283- Bir namazı
özürsüz yere kazaya bırakmak büyük günahdır (kebiredir) Bu namaz kaza edilmekle
yerine getirilmiş olur. Fakat bunun geciktirilmesinden dolayı meydana gelen
günahın bağışlanması için tevbe etmek ve Allah'dan afv dilemek lazımdır.
Herhangi bir bahane ile namazı geciktirip kazaya bırakmakdan son derece
sakınmalıdır. Çünkü bunun günahı çok büyüktür. İnsan, gerek yaratıcısına karşı
ve gerekse insanlara karşı olan borçlarını bir an önce ödemeğe çalışmalıdır.
Hayatın süresi belli, çok azdır! Borçlarını ödemeden ahirete gidenlerin
hallerine ne kadar acınsa azdır.
UYARI: Kazaya kalan altmış,
yetmiş senelik bir çok namazlar belli bir günde (Ramazan ayının son cumasında)
kılınacak bir günlük namaz ile kaza edileceği ve böylece bağışlanacağı
hakkındaki sözlerin hiç bir dinî değeri yoktur. Bu konuda rivayet edilen bir
hadis, hadis alimlerinin ve diğer alimlerin açıklamalarına göre asılsızdır,
uydurmadır, ümmetin icmaına da aykırıdır. Çünkü böyle herhangi bir ibadet,
senelerce terk edilmiş olan farzların ve vaciblerin yerini tutamaz. Böyle bir
iddia, farzların ve vaciblerin terk edilmesini, önemsenmemesini
gerektireceğinden akla, şeriata ve hikmete aykırıdır. Günah, kolaylığa sebeb
olamaz. Bu usul ilminde bir esastır. Bir de bu hadisi nakledenler hadis
alimlerinden değillerdir. Bir kaynak da gösterememektedirler. Artık bu naklin ne
değeri olabilir?
Kazaya kalan namaz, bizim için yerine getirilmesi
gerekir. Biz bunu yerine getirmek zorundayız, bunu yapmazsak azaba hak kazanmış
oluruz. Şu kadar var ki, kazaya kalmış olan bir namazı Yüce Allah dilerse
bağışlar ve dilerse bağışlamaz. Herhangi bir ibadet sebebiyle de sahibine bir
çok sevablar da verebilir. Kimse bunlara karışamaz ve bunlar üzerinde kesin
hüküm veremez. Yukardaki iddia, kesinlikle kazası gereken bir namazın, ona denk
bir ibadetle kaza edilmesi hakkındaki farziyeti inkar etmektir ki, bu asla caiz
olamaz.
284- Bir kimsenin namazı kazaya kalınca
bakılır; Eğer o kimse tertip sahibi ise, bu kaza namazı ile vakit namazları
arasında sırayı gözetmek gerekir. Tertib sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden
diğer namazları kılabilir.
285- Bir kimsenin tertib sahibi sayılabilmesi
için, en az altı vakit namazı kazaya kalmamış olmalıdır. Altı vakit namaz kazaya
kaldı mı, tertib sahibi olmaktan çıkar; artık onun ne kaza namazları arasında ve
ne de kaza namazları ile vakit namazları arasında sırayı gözetmesi
gerekmez.
286- Kazaya kalmış namazlarda eskiye ve yeniye gelince, bunlar
iki kısımdır. Yakın zamanda kazaya kalanlar altı vakte ulaşınca, ittifakla sıra
gözetme gereğini kaldırır. Evvelce kaçırılmış bulunan (eski) namazlara gelince,
bunlar
da altı vakte ulaşmışsa, geçerli kabul edilen fetvaya göre sıra
gözetmenin gereğini kaldırır.
Örnek: Bir kimse, vaktiyle bir ay namaz
kılmayıp sonradan bunları kaza etmeden vakit namazlarını devamlı olarak kılmaya
başlamışken tekrar bir vakit namazını kazaya bırakacak olsa, bu son namazını
hatırladığı halde onu kaza etmeden vakit namazını kılabilir. Böyle bir kimse,
geçmişteki kaza namazlarını tamamen kılmadıkça tertib sahibi olamaz. Sahih olan
görüş budur.
