Net Fikir » Tüm Yazılar
Cemaatler ve Namaz
Namaz; İslam dininin olmazsa olmaz şartlarından biridir. İslamın beş şartını sayarken Kelime-i şehadet ile iman ettikten sonra sayılan ikinci ve en temel şart namazdır. Namaz ibadeti; peygamber efendimizin (s.a.v) hadis-i şeriflerinde dinin direği, göz nuru, kalp aydınlığı, dünya ve ahiret güzelliği, bela ve musibetlere karşı bir korunma, kulun Rabbine en yakın olduğu an gibi ifadelerle tanımlanmıştır. Namaz; kulun miracıdır. Peygamber Efendimize (s.a.v) büyük bir mucize olarak sunulan miraç hadisesinde emredilen beş vakit namaz ile, aslında her kul kendi miracını gerçekleştirerek, Rabbine daha da yakın olmanın iç huzurunu yaşar. Namazda kul kendini yaratan Allah'a en yakın olduğu anın hazzını yaşar.
Ebu Kamil Şuca (H. 236-339)
Ebu Kamil Şuca Ünlü Müslüman cebir ve matematik alimidir. İsmi Şuca’ bin Eslem bin Muhammed Hasib el-Mısri olup, künyesi Ebu Kamil’dir. Matematikçiler arasında İbn-i Eslem el-Hasib (hesab, matematik bilgini) adıyla Ünlü oldu. Doğum ve vefat tarihleri belli değildir. Kaynaklarda 850-950 (H. 236-339) seneleri arasında yaşadığı ifade edilmektedir. Aslen Mısırlıdır.
Ebu Kamil Şuca’, matematik ve Özellikle cebir sahasındaki başarılarıyla dikkat çekti. Ünlü matematikçi Harezmi ile aynı devirde yaşadı. Harezmi’nin eserlerinden çok istifade etti. İkinci dereceden cebir denklemlerini, Harezmi’nin metodu ile çözüyordu. Bununla yetinmeyen Ebu Kamil, bu çözüm metodlarına bazı orijinal izahlar getirdi.
Lineer (birinci dereceden), kuadratik (ikinci dereceden) ve daha üst derecedeki denklemler, belirsiz denklemler ve tam sayı problemlerine ait çözüm yolları ortaya koydu. Cebir tarihinde ilk defa olarak ikinci derecenin üstünde denklemlerin çözümünü tam bir hassasiyetle gerçekleştirdi. Bu yüzden ona, Harezmi’den sonra ikinci cebir teorisyeni gözüyle bakılmaktadır. Cebirdeki bu otoritesini, İslamiyette fıkıh bilgisinin en mühim konularıdan birisi olan feraiz (miras taksimi) hesaplarının çözümünde kullandı.
Ebu Kamil Şuca’ın en Ünlü eseri Kitab-ül-Cebr vel-Mukabele adlı kitabıdır. Bu eserinde Harezmi’nin cebirini geliştirmek gayesini gütmüştür. Eserin önsözünde Harezmi’ye olan şükranlarını dile getirmiş, birinci bölümünde Harezmi’nin cebirini özetleyip ilavelerle açıklamıştır. Burada katsayıları irrasyonel (köklü) sayı olan karışık ikinci derecede denklemlerin çözümlerini göstermiştir. Böylece, Yunanlıların irrasyonel sayılarla ilgili yanlış bilgilerini çürütmüştür.
Eserin ikinci bölümünde, kendinden önce gelen Yunan ve İslam cebircilerinin çözmekte güçlük çektikleri hatta çözemedikleri geometrik problemlerin, kendi keşfi olan, cebirsel çözüm metoduyla kolaylıkla çözülebileceğini ortaya koymuştur. Bu bölümde çözdüğü problemler, bir daire içinde çizilmiş eşkenar beşgen, ongen ve onbeşgenin kenarının uzunluğunun nümerik olarak tayinini ihtiva etmektedir. Bu kenarları cebirsel denklemlerle hesaplayarak, cebirsel denklemleri öklit geometrisine uygulamıştır.
Eserin üçüncü bölümüne, ikinci dereceden belirsiz eşitlikler ve bu tür eşitlik sistemleriyle başlamaktadır. Kendisi bu eşitliklerin bazılarının yeni, bir kısmının daha önce incelenmiş olduğunu söylemektedir. Bu ikinci tip eşitlikler Ebu Kamil’in, Diophantos ve Aritmeticca’nın tesiri altında kalmadığını göstermektedir. Çokyüzlüler alanında da çeşitli çalışmalarda bulunmuştur. Yarıçapı r olan bir dâire içine çizilen düzgün on beş kenarlı çokgenin kenar uzunluğu hesabı ve merkez açının ölçüsünü cebirsel trigonometri ve denklemler yardımıyla göstermiştir.
Ebu Kamil, bu denklemlerden sonra, birinci dereceden denklem sistemlerini de ihtiva eden eğlendirici (dinlendirici) matematik problemleri üzerinde durmaktadır. Eserinin sonunda muayyen bir sayıdan başlayan sayıların karelerinin toplamını veren ifadeler üzerinde bilgi verilmektedir.
Ebû Kâmil, Harezmî’nin bir devamı ve geliştiricisi, Kerhî ve Ömer Hayyâm’ın öncüsü ve batıda Fibonacci’nin de üstadı olması hasebiyle, orta çağlarda cebir alanında yetişen bir dahîdir.
Ebû Kâmil, başarılarına ve orijinal metodlarına rağmen, maalesef islâm toplumunda ve ilim târihi içinde gereği gibi tedkîk edilip kıymeti anlaşılamayan âlimlerdendir. Modern araştırmalar, onun daha başka duyulmadık metodlarını ilerleyen yıllarda ortaya çıkaracaktır. Kendisini, El-Kerhi ve Ömer Hayyam takib ettiler. Batı aleminde ise Leonardo Fibonacci, Ebu Kamil’in metodunu benimsedi. Florian Cajori, matematik tarihi ile ilgili eserinde, miladi 13. yüzyılın ortalarında Ebu Kamil’in eserlerinin batı bilim dünyasında ve İslam aleminde matematik ilimleri dalında yegane başvuru kaynağı olarak kabul edildiğini ifade etmektedir. (Kaynak: Rehber Ansiklopedisi)
Ebu Kamil Şuca’nın yazdığı eserlerden bazıları şunlardır:
1) Kitabu Kemal-il-Cebri ve Temamihi ve-Ziyadetihi fi Usulihi: Bu eserinde Harezmi cebrini olgunlaştırdı ve yeni cebir metodları geliştirdi. Eserde, Ebu Berze’yi tenkid etti ve cebirdeki hatalarını ortaya koydu.
2) Kitab-ut Taraif-fi’l-Hisab: Bu eserde üç, dört ve beş bilinmeyenli denklemlerin çözüm metodları, örnekleriyle izah edilmektedir. Cebir problemlerinin çözümünde nesneler yerine harfler sembol olarak kullanılmaktadır. Eserin bir nüshası Hollanda’nın Leiden şehrindeki ünlü kütüphanede bulunmaktadır.
3) Kitab-üş-Şamil fil-Cebr vel Mukabele,
4) Kitab-ül-Vesaya bil Cüzuri,
5) Kitab-ul-Cem’ vet-Tefrik,
6) Kitab-ül-Hataeyn,
7) Kitab-ül-Kifaye,
8) Kitab-ül-Mesaha vel Hendese,
9) Kitabü’t-Tayr,
10) Kitabul-Miftah-il-Felah,
11) Risale fil-Muhammes vel-Mu’aşşar.
el-Battani ve Matematik Çalışmaları
Latincede
Albategnius,Albategni-Albatenius olarak ismi geçen ve tam adı "Ebu
Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani" (858, Harran
- 929) olan; El Battani; Harran'da doğmuştur. Önemli derecede
astronomi çalışmaları yapmıştır. Battani'nin astronomideki en çok bilinen
başarılarından biri Güneş Yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak
günümüzden çok seneler öncesinde çok az bir farkla ölçmüş olmasıdır. Battani'nin Zij adı verilen çalışması Johannes
Kepler, Tycho Brahe gibi Avrupalı astronomlar üzerinde büyük bir etki oluşturmuştur.
