Tancalı İbn Battuta ve Seyehatnâmesi

"Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî. 17 Recep 703/25 Şubat 1304’te Fas’ın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368’de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berka’dan Tanca’ya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur. 
a) İbn Battûta’ya Temas Eden Tarihî Kaynaklar 
Kendi çağdaşları arasında sadece Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb, İbn Hacer ve İbn Haldûn ondan bahseder. Abdülhayy Hasenî ve Makkarî de Rıhle’den alıntılarda bulunan tarihçilerdendir. Fas’ta, Sa’dîler döneminde Osmanlı başşehrine sefir olarak (1589-1591) gönderilen Temgrûtî eserinde bazı doğu şehirlerini anlatırken İbn Battûta’ya atıfta bulunmuş, ünlü sözlükçü Zebîdî, ansiklopedik sözlüğü Tâcü’l-Arûs’da seyyahımızı tanıtırken “Tı” harfinin Battûta şeklinde şeddeli okunması gerektiğini bildirmiş ve Beylûnî’nin çıkardığı muhtasara değinmiştir. Muhammed b. Fethullah b. Mahmud Beylûnî (ö: 1085/1674), gerek Avrupa’da gerekse İslâm dünyasında Rıhle’nin tanınmasında önemli bir duraktır; onun sunduğu Münteka, yani özetin Doğu kütüphanelerinde çeşitli nüshalarına ulaşılmış, Avrupa’da ilk İbn Battûta çevirilerine de onun özetiyle başlanmıştır. Dolayısıyla Defrémery-Sanguinetti neşrinden önce Rıhle’nin Doğu İslâm âleminde hiç bilinmediğini savunmak abartılı bir iddiadır. 
Fotokopisi Faslı diplomasi tarihi uzmanı A. Tâzî tarafından neşredilen bir mektubundan da anlaşıldığı üzere meşhur biyografi uzmanı edebiyatçı İbnü’l-Hatîb aslında İbn Battûta’yı çok iyi tanımaktadır; ancak ya onu ciddiye almadığından yahut kıskanç davrandığından dolayı ünlü eseri İhâta’da ona pek yer ayırmamış, birkaç cümlecik malûmatı da hocası Ebu’l-Berekât Bilfîkî’den naklederek vermiştir. İbn Hacer Askalânî de İhâta’yı kaynak göstererek bir-iki cümleyle geçiştirmiş İbn Haldun ise gerçekleşmesi imkânsız görülen olayları hemen inkâr etmenin yanlışlığı konusunda Vezir İbn Vudrâr Haşemî’nin uyarısını naklederken İbn Battûta’dan bahsetmiştir. Bu kaynaklardaki kısa değinilerden anlaşılacağı üzere İbn Battûta, dinî ilimlerde biraz ilerlemiş lâkin herhangi bir alanda derinleşememiş bir genç olarak başlar seyahatlerine. Yıllar sonra Merinî hükümdarı Ebû İnân Fâris döneminde (749-759/1348-1354) yurduna döndüğünde gezdiği uzak ülkelerden, gördüğü garip olaylardan bahsedince sözleri alayla karşılanmış ve pek çok şeyi uydurduğu sanılmıştır. Örneğin Ebu’l-Berekât Bilfîkî, Gırnata’da görüştüğü gezginin her şeyi çok abarttığını savunmuştur. Kuşkusuz; bilge siyasetçi Vezir İbn Vudrâr olmasaydı İbn Haldun da alaycılar kervanına katılacaktı. Seyyahın yola çıkarken derin bir kültüre sahip olmadığı savunulsa bile, gerek seyahat esnasında aldığı icâzetler ve her sahada öğrendiği yeni bilgiler; gerekse önceki yazarların anlattıklarını güncelleştirme çabası bize şunu göstermektedir ki; yurduna döndüğünde artık deneyimli bir bilgin ve seçkin bir danışman olarak Merinî sultanının meclisinde yerini almıştır. Elimize ulaşamasa da İbn Sûde bize İbn Battûta’nın el-Vasît fî Ahbâri Men Halle Timentıt başlığıyla ikinci bir kitabı olduğunu bildirmektedir.
b) İbn Battûta’yı Tanımak İsteyenler İçin Ana Kaynak: 
Rıhle Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûta’nın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûta’yı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb’in de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.
c) Tasavvufî Eğilimin Seyahate Katkısı 
Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır. Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârî’nin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır. 
d) Başlıca Hevesi: 
İnsanları, İnançları ve Gelenekleri Tanımak O, Ortaçağ’daki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağ’ın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polo’nun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovsky’nin ifadesiyle Marko Polo’dan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır. Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplumsal yaşama karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan güvenilir birine yazdırmıştır. Oysa Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rustiçello bir dinleyici-yazıcı olarak sayfalar dolusu hayalî hikâye katmıştır Marko Polo’nun anılarına.
İbn Battûta’nın tüm gezileri hesap edildiğinde karşımıza 73.000 (73 bin) mil gibi dudak uçuklatan bir mesafe çıkar. Ayrıntıları asla ihmal etmeyen İbn Battûta, eserinde en fazla insan ögesine yer verir. Devlet adamlarından sufîlere, İbn Köyük gibi uluslararası ticaret yapan Türk asıllı namlı tacirlerden hukuk bilginlerine dek binlerce farklı kişiden bahsetmesi ve bu isimlerin büyük bir kısmının, o dönemdeki tarih ve biyografi kitaplarında aynen yer alması insanı hayrete düşürmektedir. Çeşitli milletlerin giyim kuşamı, âdetleri ve inançları konusunda detaylara inmesi, bazı araştırmacılar tarafından ilk antropologlardan sayılmasına, bazıları nezdinde ise etnolog gibi görülmesine yol açmıştır. İbn Battûta, gezdiği ülkelerin coğrafyası ve ekonomisi hakkında da ayrıntılı bilgiler verir. Fakat dönemin klasik coğrafya ekollerinden herhangi birine mensup olmadığı için mesafeleri ayrıntılı bir şekilde belirtmemiş, sadece kaç gün tuttuğunu anlatmıştır. Onun incelediği ana unsur insan olduğu için pek çok şehri “binaları sağlam, mescidi küçük...” yahut “köhne bir kapısı var, kalenin iç kısmı boş…” tarzında klişe cümlelerle geçiştirmiştir."

