Net Fikir » pisagor teoremi » Dünyayı Değiştiren 17 Denklem
Dünyayı Değiştiren 17 Denklem
Etiketler :
denklem
matematik
normal dağılım
pisagor teoremi
"Matematikçi Ian Stewart "Bilinmeyenin İzinde: Dünya'yı Değiştiren 17 Denklem" başlıklı
kitabını yayımladı ve insanlığın tarihinde keşfedilen 17 matematiksel
denklemi, bilimsel yoğunluğundan kurtararak, herkes tarafından
anlaşılabilir bir hale soktu. Prof. Dr. Ian Stewart'a bu kitabını neden
yazmaya karar verdiği sorulduğunda şöyle yanıt veriyor:
"Denklemler
kesinlikle sıkıcı olabilir ve çok karmaşık görünebilirler. Ancak bunun
sebebi genellikle sıkıcı ve karmaşık bir şekilde sunulmalarındandır.
Benim okullarımızdaki matematik öğretmenlerine göre bir avantajım var:
Size toplamayı kendi başınıza nasıl yapacağınızı göstermeye
çalışmıyorum. Denklemlerin nasıl çözüleceğini bilmeden de onların
güzelliğini ve önemini takdir edebilirsiniz. Benim niyetim onları
kültürel ve insani bir hale sokmak ve onları tarihimizdeki maskelerinden
arındırmaktır. Denklemler, kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Bu
denklemlerin arkasındaki hikayeler, onları keşfedenler, onların
yaşadıkları dönemler ve benzerleri oldukça etkileyicidir."
Önemli Not: Aşağıda kitapta yer alan denklemlerden 17 tanesinin ne anlama geldiği, tarihi, önemi ve modern dünyada nerelerde kullanıldığı ile ilgili örneklere değinilmiştir. Yazı metninin ana kaynağını şu adreste yer alan makaleden: (http://www.businessinsider.com/the-17-equations-that-changed-the-world-2012-7?op=1) orjinal diliyle inceleyebilirsiniz.Orjinal dilde yazılı metinden çeviri için aynen yararlanılan site: (http://www.evrimagaci.org/makale/18) adresidir. Bu adreste yer alan makalenin bazı bölümlerine sitemizde mevcut olan konu ile ilgili yazılarımızın bazı kısımlarının adresleri eklenerek okuyucuya daha fazla bilgiye ulaşma imkanı verilmeye çalışılmıştır.
Bir
dik üçgende, en uzun kenarın (hipotenüsün) karesi, her zaman kısa
kenarların karelerinin toplamına eşittir. Bu denklemde "a" ve "b" harfleri
dik üçgenin kısa kenarlarını, "c" ise hipotenüsü (en uzun kenarı) temsil eder.
Bu denkleme her
ne kadar Pisagor ile ilişkilendirilse de, bu denklemi
ispatlayan ilk kişinin kim olduğu halen kesin olarak bilinmemektedir.
İlk net ispat Euclid tarafından yapılmıştır ve muhtemelen bu denklem
Pisagor'dan 1000 yıl kadar önce Babilliler tarafından bilinmekteydi. Pisagorun yaşamı ve italya mektebi çalışmaları yazısı için: (Bkz. Arsimed Yüzeyleri ve çok yüzlüler) daha fazla bilgi elde edebilirsiniz.
Bu
denklem, geometrinin temelinde bulunan denklemdir, cebir ile
bağlantısını kurar ve trigonometrinin temelini oluşturur. Bu denklem
olmaksızın isabetli bir şekilde haritacılık ve navigasyon yapılamazdı.
Üçgenleme
(triangülasyon) yöntemi sayesinde GPS ile yapılan navigasyonda
noktalamalar ve kesin yer tayinleri yapılabilmektedir. Bunun haricinde
mimaride, inşaat mühendisliğinde, adli bilimlerde merminin yolunun
belirlenmesinde, depremlerin merkezinin tespitinde kullanılmaktadır.Üçgen şeklinde yer alan her türlü arazi ve alan hesaplamalarında ve uzunluk hesabında bu denklemden yararlanılmaktadır.
Özellikle
çok büyük sayılarla yapılacak çarpma işlemlerinin, belirli bir tabana
göre logaritmik olarak yapıldığında, toplama biçiminde ifade
edilebileceğini gösterir. Logaritmalar, "log" sembolüyle ifade edilirler
ve genelde bu şekilde yazıldıklarında 10'luk tabandaki logaritma
anlamına gelirler. Bu durumda, log(103) sayısı, 3 sayısına,
yani 10'un üssü şeklinde ifade edilen sayının üssüne eşit olmaktadır. Bu
sayede 1000 sayısı, 3 olarak ifade edilerek daha kolay biçimde işlem
yapılabilir. Ancak logaritmaları farklı tabanlarla da kullanmak
mümkündür. Örneğin log2(28) sayısı, 8'e eşittir.
Böylece 256 sayısı 2'lik logaritma tabanında 8 olarak ifade edilebilir.