Nicolaus Copernicus, Zij üç defa Latince'ye çevrilmesine rağmen, O'ndan
yaklaşık 700 yıl önce yaşamış Battani ne yazdıysa eserlerinde aynen
değiştirmeden tekrar etmiştir. Modern dünya, Battani'ye bilim dünyasına
katkılarından dolayı hürmetini, saygısını göstermiş ve Ebul Vefa örneğinde
olduğu gibi Ay'daki bir bölgeye Albategnius olarak ismini vermiştir. Battani,
Suriye'de Rakka ve vefat ettiği şehir olan Şam'da çalışmalar yapmıştır. Battani,
Batlamyus'un bazı yanlışlarını düzeltmiş ve yeni Güneş ve Ay tabloları
hazırlayarak Batlamyusun çalışmalarını derlemiştir. Uzun süre bilim dünyasında
otorite olarak kabul edilmiştir. Güneş'in enberi hareketlerini keşfetmiş, gök
kürenin bölümleri üzerine çalışmalar yapmış ve muhtemelen 5.yüzyılda yaşamış
olan Hint astronom Aryabhata'dan bağımsız olarak, sinüsün ve kısmi olarak da tanjantın
hesaplamadaki kullanımlarını açıklamış ve böylece modern trigonometrinin
temelini atmıştır. Battani bunlardan başka astronomide, ekinoksların devinme
hareketlerinin değerlerini ve ekliptik eğimi çok yakın bir oran bularak
hesaplamıştır. Battani, tablolarında devinim için tekdüze değerlendirmeler
kullanmıştır.
"Battânî, kendi
geliştirdiği güneş saati zâtü’l-halak duvara tespit edilmiş büyük kadran ve
daha sonraları triguetum (zâtü’ş-şubeteyn) adı verilecek âlet ile, Rakka’da,
bazı fezâ hâdiselerinin yanı sıra, Güneş ve Ay tutulmalarını rasat etmiş ve
elde ettiği bilgilerle Ay ve gezegen hareketleri hakkındaki bilgileri
düzeltmiş, yeni Ay’ın görülme şartlarını tayine yarayan bir usûl
geliştirmiştir. Yaptığı gözlemlerle tam 489 yıldızı sınıflamayı başarmıştır. Battânî,
Müslümanlar için büyük ehemmiyet arz eden kıble yönünün farklı coğrafyalarda hesaplanabilmesine
yönelik çalışmalar yapmıştır. Kıble doğrultusu belirlenecek yerin ve Mekke’nin
boylam ve enlemini tespit etmiş, bu ikisinin farkını alıp kıble doğrultusunu
bulmuştur. Hazırlanan cizlere, usturlablara ve rubu tahtalarına kıble
cetvellerini eklemiştir."
O'nun en önemli
çalışması olan bugünkü anlamıyla trigonometri cetvelleri olan Zij ya da ayarlı
astronomik tablolar, Plato Tibirnitus tarafından 1116 yılında De Motu Stellarum
olarak Latince'ye çevrilen 57 bölümden oluşan el-Zij es-Sabi adlı eseri Avrupa
astronomisinde büyük bir etki bırakmıştır. Zij,eski zamanlarda yapılan Hint
çalışmalarının özütü haline getirelerek anlaşılması güç kısımların yeniden
derlenip hazırlandığı bir eser olmakla birlikte önemli ölçüde Batlamyus teorisi üzerine bina edilerek tesis edilmiştir. Bu eserin bir yeni baskısı
1645 yılında Bologna'da ortaya çıkmıştır. Plato'nun orijinal el yazısıyla
yazdığı nüshası Vatikan'dadır. Battani tarafından yazılmış bir el yazma tezi
ise Escorial Library'de astronomik kronoloji bölümünde muhafaza edilmektedir. Battani,
gelişmiş ay ve güneş tabloları kullanarak yaptığı gözlemler boyunca, Güneş'in
dışmerkez kuvvetinin değiştiğini, modern astronomide Dünya'nın Güneş
etrafındaki bir eliptik yörünge üzerindeki hareketinin eşitliğini keşfetmiştir.
Kopernik, Kopernik Devrimi'ni başlatan De Revolitionibus Orbium Coelestium adlı
kitabında Battani'ye olan minnetini dile getirmiş ve birçok yerde O'ndan
alıntılar yapmıştır.
"Battânî bugünkü Halep’in 160 km
doğusunda Fırat nehri kıyısındaki Rakka şehrinde bir rasathane (gözlem evi)
yapmış; Güneş ve Ay’ın görünür çaplarında yıl boyunca meydana gelen
değişiklikleri ölçmede, önceki ilim adamlarının yaptığı çalışmalara katkılarda
bulunmuş; Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini, yörüngelerini daha doğru bir
şekilde belirlemeye çalışmıştır. Güneş’in Dünya’dan en uzak bulunduğu noktadaki
hareketini keşfetmiş, Dünya’nınkine göre Güneş’in yörünge eğimini ve Dünya’nın
dönüş eksenindeki değişme değerlerini bulmuştur. Kendisinden beş asır sonra
gelen Kopernik’in 23° 35ı olarak bulduğu Dünya’nın ekliptik eğimini o, 23°
olarak hesaplamış, bugün bilinen açı değerini yaklaşık yarım dakikalık bir
farkla bulmayı başarmıştır."
Battani, matematikte
trigonometride günümüzde kullanılan formüller üretmiştir. Trgionometride
tanjantın sinüs ve cosinüse bağlı olarak yazılabileceğini ilk bulan kişidir.
Tanjantın sinüs ve cosinüsün bölümü şeklinde olduğunu eserlerinde nakletmiştir.
Kosekant ve Secant fonksiyonun tanımını
ve formulünü hem sinüs-cosinüs hem de tanjanta bağlı olarak vermiştir. Ayrıca
sinx = a.cosx eşitliğini bularak trigonometrik denklemlerin çözümüne dair
çalışmlar yapmıştır. Battani, El-Mervezi'nin tanjant fikrini, tanjant ve
kotanjant hesaplamaları amacıyla denklemler geliştirmek için konu hakkındaki
matematiksel tablolarını derleyerek kullanmıştır. Bundan başka sekant ve
kosekantın fonksiyonalarını keşfetmiş ve O'nun gölgelerin tablosu olarak
adlandırdığı Zij eserinde yayınlamıştır. Kosekantlar hakkındaki ilk
matematiksel tabloyu,1'den 90'a kadar her bir dereceyi içerecek şekilde trigonometri
cetveli olarak hazırlamıştır. Bilim alanındaki bu çalışmaları nedeniyle Batılı
bilim adamları yıllarca ayı onun ismiyle anmıştır. Aydaki Albategnius
kraterinin adı O'nun adına ithafen verilmiştir. Star Trek: Voyager filminde
Excelsior-class starship USS Al-Batani [sic] NCC-42995 adlı uzay gemisi Kathryn
Janeway'in ilk uzay görevi olarak O'nun adıyla adlandırlmıştır. Orta Çağ batı
dünyasında eserleri Latince`ye çevrilen ilk Müslüman bilim adamı oldu.
Matematik
alanında Yunan kirişi yerine sinüsleri kullanan ilk ilim adamıdır.
İlk defa
kotanjant kavramını geliştirmiş ve dereceli bir tablo oluşturmuştur.
Ay’ın boylamda
ortalama hareketini tespit etmiştir
Güneş ve Ay’ın
görünür çaplarını ölçmüştür.
Güneş’te bir
yıl, Ay’da ise bir ay zarfında gözlenen değişiklikleri hesaplamıştır.
Ay’ın tutulma
derecesinin hesabı için çok sağlam bir metot geliştirmiştir.
Küre
trigonometrisinin ba–zı problemlerini ortografik projeksiyon yardımıyla
incelemiştir.
Dik üçgenleri
inceleyerek geometrideki temel kavramlardan sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant,
sekant ve kosekantın tariflerini yapan ve bunları gerçek mânâda ilk defa
kullanan kişidir.
Gerçek
astronomik cetveli (zic, yıllık) hazırlayan ilk ilim adamıdır.
Sıfırdan 90
dereceye kadar açıların trigonometrik değerlerini hesaplamıştır.
Cebir çözüm
metotlarını trigonometrik denklemlere uygulamıştır.
Yukarıda bahsi
geçen bütün matematik ve trigonometri teknikleri Batı Avrupa’da 15. yüzyıldan
17. yüzyıla kadar Kopernik, Kepler, Tycho Brahe ve Galile gibi ilim adamları
tarafından da kullanılmıştır.
Eserleri
1) Kitabe’l-Zic:
((zic,
yıllık) Bir astronomi cetvelleri
kitabı olan bu eser 57 bahisten müteşekkildir. Battânî bunu yazma sebebini,
diğer ziclerde gördüğü yanlışlık ve farklılıklardan yola çıkarak gök
cisimlerinin hareketleri konusundaki teorileri iyileştirme ve neticeleri yeni
gözlemlere dayanarak geliştirme olarak açıklar.)
2) Kitâb ü
Mârifeti’l-Metâlii’l-Bürûc fî mâ Beyne Erbaati’l-Felek: (Astronomiye dâir bu eserde, 12 burcun gök küresinin dörtte
birindeki doğuş noktalarından, Ay ve yıldızların doğuş yerlerinden ve Ay’ın
tutulmasından bahsedilir.)
3)
Risâletü’n fi Tahkik-i Akdari’l-İttisalat: (Yıdızların yan yana gelme ölçülerinin
araştırılmasıyla alâkalı olan bu eserde yıldızların ışıklarını göndermeleri,
enlemlerden ve küre trigonometrisinden faydalanılarak izâh edilmektedir.)
