Matematikten Korkmayın

"Matematik, zorlanılan dersler arasında yer alıyor. Lübnan’daki Amerikan Teknoloji Üniversitesi’nde Sanat ve Beşeri Bilimler Bölüm Başkanı ve Uluslararası İlkokul Eğitimi Lisans Bölümü resmi danışmanı Dr. Marjorie Henningsen’e göre, ‘matematiğin korkulu bir ders’ olarak algılanmasının nedeni öğretim şekliyle ilgili. “Çoğu çocuk matematiği çok zekilerin ya da süper zekâlıların yapabileceği bir şey olarak görüyor” diyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir seminer veren Henningsen’in çocuklara matematiği sevdirmek için velilere ve öğretmenlere birkaç tavsiyesi de var. 


Öğrencilerde matematiğe karşı bir korku var. Sizce bu neden kaynaklanıyor? - Bunun nedeni daha çok öğretim şeklimizle ilgili. Yöntemlerimizle, metotlarımızla alakalı. Matematiği okullarda çocuklarımıza nasıl veriyoruz? Sanki onlara gerçek dünyayla ilişkisi olmayan, pratikte kullanılamayacak bir şeymiş gibi öğretiliyor matematik. Bu yüzden de hep korkarak büyüyorlar. Çoğu çocuk bunu çok zekilerin ya da süper zekâlıların yapabileceği bir şey olarak görüyor, bu da bir problem. Okullarda uygulanacak daha iyi bir yöntem bulmalıyız, metodumuzu değiştirmemiz gerekiyor. 
Türkiye’deki matematik eğitimini nasıl buldunuz? - İki yıl önce Türkiye’de bir özel okulda gözlem yapma fırsatım oldu. Matematik dersinde müfredata göre nelerin işlenmesi gerektiğini biliyorum. Çoğu okulun, yapılması gereken ipuçlarını takip etmediğini düşünüyorum. Sınıfta daha görsel aktiviteler kullanılabilir. Tahtayı ve duvarları süsleyerek bir şekilde öğrencileri derse davet etmenin, onların ilgisini çekmenin yollarını bulmalıyız. Onlara matematiğin sadece bir ders, konu değil, hem dünyaya bakış açısı kazandırdığını, hem de çevrelerinin bir parçası olduğunu, kültürlerinde ve tarihlerinde bir yeri bulunduğunu anlatmalıyız. Ama sistem açıcısından buna yönelik pek kanıta rastlamadım. Türkiye’deki eğitim sisteminin öğrenciye şunu yapacaksınız şeklinde tanımlayıcı bir yanı var. Böyle yaptıkça matematiğin gerçek hayattaki yansımasından bir şekilde koptuğunu düşünüyorum. Çoğu okulda da durum böyle. Sadece Türkiye’ye de özgü değil, bu her yerde yaşanıyor. Hâlâ 100 yıl önceki teknikleri kullanıyoruz. Birçok ülkenin müferatında kötü şeyler yazmıyor. Ancak müfredatı uygulamada çok büyük sıkıntılar var. 
Ders Kitapları bir kılavuz ama tek kaynak değil. Türkiye’deki bazı matematikçiler okullarda dersin işleyişi için daha özgür bir uygulama alanının olması gerektiği görüşünde. Sizce de böyle mi olmalı? - Evet. Asıl problem, öğretmenlerin ders kitaplarına olan bakış açısından kaynaklanıyor. Çünkü biz de hocalar olarak bu şekilde büyüdük. Bize de ders kitabını sayfa sayfa takip etmemiz ve ödevlerimizi ona uygun yapmamız gerektiği söylendi. Aynı insanlar büyüyüp hoca olunca da yine bu şekilde işliyor dersi. Müfredattan ziyade kitabın sınıfa girdiği andan itibaren sadece öğretmenlerin değil, velilerin ve okul idarecilerinin de, “Kitap geldi tamam. Her şeyi buradan takip edeceğiz” şeklindeki bakış açısı iyice sınırlıyor. Niye kitap bize ne yapacağımızı her şeyiyle dikte etsin ki? Ders kitabı faydalı, işimize yarayabilecek bir kaynak ama neden onu öncelikli, ana kaynak haline getiriyoruz? Şu an etrafımızda sonsuz sayıda kaynak bulunuyor, neden onunla sınırlı kalalım? Geleneksel bir bakış açısı var. Belki ders kitaplarının öncelikli kaynak olması durmunu ilkokul öğrencileri için kaldırıp, sadece yetişkinlerin matematik öğreniminde kullanabiliriz. İlkokulda onlardan takip etmemiz rotaları gösteren bir kılavuz olarak yararlanabiliriz. Sınıfta daha az kitap odaklı bir yönteme geçsek bile ebeveynler gelip şikayet edecek. “Neden derste kitabı takip etmiyorsunuz, biz çocuğun öğrenip öğrenmediğini nasıl anlayabileceğiz? Bizim elimizdeki kılavuz bu” diye baskı yapan ebeveynler olabilir. Bu çok katmanlı bir süreç. Bunun için sadece müfredatı suçlamak doğru değil, bir sürü faktör var. Ebeveynleri de buna hazırlamak gerekiyor. En önemlisi öğretmenlerin de kendini geliştirmesi ve ders kitabıyla olan ilişkisini değiştirmesi lazım. 