Ayrıntılı Bilgi için İbn Battûta Seyahatnâmesi Yazar: Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî Çeviren: A. Sait Aykut Sipariş için: YKY 978-975-08-0767-7 -Yıl: 2010 

Çembere Teğet Çizmek

Teğet: Bir çembere veya bir eğriye tek bir noktadan geçecek eşkilde çizilen doğruya denir. Teğet doğrusu ile eğrinin veya çemberin kesim noktası sadece bir tanedir. Teğet doğrusu ile çemberin denklemleri birbirine eşitlenip, ortaya çıkan denklemin diskriminant değerine bakıldığında bu değerin sıfıra eşit olduğu görülür.Bir eğriin birinci türevi alındığında verilen nokta için teğetin eğimi bulunabilir.

Bir çembere dışındaki bir noktadan teğet çizmek için önce bir çember çizilir. Daha sonra çemberin üzerinde olmayacak şekilde çemberin dış bölgesinde yer alan noktalardan herhangi birisi işaretlenir buna uygun olarak çemberin üzerinde alınan iki farklı noktayı bu nokta ile birleştirdiğimizde çembere teğet çizilmiş olur. 

Videoda bir çembere nasıl teğet çizileceği gösterilmiştir. Çizim için aşağıdaki bağlantıyı inceleyebilirsiniz.

"Çemberde teğet özellikleri" yazısına ulaşmak isterseniz, aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
"Çemberde kiriş özellikleri" yazısına ulaşmak isterseniz, aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
"Çemberde kuvvet fonksiyonu özellikleri" yazısına ulaşmak isterseniz, aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
| | | Devamı... 0 yorum

Göz Yanılması

Matematiksel olarak ispatlayabileceğimiz bir göz yanılmasını burada paylaşmak istiyorum. Dikkatlice incelendiğinde bile gözle anlaşılamayacak kadar zekice bir gösteriyi sizinle paylaşıyorum.
Bir kalıp çikolatanın şekilde videoda gösterildiği gibi kesilmesiyle ortaya çıkan yeni şekilde bir parça çikolata fazlalık olarak sona kalmaktadır. Sizce bu neden kaynaklanıyor?
Devamı... 0 yorum

Bir Soru ve Güzel Çözümler

Bakış açınıza göre değişen çözümleri sunan bir çarpanlara ayırma ve denklem çözümü sorusu. Her hangi bir matematik sorusunu çözmek istediğinizde farklı bakış açıları yakalamanız, çok farklı çözümleri elde etmenize imkan sağlayacaktır. Matematikten korkmadan biraz merak ve çaba ile matematiğin güzel dünyasına sizlerde girebilirsiniz.
Çözümler için Yılmaz Dağ, Mesut Aksoy, Barış Altay'a teşekkürler..

