Dik Üçgen ve temel özellikleri

Bir açısının ölçüsü 90° olan üçgene "dik üçgen" denir. Dik üçgende 90° nin karşısındaki kenara "hipotenüs", diğer kenarlara da "dik kenar" adı verilir. Hipotenüs, dik üçgendeki en uzun kenardır. Hipotenüs kelimesi, Yunancada ‘karşılıklı gerilen’ kelimesinden gelmektedir. Medeniyetlerin etkileşim içinde olduğu Mısırlıların, piramitlerin inşa sürecinde kullandıkları dik üçgenler için ip germe tekniklerinden yararlanmış olmalarından hareketle, 'hipotenüs' isminin de bunlara ithafen verilmiş olabileceği ihtimal dahilindedir. 

Öklid Teoremleri ve ispatı

Öklid Teoremi: Bir dik üçgende hipotenüse ait yüksekliğin karesi, hipotenüs üzerinde ayırdığı parçaların çarpımına eşittir. Bir dik üçgende bir dik kenar uzunluğunun karesi, hipotenüs üzerindeki izdüşümü ile hipotenüs uzunluğunun çarpımına eşittir. (Bkz. Euclidin Hayatı ve Çalışmaları)


Pisagor Teoremi ve sonuçları

Dik üçgende dik kenarların uzunluklarının kareleri toplamı, hipotenüs uzunluğunun karesine eşittir. İşte bu kural pisagor teoremi olarak isimlendirilmiştir. 

Açılarına göre özel dik üçgenler

30°–60°–90° üçgeninde; Hipotenüsün uzunluğu, 30° lik açının karşısındaki kenarın 2 katıdır. 60° lik açının karşısındaki kenarın uzunluğu, 30° lik açının karşısındaki kenarın uzunluğunun √3 katıdır. 

| | | | Devamı... 0 yorum

Kenarlarına göre özel dik üçgenler

Dik üçgenlerde en çok kullanılan ve kenar uzunlukları tam sayı olan belirli üçgenler bilinmektedir. Eğer bu üçgenleri bilirseniz pisagor bağıntısını uygulamadan daha pratik olarak pekçok soruyu çözebilirsiniz. 

3–4–5 üçgeni: Kenar uzunlukları (3,4,5) sayıları veya bunun katları olan üçgenlerdir. 

8–15–17 üçgeni: Kenar uzunlukları (8,15,17) sayıları veya bunun katları olan üçgenlerdir. 

5–12–13 üçgeni: Kenar uzunlukları (5,12,13) sayıları veya bunun katları olan üçgenlerdir. 

7–24–25 üçgeni: Kenar uzunlukları (7,24,25) sayıları veya bunun katları olan üçgenlerdir. 

9-40–41 üçgeni: Kenar uzunlukları (9,40,41) sayıları veya bunun katları olan üçgenlerdir. 

(20-21-29) üçgeni, (12-35-37) üçgeni,..... şeklinde devam ettirilebilir.

Brahmagupta ve Sıfır Sayısı

Brahmagupta (??598–668), yaşadığı tarihler tam olarak bilinmemektedir. 7.yy döneminin en ünlü Hint matematikçilerinden ve astronomlarından biri olduğu tahmin edilmektedir. Matematik ve astronomi alanında yaptığı katkılar, hem Orta Çağ Hindistan’ında hem de sonraki İslam ve Avrupa bilimlerinde etkili olmuştur. Brahmagupta, çoğunlukla günümüz Hindistan’ının Rajasthan bölgesinde yer alan Bhinmal civarında yaşamıştır. Eğitimini geleneksel Sanskritçe kaynaklar üzerinden almış ve edindiği bilgileri hem teorik hem de pratik alanlarda kullanmıştır. Brahmagupta’nın iki temel eseri vardır. Birincisi, 628 yılında yazdığı Brāhmasphuṭasiddhānta’dır. Bu eser matematik ve astronomi üzerine yazılmış teorik bir çalışmadır. Brāhmasphuṭasiddhānta, sıfırın (0) sayısal ve işlemsel kullanımını sistematik olarak ele alan ilk eserlerden biridir. Brahmagupta burada toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerinde sıfırın kurallarını açıklamış ve negatif sayılarla işlemleri tanımlamıştır. Ayrıca ikinci dereceden denklemlerin çözüm yöntemleri, geometrik hesaplamalar ve gök cisimlerinin hareketleri gibi konulara değinmiştir. İkinci eseri Khaṇḍakhādyaka ise 665 yılında yazılmıştır ve daha çok astronomi uygulamalarına yöneliktir. Bu eserde Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketleri, takvim hesapları ve astronomik tablolar yer almaktadır.
Brahmagupta matematiğe özellikle sıfır ve negatif sayıların kullanımı konusunda önemli katkılar yapmıştır. Sıfırın toplama ve çıkarma işlemlerindeki etkilerini açıklamış, negatif sayıları borç ve pozitif sayıları alacak olarak temsil ederek işlemlerini tanımlamıştır. Ancak sıfır ile sıfırın bölünmesi gibi bazı kavramlarda kesin bir çözüm sunmamıştır. Bunun yanı sıra ikinci dereceden denklemlerin çözümü, cebirsel formüller ve bazı geometri problemleri de eserlerinde yer almaktadır.
Astronomide ise Brahmagupta, Dünya’nın ve gezegenlerin hareketleri üzerine hesaplamalar yapmış, Güneş ve Ay tutulmalarının zamanlarını belirleme yöntemlerini geliştirmiştir. Astronomik tablolar ve gözlemler için pratik hesaplama yöntemleri sunmuştur.
Brahmagupta’nın çalışmaları, sonraki yüzyıllarda İslam dünyasında El-Harezmi ve diğer matematikçilere, oradan da Avrupa’ya geçerek modern matematiğin temellerine katkıda bulunmuştur. Sıfırın matematikte sistematik kullanımını ve negatif sayıların işlemlerini tanımlaması, onun en önemli miraslarından biri olarak kabul edilmektedir.
| Devamı... 0 yorum

