Cauchy-Schwarz eşitsizliği

Cauchy-Schwarz eşitsizliği, bazı matematik kitaplarında sadece Schwarz eşitsizliği veya sadece Cauchy eşitsizliği veya Cauchy-Schwarz-Bunyakovski eşitsizliği olarak da geçmektedir. Matematik bilimi teorisinde önemli bir eşitsizlik olup, çeşitli matematiksel uygulamalarda kullanılmaktadır. Cauchy-Schwarz eşitsizliği; analiz, lineer cebir, olasılık ve istatistik konuları  arasında sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle vektörler alanında, sonsuz seriler ve çarpım uygulamalarında, varyans ve kovaryans hesaplamalarında eşitsizlik çok kullanılmaktadır. Toplamlar için bu eşitsizlik ilk defa Augustin Louis Cauchy tarafından 1821'de ve integraller için ise bu eşitsizlik ilk defa Viktor Yakovlevich Bunyakovsky tarafından 1850'de ve sonra tekrar olarak Hermann Amandus Schwarz tarafından 1888'de ortaya atılmıştır. Bu nedenle eşitsizlik üç ismin adıyla matematik kitaplarda yer almıştır.




Cauchy – Schwarz eşitsizliği farklı bir yazılışla kreköklü biçimde de ifade edilebilir. Aşağıda bu yazılış biçimi x ve y değişkenlerine bağlı olarak yeniden yazılmıştır.


Matematikteki ünlü eşitsizliklerden biri olan Cauchy – Schwarz eşitsizliği, matematik olimpiyatlarında da önemli bir yere sahiptir. Cauchy – Schwarz eşitsizliği, klasik eşitsizlik ispatlarından başka, maksimum-minimum problemlerinin çözümünde ve farklı denklem çözümlerinde de kullanılabilmektedir.

Klasik matematik problemlerinde kullanılan formülleri Cauchy – Schwarz eşitsizliği kullanarak çözmeye çalışalım. Aşağıda problem çeşitlerine örnekler verilmiştir. 




Kaynakça: 
Olimpiyatlara Hazırlık Cauchy – Schwarz eşitsizliği problemleri ve çözümleri, Lokman Gökçe
| | | | | Devamı... 0 yorum

Bir Gezi Rotası: Perge-Kekova (Likya Yolu)

Din öğretimi genel müdürlüğünün yaz etkinlikleri kapsamında Antalya'nın Kumluca ilçesine yolumuz düştü. Likya yolu diye tabir edilen, Roma ve Likya Medeniyetinden kalma Antik Şehirleri bu vesileyle gezme isteği bir anda hasıl oldu. Bunun için güzergah olarak Aksu Perge'yi başlangıç olarak seçtik. Buradan hareketle Antalya'nın batı ilçeleri yolundaki antik şehirleri hem gezip hem ibret almak için güzel bir gezi planladık. İlk önce Antalya merkeze uzaklığı 18 km olan en yakın ilçesi Aksu sınırlarında bulunan Perge'ye uğradık. Buralara şahsi vasıta ile geldiğimiz için ulaşım konusunda sıkıntı çekmedik. Toplu ulaşımla da Aksu'ya daima Antalya merkezden otobüs bulmak mümkün. Aksu'ya geldikten sonra Perge'ye ulaşmak da sanıldığı kadar zor değil. Perge bu haliyle bile ihtişamını koruyan antik bir Roma şehri. Tiyatrosu, stadyumu, su kanalı ve şehrin cazibesini yansıttığını düşündüğümüz dükkan ve ev kalıntıları ile gezilip görülmesi gereken bir şehir.

Perge gezimize, önce şehir içini oluşturan su kanalı etrafında çevrelenmiş dükkan ve evlerle başlayıp, şehirde bulunan hamam ve kanal sistemini de gezerek devam ettik. Şehrin girişindeki "Roma şehir kapısı" tam bir sembol niteliğinde. Antik şehrin hemen yanında yer alan stadyum hala aynı güzelliği koruyor. Şehre bitişik olan Tiyatro ise bir bütün halinde sağlam vaziyette kalıntıları mevcut. Buradan çıkarılan heykel ve diğer eserler Antalya müzesinde sergilenmektedir. Perge şehrine giriş ücretli.

"Perge Antik Kenti, Geç Klasik, Helenistik ve ağırlıklı olarak Roma İmparatorluk dönemleri bağlamında planlama açısından önem taşıyan bir kenttir. Geç Klasik Dönem’de akropoliste uygulanan plan, Helenistik Dönem içerisindeki genişlemeyle birlikte aşağı kente de taşınmıştır. Kent planlaması çerçevesinde, aşağı kentin kuzey-güney eksenini oluşturan sütunlu cadde iyi korunmuş bir örnek olarak dikkate değerdir. Diğer yandan, kuzey-güney doğrultulu sütunlu caddeyi ortasından boylu boyunca kat eden su kanalı ise, bu anlamda önemli bir tasarımdır. Kanal, kentteki dört anıtsal çeşme yapısı ve iki büyük hamam ile beraber, sıcak Pamphylia ovasındaki Perge’ye bir “su kenti” kimliği kazandırmıştır. 

Helenistik Dönem’de inşa edilen, Roma İmparatorluk Dönemi ve Geç Antik Dönem’de onarım gören savunma sistemi Perge’yi öne çıkaran bir diğer öğedir. Aşağı kentin etrafındaki sur duvarı, kuleler, bastionlar ve kapılar büyük oranda ayaktadır. Akropolis surları da göz önüne alındığında Perge, antik çağ askeri mimarisine dair değerli bir bilgi kaynağı olarak belirmektedir. Perge Antik Kenti, yukarıda sayılan nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmiştir." (http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR-44411/perge-antik-kenti-antalya.html)


Pergeden sonra, kısa bir yolculukla Antalya merkeze geldik. Burada Kaleiçi, Yivli Minare, Konyaaltı, Karaalioğlu parkını gezip Likya yoluna doğru yola çıktık. Bunun için öncelikli olarak yine bu güzergahta yer alan bir Roma şehri "Phaselis" Antik kentine uğradık. Phaselis, Kemer ilçesine bağlı orman ve deniz ile içiçe geçmiş güzel bir liman şehri. Antalya merkeze 56 km uzaklıkta. Yol gayet düzgün trafik yaz dönemlerinde tur otobüsleri nedeniyle zaman zaman sıkışık olabiliyor.

Phaselis; orman ve denizin mükemmel biçimde birleşmesiyle oluşan harika bir dinlenme ortamı. Büyüklük bakımından liman olarak 3 ayrı yerden denize girme imkanı var. Plajı; kumlu ve çakıl taşlı olarak farklı özellikte. Şehrin girişindeki kemer, yürüyüş yolları, tiyatro ve liman oldukça iyi korunmuş. Bu antik şehre giriş ücretli. İnsanı dinlendiren sakin ortamı ile gezilip, görülmesi tavsiye olur. Phaselis'te çok kalabalık sahil şeridi olduğu gibi kıyı etrafını gezerek sessiz ve sakin plajlarını yaz döneminde de rahatlıkla bulabilirsiniz.