Öğretmenlere Öneriler: Ebeveynler için söylediklerimiz öğretmenler için de geçerli. Öğretmenler bu konuda daha özgür olmalı. Ders kitaplarıyla ilişkilerini değiştirmeliler. Yeni kaynaklara daha fazla yönelmeliler. Çocukların ilgi alanlarını keşfedip, buna uygun aktiviteler yapmalılar. Çocuklar buna öncülük etmeli, onlara özgürlük tanınmalı. Müfredattaki aktiviteler öğrencilerin ilgi alanlarına göre düzenlenmeli. Aslında öncelik çocuğun bakış açısına verilmeli. Müfredatta “Şu beceriyi çocuğa kazandır” şeklindeki bir ifade öğrencinin ilgi alanlarından daha belirleyici olmamalı. Ancak uygulamada bu yapılmıyor. Gereken yetenekleri çocuklara kazandıracağız ama onlara daha doğal gelen bir şekilde yapacağız bunu. Onları da dinlemek gerek. Sorunlarımızın kaynağı, çocuklara söz hakkı vermememiz. Odak noktasını çocuğun bakış açısına çevirmeliyiz. “Şimdi şunu yapmalıyız” gibi sürekli onlara zaman çizelgesi sunuluyor, bu olmamalı. 
Matematiği Sevdirmenin Yolları Ebeveynlere çok rol düşüyor. Eğer çocukların dünyayla ve çevrelerinde olup bitenlerle ilgilenmelerini sağlarsanız, bu çok şey değiştirir. Etraflarındaki sayılabilecek şeylerden, objelerden bahsedebilirsiniz. Onlarla sohbet edebilirsiniz ve buna çok erken yaşta başlamalısınız. “Bunu buradan alırsam ne olur?” gibi cisimlerin kendi aralarındaki etkileşimlerinden bahsetmek ve farkındalıklarını arttırmak, olup bitenlerle ilgili daha çok düşünmelerini sağlamak gerekiyor. Sayı sayma işini oyun haline getirebilirsiniz. Örneğin araba yolculuğu yaparak birkaç sokak ilerideki bir markete gidiyorsanız, “Yol üzerinde kaç tabela gördün, hadi bunları say” diyerek bu işi oyun haline getirebilirseniz, kısa bir yolculuk bile çok işe yarayabilir. Özellikle sayı, çokluk ve veri toplanması becerileri küçük yaştayken kazandırılabilir. Ebeveynler olarak kendinizi öğrenci yerine koyup “Haydi ben de sayıyorum, birlikte sayalım” gibi çocuğu teşvik etmeniz yararlı olur. Çocuklar ailelerine özeniyor, onları taklit ediyorlar. Erken yaşlarda başlayan etkileşim çok önemli. Aileler şu an o kadar meşgul ki elimizdeki telefonlar bile birbirimizin arasındaki etkileşimi engelliyor. Bazen de aileler çocuğun büyümediğini düşünüyor, gelişmiş bir insan olarak algılamıyor, yanılgıya düşüyor. Onun da kendi ilgi alanları, yapmaktan hoşlandığı şeyler var. Onun bu yönlerinin geliştiğini fark eder ve ona göre davranırsanız her şey daha güzel olur ve bu okul başarısına da yansır. Çocuklarla bir birey gibi konuşmak, onlarla böyle etkileşime geçmek gerek. Şarkı ve tekerleme ile değil. Onlara yetişkin gibi muamele yapılması önemli. Sayma, gruplama, büyük-küçük terimler gibi matematik kavramları gerçek hayatta da karşımıza çıkıyor. Sadece derste değil hayatında, çevresinde de gördüğü bu terimlerin farkına varmasını sağlayabilirsiniz. Ebeveynlerin tavsiyeleri çok önemli. Okul yönetimine ve hükümete bu konuda tavsiyelerde bulunmalısınız. “Biz böyle öğrendik, onlar da bu şekilde eğitilmeli” dememeniz gerekiyor. Çünkü zaman değişti, artık hiçbir şey eskisi gibi değil."
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/matematik-hayatin-gerceklerinden-biri-korkmayin-40054524

Çocuğum matematik öğrenemiyor

Bugün sizlere matematik öğrenme güçlüğü hakkında gazetelerde karşılaştığım bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Yine herkesin ortak sorunu olarak gördüğümüz "matematik öğreneneme " gibi bir mevzuda yazarımız düşüncelerini açıklayıp, matematik öğrenmede karşılaşılan sorunlar hakkında bazı çözüm önerilerini ifade etmiştir. Yazının tamamına katılmamakla birlikte, yer alan tespitlerin gayet yerinde olduğunu gördüğüm makalede, çocukların eşit derecede matematiksel ilgi ve istidatları olmadığını öğretmenlik yaşamım boyunca gördüğümden, herkesin matematik becerisini kolayca kazanmasının mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum. Lakin şu da var ki asgari seviyede temel matematik becerisini, zekası makul seviyede olan her bireyin mutlaka kazanabileceğini söylemek zorundayım. Bunu kazanamayan bireylerin zeka problemi olduğundan değil tamamen ilgilerinin matematiğe yönlendirilmemiş olmasından kaynaklandığını pek çok kere derslerimde müşahede ettim. Bu nedenle "matematiği isteyen öğrenebilir" cümlesi en yerinde cümle olacaktır.Buyrun şimdi de yazımızı okuyalım.

