Etiketler :
kavimlerin helaki
Kuran-ı Kerim
makalem
sayha
semud kavmi
tefsir
tefsir metinleri
Tarihte pek çok kavim, azgınlıklarının ve isyanlarının bir sonucu olarak helak olmuşlardır. Bu kavimler, kendilerine gelen peygamberlerin, tebliğ davetinden yüz çevirip yalanlamaları ve Allah’ın emir ve yasaklarına isyan etmiş olmaları sebebiyle, şiddetli bir şekilde cezalandırılmışlardır. Hakkı öğretmek ve tebliğ etmek amacıyla kendilerine gönderilen peygamberleri öldürme teşebbüsünde dahi bulunan, peygamberlere ve onlara inananlara çeşitli zulümler yapan kavimlerin, günah ve küfürde ne kadar azgınlaştıklarını, Kur'an-ı Kerim ayetlerinde birer ibret vesikası olarak görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette taşkınlıkta aşırıya gitmiş kavimlerin, farklı azaplarla cezalandırıldığı veya yok edildiği nakledilmiştir. Bu azaplardan biri de “sayha” ile helak edilme azabıdır.
“Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın gönderdiği deve. Onu bırakın Allah’ın mülkünde otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi, yaklaşan bir azap yakalar." Fakat Semud kavmi, o deveyi hunharca öldürdü. Salih de, "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın!" dedi. Bu, asla yalan olamayacak bir tehdit idi. Emrimiz gelince Salih’i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak, helâk olmaktan ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz rabbin kuvvetlidir, üstündür. Zulmedenleri de o korkunç ses "sayha" yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. Sanki orada hiç oturmamışlardı. İşte böyle, Semud kavmi rablerini inkâr etti. Vay Semud’un haline! (Hud Suresi/64-68) [*]
Bu yazımızda; Kur’an-ı Kerim’de söz konusu edilen bu sesin (sayha) mahiyetini daha iyi anlayabilmek için, ses özellikleri ve sesin ihtiva ettiği ölümcül etkileri üzerine, ilim dünyasında keşfedilen bazı bulguları ve araştırma sonuçlarını, günümüz imkanları ile elde edilen ilmi gerçekler etrafında irdelemeye devam edelim. Konuya geçmeden şu açıklamayı yapmak yararlı olacaktır. Konu ile ilgili olarak paylaşacağımız ilmi özelliklerin doğruluğu, günümüz ilmi çalışmalarının bulguları kadardır. Zaman ve teknolojinin keşfi ve gelişimi ile bu bilgilerin doğrulukları farklılaşabilir. Şartları değişebilir. Bu nedenle zikredilecek olan ses teknolojileri hakkındaki yorumlar, varsayımlar da bu bilgiler ışığında ele alınarak değerlendirilmeli ve mutlak doğru gibi kabul edilmemelidir. Burada yer alan bilgiler, bizlere fikir vermesi açısından incelenip, titizlikle değerlendirilmelidir.
Ses, canlıların işitme organları tarafından algılanabilen periyodik basınç değişimleridir. Ses, esasında bir çeşit enerji türü olup, dalgalar halinde yayılır. Ses kaynağından çıkan herhangi bir ses, boşluk olmayan maddesel bir ortamda, maddenin içerisindeki taneciklerini titreştirir. Ses titreşimlerle oluşur, ortamlarda var olan titreşimi enerjiye dönüştürür. Tanecik yapısı sıkı olan yüzeylerde ses yayılımı daha hızlı olur.[4] Ses dalgaları ortamlarda sıkışma ve genleşme şeklinde boyuna ilerleyen dalga biçimindedir. Ses, ortamda ilerleyen bu dalgaların bir nevi basıncı olduğundan çarptıkları yüzeylerde bir darbe oluşturur. Yağmur, rüzgâr, çığ, akarsular, gök gürültüsü, yıldırım, insan, hayvan ve bitki sesleri, deprem uğultusu, şelale akıntısı, yanardağ süzmesi, gibi kendiliğinden ses çıkaran kaynaklara doğal ses kaynakları denir. Bunun haricinde kalan, insan eliyle, makineler yardımıyla veya teknolojik imkanlarla üretilen seslere de yapay ses kaynakları denir. Ortamda/akciğerlerde bulunan havanın, ses organlarında gırtlakta ses telleri ile biçimlendirilmesiyle oluşan, kulakla veya hassas teknik aletlerle algılanabilen titreşimi de insan sesi olarak tanımlayabiliriz. İnsan sesi, parmak izi ve retina gibi eşsiz ve kişiye özeldir.