"Phaselis Antik Kenti; İ.Ö. VII. yüzyılda Rodos'lular tarafından kurulmuştur. Uzun yıllar Likya'nın doğu kıyısının en önemli liman özelliğini koruyan kentin üç limanı vardır. Kuzey Limanı, Savaş Limanı veya Korunmuş Liman ve Güney Limanı. Bunlardan en önemlisi güneydekidir. Kentin ortasında 20-24 metre genişliğinde muhteşem bir cadde vardır. Bu caddenin güney ucunda Hadrian Kapısı bulunur. Caddenin iki yanında gezinti yolları ve dükkânlar vardır. Bunların da yakınında Hamamlar, Agora ve Tiyatro gibi kamu yapıları bulunur. Bu yapıların tarihinin İ.Ö. I. ve II. yüzyıla kadar uzandığı ileri sürülmektedir. Kent merkezi ile 70 m. yükseklikteki plato üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri arasında su kanalları vardır. Phaselis’e Antalya-Kumluca karayolunun 57.km.'sinden güneye dönüldüğünde yaklaşık 1 km. sonrasında ulaşılır. (http://www.antalya-kemer.bel.tr/phaselis-antik-kenti)


Phaselis kentinden ayrıldıktan sonra aynı güzergahta bulunan Pagan kültürün merkezi konumunda olan Olympos Antik kentine ulaştık. Olympos'un Phaselis kentine uzaklığı 28 km. Antalya merkeze uzaklığı ise 84km dir.  Olympos da eski Helenistik dönem kalıntıları, şehrin içinden geçen ırmak ve ırmak etrafında sıralanmış dükkanlar, tiyatro ve Helenistik uygarlığın çeşitli mekanlarını içinde barındıran Olympos dağı etrafında kümelenmiş bir şehir. Olympos; deniz ve ormanın birleşimiyle insana eşssiz dinlenme ve tarih ortamı sunan güzel bir kent. Sahil yaz dönemlerinde oldukça kalabalık olduğundan, sahil şeridini ve plajları gezmektense bu şehrin doğayla bütünleşmiş eski kalıntılarını gezmeyi tercih ettik.

Olympos'taki zamanın muhteşem eserleri, orman ve ırmak arasında kalarak tarihin tozlu sayfalarında yerini almış. Olympos dağı etrafında çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan antik şehir; bu güzergahta gezilmesi gereken yerlerden. Yazları, bu sahil alanına kamp için gelenler de çoğunluk oluşturuyor. Şehre giriş ücretli. Antik şehrin plajına bitişik halde olan çıralı plajı da eşsiz güzellikte. Aile ortamı için Olympos'un sıkışıklığına nazaran Çıralı ve daha ilerisinde yer alan plajlar deniz ortamı için daha tercih edilir.


"Olympos şehir adını 16 kilometre kuzeyindeki Toroslar'ın batı uzantılarından biri olan 2375 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı’ndan alır. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içindedır. Kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte İ.Ö.167–168 yılarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçen Olympos, Likya Birliği’nde üç oy hakkına sahip altı şehirden biridir. Birlik'te Likya’nın doğusunu temsil etmiştir. Kentin günümüze ulaşmış kalıntılarının çoğu orman içinde ağaç ve çalılarla örtülü olup Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine aittir.
Olympos’un günümüze kadar ulaşmış kalıntıları genellikle doğudan batıya doğru, hızla denize akan bir ırmağın ağzında ve her iki yakasında yer alır. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınarak her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprü ile birbirine bağlanmıştır. Bugün köprünün bir ayağı yerinde durmaktadır. Güney kıyıda, Hellenistik Dönem'in çokgen örgülü duvarı ile yanındaki Roma ve Bizans onarımlarını işaret eden bölümü görülmektedir. Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alır. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap olup, girişin bir yanı iyi korunmuş durumdadır." (https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/antalya/gezilecekyer/olympos)

Aynı güzergahta ilerlemeye devam ettiğinizde Kumluca sınırlarında kalan Adrasan plaj ve koylarına gelirsiniz. Burada yat turlarıyla çevrede yer alan muhteşem koyları gezme fırsatınız olur. Adrasan'ın Olympos antik kentine uzaklığı 12kmdir. Buraya kadar gelmişken yaklaşık 1 saat sürecek yat ve tekne turlarına katılmanızı tavsiye ederim.

Adrasan'dan sonra 26 km uzaklıktaki Kumluca Merkeze geldik. Güneyin seracılık kenti olan Kumluca tepeden bakıldığında cam ve sera naylonu ile kaplanmış şekilde bir görüntü veriyor. Şehrin simgelerinden Belediye tarafından yaptırılmış kulede; çayınızı yudumlarken, şehri izleyebilir; varsa buradaki nikah ve kültür etkinliklerine katılabilirsiniz. Bu kuleden şehrin mimarisini ve özellikle sera tarlalarını kuşbakışı izlemek, müthiş bir seyir zevki veriyor.

Kumluca merkeze, yaklaşık 6km uzaklıkta yer alan Rhodiapolis antik kentine uğramadan geçmek olmaz. Burası Kumluca'yı kuşbakışı gören tepe konumunda bir yer. Halen kazılar burada devam ediyor. Rhodiapolis'i gezmek, kızgın güneş ve nem etkisiyle yorucu olabilir. Rhodiapolis, zirvesinden Kumluca'nın sera tarlaları manzarası net olarak görülebilir. Rhodiapolis; dağ eteğinden zirvelere doğru kurulduğundan, zirve noktalara tırmanmak zaman zaman insanı yoracaktır. Kızdırıcı güneş, tırmanış ve dağ ortamında yürüyüşleri daha da zorlu kılacaktır.

Rhodiapolis kazılarının devam etmesinden dolayı, girişler de herhangi bir ücret alınmıyor. Zamanla tüm yapılar ortaya çıkarıldığında farklı ve güzel bir şehir olacağını düşünüyorum. Bu haliyle diğer antik şehirlerin gerisinde kaldığını söyleyebilirim. Oldukça bakımsız ve dağın tepesinde olması ulaşım şartları ve yürüyüş yollarının bozukluğu sebebiyle zor gezilebilir bir antik kenttir. Çalışmalar tamamlandığında çok güzel bir şehir görüntüsü ile karşılaşabiliriz.

