. Hadis, fıkıh gibi dini ilimlerin yanı sıra felsefe ve mantık gibi akli ilimlerde de dersler vermiştir. 1331’de İznik fethedilince, Orhan Gazi buraya Osmanlı’nın ilk medresesini inşa ettirmiştir. 1335 yılında Dâvûd-i Kayserî, bu medreseye müderris olarak tayin edilmiştir. Davud-i Kayserî, İznik’te 1350 yılında vefat etmiş ve ders verdiği medresenin karşısına Çınardibi denilen bugünkü yere defnedilmiştir. Davud el-Kayseri'nin Osmanlı medrese eğitim sistemine verdiği disiplin, asırlarca devam etmiştir. Küçük bir parkın köşesinde ortadan ayrılmış asırlık çınar ağacın altında yatan bu zatın kabrini ziyaret etmeyi unutmayın.
Nilüfer Hatun İmareti'ne yaklaşık 400 metre mesafede Eşrefoğlu Cami ve Türbesi var. Eşrefzâde veya Eşref-i Rûmî Camii adlarıyla da anılan ve Yunan işgali sırasında tamamen ortadan kalkan caminin, ilk yapısından günümüze yalnızca minaresiyle hazîre kısmı ulaşmıştır. Cami, İznik’te yaşamış ve burada vefat etmiş olan Kādiriyye tarikatından mutasavvıf Eşrefoğlu Rûmî (ö. 874/1469-70) adına inşa edilmiştir. Eşrefoğlu Abdullah Rûmi (1353-1469) aslen Mekkeli olup Bursa’da eğitim görerek Hacı Bayram Veli’nin önce müridi, sonra da damadı olmuştur. Cami çevresinde Eşrefoğlu Abdullah Rumi ve talebelerine ait mezarlar yer almaktadır. Eşrefoğlu Abdullah Rûmi’nin sandukası üzerindeki bir levhada “Haza kabr-i şerifi Kutb-ül arifin Şeyh Eşrefzade Abdullah Rumi Kuddise sirruhu vefatı sene H.874 (M.1469)” yazılıdır. Camiinin yapısı dikdörtgen biçiminde olup, etkileyici ahşap işçiliğine sahiptir. Minaresi camiiye bitişik değildir. Sadece minaresi ve minare üzerindeki çinileri orjinal olan Camii'nin diğer yerleri sonradan yapılmıştır. Oldukça etkileyici manevi bir havaya sahip bu yerden ayrılmak istemiyorsunuz.
Eşrefoğlu Camisinin hemen 50 metre ilerisinde Hacı Özbek Cami bulunuyor. Küçük ama önemli bir yapı. İznik’te mescid, kitabe ve kubbesi bulunan en eski Osmanlı mescididir. 1333-1334 yıllarında Hacı Özbek Bin Muhammed tarafından yaptırılmıştır. Zamanla restorasyon çalışmaları görmüş ve biraz değişikliklerle günümüzdeki haline ulaşmıştır.  Ana bina doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Kare planlı asıl ibadet yerinin üzerinde küçük bir kubbe örtülüdür. Camii tam anlamıyla Türk mimarisi özelliklerini taşımaktadır.
Hacı Özbek Camisinin yaklaşık 200 metre ilerisinde Süleyman Paşa Medresesi var. Sade ve güzel yapısıyla dikkat çekiyor. Orhan Beyin büyük oğlu Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış ve sonradan aslına uygun bir şekilde restore edilmiş medrese, bugün içerisinde çini atölyeleri, hediyelik eşya dükkanları, küçük kütüphane, çay bahçesi ve dinlenme mekanları ile hizmet veriyor. Mekan küçük olmasına rağmen huzurlu. Arka planda çalan hafif müzik eşliğinde bir yandan kahvenizi yudumlarken, bir yandan da çini boyama sanatlarını icra eden ustaları canlı izleyebilirsiniz. Kısa bir mola için ideal bir yer. 
Süleyman Paşa Medresesi'nin 250 metre ilerisinde II. Murad Hamamı var. Halen burada aktif olarak hamam işletmesi mevcut. Hamam, 15. yüzyıldan kalma bir Osmanlı eseridir. Halk arasında Meydan Hamamı olarak da biliniyor. Erkek ve kadınlar için işletme ayrı günlerde açık. Erkek ve kadın girişleri farklı kapılardan farklı bölümlerde çift tipolojiye sahip bir hamam. Belli günlerde sadece kadınlara tahsis edilmiş yapının girişinde, çiçekli bitki süslemeleri olmasına rağmen ortama yakışmayan yapay bahçe çimlendirmesi mevcut. Hamam deneyimini yaşamadık zaten böyle ortamları da pek sevmem. Allah sıhhat verdiği müddetçe kendi işimi kendim görmeyi tercih ederim. İlgilileri için tarihi hamam bir alternatif olabilir.
II.Murad Hamamı'nın hemen bitişiğinde arkeolojik kazıları devam eden Tarihi Çini Fırınları mevcut. Burada halen kazılar devam ettiği için tel örgülerle çevrili yapı alanına giriş yok. 14. ve 17. yüzyıllara ait olduğu tespit edilen çini fırınları bu kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının etrafını dolaşarak, yola göre kot olarak aşağıda kalan tarihi fırınları üstten inceleyebilirsiniz. 