4)
Risâletü’n fi Ameliyyati’t-Tercimi’d-Dakika
5) Kitab u Ta’dili’l-Kevakib
6) İlmü’n-Nücûm
7) Kitabü’n fi İlmi’l-Felek
8) Kitabün an Daireti’l-Bürüc ve’l-Kubbeti’ş-
Şemsiyye
9) Muhtasarun Ii Kütübi Batlemyüsi’l-Felekiyye
10) Risâletü’n fi Mikdari’l
İttisalati’l-Felekiyye
Kaynakça:
Yeni Rehber Ansiklopedisi Battani
https://tr.wikipedia.org/wiki/Battani
Muhammedi Nur Penceresi
Allahü Teâlâ’ya zatının, sıfatının,esmasının ve efalinin hudutsuzluğunca, yarattığı mahlukatın nefesleri adedince, hamd olsun! Onun sevgili Resûlü, Muhammed aleyhisselâma göklerdeki yıldızların, denizlerdeki kum tanelerinin ve meleküt alemi varlıklarının adedince salât ve selâm olsun! En güzel makamlar da O’nun temiz Ehl-i beytine ve güzide Ashâbının hepsine olsun!
Allahü Teâlâ, kullarına olan merhameti sebebiyle, kullarının dünyada rahat ve huzur içinde yaşamalarını, ferahlık bolluk içinde hayat sürmelerini dilemekle birlikte, esas mutluluk ve huzurun beka âlemi olan ahirette olacağını seçkin kulları vasıtasıyla biz insanlık zümresine bildirmiş ve yarattığı kullarının bu sayede, emir ve yasaklarına uyarak ahirette de sonsuz saadete kavuşmalarını istemiştir. Dünya hayatının sadece geçici bir heves diyarı olduğunu, bu fani âlemde, ne varsa bunların aslında insanın birer imtihan vesilesi olduğunu Yüce Mevla: “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır.” (Teğabün Suresi-15) ayeti celilesiyle insanlığa haber vermiş ve gerçek mutluluğun, ahiret âlemi ve Hz. Allah’ın zatı olduğunu Kitab-ı Mübin’de çeşitli ayetlerle tekrar etmiştir. İnsanların felahı için Zat-ı Teâla; yarattıklarını, kendisinden haberdar etmek gayesiyle mümtaz kullar seçip kullarına göndermiştir. Seçilip gönderilen eşsiz ahlak numuneleri de, insanlığı uyarmış, doğru yolu, hidayeti göstermişlerdir.
Seçilmişlerin en faziletlisi hiç şüphe yoktur ki, Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimizdir. Çünkü o Cenab-ı Hakkın kelamı kadimi ile “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem Suresi-4) hitabı ile medh olunmuştur. “O” ulul-azam peygamberin yaşantısı sayesinde bütün yaratılmışlar; kendilerine bir önder bulmanın sevinci ile kendilerini yaratan Rablerini bilme yolunda adım adım yol almaya başlamışlardır. İşte bu vesile ile kul olmayı amaçlamış insanlar; “O” büyük Rehber-i Azamın söylediklerine muhtaç bir halde gönül deryasını şenlendirmek, hayatlarını huzura kavuşturacak biçimde tanzim etmek isterler. Bu istek, insanlığı nübüvvet penceresinden bakmaya hazır hale getirir ki, bu hal; Muhammed (s.a.v) ile bir kat daha anlam kazanarak insanı ait olduğu mekâna ve yaratanına kavuşturur.
Tüm yaratılmışlara gönderilen, tebliğ buyurduğu din ve hükümleri, kıyamete kadar devam edecek olan, yaratılmışların en faziletlisi, kâinatın efendisi, Resulü Ekrem efendimizin nur penceresinden yükselen sese kulak vermiş ehli imanın gönül ikliminde bir yolculuğa çıkarsak nice güzide meleki esintiyi hissetmiş oluruz. O büyük sultanın, vahiy sesine samimiyetle bağlanmış nice gönül erlerinin, kalp dünyalarında; muhabbet, şefkat, merhamet, uhuvvet gibi insan hayatında olmasını beklediğimiz ve özlediğimiz ahlakin en güzelini görürüz. Bu ahlak ki, Cenab-ı Hakk’ın nübüvvet nuru ile insanlara aktardığı ve Resulü Kibriya Muhammed (s.a.v) ile kemale erdirdiği, davranışlar bütünü; beşeri maddi âlemden alıp, “insan” vasfına yükseltecek eşsiz güzelliklerin toplanmış şeklidir. Bu anlamda, “Ahlak” kavramı ancak Muhammed (s.a.v) ile tam olarak istenilen manasına yükselmiş, bir kelime olarak ehli idrakin zihinlerinde yerini alır. Zihinlerdeki meleki haslet, bütün vücudu tamamen kapladığında insan, işte o zaman tam olarak “insan” olur.
Muhammedi pencereden yayılan nurlara gark olmuş, letaifleri okşayan hoş sedalara biraz kulak verdiğimiz zaman, nice güzelliklerin olduğunu hemen görürüz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), insanlara daima güzel ahlakı emretmiş ve kendisi de her zaman bu şekilde hareket etmiştir. “Müminler arasında imanca en kâmil olanı, ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır.” (Tirmizî, Radâ 11; Ebu Dâvud, Sünnet 16) sözüyle güzel ahlaklı olmanın önemini, insanların adeta kalplere nakşetmiştir. Merhamet ve şefkat hakkında tüm zamanlarda etkisini hissettirecek “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Müslim, Fedail: 15) veciz sözüyle, peygamber efendimiz (s.a.v) kendisinin rahmet peygamberi olduğuna işaret gösterip, bu ilahi esintiye kulak verenlerin de, kendisi gibi merhamet ve şefkat abidesi olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Kardeşlik ve iyilik hususunda O cihan güneşi: “Mümin, mümine karşı, parçaları birbirine destek olan bir bina gibidir.” (Müslim, Birr ve Sıla: 17; Buhârî, Edeb: 34) buyurarak vahiy perdesinden yayılan esintileri, bizlere duyurmanın yanında her Müslümanın aralarında tefrikaya düşmeden, daima birbirlerine destekte bulunmasının elzem olduğunu belirtmiştir. İki kişinin aralarındaki münasebetlerde dargınlığa meydan vermemek için o kutlu peygamber: “Müslümanın, Müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.” (Buhârî, Edeb: 62; Müslim, Birr ve Sıla: 8) Buyurarak tüm kırgınlıkların önüne geçecek ikazını yapmıştır. Daha buna benzer pek çok ilahi güzellikleri insanlığa tebliğ eden peygamberler peygamberi, dünyadan hiçbir şey beklemeden sadece insanlığın kurtuluşunu murad etmiştir.
Muhammedi Ruh penceresi insanlara kardeşliği, vahdeti simgeler ve insanlar iki cihan peygamberinin (s.a.v)’in kemalatı ve tebliğleri ile hakikat nurunu içlerine teneffüs ederler. Muhammedi pencereden bakanlar, iç dünyalarında tarifsiz güzellikleri fark ederler. Bu pencere Nur’a açılır ve “Nur” o pencereden süzülür. İnsanlar cömertlik, dürüstlük ve eminlik gibi güzel vasıfları, bu pencereden yayılan Aşk-ı Nur ile gönüllerinde hissederler. Doğruluk, kardeşlik ve muhabbet o pencere yardımıyla insanlara yayılır. İnsanlar şefkat ve merhameti “Üsve-i Hasene” olan Muhammedi temelden görürler ve gördüklerini de hayatlarına bir nakkaş gibi işlerler . Bu nakış; âlemi ervahtan âlemi dünyaya bir ziyaret, niyaz içinde olunan Saadet-i Dareyn’e bir gönül seferidir. Akıl sahipleri; “O” azim peygamberin bizlere örnek her bir halinin, malayani olmadığını, tamamının bir gaye-i ilahi olduğunu idrak edip, “O” insan-ı kâmili (s.a.v), kendilerine bir rehber, hayatını da kendi yaşantılarında bir Numune-i Ekber ilan eder ve ona göre yaşarlar. Çünkü bizzat Rabbül Âlemin (c.c) “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(Ahzab Suresi-21) buyurmuştur.
Tüm bu güzel duyguların eşliğinde örnek peygamberin yolundan giden ehl-i iman için en güzel örnek olan Resul-ü Kibriya efendimize tekrar salat ve selam ederken, Cenab-ı Mevla’dan bizlere; “O” mübarek peygamberin yolundan bir an bile ayrılmadan, O’nun örnek hayatını bir yaşam şekli tatbik edecek şekilde yaşayıp bu fani âlemi nihayete erdirebilmeyi nasip etsin diye dua ve niyaz ediyorum.