"Sarıcasu Köyü yakınında bir tepe üzerinde yer alan Rhodiapolis, isminden dolayı Rodoslular’ın kurduğu bir şehir olarak kabul edilir. Çok yakınında bulunan Gagai, Phaselis, Korydalla ve Olympos gibi bölgedeki pek az Rodos kolonisinden birisidir. Theopompos’un belirttiğine göre Rhodiapolis, adını Mopsos’un kızı Rhodos’tan alır. Ancak kentin likçe isminin “Wedrei” (Wedrennehi / Wedrenni), olduğu düşünülür. Rhodiapolis, Likya dilindeki yazıta sahip kaya mezarı dışında M.Ö 7. yüzyıl öncesini yansıtacak kalıntılara sahip değildir. Kentte bilinen en erken kalıntılar Klasik Çağ kaya mezarlarıdır. Lykia dilindeki yazıtlı kaya mezarı ve tiyatronun kuzeyindeki Helenistik kule dışında geleneklerine bağlı olan bir Roma kenti izlenimini vermektedir. Ancak, kalıntılar arasında büyük bir kısmı tahrip olmuş Bizans çağı yapıları çoğunluktadır.

Rhodiapolis kentinin önemli kalıntıları; tiyatro, hamam, agora/stoa, sebasteion, tapınaklar, kilise, sarnıçlar, kenotaph, nekropoller ve konutlardır. Rhodiapolis kentinin en çok dikkat çeken özelliği, küçük taşlardan harçlı veya harçsız olarak inşa edilmiş hala ayakta olan çok sayıdaki yapıdır. Bunlar değişik ölçülerde olup, birçoğu özel kişilere ait evlerdir. Şehir merkezinde Grek planlı küçük bir tiyatro yer alır.Tiyatronun üst kısmında batıya doğru sadece apsisi korunagelmiş bir kilise göze çarpar. Yerleşimin doğu sınırındaki son kamu yapısı ise bir Roma hamamıdır. Hamam genel planlamasıyla Anadolu- hamam- gymnasion karakteristiğindedir...

Rhodiapolis’in nekropolü kentin, doğu, güneydoğu ve kuzeyinde yoğunluk göstermektedir. Büyük çoğunluğunu Roma Çağı’na ait lahitlerin oluşturduğu nekropol alanlarının en ilginç kalıntısı Lykia dilinde kitabeli kaya mezarıdır." (https://antalya.ktb.gov.tr/TR-112753/rhodiapolis-antik-kenti.html)

Kumluca ilçesine yakın konumda yer alan başka bir antik kent de Lymra antik kentidir. Lymra antik kenti, Kumluca'ya 12 km uzaklıkta bulunan Finike sınırları içinde yer alan güzel bir şehirdir. İçerisinde buz gibi akan ırmak ve eski şehir kalıntıları ile Likya uygarlığının dönemini günümüze yansıtmaktadır. Tiyatro ve anıt mezarları ve diğer şehir kalıntıları, yeşilliklerle birleşince gezilmesi zevk veren bir hale bürünmüş. Kumluca'ya kadar geldiyseniz buraya uğramadan dönüş yapmamanızı tavsiye ederim. Yol üstünde göreceğiniz kaya mezarları da sizi şaşırtacaktır. Kaya mezarlarının içlerinin oyulup, defineciler tarafından aranmış olması da maalesef tarihe ve ölülere olan saygısızlığımızın en net ifadesidir.

"Finike İlçesi, Turunçova Beldesi, Yuvalılar Köyü sınırları içinde yer alan Limyra'nın adı, Likçe yazıtlarda "Zemuri" olarak geçer. Bu da şehrin en azından İ.Ö. 5. yy.dan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtıdır. Ancak şehrin en aktif dönemi, İ.Ö. 4. yy.ın ilk yarısında Likya Kralı Perikles zamanıdır ki, bu dönemde Limyra, Likya'nın başkenti durumundadır. Bölge ile ilgili tarihi kayıtlardan; Perikles'in Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraştığı yıllarda Pers hâkimiyetinin söz konusu olduğu, ancak bu hâkimiyetin sadece sözde kalarak diğer şehirler gibi Limyra'nın da büyük bir serbesti içinde kaldığı anlaşılmaktadır.

Perikles Döneminden sonraki parlak devrini İ.S. 2. ve 3. yy.larda yeniden yaşayan Limyra, zaman zaman depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında psikoposluk merkezi olan şehir, 8. ve 9. yy.larda Arap akınları sonrasında terk edilmiştir. Limyra Antik Kenti, 1970 yılından beri Avusturyalı arkeologlarca kazılmaktadır. Değişik dönemlere ait buluntular, hem bölge tarihini aydınlatmış hem de Antalya Müzesine çok önemli buluntular kazandırmıştır. Limyra, Likya Bölgesinin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir.

Özellikle şehrin kuzeyindeki Toçak Dağında gün ışığına çıkarılan M.Ö. 4. yy.a ait Kral Perikles'in anıt mezarı mimarisinin Xanthos'taki Nereidler Anıtına benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesinde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder. Günümüz köy yerleşimi ve kalıntılara ulaşan asfaltın hemen kenarında, M.S. 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır. Tiyatronun karşısındaki alanda ise İmparator Augustus'un manevi oğlu Gaius Sezar'ın M.S. 4 yılında yapılmış anıtsal mezar yapısı bulunur.(https://antalya.ktb.gov.tr/TR-67538/limyra.html)

Lymra gezisi noktaladıktan sonra sahil şeridinden uzaklaşıp, Antalya'nın iç kesimlerine doğru yol almaya başladığınızda yaklaşık 25km gittiğinizde (Finike'ye uzaklığı 30km) Arif köyü tepelerinde Finike ilçesi sınırlarında kalan Arykanda antik şehrine ulaşırsınız. Arykanda; Finike'ye 30 km, Elmalı ilçesine 36 km ve Antalya merkeze uzaklığı 140kmdir. Burayı gezmek için ciddi manada dağa tırmanmanız gerekecektir. Dağların tepelerine inşa edilmiş, harika yapıları görmek, bunların buralara nasıl inşa edildiğini hayretler içinde sorgulamak, bu geziyi  daha da anlamlı kılıyor. Koskoca taş blokların oluşturduğu devasa şehir, gerçekten Elmalı güzergahında yol alanların görmesi gereken bir yer.

Yolunuz, Kumluca, Finike taraflarına düşerse; üşenmeyin buralara gelin ve tarihte ne medeniyetler varmış, nasıl binalar ve eserler yapmış gelin ve görün. Günümüz medeniyetinin bile, bu dağlarda böyle yapıları, rahatlıkla inşa edebileceğini düşünmüyorum. Burayı detaylıca incelemekte fayda var.  Kazı çalışmaları devam ediyor gibi görünse de mekanın büyüklüğü ve şartların zorluğu sanırım bu çalışmalara engel oluyor. Giriş ücretsiz. Dağda ormanla bütünleşik bir gezi yapmak isteyenleri Arykanda'ya davet ederek şehir hakkında biraz bilgi verelim.

