Küsûf (Güneş Tutulması) Namazı: Güneş tutulduğu
zaman, cuma namazını kıldıran imam, ezansız ve ikametsiz en az iki rekât namaz
kıldırır. İmam Azam'a göre gizlice ve iki imama göre de aşikâre olarak fazla
mikdar kıraatta bulunur. Her rekâtında bir rükû ve iki secde yapar. Namazdan
sonra da güneş açılıncaya kadar kıbleye doğru ayakta veya insanlara karşı
oturarak dua eder. Cemaat da "amîn" der. Böyle bir imam bulunmazsa, insanlar bu
namazı kendi evlerinde tek başlarına kılarlar. Bunu büyük bir camide kılmak,
mescidlerde kılmaktan daha faziletlidir. Sahrada da kılınabilir.
Küsûf
namazında İmam Azam'a, İmam Malik'e ve İmam Ahmed'e göre, hutbe okunmaz. Çünkü
Peygamber Efendimiz, güneş tutulması olayından dolayı namaz kılınmasını, dua
edilmesini, sadaka verilmesini öğütlemişlerdir. Hutbe okunmasını
emretmemişlerdir. İmam Şafiî ile İbni Hacer ve bazı alimlere göre, namazdan
sonra hutbe okunması müstahabdır.
17) Husüf (Ay
Tutulması) Namazı: Ay tutulduğu zaman, müslümanların kendi evlerinde tek
başına olarak güneş tutulması namazı gibi, gizli ve aşikâr okuyuşla iki veya
dört rekât namaz kılmaları güzel görülmüştür. Bu namazın camide cemaatla
kılınması, İmam Azam'a göre sünnet değildir; fakat caizdir.
(İmam Şafiî
ile İmam Ahmed ve diğer bazı hadis alimleri de, bu namazın cemaatla kılınması
görüşündedirler. İmam Malik'e göre ise, cemaatla kılınamaz. İnsanların geceleyin
her taraftan toplanıp bunu cemaatla kılmaları güç bir iştir.)
Şiddetli
rüzgâr, fazla karanlık, geceleyin fazla aydınlık, yer sarsıntıları ve taşkın
hastalıklar gibi korkunç olaylar karşısında da güneş ve ay tutulması namazları
gibi bir namaz kılınması güzel görülmüştür.
Bu gibi olaylar,
hep Allahü Teâlâ'nın azamet ve kudretine, hikmetli işlerine delâlet eden birer
nişandır. "Biz o âyetleri (mucizeleri) ancak korkutmak
için göndeririz." (İsra, 59) âyet-i kerîmesinin beyanı üzere, bu gibi
alâmetler insanları korkutmak, onları günahlardan kurtarıp ibadet ve tevbeye
yöneltmek için zaman zaman meydana gelen kudret alâmetleridir. Bunları gören
sağduyulu bir kimsenin ruhunda bir korku ve bir heyecan belirir. Gözlerinin
önünde Yüce Allah'ın celâl ve azameti canlanmaya başlar. Artık o kimse, büyük
yaratıcımızın bu âlemi ne kadar muntazam ve mükemmel bir şekilde yaratmış
olduğunu anlar. Daima o büyük yaratıcının korumasına muhtaç olduğunu kavrar. Bu
anlayışla, ezelden beri var olan yaratıcısına döner. O'na saygı için namaz
kılar, O'nun koruma ve yardımına kavuşmak için dua eder. Böylece gafletten
uyanır. Anlayışlı bir ruha sahib olmak için çalışmış olur.
Güneş ve ay'ın
tutulmasının ne gibi muntazam kanunlar dairesinde meydana geldiği bilinmektedir.
Düşünen bir insan için, bu kanunları, böyle belirli ve mükemmel bir şekilde
meydana getiren Yüce Yaratıcıyı anlamak en yüksek bir görevdir.
Güneş ve
ay tutulması ile, aydınlık nimeti karanlığa dönüyor. İki parlak kürenin
görüntüsünü yoğun bir gölge kaplıyor. Bu durum devam edecek olsa, hayatımızda
kim bilir ne acı değişiklikler meydana gelir. Halbuki her şeyi bilen, hikmet
sahibi olan âlemlerin yaratıcısının koyduğu tabiat kanunları buna engel oluyor.
Bu korkunç üzüntü verici durum az sonra kalkıyor. O iki kudret kaynağı, yine
olanca parlaklığı ile aydınlık ve nurlarını etrafa saçıp durmaya başlıyor. Artık
bundan dolayı Kerim ve Rahim olan yaratıcımıza binlerce, yüz binlerce şükretsek,
yine kulluk görevimizi yerine getirmiş olamayız.
Hiç kimsenin doğmasından
veya ölmesinden dolayı ay ile güneşin tutulmayacağını Peygamber Efendimiz beyan
buyurmuşlardır. Şöyle ki: Peygamber Efendimizin muhterem çocuğu İbrahim, bir
buçuk yaşında iken hicretin onuncu yılında vefat etmişti. O'nun ölümü gününde
güneş tutulmuştu, insanlar bu masum yavrunun ölümünden dolayı güneşin
tutulduğunu sanmışlardı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
"Güneş ve ay hiç kimsenin ne ölümünden, ne de hayatından dolayı tutulmaz! Ancak onlar Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Onları gördüğünüzde hemen namaza durun!”
(Müslim 914/28, Buhari 1014, Nesei 1460, Darekutni 2/65, Hâkim 1/331, Tabarani Mucemu’l-Kebir 13090, İbni Hibban 2828, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/109, Albânî Cami 1644)
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında güneş tutuldu da korkarak kalktı ve şöyle buyurdu:
“Allah’ın gönderdiği bu ayetler hiç kimsenin ölümü ve hayatı için olmaz! Fakat Allah onu kullarını korkutmak için göndermektedir. Güneş tutulması gibi bir şey gördüğünüz vakit, Allah’tan korkarak istiğfar ve O’nu anmaya yönelin!”
(İbni Hibban 2836, Buhari 1033, Müslim 912/24, Ebu Avane 2/367, Nesei 1502, İbni Huzeyme 1371, Ebu Ya’la 7302, Begavi Mesâbîh 1051)
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Namaz toplayıcıdır,’ diye nida etmek üzere bir müezzin gönderdi. Bunun üzerine halk toplandı. Kendisi öne geçip dört rükû ve dört secdeli iki rekât namaz kıldırdı.”
(Müslim 901/4, Buhari 1038, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 658)
Peygamber Efendimizin mübarek ifadeleri daima böyle gerçekleri aydınlığa
kavuşturmuş, insanları yanlış düşüncelerden ve inançlardan engellemiştir. Her
yönü ile pak olan İslâm dini, akla ve hikmete uygun olmayan inanç ve
davranışlardan büsbütün beri bulunmuştur. Artık böyle yüksek bir Peygambere ve
mukaddes dine kavuşmamızdan dolayı ne kadar şükür secdelerine kapansak, yine az
değil mi?
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
Lütfen ilgili yazıların altında, yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Kırık bağlantıları ve hatalı içerikleri mutlaka bildiriniz. Bizlere güzel dualar ederek destek olunuz...
KADİR PANCAR...