Kadir PANCAR
22/03/2012
Uluğ Bey'in Matematik ve Astronomi Çalışmaları
Timur'un oğlu Şahruh'un oğludur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkand'da bulunuyordu. Maveraünnehir'in Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üzerine, babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümdarlık yapmış ve hem de öğrenimine devam etmiştir.Uluğ Bey, yalnız Türk-İslâm ilim târihinde değil, dünyâ târihinde de önemli yeri olan bir fen âlimiydi. 1449 yılında Semerkantta vefat etmiştir.
Uluğ Bey tarafından Semerkant´ta kurdurulan rasathânedeki astronomi çalışmaları, astronominin bugünkü ileri seviyesine gelmesinde şeref payına sâhiptir.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir hükümdardı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir. Astronomiyle ilgili çalışmalarının temelini, matematikteki trigonometrik esaslar teşkil etmektedir. Bu sebepten Uluğ Bey, trigonometri ilmi üzerinde geniş çalışmalar yaptı. Bir derecelik yayın sinüs değerini hesaplamak bu yolda yapılan çalışmaların ilkini teşkil eder. Kendisinden önceki doğu ve batı dünyâsındaki tahmînî ve takribî bilgileri bırakıp, ilmî esasları tespit ederek trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı.
Uluğ Beyi dünyâya tanıtan, astronomi alanında yaptırdığı eserler oldu. Onun en meşhur eseri Semerkant´ta yaptırdığı büyük rasathânedir(gözlemevi). Günümüzden yaklaşık altı asır önce yapılan bu rasathânedeki çalışmalar, çağımızın astronomi çalışmalarına hâlâ ışık tutmaktadır. O gün yapılan hesaplar, günümüzün astronomik hesaplarına tıpatıp uymaktadır.
Uluğ Bey, Tusi´nin Zic-i İlhani´sinin zamanındaki rasatlara uymadığını hocalarından öğrenince Kadızade ve Gıyaseddin Cemşid´i Semerkant´ta bir rasadhane kurmaya memur etmiştir (1420). Önce Cemşid´in sonra Kadızade´nin ölümünden sonra astronomik ölçmeler Ali Kuşçu tarafından tamamlanarak Zic-i Gürgani (veya Zic-i Cedidi Sultani) meydana gelmiştir. Bu eser 1018 yıldızın gök koordinatlarını ihtiva etmekteydi. Batıda birkaç asır kullanılan bu cetveller ve açıklamalar sayesinde, Tusi´den üç buçuk asır sonra (1627´de) Kepler, Tabulac, Rudolphinac adlı asronomik cetvelleri neşretmiştir. Yine bu eser (Zic–i Gürgani) 1841-1853´lerde A. Sidillot´un "Prolegomenes des Tables astronomiques d´ouloug Bey" isimli tercümesiyle Avrupa´ya girmiş ve uzun zaman Pozisyon Astronomisinin ana kitabı olarak kullanılmıştır. Semerkant´taki Uluğ Bey gözlemevi´nin yer üstündeki kısmı üç katlı idi. 30,4 metre yüksekliğinde ve 46,4 metre çapındaydı. Yıldızların yüksekliklerini bulmak için kullanılan rub´-ı dâire Ayasofya Câmii´nin kubbesi kadardı. Gözlemevi başlangıçta üç dev gökbilim aletini kapsıyordu: Derecelere ve dakikalara bölünmüş ve burçlar kuşağındaki işaretleri gösteren bir sekstant; bir güneş saati; ve bir de kadrant vardı. Zemin kat hizmet odalarını kapsıyordu ve üzerindeki kemerlerle desteklenen iki kat bulunuyordu.
Gözlemevinin dışı dönemin diğer bütün başka mimaride de görüldüğü gibi pişirilmiş tuğla mozayiklerle süslenmişti.Hizmet odaları süslüydü: ´´Odaların içersinde dokuz gök yörüngesinin işaretleri, dokuz gök küresinin şekilleri, ve üst-dairelerin dereceleri, dakikalar, saniyeler ve saniyelerin onda-birleri; yedi gezegen ve durağan yıldızların resimleri, yer kürenin işareti, dağlar, denizler, ve çöller ve ilgili şeylerle birlikte bölgelerin resimleri boyanmış ve yazılmıştı.´´
Uluğ Bey ve 60 kadar bilim adamından oluşan takımı bir dizi proje üzerinde çalıştılar. Birinci hedefleri MS 2.yy´da Ptolemi´nin(Batlamyus) ve 10yy´da El Sufi´nin çalışmalarını gözden geçirmekti. 992 durağan yıldızı ihtiva eden Zij i Sultani Tablosu 1437´de tamamlandı. Tablo ayrıca güneş, ay ve gezegenlerin boylam dilimlerinin, eylem ve boylam paralaxlarının, ay ve güneş tutulmaların, ayın görülebilirliğinin ayrıntılı kayıtlarını ihtiva ediyordu. Zic'i Sultani sonraki 200 yıl için başvuru kaynağı oldu.
Gözlemevinin büyük yuvarlak yapısı kuzeyden güneye mermerden dev bir açı ölçer tarafından kesiliyordu. Sağlamlık kaygısından ötürü derinden yapılmıştı. Açı ölçme aygıtları konumlarına pirinç raylar üzerinde kaydırılıyordu. Bu o güne dek en doğru yıldız tablolarının düzenlenmesini sağladı.
Gözlemevinde yapılan çalışmalar Ptolemi´nin(Batlamyus) o güne dek sorgusuzca kabul edilen hesaplamalarındaki bir dizi yanlışı da gün ışığına çıkardı. Yine, Gözlemevinden alınan veriler Uluğ Bey´in yılın uzunluğunu 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak oldukça doğru bir şekilde hesaplamasına imkan verdi. Uluğ Bey Güneş, Ay ve gezegenlerle ilgili verileri de yayımladı ve gezegenlerin bir yıllık hareketleri içintesbit edilen bu veriler de çalışmalarının bir çoğunda oldukça isabetliydi.Uluğ Bey 1437´ye dek bin kadar (ya da 994, 1018, 1022 gibi rakamlar da verilir) yıldızın ölçümlerini derledi.
| Gezegen | Uluğ Bey’in Ölçümü | Modern Ölçümler | Fark |
| Satürn | 12° 13´ 39" | 12° 13´ 36" | 3" |
| Jüpiter | 30° 20´ 34" | 30° 20´ 31" | 5" |
| Mars | 191° 17´ 15" | 191° 17´ 10" | 5" |
| Venüs | 224° 17´ 32" | 229° 17´ 30" | 2" |
| Merkür | 53° 43´ 13" | 53° 43´ 3" | 10" |
Uluğ Bey Alexander Koyré ’nin (Astronomical Revolution) belirttiği gibi
ancak 63 kadar gözlem yapan ve bir gökbilimciden çok bir hümanist olan
Kopernik ile karşılaştırılmayacak denli bilgili, üretken bir bilim
adamıydı. Avrupa’da Kepler’de bile görünen ve giderek Newton’da bir
çılgınlık düzeyine ulaşan boş inançlardan bütünüyle özgürdü.Doğuda
tanınmayan Uluğ Bey batıda daha başlangıçta hak ettiği şekilde
kucaklanmıştır. Uluğ Beye, Batı dünyâsı ilim adamları, "15. asır
astronomu" ünvânını vermişlerdir. Ayrıca Milletlerarası Astronomi
Derneği tarafından Ay´ın görünen yüzeyinde bir bölgeye Uluğ Bey Krateri
adı verilmiştir.

Uluğ Bey Zîci 1665 senesinde İngilizceye tercüme edilerek Oxford´da basıldı.Fransızca tercümesi 1853´te Farsça metniyle birlikte basıldı.Uluğ Bey´in verileri modern zamanların verilerine [Satürn, Jüpiter ve Venüs ile ilgili olarak] iki ya da beş saniyelik sınırların içersinde yaklaşır.
Gözlemevinde Uluğ Bey´in yönetimi altında ve onunla işbirliği içinde çalışan bilimcilerin yaptıkları çalışmalar arasında şunlar bulunur: Kübik eşitliklere doğru yaklaşık çözümler vermek için yöntemler; binomial teorem ile çalışmalar; Uluğ Bey´in sekiz ondalık sayıya kadar doğru sinüs ve tanjant tabloları; küresel trigonometri için formüller; ve, özel bir önemi olmak üzere, Uluğ Bey´in Ptolemi´den bu yana hazırlanan ilk kapsamlı yıldız Kataloğu. Zic-i Sultani ya da Uluğ Bey Zayiçesi adını taşıyan bu katalog on yedinci yüzyıla dek bu tür çalışmalar için ölçüleri belirledi. Katalog, trigonometrik sonuçları 1º lik aralıklarda verilen sinüs ve tanjant tablolarını ihtiva eder. En az 8 ondalık basamak düzeyine dek doğru olan bu tablolar yüksek bir doğruluk derecesi gösterirler. Hesaplama sin 1º yayın doğru belirlemesi üzerine dayanır. Uluğ Bey bu çalışması onun bir kübik eşitliğin çözümü olduğunu göstererek ve sonra bunu sayısal yöntemlerle bularak belirler.