"Arif Köyü sınırları içerisinde yer alan Arykanda Antik Kenti'nin ismi Likya dilinde 'Ary-ka-wanda", "yüksek kayalığın yanındaki yer" anlamına gelmektedir. Kentin adının filolojik açıdan yerli Anadolu dilini yansıtması, bölgenin en eski şehirlerinden biri olduğunu göstermektedir. Arykanda'nın yanı sıra, son yıllarda Limyra ve Patara'da ele geçen Geç Kalkolitik- Erken Bronz Çağı baltaları genel olarak bu bölgenin yoğun, olarak iskan edildiğine işaret etmektedir. Ancak, II.bine tarihlenen taş balta dışında, buluntulara dayanarak, şehir tarihini İ.Ö. 5.y.y.dan önceye götürmek güçtür. İ.Ö. 5.y.y.a ait yerli beylerden Kuprili ve Aquwami'ye ait sikkeler, Pers egemenliği sırasındaki Arykanda'yı yansıtırken, bunu İ.Ö. 4.y.y.a tarihlenen Limyra beyi Perikles'e ait sikkeler izlemektedir. Bu duruma göre Arykanda'nın bir süre Limyra egemenliğinde kalmış ve İskender ile birlikte el değiştirmiş olması gerekir. İskender'in ölümünden sonra bölgenin diğer şehirleri gibi Ptolemaiosların, ardından Seleukosların eline geçtiği, Apemea (Dinar) Barışından sonra ise Rodos'un kontrolüne girdiği bilinmektedir. İ.Ö. 2. yy.da Arykanda'nın Likya Birliğine dahil bir şehir olarak sikke bastığını görüyoruz. İ.S. 43'te İmparator Claudius'un Likya Birliğine son verdiği tarihte Likya Bölgesi Pamphylia ile birlikte bir eyalet haline sokulmuş ve Roma'ya bağlanmıştır...

Arykanda kenti, Şahinkaya diye bilinen sarp bir kaya yüzeyinin dibinden başlayan, güneye eğimli arazi üzerinde yer almaktadır. Kentte en üst seviyede yer alan yapı, Şahinkaya'nın güney batı eteğindeki gözetleme kulesidir. Kulenin güneyindeki üçgen plan veren Akropol'ün kentin ilk yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir.

Kentin gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki diğer yapısı İ.S. I.y.y.da inşa edilen stadiondur. Tek uzun kenarlarında oturma sıraları yer almakta, diğer uzun kenar yamaca açılmaktadır. Bir alttaki terasta, bölgenin ufak fakat en iyi korunmuş tiyatrosu yer alır. En alttaki terasta ise agora ve meclis binası işlevi de veren odeon görülür. Şehrin güneydoğusunda bulunan gymnasium, hamamın hemen yanında yer almakta ve hamam-gymnasium görünümü vermektedir.

Şehrin "doğu nekropolü" olarak isimlendirilen mezar alanı, birçoğu ayakta kalmış anıt mezarlarla dikkati çeker. Birbirine teras görevi gören anıt mezarların tümü İ.S. 2 yy.a ait olup bunların altındaki terasta çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam, şehrin iyi koruna gelmiş yapılarından biridir.Şehrin su ihtiyacı, büyük bir beceri ve su mühendisliği örneği gösteren tesislerle sağlanmaktadır. Aykırıçay'ın çıktığı yerde sarp kaya yüzeylerine oyulmuş dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hatlarını oluşturur."(http://www.finike.bel.tr/tr/m/finike/arykanda-antik-kenti.html)


Arykanda'da en çok dikkatimi çeken, pagan ve putperest kültürün dağın en tepesine kurdukları tapınaktaki küçük oyuklara insan adakları, bebek kurban etme sunakları yapmaları oldu ki bunun bereket ve huzur amacıyla yapıldığı izahı bile, insanı ürkütüyor. Dokunduğunuz sunaklarda kim bilir kaç tane bebek adak olarak sunuldu ve çaresizce vahşi hayvanların insafına terkedildi. Günümüzde bu antik şehrin bu denli korunarak gelmiş olması, bütün ihtişamının dağların tepesindeki bütün güzelliklerin şimdi harabe olarak kalıntılarının inceleniyor olması, Cenab-ı Mevla'nın bizlere bir ibret vesikası olarak göstermesi açısından dikkate alınması gereken bir durumdur.
Arykanda gezisinden sonra isterseniz Elmalı ilçesine uğrayıp yol üstünde sebze, meyve ve özellikle mısır, incir ve çay keyfi sunan köylü satıcılarla muhabbet edebilirsiniz. İsterseniz geldiğiniz yoldan geri dönüp Finike'ye geldikten sonra, sahil şeridinden koyları gezerek, Demre'ye doğru yola çıkabilirsiniz. Biz Demre güzergahını tercih ettik. Demre güzergahına doğru giderken, yolda Beymelek mevkiinde, Lagün gölünde Mavi Yengeç yetiştirildiğini görebilirsiniz. Buradan Finike'ye uzaklığı 29km olan Myra Antik kentine ulaştık.

Myra Antik kentinde daha önce hiçbir antik kentinde görmediğim büyüklükte bir tiyatroyla karşılaştım. Ayrıca antik kentte kayaların içine oyulmuş daha önce farklı şehirlerde de gördüğüm kaya mezarları, burada yoğun bir şekilde göze çarpmaktadır. Tiyatrodaki sanat günümüz dünyasından daha ileride bir zevk anlayışına sahip olduklarının göstergesi durumunda. Demre'ye Aziz Nicholas ziyareti için gelen yabancı turistlerin uğrak yeri olan Myra Antik kenti, oldukça kalabalık. Bu güzergahta gezilip görülebilir nitelikte bir antik kent olması açısından özellikle büyük ve sağlam bir tiyatro görmek isteyenlere tavsiye olunur. Giriş ücretlidir.

"Bugünkü Demre İlçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros Nehri'nin (Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) Limanı'ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5'inci yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır. İ.S. 2'nci yüzyıl Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdir. Likya Birliğinin Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır. Bizans Döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştur. Günümüze dek ulaşan ününü, Aziz Nikolaos’un (Noel Baba) İ.S. 4'üncü yüzyılda şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur.

Myra, 7'nci yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayının getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12'nci yüzyılda köy hüviyetine dönüşmüştür. Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur. Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda olan Roma Dönemi surlarının dışında, Helenistik hatta İ.Ö.5'inci yüzyıla tarihlenen sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkündür. Akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro, gerek oturma sıraları gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma Dönemi tiyatrosunun özelliklerini yansıtır. Sahne binası ikinci katın yarısına kadar ayaktadır.

Tiyatronun hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır. Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden biridir. Ayrıca yine kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın güneye bakan yüzünde üst üste veya yan yana sıralanmaktadır.