"Değerli okuyucularım, çocuğu okulda okuyup da herhalde matematik ile ilgili bir sorunu olmayan, bu konuda yardım almayan bir ebeveyn yoktur herhalde... Matematikte başarılı olmanın yolu, öncelikle matematik dersini sevmek ve matematik ile ilgili temel kavramları anaokulundan başlayarak ilkokulda iyice öğrenebilmektir... Sağlam bir matematik temeli inşa edebilmek, pek çok beceriyi içermektedir. Öğrenme zorluğu yaşayan anaokulu çağı çocukları; sayıların anlamını öğrenmek, nesneleri şekil, biçim veya renge göre sıralamak; büyük-küçük veya uzun-kısa gibi kavramları bulabilmek türünden zorluklar yaşayabilirler. Bu çocuklar için ayrıca, saymayı öğrenmek, sayıları tanımak da zor olabilir. İlkokul dönemi çocukları matematik öğrenmesi sürdüğü sürece, dil süreciyle ilgili sorunları olan okul dönemi çocukları, toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerinin kullanıldığı temel matematik problemlerini çözmekte zorluk yaşayabilirler. Temel matematik olguları hatırlamak ve akılda tutmak için çok uğraşmak zorunda olup; bilgilerini ve becerilerini matematik sorularını çözmek için nasıl uygulayabileceklerini akıllarında canlandırmakta zorluk çekerler. Zorluklar aynı zamanda görsel-mekansal becerilerdeki zayıflıklardan da ortaya çıkabilir; bu durumda kişi, matematik olguların gerekliliğini anlayabilir ancak bunları düzenli bir şekilde kağıda dökmekte zorlanabilir. Bu sorunu yaşayan çocukların zeka kapasitesi normal ya da normalin üstünde olmalı ve herhangi bir nörolojik sorunu olmamalıdır. 
Dilber, ilkokulda dördüncü sınıfta okuyordu. Dilber de öğretmeni de ailesi de matematikte yaptığı işlem hatalarının nedenini anlamıyorlardı. Aslında öğrencinin matematik dışında pek çok dersi çok iyiydi. Okulunda başarılı bir şekilde sınıf başkanlığı yapıyor, bilgisayarda harikalar üretiyordu. Matematik dersinde, elde hesabı yapılması gereken işlemlerde eldeyi kesinlikle unutuyor, sayıları zaman zaman ters okuyup yazıyor, dört basamaktan fazla olan sayıları okumakta zorlanıyor, çarpım tablosunu ezberleyemiyordu. Pek çok özel ders almasına rağmen matematikte zorlanıyordu. Dilber’e ikinci seansta Wisc-r zeka testi uygulandı, testin sonuçlarına göre, danışanımın zekası yüksekti. Yapılan dikkat, tespit, idrak, hafıza fonksiyonlarını ölçen “D2 dikkat Testi”’ne göre de öğrenci de Dikkat eksikliği vardı. 
Değerli okuyucular, aslında “Özel öğrenme bozukluğu” gösteren çocukların büyük bir kısmı, matematik öğrenirken zorlanır. Ancak bazı çocukların Dilber örneğinde olduğu gibi, sadece matematik alanında zorluğu vardır. Anne ve baba olarak çocuğunuzun matematik öğrenmede güçlük yaşadığına dair bazı belirtiler vardır bunlar; Bu çocuklar problemde hangi işlemi yapacağına karar veremezler, soruyu başkası okuduğunda daha iyi anlar ve problemi zihinden çözmeyi yeğlerler. Dört işlemi yaparken yavaştır, parmaklarını sayarlar, eldeleri unuturlar, sayıları dağınık yazarlar, basamakları alt alta getiremezler, sonucu yanlış ya da ters yazarlar, sağlamasını karıştırırlar. Sayılardan 6’yı 9, 7’yi 4, 3’ü E gibi algılayabilir, rakamları aşağıdan yukarıya, sıfırları saat yönünde çizebilirler. Sayı, uzaklık, miktar, şekil, boyut, zaman ve para gibi kavramları algılamakta zorluk çekebilirler. Saati ve çarpım tablosunu öğrenmekte zorlanırlar, tarih, plaka, adres, telefon numarası gibi bilgileri hatırlamakta zorluk çekerler. Ayrıca geometri ve kesirli işlemlerde de performanslarının düşük olduğu söylenebilir.
Matematik öğrenme güçlüğünün tedavisinde mutlaka öncelikle bir psikologa başvurup, çocuğunuza Wisc-r zeka testi yaptırmalısınız. Bu teste göre çocuğunuzun hangi alanlarda iyi, hangi alanlarda yaşıtlarından düşük seviyede olduğu saptanıp ona göre bir eğitim programı uygulanmalı. Ayrıca çocuğunuzun dikkat, tespit, idrak, hafıza fonksiyonları ile ilgili bir sorunu varsa dikkatini ve görsel algısını, hafızasını geliştirici faaliyetler bir uzman tarafından yaptırılmalıdır. Bu konuda ailelere şu gözlemleri dikkate almaları önerilebilir; Çocuğunuz sayı sembollerini, geometrik şekilleri kopyalamakta zorlanıyorsa (6 yerine 9, ev yerine ve, 31 yerine 13 gibi...) önemli bir bulguyu gözlemliyorsunuz demektir. Bu bulgular, görsel algı ve görsel motor kusurlarıdır. Genellikle bu çocukların yazıları da kötüdür. Sayıların değerlerini algılamakta da güçlük çektikleri ve doğru yazamadıkları için hesaplamalarda hata yaparlar. İşlem yaparken, çocuğunuz sürekli 10 parmak hesabı yapıyor, 10 parmağı geçen işlemlerde hata yapıyor, sonucunu kafadan atıyorsa, bu önemli bir bulgudur. Çocuğunuz çok çabuk kayboluyorsa , sabah ve öğleni karıştırıyorsa, saatin, dakikanın ne olduğunu tahmin edemiyorsa, toplama ve çıkarma işlemlerine soldan başlıyorsa bunları gözardı etmeyin.
Matematik zorluğu olan çocuklar yön ve zaman kavramlarında zorlanırlar. Çocuğunuza “toplama yap” vb dendiğinde, temel matematik işlemlerinin kurallarını otomatik olarak uygulayamıyor, cevaba ulaşmak için çok büyük zaman ve çaba harcıyorsa, hafıza problemi yaşayabilir. Bu problemi yaşayan öğrenciler “Matematiği yapamadığıma göre ben akıllı değilim” diye düşünmeye başlar. Şayet çocuk matematik kaygısı ve matematiğe karşı duygusal reaksiyon geliştirdiyse işler iyice karışır. Çünkü artık matematik problemleri ile karşı karşıya kaldığında donup kalmaya başlar. Sahip olduğu bilgiyi hiç kullanamaz, transfer edemez hale gelir. Çocuklarımızın matematiği sevmeleri duasıyla Allah’a emanet olunuz. "
Kıvanç Tığlı Bulut
12.04.2015
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/kivanc-tigli-bulut/cocugum-matematik-ogrenemiyor-10204.html 
Wisc-R Zeka Testi Nedir? 
Wisc-R zeka testi 6–16 yaş grubuna yönelik uygulanan bir zeka tarama testidir. Bu test her ferd için bireysel olarak uygulanan bir testtir. Uygulaması 1-2 saat arasında sürmektedir. Test yapılırken; Her alt testin soruları test yönergesine uygun bir şekilde çocuğa yöneltilir ve çocuktan sorulan soruları yanıtlaması istenir. WISC – R zeka testi ilk olarak Wechsler-Bellevue tarafından 1939 da yetişkinler için hazırlanmıştır. Wechsler-Bellevue zeka ölçeği olarak adlandırılan bu test 1955 yılında birtakım sorulara göre tekrar düzenlenip yenilenmiş ve adı WAIS (Wechsler Yetişkinler Zeka Ölçeği) olarak değiştirilmiştir. 1949 yılında David Wecsler tarafından soruları ve değerlendirme kriterleri de geliştirilerek, 6-16 yaşlarındaki çocuklar için WISC’i ( Wechsler Çocuklar için Zeka Ölçeği) hazırlanmıştır. Bu zeka ölçeği 1974 yılında gözden geçirilmiş ve standardizasyonu yapılmış böylece WISC- R (Revize Edilmiş Versiyonu) ortaya çıkmıştır. Wechsler daha sonra 2,4 ve 6 yaşlarındaki okul öncesi çocuklar için WPPSI’i (Wechsler Okul Öncesi Çocuklar İçin Zeka Ölçeği testini hazırlamıştır. Wechsler’in getirdiği bu yeni sistemin en önemli yararı, çocuğun yerini kendi yaşıtları içerisinde görebilmek ve zaman içerisinde bazı karşılaştırmalara gidebilmek ve aynı zamanda bir sorunun çıkması durumunda önceden buna uygun çalışmaların yapılabilmesine imkan hazırlamaktır. 
Ebeveynlerin çocuklarında zeka yönünden bir takım sıkıntılarının olduğunu belirlemek istedikleri zamanlarda; en sık başvurulacak zeka testlerinin başında Wisc-R zeka testi gelmektedir. Şunu da burada söylemek gerekecektir. Bu testten çıkacak sonuç mutlak olmayıp bireylerin farklılığı göz önüne alındığında bazı durumlarda testin başarısız olduğu durumlar dahi ortaya çıkabilmektedir. Yani testten başarısız olmuş bir çocuğun zekasının düşük olduğunu söylemek her zaman tutarlı sonuçları karşımıza çıkarmayacaktır. Bunun pek çok örneği velilerimiz tarafından gözlemlenmiştir. En önemli motive edici durum, çocuklarınızla birebir ilgilenmeyi ve onlara derslerinde yardımcı olmayı asla ihmal etmeden sürekli merak duygularını giderici faaliyetlerde bulunmayı kendinize bir görev addediniz.

