İlâhî isimlerin güzellikle nitelendirilmesinin sebeplerini Ebû Bekir İbnü’l-Arabî şöyle sıralamaktadır: 1. Esmâ-i hüsnâ Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder ve kullarda saygı hissi uyandırır. 2. Zikir ve duada kullanılmaları halinde kabule vesile olur ve sevap kazandırır. 3. Kalplere huzur ve sükûn verir, lutuf ve rahmet ümidi telkin eder. 4. Bilginin değeri bilinenin değerine bağlı bulunduğu ve bilinenlerin en şereflisi de Allah olduğu için esmâ-i hüsnâ bilgisine sahip olanlara bu bilgi meziyet ve şeref kazandırır. 5. Esmâ-i hüsnâ Allah için vâcip, câiz ve mümteni‘ olan sıfatları içermesi sebebiyle O’nun hakkında yeterli ve doğru bilgi edinmemize imkân verir (el-Emedü’l-aḳṣâ, vr. 4b-5a).
Esmâ-i hüsnâ ile ilgili müstakil telifler içinde ilk akla gelen eser, Gazzâlî’nin el-Maḳṣadü’l-esnâ fî şerḥi (meʿânî) esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ’sıdır. Müellifin, akıcı üslûbu ve konunun inceliklerine nüfuzu yanında açıklamalarında tasavvufî neşveyi de ihmal etmemesi ve her isimden kulun alabileceği nasibi belirlemeye çalışması esere büyük değer kazandırmıştır. el-Maḳṣadü’l-esnâ daha sonra telif edilen birçok eseri ismine varıncaya kadar etkilemiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de bizzat bu ilâhî vahyin şifa olduğu ifade edilir (bk. Yûnus 10/57; el-İsrâ 17/82; Fussılet 41/44). Bu tür âyetlerin genel muhtevasına bakıldığında buradaki şifanın inkâr ve sapıklık gibi mânevî hastalıklar için söz konusu olduğu anlaşılır. Bununla birlikte ilk dönemlerden itibaren Kur’an’ın bedenî hastalıklara da şifa olabileceğine inanılmıştır. Büyük çoğunluğu Kur’an’da yer alan esmâ-i hüsnâdan bu maksatla da faydalanılabileceği kabul edilmiş ve bazı isimlerin özel tesirleri olabileceği umulmuştur. İslâm öncesi din ve inançlarının da etkisiyle oluşan cin çağırma, muska yazma, tütsüleme ve büyü uygulamalarında bazı kesimlerce esmâ-i hüsnânın da kullanıldığı bilinmektedir. Zaman zaman suistimallere ve hurafelere kadar varan bu tür uygulamalarla naslarda ve ilmî literatürde yer alan esmâ-i ilâhiyye arasında bağlantı kurmak mümkün değildir. Bu konuda azami derecede dikkatli olunması, hurafelerden uzak durulması lazım gelir.
"Allah", ismi diğer bütün isimlerinin manasını kendinde toplayan sadece ve sadece Yüce Yaratıcı'nın ismi olan tek ve yegane isimdir. "Allah", isminin önüne hiç bir isim geçemez. "Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."(Rad Suresi-28) Ayet-i celilesi gereği bu isimleri bolca ziktetmek ve bununla manevi dünyamızı rahatlatmak bizlere hitab-i ilahi olarak bildirilmiştir. "Allah" ismini insanlardan uzak, tenha bir yerde abdestli olarak zikredene; samimiyeti ölçüsünce dereceler ve yardımlar Cenab-ı Mevla tarafından ikram edilir. Kişinin zikirle maneviyati güçlenir. Ruhsal sıkıntı, keder, üzüntü, endişe gibi şeytani vesveselerden de korunmuş olur. Kalbi ve yüzü nurlanır, dünya ve ahirette de yüksek makamlara nail olur. İnsanlar nezdinde itibarı artar, haysiyeti ve şerefi muhafa altında olur.