Bahaüddin Abdissamed el-Amili


Bahâüddîn Muhammed b. Hüseyn b. Abdissamed el-Âmilî (953/1546-47 – 1031/1622), Şeyh-i Bahâî adıyla tanınan çok yönlü bir İslam âlimi, mutasavvıf, matematikçi, astronom, mimar, şair ve müderristir. Lübnan’ın güneyinde, Şiî nüfusun yoğun olduğu Cebel-i Âmil bölgesindeki Baalbek’te doğmuş, âlim yetiştiren bir aileden geldiği için küçük yaşlardan itibaren ilme ilgi göstermiştir. İlk eğitimini babasından almış, Arapça, hadis, tefsir ve fıkıh dersleri görmüştür. Babasının Safevî Devleti’nde Herat’a müftü olarak atanması üzerine İran’a göç etmiş ve bir süre Kazvin’de eğitimine devam etmiştir. Astronomi alanında “Anatomi des Himmels” adlı eserinde Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönme olasılığını da tartışmıştır. İslam dünyasında Kopernik’ten önce dünyanın hareket ettiğini öne süren ilk astronomlardan biri kabul edilir. Aynı zamanda İslam felsefesinde “İsfahan Okulu” olarak bilinen geleneğin kurucularındandır ve Molla Sadrâ’nın hocasıdır. Arapça ve Farsça dillerinde yüzün üzerinde eser kaleme almış, İsfahan’daki Nakş-ı Cihan Meydanı ve Çarbek Caddesi’nin tasarımı ona atfedilmiştir. 
On yıl boyunca dönemin tanınmış hocalarından kelâm, felsefe, matematik ve tıp eğitimi almış, daha sonra Kudüs’e giderek Muhammed el-Makdisî’den Sahîh-i Buhârî okumuştur. Hayatının büyük bir kısmını ilim, telif ve uzun seyahatlerle geçirmiş; otuz yılı bulan seyahatleri sırasında Mısır, Irak, Hicaz, Suriye ve Anadolu’yu dolaşmış, farklı âlim ve sûfîlerle görüşmüş ve bazı eserlerini yazmıştır.
Dönemin Safevî hükümdarı I. Şah Abbas tarafından büyük saygı görmüş, şeyhülislâm unvanı ile onurlandırılmıştır. Buna rağmen zâhidâne ve mütevazı bir hayat sürmüş, daha sonraki yıllarında İsfahan’a yerleşmiş, burada hem eser telif etmeye devam etmiş hem de ders vermiştir. 13 Şevval 1031’de (21 Ağustos 1622- Bazı kaynaklarda vefatı 1030 (1621) veya 1035 (1626) olarak da geçmektedir) vefat etmiş, cenazesi Meşhed’e nakledilerek İmam Rıza Türbesi yakınında defnedilmiştir. Bahâüddîn Âmilî, ilim, sanat ve maneviyatı birleştiren şahsiyetiyle tanınmış, servet ve makamdan uzak durmuş, insanları bilgi ve ahlâklarıyla değerlendirmiştir. Bu yönüyle halk arasında efsanevi bir ün kazanmıştır. Bazı kaynaklar onun Sünnî olabileceğini ileri sürmüşse de, genel kabul onun samimi bir Şiî âlim olduğudur. Tasavvufa ilgi duymuş, ancak şeriata aykırı görüşleri reddeden ölçülü bir tasavvuf anlayışını benimsemiştir. İran İslam Devrimi lideri İmam Humeyni, eserlerinde Şeyh-i Bahâî’den sıkça alıntılar yapmıştır.
Yetiştirdiği öğrenciler arasında otuzdan fazla âlim bulunmuş, yaşadığı dönemde dinî ilimlerin yanı sıra matematik, astronomi, felsefe, edebiyat ve dil alanlarında da önemli eserler vermiştir. Doksana yakın kitap ve risalesi bulunmakta olup en tanınmış eserleri arasında “Ḫulâṣatü’l-ḥisâb” (matematik), “Teşrîḥu’l-eflâk” (astronomi), “el-Keşkûl” (felsefî, edebî ve dinî antoloji), “Câmiʿ-i ʿAbbâsî” (Şiî fıkhı) ve “Kitâbü’z-Zübde” (usûl-i fıkh) yer almaktadır. Ayrıca Arap dili ve edebiyatı, tefsir, hadis, fıkıh, matematik ve astronomi alanlarında da pek çok eser vermiştir. Arapça ve Farsça dillerinde kaleme aldığı manzum ve mensur eserleri, hem Safevî İran’ında hem Osmanlı coğrafyasında uzun yıllar okutulmuş ve etkili olmuştur.  Arapça olarak yazdığı Hulâsâtü'l-Hisâb (Aritmetiğin Esasları) adlı eseri, muhtelif zamanlarda Farsça ve Almancaya defalarca çevrilmiş, 20. yüzyılın başlarına kadar ders kitabı olarak okutulmuştur.
Farsça şiirlerinde “Bahâî” mahlasını kullanmış, Mevlânâ’yı örnek alarak didaktik ve ahlâkî mesneviler kaleme almıştır. "Nân ü Halvâ, Şîr ü Şeker, Nân ü Penîr ve Mûş u Gürbe" gibi eserleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Şeyh-i Bahâî hem İslam dünyasında bilimin ve felsefenin yeniden canlanmasında etkili olmuş bir düşünür hem de Şiî ilim geleneğinin önde gelen temsilcilerinden biridir. Yaşadığı dönemde aklî ve naklî ilimleri birleştiren nadir şahsiyetlerden biri olmuş, bilim, sanat, felsefe ve tasavvufu bütünleştiren mirasıyla sonraki yüzyıllara kaynak olmuştur.
| Devamı... 0 yorum

Sinüs teoremi ve ispatı

Sinüs teoremi, bir üçgende (kirişler üçgeni) bir kenar ve bu kenar karşısındaki açının sinüsleri oranı sabittir. Bir açının sinüsü trigonometri bilgisinden hatırlanacağı üzere, dik açılı üçgenlerde dik olmayan bir açının karşısında kalan dik kenar ile hipotenüsün (dik açının karşısında kalan kenarın) birbirine oranıdır. Kısaca açının sinüsü, karşı dik kenar uzunluğunun hipotenüse oranıdır. Sinüs teoremi, bir açı ve iki kenar verildiğinde; bilinmeyen bir açıyı bulmak veya iki açı ve bir kenar verildiğinde de bilinmeyen bir kenar uzunluğunu bulmak için oldukça yararlı bir teoremdir.

YKS 2020 Matematik Netleri Sayısal Bilgiler

Temel Matematik testi

Ortaöğretim kurumlarının son sınıfında okuyan öğrencilerin TYT Matematik Net ortalaması: 6,082 nettir. Bu ortalamaya liseden mezun olmuş olan adaylar da dahil edildiğinde, tüm adayların TYT Matematik Net ortalaması: 5,556 net olmuştur.

AYT Matematik testi

Ortaöğretim kurumlarının son sınıfında okuyan öğrencilerin AYT Matematik Net ortalaması: 8,015 nettir. Bu ortalamaya liseden mezun olmuş adaylar da dahil edildiğinde tüm adayların AYT Matematik Net ortalaması 7,584 net olmuştur.

YKS 2020 sınavına ait TYT ve AYT testlerinin matematik ortalamaları aşağıdaki grafikte verilmiştir.

| | | Devamı... 0 yorum

2020 AYT Matematik Çözümleri (PDF)

2020 AYT Matematik sınavındaki sorular, lise müfredatı içerisinde olan konulardan oluşmuştur. Bu sınavda 12.sınıf 2. dönem müfredatında yer alan konulardan soru sorulmamıştır. 

Sınav Sorularına ÖSYM sitesinden ulaşabilirsiniz. 

https://www.osym.gov.tr/TR,19369/2020-yks-tyt-ayt-ve-ydt-temel-soru-kitapciklari-ve-cevap-anahtarlari.html (Erişim Tarihi (09/04/2023)

2020 AYT Matematik sınavındaki sorular, fazla zorlayıcı olmayacak şekilde klasik diyebileceğimiz sorulardan oluşmuştur. COVİD-19 Salgını nedeniyle 2.dönem okullar tatil edilip uzaktan eğitime geçildiğinden dolayı, müfredatta bazı kısımlardan sınavda soru sorulamamıştır. Özellikle 12.sınıfın ikinci dönem müfredatında yer alan, türev ve integral gibi ağır konulardan sınavda soru çıkmamıştır. Konu dağılımı aşağıdaki tabloda verilmiştir.