Necip Güven, Matematikle Barışıyorum


Emekli sınıf öğretmeni Necip Güven, öğrencilere matematiği sevdirmek için yazdığı "Matematikle Barışıyorum" kitabı ilköğretim çağındaki öğrencilerin matematik korkularını yenmeleri için ilaç olacak niteliktedir.

Necip Güven, bazı öğretmenlerin kendisini "Matematik Don Kişot"una benzettiğini belirterek, matematik öğretme yolunda önerileri olduğunu kaydetti. Uzun bir süre evde matematiği sevdirmek için projeler ürettiğini anlatan Güven, şöyle konuştu: "Matematik zor bir derstir" ifadesinin çok zararını gördük ve değiştirmek istiyoruz. Matematiğin atadan kalma yöntemlerle öğrenilmesi zordur. Matematik öğretmek için yeni yöntemler bulursak, kolay bir ders haline gelebilir." "Matematikle Barışıyorum" klasik bir matematik kitabı değil. Matematik korkusunun nedenleri, çözümleri yolları, matematikte başarılı olma teknikleri; bu konularda ailelere, gençlere tavsiyelerde bulunan ve motivasyon yazıları içeren bir kitap.

Necip Güven, Matematikle Barışıyorum,Renk Yayınları, 302 Sayfa, Baskı 2004

Matematik Korkunuzu Yenin!!!

Özellikle çocuklara, rakamların ve harflerin yazılmasından önce, basit zihinsel matematik işlemlerinin öğretilmesi büyük avantajlar sağlamaktadır. Küçük yaşta zihinsel matematik işlemleriyle tanışmaya başlayan çocuklarda muazzam bir muhakeme gücü gelişmektedir.Muhakeme gücünün yanında, genel olarak zihinsel matematikle uğraşan insanlarda kendine güven duygusunun geliştiği ve istedikleri her işte başarılı olabileceklerini düşünmeye başladıkları izlenmektedir.
Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, zihinsel matematik işlemlerinde başarılı olmak için cinsiyet, zeka ve kalıtım gibi faktörler etkin değildir. Konuya ilgi duyuyor ve bunu yanında doğru teknikleri de kullanıyorsanız mesele yok demektir. Normal zekaya sahip herkes canlı hesap makinesi olmaya aday bir potansiyeldir. Bu potansiyelin ortaya çıkması için rakamlarda gizli olan eğlenceli ilişkileri fark etmek ve rakamların birer oyuncak olduğunu görmek gerekir.Normal zekaya sahip herkes canlı hesap makinesi olmaya aday bir potansiyeldir. Peki bu gerçeğe rağmen neden herkes bu potansiyeli kullanmıyor? Onların bu potansiyele ulaşmasını engelleyen nedir? Bu sorunun en temel cevabı “korku”dur. Başaramama korkusudur. Bilinmeyene karşı duyulan korkudur. Utanma korkusudur. Değişme korkusudur.
 
Korku, hepimizin yaşam içinde oluşturduğumuz bir olgudur. Korku olgusu evde olmasa bile okulun ilk yıllarında oluşuvermektedir. Şöyle gözlerinizi kapayıp, ilkokulda birkaç yılınızı düşünün. Öğretmenin soru sorduğu anları hatırlayın. Belki siz, belki yanınızdaki arkadaşınız, belki sınıftaki diğerleri yerinde duramıyordu cevap vermek için. Hemen hemen büyük bir çoğunluk parmak kaldırıp, coşkulu ve heyecanlı bir şekilde, “öğretmenim ben söyleyeyim, öğretmenim bana sorun” diye cevap vermek istiyordu. Böyle bir manzara karşısında öğretmen bir öğrenciyi seçmiş ve ona sormuştu. Öğrenci kimsenin düşünmediği, kendisine göre doğru olan, yenilikçi bir cevap vermedi mi, hatırlayın. Peki ondan sonra ne oldu? Öğretmen “doğru cevap bu değil” demedi mi? Esas önemli olan bundan sonrası. Sınıftan bazıları “hah ha ha…” diye gülüştüler. İşte o an hemen hemen tüm öğrencilerin beyninde yepyeni bir program gelişti; “Asla, ama asla bir daha böyle bir şey yapma!”. Daha okulun ilk yıllarında, kendi beynimizde ürettiğimiz şeylerin çok önemli olmadığını veya onlara değer verilmediğini öğrenmeye başladık. O andan sonra beynimizi otorite pozisyonundaki kişiye itaat etmeye ve onun beklediği gibi düşünmeye zorlamaya başladık.Coşkulu bir şekilde bulduğumuz ve heyecan duyarak söylediğimiz cevap, “bu doğru cevap değil” karşılığını aldı, artı alay edilme ve utanma sonucunda hepimizde negatif bir düşünce oluşmaya başladı. “Ben yapamam” . işte başarısızlığın ve beyin potansiyelinin kullanılmamasının başında bu negatif düşünce yatmaktadır.
“Ben yapamam” şeklinde negatif düşünmek insan beyninin ve bedeninin başaramama korkusu ve güvensizlik belirtileri sergilemeye başlamasına neden olur. Bu durum, kişinin konuya uzak durmasına neden olarak başarısızlığın daha da  büyümesine sebep olmaktadır. Bu ilave başarısızlık “ben yapamam” düşüncesine olan inancı daha da arttırır. Böylece her defasında daha da kötüye giden kısır bir döngüye girilmiş olur. 
Klasik olarak ben yapamamların en başında; ben matematiği yapamam, ben resim yapamam, ben şarkı söyleyemem, ben toplum karşısında konuşamam, ben sosyal dersleri yapamam gibi örnekler gelmektedir.Yine matematikten korumak, başaramamaktan veya utanmaktan korkmak hep okulun ilk yıllarında edinilen düşünce ve olayların beyin üzerindeki etkisidir. Çoğunun temelinde, öğrencinin tahtada verdiği yanlış bir cevap sonucunda içine düştüğü zor durumdan dolayı alay edilmiş veya utanmış olmaları yatmaktadır. Ben yapamam veya yapamıyorum yaklaşımı insanın kendi seçtiği bir yoldur. Bu şekilde düşünmek hayatımızı da buna göre programlamak demektir. Şu ana kadar beynin hep negatif düşünmeyle programlanması üzerinde durduk. Şimdi sıra geldi iyi habere. Nasıl negatif düşünce beyni başarısız olmaya programlıyorsa, tam aksine konuyu sevmek ve pozitif düşünmek de insan beyninin başarıya ulaşmak için programlamaktadır. Pozitif programlar insan beynindeki potansiyeli ortaya çıkartmaktadır. İnsanın kendine inanarak,, “yapabilirim” diye düşünmesi 100 milyarın üzerindeki beyin hücrelerinin, ulaşmak istenilen doğrultuda, programlar yapmaya başlamasını sağlamaktadır.
Melik DUYAR

Matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz?