Allah(c.c) ismini ,zikretmenin yeri, zamanı yoktur. Önemli olan kalpten gelecek samimiyet ve riyadan uzak davranıştır. Her an, her yerde ve her şart altında ALLAH'i zikredebilirsiniz. Kalbi zikir, sesli zikirden daha evladır. İnsanlara gösteriş olsun diye süslü tesbihlerle, zikir aletleriyle bağıra çağıra zikretmek (!) zikrediyormuş gibi yapmak, samimiyetten uzak içinde riya barındıran davranışlardır. Başı dara sıkışınca insan, nasıl Allah'ı hatırlıyorsa; sıkıntıdan uzak en sağlıklı, en huzurlu, en mutlu zamanlarda da yapılan zikir, aynen başı dertli iken yapılan zikir gibi içten büyük bir teslimiyetle yapılmalıdır.
"Sizi karada ve denizde yürüten Allah'tır. Bulunduğunuz gemi, içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken yolcular neşelenirler; bir fırtına çıkıp da onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda ise Allah'ın dinine sarılarak, "Bizi bu tehlikeden kurtarırsan and olsun ki şükredenlerden oluruz" diye O'na yalvarırlar. Fakat (Allah) onları selâmete erdirince bakarsın ki yer (yüzün) de yine haksız yere taşkınlıklarda bulunuyorlar! Ey insanlar, sizin taşkınlığınız ancak kendinize karşıdır. (Kendi aleyhinizedir. Bu da) dünyâ hayaatının (o fânî) menfaati gibi (süreksiz) dir. Nihayet dönüşünüz ancak bizedir. O vakit neler yapıyor olduğunuzu size biz haber vereceğiz! "(Yunus-22-23)
TİRMİZÎ RİVAYETİNDE YER ALAN ESMÂ-i HÜSNÂNIN ALFABETİK SIRALANIŞI VE EBCED DEĞERLERİ | ||||
ESMA | MANASI | Ebced Değeri | ||
1 | الله | ALLAH | Varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere lâyık bulunan zâtın özel kapsamlı adı | 66 |
2 | العدل | EL-ADL | Mutlak adalet sahibi, aşırılığa meyletmeyen | 104 |
3 | العفوّ | EL-AFÜV | Hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden | 156 |
4 | الآخر | EL-ÂHİR | Varlığının sonu olmayan | 801 |
5 | العليّ | EL-ALÎ | İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın | 110 |
6 | العليم | EL-ALÎM | Hakkıyla bilen | 150 |
7 | العظيم | EL-AZÎM | Zâtının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu | 1020 |
8 | العزيز | EL-AZÎZ | Yenilemeyen yegâne galip | 94 |
9 | الباعث | EL-BÂİS | Ölümden sonra dirilten | 573 |
10 | الباقي | EL-BÂKĪ | Varlığının sonu olmayan | 113 |
11 | البارئ | EL-BÂRİ’ | Bir model olmaksızın canlıları yaratan | 213 |
12 | الباسط | EL-BÂSIT | Rızkı genişleten, ruhları bedenlerine yayan | 72 |
13 | البصير | EL-BASÎR | Gören | 302 |
14 | الباطن | EL-BÂTIN | Zâtının görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açısından gizli | 62 |
15 | البديع | EL-BEDΑ | Eşi ve örneği olmayan, sanatkârane yaratan | 86 |
16 | البرّ | EL-BER | İyilik eden, vaadini yerine getiren | 202 |
17 | الجامع | EL-CÂMİ‘ | Toplayıp düzenleyen, kıyamet günü hesaba çekmek için mahlûkatı toplayan | 114 |
18 | الجبّار | EL-CEBBÂR | İradesini her durumda yürüten, yaratılmışların halini iyileştiren | 206 |
