Bu olay madalyonun
bir yüzü, diğer yüzünde ise başka bir sahne bizi karşılıyor. Çin
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien'in, ABD ordusunu Vuhan kentine
Kovid-19’u getirmekle itham etmesini nasıl açıklayabiliriz? Salgından tam beş
yıl önce yıl 2015'te Microsoft sahibi Bill Gates: “Önümüzdeki 10 yılda
bir şey, 10 milyon insanı öldürürse, bu muhtemelen bir savaş değil, oldukça
bulaşıcı bir virüs olacaktır" sözü ile gündeme gelmesi ve 2020 yılında
oluşan bu salgın sebebiyle şirketindeki görevlerini bırakıp da eşiyle beraber
kendisini "aşı üretim" çalışmalarına vakfetmesi, acaba normal bir
durum olarak açıklanabilir mi? Topyekun aşılama çalışmaları ile yine bir ceplerini doldurma alanı ile karşılaşırsak buna ne diyeceğiz? Bu
virüs vakasına benzer bir kurgunun, daha önceden roman kitabı (The eyes
of darkness) olarak yazılmasına ve daha geniş kitleler görsün diye
benzer senaryolara sahip birkaç tane "salgın (Contagion)" filminin
çekilmiş olmasına da aynı şekilde masumane inanabilir miyiz sizce? Bir
diğer yaygın komplo düşüncesi, virüsün iletişim sektöründeki 5G
teknolojisiyle bağlantılı olduğu iddiasıdır. Bu düşünceye göre 5G baz
istasyonları, insan bağışıklık sistemini zayıflatarak virüsün zararlı
etkilerini arttırmış ve doğrudan hastalığın yayılmasına zemin
hazırlamıştır. Bu düşünce, zamanla sosyal medyada hızla yayıldı ve
bazı ülkelerde çeşitli halkların baz istasyonlarına zarar vermesine yol
açtı. Bu ve buna benzer düşünceler
ve sorunlar, görebildiğimiz ya da bize gösterilen/görmemiz istenen bir
takım afaki düşünceler olarak bu salgın sürecinde önümüze çıkmıştır.
WHO
tarafından virüs salgını duyurulduktan kısa bir süre içinde, tüm Dünya'da peş
peşe vakalar görülmeye başlandı. Dünya haritası, virüsü ifade etsin diye
kırmızı renkle boyanmakta ve boyalı ülke sayısı zamanın geçmesiyle gün gün
nerdeyse dünyanın tamamını kapsayacak şekilde kızarmaktadır. Çin'in ardından
Kore, Japonya'da da vaka boyutu arttı. ABD ve İngiltere önce vakaları çok
hafife aldı. Sonra olayın vahameti, bu ülkelerde de ciddi olarak yayıldı.
Salgın özellikle Avrupa'da yoğun bir biçimde hissediliyor. Özellikle İtalya
sağlık sistemi, yoğun gelen vakalara dayanamadı. İspanya'da huzurevlerinde
yaşlılar ölüme terk edildi. İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerin de yer
aldığı pek çok ülkede okullar tatil edildi. Çoğu ülkede sokağa çıkma yasakları
getirildi. Pek çok Avrupa ülkesinde, yıllarca yasaklanmış olan ezan sesleri
eşliğinde dualar edildi. Ülke borsaları krize girdi ve işsizlik oranları arttı.
Dev şirketlerin CEO’ları, sanki bir şeye hazırlık yapmış gibi tek tek istifa
ettiler. Birileri ciddi anlamda kaybederken, birileri de mevcut krizde gücüne
güç katarak dünya hükümranlığına soyundu.
Tarihler; 11 Mart 2020'i gösterirken, Türkiye'de dünyada bir pandemi haline gelen virüs gerçeği ile resmi olarak tanıştı ve dünya haritasındaki rengini maalesef kırmızıya dönüştürdü. Yurtdışından resmi ve kaçak yollarla girenler, umreden dönenler gibi öne sürülen sebeplerle, Türkiye virüsle tanışmış oldu. Salgın, Türkiye'de yayılmaya başladıktan sonra peş peşe kararlar alındı, okullar ve üniversiteler tatil edildi. Devlet kurumları ve bankalar kısıtlı çalışma koşullarına geçti. Yaşlılara, hastalara sokağa çıkma yasağı getirildi. Marketlerde sokağa çıkma yasaklarında izdihamlar oluştu. Sosyal mesafe kuralı denen, kişiler arası 1-2 metre kuralı, cerrahi maske takma, toplumun her yerinde uygulamaya koyuldu.