2020 AYT MATEMATİK

Adet

Temel Kavramlar-Akıl Yürütme

3

Asal Sayılar, Asal Çarpanlar

1

Üslü sayılar

1

Bölme ve Bölünebilme

1

Basit Eşitsizlikler ve sıralama

1

Mutlak Değer

1

Kümeler

2

Fonksiyonlar

2

Binom

1

Permütasyon-Kombinasyon

1

Olasılık

1

Polinomlar

2

2.Dereceden Denklemler

1

2.Dereceden Eşitsizlikler

0

Parabol

1

Mantık ve İspat Yöntemleri

0

Trigonometri

4

Karmaşık Sayılar

2

Logaritma

3

Diziler

2

Limit ve Süreklilik

0

Türev ve Uygulamaları

0

İntegral

0

Üçgenler

2

Dörtgenler-Çokgenler

2

Çember ve Daire

2

Doğrunun Analitik İncelemesi

2

Dönüşümler Geometrisi

1

Katı Cisimler

1

Toplam

40



2020 TYT-AYT Matematik Soru Dağılımı

2020 TYT Matematik sınavındaki sorular, tamamen lise müfredatı içerisinde olan konuların, yenilikçi problem tarzındaki sorulardan oluşmuştur. Ders kitabı bilgileri ve matematik müfredatı dikkate alınarak hazırlanan sınavda 30 soru Matematik, 10 adet de Geometri sorusu sorulmuştur.

2020 TYT Matematik Çözümleri (PDF)

2020 TYT Matematik sınavındaki sorular, tamamen lise müfredatı içerisinde olan konuların, yenilikçi problem tarzındaki sorulardan oluşmuştur. Ders kitabı bilgileri ve matematik müfredatı dikkate alınarak hazırlanan sınavda 30 soru Matematik, 10 adet de Geometri sorusu sorulmuştur..Sınav Sorularına ÖSYM sitesinden ulaşabilirsiniz.

Estağfirullah... Estağfirullah... Estağfirullah...

Rabbimize zatının, sıfatının, esmasının ve efalinin hudutsuzluğunca hamdolsun. Elhamdülillahi Rabbil alemin. Bizi bir Ramazan-ı Şerif bayramına daha ulaştırdı. Allah-ü Teala tuttuğumuz oruçları, okuduğumuz Kuran-ı Kerim tilavetlerini, kıldığımız namazlarımızı eksiğiyle kusurlarıyla dergah-ı izzetinde kabul etsin. Bayram, sevinç ve mutluluktur. Bayramın huzurlu, sağlıklı ve bereketli olarak geçmesi, tüm İslam aleminde hayırlara vesile olması, akan gözyaşı ve kanların dinmesi, mazlumların esenlik ve selameti, Cenab-ı Mevla'dan niyazımızdır. Allahü Ekber Allahü Ekber La ilahe illallahü vallahü ekber. Allahü Ekber ve lillahil hamd. Allah, tekbirlerimiz sevincimizi, neşemizi, coşkumuzu arttırsın. Sağlık ve sıhhat içerisinde daha nice güzel bayramlara ulaşmak temennisiyle Bayramımız mübarek olsun.
فقد ثبت عنه صلى الله عليه وسلم أنه قال: من قال أستغفر الله العظيم الذي لا إله إلا هو الحي القيوم وأتوب إليه، غفر له وإن كان فر من الزحف. رواه الترمذي وصححه الألباني

| | | Devamı... 0 yorum

Eşkenar üçgen ve özellikleri

Üç kenar uzunluğu ve bütün iç açıları ölçüleri, birbirine eşit olan üçgene; eşkenar üçgen adı verilir. Eşkenar üçgende, tüm iç açıları ölçüleri: 60 derecedir. Tüm dış açıların ölçüleri ise 120 derecedir.

ikizkenar üçgen ve özellikleri

İki kenarı ve bunlara ait iki iç açıları eşit olan üçgene ikizkenar üçgen denir. İkizkenar üçgeni daha iyi anlamak için küçük bir etkinlik yapalım. Bir Dikdörtgen kağıt parçası alalım ve tam ortasından ikiye katlayalım. Üst katlanmış köşeden alt kenara bir çizgi çizip karşı köşelerini bu çizgi doğrultusunda katlayalım. Kağıdı açtığımızda bir üçgen şekli görebiliriz. 
Üçgenin köşelerini O, D ve C olarak işaretleyelim. Şimdi burada [OD] ve [OC] uzunluklarını cetvelle ölçelim. Bu etkinliği farklı ölçülere sahip çeşitli dikdörtgenler üzerinde de aynı şekilde deneyebilirsiniz. Her seferinde [OD] ve [OC] uzunluklarının eşit uzunlukta olduğunu görebiliriz. İki kenarı eşit olan bu tür üçgenlere ikizkenar üçgen denir .

Üçgende açıortay soruları ve çözümleri

İç ve dış açıortay doğrusu ile ilgili daha önce özellikleri yazmıştık. (Bkz.Açıortay Özellikleri) Burada bunlarla ilgili bazı örnek soruları ve çözümleri yayınlayacağız. 
| | | Devamı... 2 yorum

Üçgende açı soruları ve çözümleri

Üçgende açı ölçüsü ile ilgili özellikler ve bunların ispatlarını içeren yazımızı daha önce paylaşmıştık. (Bkz. Üçgende Açı Özellikleri) Bu yazıda, üçgende açı ile ilgili örnek sorular ve çözümleri paylaşılacaktır.

| | | Devamı... 0 yorum

Katlama soruları genel özellikleri

Katlama sorularının çözümü yapılırken simetri ve açıortay kavramlarının iyi bilinmesi gerekmektedir. Katlama yapılan yöne bağlı olarak farklı durumlar ortaya çıkar. Bir üçgende bir köşeden başka bir köşeye doğru kaplama yapıldığında ortaya çıkan katlama izi bir kenarın orta dikmesi üzerinde olacaktır. 

Üçgende Açılar

Üçgen: aynı düzlem üzerinde bulunan ve doğrusal olmayan üç farklı noktayı, ardışık olarak birleştiren doğru parçalarının oluşturduğu kapalı, geometrik şekle üçgen (müselles) adı verilir.
| | | Devamı... 0 yorum

Doğruda Açılar ve özellikleri

Açı; Başlangıç noktaları ortak olan iki ışının birleşimini ifade eden geometrik yere açı denir. Başlangıç noktaları ortak olan iki ışının birleşimi açıyı oluşturur Çevremizde açı örneklerini kolaylıkla görebiliriz. Bir açının oluşması için iki "açı kenarı" (ışın) ve bir (başlangıç) köşesi gereklidir. Bir açıyı oluşturan kenarları, "açının kolları" da olarak isimlendirebiliriz.Açıların ölçüsü; derece, radyan, grad gibi ölçü birimleri ile ölçülür.

Geometride temel kavramlar

Nokta, geometride boyutsuz olarak ifade edilen; eni, boyu ve derinliği olmayan bir terimdir. Bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer. Bu, doğru demeti olarak adlandırılır. İki noktadan yalnızca bir doğru geçer.

Euclid geometrisinde nokta tanımsız kavramlardan birisidir. Euclid noktayı; "a point is that which has no part" (T. L. Heath Euclid's Elements) tercumesinde nokta; eni, boyu, uzunluğu olmayan en küçük şey olarak tercüme edilebilir. Nokta; matematikte büyük harflerle gösterilir.