Yukarıdaki denklem, bu şekilde büyük sayıların birbiriyle çarpımında,
logaritmanın kullanılarak çarpma gibi devasa sonuçlar verebilen bir
işlemi toplama gibi daha ufak sonuçlar verebilen ve daha hızlı
yapılabilen bir hale dönüştürebileceğimizi gösteriyor. Burada "x" ve "y"
harfleri herhangi iki sayıyı ifade ediyor. Üslü ifadelerin yetersiz kaldığı durumlarda logaritma özellikleri bir başvuru aracı durumunda olmuştur.
Konsept
ilk olarak Merchiston'dan bir İskoç bilim insanı John Napier tarafından
keşfedildi. Napier, büyük sayıların çarpımının çok zor ve uğraştırıcı
olduğunu fark etti ve bunları kolay ve hızlı bir şekilde yapabilmeyi
hedefledi. Geliştirdiği sistem sonradan Henry Briggs tarafından
tablolaştırıldı ve çok daha güçlü bir araç haline geldi.
Logaritmanın
keşfi tek kelimeyle devrimdi. Bu sayede mühendisler ve astronomlar
hesaplamaları çok daha hızlı yapabilmeye başladılar. Günümüzde
bilgisayarların keşfiyle bu devrim önemsiz kalmıştır; ancak yine de
bugünlere gelebilmemiz için bilim insanları açısından önemlidir.
Logaritmalar
halen radyoaktif bozunum gibi çok önemli konularda kullanılmaktadır.
Aslında logaritmalar, zamana bağlı değişimlerin (azalma veya artma)
olduğu hemen her alanda karşımıza çıkarlar. Örneğin banka kredilerinin
üzerine eklenecek faizlerin hesabında logaritma fonksiyonları
kullanılabilmektedir. Bunun haricinde biyologlar popülasyonlar üzerinde
çalışırken, fizikçiler nükleer tepkimeler üzerinde çalışırken,
kimyagerler zincir tepkimeleri üzerinde çalışırken, bankacılar
yatırımları üzerinde çalışırken logaritmaları kullanmaktadır. Ayrıca
fizyologlar tarafından gözün ışığa verdiği tepkiyi ölçmekte kullanılır.
Son olarak, özellikle makina ve elektrik mühendisleri tarafından
sinyallerin ve titreşimlerin zaman içerisinde sönümlenmesinin hesabında
kullanılmaktadır. Bilgisayar mühendisleri de bir yazılımın ne kadar
hızlı çalışacağını hesaplamak için logaritmalara başvururlar.
Bir
değerin zaman içerisindeki sonsuz küçüklükteki değişimlerinin
birikerek, o değerin belli bir zamandaki toplam değişimine eşit
olacağını gösterir. Bir diğer deyişle, değişim içerisindeki bir
fonksiyonu, çok çok küçük zaman aralıklarında değerlendirecek ve bu
değişimleri toplayacak olursak, bu değişimlerin toplamının, genel
değişim toplamına eşit olacağını gösteren denklemdir. Burada "f" harfi
değişimini incelediğimiz fonksiyonu, "t" harfi ise hangi değişkene göre
değişimin izlendiğini göstermektedir. "t", genellikle zamanı ifade eder,
dolayısıyla "f" fonksiyonunun zamana göre değişimi incelenir. Bunu
ifade eden denklemin sol tarafı, fonksiyonun zamana göre türevinin
alındığını gösterir. Denklemin sağ tarafındaki "t" yine zamanı, "f(t)"
yine zamana bağlı olan herhangi bir fonksiyonu ifade eder. "h" ise küçük
bir değişimi temsil etmektedir, dolayısıyla "f(t+h)", elimizdeki
fonksiyonun "t" anından çok az bir zaman sonraki halini ifade etmek için
kullanılır. Bu "çok az bir zaman farkını" anlatmak için ve fonksiyonun o
ufak değişimini ifade etmek için matematiksel limit kullanılır ve "lim"
ile gösterilen budur. Matematikte bu durum çok iyi bir şekilde bilinen türev kavramının limit ile ifadesi anlamına gelmektedir. Kısacası türevin temel tanımı olarak karşımıza çıkar.
Günümüzde
bildiğimiz Kalkülüs 17. yüzyılda Isaac Newton ve Gottfried Leibniz
tarafından geliştirilmiştir ve günümüzde Dünya'nın her yerinde aynı
şekilde ifade edilir. Bu denklemin keşfiyle ilgili uzun yıllar bilgi
hırsızlığı (intihal) iddialarında bulunulmuştur. Ne yazık ki halen bu
denklemin gerçek sahibine karar verilememiştir. Bu sebeple bu iki bilim
insanının da bakış açılarını ve dehalarını bu denklemi anmak için
kullanıyoruz.