Türkiye eğitimde ilk defa, büyük çapta 'uzaktan eğitim' ile tanıştı. EBA TV kanalları kurularak, eğitim online olarak verilmeye başlandı. Kamuda ve özelde yarı zamanlı çalışma modelleri ve saatleri düzenlendi. Vatandaşların çoğu, virüs testleri için hastanelere akın etti. Pek çok mekan, bu virüsten nasibini aldı, çalışma şartları yeniden düzenlendi. Lokanta, restoran, kahvehane, kütüphane, alışveriş merkezleri, eğlence mekanları gibi yerlere yasak geldi.
Toplu ulaşıma kısıtlamalar geldi. Hastalık gösterenler evinde karantinaya alındı ve telefon uygulamaları ile kontrollü takibe alındı. Küçük esnafın çalışma koşulları, internet site satışları altında ezildi. Bazı işyerleri, ciddi manada zenginleşirken bazılarında ise süreçte işten çıkarılma ve yoksulluk vakaları artmaya başladı. İş anlayışı değişerek, uzaktan çalışma modeli yaygınlık kazandı.
Vatandaşlar,
bu salgında üstün performans gösteren sağlık çalışanlarını peş peşe üç gece
topluca alkışladı. Minarelerden yatsı ezanından sonra müezzin tarafından toplu
dualar edildi. Hatta yapılan bu dualar, bazılarına virüs salgınını unutturup,
küflenmiş din düşmanlıklarını bile ortaya çıkardı. Belli kesimler, salgının
nedeni olarak, o kadar Avrupa'dan Amerika'dan gelen vatandaş varken hemen
umrecileri suçlamaya başlayıverdi. Yurtdışından dönenler karantinaya alınınca
onlara sosyal medyadan hakaret edip, ‘dua’ isteyen mesajlarının altına
‘duayla değil bilimle’ diye yazanlar, virüsün esas kaynağının "din"
olduğu mesajını vermeye kalkışan kıt akıllı bir dinsizin çizdiği,
"sakallı, takkeli bir hocanın beyninin, dezenfekte edildiğini gösteren
karikatür", virüs için duaya toplanan, kurban kesen ve hatim okuyan
vatandaşları aşağılayan onca paylaşım, pis bir zihniyetin bu vesileyle açığa
vurulmasını gösteriyordu. Oysa Allah, "Rabbiniz dedi ki: "Bana
dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenenler;
cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mümin
Suresi-60) ve "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size hiç değer verir
miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz
olacaktır." (Furkan Suresi-77) ayetleri; duanın önemi hususunda,
insana büyük bir ders niteliğindedir. Keşke bunu
anlayabilmek bu kadar zor olmasaydı. Keşke her olayda, bazılarının içindeki bu
iğrenç din düşmanlığı, bu kadar ortaya serilmeyip, Allah'a olan teslimiyete
sebep olsaydı, ne de güzel olurdu ama mühürlenmiş kalpler ve inadi küfür
içindekiler, maalesef hiçbir fırsatı kaçırmazlar.
Toplumlar,
bu süreçte ikiye bölünmüş bir durumdadır. Kimileri bu virüs olayını hiç dikkate
almayıp, olduğu gibi yaşamaya devam ederken, kimileri de yaşamlarını tam bir
psikolojik travma haline dönüştürmüştür. Kamu ve özel sektörde işler bir bir
durmaya başlarken, sağlık çalışanları daha yoğun çalışmaya ve üstün performans
göstermeye devam etmektedir. Din hizmetleri, toplu namaz ve ibadetler askıya alınırken,
minarelerden camiye gelmeyin sedaları, müezzinlerin boğuk sesleri eşliğinde
yankılanmaktadır. İnsanlar evlere kapanırken ekonomik bunalım ve işsizlik
durumları, her geçen gün daha fazlasıyla hissedilmektedir. Dünyayı sarsan virüs
olaylarına kayıtsız kalan bazı kesimler de ortada bir salgın yokmuş gibi,
sanki hiçbir şey olmamış gibi, pervasızca yaşamaya, hayatlarını en küçük taviz
vermeden sürdürmeye devam ettiler. Yapılan uyarılara hiç aldırmayıp, yasaklara
karşı pervasızca davrananlar, asker uğurlaması adı altında otogarları doldurup
sıkı fıkı sevinç ve eğlence yaşayanlar, ortalık yerde nişan ve düğün yapıp,
beraber sarmaş dolaş halay çekenler, gökyüzünde güneşi görüp balık tutmaya
çıkanlar, parklarda ve bahçelerde mangal yapanlar gibi mevcut tecrit düzenine
aykırı davranış ve umursamazlıklar ile dışarıya çıkmış yaşlıları sanki birer
suçluymuş gibi yakalayıp, videolarını çekerek internet alemine yükleyerek zevzeklik
peşinde koşanlar, virüsün kaynağı olarak dini gören İslam'ın ruhundan hiç
nasibini almamış insan müsveddelerinin akıl tutulmasını andıran bilinçsiz
davranışları da bu süreçte ekranlara yansıyan ve pes dedirten görüntüler olarak
kaydedildi.