YGS Üniteleri Ders Çalışma Planı

Öğrenciler herkese uyacak bir hazır ders çalışma planı beklememelidir. Buradaki planlar örnek ders çalışma programı ve şablonlarıdır. Bu örnek ders planlarından hareketle  Sizden beklenen kendinize uygun bir ders çalışma programı hazırlamanız ve bu programa tam olarak uymanızdır.
Haftalık olarak: (2016) YGS Konularına göre hazırlanmış Örnek Ders çalışma planı indir
Sınavlara sayılı günler kala zamanınızı daha verimli kullanmanız artık şarttır. Geriye kalan zamanınızı daha verimli ve düzenli çalışmanızı sağlayabilmeniz için bir ders programı hazırlamanız ve kendiniz tarafından hazırlanmış bu ders programına harfiyen uymanız elzemdir. Düzenli ve planlı bir çalışma sistemini oluştururken dikkat edilecek bir takım meseleler vardır. Bunları sorular halinde sıralayıp iyi cevaplar verebilirsek ilk adımı atmış olacağız.
Günlük Olarak: Günlük saatlere göre hazırlanmış örnek Ders Çalışma Planı indir
  • Sabah kaçta kalkıyorsun? 
  • Okula saat kaçta gidiyorsun? 
  • Okuldan kaçta eve geliyorsunuz. 
  • Evde ne zaman yemek yiyorsun? 
  • Ders çalışmak için ne kadar zamanın kalıyor? 
Bu sorulara net bir şekilde cevap verdiğinizde ders çalışma aşamasının en önemli kısmı olan planlamaya da bir adım atmış olacaksınız. Bu soruları daha da geniş yelpazede düşünürseniz daha ayrıntılı plan hazırlamanız daha kolay hale gelecektir.

Günde kaç saatini yolda geçiriyorsun? 
Günde kaç saat televizyon seyrediyorsun?
Hayatında sıkı programlama yapabiliyor musun?
Sosyal hayatın kendi planlarınla mı işliyor? 
Boş zaman olarak değerlendirdiğin bir zamanın var mı? 
Hafta sonu ne yapıyorsun?
Arkadaşlarınla ne kadar vakit geçiriyorsun?
Ailenle baş başa sohbet edebiliyor musun?

Evet bütün bu ve buna benzer sorulara cevap verdikten sonra aldığımız notlara göre örnek bir çalışma planı hazırlamaya başlayabilirsiniz. Unutmayın önemli olan plan hazırlamak değil olan plana harfiyen uyabilmektir.
Daha ayrıntılı plan hazırlama ve örnek şablonlarımız için şu adresi okuyabilirsiniz.
http://muallims.blogspot.com.tr/2009/06/basarl-olmak-icin-ornek-ders-calsma.html 