19 | الجليل | EL-CELÎL | Azamet sahibi | 73 |
20 | الضارّ | ED-DÂR | Zarar veren | 1001 |
21 | الأوّل | EL-EVVEL | Varlığının başlangıcı olmayan | 37 |
22 | الفتّاح | EL-FETTÂH | İyilik kapılarını açan, hakemlik yapan | 489 |
23 | الغفّار | EL-GAFFÂR | Daima affeden, tekrarlanan günahları bağışlayan | 1281 |
24 | الغفور | EL-GAFÛR | Bütün günahları bağışlayan | 1286 |
25 | الغنيّ | EL-GANÎ | Her şeyden müstağni, kendi dışındaki her şey O’na muhtaç | 1060 |
26 | الخبير | EL-HABÎR | Her şeyin iç yüzünden haberdar olan | 812 |
27 | الهادي | EL-HÂDÎ | Yol gösteren, murada erdiren | 20 |
28 | الخافض | EL-HÂFID | Alçaltan, zillete düşüren | 1481 |
29 | الحفيظ | EL-HAFÎZ | Koruyup gözeten ve dengede tutan | 998 |
30 | الحقّ | EL-HAK | Fiilen var olan, mevcudiyeti ve ulûhiyyeti gerçek olan | 108 |
31 | الحكم | EL-HAKEM | Son hükmü veren | 68 |
32 | الحكيم | EL-HAKÎM | Bütün emirleri ve işleri yerli yerinde olan | 78 |
33 | الخالق | EL-HÂLİK | Takdirine uygun bir şekilde yaratan | 731 |
34 | الحليم | EL-HALÎM | Acele ile ve kızgınlıkla muamele etmeyen | 88 |
35 | الحميد | EL-HAMÎD | Övülmeye lâyık | 68 |
36 | الحسيب | EL-HASÎB | Kullarına yeten, onları hesaba çeken | 80 |
37 | الحيّ | EL-HAY | Ebedî hayatla diri | 18 |
38 | القابض | EL-KĀBIZ | Rızkı tutan, canlıların ruhunu alan | 903 |
39 | القادر | EL-KĀDİR | Her şeye gücü yeten, kudretli | 305 |
40 | القهّار | EL-KAHHÂR | Yenilmeyen, yegâne galip | 306 |
41 | القويّ | EL-KAVÎY | Her şeye gücü yeten, kudretli | 117 |
42 | القيّوم | EL-KAYYÛM | Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare eden | 156 |
43 | الكبير | EL-KEBÎR | Zâtının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu | 232 |
44 | الكريم | EL-KERÎM | Fazilet türlerinin hepsine sahip | 270 |
45 | القدّوس | EL-KUDDÛS | Her eksikten münezzeh | 170 |
46 | اللطيف | EL-LATÎF | Yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan | 129 |
47 | الماجد | EL-MÂCİD | Şanlı, şerefli | 48 |
48 | مالك الملك | EL-MÂLİKÜ’l-MÜLK | Mülkün sahibi | 212 |
49 | المانع | EL-MÂNİ‘ | Dilemediği şeyin gerçekleşmesine müsaade etmeyen, kötü şeylere engel olan | 161 |
50 | المجيد | EL-MECÎD | Şanlı, şerefli | 57 |
51 | الملك | EL-MELİK | Görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi | 90 |
52 | المتين | EL-METÎN | Her şeye gücü yeten, kudretli | 500 |
53 | المؤخّر | EL-MUAHHİR | Geriye bırakan | 846 |
54 | المغني | EL-MUĞNÎ | Zenginlik verip tatmin eden | 1100 |
55 | المحصي | EL-MUHSÎ | Her şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen | 148 |
56 | المحيي | EL-MUHYÎ | Can veren | 68 |
57 | المعيد | EL-MUÎYD | Tekrar yaratan | 124 |
58 | المعزّ | EL-MUİZ | Yücelten, izzet ve şeref veren | 117 |
59 | المقدّم | EL-MUKADDİM | Öne alan | 184 |
60 | المقيت | EL-MUKĪT | Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, bilip gücü yeten ve koruyan | 550 |