Dünya
genelinde sürmekte olan virüs salgını nedeniyle insanların çoğu, evlerinde
zorunlu karantina altına alınmış durumdadır. Salgın durumunun endişesi, basın
ve sanal medya yoluyla hızla artırılırken, insanların korku halleri sürekli
olarak tetiklenmektedir. Her gün haber kanallarında dünyanın herhangi bir
yerindeki virüs vakaları ve virüs kaynaklı ölenlerin sayıları insanların
anıları, yaşantılarını, geçmişlerini yok sayılarak sadece “bir adet” olarak
ifade edilmektedir. Her gün akşam haberlerinde “o gün hangi ülkede kaç kişi” bu
virüsten ölmüş bunun haberi verilmektedir. Yok olup giden tanımadığınız
binlerce hayattan, bir iki dakikalık metin sayesinde haberler sunulmaktadır.
Ölüm sayıları, önceleri "bir hayat" ifade ederken, virüs haberlerinde
vakalardan sadece "bir adet" olarak bahsedilmesi ne kadar da acıdır.
Ölümler, genelde yaşlı insanlardan oluşunca, ihtiyarlar toplumdan tecrit
hayatına sürüklenmekte ve sanki yaşlılar yok olması gereken, dünya sisteminin
işlerliğini bozan bir yükmüş gibi görülmeye başlanmıştır. Yeni dünya dedikleri
düzen, yaşlılarıyla ve insanların umursamazlıklarıyla, küçük bir virüs yüzünden
maalesef sınav vermektedir ve korkarım ki dünya, bu sınavı yavaş yavaş
kaybetmektedir.
Karantinaya
alınan insanların durumları her geçen gün daha acı bir hal almaktadır. Hükümet
ve devlet yetkililerinin ağızlarından çıkacak her karar, artık daha yakından
takip edilmekte ve harfiyen uygulanmaya çalışılmaktadır. Karantina hakkında
emir ve yasaklara uymayanlar için cezai işlemler uygulanmaktadır. TV’lerde
artan virüs kaynaklı ölüm haberleri, virüs belgeselleri, virüs/salgın filmleri,
psikoloji konulu diziler, hastane köşelerinde inim inim inlemekte gösterilen
insanlar eşliğinde ardı ardına sunulan kamu spotları, dezenfektan, temizleyici,
virüs öldürücü hijyen makine reklamları bu süreçte dikkate değer gelişmeler
olarak gözlemlenmektedir. Cenaze törenleri üç beş kişi katılımla, çok yoğun
güvenlik önlemleri ile çarçabuk yapılmakta ve taziyelere izin verilmemektedir.
Ölenlerin yıkanıp, kefenlenmesi bile bu süreçte bir mevzu haline gelmiştir. Virüs
ortamını fırsat bilen bazı şahsiyetsizler de çeşitli dolandırıcılık
yöntemlerine başvurmakta, maske, kolonya, dezenfektanlar ve temizlik ürünleri
gibi malzemeleri stoklanmakta, fahiş fiyatlarla vatandaşa satışa sunmaktadır.
Marketlere gıda alışverişi için gelen binlerce müşterinin, yağmayı andıran
görüntüleri de bu salgın günlerinde gündemimize düşmektedir.