Değişen ve hızla gelişen dünyamızda, genellikle öğrencilere sevilmeyen bir disiplin olarak görülen Matematiğin önemi ve yeri giderek artmaktadır.Matematiğin sözlük anlamı; "biçim, sayı ve çoklukların yapılarını, özelliklerini ve aralarındaki ilişkilerini us bilim yoluyla inceleyen ve sayı bilgisi, cebir, uzay bilim gibi dallara ayrılan bilim" olarak tanımlanmaktadır. Matematiğin ne olduğunu açıklamak, onun özelliklerini ve öğelerini belirtmekle mümkündür. Matematiğin öğeleri ise, sezgi, mantık, çözümleme, genellik, yapı kurma, bireysellik ve estetikten oluşur. Bu özellik ve öğelere dayalı olarak şunu belirtebiliriz. Matematik, yeni bilgilerin elde edilmesi, elde edilen bilgilerin açıklanması, denetlenmesi ve sonraki kuşaklara aktarılmasında yer ve zamana bağlı olmayan güvenilir bir araçtır.


Bir Düşünce biçimi ve evrensel bir dil olan matematik günümüzün gelişen dünyasında birey, toplum, teknoloji ve bilim için vazgeçilmez bir alandır. Günlük yaşamda, meslek ve işte gerekli olan çözümleyebilme, iletişim kurabilme, genelleştirme yapabilme, üretken ve bağımsız düşünebilme gibi üst düzey davranışları geliştiren bir alan olarak matematiğin öğrenilmesi kaçınılmazdır.Günümüz toplumunun, sorunların üstesinden gelebilecek, problem çözebilecek bireylere gereksinmesi vardır. Matematik öğretiminin her aşamasında matematik öğretiminin amaçları ve öğretimde kullanılacak genel ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. matematik her biri üzerine kurularak gelişen bir alan olduğundan, ön öğrenmelerin önemi büyüktür. Ayrıca, matematik öğretiminde duyuşsal özellikler dikkate alınmalı ve öğrencilerin matematiğe ve matematik dersine karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır. Planlı öğretimin tüm ilkelerine matematik öğretiminde de uyulmalıdır.

Matematiğin kendi değeri yanında, kimya, fizik ve dolayısıyla mühendislik ve askerlik gibi pratik alanlara ve bilhassa son zamanlarda ekonomi, biyoloji ve hatta sosyal bilimlere yardımı hızla arttığından, bu bilim her millet için hayati bir önem kazanmıştırÖncelikle matematiksel geçmişinizi tespit edin İşlem kabiliyetiniz yetersiz ise matematiğin temel konularını çalışmakla işe başlayabilirsiniz. İşlem kabiliyeti, matematiğin ABC’si gibidir. Nasıl ki harfleri bilmeden okuma-yazma öğrenemezseniz; işlem yapmayı bilmeden matematiğin diğer konularını öğrenmeniz mümkün değildir. Eğer işlem kabiliyetiniz düşük ise ders çalışmaya dört işlem, rasyonel sayılar ve işlemler, köklü ve üslü ifadeler, çarpanlara ayırma, özdeşikler konularıyla başlayabilirsiniz. İlköğretim öğrencileri özellikle dört işlem kabiliyetini (toplama, çıkarma, bölme, çarpma) çok iyi edinmiş olmalıdır. 

İşlem kabiliyetiniz iyi, fakat konuları anlamakta güçlük çekiyorsanız; ders çalışırken konuları kavramaya daha fazla vakit ayırmalısınız. Özellikle matematiğin en güç alanı çeşitli problem tiplerini birbirinden ayırt edebilmektir. Yani hangi problem nasıl çözülür? Bu ayırımı yapabilme seviyesine gelene kadar konu çalışmasına devam edin. Birçok matematik kitabının sonunda konu tekrar problemleri vardır. Her konunun sonundan bir problem seçerek, bu problemler arasındaki farklılıkları not edin. Her problemin çözümü için yapmanız gereken, ilk basamağı yazın. Mesela; OBEB ile OKEK problemleri arasındaki fark nedir? Yaş problemleri ile işçi problemlerini nasıl ayırt ederim ve her biri için işleme nasıl başlarım gibi. Güçlük çektiğiniz konuları asla atlamayın. Onları iyice öğrenmeden yeni konuya geçmeyin. Örnek problemleri işlem basamaklarını iyice kavrayana kadar tekrar tekrar çözün. Bunun vakit alacağını da aklınızdan çıkarmayın. 

İşlem kabiliyetiniz iyi, konuları anlıyor fakat çok hata yapıyorsanız; konu çalışmasından çok pratik yapmaya zaman ayırmalısınız. Bir konuda kendinizden emin olana kadar çok örnek çözün. Problem çözerken yanınızda bir saat bulundurun ve bir müddet sonra gittikçe kısalan sürelerde problemi çözüp çözemediğinizi kontrol edin. Konuları küçük parçalara ayırın ve basit örneklerden zor örneklere doğru ilerleyin Matematik dersinde elde edeceğiniz başarılar, geçmiş olumsuz deneyimlerinizin izini silecek, gelecek öğrenmeleriniz için yol açacaktır. Bunun için eksiklerinizi bir an önce telafi etmeye başlayın. Basit konuları çok iyi anlayana ve problem çözümünde yeterince otomatikleşinceye kadar soru çözmeye devam edin.

Olumsuz iç konuşmalara son verin. ‘Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkansız, başaramayacağım’ gibi içinizde sürekli tekrarlanan iç konuşmalarınıza kulak vermeyin. Olumsuz iç konuşmaların insana hiçbir faydası yoktur. Bu konuşmalardan kurtulmak için şu yöntemi kullanabilirsiniz: Olumsuz iç konuşmalarınız başladığı zaman gözlerinizi kapatın ve konuşan sesi bir hoparlör gibi düşünün. Şimdi bu sesi (hoparlörü) öne çağırın gelsin. Ne diyor? Bu sese ihtiyacınız var mı? Size bir faydası var mı? Eğer cevabınız olumsuz ise o hoparlörün sesini kısın, artık hiçbir şey söyleyemesin. Ya da o sesi kaale almadığınız biri karşınızda konuşuyormuş gibi düşünün. 
http://blog.milliyet.com.tr/kim-korkar-matematikten-/Blog/?BlogNo=202799

Matematik dersine nasıl çalışılır?
1- İhtiyaç duyduğunuzda öğretmeninizden ya da bilen bir kişiden yardım isteyin. Yapamadığınız soruların yanına bir işaret koyun. Ev ödevlerinde yapamadığınız soruları atlamayın. En kısa zamanda bu soruların çözümlerini bilen birinden öğrenin.
2- Sadece öğretmeni izleyerek konuyu anlayamayacağınızı unutmayın. Mümkün olduğunca kendiniz çok fazla örnek çözün.
3- Kuralları, formülleri, işlem basamaklarını küçük kartlara yazın. Bu kartlardan birini rastgele çekerek kural veya formül hakkında neler bildiğinizi kontrol edin. Bunu arkadaşlarınızla ya da aile fertlerinizle bir oyun haline getirebilirsiniz
4- Bir arkadaşınızla birlikte çalışın. Araştırmalar, grupla çalışan kişilerin yalnız çalışanlara göre daha iyi performans gösterdiklerini ispatlamıştır. Zaman zaman birbirinizin işlemlerini kontrol edin.
5- Konunun başlığını muhakkak yazın. Eve geldiğiniz zaman ödev yapmaya başlamadan önce defterinizdeki başlığı renkli bir kalemle çizin. Bu sizin ne yaptığınızı görmenize yardımcı olacaktır.
6- İşlem yaparken her basamağın yanına ne yaptığınızı kendi kelimelerinizle tekrar not edin.