II.Murad Hamamı'na yaklaşık 250 metre mesafede Ayasofya Sağir Cami var.  Oldukça güzel olan bu Cami yola göre kot altında kalıyor. Merdivenleri kullanarak cami ve bahçe alanına giriyorsunuz. İznik Ayasofya Camii, Roma-Bizans döneminden günümüze ulaşan en önemli yapılardan biri konumunda. İlk olarak 4. yüzyılda ibadet mekanı olarak yapıldığı tahmin edilen yapı, İmparator Jüstinyen tarafından 532-537 yıllarında tadilat görüp kilise olarak hizmete girmiştir. Zamanla çeşitli dönemlerde farklı onarımlar görmüş, çeşitli eklemeler yapılmıştır. İznik'in Osmanlı fethi sonrasında Orhan Gazi tarafından 1331 yılında camiye dönüştürülmüştür. Hz. İsa (a.s) mahiyetini tartışmak amacıyla 787 yılında burada toplanan 7. Konsil, Hristiyanlık tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu yönüyle hem Hristiyan hem de İslam kültürlerinin izlerini taşıyan eşsiz yapıda geçmişin derin izlerini hissediliyor. Cam kapıdan içeri girdiğinizde, zemindeki mozaiklerde Hristiyanlığa ait çeşitli temsilleri görebilirsiniz. Yapının içinde ayakkabı ile gezilen ayrı bir bölümde bir lahit, cam muhafaza içinde bir mezar ve ayin alanı var. Yapı içindeki mevcut ikonalar biraz seçilebiliyor. Cami, 18. ve 19. yy da uzun yıllar harabe olarak kaldıktan sonra, Yunan işgalinde ayrıca zarar görmüştür. İşgalden sonra 1935 yılında müzeye çevrilmiş ve ardından yeni bir restorasyon çalışmasıyla, 2011 yılında 76 sene aradan sonra tekrar ibadete açılmıştır. İznik’in tarihi dokusunu yakından tanımak isteyen herkesin mutlaka uğraması gereken bir yer.
Ayasofya Camisine yaklaşık 50 metre mesafede İznik Saat Kulesi mevcut. Saat kulesi, İznik ilçe dokusunu yansıtması amacıyla yakın tarihlerde (2017) inşa edilmiş. İznik tarihi ve kültürel değerlerini temsil eden saat kulesi, 9 metre yükseklikte ve 7 kat bölmeden oluşmaktadır. Kule tabanı, yer mozaiği ile zenginleştirilerek yapıya ayrı bir görsellik katılmıştır. Duvarları, İznik çini desenleri ile süslenmiş olup, üst katın dört tarafında bulunan saatlerde, dört ayrı medeniyeti temsil eden Roma, Fars, Arap ve Latin rakamlarından oluşan saatler yerleştirilmiştir. Anıtın zirvesinde saatlerin hemen üstünde dört tarafta da Türk Bayrağı bulunan 50 cm'lik mermer bloklar vardır. Bu blokların üstünde küçük kurşun bir kubbe bulunuyor. Saat kulesi, trafik karmaşasının içinde kaldığından tam detaylı inceleme ve durma imkanı maalesef yok. Yol üstünde geçerken görebilirsiniz. Saat kulesine çıkan yürüyüş yollarından trafiğe kapalı olan kısımda, çini ve el sanatları ustalarının eserlerinin satışının yapıldığı çeşitli dükkanlar mevcut. Cadde boyunca gezdiğinizde, en sonunda Nilüfer Hatun Çini Çarşı'na ulaşırsınız. Burada da küçük bir çay bahçesi ile çini eserlerinin satıldığı dükkanları görebilirsiniz. Nilüfer Hatun Çini Çarşı'na doğru gelirken yolun sol tarafında, çini dükkanlarının arasında kalan açık kısımda, İstanbul'un fethi sonrası Fatih tarafından idam edilen Çandarlı Halil Paşa'nın mezarını görebilirsiniz. Çandarlı Halil Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa'nın oğlu olup, 1439-1453 yılları arasında sadrazam olarak görev yapmıştır.
Ayasofya Camisine yaklaşık 700 metre mesafede Roma Antik Tiyatrosu kalıntılarını görebilirsiniz. İznik surlarının 90 metre kuzeyindeki tiyatronun, seyircilerin oturduğu kısım ile gladyatörlerin ve hayvanların arenaya dövüş için bırakıldığı tünel kısmı büyük ölçüde sağlam kalmıştır. Latinlerin işgalindeki savaşlarda ölen askerlerin topluca bu tiyatronun dehlizlerine gömüldüğü tespit edilmiş olup bu mevkide yer yer iskeletler ortaya çıkarılmıştır. Tiyatronun etrafı tel örgülerle çevrilmiş olup, yolun kotuna göre aşağıda olan burayı izinle ziyaret edebilirsiniz. Giriş ücretsiz. 
Tiyatronun yanından yolu takip ederek yaklaşık 500 metre ilerlediğinizde, Tali Kapıdan geçerek İznik Gölü'nün güzelliğine ulaşabilirsiniz. İznik Gölü'nün belli bir bölümü düzenlenerek sahil haline getirilmiş olduğundan bu kısımda yüzülebilir. Çeşitli lokanta ve kafelerin olduğu sahil şeridinden 1,5-2 km yürüyerek İstanbul Kapısına kadar gidebilirsiniz. Arabayla da aynı yoldan gidebilirsiniz. 
 
