KPSS sınavlarına girdiğim ve öğretmenlik atamalarına müracaat ettiğim şu zamanlarda defalarca okuduğum şiir, Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından kaleme alınmış. Hayatımda bu şiirin yeri başka. Sınav süreci günlerinde psikolojimi bu şiirle tam manasıyla sağlam tutuyorum diyebilirim. İkamet ettiğimiz evin girişine, şiirin Osmanlı Türkçesi ile metnini (aşağıdaki tablo fotoğrafı) yazıp astım. Eve girerken çıkarken şiiri her gördüğümde okuyorum. Allah, rızıksız kul yaratmaz, İnsanoğlu yaratıldığı an rızkı da hazırlanmış ve Allah tarafından ezelde takdir edilmiştir. “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allâh’a ait olmasın.” (Hûd, Suresi-6) Endişemiz asla rızık için değildir, bahtımızın güzel olması, emeklerimizin karşılığı için sadece bir münacaattır bizim bu durum. "Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Öyleyse yerin her tarafını dolaşın ve Allâh’ın verdiği rızıktan yiyin." (Mülk Suresi-15) Bunca yılın yorgunluğunu görmek, maalesef içimizi acıtıyor. Varlıklı bir zümrede doğmamış, bir yerlere gelebilmek için kimseye minnet etmeden, kul hakkına girmeden çabalayan, Anadolunun garip ama yiğit ferdlerine selam olsun. Duamız hayır, akibetimiz de iyi olsun inşallah. Allah, bizleri çok istediğimiz şeylerle de imtihan edip acziyete düşenlerden eylemesin. Yolumuzu açık, bahtımız güzel olsun. (Amin) Sizlerin de istifadesi için İbrahim Hakkı Hazretlerinin hayat hikayesini ve muazzam şiirini burada paylaşmak istiyorum. (K.P)
2. Mârifetnâme. 1170’te (1757) tamamlanan eser İbrâhim Hakkı’nın ismini ölümsüzleştiren en önemli çalışmasıdır. Dinî ve din dışı ilimlere dair ansiklopedik bir eser olan Mârifetnâme müellifin ilmî ve fikrî kişiliğini, yetişmişliğini, din ve ilim anlayışını yansıtması bakımından da özel bir değer taşımaktadır.
3. Mecmûatü’l-irfâniyye. Tam adı Mecmûatü’l-vahdâniyye fî ma‘rifeti’n-nefsi’r-rabbâniyye olan eseri müellifin kısaca İrfâniyye diye andığı da görülmektedir. Kitapta hadis olduğu rivayet edilen, “Kendini bilen Allah’ı da bilir” sözünün tasavvufî açıklaması yapılmış, bu arada âyet ve hadislerle müslüman düşünür ve âlimlerin konuyla ilgili fikirlerine de yer verilmiştir .(Çelebioğlu, Erzurumlu İbrahim Hakkı, s. 42).sy. 23 [1996], s. 89-92).
4. İnsâniyye. Tam adı Mecmûatü’l-insâniyye fî ma‘rifeti’l-vahdâniyye olan bu geniş hacimli eseri müellif yüz kırk kitaptan üç lisan üzerine topladığını söyler (İbrahimhakkıoğlu, s. 72; Arapça, Farsça ve Türkçe kaynakları hakkında bk. Çelebioğlu, Erzurumlu İbrahim Hakkı, s. 33-35). Bu kaynaklardan seçilen parçaların daha çok tasavvuf ve eğitim ağırlıklı olduğu görülmektedir.
5. Mecmûatü’l-meânî (Mecmûatü’l-Hakkī). Müellif bu eserini 1178’de (1765) üç lisan üzerine nazmettiğini belirtmektedir (İbrahimhakkıoğlu, s. 72). Kitapta dinî ve tasavvufî şiirler yanında astronomiyle ilgili cep tahtasının kullanımı hakkında Türkçe bir bölüm, Kur’an tecvidine dair yine Türkçe bilgiler, Arapça, Farsça ve Türkçe küçük bir sözlükle “Kavâid-i Fürsiyye” başlıklı diğer bir bölüm bulunmaktadır (Arkeoloji Müzesi Ktp., Said Paşa, nr. 576).