61 | المقسط | EL-MUKSİT | Adaletle hükmeden | 275 |
62 | المقتدر | EL-MUKTEDİR | Her şeye gücü yeten, kudretli | 744 |
63 | المصوّر | EL-MUSAVVİR | Şekil ve özellik veren | 336 |
64 | المبدئ | EL-MÜBDİ’ | İlkin yaratan | 56 |
65 | المجيب | EL-MÜCÎB | Dileklere karşılık veren | 55 |
66 | المهيمن | EL-MÜHEYMİN | Kâinatın bütün işlerini gözetip yöneten | 145 |
67 | المؤمن | EL-MÜ’MİN | Güven veren, vaadine güvenilen | 136 |
68 | المميت | EL-MÜMÎT | Öldüren | 490 |
69 | المنتقم | EL-MÜNTAKIM | Suçluları cezalandıran | 630 |
70 | المتعالي | EL-MÜTEÂLÎ | İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın | 551 |
71 | المتكبّر | EL-MÜTEKEBBİR | Azamet ve yüceliğini izhar eden | 662 |
72 | المذلّ | EL-MÜZİL | Alçaltan, zillet veren | 770 |
73 | النافع | EN-NÂFİ‘ | Fayda veren | 201 |
74 | النور | EN-NÛR | Nurlandıran, nur kaynağı | 256 |
75 | الرافع | ER-RÂFİ‘ | Yücelten, izzet ve şeref veren | 351 |
76 | الرحيم | EE-RAHÎM | Bağışlayan, esirgeyen | 258 |
77 | الرحمن | ER-RAHMÂN | Bağışlayan, esirgeyen | 298 |
78 | الرقيب | ER-RAKĪB | Gözetleyip kontrol eden | 312 |
79 | الرؤف | ER-RAÛF | Şefkatli | 286 |
80 | الرشيد | ER-REŞÎD | Bütün işleri isabetli ve hedefine ulaşıcı, irşad edici | 514 |
81 | الرزّاق | ER-REZZÂK | Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren | 308 |
82 | الصبور | ES-SABÛR | Çok sabırlı | 298 |
83 | الصمد | ES-SAMED | Arzu ve ihtiyaçları sebebiyle herkesin yöneldiği ulular ulusu bir müstağni | 134 |
84 | السلام | ES-SELÂM | Esenlik veren | 131 |
85 | السميع | ES-SEMΑ | İşiten | 180 |
86 | الشهيد | EŞ-ŞEHÎD | Her şeyi gözlemiş olarak bilen | 319 |
87 | الشكور | EŞ-ŞEKÛR | Az iyiliğe çok mükâfat veren | 526 |
88 | التوّاب | ET-TEVVÂB | Kullarını tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden | 409 |
89 | الواجد | EL-VÂCİD | Dilediğini dilediği zaman bulan bir müstağni | 14 |
90 | الواحد | EL-VÂHİD | Bölünüp parçalara ayrılmaması ve benzerinin bulunmaması anlamında tek | 19 |
91 | الوالي | EL-VÂLÎ | Kâinata hâkim olup onu yöneten | 47 |
92 | الوارث | EL-VÂRİS | Varlığının sonu olmayan | 707 |
93 | الواسع | EL-VÂSİ‘ | İlmi ve merhameti her şeyi kuşatan | 137 |
94 | الودود | EL-VEDÛD | Çok seven, çok sevilen | 20 |
95 | الوهّاب | EL-VEHHÂB | Karşılık beklemeden bol bol veren | 14 |
96 | الوكيل | EL-VEKÎL | Güvenilip dayanılan | 66 |
97 | الوليّ | EL-VELÎY | Yardımcı ve dost | 46 |
98 | الظاهر | EZ-ZÂHİR | Varlığını ve birliğini belgeleyen birçok delilinin bulunması açısından âşikâr | 1106 |
99 | ذو الجلال والإكرام | ZÜ’l-CELÂLİ
ve’l-İKRÂM |
Azamet ve kerem sahibi | 1100 |
AÇIKLAMALAR
Lütfen ilgili yazıların altında, yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Kırık bağlantıları ve hatalı içerikleri mutlaka bildiriniz. Bizlere güzel dualar ederek destek olunuz...
KADİR PANCAR...