Matematikte nasıl başarılı olunur?
Her şeyden önce şunu unutmayalım ki matematik, sanıldığı gibi zor bir ders değildir. Çeşitli nedenlerle bu derse karşı soğuyan öğrencilerimiz, peşin bir hükümle kendi kendilerine engel olmaktadırlar. Öğrenmenin ilk aşaması olarak ön yargılardan kurtulmak gerekir. Başaracağınıza inanmadığınız bir şeyi başaramazsınız. Bunun tersi olarak da başaracağınıza inandığınız bir şeyi de mutlaka başarırsınız. Yani olumlu düşünün. Matematik gerçekten zor bir ders olsa bile – ki gerçekte kolay bir derstir - başarabileceğinize kendinizi inandırırsanız bu işi halledersiniz. Öğrenmenin ikinci aşaması kişinin bilmediğini fark etmesidir. Bunun için de öncelikle matematikte durumunuzun ne olduğunu belirlemelisiniz. Şimdi bazı ölçüler verebiliriz:

"Okulda matematikte çok başarılıyım, fakat testlerde başarısız oluyorum." diyorsanız öncelikle sınav sisteminin okuldan çok farklı olduğunu bilmelisiniz. Okulda işlenen konular sınavlardaki soruların temelini oluşturmaktadır. Şayet sizler sadece okul dersleriyle yetinir başka bir çalışma yapmazsanız sınavlarda başarılı olma ihtimaliniz çok düşüktür. Çünkü, okulda öğrenilen konularla test sorularını kısa bir sürede çözmek çok zordur. Peki ne yapılabilir? Okulda konular çok iyi öğrenilmeli, Dershaneye gidiyorsanız konuları çok iyi takip etmeli, gitmiyorsanız evde ilköğretim 6. sınıftan itibaren olan bütün konuları sırayla çalışılmalısınız. Çünkü sınavlarda ilköğretim 6., 7. ve 8. sınıfın konularından soru gelmektedir.

Test tekniğini öğrenmek için bol bol test sorusu çözün. Belli aralıklarla deneme sınavı çözün ve başka öğrencilerin de girdiği deneme sınavlarına girin ve durumunuzu değerlendirin. "İşlem kabiliyetim az ve konuları anlayamıyorum."diyenlere ilk tavsiyemiz, ilk konudan itibaren kolay, zor demeden bütün konuları sırasıyla çalışmalarıdır. Nasıl ki alfabenin harflerini bilmeyen kişi okuyamaz, yazamaz; matematiğin temel kurallarını bilmeyen öğrenci de matematik konularını anlayamaz, anlayamadığı için de soruları çözemez. Öyleyse anlamadığınız bir kareköklü sayılar konusunun problemi o konudan kaynaklanmayabilir. Belki de daha önce öğrenmeniz gereken, fakat tam anlamıyla öğrenemediğiniz bir konudan (üslü sayılar gibi) kaynaklanabilir. Bu durumda konular birbirinin devamı olduğundan ve birbirini tamamladığından mutlaka her konu iyice anlaşıldıktan sonra bir diğer konuya geçilmelidir. Şu unutulmamalıdır ki temeli sağlam olmayan bina en küçük etkilerde bile yıkılabilir.


"İşlem kabiliyetim iyi; fakat konulara yabancıyım." diyen öğrencilerimize ilk tavsiyemiz bilgi eksiği olan konuları tam olarak öğrenmeleridir. İşlem kabiliyetinizin iyi olması, matematik konularını öğrenebileceğinizi gösterir. Vakit geçirmeden yapacağınız çalışma, hiç bilmediğiniz konuları çalışmak yerine, bilgi eksikliğiniz olan konuları tam anlamıyla çalışıp öğrenmenizdir.

"Konuları anlıyorum; fakat işlem kabiliyetim az ." şeklinde durumunu tarif eden öğrencilerimize ilk tavsiyemiz bol bol soru çözmeleridir. Konuları anlayabilmeniz, alt yapınızın o konuyu öğrenmeye yeterli olduğunu gösterir. İşlem kabiliyetinin az oluşu yeterli düzeyde soru çözmemenizden kaynaklanmaktadır. İşlem kabiliyetinizi geliştirmenizin en güzel yolu da bol bol soru çözmektir. Bu sayede hem konuları pekiştirmiş hem de işlem hızı kazanmış olursunuz. Burada dikkat edilecek husus, yapılamayan sorular karşısında karamsarlığa düşüp de soru çözmeyi bırakmamaktır. Yapılacak iş, takıldığınız yerde bir bilene sormak olmalıdır.

Neden matematik öğreniyoruz? 
Konuştuğunuz herkesin matematikle ilgili söyleyecek bir şeyleri vardır. Bazı insanlar matematiği sever, kimileri ise pek hoşlanmaz. Bazı öğrencilere göre matematik birçok kural ve formülden oluşan bir derstir. Kimine göre ise, matematik hayatın içindedir. Alışverişte bir şey satın alacağımız zaman, yemek yaparken kullanacağımız malzemenin ölçüsünü ayarlarken, ya da bir bina inşa ederken, yani sık sık kullandığımız bir şeydir. Öyleyse matematik sadece sayılardan ibaret bir ders midir? Elbette sayıların önemi tartışılmaz; fakat matematik aynı zamanda, ilişkileri görmeyi, sebeb-sonuç ilişkisini kurabilmeyi, okuma ve yazmayı, tabloları, resimleri, grafikleri yorumlayıp kullanabilmeyi içerir. Bulmaca çözmek, gazete okumak gibi gündelik faaliyetlerimiz aynı zamanda bizim için birer matematik alıştırmasıdır. 