Gelenbevi İsmail Efendi
Meşhur Osmanlı matematik âlimlerinden. 1730 senesinde Aydın vilâyetinin Saruhan sancağında bulunan Gelenbe kasabasında dünyâya geldi. Adı İsmâil olmasına rağmen doğduğu yerden dolayı Gelenbevî olarak tanınmıştır. 1791 (H.1206)de Yenişehir’de vefât etti. Ataları Gelenbe kasabasında müftî ve müderrislik yapmışlardı. Kendisi ise küçük yaşta yetim kaldığından tahsîline başlayamamıştı. “Çok yazık! Ata ve ecdâdın büyük âlim ve ilim sâhibiyken, sen sokaklarda dalgınlık ve başıboşluk içinde oyun oynuyorsun!” demesi üzerine, oyunu terk ederek o günden îtibâren ilim tahsîline başlamıştı. Önce, kendi çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul'a gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlanıp matematik bilgisini oldukça ilerletmiştir. Müderrislik sınavını kazanarak 33 yaşında 1763 senesinde müderris olmuştur. Aynı zamanda hocası ayaklı kütüphâne ismi ile anılan Müftîzâde Mehmed Efendinin evinde araştırma tarzında tahsile devâm etmiştir. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam ederek İstanbul’da Yâsinzâde ve diğer âlimlerden ilim tahsîlini tamamlamış, bütün gayret ve çalışmalarını insanların yükselip, kemâl sâhibi olmaları için harcamıştır.
Sultan Üçüncü Selim zamânında Kağıthâne’de askerî bir eğitim merâsiminde humbara atışı gösterileri yapılmıştı. Fakat yapılan atışların hiç birinin isâbet etmemesi üzerine bâzı yakınlarının aracılığıyle Gelenbevî İsmâil Efendi, Sultanın huzûruna çıkarıldı. Hesaplarının yapılıp yeniden atılması emrini alınca, hemen gerekli hesaplamaları yapıp humbarayı düzelttikten sonra atışları yaptırdı. Üç defâ tekrarlanan atışın üçü de hedefe tam isâbet etmişti. Pâdişâh bu durumdan çok memnun olarak kendisini mükâfatlandırdı.
Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamid Paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa'nın istekleri üzerine, Kasımpaşa'da açılan Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn'a altmış kuruşla matematik öğretmekle vazifeli olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir rahatlık getirdi.
Gelenbevî’nin İstanbul’da bulunduğu sırada, Fransa’dan bir mühendis gelerek logaritma cetvelini Bâbıâlî’ye takdim etmişti. İstanbul’da bu ilmi kimsenin bilmediğini iddiâ etmesi üzerine Gelenbevî İsmâil Efendinin evine gönderildi. Evdeki durumu gören Fransız, Gelenbevî’yi hiç yerine koyarak, logaritmayla ilgili bir mesele bırakıp; “Falan vakte kadar cevâbını isterim.” dedi. Fransız, Hocanın evine tekrar netîceyi öğrenmek için geldiğinde cevap yerine İsmâil Efendi, yazdığı logaritma risâlesini takdim etti. Çok şaşıran Fransız, Bâbıâli’de Gelenbevî İsmâil Efendinin zekâ ve kâbiliyetine hayran olduğunu beyân etti. Reîsülküttâb Efendiye; “Şu adam Avrupa’da olsaydı ağırlığınca altın ederdi.” demesi samîmi bir ifâdesiydi.
Ömrünün sonunda yazdığı Cebir kitabı, çok kıymetli olup, tek başına, Gelenbevî’nin adının dillerde kalmasına fazlasiyle kâfidir.Eserleri, kıymetini meydana çıkardığı gibi, şöhret bulmasına da sebeb olmuştur. Padişah tarafından Yenişehir’e vazîfeyle gönderildi. Orada âni bir üzüntüden dolayı felç oldu ve 1791 senesinde vefât etti.
Eserleri:
Bıraktığı eserler onun mantık, matematik ve kelâm ilmindeki üstünlüğünü açıkça ortaya koyar. İsmâil Efendi, medresenin yetiştirdiği ve ilmî değerini Osmanlı Devletinin sınırları dışına taşıran son âlimlerdendir.
Gelenbevî’nin yazdığı eserler, matematik ve astronomi; mantık, felsefe ve âdâb; kelâm ve tasavvuf ile öteki eserleri olmak üzere, dört gruba ayrılır:
a. Matematik ve astronomiyle ilgili eserler:
1) Cebir Kitabı: Kaynaklarda Hesâb-ul-Küsûr veya Küsûrât-ı Hesâb adlarıyla bilinen bu eser, en önemli kitâbıdır. 2) Risâle-i Azla’i Müsellesât: Türkçe yazılan eser, bir üçgenin açıları ve kenarları arasındaki bağıntıların hesap açısından incelenmesine dâir olup, 79 sahîfeyi bulmaktadır. 1805 senesinde Dârüttıbâa’da da basılmıştır. 3) Şerh-i Cedâvil-i Ensâb: Logaritma cetvellerinin kuruluş biçimi ve kullanılışına dâir bir risâledir. Akıcı bir Türkçeyle yazılmıştır. Fransız mühendisinin sorularını cevaplamak için yazmıştır. 4) Risâle alâ Rub-il-Mukantarât ve Risâle alâ Rub-il-Müceyyeb: Arapça yazılan ve basılmayan eser, astronomi ile ilgilidir. 5) Risâlet-ül-Kıble: Dekâik-ül-Beyân fî Kıblet-il-Büldân: Bu eser astronomi ve trigonometriyi ilgilendirmektedir.
b. Mantık, felsefe ve âdâb ilmiyle ilgili eserler:
1) Gelenbevî alâ Îsâgûcî Şerhi: Arapca yazılmıştır. 2) El-Burhan fî-İlm-il-Mîzân: Mantıkla ilgilidir. Mîzân-ı Gelenbevî veya kısaca Burhân isimleriyle de tanınır. 3) Kıyâs Risâlesi: Mantık ilmine dâirdir. 4) Risâlet-ül-İmkân: Arapça olanbu eser, Miftâhu Bâb-il-Müveccehât adıyla bilinir. 5) Ta’lîkât alâ Mir-ül-Âdâb: Münâzara ilmi veya münâzara sanatı ile ilgilidir. 6) Risâletü İlm-il-Âdâb: Âdâb Risâlesi veya Gelenbevî alâ Âdâb adıyla bilinir.
c. Kelâm ve tasavvufla ilgili eserler:
1) Hâşiye alâ Tehzîb-ül-Mantık vel-Kelâm, 2) Hâşiye alâ Şerh-ül-Celâl el-Adûdiyye: El-Mevâkıf adlı eserin hâşiyesidir. Kısaca Celâl Hâşiyesi ve Gelenbevî alel-Celâl adlarıyla anılan eser, 1817 senesinde basılmıştır. Kelâm ilmine dâirdir. 3) Risâle fî Tahkîki Mezhebi Ehl-is-Sünne fî Usât-il-Mü’minîn: Bozuk mûtezile mezhebine cevap için yazılan bu eser de Arapçadır. 4) Vahdet-i Vücûd Risâlesi.
d. Diğer eserleri:
1) Risâle fî Beyânı İsm-ül-Ma’nâ ve İsm-ül-Ayn: Nahiv ilmiyle alâkalıdır. 2) Risâle fî Şerhi Târîfi Sıdk-il-Haber ve Kizbihî, 3) Risâle fit-Tekaddüm.
Ebu el-Vefa ve Matematik
İsmi ve künyesi 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim, 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Büzgani' diye meşhur olmuştur. Hem pozitif ilimlerde hem de zamanın marifet ilimlerinde tahsil görmüş ve bir yetkinliğe ulaşmış önemli bir isimdir. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar (998 Bağdat vefat etmiştir) burada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla çalışma yaptığı ve eserler yazdığı bilinmesine rağmen günümüze kadar bu eserler muhafaza edilememiştir. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.
Ebu'l Vefa, yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi. Bundan başka trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler keşfetti. Astronomik gözlemler için sinüs (ceyb) ve tanjant (zıl-gölge) değerlerini gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı. Bu dönemde gök bilimi inceleme çalışmaları çok yaygınlaştığından bu alanda devrin islam alimleri tarafından sürekli çalışmalar yapılmış ve günümüzden çok seneler önce bu çalışmalar hassas ölçümlerle bilinebilmiştir. Ünlü matematikçi El-Mervezi'nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse de onun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak vermediği gibi, Ebu'l Vefa'nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir.