6. Meşâriku’l-yûh. Müellifin 1185 (1771) yılında, kendisine ait olanlarla birlikte bazı eserlerden derlediği tasavvuf başta olmak üzere çeşitli konulara dair Farsça, Türkçe ve az sayıda Arapça manzumeden oluşan bir antolojidir (Süleymaniye, Hacı Mahmud Efendi, 3381).
7. Sefînetü’r-rûh min vâridâti’l-fütûh. 1187’de (1773) müellifin diğer bazı eserlerindeki Türkçe, Farsça ve Arapça şiirlerin kırk bölüm (vâridât) halinde derlenmesiyle meydana gelmiştir (Süleymaniye, Hacı Mahmud Efendi, 3413, 3812).
8. Kenzü’l-fütûh. 1188’de (1774) düzenlenen eser tasavvufî ve didaktik mahiyetteki 1021 beyitten oluşmaktadır (Süleymaniye, Hacı Mahmud Efendi, 3316). Bazı şiirler Arapça’dan Farsça’ya ve Türkçe’ye çevrilmiştir. Müellif, eserin sonunda dua mahiyetindeki iki manzumede eser hakkında bilgi vermektedir.
9. Defînetü’r-rûh. 1189’da (1775) derlenen eserde müellifin Mecmûatü’l-meânî’sinden seçilmiş Arapça, Farsça ve Türkçe 400 beytin yanında daha önce yazdığı Cilâü’l-kulûb ve İnsân-ı Kâmil başlıklı risâleleriyle üç mektubu bir araya getirilmiştir.
10. Rûhu’ş-şürûh. 1189’da (1775) hazırlanmış olup müellifin divanında yer alan “İlâhînâme”den seçilmiş manzumelerden oluşmaktadır (Süleymaniye, Hacı Mahmud Efendi, 3381/3).
11. Urvetü’l-İslâm. İbrâhim Hakkı, Mârifetnâme’den istifade ile 1191’de (1777) hazırladığını bildirdiği, ağırlıklı olarak Türkçe yazılmış eserini oğlu Muhammed Şâkir için kaleme aldığını ifade etmektedir. Kitap Kur’an’ın büyüklüğü, tecvid kuralları, sünnete uyma, esmâ-i hüsnâ, Hz. Peygamber’in isimleri ve hilyesi, itikad, İslâm’ın şartları, namazın şartları gibi konuların işlendiği on beş bölümden oluşmaktadır (Süleymaniye, Hacı Mahmud Efendi,1462).
12. Hey’etü’l-İslâm. Urvetü’l-İslâm ile aynı tarihte yazılan eserin önsözünde müellif, filozofların astronomiyle ilgili eserlerini okumanın inancı bozacağını söyleyerek bunları terkettiğini belirtmektedir.
13. Tuhfetü’l-kirâm. İbrâhim Hakkı’nın Tillo’ya gittikten sonra kaleme aldığını belirttiği “evlât eserler” serisinin ilkidir (bk. İnsâniyye, vr. 341b). Müellifin Mecmûatü’l-meânî’den Arapça ve Farsça olarak aldığını ifade ettiği eser hakkında 1180’de (1766) yazıldığı dışında bilgi yoktur.
Şiirde kullandığım Osmanlı Türkçesi metin bir vesile ile internette karşıma çıkınca tekrar eski günlerimi hatırladım. Hakikaten Allah kullarına yeri ve zamanı gelince dilediğini ikram ediyor. Yazıyı 2008'de yazmıştım. Sonrasında şükürler olsun 2009 sonunda öğretmenliğe atandım. “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin." (el-Furkan-77)
YanıtlaSil