Ian Stewart'a göre bu denklemin önemi şöyledir: "Diğer bütün matematiksel tekniklerden öte, bu denklem modern dünyayı meydana getirmiştir." Kalkülüs,
katı cisimleri, eğrileri ve alanları ölçmekte ve anlamakta kullandığımız
temel araçtır. Birçok doğa kanununun temelinde yer alır ve diferansiyel
denklemlerin kaynağıdır. Bu türev tanımını kullanarak çeşitli fonksiyonların türevlerini veren ifadeleri de rahatlıkla ispatlayabiliriz. Örnek olarak sinüs fonksiyonun tüevini bu tanım yardımıyla bulabiliriz. Örnek sinüs ve cos fonksiyonları türevleri için: (Bkz. Sinüs ve Cosinüs Fonksiyonları Türevleri ve İspatları) adresinden geniş bilgi alabilirsiniz.
En
uygun çözümün gerektiği her türlü problemde kullanılır. Tıp, ekonomi ve
bilgisayar bilimleri için temeldir. Mühendisler tarafından GPS
sistemlerinin geliştirilmesinde, gökdelenlerin ve köprülerin inşasında,
robotların parçalarının belirli emirlere nasıl tepki vereceğinin
analizinde, sistem tasarımında, araçların güvenliğinin geliştirilmesinde
kullanılmaktadır. Biyologlar tarafından ekosistem içerisindeki türlerin
değişiminde, ilaçların vücut içerisindeki derişiminin hesaplanmasında,
anatomik ve fiziksel özelliklerin (kemik uzunluğu gibi) belirlenmesinde,
bakteri gibi türlerin çoğalma hızlarının tespitinde kullanılır.
Ekonomide pazar tahminlerinde, gelir düzeylerinin belirlenmesinde,
problemlerin en uygun çözümlerinin geliştirilmesinde, aylık ödeme
miktarlarının belirlenmesinde kullanılır. Bunlar haricinde anket
sonuçlarının değerlendirilmesinde, hastalıkların ilerleme hızının
tespitinde, küresel haritalandırma yöntemlerinin geliştirilmesinde,
paradoksal sorunların çözülmesinde yer alır.
Evrendeki
her bir cismin, her bir diğer cismi kütlesiyle doğru, aralarındaki
uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak kendine doğru çektiğini
gösteren denklemdir. Kısaca, evrendeki cisimler arasındaki çekim
kuvvetini hesaplamak için kullanılır. Sol taraftaki "F", cisimlerin her
birine etkiyen kuvveti gösterir. "G", evrensel kütleçekim sabitidir ve
yaklaşık olarak 6.67 x 10-11 N(m/kg)2 değerine sahiptir. "m1" ve "m2", incelenen iki cismin kütlelerini ifade eder. "d" ise, iki cisim arasındaki dik uzaklıktır.
Isaac
Newton bu çalışmasını kendisinden önce Johannes Kepler'in yaptığı
çalışmalar üzerine kurmuştur. Bir ihtimal, Robert Hooke'un
çalışmalarından faydalanmış ve bir miktar intihal yapmış olabilir.
Dünya'nın
nasıl çalıştığını anlamamızı sağlar ve kalkülüsü kullanır. Her ne kadar
sonradan Einstein'ın görecelik teorisi tarafından gölgede bırakıldıysa
da, halen cisimlerin birbirleriyle nasıl etkileştiği konusunda bilgi
edinmemizi sağlar. Günümüzde uyduların ve sondaların yörüngelerini
tasarlamak için kullanılmaktadır.
Yeni
uzay görevleri başlatıldığında, en uygun kütleçekimsel tüplerin (veya
yolakların) bulunmasını sağlar ve bunların enerji bakımından en verimli
olmasını hedefler. Ayrıca uydu kanallarının televizyonlarımızda
görünebilmesini sağlar. Bunun haricinde gezegenlerin hareketlerinin
tahmininde kullanılır ve bu yöntemle yapılan Neptün'ün keşfi Nobel Ödülü
getirmiştir. Ayrıca bu yasa kullanılarak gelgitler ve miktarları
belirlenir. Son olarak, birçok füze ve uydu sistemlerinin analizi bu
denklem ile yapılır.
Sanal (kompleks, karmaşık) bir sayının karesinin negatif olacağını gösterir.
Buradaki "i" bir sayıdır ve her zaman "-1" sayısının kareköküne eşittir.
Normalde, lise sıralarında negatif sayıların karekökü olmaz." diye
öğretilse de, bu ifade tam olarak doğru değildir. Negatif sayıların karekökü, karmaşık
sayılar verir. Reel sayılarda negatif bir sayının çift dereceli kökü olmadığından reel sayılar kümesi sanal birim oluşturularak genişletilme gereği duyulduğundan karmaşık sayılar inşa edilmiştir. i sanal biriminin kuvvetlerine göre artık reel sayıları da içerisine alan daha geniş bir sayı kümesi karmaşık sayılar elde edilmiş olur.