287- Tertib sahibi olan zat, bir farz namazını veya İmamı
Azam'a göre vacib olan bir namazı özürsüz yere veya hayız ve nifas gibi namazı
düşürecek bir nitelikte olmayan bir özürden dolayı vaktinde kılmamış olsa, bu
namazı, ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaçırılan
namazların arasında ve gerek bunlar ile vakit namazları arasında sırayı gözetmek
esasen şarttır. Ancak kazaya kalan namaz unutulup sonradan hatıra gelmişse veya
vakit daralmış veya kaçırılan namazlar çok olur da tertib sahibi olmaktan
çıkılmışsa, vakit namazı kılınır.
Örnek: Tertib sahibi olan kimse, her
nasılsa uykuya dalıp o günün sabah namazını kılamamış olsa, bu sabah namazını o
günkü öğle namazından önce kaza etmesi gerekir. Bunu hatırladığı halde onu kaza
etmeksizin öğlen namazını kılsa, bu namaz İmam Muhammed'e göre bozulur. İmam Ebû
Yusuf'a göre, farz olmaktan çıkar, nafile olur. İmamı Azam'a göre ise, muvakkat
olarak sahih olur. Şöyle ki: Bundan sonra o sabah namazını kaza etmeden beş
vakit namazı daha kılacak olsa, bu altı vaktin hepsi de sahih olmuş olur. Fakat
böyle beş vakit namazını daha kılmadan o sabah namazını kaza ederse, arada
kılmış olduğu vakit namazları fasid olup yeniden kılınmaları gerekir.
Yine böyle bir kimse, sabah namazını kaçırmış olduğu halde, bunu unutup öğle
namazını kılacak olsa, bu öğle namazı sahih olur.Yine bir kimse, kazaya
kalmış olan yatsı namazını fecirden sonra hatırlamış olur da, vakit yalnız sabah
namazını kılmaya müsait bulunursa, sabah namazını kılar, yatsı namazını daha
önce kaza etmemesi, bu sabah namazının sıhhatine engel olmaz. Ancak kaza
namazını hatırladığı halde, vakit namazını pek uzatıp da bu bakımdan vaktin
daralmasına sebebiyet verilmiş olursa, o zaman vakit namazı caiz olmaz.
288- Kazaya kalmış namazlar (faiteler) birkaç tane olur da, vakit bunlardan
yalnız bir kısmı ile vakit namazına müsait bulunsa, sahih olan görüşe göre,
sırayı gözetme gereği düşer. Yine bir kimsenin, vitirden başka altı
vakitten çok veya altı vakit namazları kazaya kalmış olsa, bunları kaza etmeden
vakit namazlarını kılması sahih olur. Çünkü bu durumda tertibe riayet
edilmesinde güçlük vardır. Kazaya kalmış namazlar (faiteler), vitirden başka
altı vakit olunca çok sayılır, altıdan az olunca da az sayılır.
(İmam
Şafîî'ye göre, kazaya kalan namazlarla vakit namazları arasında sıra gözetilmesi
şart değildir, müstahabdır.)
289- Bir kimse, bir günlük namazlarından
birini kaçırmış olduğu halde, bunu bir türlü belirleyemezse, bir günlük namazını
yeniden kılar. Çünkü böyle yapmakla kazaya kalan namaz, kesinlikle kılınmış
olur; diğerleri de birer nafile olur.
İki, üç ve daha ziyade günlerde
birer vakit namaz kaçırılmış olduğu halde, bunların hangi namazlar olduğu
belirlenemeyince de, o kadar günün namazları yeniden kılınır.
290- Kazaya
kalan namazlar bir çok olunca, bunların her birini belirleyerek niyet edilmesi
gerekmez; çünkü bunda güçlük vardır. Onun için şöyle niyet edilmesi uygun olur:
"ilk veya en son kazaya kalmış sabah veya öğle namazını kılmaya" diye
kılınır.