Tiyatro yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam kalıntıları ise Roma Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini oluştururlar. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayının aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Likya konfederasyonunda üç oy hakkına sahip altı şehirden biri olan Myra’nın “En parlak kent” unvanıyla anılması ne denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir... İ.S. 5'nci yüzyılda Likya eyaletinin başkenti olan Myra’nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması Hıristiyanlıkça da özel bir önem taşımaktadır." (https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/antalya/gezilecekyer/myra)

Myra gezisini noktaladıktan sonra Demre'ye uzaklığı 33km olan Kekova Batık Şehrine gitmek için üçağız köyüne geldik. Finike'den uzaklığı 66km olan Üçağız köyünden, Kekova Şehrine gitmek için her saat başı kalkan yat ve tekneler mevcut. Buradan tekneye bindiğinizde yaklaşık  1 saat süren bir yolculukla, Kekova koylarını ve Batık şehri görebilirsiniz. Bir şehrin tamamen yer altında olması suların şehri komple içine almış olması faniliğin boyutunu göstermesi açısından oldukça düşündürücü. Kayaların üzerinde yer yer kaya mezarı ve lahitlere de rastladığınız Kekova  yabancıların da sıklıkla uğradığı yerlerden.


Kaya mezarları ve lahitler define avcıları tarafından kırılmış ve tamamının içleri oyulmuş vaziyette olması bunu yapan yerli ve yabancı insanların tarihe ve ölüye olan saygısızlığının acınası örneğidir. Tekne turuna, suların çekilmeye başladığı zamanlarda çıkmanız şehrin kalıntılarını görmeniz açısından daha yerinde olacaktır.
"Antalya ilinin Demre ilçesi yakınlarında Kaleköy ve Üçağız açıklarındaki küçük, kayalık bir adadır. Kaynaklara çoğu kez “Kakava” diye geçmiştir. 4.5 km²’lik yüzölçümü olmakla birlikte bu adada kimse yaşamamaktadır. Ada üzerinde pansiyonlar ve kafeler bulunur ve adaya teknelerle ulaşım sağlanmaktadır.
 
Ada üzerinde batık şehir’i oluşturan Dolichiste (Kekova) Antik Kenti bulunmaktadır. Burası ismini ilk defa XIX. yüzyılın başında Cramer tarafından duyurmuştur. Çoğu kez de kaynaklara Kakava olarak geçmiştir. 2. yüzyılda Akdenizin batısında yaşayan güçlü depremler sonucunda sular altında kalan Likya’nın ticaret merkezi Kekova limanı, son yıllarda Türkiye’nin önemli turizim merkezi halina geldi.Bölgede denizin içinde Likya tipi lahitler bulunmaktadır. Yüzme ve dalışın yasak olduğu bölgeye yapılan dalışlar su altında kalan tarihi eserlerin büyük bölümünün yıkıldığı ve bir bölümünün ise akıntılar nedeniyle deniz kumu altında kaldığı görüldü.

Kekova adası kıyısında yaklaşık 30 metre açıkta ve 20 metre derinlikte yapılan incelemelerde ise yüzlerce amforanın, define avcıları tarafından kırıldığı dikkat çekmektedir." (http://www.geziantalya.com/item/kekova-batik-sehir)

Gezi rotamızı burada neticelendirdik. Vakti olanlar Likya yolunu Fethiye'ye kadar devam ettirip buralarda yer alan diğer antik şehirleri, deniz ve koyları görme tercihinde bulunabilir. Gayet güzel ama bir o kadar da yorucu bir gezi rotası olan bu güzergaha çıkmadan önce müze niteliğinde olan bu antik şehirleri gezmek için "müze kartı" çıkartmış olmanız, ücretler açısından hesaplı olacaktır. Antalya; Helen, Likya ve Roma imparatorluğu kalıntıları bakımından oldukça zengin bir coğrafya olarak dikkati çekmektedir.  
Kadir PANCAR 
20 Ağustos 2018

Günümüze kadar gelebilen bunca yıllık muhteşem şehir kalıntıları, bize faniliğimizi bütün hücrelerimize kadar hissetmemize sebep olurken, ölümlü oluşumuzu, bir gün herşeyi bırakıp gideceğimizi, bütün güzellikleri, eserlerimizi bırakıp bir başımıza kalacağımızı, arkamızda ismimizin dahi hatırlanmayacağı veya hatırlansa dahi küçük kitabelerde masalsı bir anlatımla, iki satır yazıyla geçiştirileceğimizi anlatması açısından oldukça manidardır. Dünyanın anlamsızlığı üzerine sayfalar dolusu yorum yapmaktansa, böyle bir şehir gezip, insanların arkalarında bırakıp gittikleri eserleri incelemek, insana ibret olarak yeter. Dünya bir imtihan yurdudur ki; herkes burada heybesini, ebedi hayat için azıkla doldurmaya baksın. Allah; hepimizi ebedi saadete erişenlerden kılsın. (Amin)
| | Devamı... 0 yorum

Trigonometrik Değerler Tablosu

Dar açıların trigonometrik değerleri hesap makinesi yardımıyla bulunabileceği gibi trigonometrik değerler cetvelinden de bulunabilir. Bunun için cetvelde öncelikle açı değeri bulunu ve sin, cos, tan ve cot sütunu le kesiştirilerek ifadenin karşılığı bulunmuş olur. Hesap makineleri ile trigonometrik fonksiyonların kolayca bulunabilir. Excel tablosundan da trigonometrik değerleri, açıyı radyan cinsinden girecek şekilde komut yazarak [Mesela B2 hücresindeki bir sayısal değerin sinüsünü bulmak için excel'de =SİN(RADYAN(B2)) şeklinde bir komut kullanarak değeri hesaplayabilirsiniz.




Tablodan bazı değerlerin karşılıkları şu şekildedir.
Sin39=0,62932
cos39=0,777146
tan39=0,809784
cot39=1,234897
cos74=0,275637
tan66=2,246037
sin70=0,939693
cot81=0,158384

0 ile 45 derece arasındaki açılardan fonksiyonların sıralaması, tabloda soldan sağa doğru en üst satırda yazıldığı gibi; sinüs, tanjant, kotanjant ve cosinüs iken, 45-90 derece arasındaki fonksiyon sıralaması ise terse dönmekte ve soldan sağa doğru cosinüs, kotanjant, tanjant ve sinüs olarak sıralanmaktadır.

Bazı çok kullanılan açıların trigonometrik değerlerini bilmek işlemleri yaparken kolaylık sağlayacaktır. Burada yer alan oranlar 30-60-90 özel üçgeni ve 45-45-90 özel üçgeninden yararlanarak oluşturulmuş oranlardır. Dar açı olmayan açılarda oranlar yazılırken birim çemberden yararlanılır. 