Hayali
sayılar aslında ilk olarak kumarbaz matematikçi Girolamo Cardano
tarafından ileri sürülmüştür. Daha sonradan Rafael Bombelli ve John
Wallis tarafından geliştirilmiştir. William Hamilton tarafından kesin
tanımları yapılana kadar garip bir sorun olarak matematikte
kalmışlardır.
Stewart'a göre: "Elektrik ışıklandırmalarından dijital kameralara kadar birçok modern teknoloji bu sayılar olmadan icat edilemezdi." Hayali
sayılar, karmaşık analizlerde kullanılır ve bunlar da, mühendislerin
çalışma alanındaki pratik sorunların çözülmesinde kullanılır.
Elektrik
mühendisliğinde ve karmaşık matematik teorisinde yoğun olarak
kullanılır. Elektrik mühendisliği dahilinde bir devre elemanının verilen
bir zamandaki durumunu belirlemek amacıyla kullanılabilir. Bunun
haricinde elektromanyetik kuram dahilinde, elektrik alan kuvveti ile
manyetik alan kuvvetini ifade etmekte kullanılır. Ayrıca akışkanların
bir cisim etrafındaki hareketini tanımlarken karmaşık analizler gerekir
ve burada bu sayılar devreye girer. Benzer şekilde, ekonomik sistemlerin
davranışlarının analizinde bu sayıların kullanılması gerekir.
Bir
uzayın, yöneliminden bağımsız olarak şeklinin ve yapısının
tanımlanmasını sağlar. Yukarıdaki denklemde "F", bir çok yüzlü geometrik
şeklin "yüz" sayısını, "E" aynı şeklin "kenar" sayısını, "V" ise aynı
şeklin "köşe" sayısını ifade eder. Denkleme göre, yüz sayısı ile köşe
sayısının toplamından kenar sayısını çıkarırsanız, hangi şekli inceliyor
olursanız olun 2 sayısını elde edersiniz. Bir kübü düşünelim: 6 yüzü, 8
köşesi ve 12 kenarı vardır. Yukarıdaki denkleme koyacak olursanız,
6-12+8 işleminin sonucu 2'dir ve denklem sağlanır. Bunu her geometrik
şekil ile deneyebilirsiniz.
İlk
olarak Descartes tarafından tanımlanan bu ilişki, sonradan Leonhard
Euler tarafından 1750 yılında gözden geçirilmiş, ispatlanmış ve
yayımlanmıştır. Platon cisimleri de denilen çok yüzeylilerdeki bu kenar köşe ve yüz sayıları arasındaki ilişkiyi Euler modern anlamda ispatlayarak eserlerinde neşretmiştir.
Platon cisimleri için ayrıntılı bilgi: (Bkz. Platon-cisimleri)
Euler Formülü kullanım örnekleri için: (Bkz. Çok yüzlü cisimler için Euler Formülü)
Arşimed Yüzeyleri: (Bkz. Arşimed Yüzeyleri ve Çok yüzlüler) adreslerini inceleyebilirsiniz.
Topografi
(yüzey bilimi) açısından temel öneme sahiptir. Bu bilim dahilinde
herhangi bir geometri sürekli yüzey olarak ifade edilir. Aynı zamanda
mühendisler ve biyologlar için önemlidir.
Topoloji,
DNA'nın davranışını ve fonksiyonlarını anlamakta kullanılmaktadır.
Bunun haricinde, topoloji sayesinde robotik alanında kullanılan
sensörlerin isabetliliği arttırılmıştır.
Özellikle istatistik alanında sıkça kullanılan normal dağılım eğrisinin formülize edilmiş halidir. Standart
normal dağılımı tanımlar. Bu dağılım, bir çan eğrisi şeklinde gözükür
ve bir gözlem olasılığının en muhtemel olarak ortalama civarında
olduğunu ifade eder. Ortalama değerden uzaklaştıkça o olayın görülme
olasılığı azalır. Denklemde sol taraf, dağılım fonksiyonunu
göstermektedir. Buradaki "1 bölü karekök içerisinde 2 çarpı pi'nin"
varlığı, sol taraftaki fonksiyonun altında kalan alanın 1'e eşit
olmasını sağlar. Karekök içerisindeki diğer harf olan "sigma", "standart
sapma" ifadesidir. Sonrasında bu ifade, eksponansiyel ("e" üzeri olarak
gösterilir) bir sayı ile çarpılmaktadır. Bu sayı içerisindeki "x"
fonksiyonumuzun değişkenini, parantez içerisinde "x"ten çıkarılan "mü"
sayısı ise "ortalama" değeri ifade eder. Geri kalanı, izah edilen
değişkenlerle aynıdır.
İlk
olarak Blaise Pascal tarafından geliştirilen sistem sonradan Bernouilli
tarafından son hali verilmiştir. Bugünkü çan eğrisi ise Belçikalı
matematikçi Adolphe Quetelet tarafından tanımlanmıştır.
Modern istatistiğin temelindeki denklemdir. Bilim ve özellikle sosyal bilimler, bu denklem olmadan bugünkü halini alamazdı.