Virüsün
doğal yollarla mı, yoksa laboratuvar ortamında mı üretildiği konusunda
şüpheler varken, virüsün tüm dünyayı bir anda etkilemesi de akıllarda soru
işaretlerine neden olmuştur. Bu tür komplo tezleri, toplumda tartışılmaya
başlanmış ve anormal bir durumla karşı karşıya kaldığımız gerçeği, akil
insanlar tarafından dile getirilmiştir. Geçmiş yıllardaki filmlerde ve roman
kitaplarında bu şekilde bir biyolojik salgın/silah olabileceği düşüncesi, bilim
kurgu etiketi altında işlenmiştir. İster insan görünümlü yaratıklar tarafından
bir biyolojik silah olarak üretilmiş virüs/komplo teorisi olsun, ister doğal
yollarla ortaya çıkan ve insanlığa ilahi bir ikaz niteliği olan yeni bir virüs
olsun, isterse de bir kıyamet alameti olan Deccâl’in fitnelerinden bir fitne
olsun bu vaka; Allahü Teala'nın ilmi ve kudreti dışında değildir ve
ilahi kader eşliğinde, bu süreç tıkır tıkır işlemektedir. Ve artık bu olay
nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, alışılmış dünya düzeninde, farklı sonuçlar
doğuracağı da aşikardır.
Dünyadaki
alışılmadık bu garip durumun, her geçen gün daha farklı sonuçlar doğuracağı
aşikardır. Belirsizlik ortamı devam ettikçe, insanların korku halleri ile
endişeleri, hayatların ekserisine hakim olmaya başlamıştır. Durum, nasıl ve ne
şekilde devam edecek, bu bir senaryo mu, yoksa büyük bir afet mi, şeklindeki
soruları ihtiva eden bilinmezlik yolculuğu, tüm dünyayı sarmış halde her gün
daha farklı bir görüntüyle çevrelenerek devam ediyor. Artık yeni bir dünyaya
kapılarımızı açıyoruz. Dünya hiçbir yönden eskisi gibi olmayacak gibi duruyor.
Davranışlarımız, korkularımız, parasal ilişkilerimiz, toplumsal yapımız, zaten
gittikçe uzaklaşmaya başlamış olan insani ilişkilerimiz, ekonomik yapılar,
kültürel ve dini kavramlar gibi bir anda akla gelebilecek her şey tek tek
değişecek gibi gözüküyor. Bu şer gibi gözüken ortam, belki İslam alemi için
hayırlara vesile olacak. Bunu şimdilik hiç bilmiyoruz. Eğer bu virüs tüm
dünyaya bir tuzak ve bir fitne olarak kurulduysa; belki bu tuzaklar, tuzak
kuranların başlarında patlayacaktır. Belki bu ortam, gözle bile görülmeyen
küçücük bir virüs sebebiyle, var olan tüm fitne ve fesatlıkları yıkıp, şer
odaklarının kendi elleriyle yıllarca planlayıp, özenle hazırladıkları
düzenlerini bir bir yok edecektir. Bunların hepsini bizlere zaman
gösterecektir.
Dünyada,
kıymetli olan her şeyin sorgulandığı bir ortamda, ticaret, ulaşım ve iletişim
gibi en temel yaşama haklarının alt üst olduğu, hiçbir şeyin sağlık kadar mühim
olmadığı gerçeği, tüm insanlar tarafından maalesef garip bir çaresizlik
içerisinde öğrenilmiştir. Evlerimiz, arabalarımız, yatlarımız, bankada duran
paralarımız..vs. gibi bize ait olduğunu düşündüğümüz her ne varsa, esasında
hiçbirinin bize ait olmadığını anladığımız, acı bir tecrübe ile karşı
karşıyayız. Sağlıktan, bir nefes fazla almaktan daha mühim bir şeyin şu dünyada
olmadığını acı bir şekilde öğrendik. Yaşamak için her şeyi bir anda feda edebileceğimizi,
vazgeçmem dediğimiz her şeyi hiç düşünmeden bir anda silebileceğimizi öğrendik.
Beğenmediğimiz, sürekli şikayet ettiğimiz hayatımızın aslında ne kadar da
anlamlı olduğunu anladık. Bir virüs ile Allah, biz insanoğluna ne büyük
ibretlik dersler verdi ve bu dersi şu kısacık hayatlara nasıl sığdırdığını
gördük.