Matematik sınavında heyecanlanıyorum Ders zamanı ayaklarım geri geri gidiyor. Tahtaya kalkmak benim için bir kâbus Konular daha zorlaşacak mı? Matematik kaygısı! “Matematik dersine gireceğim zaman ayaklarım geri geri gidiyor. Derste tahtaya kalkmak benim için bir kabus. Derste soru sormaya çekiniyorum. Şimdi bazı işlemleri anlayabiliyorum ama ileride konuların daha zorlaşacağından endişeleniyorum. En fazla matematik sınavına gireceğim zaman heyecanlanıyorum. Sınava nasıl hazırlanacağımı bilmiyorum. Derste konuları anlıyorum; ama eve geldiğimde, sanki hiç sınıfta bulunmamışım gibiyim. Matematik dersinden kalmaktan korkuyorum.” Yukarıdaki ifadeler sizden bir şeyler barındırıyorsa, matematik kaygısı taşıyor olabilirsiniz. Matematik kaygısı, matematik dersine karşı duyulan duygusal bir tepkidir. Geçmişte yaşanmış olumsuz ve deneyimlerden kaynaklanır. Bu, ileriki öğrenmeleri de engeller. (Der Spiegel, 50/2004 / Bilimteknik)


Aşağıdaki köşe yazısının da matematik öğrenme güçlüğü ve matematik kaygıları üzerine fikir vermesi bakımından incelemesi ve Dünya ülkeleri ile Türkiye'deki matematik öğrenme çabalarının kıyaslanması hakkında bilgi vermesi açısından okunması yararlı olacaktır.

Matematik, endüstrileşmiş toplumun hemen hemen her ürününde var. Hiçbir gökdelen, hiçbir cep telefonu veya antibiyotik matematik olmadan geliştirilemezdi. Gündelik yaşamda ne kadar çok matematik bilgisi varsa bunları kullanmak için o kadar az matematik bilgisi gerekiyor. Avrupa genelinde yüz binlerce öğrenci OECD adına uluslararası bir uzman ekibi tarafından hazırlanan “Programme for International Student Assessment”ın soru formlarını doldurdu. Araştırma daha çok öğrencilerin matematik kabiliyetini ölçmeye dayanıyordu. Türkiye 40 ülke arasında matematikte 33. sırada, okumada 33. sıra ve tabiat bilimlerinde 35. sırada kaldı. Matematik soruları, ezbere dayanmayan problemlerden oluşuyordu. Öğrencilerden formüllerle uğraşmak yerine matematiğin dünyada oynadığı rolünü kavrayarak, mantıklı bir şekilde uygulamaları istendi. Gündelik yaşamdaki soruların matematik diline çevrilmesi eğitimciler tarafından dilimize aşağı yukarı ‘matematik okuryazarlığı’ olarak çevrilebilecek, “Matematical Literacy” olarak adlandırılmakta. Başarılı Pisa öğrencileri her test sorusu için uygun formülü aramak zorunda olmasalar da, soruyu çok iyi anlamak zorundadırlar. 

Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran bir özellik, okul türleri arasındaki farklılıkların en büyük olduğu ülke olmasıdır. Japonyanın özellikle de matematikte hep üst sıralarda yer alması, durmadan çalışmayı gerektiren acımasız bir sisteme bağlanıyordu. Tokyo’daki Suginami İlköğretim Okulu’nda yapılan bir ziyaret ilk başta bu önyargıyı kanıtlıyor gibi. Matematik dersi matematik sorularının sınıfça toplu halde çözülmesiyle başlıyor. Bir öğrenci, örneğin 36 x 8 eşittir 288 dediğinde, dördüncü sınıfın geriye kalan tüm öğrencileri “doğru” diye yanıt veriyorlar. Öğretmen Yasuho Arita sırayla herkesi kaldırıyor ve en sonunda tüm öğrenciler aynı soruları kendi kendilerine çözüyorlar ve Arita öğrencilerin başında kronometreyle bekliyor. Hesap alıştırmaları bittikten sonra Arita’nın “ilginç matematik” dediği başlıyor. Öğretmen tahtaya köşeli bir insan çiziyor. Öğrenciler bu figürü yap boz parçalarına benzeyen Tangram taşlarıyla biçimlendiriyorlar. Ve birdenbire Japonya’daki matematik dersinin sanıldığı gibi sadece katı kurallarla işlemediği ortaya çıkıyor.


Arita, gayet cazip yöntemlerle öğrencileri matematiğe özendirmekte. Ona göre tek başına mekanik alıştırma, zorlu matematik problemlerini çözme hevesini söndürmekten başka hiçbir işe yaramaz. ‘Burada kişisel çaba gerekli.’ diyor Arita... Japon okullarındaki diğer önemli bir konu da problemlerin herkes tarafından tamamen anlaşılana dek sınıfça o problem üzerinde çalışılması. Anlaşıldığı üzere Japon öğrenciler toplu halde alıştırma yapma ve “ilginç matematik”le biçimlenen matematik dersinin yararlarını görüyorlar. Oysa ülkemizde diğer derslerde olduğu gibi matematik de büyük ölçüde formüllerin ezberlenmesine dayanır. “Müzik eğitimi alan bir öğrenciye yıllarca nota ezberletmeye benzeyen bu sistem, sanata, nefret duymaktan başka bir şey vermez.” diyor Enzensberger. Matematik korkutan bir ders olmamalı. Öğrencilerin sayılarla ilgili bilmece dünyasına olan meraklarını uyandırmak mümkün. Ve bu, sayılarla çevrili bir dünyada pek de şaşırtıcı olmasa gerek.
Çiğdem ALPARSLAN

Matematik Korkusunu Yenebilmek

Matematik; kimilerine göre çok eğlenceli, kimlerine göre de ismi bile nefret verici bir bilim dalı. Bu bilim dalının insandan insana bu kadar farklılık göstermesinin temelinde, doğumdan itibaren insanın çevresinde matematiğe olan ilginin derecesi yatmaktadır. Bazı çevrelerde çocuklar çok erken zamanlarda sayısal yeteneğe doğru yönlendirilirken, bazılarında ise sayısal yeteneklerin üzerinde durulmaya bile lüzum görülmez. Tabi durum böyle olunca büyüyen çocuk sayısal zekâdan yetersiz bir halde hayatına başlamış olur.

Aile genel olarak matematiği sevdirici oyunlar ile bireyde büyük bir atılım meydana getirebilir. Okul öncesi eğitim sayesinde bireyde şekillenen matematik sevgisi, ileride çok daha verimli kullanılmayla büyük açılımlara yol açabilecek en temel basamağı teşkil edecektir. Bireyler en temel eğitimi ailede alır. Bu nedenle matematik korkusunu yenebilmenin en büyük sorumluluğu aileye düşmektedir. Çocuklarının matematiksel bir zekâya sahip olmaları için, çocukluk dönemlerinin başlarında oyunlarını ve oyuncaklarını matematiksel zekâ yapısını geliştirici olarak seçmeli, çocukların kendi kendilerine sayısal oyunları oynamalarına teşvik etmeli ve bu sayede ileriki zamanlarda matematik alanında oluşabilecek zorluklara erken önlem alıp, çocuğun bu alandaki başarısının artmasına zemin hazırlamalıdır.