Sesin şiddeti desibel (dB) cinsinden ölçülür. "0″ desibel insan kulağının işitebileceği en düşük ses olarak kabul edilir. Ses frekansı, ortalama özelliklere sahip herhangi bir insanın duyabileceği frekanslardaki periyodik titreşimler için kullanılan terimdir. Hertz birimi ile ölçülen ve sesin perdesini belirleyen, sesin bir niteliğidir. Ses frekansının genel olarak kabul görmüş aralığı 20hz ila 20.000hz arasıdır ancak bireylerin duyduğu ses frekansı aralığı, çevresel faktörlerin de etkisiyle kişiden kişiye değişiklik gösterir. 20 hz'in altındaki frekanslar, eğer titreşimin genliği yeteri kadar büyük değilse işitilmez ama hissedilebilir. 20.000 hz'in üstündeki frekanslar da bazen, çocuklar ve gençler tarafından hissedilebilir.[5] Yaşlandıkça duyma eşiğinin düşmesi hepimizce malumdur. Frekans arttıkça ses tizleşir. Çocukların, bebeklerin kulakları tırmalayıcı sesleri bu açıdan dikkate değerdir. Frekansı oluşturan saniyedeki periyot sayısı, ne kadar fazla olursa ses o kadar tiz; ne kadar az olursa, o kadar bas niteliğe bürünür.
Ses hızı, frekansa bağlı olarak genellikle değişmez. Havanın sıcaklık ve yoğunluk durumuna göre sesin yayılma hızında değişme meydana gelebilir. Soğuk havada ses yayılım hızı azalır, ama sesin etkisi bulunan alana bağlı olarak değişiklik gösterir. Fırtınalar, süpersonik uçakların hızları, depremler dağlık alanlarda oluşturdukları titreşimlerle bu bölgelerde çığa neden olabilir. Yoğun kar birikmesi olan dağlarda bazen insan sesi bile, bir çığ felaketini tetikleyebilir. Ses sıcak havadan soğuk havaya geçerken yayılma doğrultusunu değiştirir. Ses ile rüzgar arasında da bir ilişki mevcuttur. Herhangi bir alanda, rüzgar arkadan eserse ses, zemine doğru yönlenir. Rüzgar önden eserse, ses zeminden yukarı doğru hareketlenir. Gündüzleri, zemin ısındığı için ses dalgaları, ısı etkisiyle yukarı doğru yönelirken gece vakti, zemin soğuduğu için ses dalgaları aşağıya doğru yönelir ve gündüze göre sesin etkisi daha uzak mesafelere gider.