İlaçların,
klinik deneylerde, negatif etkilerine karşılık yeterince etkili olup
olmadıklarını anlamak için kullanılır. Bunun haricinde özellikle
üniversite öğrencilerinin sürekli olarak yarışmaları gereken bir dağılım
eğrisi çıkarılmasını sağlar. Genel olarak, dağılımların olduğu her
yerde çan eğrileri kullanılabilir. Evrimsel biyoloji dahilinde,
popülasyonları modellemek ve evrimsel değişim yönlerini analiz etmek
amacıyla çan eğrilerine başvurulur.
Dalgaların
davranışlarını tanımlayan diferansiyel denklemdir. Esasında bir keman
telinin titreşimini tanımlamak için geliştirilmiştir. Burada, sol
taraftaki "u", genelde zamana ve konuma bağlı olan bir fonksiyonu ifade
eder. "t", zamanı gösterir. Soldaki ifadenin tamamı ise, "u"
fonksiyonunun zamana bağlı olarak ikinci türevidir. Sağ tarafta yer alan
"c", denklemin başlangıç koşulları tarafından belirlenen, herhangi bir
sabittir. Sonraki ifade ise, aynı "u" fonksiyonunun bu defa zamana göre
değil, "konuma" göre, yani "x" harfine göre ikinci türevidir. Kimi zaman
bunun yerine Laplasyen formda da yazılabilir. O zaman, Laplace
operatörü olan ters üçgen işareti koyulur.
Matematikçi
Danielle Bernouilli ve Jean D'Alambert tarafından 18. yüzyılda
keşfedilmiştir. İkili, aynı denklemi birbirlerinden biraz farklı olarak
tanımlamışlardır.
Dalgaların
davranışı, seslerin nasıl çalıştığına, depremlerin nasıl oluştuğuna ve
okyanusların davranışlarına genellenebilmektedir.
Petrol
firmaları patlattıkları patlayıcılardan yayılan ses dalgalarını ölçerek
jeolojik oluşumları tespit etmektedirler. Bunun haricinde müzik
aletlerinin ve televizyonların yapılabilmesini ve geliştirilmesini
sağlamaktadır. Evlerimizde kullandığımız mikrodalga fırınları mümkün
kılmıştır. Günümüzde birçok tür elektromanyetik dalgaları kullanarak
yönlerini, avlarını ve avcılarını tespit eder. Ayrıca sonarlar gibi
engel ve yüzey tespit aletlerinin üretilebilmesini mümkün kılmıştır.
Kısaca dalgaların olduğu her alanda geniş ufuklar açmıştır.
Zamana
bağlı fonksiyonları, frekansa bağlı olarak tanımlamaya yarar. Burada,
sol taraf dönüşümün sonucunu gösteren fonksiyondur (ancak burada
fonksiyonun tersi olarak yazılır) ve "xi" harfi, frekansı ifade eder.
Sağ tarafta, eksi sonsuzdan artı sonsuza kadar integral alınmaktadır.
İntegrali alınan fonksiyon, genellikle zamana bağlı olarak ifade edilen
ve frekansa bağlı ifadesini aradığımız fonksiyondur ve "f(x)" olarak
gösterilir. Yani bu durumda, "x" genellikle zamanı belirtir. Geri kalan
ifadeler ise, bildiğimiz "pi" sayısı, "i" karmaşık sayısı, "x" değişkeni
ve "xi" frekansıdır. "dx" ise integralin değişkenini belirtmektedir.
Joseph
Fourier bu denklemi meşhur ısı denkleminden genişleterek çıkarmıştır.
Bu denklemi daha önceden dalga denklemi olarak anılmaktaydı.
Bu
denklem sayesinde karmaşık şablonlar basitleştirilebilir,
temizlenebilir ve analiz edilebilir. Birçok sinyal analizi alanında önem
taşımaktadır.
Bilginin
JPEG formatında saklanabilmesini ve moleküllerin yapısının
keşfedilebilmesini sağlamaktadır. Optik görüntülerin, müzikal
enstrümanların, kuantum mekanik sistemlerin anlaşılabilmesinde ve
analizinde kullanılır. Ayrıca sinyal analizinde, ışık deneylerinde ve
yüzey akımlarının radyasyonunun tespitinde geniş olarak kullanılır.
Denklemin
sol tarafı küçük miktarda bir akışkanın ivmesidir, sağ tarafı da
üzerine etki eden kuvvetleri belirler. Dolayısıyla bu denklem, Newton'un
İkinci Yasası'nın akışkanlara genişletilmiş bir versiyonudur. Bu
denklemde sol taraftaki ilk harf olan "ro", akışkan yoğunluğunu
gösterir. Parantez içerisindeki "del v bölü del t" olarak okunan ifade,
akışın hızının zamana göre değişimi, yani akışın ivmesidir. Parantez
içerisindeki ikinci terim, akışın hızı ile akışın gradyanını (değişim
vektörünü) birbiriyle çarpan ifadedir. Denklemin sağ tarafındaki ters
üçgen, del operatörüdür. İlk terimde akışın basıncının del operatörü ile
çarpımı alınır. Sonrasında ise aynı işlem, toplam stres tensörü ile
yapılır ve sonunda bu iki terimin toplamına "f" ile ifade edilen vücut
kuvvetleri eklenir.