Ebu'l Vefa, matematik sahasında özellike trigonometri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Trigonometrinin altı esas oranı arasındaki trigonometrik ilişkileri ilk defa ortaya koymuştur. Bu oranlar günümüzde aynen kullanılmaktadır. Trigonometri alanında iki açının trigonometrik fonksiyonlar altındaki toplam ve fark formülleri, yarım açı formülleri Ebul Vefa tarafından günümüzde kullanıldığı haliyle keşfedilmiş ve astronomi çalışmalarında sıklıkla bu formülleri kullanmıştır. Cos ve sinüs fonksiyonlarının yarım açı formüllerini bulmakla birlikte küresel trigonometriye dair sinüs teoremini de ortaya koymuştur.
Ebu'l Vefa, Habeş el Hasib ve El Mervezi gibi önemli matematikçileri izleyerek tanjant ve sekant fonksiyonlarını birim çember üzerinden yararlanarak tanımladı. Sekant kaşifi olarak genellikle Kopernik bilinirse de ünlü bilim tarihçilerinden Monte Candon ve Carra de Vaux'un araştırmaları sonucu bu buluşun Ebu'l Vefa'ya ait olduğu tespit edilmiştir.
Trigonometrinin yanında cebir ilmi üzerinde derinlemesine çalışmalarda bulunan Ebu'l Vefa o zamana dek bilinmeyen dördüncü dereceden denklemlerin çözümünü gerçekleştirdi. Eski Yunanların ve Hintlerin çözemediği birçok problemi geometrik yollarla çözmeyi başardı. Dördüncü dereceden bir bilinmeyenli denklemlerin çözümünde konikleri keşfini buldu ve bugünkü anlamda hiberbol, elips ve parabole ait konik özelliklerinin keşfini sağladı.
Ebul Vefa, Battani, Mervezi ve Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirmiştir. Matematik alanında yaptığı çalışmalar astronomi alanınında da ilerlemesini sağladığından Ay üzerindeki bir kratere O'na ithafen Abul Wafa adı verilerek bilim alanındaki saygınlığı tescillenmiştir.Ünlü bilim tarihçisi Plorian Cajori 'History of Mathematics' adlı eserinde onun hakkında şöyle demiştir: Ebul Vefa şüphesiz ki Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle de geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Böylece, bazı cebirsel denklemleri geometri yoluyla çözmeyi başardı ve diferansiyel hesap ve analitik geometri'nin temelini kurdu. Bilindiği gibi, diferansiyel hesap insan zekasının bulduğu mühim ve pek faydalı bir mevzu olup, ilim ve teknolojik muasır gelişmelerin temel kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca Battani'nin trigonometriyle ilgili eserlerini inceleyerek girift ve anlaşılmayan yönlerini açıklığa kavuşturdu. demektedir.(Yeni Rehber Ansiklopedisi; C:6,S:148-149)
Bilinen Eserleri:
Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.
Kitab'un fi Amel-il Mistarati ve'l Pergar vel Gunye
Kitabab ma Yahtacu-İleyh-İl-Küttab vel Ummal min İlm-il-Hisab
Kitabün Fahirün bil Hisab
Kitab'ün fi'l İlmi Hisab'il Musellat
Kitab'ün fi'l Felek (Astronomiye ait hesapların incelendiği eserdir.)
Kitab'un Zic-iş Şamil (Astronomiye ait trigonometri ölçümlerin cetveli durumundaki eserdir.)
Kitab'un fi'l Hendese (Geometri alnında yazılmış eserdir..)
Kitab'ul Medhal ila Aritmetik Tefsir-ii Harezmi fi Cebri ve'l Mukabele (Harezmiye ait denklemlerin çözüm kümelerinin bulunması alnında yapılan çalışmaları içerir.)
Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.
Kitab'un fi Amel-il Mistarati ve'l Pergar vel Gunye
Kitabab ma Yahtacu-İleyh-İl-Küttab vel Ummal min İlm-il-Hisab
Kitabün Fahirün bil Hisab
Kitab'ün fi'l İlmi Hisab'il Musellat
Kitab'ün fi'l Felek (Astronomiye ait hesapların incelendiği eserdir.)
Kitab'un Zic-iş Şamil (Astronomiye ait trigonometri ölçümlerin cetveli durumundaki eserdir.)
Kitab'un fi'l Hendese (Geometri alnında yazılmış eserdir..)
Kitab'ul Medhal ila Aritmetik Tefsir-ii Harezmi fi Cebri ve'l Mukabele (Harezmiye ait denklemlerin çözüm kümelerinin bulunması alnında yapılan çalışmaları içerir.)
ibn Yunus (ö. 399/1009)
Tam künyesi Ebü'l-Hasen Alî b. Abdirrahmân b. Ahmed b. Yûnus es-Sadefî dir. Doğum tarihiyle ilgili bir kayıt bulunmamakta, ancak Fâtımîler'in Mısır'ı zaptederek 358'de (969) Kahire'yi kurdukları sırada gençlik çağında olduğu bilinmektedir. Fustat’ta yetişmiş ve hayatını orada geçirmiştir. Ünlü bir aileden gelir; Dedesi, İmam-ı Şafii hazretlerinin yakınlarından ve ilmi meclisinde bulunan bir zat ve babası da meşhur bir hadis âlimi ve tarihçidir. İbn-i Yunus, küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Naklî ilimlerde tanınmış bir aileye mensup olmasına rağmen aklî ilimlere, özellikle astronomi ve matematiğe ilgi duyan İbn Yûnus'un tahsili ve hocaları hakkında bilgi yoktur. Kişiliği üzerine açıklama yapan kaynaklar, onun astronominin yanı sıra astrolojiyle de yoğun şekilde uğraştığını, vaktinin çoğunu astrolojik kehanetlerle geçirdiğini ve şiir yazdığını kaydetmektedir.(Bkz: Fotoğraf "İbn Yunus'un 993 ve 1004'teki
güneş tutulmalarını ile 1001 ve 1002'deki ay tutulmalarını kaydeden
Arapça el yazması.")
Müsebbihî Târîhu Mısr adlı eserde; İbn Yûnus'un dalgınlığı, toplum tarafından tuhaf karşılanan kıyafeti ve davranışlarıyla ilgi çektiğini belirterek 399 Şevvalinde (Haziran 1009) Fustat’ta aniden vefat ettiğini, evinin civarına gömüldüğünü, kitaplarının da oğlu tarafından tartıyla satıldığını kaydedilmiştir. Babasının da onu daima bir "müneccim ve sâhir" olarak gördüğü, hatta kendisinden hadis rivayet edilemeyeceğini söylediği bilinmektedir.
Dönemlerinde yaşadığı Fatımî halifeleri Azîz-Billâh ile Hâkim- Biemrillâh'ın astronomiye olan ilgileri, İbn Yûnus'un onların destek ve himayelerini kazanmasına yol açmıştır. Mısır’da hüküm süren Fatımi Sultanlarından El-Aziz ve oğlu Hakim bi-Emrillah devirlerinde ibn Yunus iyice tanındı. Fatımi hükümdarları, ilmi çalışmalarını teşvik ederek, Kahire civarında Cebel-i Mukattam Dağında onun için bir rasathane yaptırdılar. Astronomi çalışmaları yapmasını sağladılar. Kendisine o devrin en mükemmel aletlerini temin ettiler. İbni Yunus İbn-i Yunus, 978 senesinde Kahire’de yaptığı gözlemler neticesinde ay ve güneş tutulmalarını en ince hesaplarla tespit etti. Böylece büyük bir şöhrete erdi. Zira bu şekilde hassas ve dakik hesaplama,o zamana kadar yapılmamıştı. Yaptığı rasatlar sonunda büyük ve mükemmel bir zic hazırladı. Bu eseri dört cilt olup, Zic-ül-Hakemi adıyla meşhurdur. İbn-i Yunus, eserinde kendinden önce gelen astronomi alimlerinin ay ve güneş tutulmalarıyla ilgili yaptıkları hesaplamaları ve yıldızların hareketleriyle ilgili bilgileri ele alıp, mukayese etti. İyice tetkik ederek, kendi rasatlarıyla elde ettiği sonuçlarla karşılaştırdı.Böylece ayın hareketinin giderek değiştiğini ortaya koydu. Burçlar dairesinin meylini, güneşin paralaksını(güneşin merkezinden dünyanın yarıçapını gören açı) itidal noktalarını(ilkbahar ve sonbahar noktaları) en doğru şekilde tespit etti. İlmî şahsiyeti ve ortaya koyduğu başarı, Azîz-Billâh'ın teşvikiyle başlayıp 365-393 (976-1003) yılları arasında kesintisiz sürdürdüğü gözlem ve incelemelerin sonunda kaleme aldığı ve Azîz-Billâh'ın 996 yılında ölümü üzerine tahta çıkan Hâkim-Biemrillâh'a ithaf ettiği ez-Zîcü 'l -Hâkimiyyü'l-kebîr'den hareketle belirlenebilmektedir. İslâm dünyasında hazırlanmış en kapsamlı astronomi cetvellerinden biri olan ez-Zîcü'l-Hâkimî İslâm astronomisinin standart konularıyla uğraşmakta, ancak öteki zîclerden hem müellifin hem de seleflerinin yaptığı gözlemlerin listesini vermekle ayrılmaktadır. Ancak İbn Yûnus, gözlem kayıtlarındaki titiz tutumuna rağmen kendi gözlemlerinde ne tür astronomi aletleri kullandığına dair yeterli açıklama yapmamıştır. Meselâ Fustat'ın enlemini tayin ederken ve gündönümlerinde güneşin meridyen yüksekliği yardımıyla ekliptik eğimini hesaplarken halife tarafından sağlanan bir aletten faydalandığını söylemekte, fakat hakkında, her dakikalık yayı gösteren derecelendirilmiş bir ölçeğin bulunduğundan başka bilgi vermemektedir. Bu alet muhtemelen büyük bir meridyen halkası idi; yaptığı atıflardan, basit gözlemler için kullandığı öteki aletlerin de bir usturlapla bir gnomon olduğu sonucu çıkarılabilir.