Fütüvvet ve Ahilik

Osmanlı Devletinin ticari ve ekonomik anlamda İslami kurallar ışığında gelişmesini sağlayan  en önemli teşkilatın ismi Ahilik'tir. Ahilik teşkilatı Fütüvvet teşkilatının Anadolu yansımasıdır.Ahilik teşkilatı, bugünkü anlamda esnaf birliği gibi bir görev yapmanın yanında; milli ve ahlaki bir şuur oluşturma/yaşatma ve toplumun islami vasıflarını koruyup muhafaza etme gibi önemli bir vazifeye de haiz idi.
  • Sözlükte ‘genç, yiğit, cömert‘ anlamına gelen, Arapça fetâ kelimesinden türeyen ve başlangıçta tasavvufi bir mahiyet taşımayan fütüvvet, 13. yüzyıldan itibaren içtimaî, iktisadî ve siyasî bir yapılanmaya dönüşmüştür. 18/Kehf, 13. ayeti ile 21/Enbiyâ, 60. ayetinde geçen fetâ kelimesi, mutasavvıflar tarafından fütüvvetin esası kabul edilmiştir.
  • Kavram olarak ise fütüvvet, “Genellikle başkasını kendine tercih etmek, engin bir mürüvvete sahip olmak.” demektir. Sözlük anlamıyla birlikte fütüvvet kavramı, tasavvuf çevrelerinde, diğerkâmlık, cömertlik ve şefkati de içine alan bir terim olmuştur. Bu özellikleri taşıyanlara ise ‘fetâ (yiğit, cesur, cömert)’ denir.
  • Fütüvvet kavramı, Kur’an’daki ‘îsâr‘ kavramı (59/Haşr-9) ile irtibatlı ve yakın anlamlıdır. Îsâr, “Ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için de şükretmek” demektir. Kısaca kişinin kardeşini kendi nefsine tercih etmesidir. Dolayısıyla fütüvvet ahlakı, îsârı esas alır. Nitekim Arapçadaki fetâ, Farsçadaki civânmerdve Türkçedeki delikanlıkelimesinde de ‘feragat’ anlamı vardır ki kendi ihtiyacından önce, kardeşinin ihtiyacının giderilmesini istemek fütüvvet icabıdır.


Ahîlik, “XIII. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlayan ve bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan dinî-içtimaî teşkilat” olarak tanımlanır. Ahîlik, İslami anlayışa doğrudan bağlı olup tasavvufta önemli bir yeri bulunan ‘uhuvvet’i hatırlatmasından dolayı kolayca yayılmış ve kabul görmüştür.

Ø  Ahîlik, İslam iktisadi hayatının müesseseleşmiş bir örneği olarak görünmektedir. Bu teşkilatın Anadolu’da kurulmasında fütüvvet teşkilatının büyük tesiri vardır. Prof Dr.M.Saffet Sarıkaya tarafından Ahilik; kısa ve özlü olarak “Eski Türk akılık ve alp geleneğinin, Arap ve İran fütüvvet idealiyle, İslami bir sentez içinde birleşip Anadolu’da ortaya çıkan kurumsallaşmış şeklidir.” biçiminde tanımlanmıştır.
Ø  Anadolu’nun birçok şehrinde tekkeleri olan Ahîler, Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerinde fetih hareketlerinde büyük rol oynamış ve aynı zamanda gazi unvanı ile cihad hareketine katılmışlardır.
Ø  Anadolu’da Ahîlik’in temelini oluşturan fütüvvet teşkilatına ilk giren I. İzzeddîn Keykavus’tur. Daha sonra oğlu I. Alâaddîn Keykubat ise Şeyh Şihâbeddîn Ömer Sühreverdî’nin (ö. 632/1234) elinden fütüvvet libası giymiştir. Ahîlik ‘Ahî Evran’ diye anılan İranlı Şeyh Nâsıruddîn Mahmûd (ö. 660/1262) tarafından I. Alâaddîn Keykubat’ın himayesinde teşkilatlanmıştır.
Ø  Ortak bir ‘iş ahlakı ve disiplini altında’ toplananbu Ahîlik teşkilatının temel amaçları şunlardı: “Sanat erbabı kimseleri ortak bir iş ahlakı etrafında muhafaza etmek, geleneği tanımak, zorunlu olmadıkça iş değiştirmemek, fakirleri korumak, ‘dışarıya’ karşı dayanışma oluşturup topluluk birliğini savunmak.”
Ø  Zaviyelerde insanlar şeyh-mürid ilişkisi, Ahî ocaklarında ise usta-çırak ilişkisi ile birbirlerine bağlanıyorlardı. Tasavvufi eğitimde, bir şeyhe intisap etmeden irşadın mümkün olamayacağı gibi Ahîlikte de bir ustadan el almadan veya bir üstadın rehberliği olmadan bir sanata sahip olmak caiz görülmemiştir.
Ø  Ahîlik teşkilatında mertebe sistemi şöyle idi: En başta bir “Şeyhu’l Meşâyih” (Ahî-Baba), sonra “Şeyh” unvanını taşıyan “sâbık şeyh”, Üçüncü mertebede “Halife”, ondan sonra “Nakibler” gelirdi. Daha sonra altı bölükten oluşan ve ilk üç bölüğünde “Ashâb-ı Tarîk” (Yol arkadaşları) adı verilen “Ahîler” yer alıyordu. Teşkilatın en son mertebesinde teşkilata yeni katılan “Yiğitler” vardır.
Ø  Ahîlerin kendilerine özgü kıyafetleri vardır. Onlar, başlarına beyaz keçe külâh giyer, üstüne sarık sararlardı. Ayaklarında şalvar, bellerinde yünden örülmüş bir kuşak bulunurdu. Ayaklarına mest giyer, bellerinde uzun kamalar taşırlardı. Bir ahi teşkilatı üyesi; Ahîlik prensiplerine aykırı davranıp müşterisini aldatır veya yalan söylerse derhâl Ahî-Baba tarafından yargılanır, mutlaka cezalandırılır ve pabucu dama atılırdı. İşte bundan dolayı Ahîlik teşkilatı İslami ticaret anlayışını koruyan, iman, yiğitlik, cihad ve ahlak ocağı idi.
Ø Anadolu’da Ahîliğin kurucusu olarak bilinen Ahî Evran’ın(1171-1261) asıl adı, Şeyh Nâsiruddîn Mahmûd’dur. İran’ın/Azerbaycan’ın Hoy şehrinde 1171 yılında doğmuştur. Ahî Evran 1261 yılında Moğolların Kırşehir civarında yaptıkları bir katliamda şehit edilmiştir .Anadoluya gelen Ahî Evran, Anadolu’da ilk defa Selçuklular döneminde Kayseri bölgesinde esnaf teşkilatı olarak örgütlenmiş ve kendi mesleği debbağlıktan başka 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri olmuştur.Ahî Evran Bağdat’ta iken, fütüvvet teşkilatının ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıştır. Ahî Evran, özellikle I. Alâaddîn Keykubat’ın (ö. 1237) büyük destek ve yardımıyla, bir taraftan İslami-tasavvufi düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid ilişkilerini düzenlemiş, diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadi hayatı düzenleyerek Ahîli-ğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Ø  Kırşehir’e eşi Fatma Ana ile yerleşen Ahî Evran, eşinin kurduğu Anadolu Kadınlar Birliği (Bacıyân-ı Rûm) teşkilatını da himaye etmiş, her iki teşkilatın (Ahiyân-ı Rûm ve Bacıyân-ı Rûm) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarf etmiştir.