Dünya,
insanlar için bir imtihan vesilesidir. İmtihanın amacını bilen insanlar,
dünyaya neden geldiklerini anlayabilirler. İnsan, pervasızca tüketip kullandığı
dünya nimetlerinden sorguya çekileceğini bilmek zorundadır. İnsan, kendisine
verilen ömür içinde, hiç durmadan arayarak Hakk’ı bulacak ve diğer insanlara da
Hakk’ı tavsiye etmek için gönderilmiştir. İnsan, bu gerçeği tam olarak
anladığında ve kendine verilen sürenin ne kadar önemli olduğunu hissettiği
anda, nasıl hareket etmesi gerektiğini çözebilir. İnsanı, ölümden ancak
eceli korur. Eceli gelmeyen bir insana, var olan hiçbir şey zarar veremez,
hiçbir keder onu korkutamaz. İnsana canını Allah vermiştir ve ancak Allah
alacaktır. Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım sevdiklerimizi, değer
verdiklerimizi başlarına isabet edecek bir musibetten asla koruyamayız. her
türlü tedbiri alırız ama muhafaza edemeyiz. "Hafız" isminin mutlak sahibi,
Allah'tır. Bu yegane gerçektir. Var olan bütün musibetler ve kederler insan
için ancak bir imtihan vesilesidir.
İnsan
bulunduğu her hal ve ortamdan, ders çıkarmak üzere yaratılmıştır. Bu virüs
sayesinde insanlar; özgürlüğün, sayısız nimetlerin, gezmenin, eğlenmenin,
hesapsız alışverişlerin, insanlarla iletişim kurmanın, hayvan ve doğa
sevgisinin, temiz ve hijyenik olmanın, sevdiklerine karşı özlemin, işe gitmenin
ve bir iş sahibi olmanın, nefes almanın, ne kadar kıymetli olduğunu az çok
muhasebe edip anlayabilmişlerdir. İnsanlar; dünyada sahip oldukları her şeyin
aslında kendilerine birer emanet olduğunu az çok idrak etmişlerdir. Kısa ve öz
olarak dünya hayatının bir yalandan ibaret olduğunu anlayan insanlar, esasında
hakikat sırrına mazhar olacaklardır.
İnsanlarımız
bir korku kültürü içerisinde, evlerine kapanmış vaziyette hayatlarını devam
ettirirken, bu durumdan pay çıkarmak maksadıyla yeni bir dünya düzeni
kurgulayanlar; paranın ve kıymetli eşyaların bilerek değersizleştirildiği bir
kapitalizm sorgusu mu yapmaktadır? Acaba kapitalizm, yeni bir evreye mi geçmiştir?
İnsanların tamamıyla azınlık bir zümre tarafından köleleştirildiği, iş ve
mesleklerin giderek önemsizleştirilerek, robot ve yapay zeka yardımıyla yok
edildiği, kültür ve dinlerin tahakküm altına alındığı, kimin nasıl yaşayıp
nasıl yaşamayacağına karar verildiği, yapay Tanrı modellerinin ortaya
çıkarıldığı/çıkarılmak istendiği bir dünya mı tasavvur edilmektedir? Tek dünya
devleti ve küresel sistem derken; azınlık bir zümre tarafından kontrol edilen
gıda, ilaç, silah ve diğer tüm sanayilerin tek elde toplandığı, insanların bu
azınlık zümreye köle olarak bağlandığı, bir ortamın hayali mi kurulmaktadır? Bu
soruların cevaplarını zaman gösterecektir.
Kimin,
nerede ve nasıl yaşayacağına karar verenler/karar verdiğini zannedenler, kimin
hangi yiyecekleri yiyip/yiyemeyeceğini ve ne kadar oranda yiyeceğini organize
edenler, milletlerin sağlığına ve hasta olmasına karar verenler, küçücük beden
ve zekalarıyla esasında ilahlığa soyunduklarını görmüyorlar mı? Dünyada bu
kadar düzensizliğin, bunca hayasızlığın, bu denli bir büyüklenme ve kibrin neye
mal olacağını elbette bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek varsa o da şudur: "Onlar,
Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kafirler hoş
görmese bile kendi nurunu tamamlayacaktır." (Saff suresi-8) Mutlak
güç ve iktidar ancak hüküm ve hikmet sahibi olan Allah azze ve Celle'dir. Bütün
tuzakları boşa çıkaracak olan, azamet ve kibriya sahibi ancak Allah'tır. "Küfürde
'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar
veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük
bir azap vardır." (Al-i İmran-176) "Gevşemeyin, üzülmeyin;
eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz."(Al-i
İmran-139) ayetleri bize tek kudret ve hüküm sahibinin, Allah olduğunu açık
açık göstermektedir. Yeter ki ayette de geçtiği gibi bizler, bu hakikate, bu
ilahi ikaza kalplerimizi ve dilimizi eğip bükmeden gerçekten iman etmiş
olalım.