Kenarortay ve Özellikleri

Kenarortay, bir üçgende herhangi bir kenarın orta noktasını, o kenara ait karşı köşeye birleştiren doğru parçasıdır.
| | | | | Devamı... 0 yorum

Açıortay ve Özellikleri

Herhangi bir açının ölçüsünü iki eş açıya bölen ışınlara açıortay denir. Eğer üçgenin iç açısını iki eşit ölçülü açıya bölen bir ışın varsa buna "iç açıortay" denir. Aynı durum üçgenin dış açısı için geçerli ise o zaman bu ışına "dış açıortay" adı verilir.
| | | | | Devamı... 0 yorum

Yaşlılarımız ve fosilleşmiş gençlik

Yaşlı kelimesi, TDK sözlüğüne göre; "yaşı ilerlemiş, kocamış, ihtiyar, uzun yılları geride bırakmış" olarak tanımlanmıştır. Arapça karşılığı olan ihtiyar ise, yine aynı sözlükte; "Yaşlı, kocamış olan, pir kimse, cansız, sönük, eski" anlamlarına gelir. Burada etimoloji ile uğraşmak için bunları zikretmedim. Son günlerde gündeme gelen, "yaşlıların sokağa çıkma yasağı ve gençlerin kendi çapında, yaşlılar üzerinde oluşturduğu olumsuz algılar ve eğlence biçimleri" nedeniyle böyle bir yazıyı kaleme aldım.
Malum ola ki tüm dünyayı sarsan virüs vakaları nedeniyle, devletler bazı tedbirleri uygulamaya koydu. Yaşlı vatandaşlara uygulanan sokağa çıkma yasağı da böyle bir ortamda gündeme geldi. Bağışıklık sistemi, daha zayıf ve kronik rahatsızlıkları gençlere göre nispeten daha fazla olan yaşlı kimseleri, bu salgından korumak (!) için bu şekilde bir önleme başvuruldu. Bu yasak uygulaması, bazı ülkelerde genç ve yaşlı ayrımı yapılmadan tüm vatandaşlara doğrudan uygulandı. Hangisinin daha doğru olduğu tartışmalı bir konu olduğu için buraya değinmek istemiyorum. Benim üzerinde durmak istediğim mevzu; gençlerin bu süreçte yaşlılara olan tutumu ve toplumda onlara karşı oluşturulan olumsuz algılar üzerine olacaktır.
Virüs salgını nedeniyle yaşlı vatandaşlar için sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini fırsat bilen, kendi genç ama ruhu çürümüş fosil mertebesindeki bazı kişiler, yaşlılara hiç olmayacak saygısızlıklar yaptılar. Dışarıda yaşlı vatandaşları gören bazı kendini bilmezler, kültürümüzün köklü çınarları olan ihtiyarlarımıza, maalesef zorla maske takmaya çalıştılar. Kimi densizler, ihtiyarların başlarından kolonya döktüler. Kimileri, sokakta gördükleri yaşlıları alaya alıp evlerine hapsetmeye, sokakta yürümelerini engellemeye kalkıştılar. Markette, pazarda alışveriş yapan yaşlılara "sende virüs var" , "sen hastalıklısın" diye hakaretler ettiler. Maalesef bütün bunların hepsi, müslümanların çoğunlukta olduğunu her defa dile getirdiğimiz, Türkiye'de gerçekleşti. Oysa İslam dini, tüm inanan insanlara, büyüklere ve yaşlılara hürmet edilmesi gerektiğini hem sözlü hem de fiili olarak peygamber efendimizin tatbiki ile göstermiştir. Esasında böyle bir olayın dini bir yönünün de olmaması gerekir. Bu tutum ve davranışlar aslında çok büyük kabahat ve nezaketsizlik, insan benliğine saygısızlık, özgür yaşam biçimine müdahale ve kişi hürriyetini yok sayma kaidelerine göre suç sayılabilecek hareketlerdir. Zaten bu yüzden bu davranışı gösterenler, yakalanıp çeşitli cezalara çarptırılmıştır. İşin ceza boyutunda değilim. Bu tip davranışlar, yaratılmış bir insan ve özelde bir müslüman ülkede yaşayan bir müslüman olan kişi bazında düşünüldüğünde, bu kişilerin hareketlerinde, bu iğrenç ve kabul edilemez mizah anlayışı, niçin ve nasıl yer alabilir? Bu davranışları insanlar neden sergileme isteği duyar? Bu sorular etrafında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Çaresizlikten Yeni Bir Dünya Düzenine

Evde kapalı kalmış olma durumundan yararlanarak, hem mevcut hali tarihe tanıklık etmek pahasına yazmak, hem de içimdeki şüphe duygusu üzerinde kendimce biraz karalamada bulunmak istedim. Aşağıda yazdıklarım hem tarihe bir tanıklık etmesi açısından hem de yaşanılanların tarihsel bir veri olarak toplu biçimde hafızalarda yer etmesi için kayıt altında olsun istedim. İleride böyle bir olayın nasıl yaşandığı konusunda araştırma yapacakların merak duygularını gidermek için burada anlatılanlar bir nebze ışık tutacaktır. Önce şu salgın ve pandemi (plandemi-şeytani bir salgın tuzağını) olaylarını kısaca anlatayım. Sonra konuyla ilgili düşüncelerimi ve yapılması gerekenleri kendimce izah etmeye çalışayım.
 
Ülkemizde ve dünyada (2020) malum büyük bir virüs (Corona/COVID-19) salgını  var. Bu virüs nedeniyle biz insanlar, hiç alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya geldik. Bu süreçte pek çok vefat haberi ve günlük olarak değişen virüslü hasta/vaka sayısı haberleri ile karşılaştık. Allah, virüs salgınına maruz kalan hastalarımıza şifa versin ve bu salgın sebebiyle vefat etmiş vatandaşlarımıza da rahmetiyle muamele etsin inşallah. Hepimizi bu virüs belasından muhafaza etsin ve sağlık sıhhat içinde bizleri daim kılsın. Bu dualara gönülden amin dedikten sonra bu virüs salgının ortaya çıkış ve yayılma sürecine değinerek yazıya bir giriş yapalım.
Virüs salgını hakkında, öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Virüs salgının, ortaya çıkışı ve yayılması hakkında iki temel iddia vardır. Birincisi, hayvandan insana geçip hızlıca yayılma göstermiş olması ki en çok kabul edilen görüş olarak bu gösteriliyor. İkincisi de -her ne kadar bazı çevrelerce yalanlanmış olsa da- bir biyolojik silah olarak laboratuvar ortamında üretilmiş olmasıdır. Bu iki iddianın da doğru olabileceği endişesinden ötürü, aşağıda okuyacağımız satırları, şüpheli bir zihin içerisinde, kelimeleri mümkün olduğunca seçerek, kimseyi bir itham altında bırakmadan yazma gereği hissettim.
Olayın özeti şudur: Çin'in Vuhan kentinde, 12 Aralık 2019'da ortaya çıkan/çıktığı konuşulan, yeni tip korona virüsün bilerek veya bilmeyerek Çin ve Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel odaklar tarafından görülmeyerek/gizlenerek zamanı geldiği düşünülen tarihte ortaya atıldığı/çıktığı ve çıkmasıyla birlikte hızlıca başka pek çok ülkeye 1-2 hafta içinde bulaşmasına sebep olduğu düşünülen, pek çok hastayı ölüme götüren, binlerce can kaybının olduğu, bazı ülkelerde çok ciddi manada vaka ve ölümlere sebep olan ama genel anlamda bütün devletleri küresel ölçekte etkileyen ya da etkilemesini istedikleri bir bunalımla karşı karşıyayız.
 