Ahî Evran’ın Letâif-i Gıyâsiyye, Letâif-i hikmet, Ruh’un Bekâsı, Tıp ve İbni Sînâ (ö. 1037), Sühreverdî (ö. 632/1234) ve Fahreddîn Râzî’den çeviri kitapları dâhil olmak üzere yirmiye yakın eseri vardır.

Ø  Sosyal dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olan Ahîlik teşkilatı, sevgi ve kardeşlik merkezli, karşılıksız verebilme duygularıyla örülmüş önemli bir müessesedir. Ahî zaviyeleri, manevi terbiye ile iş ahlakını bütünleştirerek nice esnaf kuruluşlarına örnek teşkil edecek nitelikleri bünyesinde barındırmaktadır.
Ø  Ahînin üç şeyi açık, üç şeyi kapalı olmalıdır. Eli, kapısı ve sofrası açık olmalı (cömertlik, konukseverlik, aç geleni doyurma). Dili, gözü ve beli kapalı olmalı (kötü söz söylememe, kötü bakmama, namusu koruma).
Ø Ahîler, Osmanlı Beyliği’nin kuruluş ve gelişme döneminde etkin rol üstlenmişlerdir. Osman Bey’in kayınpederi ve Osmanlı Devleti’nin manevi kurucusu Şeyh Edebali, bir Ahîdir. Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Bey, Orhan Gazi ve Sultan Murad gibi ilk dönem Osmanlı padişahlarının Ahî vakıflarına üye olmuşlar ve ahilik kurumu da Osmanlı Devletini ciddi manada etkilemiştir.
Ø  Ahilik teşkilatına üye olmak isteyenlerden yedi fenâ hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir: 1. Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak. 2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilm ve mülâyemet kapısını açmak. 3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rızâ kapısını açmak. 4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak. 5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak. 6. Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak. 7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak
Ø  Ahîlerin temel misyonlarından biri de ‘âyende ve râvende’ye, yani gelene, geçene hizmettir. Ahîler, bu şekilde karşılık beklemeden çevrelerine hizmet etmişlerdir. Ahîlik teşkilatı, Orta Asya’dan göç eden Türklerin Anadolu’ya gelmesinde ve buraları yurt edinmesinde önemli roller üstlenmiştir. Ahîler, Anadolu’ya gelen Türkleri, önce misafir etmişler, sonra bir sanatı olanlara işyeri açmış, kurdukları zaviye ve onun yanında inşa ettikleri evler ile mahalle ve sokaklar oluşturmuş, işyerleri, siteler, çarşılar ve şehirler kurmuşlardır.