Bir ses kaynağının hızı, sesin yayılma hızını geçerse artık bu ses, bir patlama sesi olarak duyulur. Bu durumda ses dalga gibi konik bir alana yayılır ve şok dalgaları olarak isimlendirilir. Şok dalgaları akciğer, ağız, burun, kulak gibi organları yoğun etkiler. Akciğer hasarı, akut solunum sıkıntısı sendromu, bağırsak ve kulak zarı yırtılması gibi etkiler sesin şok etkisi sonucudur. Şok dalgası, sesin yüksek yoğunluğu ve hızı ile organlarda parçalayıcı etki yapar. Şok dalgasından en çok etkilenen organlar hava içeren organlardır. Bunlar akciğer, orta kulak ve karında bulunan lümenli organlardır. Yapılan çalışmalarda, hava dolu organların şok dalgası nedeniyle milisaniyeler içinde, önce ezildiği ve sonra hemen genişleyip eski haline döndüğü görülmüştür. [6] Bir patlama sonrası oluşan şok dalgası ile çevrede meydana gelen tahribat pek çok defa kameralarla da kaydedilmiştir. [7]
Bilindiği üzere, canlıların işitme özellikleri birbirinden oldukça farklıdır. Özelde hayvanlar ile insanların duyma eşikleri, birbirine kıyasla çok farklıdır. İnsanın işitmesini sağlayan belli bir ses frekans değeri vardır. Hayvanlar, insanların duyamadığı ses frekanslarını algılayabilirler. Örneğin Köpekler 20.000 Hertzden daha yüksek frekanslı sesleri duyabilirler. Francis Galton, köpeklerin bu işitme özelliğinden yararlanarak, frekans aralığı 16000 ile 22000 Hertz arasında olan Galton Köpek Düdüğünü tasarlamıştır. Sadece köpeklerin duyabileceği frekanslardaki sesleri veren bu düdük ile köpeklerin saldırısından insanların korunması amaçlanmıştır. Sonik ses patlamalarına veya 200 metre altında alçaktan uçuş yapan uçak seslerine karşı hayvanların davranışları genellikle minimum davranış olarak kabul edilen irkilme tepkisi olarak ortaya çıkarken daha yüksek seslerde durumun daha ciddi hale geldiği tespit edilmiştir. (Nixon,1 968; Bond,1974; Espmark-1974) Koyun, sığır gibi çiftlik hayvanları, aniden 105 dB şiddetli yüksek düzeydeki bir gürültüye maruz bırakıldığında, yem tüketimi yanı sıra süt verimi ve süt salımının da düştüğü araştırma sonuçlarıyla bildirilmiştir. (Casady ve Lehmann, 1967; Bond,1974) Ses tabiatı gereği, örneklerde görüldüğü üzere canlılarda çok farklı şekillerde kullanılabilmekte ve canlı üzerinde çeşitli olumsuz etkilere sebep olabilmektedir.
Ses hakkında bir başka konu da sesin belli bir doğrultuda yönlendirilebilmesi meselesidir. Bu konuda da araştırmalar sonuç vermiş ve hipersonik ses teknolojisi bilim dünyasında ortaya çıkmıştır. Hipersonik ses; ses dalgalarını belli bir noktaya odaklamayı sağlayan bir ses teknolojisi olup, Woody Norris tarafından keşfedilmiştir. Herhangi bir kaynaktan gelen sesin, yalnızca odaklanılan noktalarda bulunan kişilerce duyulmasını sağlar. Odak dışında kalan kişiler, ses kaynağından çıkan bu sesi duyamaz.[8] Hipersonik ses teknolojisi sayesinde, ultrasonik ses dalgaları kullanarak, lazer ışık kaynaklarından çıkan ışığın bir yere düz bir doğrultuda odaklanması gibi, sesin de bir doğrultuda belli bir kişiye ya da yüzeye doğru odaklanması sağlanabilmektedir. Bu ses teknolojisi kişiye özel formatta ses üretebildiği için çeşitli alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Tedirgin edici bir gelişme olduğunu belirtmekle beraber, konu ile ilgili geçmiş yıllarda çıkan bir gazete haberinde yer alan ifadeyi burada aktarmak yerinde