Virüsün nasıl ortaya çıktığı konusunda birbiriyle bağlantılı garip şüpheler görüyoruz. Belki bu şüpheler, ilerde daha net olarak ortaya çıkacaktır. Virüs hakkındaki genel söylentiye göre, Çin'de vahşi hayvanların satıldığı bir pazardan, ve özellikle yarasadan insana bulaşmış ve böylece tüm dünyaya yayılmış deniyor. Çin'de bir et pazarından çıkıp, bir anda tüm dünyaya yayılan bir virüs vakası, inandırıcı geliyor mu size bilemiyorum. Dünyada virüs kaynaklı ölümlerin ve vaka sayılarının, hızlı artışı devam ederken, Çin'de durumun kontrol altına alınmış olduğunun söylenmesine de şüphe duymadan inanabilir miyiz? Milyarlık nüfusa sahip koskoca ülke Çin'de, durumun kontrol altına alınmasına ve ilaç tedavisinin işe yarıyor görünmesine nasıl bakmalıyız? Dünya, salgınla boğuşurken Çin'de karantinanın kalkmış olması, hayatın normalleşmesi gerçekten düşündürücü bir durum değil mi? Acaba Çin'de, hayat hakikaten normalleşti mi, her şey kontrol altında mı yoksa haberler mi bu şekilde yönlendiriliyor bunu da bilemiyoruz.
 
Bu olay madalyonun bir yüzü, diğer yüzünde ise başka bir sahne bizi karşılıyor.  Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien'in, ABD ordusunu Vuhan kentine Kovid-19’u getirmekle itham etmesini nasıl açıklayabiliriz? Salgından tam beş yıl önce yıl 2015'te Microsoft sahibi Bill Gates: “Önümüzdeki 10 yılda bir şey, 10 milyon insanı öldürürse, bu muhtemelen bir savaş değil, oldukça bulaşıcı bir virüs olacaktır" sözü ile gündeme gelmesi ve 2020 yılında oluşan bu salgın sebebiyle şirketindeki görevlerini bırakıp da eşiyle beraber kendisini "aşı üretim" çalışmalarına vakfetmesi, acaba normal bir durum olarak açıklanabilir mi? Topyekun aşılama çalışmaları ile yine bir ceplerini doldurma alanı ile karşılaşırsak buna ne diyeceğiz? Bu virüs vakasına benzer bir kurgunun, daha önceden roman kitabı (The eyes of darkness) olarak yazılmasına ve daha geniş kitleler görsün diye benzer senaryolara sahip birkaç tane "salgın (Contagion)" filminin çekilmiş olmasına da aynı şekilde masumane inanabilir miyiz sizce? Bir diğer yaygın komplo düşüncesi, virüsün iletişim sektöründeki 5G teknolojisiyle bağlantılı olduğu iddiasıdır. Bu düşünceye göre 5G baz istasyonları, insan bağışıklık sistemini zayıflatarak virüsün zararlı etkilerini arttırmış ve doğrudan hastalığın yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bu düşünce, zamanla sosyal medyada hızla yayıldı ve bazı ülkelerde çeşitli halkların baz istasyonlarına zarar vermesine yol açtı. Bu ve buna benzer düşünceler ve sorunlar, görebildiğimiz ya da bize gösterilen/görmemiz istenen bir takım afaki düşünceler olarak bu salgın sürecinde önümüze çıkmıştır.
 
WHO tarafından virüs salgını duyurulduktan kısa bir süre içinde, tüm Dünya'da peş peşe vakalar görülmeye başlandı. Dünya haritası, virüsü ifade etsin diye kırmızı renkle boyanmakta ve boyalı ülke sayısı zamanın geçmesiyle gün gün nerdeyse dünyanın tamamını kapsayacak şekilde kızarmaktadır. Çin'in ardından Kore, Japonya'da da vaka boyutu arttı. ABD ve İngiltere önce vakaları çok hafife aldı. Sonra olayın vahameti, bu ülkelerde de ciddi olarak yayıldı. Salgın özellikle Avrupa'da yoğun bir biçimde hissediliyor. Özellikle İtalya sağlık sistemi, yoğun gelen vakalara dayanamadı. İspanya'da huzurevlerinde yaşlılar ölüme terk edildi. İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerin de yer aldığı pek çok ülkede okullar tatil edildi. Çoğu ülkede sokağa çıkma yasakları getirildi. Pek çok Avrupa ülkesinde, yıllarca yasaklanmış olan ezan sesleri eşliğinde dualar edildi. Ülke borsaları krize girdi ve işsizlik oranları arttı. Dev şirketlerin CEO’ları, sanki bir şeye hazırlık yapmış gibi tek tek istifa ettiler. Birileri ciddi anlamda kaybederken, birileri de mevcut krizde gücüne güç katarak dünya hükümranlığına soyundu. 
 
Tarihler; 11 Mart 2020'i gösterirken, Türkiye'de dünyada bir pandemi haline gelen virüs gerçeği ile resmi olarak tanıştı ve dünya haritasındaki rengini maalesef kırmızıya dönüştürdü. Yurtdışından resmi ve kaçak yollarla girenler, umreden dönenler gibi öne sürülen sebeplerle, Türkiye virüsle tanışmış oldu. Salgın, Türkiye'de yayılmaya başladıktan sonra peş peşe kararlar alındı, okullar ve üniversiteler tatil edildi. Devlet kurumları ve bankalar kısıtlı çalışma koşullarına geçti. Yaşlılara, hastalara sokağa çıkma yasağı getirildi. Marketlerde sokağa çıkma yasaklarında izdihamlar oluştu. Sosyal mesafe kuralı denen, kişiler arası 1-2 metre kuralı, cerrahi maske takma, toplumun her yerinde uygulamaya koyuldu.
 
Türkiye eğitimde ilk defa, büyük çapta 'uzaktan eğitim' ile tanıştı. EBA TV kanalları kurularak, eğitim online olarak verilmeye başlandı. Kamuda ve özelde yarı zamanlı çalışma modelleri ve saatleri düzenlendi. Vatandaşların çoğu, virüs testleri için hastanelere akın etti. Pek çok mekan, bu virüsten nasibini aldı, çalışma şartları yeniden düzenlendi. Lokanta, restoran, kahvehane, kütüphane, alışveriş merkezleri, eğlence mekanları gibi yerlere yasak geldi. Toplu ulaşıma kısıtlamalar geldi. Hastalık gösterenler evinde karantinaya alındı ve telefon uygulamaları ile kontrollü takibe alındı. Küçük esnafın çalışma koşulları, internet site satışları altında ezildi. Bazı işyerleri, ciddi manada zenginleşirken bazılarında ise süreçte işten çıkarılma ve yoksulluk vakaları artmaya başladı. İş anlayışı değişerek, uzaktan çalışma modeli yaygınlık kazandı.
 