291- Bir kimse, ne kadar namazı kazaya kaldığını bilmese,
kuvvetli olan görüşüne göre hareket eder. Üzerinde kaza namazı kalmadığına
kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılar.
292- Bir kimse, bir namazı
kılıp kılmadığında şüphelense, namazın vakti henüz çıkmamışsa onu yeniden kılar.
Namazın vakti çıktıktan sonra şübhelense, bir şey yapması gerekmez. Çünkü farzın
sebebi olan vakit çıkmıştır. Bir müslümanın namazını vaktinde kılmış olması ise
bir asıldır.
293- Müslüman olmayanların yurdunda İslâm'ı kabul edip
bilgisizliğinden dolayı namazlarını kılamamış olan bir kimse, sonradan İslâm
yurduna gelip din görevlerini öğrense, önceki namazları kaza etmesi gerekmez.
Fakat İslâm ülkesinde bulunup da ihtida eden (islamı kabul eden) kimse, bu
hususta özürlü sayılmaz. İslâmı kabul ettiği tarihten itibaren namazlarını
kılmakla yükümlü olur. Çünkü İslam yurdunda cehalet bir özür sayılmaz. Herkes
din görevlerini ehlinden sorup öğrenebilir.
294- Bir kimse kaza namazını
kılarken, cemaatle vakit namazına başlanacak olsa, namazını tamamlamadıkça
cemaate katılmaz, isterse tertib sahibi olmasın.
295- Kazaya kalan aynı
vaktin namazı, usulü üzere cemaatle, de kılınabilir.
296- Kaza namazlarının evde kılınması daha iyidir. Çünkü
günahları örtüp açıklamamak lazımdır. Böyle bir açıklama Hakka karşı saygısızlık
sayılır ve başkaları için de kötü bir örnek olabilir.
297- Bir kadın:
"Yarınki gün şu kadar namaz kılayım veya şu kadar gün oruç tutayım." diye niyet
ettiği halde o gün adet görmeye başlasa, o namazı veya orucu temiz olacağı
günlerde kaza eder.
298- Kaza namazlarının belli vakitleri yoktur. Üç
kerahet vakti dışında, istenilen her vakitte kaza namazı kılınabilir.
Örnek: Kazaya kalmış bir öğle namazı akşamdan sonra kılınabileceği gibi, bir
akşam namazı da öğleden önce veya sonra kılınabilir.
299- Kaza namazları
ile uğraşmak, nafile namazları ile uğraşmaktan daha iyi ve daha önemlidir. Fakat
farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Bu
sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi daha iyi değildir.
Bu sünnetlere niyet edilmesi evladır. Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi,
haklarında nakil bulunan nafile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nafile
olarak niyet etmek evladır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar,
bunların yerine getirilmesi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise, muayyen
vakitleri olmadığı için onların her zaman yerine getirilmesi mümkündür.
Bununla beraber namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günahdan mümkün olduğu
kadar kurtulmak için sünnetleri feda etmek uygun olmaz. Böyle bir günahı işleyen
kimsenin fazla ibadet ederek Allah'ın bağışlamasına sığınması gerekirken,
hakkında Peygamber şefaatinin tecelli etmesine vesile olacak bir takım sünnet ve
nafileleri terk etmek nasıl uygun olabilir? Hem bir kısım vakit namazlarını
kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini
tamamlayan sünnetlerden ayırmak iki kat kusur olmaz mı? Buna aykırı olan bazı
nakiller geçerli değildir. Bunlar kabul edilen fetvaya aykırıdır. Hem
sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya elverişli vakit bulamadıklarını
iddia edenler bulunursa bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılmazlar. Boş
yere en kıymetli zamanlarını harcayan insanlar, bilmem böyle bir iddiaya nasıl
kalkışabilir?..
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
0 yorum:
Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."
İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...