Leonhard
Euler bir akışkan hareketini tanımlamaya çalışan ilk kişi oldu, ancak
denkleme son halini Fransız mühendis Claude-Louis Navier ve İrlandalı
matematikçi George Stokes vermiştir.
Bilgisayarlar
bu denklemi çözebilecek kadar güçlü hale geldiğinde, fizik alanında
karmaşık ve çok faydalı alanların açılmasını sağlamıştır. Özellikle
araçların daha aerodinamik olarak üretilebilmesini mümkün kılmıştır.
Birçok
diğer teknoloji ile birlikte, modern yolcu jetlerinin yapılabilmesini
sağlamıştır. Bunun haricinde akışkanların düzgün ve türbülanslı bir
biçimde hareketinin analizinde kullanılır. Bu sayede, içerisinde
akışkanların hareketini barındıran her türlü teknolojinin
geliştirilebilmesini mümkün kılmıştır.
Elektrik
ve manyetik alanlar arasındaki ilişkiyi gösterir. Bu denklemlerde "E"
elektrik alanını, "H" (veya kimi kaynakta "B") manyetik alanı ifade
eder. Yine "del" operatörü kullanılarak nokta (dot) ve çarpı (cross)
çarpımları yapılmaktadır (bunlar vektörlerin birbiriyle çarpım
biçimleridir). Denkleme göre del operatörü ile yapılan nokta çarpımı
elektrik alanı için "ro" ile gösterilen elektrik yükü yoğunluğunun
"epsilon sıfır" ile gösterilen dielektrik sabitine bölümüdür. Buna Gauss Yasası da denir. Aynı işlem manyetik alan için yapılacak olursa, sıfır elde edilir. Buna Gauss'un Manyetik Yasası da
denir. Çarpı çarpımının sonucu ise görselin sağ tarafında gösterilen
denklemleri verir ve elektrik alanı ile yapılan çarpım manyetik alanın
zamana göre değişimini verir. Buna Faraday'ın Endüksiyon Yasası veya Maxwell-Faraday Denklemi de denir. Manyetik alana göre yapılan çarpım ise daha karmaşık bir denklem olan Amper'in Devre Yasasının Maxwell Doğrulaması olarak
bilinen denklemi doğurur. Burada denklemin sağ tarafında "mü sıfır"
olarak gösterilen boş uzayın geçirgenliği, "J" olarak gösterilen akım
yoğunluğu, diğerleri ise daha önce bahsedilen özelliklerdir.
Elektrik
ve manyetik alanları birleştirmeye çalışan ilk kişi Michael Faraday'dır
ve bu çabası ilk olarak James Clerk Maxwell tarafından denkleme
dönüştürülmüştür. Bu keşif, fiziği temelden değiştirmiştir.
Elektromanyetik
dalgaların tahmin edilmesini ve daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Bu
sayede, günümüzde kullandığımız birçok teknoloji mümkün olmuştur.
Radar, televizyon ve modern iletişim bu denklem sayesinde mümkün olmuştur. Özellikle cep telefonu sinyallerinin dağıtımı ve ulaştırılmasında etkili olan bir denklemdir.
İzole
bir sistemin entropisinin (düzensizliğinin) asla azalamayacağını ve
düzensizliğin sisteme enerji akışı olmadığı sürece daima artmak zorunda
olduğunu gösteren denklemdir. Tüm sistemlerin termodinamik denge hali
olan maksimum düzensizlik haline evrimleşmek zorunda olduğunu gösterir.
Denklemdeki "dS" ifadesi, entropinin zamana bağlı değişimini ifade eder
ve bu değişim her zaman pozitif olmak zorundadır. Yani karmaşıklık
(düzensizlik) daima artar.
Sadi
Carnot, doğada geri döndürülebilir bir sürecin olmadığını keşfeden ilk
kişidir. Matematikçi Ludwig Boltzmann bu yasayı geliştirmiştir ve
William Thomson resmi olarak ilan etmiştir.
Enerjiyi
ve evreni entropi (kaos, düzensizlik) çerçevesinde anlamamızı sağlayan
denklemdir. Isıdan elde edebileceğimiz iş miktarını anlamamızı sağlamış,
daha iyi buharlı makineler üretebilmemizi sağlamıştır.