Trigonometrik değerler tablosu kullanılırken biraz trigonometri bilgisine ihtiyaç vardır. Esasında 45 derecelik açıdan sonra trigonometrik değerlerden sinüs ve cosinüs fonksiyonları ile tanjant ve kotanjant fonksiyonları aldıkları değerler arasında bir ilişki oluşmaktadır. Birbirini 90 dereceye tamamlayan iki açının sinüs ve cosinüs değerleri birbirine eşittir. Aynı şekilde birbirini 90 dereceye tamamlayan açıların tanjant ve kotanjant değerleri de birbirine eşittir. Örnek olarak sin 40=cos50 veya tan20=cot70 diyebiliriz. Aynı şekilde sin 75=cos15 veya tan48=cot42 olur. Bunu yukarıdaki tablo üzerinden de görebilirsiniz. 90 dereceden büyük olan açılar ise dar açıya dönüştürülerek trigonometri cetvelinden değeri bulunur.


Konya Gezi Rehberi

Bir tatil günü vesilesiyle, Kadim Selçuklu Başkenti Konya'yı gezelim ve gezi tecrübelerimizi, gezi hatıralarımızı nakledelim istedik. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in "Seyahat edin, sıhhat bulun. Yola çıkın sıhhat bulun." (Ahmet b. Hanbel, 3/280; Aclunî, 1/445, Mecmau’z-Zevaid, 5/210) Şeklindeki hitaba mazhar olabilmek, "tebdili mekanda ferahlık vardır" sözün hikmetine vakıf olabilmek gayesiyle yol hazırlığımızı yaptık ve sabahın nuruyla  erkenden yola koyulduk. İlk önce Konya'nın merkezde medfun manevi önderleri, Sadreddin Konevi, Şemsi Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi,  türbe ziyaretlerini gerçekleştirdik. Sadreddin Konevi ziyaretgahı, diğerlerinden farklı olarak Meram ilçesinde, diğer iki türbe de Karatay ilçesinde yer alır. Planlamanızı buna göre yaparsanız karışıklık yaşamazsınız.

Şemsi Tebrizi Türbesi/Camisi, Merkez Karatay ilçesinde, Mevlana Müzesine fazla uzak olmayan bir konumdadır.. Yaklaşık 1 km uzaklıkta olduğundan yürüyerek ulaşabilirsiniz. Mevlana'nın manen yetişmesinde önemli bir payı olan Şems'in makamı olarak bilinen bu yerde cami içerisinde türbe mevcuttur. Mevlana Türbe Camiine nazaran daha sakin ve kalabalıktan uzak bir konumdadır. Genellikle Mevlana Türbesi ziyaretlerinden önce ziyaret edilir.

Mevlana Celalleddin Rumi Türbesi, Merkez Karatay ilçesinde yer alıyor. Üçler Mezarlığının karşısında yeşil türbeli bir medrese ve camiden müteşekkil geniş avlulu bir yerleşime sahip. Türbe, yanında Mevlevi Tarikatına has eşyalarının da sergilendiği müze konumundaki dergah odaları avlu etrafında sırasıyla dizilmiş durumdadır. Müzeye girişler ücretsiz.  İçerisinde kıymetli yazma eserler, nadide Kur'an-ı Kerim baskıları kesinlikle görülmeli. Konya denilince ilk akla gelen yerlerden biri, Mevlana Müzesi olduğu için hayliyle kalabalık. Mevlana Müzesi, abancı turistlerin de ilgi odağı haline gelmiş bir yer. Esasında dergah/medrese/cami olan yapı, günümüzde müze konumunda bir nevi ziyaretgah olarak tanzim edilmiştir. Mevlana Dergahının batısına düşen yönde, Mevlana meydanında gösterişli bir şekilde yer alan, büyük Osmanlı camiilerinden 1567 tarihli Selimiye Camii' de yol üstünde mutlaka görülmelidir. Cami avlusu da sayılan Mevlana meydanı, bayram namazlarında ibadet yeri olarak kullanılmasıyla da meşhurdur.

Mevlana Cami/Türbesinden çıktıktan sonra, meydanın karşısında üçler mezarlığı vardır. Burada girişte "üçler" adıyla meşhur zatların ruhuna fatiha okuyup, ardından aynı mezarlıkta içine doğru biraz ilerlediğinizde Konya'nın manevi dinamiklerinden Hacıveyiszade, Ali Ulvi Kurucu ve Tahir Büyükkörükçü hocaların da kabirlerini ziyaret edebilirsiniz. Mezarlıktan çıkıp yürüyüş istikametinde biraz ilerleyerek sırasıyla peşi sıra gelen İstiklal savaşı şehitleri müzesi ve Konyanüma Panorama müzelerine ulaşıyoruz. İkisi de gayet güzel tasarlanmış bir müze olarak gezmenizi tavsiye ederim. İstiklal savaşı şehitleri, Konya ve İlçelerinden Çanakkale'de ve İstiklal harbinde şehit olanların  isimleri, duvarlara listeler halinde yazılı bir anıt mahiyetindedir. Anıt girişinde kapı süslemeleri ve iç avluyu çeviren koridorda duvar boyunca şehitlerimizin isimleri yazılı levhalar insanı derinden etkiliyor. Çanakkale savaşı, İstiklal savaşı ve savaş zamanlarındaki insanımızın yaşamı, buradaki görseller eşliğinde çeşitli maket ve sunumlarla birlikte anıt içerisinde verilmeye çalışılmıştır. Panorama müzesi gerçekten çok güzel yapılmış, çok büyük bir mekan olmasa da, 2 kat içerisinde, Mevlana müzesi ile birlikte çeşitli camiiler ve mevlevihanelerin minyatür boyda maketleri vardır. Çeşitli kültürel öğelerin, resim ve tabloların yer aldığı, pek çok tarihin izlerini taşıyan Panorama müzesi, Konya hakkında bir izlenim vermesi açısından önemli bir mekan olmuştur. 

[Sadreddin Konevi Türbesi Meram'da yer alır. Yerini bulması biraz karışık olsa da, çok sakin, huzur verici, ziyaretöisi nisbeten az ve kalabalık olmayan bir konumdadır. Sadreddin Konevî'nin türbesinin, camii bahçesinde sade bir mezar şeklinde olmasıyla da ayrı bir önemi vardır. Alaaddin tepesine yaklaşık 2,5 km uzaklıkta, Meram istikametinde yer alır. Zafer Meydanından yürüyerek yaklaşık 1 km uzaklıktaki Sadreddin Konevi Camii ve türbesine ulaşabilirsiniz.]