Dolu dolu geçen bir günün ardından gölün diğer tarafındaki yolu kullanarak Çakırca, Keramet köylerinden düz ve bölünmüş yoldan ilerleyerek Orhangazi ilçesinde tarihi Muradiye Camisinde akşam namazını kıldık. 
Orhangazi’nin en eski camisi olan Muradiye Cami, Cumhuriyet Döneminde Yunanlılar tarafından yakıldıktan sonra, yenileme ve restorasyon çalışmaları ile tekrar ibadete açılmıştır. Bu bölgedeki tarihi hamamı da geçtikten sonra küçük ilçe merkezinde biraz gezip, Bursa'ya geri döndük. İznik her haliyle çok beğendiğim, sakinliği ile insana huzur veren bir şehirdi. İnşallah bu güzelliklerin kıymeti bilinir ve bu Osmanlı başkentinin ehemmiyeti muhafaza edilir. 
Kadir PANCAR
19/08/2025 

| | Devamı... 0 yorum

Matematik Konuları Arşivi

TYT Matematik Konuları: Temel kavramlar, sayı basamakları, bölme–bölünebilme, obeb–okek, rasyonel sayılar, ondalık sayılar, üslü sayılar, köklü sayılar, mutlak değer, oran–orantı, denklemler, eşitsizlikler, basit cebirsel işlemler, problemlerin tamamı (sayı, yaş, hareket, karışım, işçi-havuz, yüzde–kar–zarar, tablo–grafik), fonksiyonlara giriş, grafik yorumlama, temel geometri (açılar, üçgenler, çokgenler, dörtgenler), çember–daire, analitik geometriye giriş, veri analizi ve istatistik.

AYT Matematik Konuları: Sayı kümeleri, karmaşık sayılar, polinomlar, ikinci dereceden denklemler, ileri eşitsizlikler, parabol, mantık, modüler aritmetik, fonksiyonlar (türler, bileşke, ters, grafik), trigonometrinin tamamı (açılar, radyan, trigonometrik fonksiyonlar, denklemler, kimlikler), analitik geometri (nokta, doğru, çember, parabol), logaritma (tanım, kurallar, denklemler), diziler (aritmetik, geometrik, genel terim), limit, süreklilik, türev (kurallar, grafik, artan–azalan, max–min), integral (belirsiz, belirli, alan), kombinasyon–permütasyon–binom, olasılık, gelişmiş istatistik.
Sitemizde yukarıda belirtilen Matematik konularıyla ilgili mevcut yazılara aşağıdaki bağlantılara tıklayarak ulaşabilirsiniz.
| | Devamı... 0 yorum

YKS 2025 Matematik Netleri Sayısal Bilgileri

ÖSYM tarafından uygulanan YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) 2025 yılı statistiklerine ait bazı istatistik verileri, aşağıda tablo ve grafikler halinde sunulmuştur. Aşağıdaki grafiklerde, sınava giren tüm adayların TYT Matematik ve AYT matematik net ortalamalarında yıllara göre belirgin değişimler söz konusudur.

 

2025-Temel Matematik testi

Ortaöğretim kurumlarının son sınıfında okuyan öğrencilerin TYT Matematik Net ortalaması: 6,648 nettir. Bu ortalamaya liseden mezun olmuş olan adaylar da dahil edildiğinde, tüm adayların TYT Matematik Net ortalaması: 6,006 net olmuştur. TYT-2025 net ortalaması geçen seneye göre düşmüştür.

2025-AYT Matematik testi

Ortaöğretim kurumlarının son sınıfında okuyan öğrencilerin AYT Matematik Net ortalaması: 6,859 nettir. Bu ortalamaya liseden mezun olmuş adaylar da dahil edildiğinde tüm adayların AYT Matematik Net ortalaması 6,798 net olmuştur. AYT-2025 net ortalaması geçen seneye göre yükselmiştir.

| | | Devamı... 0 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!