olacaktır. Hipersonik ses dalgasının nerelerde kullanılabileceği ifade edilirken, haberde şu şekilde bir tanımlama yapılıyor. “Örneğin, markette raflar arasında gezen kişiler, o anda önünde bulundukları tezgahtaki ürünler hakkında sesli olarak bilgi alabilecek. Böylece her müşteriye aynı anda, tüm ürünler hakkında, ayrı ayrı tanıtım ve reklam yapılabilecek. Ya da bir müzeyi ziyaret edenlerin her biri, sadece o anda önünde bulundukları eser hakkında bilgilendirilebilecekler. Araçla seyahat etmekte olan bir ailede ön koltukta oturanlarla arka koltukta oturanlar farklı müzikleri dinleyebilecekler.”[9] (Hürriyet Gazetesi 30/05/2003) Haberin üzerinden uzun yıllar geçmesiyle birlikte bu alandaki çalışmalar da oldukça ilerlemiş durumdadır. Kişiye ve alana özel ses üretimi sayesinde, hastalık tedavisi, reklam piyasası, müzik sistemleri gibi pek çok alanda ilerleme katedilmiştir. Ayrıca bu ses teknolojisi, silahlı saldırı biçimi olarak da kullanılmaya başlanmıştır.[10] İlerleyen zamanlarda bu alanda çok daha farklı gelişmelerin olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Ses kavramı içinde ayrı bir başlık olarak radyo frekansını ve İyonosfer tabakasını da inceleyelim. Ses, görüntü ve data gibi bilgiler daha yüksek frekanslı bir elektromanyetik dalga yardımıyla, yayıncılık alanında yayınlanırlar. Yüksek frekanslı dalgaya, radyo frekansı adı verilir. Bu dalga RF kısaltmasıyla gösterilir. Radyo frekansları bir vericide oluşturulur ve bu şekilde yansıtılır. Radyo frekans alanının sınırlı oluşu ve ses bandı genişledikçe bu bölgenin de genişleme zorunluluğunun oluşu, yayınlanan seslerin bandında bazı sınırlamalara yol açmıştır. Anten yardımıyla sayısal yayıncılık bu sınırlamaları büyük ölçüde azaltmıştır. Radyo dalgaları ilk olarak 1867'de İskoç James Clerk Maxwell tarafından keşfedildi. 1887'de Alman fizikçi Heinrich Hertz, Maxwell'in elektromanyetik dalgalarının gerçekliğini, laboratuvar ortamında deney yaparak gösterdi. İtalyan Guglielmo Marconi ilk radyo vericileri ve alıcılarını 1894 yılları arasında icat etti. Daha sonra bu alandaki gelişmelerle birlikte radyo ve radyo yayıncılığı askeri alanlarda da kullanılmaya başlandı.
İyonosfer ise radyo dalgalarının iletişimi açısından önemli bir yere sahiptir. İyonosfer, dünya katmanları arasında yer alan, atmosferin elektromanyetik dalgaları yansıtacak miktarda iyonların ve serbest elektronların bulunduğu yüksekliği zamana ve mevsime göre değişiklik göstermekle birlikte sınırının genel olarak 25-50 mil arasında olduğu var sayılan bir tabakadır. Radyo dalgaları, iyonosferde iletilebilir. Bir radyo dalgası, İyonosfere ulaştığında, elektromanyetik dalganın elektrik alan birleşeni, İyonosferdeki elektronları radyo frekansı ile aynı frekansta titreşime zorlar. Titreşim enerjisi, elektronların yeniden düzenlenmesini ya da elektronların orijinal radyo frekansını yeniden oluşturmasını sağlar. İyonosferin çarpışma frekansı radyo frekansından düşük ve elektron yoğunluğu yeterli ise tam olarak yansıma gerçekleşir. Eğer gönderilen radyo dalgasının frekansı İyonosferin plazma frekansından büyük ise elektronlar yeterince hızlı dönüt veremez ve sinyal geri yansımaz. Radyo dalgalarındaki gelişmeleri telsiz, uydu, TV, kablo yayıncılığı, navigasyon, radar gibi alanlarda da çok farklı değişimlere ve ilerlemelere yol açmıştır.