Konya'nın simge yerlerinden Aladdin tepesi, Mevlana Türbesine yürüyerek 1,5 km, yaklaşık 15dk'lık yürüyüş yolundan ibarettir. Aladdin tepesine gitmeden önce güzergah üstünde yer alan, Tarihi Bedesten çarşısı (Her türlü eşyanın satıldığı, esnafların sıra sıra dizili olduğu, büyük güzel bir çarşı), Melike Hatun Çarşısı (Halk arasında Kadınlar Pazarı denilir/genellikle sebze ve meyve ağırlıklı ihtiyaçlar satılır), Mevlana Caddesi, Aziziye Camii, Kapu Cami, İplikçi Camii (İplikçi Camii'nin hemen cadde arkasına düşen konumda yer alan akustik harikası şadırvanından ayrıca bahsetmek gerekir. Şadırvanın mermer sütunlarına karşılıklı olarak sırtını veren iki kişinin konuşmaları çok rahat bir şekilde adeta bir mikrofondan geliyor gibi duyuluyor.) Sırçalı Medrese (bugünkü durumu biraz bakımsız ve restore edilmeye ihtiyacı var/ etrafında kentsel dönüşüm çalışmaları vardır)   gibi yerleri de gezi planınıza dahil edebilirsiniz. Tarihi bedesten çarşısı içerisinde, Aziziye Cami ve Kapu Camii de kesinlikle görülmesi gereken yerlerdendir. Çinileri dökülmüş, kesinlikle restore edilmeye ihtiyacı olan biraz bakımsız kalmış Sırçalı Medrese'de Bedestenin yol güzergahındadır, isterseniz buraya da uğrayabilirsiniz. Bedestende kesinlikle Aziziye Camisi ve Kapu Cami görülmelidir. İkisi de muhteşem mimaride çok güzel camiler. Kesme gödene taşından yapılmış ferah kubbeli, 1867 tarihli Aziziye Cami'nin minareleri ve büyük pencereleri sizi büyüleyecektir. 1658 tarihli Mevlana Dervişlerinden Pir Hüseyin Çelebi tarafından yaptırılan, Kapu Camii, Bedesten çarşısı içinde, klasik kubbe tarzından farklı, kare ve ev çatılı biçimde, Konya'daki Osmanlı Camiilerinin en büyüğü konumunda güzel bir camiidir.

Alaaddin Tepesi, Konya Merkezde yer alan küçük bir tepe konumunda bir höyüktür. Esasında tarihi bir zenginliği olan bu tepe, büyük medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır. 1941 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan kazılar sonucu tepedeki ilk yerleşimin, MÖ 3000'lerde başladığı ortaya çıkarılmış ve Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bu höyüğün, yerleşim yeri olarak kullanıldığı tanıtım kitabelerinde yazılmıştır. Bugün Alaaddin tepesi yemyeşil ağaçlarıyla dinlenme ve mesire alanı olarak hizmet etmektedir. Tepenin üzerinde, ağaçlar altında yer alan çay bahçeleri insanı gerçekten rahatlatıyor. Tepeyle bitişik olarak Alaaddin Keykubat Camii bir Selçuklu eseri olarak günümüzde hala ibadete açık durumdadır. Alaaddin Tepesini bir semazen gibi dönerken, Merkez Selçuklu ilçesi sınırlarına geldiğinizi anlarsınız. Tepenin yamaçlarında Karatay medresesi (1251) ve İnce Minare Medrese gerçekten görülmesi lazım gelen yerlerdendir. Girişleri ücretlidir. Karatay Medresesi, Emir Celaleddin Karatay tarafından "Kapalı Medrese" tipinde Sille taşından inşa ettirilmiştir. Tek katlıdır. Giriş doğudan gök ve beyaz mermerden yapılmış kapı ile sağlanmaktadır. Yapıda yer yer dökülmüş/çalınmış çini eserler mevcuttur. Beyşehir gölü kenarında yıkık haldeki Selçuklu Sarayı Kubad-Abad, kazı buluntularından elde edilen duvar çinileri, tabak ve diğer eşyalarla, Konya yöresinin çeşitli dönemlerine ait seramik eşyalar sergilenmektedir. İnce Minare Medresesi de yine Alaaddin tepesinin ve Alaaddin camisinin batısında yer alır. Medrese, Selçuklu veziri Sahib Ata Fahreddin Ali tarafından hadis ilmi okutulmak üzere, 1254’de kurulmuştur. İnce Minare Medresesi'nin giriş kapısı oymalı taş işçiliğinin nadide eserlerindendir. Ahşap, taş işçilikleri ve hat sanatının önemli örnekleri burada sergilenmektedir. Bu bölgeye tepeden bakıldığında, etrafındaki yapılara göre adeta çölde vaha misali bir yer olduğunu görebilirsiniz.

Alaaddin tepesini tam turladığınız zaman, Zafer Çarşısı ve Meydanı ile karşılaşırsınız. Çeşitli alışveriş ve yemek/cafe  mekanlarının bulunduğu yerleşim yeri, diğer mekanlara göre oldukça kalabalıktır. Alaaddin istikametinde, -çay bahçesi bitişiğinde- yer düzleminde ilgi çekici bir "yer saati" vardır. Araç trafiği açısından Zafer Meydanı bölgesinin, sıkıntılı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Buraları yürüyerek gezmekte fayda var ya da alışveriş yapmayacaksanız, bir ihtiyacınız yoksa pas geçebilirsiniz.Zafer meydanı ile ters tarafta kalan bir başka önemli nokta da Kültür Park'tır. Kültür Park, şehrin merkezinde, Alaaddin tepesini geçtikten hemen sonra yer alan, yeşil dokusu içinde aslına uygun inşa edilen tarihi Dede Bahçesi, amfi tiyatrosu, kapalı kermes alanı, çay bahçesi, yürüyüş yolları ve il Halk Kütüphanesi ile kapsamlı olarak gezilebilecek yerlerdendir. 

Daha sonra vasıtayla biraz merkezden uzaklaşıp, Meram ilçesi sınırlarına giriş yaptık. Alaaddin tepesine yaklaşık 7 kmlik bir mesafede yer alan, eskiden yerli halkın buralarda bağcılık yaptığı Meram Bağları, günümüzde mesire alanı olarak hizmet veriyor. Gür ağaçların arasından akan Meram Deresinin çağlayan sesi ve Karamanoğullarından kalma tarihi yapıların eşliğinde, su üstüne kurulu çardaklarda güzel vakit geçirebilirsiniz. Meram dereden biraz tepeye doğru çıktığınızda, Tavus Baba Türbesini ziyaret edebilirsiniz. 