Maddenin
atomlardan oluştuğunu ispatlamamızı sağlamıştır. Bu bile yeterli bir
kullanım alanıdır; ancak bunun haricinde, otomobil motorlarının,
buzdolaplarının geliştirilmesini sağlamıştır. Üstelik canlı-cansız
sistemlerinin doğal davranışlarını anlamamızı ve canlılığın öncelikle
cansızlıktan nasıl evrimleştiğini ve bunu nasıl sürdürdüğünü, sonrasında
ise canlılığın açık sistemlerde kendi içerisinde nasıl
evrimleşebileceğini anlamamızı sağlamıştır. Bu sayede evrene ve doğaya
bakış açımızı değiştirmiştir. Bunun haricinde birçok kimyasal tepkimenin
hangi ortam koşullarında, nasıl ve ne biçimde gerçekleştiğini
anlayabilmemizi sağlamıştır. Isı ve enerji akışının olduğu her sistemin
analizini mümkün kılmıştır.
Enerjinin,
kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşit olduğunu gösterir.
Denklemin sol tarafındaki "E", enerjiyi ifade eder. Sağ tarafındaki "m"
cismin kütlesini, "c" ise ışık hızını gösterir.
Fiziğin
içinden olmayan insanlar için daha az bilinen bir hikaye, Einstein'ın
meşhur denkleminin Albert Michenson ve Edward Morley tarafından yapılan
bir deneye dayanmasıdır. Bu deneyde ışığın referans düzlemleri açısından
Newton fiziği ile açıklanamayan bir şekilde hareket ettiği
gösterilmiştir. Einstein bu keşfin üzerinden giderek 1905 yılında özel
görecelik, 1915 yılında genel görecelik kuramlarını ileri sürmüştür.
Muhtemelen insanlık tarihinin en meşhur denklemidir. Madde ve gerçeklik ile ilgili tüm görüşlerimizin değişmesini sağlamıştır.
Nükleer
silahlarda, GPS cihazlarında kullanılmaktadır. Günlük yaşamda
teknolojik açıdan doğrudan çok fazla çıkarımı olmasa da, evrene
bakışımızı değiştirmesi açısından büyük öneme sahiptir. Zaman ve uzayla
ilgili algımızı yeniden yaratmış, zamanın bile farklı referans noktaları
için farklı değerlere sahip olabileceğini, hiçbir şeyin mutlak olarak
ölçülemeyeceğini ispatlamıştır.
Maddeyi
bir parçacık yerine dalga olarak modellemeye yaramaktadır. Denklemin sl
tarafındaki ifadede "i" karmaşık sayıyı, "çizgili h" indirgenmiş Planck
sabiti olan 1.054x10-34 J.s değerini, "t" zamanı gösterir.
Bu ifadeden çıkarılan "psi" harfi ise dalga fonksiyonunu ifade eder.
Denklemin sağ tarafındaki "şapkalı H" ise Hamiltonyen operatördür ve bu
durumda, dalga fonksiyonunun toplam enerjisini ifade eder ve duruma göre
farklı sonuçlar verebilir.
Louis-Victor
de Broglie maddenin ikili yapısını 1924 yılında göstermiştir. Bu
denklem ise Erwin Schrödinger tarafından 1927 yılında geliştirilmiştir
ve Werner Heisenberg gibi fizikçilerin bulguları üzerine kuruludur.
Küçük
boyutlardaki fizik algımızda devrim yaratmıştır. Parçacıkların belirli
olasılık düzeylerinde bulunduğunu keşfetmemiz, fiziğe tamamen yeni bir
yön vermiştir.
Yarıiletkenler
ve transistörlerde kullanılır. Bu sebeple modern bilgisayar
teknolojilerinin temelinde yer alır. Ayrıca maddenin atomik yapısının
net olarak anlaşılabilmesine imkan sağlamıştır. Dalga mekaniğinin en
güçlü araçlarından biri bu denklemdir.
Bir
kodun bileşen sembollerinin olasılıklarından yola çıkarak o kod
içerisindeki veri miktarını tahmin etmeye yarayan denklemdir. Denklemde
sol tarafta yer alan ve "H" harfi gibi gözüken ama Yunan harflerinden
biri olan "eta", entropiyi (düzensizliği) simgeler. Denklemin sağ
tarafındaki büyük E gibi gözüken ifade, seri toplama ifadesidir. p(x)
incelemekte olan fonksiyonu gösterir ve bu fonksiyon, seri toplama
ifadesi altında aynı fonksiyonun logaritmasıyla çarpılmaktadır.
Bell Laboratuvarları mühendislerinden Claude Shannon tarafından 2. Dünya Savaşı sırasında geliştirilmiştir.
Stewart'a göre: "Bilgi çağını başlatan denklem bu olmuştur." Mühendislerin
çok verimli kodlar aramasına engel olarak, CD'lerden tutun da dijital
iletişime kadar birçok teknolojiyi mümkün kılmıştır.
Kodlar içerisinde hataların bulunabileceği hemen her yerde kullanılmaktadır.
Bir
türe ait popülasyonun nesiller içerisinde, kısıtlı kaynaklar dahilinde
nasıl değişeceğini tahmin etmemizi sağlar. Denklemin sol tarafı verilen
bir popülasyon büyüklüğünün belli bir zaman sonraki değerini ifade eder.