İnsan vücudunun da bir sesi vardır. Özellikle beynin sinirlere uyarı şeklinde emirleri iletmesi ibretlik bir durumdur. Vücut sistemini yöneten ve bu sistemler arasında iş birliğini sağlayan beyin, tüm zihinsel faaliyetlere, duygu ve hareketlere karşılık kendince bilinen özellikte birtakım sinyaller üretmektedir. Beyin bir nevi bilgisayar işlemcisi gibi düşünüldüğünde “iletim merkezi” olarak çeşitli organlara/programlara emirler gelmekte ve onlardan da anında dönüt alınıp beyne iletilmektedir. Bir elektrik devresinde nasıl elektrik kaynağından çıkan akım, bütün devreyi dolaşabiliyorsa, beyinden gelen iletim de muhatap organ ve sistemlere rahatlıkla ulaşabilmekte ve cevap alabilmektedir. Beyinde gerçekleşen bu elektriksel sinyallerin/seslerin frekanslarının 3hz ile 30hz arasında kişisel özelliklere bağlı olarak değiştiği gözlemlenmiştir. Bu frekans değerleri kaydedilerek veya çeşitli teknolojik imkanlarla yorumlanarak, insan ve hayvan beyin sinyalleri okunur hale dönüştürülmüş ve iletilen mesajları algılanabilir olmuştur. Bu sinyaller yardımıyla beyni etkileyecek biçimde üzerine veri yüklemesi veya beynin dışarıdan yönlendirilebilir hale gelmesi de mümkün olmuştur. Laboratuvar ortamında hayvan deneyleri üzerinde birtakım ilerlemeler kaydedilmiştir. Michael R. Bruchas, James Gnadt ve John A. Rogers gibi Amerikalı bilim insanları, ışığı ve mikroskobik miktardaki ilaçları göndererek, laboratuvar ortamında fareler üzerinde gerçekleştirdikleri deneyde fare hareketlerini uzaktan kumanda ile kontrol edebilmiştir.[11]
Psikolojide, hipnoz ve telkinler gibi sakinleştirici sesler ve kullanılan ilaçlar yardımıyla, zihinsel kontrolü sağlamak için, insan beyni ile bilinçli bir iletişim kurulabilmiştir. Zihin kontrolü, düşük frekanslı seslerle beynin belli kısımlarına özel titreşim ve sinyaller göndererek insanların bir takım davranış değişikliklerini sağlamayı amaçlar. “Eğer uzaktan gönderilen sesler insan kulağının duyum eşiklerine çok yakın frekanslarda ise kişi konuşulanları şuurlu bir şekilde duymasa bile beyin tarafından verilen mesaj alınır.”[12] (Yörükoğlu, 2012) Bu çalışmaların temelinde insanların davranışlarına her türlü teknolojik imkan kullanılarak yön verebilmek vardır.
Toplumların zihin kontrolünü sağlayıp, bireylerin düşüncelerine yön verebilmek için; yazılı materyaller ile görsel/işitsel iletişim araçları gibi pek çok imkan seferber edilir. Yapılan araştırma sonuçlarında ortaya çıkan rapor şaşırtıcı derecededir. “Suni korku oluşturulması ve zihin kontrol teknolojisinin son aşaması, seçilmiş herhangi bir kurban veya bir gerçek grubun beyin dalgalarının kopyalanmasıdır. Kuvvetli bilgisayarların kullanımıyla, öfke, acı, kaygı, küçümseme, umutsuzluk, şiddet, sıkıntı, kıskançlık, hayal kırıklığı, üzüntü, suçluluk, nefret, pişmanlık, dargınlık, utanç, aldırış etmeme hali, kızgınlık, acıma, hiddet, özlem, kin, ve şiddet gibi insan duyguları belirlenip EEG sinyalleri içinde “duygu ifade grupları” olarak ayrılmışlardır. İlgili frekans ve genişlikleri ölçülmüş, uygun ve ayrı bir şekilde etiketlendikten sonra, frekans/genişlik grupları birleştirilip başka bir bilgisayarda saklanmıştır. Sonuç olarak, bu duygu kalıpları alçak ses taşıyıcı frekansların içine yerleştirilip, başka bir insanın zihninde aynı duyguların oluşturulması için kullanılabilecek aşamaya gelmiştir.”[13] (Victorian, 2007,212-214) Burada söz edilen kavram ve araştırma sonuçları değerlendirildiğinde, kimilerine göre bir ütopya ya da komplo teorisi olarak gözükebilir. Lakin teknolojik ilerlemelerin ışığında, keşiflerin insanoğlu üzerindeki olumsuz etkileri görüldüğünde, geriye dönüşün artık imkansız hale geleceğini şimdiden tahmin edebiliriz.