İbn Yûnus, ez-Zîcü'l-Hâkimî'nin mukaddimesinde Yahya b. Ebû Mansûr el-Müneccim'in kendisinden yaklaşık iki yüzyıl önce Bağdat'ta Halife Me'mûn için hazırladığı ez-Zîcü'l-mümtehan’ı Mısır coğrafî bölgesi için uyarlama niyetinde olduğunu söylemektedir. Zîc’in mukaddimesinden ve dört, beş, altıncı bölümlerinden anlaşıldığı kadarıyla İbn Yûnus, ez-Zîcü'l-mümtehan’ın yanı sıra Habeş el-Hâsib Bettânî ve Neyrîzî'nin zîclerini de incelemiştir; ancak Habeş el-Hâsib'e nisbet ettiği gözlemler ez-Zîcü'l-mümtehan’ın mevcut nüshalarında bulunmamaktadır. Eserde bunların yanı sıra Bağdatlı ünlü aile Benî Amâcûr ile Ahmed b. Muhammed en-Nihâvendî, İbnü'l-Ademî, Benî Mûsâ, Ebû Ma'şer el-Belhî, İbnü'l-A'lem, Abdurrahman es-Sûfî ve Muhammed es-Semerkandî gibi astronomların zîclerinden de yapılmış iktibaslar yer almaktadır. İbn Yûnus'un gerçekleştirip tanımladığı gözlemler, gezegenlerin birbirleri ve ekliptiğe en yakın noktada bulunan Aslan takım yıldızındaki Regulus yıldızı ile kavuşumları, güneş ve ay tutulmalarıyla ekinoksun belirlenmesi, ekliptiğin eğiminin ölçülmesi ve ayın en büyük enlemine dair ölçümler üzerinedir.
İbn-i Yunus’un gayesi, kendinden önce gelen alimlerin ortaya koyduğu bilgileri tashih edip, mükemmel bir hale getirmekti. Vardığı sonuçlar ve yaptığı hesaplamalar, günümüzdekilere çok yakındır. Bu yüzden ilim tarihçileri onu Battani ve Ebü’l-Vefa Buzcani’den sonra, en büyük astronomi alimi bilirler.
Zic-ül-Hakemi adlı eserinin bir bölümü matematiksel coğrafya ile ilgilidir. Trigonometride söz sahibi oldu. O devirlerde trigonometri henüz daha başlı başına bir ilim dalı halinde değildi. İbn-i Yunus, bu ilmin başlı başına bir ilim haline gelmesi için esaslı çalışmalar yaptı ve bu yolda başarılı adımların atılmasını sağladı. Birçok bilginin çalışmalarına ışık tuttu. 0 ve 1°nin sinüsünü son derece dikkatle hesapladığı gibi tanjant ve kotanjant cetvellerini de muntazam bir şekilde hazırladı ve çalışmalarında kolay bir hesaplama metodu geliştirdi. Bu metodla bütün hesaplar süratle yapılıyordu. Böylece logaritmanın keşfine giden ilk adımları attı ve haklı olarak ilim tarihçileri tarafından kabul edildi. Çünkü o, logaritma’nın temel prensibi olan çarpmayı, bölmeye çevirme usulünü bulmuş ve ilk defa kullanmıştı. Trigonometri için büyük önemi olan dönüşüm formüllerini ilim dünyasına ilk defa o kazandırdı. Onun bu formülleri kullanarak hesap yapması, ortaçağ bilginlerini şaşkına çevirdi. İbn-i Yunus, trigonometri üzerindeki araştırma ve çalışmalarında, özellikle kürevi trigonometride birçok zor problemleri çözmeyi başardı.
Batılı bazı bilim tarihçileri, logaritmanın kaşifi olarak 1550–1617 seneleri arasında yaşayan İskoçyalı bilgin John Nepier’i kabul ederler. Halbuki onun bulduğu formül, kendisinden tam yedi asır önce İbn-i Yunus tarafından kullanılan formüllerden ibarettir. İbni Yunus John Napier, buradan hareketle, İbn-i Yunus’un bulduğu logaritmik formülleri geliştirmiştir. İbn-i Yunus, ömrünün büyük bir kısmını yıldızlar ve özellikle gezegenleri tetkik etmekle geçirdi. On sekiz yıldızın gökküresindeki koordinat değerlerini buldu. Onların hareket ve faaliyetleri üzerinde durdu. Yıldızların gözlenmesinde kullanılan ve görünüp kaybolma periyotlarının tespitine yardımcı olan rakkas, yani sarkaç aletini keşfetti. Batılılar, bunu ünlü İtalyan bilim adamı Galile’ye (1564–1642) mal ederlerse de yapılan araştırmalar, iddialarını çürütmektedir. İbn-i Yunus, sarkacı Galile’den tam yedi asır önce keşfederek ilmi çalışmalarında kullanmıştır. Saatlerde sarkacı kullanan da yine İbn-i Yunus’tur. Fransız bilim tarihçisi Sedillat, Histoire Generale des Arabes adlı eserinde bu hususları belgelendirmiştir. Nallino da araştırmaları neticesinde aynı sonuca ulaşmış ve bu hakikati itiraftan geri kalmamıştır.
ESERLERİ
1)Kitab-uz-Zıll: Sinüs ve kosinüs ile ilgilidir.
2)Zic-ül-Hakemi: En meşhur eseri olup, dört cilttir. Eser, seksen bir bölümden meydana gelmiştir. Asırlar boyunca sahasında müracaat kaynağı olarak kaldı. Gerek ilmi seviyesi, gerekse üslubunun açıklığı dolayısıyla 1804 senesinde Fransızcaya tercüme edilmiştir. Eserin bir bölümü ise 1822 senesinde Leiden’de basılmıştır. Bir nüshası Kahire Kütüphanesinde mevcuttur.
3)Kitabu Gayet-il-İrtifa: Namaz vakitlerinin hesaplanmasıyla ilgilidir.
4)Kitab-ül-Meyl:
5) Tarihu A’yani Mısır, Kitab-ut-Ta’dil-il-Muhkem: Ay ve güneş tutulmalarının tetkikiyle ilgilidir.
6)El-Ukud ves-Su’ud fi Evsaf-il Ud, Kitabun anir-Rakkas: Nasırüddin Tusi gibi birçok astronomi alimleri, İbn-i Yunus’un eserlerinden faydalandı. Kopernik ve Fransız bilgin Laplace de, İbn-i Yunus’un eserlerini inceleyerek çok istifade ettiler.
Kaynakça:
TDV İslam Ansiklopedisi, Ebü’l-Hasen Abdirrahmân b. Ahmed b. Yûnus es-Sadefî yıl: 1999, cilt: 20, sayfa: 450-452
http://islamsci.mcgill.ca/RASI/BEA/Ibn_Yunus_BEA.htm
İbn Yûnus, ez-Zîcü'l-Hâkimî'nin mukaddimesinde Yahya b. Ebû Mansûr el-Müneccim'in kendisinden yaklaşık iki yüzyıl önce Bağdat'ta Halife Me'mûn için hazırladığı ez-Zîcü'l-mümtehan’ı Mısır coğrafî bölgesi için uyarlama niyetinde olduğunu söylemektedir. Zîc’in mukaddimesinden ve dört, beş, altıncı bölümlerinden anlaşıldığı kadarıyla İbn Yûnus, ez-Zîcü'l-mümtehan’ın yanı sıra Habeş el-Hâsib Bettânî ve Neyrîzî'nin zîclerini de incelemiştir; ancak Habeş el-Hâsib'e nisbet ettiği gözlemler ez-Zîcü'l-mümtehan’ın mevcut nüshalarında bulunmamaktadır. Eserde bunların yanı sıra Bağdatlı ünlü aile Benî Amâcûr ile Ahmed b. Muhammed en-Nihâvendî, İbnü'l-Ademî, Benî Mûsâ, Ebû Ma'şer el-Belhî, İbnü'l-A'lem, Abdurrahman es-Sûfî ve Muhammed es-Semerkandî gibi astronomların zîclerinden de yapılmış iktibaslar yer almaktadır. İbn Yûnus'un gerçekleştirip tanımladığı gözlemler, gezegenlerin birbirleri ve ekliptiğe en yakın noktada bulunan Aslan takım yıldızındaki Regulus yıldızı ile kavuşumları, güneş ve ay tutulmalarıyla ekinoksun belirlenmesi, ekliptiğin eğiminin ölçülmesi ve ayın en büyük enlemine dair ölçümler üzerinedir.