İlkokul sıralarına gelmiş bir çocuğun, ilkokul öğretmeni ile birlikte bazı derslere olan ilgisinde değişiklikler meydana gelebilir. Bu nedenle ilkokul zamanlarını yaşamaya başlamış bir çocuk için, öğretmen ve aile işbirliği okul başarısı için, azami derecede önemlidir. Okulda öğretmenin sevgisiyle yoğrulmuş bir beyin, artık her şeyi almaya hazır, boş bir kutu gibidir. Bu kutu, ev ve okul arasında şekillenerek doldurulacak ve çocuğun başarısı hızla yükselecektir.

Çocuklar temel eğitimin başında, matematik korkusunu yendikleri vakit, ileriki hayatında matematik sevgisi ile dolu bir yaşama kendi istekleriyle devam edeceklerdir. Temel eğitim döneminde matematik bir ceza ve çok sıkıcı bir ders olarak gösterildiğinde, matematik ilgisi hızla azalarak, yerini nefret ve korkuya bırakacaktır. Matematik, bir zincir halkası gibi birbirine bağlı bir takım modüllerden oluşan bir bilim dalı olduğu için, alt sınıflarda kazanılması gereken hedef ve davranışlar kazanılmadığında, ileriki yıllarda çok büyük sıkıntılara yol açabilmektedir. Hem öğretmen hem de öğrenci için kazanılmamış hedef ve davranış eksikliklerini gidermek, çok büyük zaman ve çalışma ihtiyacına sebep olmaktadır.


Matematik, birebir öğrenme ile daha yararlı bir şekilde öğrenilebilir. Eğer alt yapıda bir sorun varsa, bu eksiklikler giderilmeden üst hedef ve davranışlar, çok zor öğrenilir hatta çoğu zaman öğrenilemez ve matematik dersi nefret ve korku salmaya devam eder. Esasında matematik dersini çok iyi derecede yapabilen bireylerin en temel özelliği, bu dersle uğraşırken zevk almaları, matematik çalışmaya karşı son derece istekli olmalarıdır.

Bu tip başarılı öğrenci profillerine “matematiği nasıl yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda çoğu zaman benzer yanıtları alırsınız. “Bu cevaplardan bazıları şöyle sıralanabilir. “matematiği çok seviyorum”, “matematikle uğraşmak bana zevk veriyor”, “matematikten hoşlanıyorum”, “bir soru çözdüğüm zaman bana son derece mutluluk veriyor”, “sayısal yeteneğimi geliştirmede bana çok büyük yararı var”, “matematik sanki dünyamın bir parçası” , “matematiksiz bir dünyayı düşünmek bile istemiyorum”, “matematik bütün sorunlarımın ilacı”, “ben matematikle dinleniyorum” , “canım sıkıldığım zaman bir-iki matematik sorusu çözüyorum, ilaç gibi geliyor”, “matematikle ilgilenmek bana mutluluk veriyor”, “hayatımın anlamı matematik”, “matematik olmadan asla”…Bu ve buna benzer cevaplar; dikkatle incelenirse ortak noktalarının sevgi ve ilgi olduğu anlaşılır. İstek ve memnuniyet başarılı olmanın en büyük anahtarıdır. Azim ve sabırla bu alanda çalışmalara devam eden her seviyedeki öğrenci eninde sonunda başarıyı yakalayacak, bütün korkularının yersiz olduğunu görecektir.

Matematik öğrenme güçlüğü probleminin altında da hep aynı neden vardır. İsteksizlik ve sevgisizlik. Hangi başarısız öğrenci profiline sorsanız hep aynı cevap ile karşı karşıya kalırsınız. “matematiği sevmiyorum”, “sıkıcı geliyor”, “Çok zor”, “çok sıkıcı”, “hoşlanmıyorum” ,“ne yaparsam yapayım başaramayacağım zaten”, “elimden geleni yapıyorum çok çalışıyorum yine de olmuyor”, “çok fazla zaman harcıyorum”, “anlamakta güçlük çekiyorum” , “kafam almıyor” , “bir türlü anlamıyorum”, “her defasında zorlanıyorum” , “matematik lafını duymak bile beni iğrendiriyor” , “öğretmenimi sevmiyorum”, “karşı ilgim de yok”, “matematik ve ben ayrı dünyaların insanlarıyız”, “her şey olabilir ama matematik asla”, “üstüne para verseler, matematik mi hayır”… ve buna benzer daha pek çok şey…

Ama dikkat edilirse bütün bu sözlerin temelindeki ortak sebep, sevgi ve ilgi. Bütün bu cevaplardan öyle sonuçlar çıkardım ki, sonunda girdiğim her derste öğrencilere hitaben: “matematikten asla korkmayın, çok kolaydır. Yeter ki biraz ilgi gösterin onu birazcık olsun sevin” hitabını söyleyerek başlamayı uygun gördüm ve bu şekilde matematiğe karşı buz kalıbı gibi duran öğrencilerimi daha fazla ilgi gösterir hale getirmeye, yavaş yavaş buzlarını eritmeye ve matematiğin dünyasından küçük parçalar halinde kendileri için ayrılmış olan bölümleri almaya istekli hale getirmeye çalıştım. Siz ne kadar samimi bir şekilde öğrencilerinize yaklaşırsanız, dersiniz de o derece sevimli ve kolay oluyor. Karşılıklı sevgi ve ortak istek ile başlangıçta çok zor gibi duran hedeflerin, geriye dönüp bakıldığında hepsinin gerçekleşmiş olduğunu görmek hiç de zor değil.

Sonuç olarak, matematik korkularını yenmek ve bu alanda başarılı olmak isteyen kişiler en başta bu bilim dalına karşı ilgilerinin isteklerinin had safhada olmasını sağlayacak gerekirse bunu gerçekleştirebilmek için özel eğitmenler tutacak sonunda bu problemi ortadan kaldırıp kendi arzusuyla başarıyı çok rahat bir biçimde elde edecektir. Tek hedef ortaya koyuyoruz. Önce derse karşı ilgimizin mükemmel derecede olması, sonra da bu dersin bütün hedef ve davranışlarını basamak basamak bir öğretici eşliğinde öğrenmek, anlaşılmayan yerleri gerekli tekrar ve sorularla anlayarak, matematikte başarılı olmak. Korkunun üstüne gidilmediği takdirde hiçbir zaman korku yok olmayacaktır. Bilakis korku her defasında katlanarak büyüyecek ve çaresiz bir duruma düşülecektir.

Matematik dersini sevelim, ilgimizi ve tutumumuzu her zaman pozitif tutarak bu alanda azim ve sabırla çalışıp başarıyı yakalayalım. Anafikir olarak sözümüzü tekrar edelim. İstek ve memnuniyet başarılı olmanın en büyük anahtarıdır. Azim ve sabırla bu alanda çalışmalara devam eden her seviyedeki öğrenci eninde sonunda başarıyı yakalayacak, bütün korkularının yersiz olduğunu görecektir.
Kadir PANCAR
11 Aralık 2008

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!