Buradaki ziyareti tamamladıktan sonra, Dutlu Kır bahçesi denilen piknik ve mesire alanının yanından, düzgün bir yolla 80 Binde Devri Alem Parkına ulaşıyoruz. Durunday Mahallesi Dutlu Caddesi üzerinde yaklaşık 80 bin metrekarelik alanda yapılan park, masal kahramanlarının bulunduğu “Pamuk Şekeri” ve dinozor maketlerin yer aldığı T-Rex Parkı ve mini eserlerin yer aldığı bölümlerin birleşiminden oluşuyor. Büyük dinozor maketleri ve masal kahramanları çocuklar için oldukça eğlenceli. Mini eserlerin olduğu bölümde çeşitli camiler, tarihi yapılar, han ve hamamlar, aslına uygun biçimde küçültülerek maket halinde yapılmış ve büyük bir alanda ziyarete açılmıştır. Girişi ücretlidir. Sakin ve fazla kalabalık olmayan geniş otoparkı olan araç yolu açısından sıkıntısız ulaşıma sahip bir yer olmasının yanında güzel vakit geçerdiğimiz bir yer oldu. 



Buradan Merkez Selçuklu ilçesi sınırları içerisindeki Konya ile Japon/Kyoto şehirleri arasında kardeşlik ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla yaptırılan Japon Parkı, 36 bin metrekarelik alanda kurulan Japon kültürünü yansıtan çeşitli ağaç ve bitkilerin olduğu güzel bir dinlenme alanıdır. Oldukça güzel/şirin yürüyerek rahatlıkla gezilebilecek, içerisinde balıklarla dolu gölet, bolca yeşillikler, Japon mimarisini yansıtan kamelyalar ve çeşitli türdeki ağaçlar bulunduran parkı, gezerken çok zevk aldım. Alaaddin tepesine yaklaşık 13 km uzaklıkta yer almaktadır. Oldukça güzel sıkıntısız bir ulaşımı ve park yeri mevcuttur. Girişi ücretsizdir. 



Japon parkından çıktıktan sonra Konya'ya göre alt tarafında yaklaşık 9 km mesafede yer alan muhteşem bir yeri görmeye geldik. Alaaddin tepesine yaklaşık olarak 10 km uzaklıktaki Konya Tropikal Kelebek Bahçesi, kesinlikle görülmesi gereken yerlerdendir. Bir tırtılın kelebek olma hikayesini keşfedeceğiniz, çeşitli böceklerin dünyanın çeşitli alanlarından getirildikten sonra, artık Konya'da üretilen binlerce kelebeğin yaşam hikayesini iklim değişikliklerinden etkilenmeden sıcak bir atmosfer içerisinde gezebilirisiniz. Kelebekler vadisi gezilirken kapıdan girdikten sonra belirtilen alanlarda/ yollarda geziyi geriye dönmeden tek yönlü olarak sürdürüyorsunuz. İçeriye az sayıda gruplar halinde alınıp geziyorsunuz. Bu yüzden yavaş yavaş, inceleyerek, hissederek, ortamın tadını çıkararak gezmenizi tavsiye ediyorum. Kelebekler vadisine giriş ücretlidir. Vadinin hemen arkasında çeşit çeşit çiçeklerle bezenmiş, çok güzel bir  park yapılmış burayı da gezmeden ayrılmayın. Özellikle lale mevsiminde Konya bir başka olur. Mutlaka görmelisiniz. 




Kelebekler vadisinden sonra, buraya yakın konumda bulunan, özellikle haftasonları kahvaltı amacıyla gelen insanlar sebebiyle, çok kalabalık olan 5000 yıllık tarihi ile meşhur Sille Köyü'ne uğradık.  Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminden izler taşıyan, Konya'nın Selçuklu ilçesine bağlı Sille Mahallesi, eski taş evleri, ortasında akan Sille Irmağı, taş köprüleri, köy içinde yer alan Ak Camii, Çay Camii, Orta Camii, Karhane Camii gibi muhteşem taş işlemeciliğine sahip camilerin yanında müze olarak kullanılan Aya Elena Kilisesi görülmesi gereken yerlerdendir.  Kilisenin biraz üzerinde kalan dağ tarafına doğru çok küçük bir Şapel konumunda olan Zaman müzesi olarak tanzim edilmiş yapı mutlaka üşenmeden çıkılıp görülmelidir. Zaman müzesine giriş ücretsiz. Müze ile ilgili sorularınıza cevap veren bir görevlisi var. Sille tarihi hakkında bilgi veren eşyalar, Sille evi minyatürü, eski Sille halıları, farklı eşyalar ve resimler bulunuyor. Sille Köyü merkezinde yer alan alışveriş dükkanları, restaurant ve kafelerle haftasonu gelenlere hizmet veriyor. Bu nedenle köyü gezmek için haftaiçi gelmekte fayda var. 

Sille köyünün birkaç km ötesinde dağ yolunun hemen başında Sille barajı Mesire alanı yapılmış. Mesire alanına giriş ücretlidir. Arabalar belli bir konuma park ettikten sonra otobüslerle mangal/piknik alanına ulaşılabiliyor.  İsterseniz önce Baraj Mesire alanında piknik yapabilir, devamında da Sille köy merkezini gezebilirsiniz. Biz önce Sille Köyünü gezdikten sonra iyice yorulup, piknik yapmayı tercih ettik. Baraj etrafında yürüyüş yolları, çocuk parkları ve at biniş alanları mevcut. Barajın esintisi ve doğanın güzelliği sizi dinlendiriyor. Ağaçlar yeni dikilmiş olmasına rağmen bu çorak ortamı şenlendirmiş durumda. 


Akşam sonuna kadar Sille piknik alanında, güzel bir vakit geçirdikten sonra, gün bitimini karşılamak üzere Konya 'yı kuş bakışı görebileceğimiz harika bir manzara olan Beyşehir yolundaki Akyokuş'a çıktık. Akyokuş, yayalara has muazzam bir köprü ve seyir mekanı yapılmış. Geceleri nisbeten daha kalabalık oluyor. Çocuk parkı, çay bahçesi ve restaurant alanları mevcut. Araçlar için park yeri bulması, kalabalık zamanlarda biraz sıkıntılı olabiliyor. Daha önceki gelişime göre ağaçlandırma çalışmalarıyla çok daha güzelleşmiş. Burada gün batımı ve Konya'yı kuş bakışı izledikten sonra yoğun bir günü tamamlamış olduk.  



Güzel yoğun ve yorucu bir günü bu şekilde gezi olarak planlayıp aktardım. Konya, merkezinde daha çok görülecek yer var, burada saydıklarım kısa bir süre içerisinde dar vakitte yapılabilecek olan sınırlı etkinliklerdir. Geziniz için bir fikir vermesi açısından benim gözlemlerim bu kadardır. Bu arada unutmadan söyleyelim, etli-ekmek, tirit, furun kebabı ve bamya çorbası da Konya'nın meşhur yemekleri olarak gezi içerisinde kendisine kesinlikle yer bulmalıdır. Sağlık ve huzur dilerim. (Temmuz/2018)

| | | Devamı... 0 yorum

En Çok Okunan Yazılar

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!