Sonuç olarak; bütün bu yazılanları toparlarsak, burada zikredilen ses tanımlamaları ile ilgili olarak şunları söyleyebilirim. İnsanlar kazandıkları ile hayır ve şerri arzular ve bunların neticelerine peşinen razı olurlar. İnsanın hırs, heva, bencillik, kibir ve hükümranlık kurma isteği iman ve inanç ile baskılanmadığı durumlarda onu helake götürür. Bu helak, bazen dini anlamda inkar ve zulümleri sebebiyle Allah tarafından, geçmiş kavimlerin helakinde de olduğu gibi, insanoğluna bir ceza olarak gelir. Bazen de kişi kendi eliyle maddi olarak kendi yıkımını sağlar. Buradaki her iki sonuç da Allah’ın ilmi, iradesi ve kudretiyle mümkün hale gelir. Bazen Cebrail (a.s)’ın müthiş bir sesiyle yurtların altı üstüne gelirken, bazen de hiç fark etmediğimiz sessiz bir çığlık ile yok ediliriz. Bazen de Allah-ü Teala, insanların helakini bir vasıtaya bağlı kılar.
İnsanın kendi kazandıkları, yapıp ettikleri, keşifleri gibi maddi sebeplere bağlı olarak da bir helak ve yıkım söz konusu olabilir. Şeytanın aveneleri, atom bombalarında olduğu gibi, nasıl insanlığa tehdit olabildiyse, ses teknolojisini de kendi hükümranlıkları ve felaketleri için kullanabilirler. Örneğin; insanın duyma frekansının çok üstünde veya çok altında olan bir ses frekansı, insanda korkunç bir etkiye sebep olabilir. İnsanın kulak zarını patlatacak, ruhunu psikolojik olarak yıpratacak; bedenini de biyolojik olarak yıkıma götürecek bir ses frekansı oluşturulabilir. Radyo dalgaları, internet ağları, uydu sinyalleri gibi uzaktan yayılım gösteren buna benzer şu an bilemediğimiz teknolojiler sayesinde, görülmeyen ama güçlü biçimde hissedilen insan takatini aşacak sinyallerle kişiye has olarak ses üretilip, yönlendirilebilir. Teknolojik alet ve imkanlarla oluşturulan birtakım sesler, belli düzeyde şiddetlendirilerek, dünya hava katmanları -belki İyonosfer tabakası- kullanılarak istenilen alanlara yayılabilir. Belki büyük bir ses ile deprem hareketi tetiklenerek şehirlerde büyük yıkımlar oluşturulabilir. Bir ses ile yıllardır suskun/sönmüş diye nitelendirdiğimiz yanardağlar bile harekete geçirilerek, medeniyetler küller altında bırakılabilir. Bir ses ile ortamda şok dalgaları oluşturularak, canlılar oldukları yerde ruhen ve bedenen parça parça olabilir. Nasıl bir dinamit patlamasıyla balıklar, nehir yüzeylerinde sersem halde kalıyorsa, insanlar da benzer şekilde, mahiyetini henüz bilemediğimiz bir ses ile baygınlaşmış halde kalabilir. Dünyada kibirle övünen insanların hareketleri, tıpkı oyuncaklar gibi uzaktan bir ses ile yönlendirilip kumanda edilebilir. İnsan beyni, çeşitli elektromanyetik ses ve sinyallerle adeta bilgisayara komut yüklemesi gibi doldurulup, hiç istemediği hareketleri yapar hale getirilebilir. Evlerdeki her türlü teknolojik alet, bir ses ile bir anda uzaktan kontrol edilebilir. Hiç farkında bile olmadan, elimizdeki cep telefonlarından sadece beynimize hitap eden ses frekansları verilerek insan zihni kontrol altına alınabilir. Daha kötüsü, bir ses kaynağı ile insan bedeni, bir anda olduğu yerde kaskatı hale dönüştürülebilir. Bütün bunlar akla gelebilecek ihtimallerdir… Her şeyi birleştirdiğimin farkındayım. Belki bir ütopya kuruyorum, bazılarına göre bütün bunlar komplo teorisi olabilir ama Kur’an-ı Kerim’de sıkça geçen “sayha” ile “helak” ilişkisine değinmekte ve incelemekte fayda olduğunu düşünüyorum. Hakikatte olur mu, olmaz mı orasını ancak Allah bilir.