Vatandaşlar, bu salgında üstün performans gösteren sağlık çalışanlarını peş peşe üç gece topluca alkışladı. Minarelerden yatsı ezanından sonra müezzin tarafından toplu dualar edildi. Hatta yapılan bu dualar, bazılarına virüs salgınını unutturup, küflenmiş din düşmanlıklarını bile ortaya çıkardı. Belli kesimler, salgının nedeni olarak, o kadar Avrupa'dan Amerika'dan gelen vatandaş varken hemen umrecileri suçlamaya başlayıverdi. Yurtdışından dönenler karantinaya alınınca onlara sosyal medyadan hakaret edip,  ‘dua’ isteyen mesajlarının altına ‘duayla değil bilimle’ diye yazanlar, virüsün esas kaynağının "din" olduğu mesajını vermeye kalkışan kıt akıllı bir dinsizin çizdiği, "sakallı, takkeli bir hocanın beyninin, dezenfekte edildiğini gösteren karikatür", virüs için duaya toplanan, kurban kesen ve hatim okuyan vatandaşları aşağılayan onca paylaşım, pis bir zihniyetin bu vesileyle açığa vurulmasını gösteriyordu. Oysa Allah, "Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenenler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mümin Suresi-60) ve "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size hiç değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkan Suresi-77) ayetleri; duanın önemi hususunda, insana büyük bir ders niteliğindedir. Keşke bunu anlayabilmek bu kadar zor olmasaydı. Keşke her olayda, bazılarının içindeki bu iğrenç din düşmanlığı, bu kadar ortaya serilmeyip, Allah'a olan teslimiyete sebep olsaydı, ne de güzel olurdu ama mühürlenmiş kalpler ve inadi küfür içindekiler, maalesef hiçbir fırsatı kaçırmazlar.
 
Toplumlar, bu süreçte ikiye bölünmüş bir durumdadır. Kimileri bu virüs olayını hiç dikkate almayıp, olduğu gibi yaşamaya devam ederken, kimileri de yaşamlarını tam bir psikolojik travma haline dönüştürmüştür. Kamu ve özel sektörde işler bir bir durmaya başlarken, sağlık çalışanları daha yoğun çalışmaya ve üstün performans göstermeye devam etmektedir. Din hizmetleri, toplu namaz ve ibadetler askıya alınırken, minarelerden camiye gelmeyin sedaları, müezzinlerin boğuk sesleri eşliğinde yankılanmaktadır. İnsanlar evlere kapanırken ekonomik bunalım ve işsizlik durumları, her geçen gün daha fazlasıyla hissedilmektedir. Dünyayı sarsan virüs olaylarına kayıtsız kalan bazı kesimler de ortada bir salgın yokmuş gibi,  sanki hiçbir şey olmamış gibi, pervasızca yaşamaya, hayatlarını en küçük taviz vermeden sürdürmeye devam ettiler. Yapılan uyarılara hiç aldırmayıp, yasaklara karşı pervasızca davrananlar, asker uğurlaması adı altında otogarları doldurup sıkı fıkı sevinç ve eğlence yaşayanlar, ortalık yerde nişan ve düğün yapıp, beraber sarmaş dolaş halay çekenler, gökyüzünde güneşi görüp balık tutmaya çıkanlar, parklarda ve bahçelerde mangal yapanlar gibi mevcut tecrit düzenine aykırı davranış ve umursamazlıklar ile dışarıya çıkmış yaşlıları sanki birer suçluymuş gibi yakalayıp, videolarını çekerek internet alemine yükleyerek zevzeklik peşinde koşanlar, virüsün kaynağı olarak dini gören İslam'ın ruhundan hiç nasibini almamış insan müsveddelerinin akıl tutulmasını andıran bilinçsiz davranışları da bu süreçte ekranlara yansıyan ve pes dedirten görüntüler olarak kaydedildi.
  
Dünya genelinde sürmekte olan virüs salgını nedeniyle insanların çoğu, evlerinde zorunlu karantina altına alınmış durumdadır. Salgın durumunun endişesi, basın ve sanal medya yoluyla hızla artırılırken, insanların korku halleri sürekli olarak tetiklenmektedir. Her gün haber kanallarında dünyanın herhangi bir yerindeki virüs vakaları ve virüs kaynaklı ölenlerin sayıları insanların anıları, yaşantılarını, geçmişlerini yok sayılarak sadece “bir adet” olarak ifade edilmektedir. Her gün akşam haberlerinde “o gün hangi ülkede kaç kişi” bu virüsten ölmüş bunun haberi verilmektedir. Yok olup giden tanımadığınız binlerce hayattan, bir iki dakikalık metin sayesinde haberler sunulmaktadır. Ölüm sayıları, önceleri "bir hayat" ifade ederken, virüs haberlerinde vakalardan sadece "bir adet" olarak bahsedilmesi ne kadar da acıdır. Ölümler, genelde yaşlı insanlardan oluşunca, ihtiyarlar toplumdan tecrit hayatına sürüklenmekte ve sanki yaşlılar yok olması gereken, dünya sisteminin işlerliğini bozan bir yükmüş gibi görülmeye başlanmıştır. Yeni dünya dedikleri düzen, yaşlılarıyla ve insanların umursamazlıklarıyla, küçük bir virüs yüzünden maalesef sınav vermektedir ve korkarım ki dünya, bu sınavı yavaş yavaş kaybetmektedir.
 
Karantinaya alınan insanların durumları her geçen gün daha acı bir hal almaktadır. Hükümet ve devlet yetkililerinin ağızlarından çıkacak her karar, artık daha yakından takip edilmekte ve harfiyen uygulanmaya çalışılmaktadır. Karantina hakkında emir ve yasaklara uymayanlar için cezai işlemler uygulanmaktadır. TV’lerde artan virüs kaynaklı ölüm haberleri, virüs belgeselleri, virüs/salgın filmleri, psikoloji konulu diziler, hastane köşelerinde inim inim inlemekte gösterilen insanlar eşliğinde ardı ardına sunulan kamu spotları, dezenfektan, temizleyici, virüs öldürücü hijyen makine reklamları bu süreçte dikkate değer gelişmeler olarak gözlemlenmektedir. Cenaze törenleri üç beş kişi katılımla, çok yoğun güvenlik önlemleri ile çarçabuk yapılmakta ve taziyelere izin verilmemektedir. Ölenlerin yıkanıp, kefenlenmesi bile bu süreçte bir mevzu haline gelmiştir. Virüs ortamını fırsat bilen bazı şahsiyetsizler de çeşitli dolandırıcılık yöntemlerine başvurmakta, maske, kolonya, dezenfektanlar ve temizlik ürünleri gibi malzemeleri stoklanmakta, fahiş fiyatlarla vatandaşa satışa sunmaktadır. Marketlere gıda alışverişi için gelen binlerce müşterinin, yağmayı andıran görüntüleri de bu salgın günlerinde gündemimize düşmektedir.
  
Virüsün doğal yollarla mı, yoksa laboratuvar ortamında mı üretildiği konusunda şüpheler varken, virüsün tüm dünyayı bir anda etkilemesi de akıllarda soru işaretlerine neden olmuştur. Bu tür komplo tezleri, toplumda tartışılmaya başlanmış ve anormal bir durumla karşı karşıya kaldığımız gerçeği, akil insanlar tarafından dile getirilmiştir. Geçmiş yıllardaki filmlerde ve roman kitaplarında bu şekilde bir biyolojik salgın/silah olabileceği düşüncesi, bilim kurgu etiketi altında işlenmiştir. İster insan görünümlü yaratıklar tarafından bir biyolojik silah olarak üretilmiş virüs/komplo teorisi olsun, ister doğal yollarla ortaya çıkan ve insanlığa ilahi bir ikaz niteliği olan yeni bir virüs olsun, isterse de bir kıyamet alameti olan Deccâl’in fitnelerinden bir fitne olsun bu vaka; Allahü Teala'nın ilmi ve kudreti dışında değildir ve ilahi kader eşliğinde, bu süreç tıkır tıkır işlemektedir. Ve artık bu olay nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, alışılmış dünya düzeninde, farklı sonuçlar doğuracağı da aşikardır.
  