Şimdiki mevcut salgın ortamının sebebi olarak gösterilen virüs özelinde
düşündüğümüzde; inandığımız ayet ve hadisler, bizlere birer ibrettir. Tehlikeye
ve musibetlere körü körüne atılmamayı emreden Allah, Kuran-ı Kerim'de şöyle hitap
eder: "Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle
tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever."(Bakara
Suresi-195) Bir başka ayet-i celile'de, Rabbimiz Eyüp (a.s) içine düştüğü
hastalığı karşısında örnek vererek, teslimiyet biçimini bize gösterir: "Eyüp
de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık)
beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." (Enbiya
Suresi-83) Başka bir ayette Kur'an-ı Kerim; şifanın sadece Allah'tan
geldiğine işaret eder: "Hastalandığım zaman bana şifa veren ancak
O'dur." (Şuara Suresi-80) Müslümanların benzer musibetler
karşısında, ancak sabretmeleri gerektiğini, Allah şöyle ifade eder: "Yüzlerinizi
doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret
gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine
rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene
ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve
ahidleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın
kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar,
doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır." (Bakara suresi-177)
Dünya
hayatında karşılaşılan her türlü kötülük ve musibet karşısında nasıl
konuşacağımızı, Kitabımız bizlere şöyle gösterir: "Onlara bir
musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve
şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara suresi-156) Başa gelebilecek
her türlü sıkıntıya rağmen tedbir ve tevekkül içinde olmayı, bir başka ayette
Allah, inanan kullarına şöyle emreder: "De ki: "Allah'ın bizim
için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevla’mızdır.
Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe suresi-51)
Başa gelen her şeyin insana kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu olduğunu şu
ayet çarpıcı bir şekilde gösterir: "Size isabet eden her musibet,
(ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder. Siz
yeryüzünde (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah'ın dışında ne bir
veliniz vardır, ne bir yardımcınız vardır." (Şura suresi-30/31)
Allahü Teala
dilemezse hiçbir şey insana zarar veremez. Bu gerçeği bir ayet-i kerime,
paslanmış yüreklere adeta şöyle haykırır: "Allah'ın izni olmaksızın
hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun
kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir." (Tegabün
Suresi-11) Kur'an'ı Kerim her konuda bizlere bir rehberdir. Kur'an'ı
Kerim'de okuduklarımızı, kalbimize her zerresiyle nakşedip, hayatın akış süreci
içinde değerlendirme imkanı bulabilirsek, ancak o zaman hayatımıza bir anlam
çıkarabiliriz.Konu ile
ilgili daha pek çok ayet vardır. Ayetlerden ancak birkaç tanesini meramımızı
anlatması için burada yazımıza dahil ettik. Hadis-i şeriflerde de mevzuyu
derinlemesine incelemeye imkan veren pek çok rivayet mevcuttur. Özellikle bir
tanesini virüs özelinde burada zikretmek önemli olacaktır. Salgın hastalıklarla
ilgili Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle
buyurdular: "Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz,
bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan da ayrılmayınız." [Buhari,
Tıbb 30, Enbiya 50, Hiyel 13, Müslim, Selam 92, (2218), Muvatta, Cami 23, (2,
896), Tirmizi, Cenaiz 66, (1065)] Salgın hastalıklar hakkındaki şu rivayeti
konuyu aydınlatması için burada söylemeden geçemeyeceğim. "Hz. Ömer
(r.a.) bir yolculuktayken, gitmek üzere oldukları Şam’da salgın hastalık zuhur
ettiğini haber alınca gerekli istişareler neticesinde Şam’a gitmekten
vazgeçmiştir. Aslında Cenâb-ı Hakk’ın ve Hazret-i Peygamber’in emrine daha muvafık
olan bu ihtiyat ve tedbir karşısında sahabeden Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.),
Hz. Ömer’e (r.a.): “–Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye
sormuş, Hz. Ömer (r.a.) ise, o âlim ve fazıl sahabeden böyle bir suali
beklemediği için: “–Keşke bunu senden başkası söyleseydi Ey Ebû Ubeyde!