Ahiliğin Yararları ve Görev Alanları 
1.       Ahîler yamak, çırak, kalfa ve usta ilişkilerini, manevi bir ortamda düzenlemişlerdir.
2.       Üreticiyle tüketici arasındaki ilişkileri, ihtiyaç ve verimlilik esasına göre tanzim etmiş, israfı önlemişlerdir.
3.   Köylerden şehirlere kadar kurdukları zaviyeler sayesinde Ahîler, sanat, kültür, konaklama ve turizme canlılık kazandırmışlardır.
4.  Halkın örgütlenmesini ve teşkilatlanmasını sağlamış, esnafın ezmeden ve ezilmeden mesleklerini icra etmelerine imkân sağlamışlardır.
5.    Ahîler, birlik mensuplarını kabiliyetlerine uygun işlere yönlendirdiklerinden insanlar ikinci bir iş peşinden koşmamıştır.
6.       Ahiler, toplumun İhtiyacına göre üretim yapmayı planlamışlardır.
7.   Ahî birlikleri daha fazla kazanmak, spekülasyon ve serbest rekabet yerine karşılıklı yardım ve sosyal dayanışma esasına bağlı kalmışlardır.
8.       Ahîler hem üreticilerin hem de tüketicilerin menfaati doğrultusunda kaliteli üretim için çaba sarf etmişlerdir.
9.       Ahîler kendi içlerinde bir oto-kontrol müessesi oluşturmuşlardır.
10.   Ahîlik, İslam ahlakının yaygınlaşmasında önemli bir rol üstlenmişlerdir.
11.   Ahî teşkilatı üyeleri toplumda güvenliğin sağlanması ve savunma alanında da önemli katkı sağlamışlardır.
12.   Ahî teşkilatı, Siyasi otorite, merkezî yönetimin yardımcısı olmuş, bir denge unsuru teşkil etmiş, iç işlerinde belli bir muhtariyete sahip “demokratik” bir kuruluş olarak hayatiyetini sürdürmüştür.
13.   Ahîler, zaviyelerde okutulan kitaplarla toplumu eğitmişler ve eğitime de katkıda bulunmuşlardır.
14.   Ahîler, ayrıca devlet törenlerinde siyasi rol üstlenip, elçi karşılamada bulunmuşlardır.

Ø  İlk bakışta bir meslek örgütü gibi görünen, ancak incelendiğinde pek çok toplumsal hususu içerisinde taşıyan bir sivil toplum kuruluşu olan Ahî teşkilatının; Türk toplumunun birlik ve beraberliğini, refah ve düzenini sağlayan, halkın maddi, manevi problemlerini çözen; bunun yanında dönemin şartlarına binaen ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayan ve boşlukları doldurmaya çalışan bir kurum olduğu unutulmamalıdır.
Kaynak:ANKARA ÜNİVERSİTESİ UZEM YAYINLARI-TASAVVUF TARİHİ
| | | Devamı... 0 yorum

İlitam 2.sınıf 2.Yarıyıl Final Soruları 2014

ANKARA ÜNİVERSİTESİ (YARIYILLIK)  İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA UZAKTAN EĞİTİM  PROGRAMI 2013-2014 EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI

FİNAL SINAVI  SORULARI    31.05.2014-01.06.2014 soruları  İndirmek için tıklayınız... (RAR Dosyası)
| | Devamı... 0 yorum

En Çok Okunan Yazılar

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!