Dünyadaki alışılmadık bu garip durumun, her geçen gün daha farklı sonuçlar doğuracağı aşikardır. Belirsizlik ortamı devam ettikçe, insanların korku halleri ile endişeleri, hayatların ekserisine hakim olmaya başlamıştır. Durum, nasıl ve ne şekilde devam edecek, bu bir senaryo mu, yoksa büyük bir afet mi, şeklindeki soruları ihtiva eden bilinmezlik yolculuğu, tüm dünyayı sarmış halde her gün daha farklı bir görüntüyle çevrelenerek devam ediyor. Artık yeni bir dünyaya kapılarımızı açıyoruz. Dünya hiçbir yönden eskisi gibi olmayacak gibi duruyor. Davranışlarımız, korkularımız, parasal ilişkilerimiz, toplumsal yapımız, zaten gittikçe uzaklaşmaya başlamış olan insani ilişkilerimiz, ekonomik yapılar, kültürel ve dini kavramlar gibi bir anda akla gelebilecek her şey tek tek değişecek gibi gözüküyor. Bu şer gibi gözüken ortam, belki İslam alemi için hayırlara vesile olacak. Bunu şimdilik hiç bilmiyoruz. Eğer bu virüs tüm dünyaya bir tuzak ve bir fitne olarak kurulduysa; belki bu tuzaklar, tuzak kuranların başlarında patlayacaktır. Belki bu ortam, gözle bile görülmeyen küçücük bir virüs sebebiyle, var olan tüm fitne ve fesatlıkları yıkıp, şer odaklarının kendi elleriyle yıllarca planlayıp, özenle hazırladıkları düzenlerini bir bir yok edecektir. Bunların hepsini bizlere zaman gösterecektir.
  
Dünyada, kıymetli olan her şeyin sorgulandığı bir ortamda, ticaret, ulaşım ve iletişim gibi en temel yaşama haklarının alt üst olduğu, hiçbir şeyin sağlık kadar mühim olmadığı gerçeği, tüm insanlar tarafından maalesef garip bir çaresizlik içerisinde öğrenilmiştir. Evlerimiz, arabalarımız, yatlarımız, bankada duran paralarımız..vs. gibi bize ait olduğunu düşündüğümüz her ne varsa, esasında hiçbirinin bize ait olmadığını anladığımız, acı bir tecrübe ile karşı karşıyayız. Sağlıktan, bir nefes fazla almaktan daha mühim bir şeyin şu dünyada olmadığını acı bir şekilde öğrendik. Yaşamak için her şeyi bir anda feda edebileceğimizi, vazgeçmem dediğimiz her şeyi hiç düşünmeden bir anda silebileceğimizi öğrendik. Beğenmediğimiz, sürekli şikayet ettiğimiz hayatımızın aslında ne kadar da anlamlı olduğunu anladık. Bir virüs ile Allah, biz insanoğluna ne büyük ibretlik dersler verdi ve bu dersi şu kısacık hayatlara nasıl sığdırdığını gördük. 
  
Dünya, insanlar için bir imtihan vesilesidir. İmtihanın amacını bilen insanlar, dünyaya neden geldiklerini anlayabilirler. İnsan, pervasızca tüketip kullandığı dünya nimetlerinden sorguya çekileceğini bilmek zorundadır. İnsan, kendisine verilen ömür içinde, hiç durmadan arayarak Hakk’ı bulacak ve diğer insanlara da Hakk’ı tavsiye etmek için gönderilmiştir. İnsan, bu gerçeği tam olarak anladığında ve kendine verilen sürenin ne kadar önemli olduğunu hissettiği anda, nasıl hareket etmesi gerektiğini çözebilir. İnsanı, ölümden ancak eceli korur. Eceli gelmeyen bir insana, var olan hiçbir şey zarar veremez, hiçbir keder onu korkutamaz. İnsana canını Allah vermiştir ve ancak Allah alacaktır. Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım sevdiklerimizi, değer verdiklerimizi başlarına isabet edecek bir musibetten asla koruyamayız. her türlü tedbiri alırız ama muhafaza edemeyiz. "Hafız" isminin mutlak sahibi, Allah'tır. Bu yegane gerçektir. Var olan bütün musibetler ve kederler insan için ancak bir imtihan vesilesidir.
  
İnsan bulunduğu her hal ve ortamdan, ders çıkarmak üzere yaratılmıştır. Bu virüs sayesinde insanlar; özgürlüğün, sayısız nimetlerin, gezmenin, eğlenmenin, hesapsız alışverişlerin, insanlarla iletişim kurmanın, hayvan ve doğa sevgisinin, temiz ve hijyenik olmanın, sevdiklerine karşı özlemin, işe gitmenin ve bir iş sahibi olmanın, nefes almanın, ne kadar kıymetli olduğunu az çok muhasebe edip anlayabilmişlerdir. İnsanlar; dünyada sahip oldukları her şeyin aslında kendilerine birer emanet olduğunu az çok idrak etmişlerdir. Kısa ve öz olarak dünya hayatının bir yalandan ibaret olduğunu anlayan insanlar, esasında hakikat sırrına mazhar olacaklardır.
 
 İnsanlarımız bir korku kültürü içerisinde, evlerine kapanmış vaziyette hayatlarını devam ettirirken, bu durumdan pay çıkarmak maksadıyla yeni bir dünya düzeni kurgulayanlar; paranın ve kıymetli eşyaların bilerek değersizleştirildiği bir kapitalizm sorgusu mu yapmaktadır? Acaba kapitalizm, yeni bir evreye mi geçmiştir? İnsanların tamamıyla azınlık bir zümre tarafından köleleştirildiği, iş ve mesleklerin giderek önemsizleştirilerek, robot ve yapay zeka yardımıyla yok edildiği, kültür ve dinlerin tahakküm altına alındığı, kimin nasıl yaşayıp nasıl yaşamayacağına karar verildiği, yapay Tanrı modellerinin ortaya çıkarıldığı/çıkarılmak istendiği bir dünya mı tasavvur edilmektedir? Tek dünya devleti ve küresel sistem derken; azınlık bir zümre tarafından kontrol edilen gıda, ilaç, silah ve diğer tüm sanayilerin tek elde toplandığı, insanların bu azınlık zümreye köle olarak bağlandığı, bir ortamın hayali mi kurulmaktadır? Bu soruların cevaplarını zaman gösterecektir.
 
 Kimin, nerede ve nasıl yaşayacağına karar verenler/karar verdiğini zannedenler, kimin hangi yiyecekleri yiyip/yiyemeyeceğini ve ne kadar oranda yiyeceğini organize edenler, milletlerin sağlığına ve hasta olmasına karar verenler, küçücük beden ve zekalarıyla esasında ilahlığa soyunduklarını görmüyorlar mı? Dünyada bu kadar düzensizliğin, bunca hayasızlığın, bu denli bir büyüklenme ve kibrin neye mal olacağını elbette bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek varsa o da şudur: "Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kafirler hoş görmese bile kendi nurunu tamamlayacaktır." (Saff suresi-8) Mutlak güç ve iktidar ancak hüküm ve hikmet sahibi olan Allah azze ve Celle'dir. Bütün tuzakları boşa çıkaracak olan, azamet ve kibriya sahibi ancak Allah'tır. "Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azap vardır." (Al-i İmran-176) "Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz."(Al-i İmran-139) ayetleri bize tek kudret ve hüküm sahibinin, Allah olduğunu açık açık göstermektedir. Yeter ki ayette de geçtiği gibi bizler, bu hakikate, bu ilahi ikaza kalplerimizi ve dilimizi eğip bükmeden gerçekten iman etmiş olalım.
  