Evet, Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin,
senin develerin olsa da bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak bir vadiye
inseler ve sen verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde
otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” (Buhârî, Tıb, 30)
şeklinde hitap ederek, insanın tedbiri alıp, sonra tevekkül içinde davranması
gerektiğini Hz. Ömer, bizlere uygulamalı olarak göstermiştir.
Virüsün yayılmasını
önleme için ardı ardına tavsiyeler sunan hekimler, elleri yıkamanın, ağza ve
buruna su vermenin ve her daim temiz olmanın önemini anlatıyorlar. Peygamber
efendimiz yıllar önce abdestin her derde deva olduğunu anlatıp, yemeklerden
önce ve sonra ellerin yıkanması gerektiğini, tuvalette su ile temizliğin çok
mühim olduğunu uygulamalı olarak, biz insanlara tebliğ etmiştir. Hadis-i
Şerifte, Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Kim abdest alır
ve abdestini güzel yaparsa günahları, hataları vücudundan tırnak diplerine
varıncaya kadar çıkar dökülür." (Buhari, Vudu 25, Müslim, Taharet 8)
buyurmuştur. İnsanlar, İslam'ın bu temizlik gerçeğini, virüs sayesinde artık
bizzat yaşayarak gördüler. Dünyada yayın yapan dergiler ve basın bültenleri,
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'i ve tebliğini okuyucularına anlatmaya
ve İslam'ın temel prensiplerinin ne kadar değerli olduğunu iletmeye başladılar.
Mikroskop altında zor görülen küçücük bir virüs, tüm insanlığı ve düzeni değiştiriyor,
kimilerini de Yaradan Rabbin davetine çağırıyordu. Hak elbette ortaya
çıkacaktı. İnsanlar bir ibret vesikası olan bu salgın döneminde kendi
hayatlarını sorgulayarak, ya değişecekler ya da eski hayatlarına dönebilmenin
özlemi içerisinde psikolojik travmalara maruz kalarak “yeni normallerine”
alışacaklardı.
Son söz
olarak bu zaman zarfında neleri yapabileceğimizi dile getirerek yazıyı
noktalım; Müslümanlar olarak bizler; yukarıda zikrettiğim ayetler ve hadisler
çerçevesinde şöyle bir hareket tarzı benimsemeliyiz. Her olay karşısında daima
ihtiyatlı davranmalı, bakış açımızı sürekli taze tutup, bütün tedbirleri
aldıktan sonra tevekkül içerisinde Allah'a teslim olmalıyız. Her olaya farklı
açılardan bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Her durumdan, kendimize bir ibretlik ders
çıkarmalıyız. Hiçbir zaman tedbiri elden bırakmayıp, kendimizi ve
sevdiklerimizi her şart altında ümitsizliğe düşmeden muhafaza etmeye gayret
göstermeliyiz. İnsan olma vasfımız gereği, sürekli kulluk bilinci içinde,
acizliğimizi bize gösteren Allah'a yalvarma halinde olmalıyız. Asla kibir ve
büyüklenme içerisinde olmamalıyız.
Azamet
sahibi olan ancak Allah'tır. Allah'ın affetmeyeceği günahlardan birisi,
şeytanla özdeşlemiş olan kibir günahıdır. İnsan acizdir ve bu acizliğini
bilerek dünya yaşamına devam etmelidir. Başımıza gelen bütün musibetlerden
çıkaracağımız çok ders vardır. Önemli olan samimiyetle davranarak, hayatımızı
ibadet bilinci içinde geçirmek ve Yaradanı asla unutmadan yaşamaya devam
edebilmektir. Allah, tam bir bilinç hali içerisinde yaşamımızı sürdürebilmeyi,
iman ve ihlas içerisinde hareket ederek, ruhumuzu teslim edebilmeyi, hepimize
nasip etsin. Bizlerin sağlık ve sıhhatlerinin Allah'ın himayesinde olması
temennisiyle, Cenâb-ı Hak hepimizi her türlü salgın, afet ve belalardan
muhafaza etsin. (amin).
24/03/2020
Kadir PANCAR