Şeytan sinsidir ve insanoğlunun en büyük düşmanıdır. Şeytanın yardımcıları konumundaki bazı bilim insanları, şeytanın arzuladığı düzeni oluşturabilmek için her türlü ayrıntıyı ciddiyetle incelemekte ve tüm işaretleri değerlendirmektedir. Düşmanını hiç tanımadan, yapabileceklerini tahmin etmeden, hilesi çok olan bir düşmanla mücadeleye girişmek ise oldukça güçtür. Bu bakımdan insanlar, özgürlüklerini tehdit eden, kendilerini helake götürecek şeytani sistemleri iyi tanımalıdır. İslam dininin gereklerini iyi bilmeli ve hayatında bunları uygulamalıdır. İnanç ve iman ilkelerinden asla taviz vermemelidir. Hak olana yönelmeli ve batıl olandan uzaklaşmalıdır. Mümin, Allah’ın koruması altındadır. Peygamberimizin (s.a.v) Abdullah b. Abbas’a dediği gibi, “Şunu bil ki bütün insanlar sana fayda vermek için toplansa Allah’ın takdiri dışında sana fayda veremezler. Bütün insanlar sana zarar vermek için toplansa Allah’ın takdiri dışında sana hiçbir zarar veremezler.”( Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 59; İbn Hanbel, I, 293)
Yüce dinimiz İslam, tüm insanlığa imanın hakikatlerini, dünya ve ahiret saadetinin yollarını gösterir. Sadece Allah’a kulluk etmeyi, O’na güvenmeyi, O’nun rahmetine sığınmayı ve yalnız O’ndan yardım dilemeyi emreder. Var olan tüm batıl düzenleri ve hurafeleri yok sayar. Dünya ve ahirette saadeti ve muvaffak olmayı Rabbimizden isteyelim. Her zaman acziyet içinde, kibrimizi ayaklar altına alıp, dua edelim. “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!”(Felak Suresi/1-5);“De ki: "Cinlerden, insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mâbuduna sığınırım!”(Nas Suresi/1-6)
Var olan gerçekler ve ihtimaller üzerinden kayda değer bir çalışma olması açısından uzunca değerlendirdiğim bu yazıda, “sayha” (ses) hakkında ulaşabildiğim verileri, tefsirler eşliğinde titizlikle sunmaya çalıştım. Hata ve noksanlıklar elbet vardır, bunlardan dolayı Allah’tan affımı niyaz ederim. Çalışma bizden, hidayet ve Tevfik ise Allah’tandır.
“Eğer evrenin sırlarını öğrenmek istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim kavramlarıyla düşünün.” (Nikola Tesla)
Kaynakça:
Ses dalgaları katılarda yaklaşık olarak 6000 m/s hızla yayılır. Suda 1453 m/s hızla yol alır. Havada 340 m/s yol alır.
Sayha konusu ile alakalı mı bilmiyorum ama insanoğlunun bilimdeki ilerlemesinin boyutlarını göstermesi açısından ibretlik bir haber metni paylaşayım.
YanıtlaSilHABER:Dünyanın en kurak 10 ülkesi arasında yer alan Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai kentinde Ulusal Meteoroloji Merkezi, yapay yağmur üretti.İngiltere'deki Reading Üniversitesi'nden uzmanlarla beraber üretilen yağmurun, dronelar ile bulutlara elektroşok verilerek oluşturulduğu aktarılırken Meteoroloji Merkezi tarafından yayımlanan videoda, teknolojinin uygulandığı bölgenin yoğun yağış aldığı ve karayolundaki araçların önlerini görmekte zorlandığı bildirildi.(21/07/2021 NTV)