Şimdiki mevcut salgın ortamının sebebi olarak gösterilen virüs özelinde düşündüğümüzde; inandığımız ayet ve hadisler, bizlere birer ibrettir. Tehlikeye ve musibetlere körü körüne atılmamayı emreden Allah, Kuran-ı Kerim'de şöyle hitap eder: "Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever."(Bakara Suresi-195) Bir başka ayet-i celile'de, Rabbimiz Eyüp (a.s) içine düştüğü hastalığı karşısında örnek vererek, teslimiyet biçimini bize gösterir: "Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." (Enbiya Suresi-83) Başka bir ayette Kur'an-ı Kerim; şifanın sadece Allah'tan geldiğine işaret eder: "Hastalandığım zaman bana şifa veren ancak O'dur." (Şuara Suresi-80) Müslümanların benzer musibetler karşısında, ancak sabretmeleri gerektiğini, Allah şöyle ifade eder: "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır." (Bakara suresi-177)
 
 Dünya hayatında karşılaşılan her türlü kötülük ve musibet karşısında nasıl konuşacağımızı, Kitabımız bizlere şöyle gösterir: "Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara suresi-156) Başa gelebilecek her türlü sıkıntıya rağmen tedbir ve tevekkül içinde olmayı, bir başka ayette Allah, inanan kullarına şöyle emreder: "De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevla’mızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe suresi-51) Başa gelen her şeyin insana kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu olduğunu şu ayet çarpıcı bir şekilde gösterir: "Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder. Siz yeryüzünde (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah'ın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız vardır." (Şura suresi-30/31)
 
Allahü Teala dilemezse hiçbir şey insana zarar veremez. Bu gerçeği bir ayet-i kerime, paslanmış yüreklere adeta şöyle haykırır: "Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir." (Tegabün Suresi-11) Kur'an'ı Kerim her konuda bizlere bir rehberdir. Kur'an'ı Kerim'de okuduklarımızı, kalbimize her zerresiyle nakşedip, hayatın akış süreci içinde değerlendirme imkanı bulabilirsek, ancak o zaman hayatımıza bir anlam çıkarabiliriz.
Konu ile ilgili daha pek çok ayet vardır. Ayetlerden ancak birkaç tanesini meramımızı anlatması için burada yazımıza dahil ettik. Hadis-i şeriflerde de mevzuyu derinlemesine incelemeye imkan veren pek çok rivayet mevcuttur. Özellikle bir tanesini virüs özelinde burada zikretmek önemli olacaktır. Salgın hastalıklarla ilgili Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular: "Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan da ayrılmayınız." [Buhari, Tıbb 30, Enbiya 50, Hiyel 13, Müslim, Selam 92, (2218), Muvatta, Cami 23, (2, 896), Tirmizi, Cenaiz 66, (1065)] Salgın hastalıklar hakkındaki şu rivayeti konuyu aydınlatması için burada söylemeden geçemeyeceğim. "Hz. Ömer (r.a.) bir yolculuktayken, gitmek üzere oldukları Şam’da salgın hastalık zuhur ettiğini haber alınca gerekli istişareler neticesinde Şam’a gitmekten vazgeçmiştir. Aslında Cenâb-ı Hakk’ın ve Hazret-i Peygamber’in emrine daha muvafık olan bu ihtiyat ve tedbir karşısında sahabeden Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.), Hz. Ömer’e (r.a.): “–Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? diye sormuş, Hz. Ömer (r.a.) ise, o âlim ve fazıl sahabeden böyle bir suali beklemediği için: “–Keşke bunu senden başkası söyleseydi Ey Ebû Ubeyde! Evet, Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak bir vadiye inseler ve sen verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” (Buhârî, Tıb, 30) şeklinde hitap ederek, insanın tedbiri alıp, sonra tevekkül içinde davranması gerektiğini Hz. Ömer, bizlere uygulamalı olarak göstermiştir.
 
Virüsün yayılmasını önleme için ardı ardına tavsiyeler sunan hekimler, elleri yıkamanın, ağza ve buruna su vermenin ve her daim temiz olmanın önemini anlatıyorlar. Peygamber efendimiz yıllar önce abdestin her derde deva olduğunu anlatıp, yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanması gerektiğini, tuvalette su ile temizliğin çok mühim olduğunu uygulamalı olarak, biz insanlara tebliğ etmiştir. Hadis-i Şerifte, Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Kim abdest alır ve abdestini güzel yaparsa günahları, hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar çıkar dökülür." (Buhari, Vudu 25, Müslim, Taharet 8) buyurmuştur. İnsanlar, İslam'ın bu temizlik gerçeğini, virüs sayesinde artık bizzat yaşayarak gördüler. Dünyada yayın yapan dergiler ve basın bültenleri, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'i ve tebliğini okuyucularına anlatmaya ve İslam'ın temel prensiplerinin ne kadar değerli olduğunu iletmeye başladılar. Mikroskop altında zor görülen küçücük bir virüs, tüm insanlığı ve düzeni değiştiriyor, kimilerini de Yaradan Rabbin davetine çağırıyordu. Hak elbette ortaya çıkacaktı. İnsanlar bir ibret vesikası olan bu salgın döneminde kendi hayatlarını sorgulayarak, ya değişecekler ya da eski hayatlarına dönebilmenin özlemi içerisinde psikolojik travmalara maruz kalarak “yeni normallerine” alışacaklardı.
 
Son söz olarak bu zaman zarfında neleri yapabileceğimizi dile getirerek yazıyı noktalım; Müslümanlar olarak bizler; yukarıda zikrettiğim ayetler ve hadisler çerçevesinde şöyle bir hareket tarzı benimsemeliyiz. Her olay karşısında daima ihtiyatlı davranmalı, bakış açımızı sürekli taze tutup, bütün tedbirleri aldıktan sonra tevekkül içerisinde Allah'a teslim olmalıyız. Her olaya farklı açılardan bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Her durumdan, kendimize bir ibretlik ders çıkarmalıyız. Hiçbir zaman tedbiri elden bırakmayıp, kendimizi ve sevdiklerimizi her şart altında ümitsizliğe düşmeden muhafaza etmeye gayret göstermeliyiz. İnsan olma vasfımız gereği, sürekli kulluk bilinci içinde, acizliğimizi bize gösteren Allah'a yalvarma halinde olmalıyız. Asla kibir ve büyüklenme içerisinde olmamalıyız.
Azamet sahibi olan ancak Allah'tır. Allah'ın affetmeyeceği günahlardan birisi, şeytanla özdeşlemiş olan kibir günahıdır. İnsan acizdir ve bu acizliğini bilerek dünya yaşamına devam etmelidir. Başımıza gelen bütün musibetlerden çıkaracağımız çok ders vardır. Önemli olan samimiyetle davranarak, hayatımızı ibadet bilinci içinde geçirmek ve Yaradanı asla unutmadan yaşamaya devam edebilmektir. Allah, tam bir bilinç hali içerisinde yaşamımızı sürdürebilmeyi, iman ve ihlas içerisinde hareket ederek, ruhumuzu teslim edebilmeyi, hepimize nasip etsin. Bizlerin sağlık ve sıhhatlerinin Allah'ın himayesinde olması temennisiyle, Cenâb-ı Hak hepimizi her türlü salgın, afet ve belalardan muhafaza etsin. (amin).
24/03/2020
Kadir PANCAR
| | | Devamı... 3 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!