İbn-i Yunus’un gayesi, kendinden önce gelen alimlerin ortaya koyduğu bilgileri tashih edip, mükemmel bir hale getirmekti. Vardığı sonuçlar ve yaptığı hesaplamalar, günümüzdekilere çok yakındır. Bu yüzden ilim tarihçileri onu Battani ve Ebü’l-Vefa Buzcani’den sonra, en büyük astronomi alimi bilirler.
Zic-ül-Hakemi adlı eserinin bir bölümü matematiksel coğrafya ile ilgilidir. Trigonometride söz sahibi oldu. O devirlerde trigonometri henüz daha başlı başına bir ilim dalı halinde değildi. İbn-i Yunus, bu ilmin başlı başına bir ilim haline gelmesi için esaslı çalışmalar yaptı ve bu yolda başarılı adımların atılmasını sağladı. Birçok bilginin çalışmalarına ışık tuttu. 0 ve 1°nin sinüsünü son derece dikkatle hesapladığı gibi tanjant ve kotanjant cetvellerini de muntazam bir şekilde hazırladı ve çalışmalarında kolay bir hesaplama metodu geliştirdi. Bu metodla bütün hesaplar süratle yapılıyordu. Böylece logaritmanın keşfine giden ilk adımları attı ve haklı olarak ilim tarihçileri tarafından kabul edildi. Çünkü o, logaritma’nın temel prensibi olan çarpmayı, bölmeye çevirme usulünü bulmuş ve ilk defa kullanmıştı. Trigonometri için büyük önemi olan dönüşüm formüllerini ilim dünyasına ilk defa o kazandırdı. Onun bu formülleri kullanarak hesap yapması, ortaçağ bilginlerini şaşkına çevirdi. İbn-i Yunus, trigonometri üzerindeki araştırma ve çalışmalarında, özellikle kürevi trigonometride birçok zor problemleri çözmeyi başardı.
Batılı bazı bilim tarihçileri, logaritmanın kaşifi olarak 1550–1617 seneleri arasında yaşayan İskoçyalı bilgin John Nepier’i kabul ederler. Halbuki onun bulduğu formül, kendisinden tam yedi asır önce İbn-i Yunus tarafından kullanılan formüllerden ibarettir. İbni Yunus John Napier, buradan hareketle, İbn-i Yunus’un bulduğu logaritmik formülleri geliştirmiştir. İbn-i Yunus, ömrünün büyük bir kısmını yıldızlar ve özellikle gezegenleri tetkik etmekle geçirdi. On sekiz yıldızın gökküresindeki koordinat değerlerini buldu. Onların hareket ve faaliyetleri üzerinde durdu. Yıldızların gözlenmesinde kullanılan ve görünüp kaybolma periyotlarının tespitine yardımcı olan rakkas, yani sarkaç aletini keşfetti. Batılılar, bunu ünlü İtalyan bilim adamı Galile’ye (1564–1642) mal ederlerse de yapılan araştırmalar, iddialarını çürütmektedir. İbn-i Yunus, sarkacı Galile’den tam yedi asır önce keşfederek ilmi çalışmalarında kullanmıştır. Saatlerde sarkacı kullanan da yine İbn-i Yunus’tur. Fransız bilim tarihçisi Sedillat, Histoire Generale des Arabes adlı eserinde bu hususları belgelendirmiştir. Nallino da araştırmaları neticesinde aynı sonuca ulaşmış ve bu hakikati itiraftan geri kalmamıştır.
ESERLERİ
1)Kitab-uz-Zıll: Sinüs ve kosinüs ile ilgilidir.
2)Zic-ül-Hakemi: En meşhur eseri olup, dört cilttir. Eser, seksen bir bölümden meydana gelmiştir. Asırlar boyunca sahasında müracaat kaynağı olarak kaldı. Gerek ilmi seviyesi, gerekse üslubunun açıklığı dolayısıyla 1804 senesinde Fransızcaya tercüme edilmiştir. Eserin bir bölümü ise 1822 senesinde Leiden’de basılmıştır. Bir nüshası Kahire Kütüphanesinde mevcuttur.
3)Kitabu Gayet-il-İrtifa: Namaz vakitlerinin hesaplanmasıyla ilgilidir.
4)Kitab-ül-Meyl:
5) Tarihu A’yani Mısır, Kitab-ut-Ta’dil-il-Muhkem: Ay ve güneş tutulmalarının tetkikiyle ilgilidir.
6)El-Ukud ves-Su’ud fi Evsaf-il Ud, Kitabun anir-Rakkas: Nasırüddin Tusi gibi birçok astronomi alimleri, İbn-i Yunus’un eserlerinden faydalandı. Kopernik ve Fransız bilgin Laplace de, İbn-i Yunus’un eserlerini inceleyerek çok istifade ettiler.
Kaynakça:
TDV İslam Ansiklopedisi, Ebü’l-Hasen Abdirrahmân b. Ahmed b. Yûnus es-Sadefî yıl: 1999, cilt: 20, sayfa: 450-452
http://islamsci.mcgill.ca/RASI/BEA/Ibn_Yunus_BEA.htm
Kürenin Alan ve Hacim Bağıntıları ve İspatları
Uzayda bir noktadan eşit uzaklıktaki noktaların geometrik yerine küre yüzeyi denir. Küre yüzeyinin sınırladığı cisme küre adı verilir. Sabit noktaya kürenin merkezi, merkezin küre yüzeyine uzaklığına da kürenin yarıçapı denir.Bir küre merkezinden belli bir uzaklıkta bir düzlemle kesildiğinde kesit alanının daire şeklinde olduğu görülür. Kesilip çıkarılan kısma küre kapağı denir. Elektriğin kullanıma girmesine 2100 yıl, penisilinin icadına 2150 yıl, bilgisayar haberleşme ağlarının yayılmasına ise yaklaşık 2200 yıl vardır. Roma-Kartaca savaşları hala sürmektedir. Nitekim bu savaşlarda taraf tutmak zorunda olan Sicilya krallığı ölümcül bir yanlış yapıp Kartaca’nın tarafını tutar. Roma donanmasının uzun süren kuşatmasından sonra Sicilya düşer ve o karışıklıkta bir asker Arşimet’i öldürür. Vasiyeti üzerine mezar taşına silindir içine sokulmuş bir küre çizilir. Çünkü Arşimet’in en çok gurur duyduğunu söylediği gelişmesi budur.
Bir kürenin hacminin, içine tam olarak sığacağı silindirin hacmine oranı Arşimet üçte iki olarak bulur ve silindirin hacmi bilindiği için kürenin Hacmi tam olarak hesaplanmış olur. Arşimet’in mezarı daha sonra kaybolur. Yaklaşık üçyüz yıl kadar sonra Sicilya’da konsil yardımcılığı görevi sırasında Çiçero üzerinde bir silindir ve küre şekli bulunan bir mezar taşı bulur ... Bugün bu mezar taşı yine kayıp. Meraklı bir turistin Arşimet’in mezarından bir hatıra almak isteyip işin biraz aşırısına kaçtığı sanılıyor.
Arşimet’in bunca gurur ve coşku duyduğu bu hacim hesabi gıpta edilecek sadeliktedir ve mutlaka çağdaşlarına “ben niye akil edemedim?” dedirtmiştir. Bu konunun matematiksel içeriği dışında bizi ilgilendiren bir başka yönü de bu hesapları içeren Arşimet’in Metotlar adli eserinin iki bin yıl ortadan kaybolduktan sonra bu yüzyılın başında İstanbul’da ortaya çıkmasıdır. (Sinan Sertöz-Arşimet Küreleri-Bilkent Üniversitesi)
Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(301)
geometri
(133)
ÖSYM Sınavları
(61)
trigonometri
(56)
üçgen
(49)
çember
(36)
sayılar
(32)
fonksiyon
(30)
türev
(26)
alan formülleri
(25)
analitik geometri
(23)
dörtgenler
(19)
denklem
(18)
limit
(18)
belirli integral
(14)
katı cisimler
(12)
istatistik
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(6)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)