Denklemin sağ tarafındaki "k" harfi popülasyonun büyüme oranını, "xt" ise birim zamanda popülasyonun büyümesinin, popülasyonun taşıma kapasitesine bölümünden elde edilen sonuçtur.
Popülasyon
büyümesinin kaosa neden olabileceğini ileri süren ilk kişi 1975 yılında
Robert May olmuştur. Vladimir Arnold ve Stephen Smale gibi
matematikçilerin çalışmaları sayesinde bu kaosun diferansiyel
denklemlerle ifade edilebileceği anlaşıldı.
Kaos
teorisinin geliştirilebilmesini sağlamıştır. Bu da, doğal sistemlerin
nasıl işlediğine dair anlayışımızı tamamen değiştirmiştir.
Yer ve hava olaylarının araştırılmasında özellikle depremlerin modellenmesinde ve hava durumunun tahmin edilmesinde kullanılmaktadır.
En
risksiz biçimde fiyatın belirlenmesini ve bu belirlenen fiyatın ara
kazanç fırsatı olmadan doğru fiyat olmasını sağlayan denklemdir.
Denklemdeki "sigma" bir malın fiyatlarındaki dalgalanmayı, "S" malın
fiyatını, "V" zamana ve mal fiyatına bağlı bir fonksiyonu, "r" yıllık
risksiz faiz miktarını belirtir. Denklemde karmaşık bir türev hesabı
yapılarak fiyatlar belirlenmeye çalışılmaktadır.
İlk
olarak Fischer Black ve Myron Scholes tarafından geliştirilmiştir ve
sonrasında Robert Merton tarafından genişletilmiştir. Bu ikili,
keşifleri sayesinde 1977 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'nü almışlardır.
Günümüzde
trilyon dolarlarla ifade edilebilen pazarların kurulmasını mümkün
kılmıştır. Bu denklemlerin ve türevlerinin kötüye kullanımının ekonomik
krize neden olduğu iddia edilmiştir. Bu denklemlerin, gerçek piyasada
geçerli olmayan varsayımlarda bulunduğu bilinmektedir.
Bu denklem ve türevleri halen ürünlerin fiyatlandırılmasında kullanılır. Ekonomi alanında ve ekonomik sistemlerin alt yapılarında iktisat teorilerinde bu denklem kullanımı mevcuttur."
KAYNAK: http://www.businessinsider.com/the-17-equations-that-changed-the-world-2012-7?op=1 orjinal dilde yazılı metinden çeviri için yararlanılan site: http://www.evrimagaci.org/makale/18
Takip et: @kpancar |
|
''Dünyayı Değiştiren 17 Denklem'' Bu Blog yazısı;
Ekim 09, 2014 tarihinde denklem, matematik, normal dağılım, pisagor teoremi kategori başlıklarında eklenmiş olup Muallim tarafından yayınlanmıştır. Ayrıca henüz yorum yapılmamış bir yazıdır. Yazımızda hatalı bir içerik olduğunu düşünüyorsanız lütfen 'kpancar@yahoo.com' mail adresimize bildiriniz. Dualarınızı bekleriz.
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(209)
geometri
(124)
üçgen
(49)
ÖSYM Sınavları
(46)
trigonometri
(38)
çember
(30)
fonksiyon
(28)
sayılar
(26)
alan formülleri
(25)
türev
(22)
analitik geometri
(19)
denklem
(18)
dörtgenler
(17)
limit
(16)
belirli integral
(13)
katı cisimler
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(4)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)
En Çok Okunan Yazılar
-
x, bir gerçek (reel) sayı olmak üzere, x'ten büyük olmayan en büyük tamsayıya x'in tam değeri denir. Bunu ifade eden fonksiyona tam ...
-
ÖSYM'nin 15/06/2019 Tarihinde gerçekleştirdiği TYT matematik sınavı, farklı tarzda ayırt edici sorular içermekle birlikte, 2018 yılı TY...
-
Bu yazıda Esma-ül Hüsna hakkında kısaca bilgi verildikten sonra Ebced hesabı ile arasındaki ilişkiyi açıklayıp bütün 99 ismin ebced değerle...
-
Koordinat düzleminde çizilen birim çember için çember üzerinde alınan rastgele bir L noktasından x ve y eksenlerini kesecek biçimde bir doğ...
-
Ehl-i Sünnet itikâdını, nazım (şiir) olarak anlatan ünlü ve önemli eserlerden biri; kuşkusuz Emâlî kasidesidir. "Bed'ül Emali&quo...
-
Matematiğin en temel ve en önemli işlerinden biri, teoremleri ispatlamaktır. Varlık bildiren teoremler hariç, bir teoremin doğru olduğunu g...
-
Sinx/x limiti hesaplaması yapılırken birim çemberden yararlanılabilir. Öncelike birim çember çizilir. Birim çemberde herhangi bir x açısını...
0 yorum:
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...